Önce hormonla sonra organikleştir! Ya sonra?

Başlatan Tuğra, 20 Şubat 2010, 13:06:49

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


Küresel güçler, köylünün aklına yıllar önce hormonlu gıdaları sokup, tarım üreticisini ve tüketiciyi günümüzde büyük bir mutsuzluğa sürüklediler. Şimdi de farklı küresel güçler bu mutsuzluktan nemalanıp, dünyanın çeşitli köşelerinde "organik tarım çiftlikleri" kuruyorlar.

Bozulduğunda kesilen yoğurdu, sütü arar olduk

Son yıllarda mis gibi kokan ve içi dışı aynı renkte bir domates yemeğe hasret kaldık... Oysa eskiden bütün domatesler öyleydi... Peki mutfağında kesilmiş süt veya yoğurt bulan kaldı mı aramızda? İçlerine "bozulmasın diye!" öyle kimyasallar konuyor ki, bunlar o sütte veya yoğurtta kesilecek hal bırakmıyor... Ne tesadüf ki bu gelişmelere paralel olarak da kanser vakalarında ve alerjilerde  çok büyük artışlar gözleniyor.

Artık insanlar birbirini, "Manavda o mevsimen ucuz ne varsa onu al. Ucuz olduğu için belki hormon vermeye gerek duymamışlardır" gibi tavsiyelere bulunurken, "Sakın açık süt almayın" mesajlı pahalı reklam kampanyalarına inat, eskisi gibi bozuldu mu kesilebilen açık süt aramaya koyuldular.

Plastik ambalajlar yerine cam şişelerde ürün arayanların marketlerde yaşadıkları hayal kırıklıkları bir yana,  karton kutu denen ancak içi alüminyumla kaplı ambalajların ileride Alzheimer'e neden olup olmayacağı ise ayrı bir tartışma konusu. Malum, henüz nedeni kesinlik kazanmayan ve gittikçe artan bu hastalığın olması muhtemel nedenlerinden biri de, "beyinde alüminyum birikmesi" !...

Tüketici kendini böyle bir bilinmezliğin içinde bulup, kurtuluş yolları ararken, bir anda karşılarına "Organik Tarım" çıkıverdi...

Yatırımcılar "organik tarım"ı kimseye kaptırmadı!

"Organiktir" etiketi olan bu ürünler, "hormonsuz, kimyasallardan uzak, doğal şartlarda yetiştirilmiştir" mesajı verdikleri tüketiciler tarafından sevinçle karşılandılar. Fiyatları yüksek olmasına rağmen, "aklında kaygı, cebinde para" olan pek çok tüketici,  tarımda organik ürünlere rağbet ettikleri gibi, giysilerinin bile organik pamuktan yapılmış olmasını istediler.

Dünyada son yıllarda organik tarım sektörünün büyük hız kazandığını gören Türk yatırımcılar da, devletin 2005'te başlattığı teşviklerle birlikte biyo-çiftçiliğe adım atıp, Türkiye'yi bu sektörde bir numaraya oturttular.

"Daha fazla verim alacaksın", "Ürünün öylerenkli ve büyük olacak ki, yarışmalarda birinci olacaksın" lafları ile yıllardır hormonlu tohumlara, gübrelere yöneltilip, sonra da "bu hormonlu ürünler pek sağlıklı olmayabilir" iddialarıyla köşeye sıkıştırılan köy kökenli çiftçiye gelince...

Köylüyü sertifikaya muhtaç ettiler

O, bu organik tarımı gözü kapalı bile yapabilir, zira yapacağı şey aslında kimyasalsız, hormonsuz, çoğu zirai ilaçsız "eski tip tarım" dan başka bir şey değil. Ancak üreteceği ürünü piyasada satması veya ihraç etmesi için, mutlaka "organik üründür" sertifikası alması gerekli. İşte bu prosedürler, köylüyü kendisine rakip olan holdingler karşısında güçsüz kuvvetsiz bırakıyor. Sertifika almak için o kadar farklı şart var ki...

AB için ayrı (Nr.2092/91), ABD için ayrı(USDA/NOP-Final rule), Japonya için bile ayrı (JASS) ihraç şartları var. Bizim 2004'te çıkarılan 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ve ona ilişkin olarak 2005 Haziran'ında çıkarılan Organik Tarım Yönetmeliği, Avrupa Birliği şartlarıyla uyumlu olarak hazırlanmış. Bunu organik tarım yapmak isteyenlere köy köy dolaşıp anlatacak insan lazım. Ama kimsenin, "köylü organik tarım yapsın" diye bir kaygısı da yok gibi!.

Her isteyen sertifika alamıyor

Bir çiftçinin organik tarım metoduyla üretim yapmaya karar vermesinin ardından, ekip biçme işiyle uğraşacaksa tarlasını, hayvancılık yapacaksa hayvanlarını ve çiftliğini gerekli standartlara kavuşturması gerekiyor.

Tabi ki bu standartları uygulayabilmesi için çiftçinin ekonomik gücünün de iyi olması lazım. Çünkü ancak birkaç yıllık bir yatırımın ardından verim alınmaya başlanıyor. Örneğin sütünden yararlanacak bir ineğin en az bir yıl önceden doğru ahır koşullarında ve doğru yemlerle beslenmesi gerekiyor.

Tüm şartları doğru şekilde gerçekleştireceğine emin olan bir çiftçi, sertifikasyon kuruluşuna başvuruyor. Bu kuruluşun yaptırdığı kontrol sonucu tüm kurallara uygun olduğu anlaşılırsa, üretici ile sözleşme imzalanıyor. Böylece sertifika süreci de başlamış oluyor.

Toprağın kimyasaldan arınması 3 yıl sürüyor

Süreç, ürünün alınmasıyla birlikte tamamlanıyor. Daha önce üzerinde tarım yapılmış bir tarlada bulunan kimyasalların tamamen yok olması için beklenen süre genelde 3 yılı buluyor. Daha önce hiç ekilmemiş bir tarla için beklemek gerekmiyor. Organik tarım yapabilmek için tarlada organik hayvan gübrelerinin kullanılması gerekiyor.

Zirai mücadele de doğal yollarla yapılırken, tarlaya zararlı böceklerin gelmemesi, ya da hastalık bulaşmaması için, koruyucu tedbirlerin alınması mücadelede öncelik taşıyor. Üretim sürecini istediği an denetleyebilen sertifikasyon kuruluşu, gübreden kuşku duyarsa analiz de yaptırabiliyor. Hayvancılıkla ilgili sertifika için başvurularda ise, ret edilen bir hayvan için yeniden bir başvuru mümkün olmuyor.

Türkiye organik pamukta birinci

Dünyada organik pamuğun yüzde 41'i Türkiye'de, yüzde 25'i Hindistan'da, yüzde 8'i ABD'de, yüzde 7'si de Çin'de üretiliyor. Organik pamuk yetiştirirken, zararlılara karşı her hangi bir kimyasal madde kullanılmazken, çevre de kirletilmemiş oluyor. Ancak bu hiç de kolay bir şey değil. Zira zirai mücadele en çok pamuk üretiminde gerekiyor ve çevre ciddi zararlar alıyor. Ürünü, çevreye zarar veren zirai ilaçlar kullanmadan zararlılardan ve hastalıklardan korumak için organik tarım üreticisinin sarf ettiği gayret, bu ürünlerin doğal olarak fiyatına da yansıyor.

Organik pamuk üretimine geçmeye niyetlenen diğer pamuk üreticileri ise, 3 yıl boyunca tarlalarını ekmeyerek, topraktaki zirai ilaçların ve kimyasal gübrelerin etkisinin tamamen yok olmasını bekliyorlar.

Normal pamuk hasatında hasat makineleri kullanılırken, organik tarımda elle çapalama yapılması gerekiyor. Türkiye'de el emeğinin ABD'dekine nazaran çok daha düşük oluşu, daha önce organik pamuk üretiminde bir numara olan ABD'nin 3 üncü duruma düşmesine, Türkiye'nin ise birinci sırayı almasına neden oldu.

Çevre dostu giysiler kazandıracak

Organik pamuk üretimi artarken, organik giyim ürünlerine de talep artıyor.Dünya genelinde organik tekstil ürünleri satışının 2008'de 2.5 milyar dolara, 2010 yılından sonra ise 15 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Çok yakın bir gelecekte Türk tekstil sanayinin "çevre dostu" giysilerle yılda birkaç milyar dolar kazanmasına garanti gözüyle bakılıyor. Bu hedefe ulaşmak için ciddi anlamda yeni bir yatırım yapmaya da gerek yok. Zira mevcut teknoloji, organik ürünleri üretebilecek düzeyde.  Yapılması gereken tek şeyin, boyahanelere, bitkilerden elde edilmiş boyalara uygun yeni yıkama ünitelerinin kurulması olduğu söyleniyor.

Serpil Özkaynak
〰〰〰〰🐠

Tuğra



Kütahya'nın Seyitömer ilçesindeki dev kömür yatakları içinden hayat boy veriyor. Höyük sayesinde 4 bin yıl önce Anadolu toprağında boy veren mercimekler yeniden tarlaya dönüyor!

Seyitömer Höyüğü'nde, kömür yataklarının içinde bulunan 4 bin yıllık mercimek tohumu 'doku kültürü'yle çoğaltıldı. Saksıda başarıyla çimlendirilen bitki, şimdi tarlaya ekilecek. Uzmanlar heyecanlı: Organik, hiçbir biçimde geniyle oynanmamış, orjinal mercimek olacak.

Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ), kömür rezervinin içinde kalan höyükte kurtarma kazıları yürütüyor. İki yıl önce, höyüğün Orta Tunç Çağı'na ait katmanında, bir kap içinde tohumlar bulundu. Çoğu yanmış bu tohumların içinde üç tane 'yanmamış' mercimek tohumu tespit edildi.

Üç tohumdan biri toprağa ekildi, çimlendi sonra kurudu. Bir tohum yağ analizi için İstanbul'a yollandı. Diğer tohumsa yedi ay önce saksıya ekildi ve o da çimlendi. Sonrasını Yrd. Doç. Dr. Nüket Bingöl anlattı:

"Elimizde bir değil, 17 tane 4 bin yıl öncesine ait mercimek var. Tohumları dört üniversitede 'doku kültürü' yöntemiyle çoğalttık. Elde ettiğimiz bitkinin kök, gövde, yaprak gibi çeşitli organlarından yeni bir bitki elde edilebiliyor. Buna doku kültürü yöntemi deniyor. Bitkilerimiz steril ortamda yaşıyor, ancak tarla aşamasına aldığımızda ne olacağını bilmiyoruz."

Tarlada da tutarsa ne olacak? Bingöl'ün verdiği bilgiye göre en önemli kazanım, 'mercimeğin atası'na ait bilgilerin Türkiye'nin elinde olması olacak: "Bulunan tohum, günümüzde bilinen mercimek bitkileri gibi çok kuvvetli değil, oldukça cılız bir bitki. Tohum vermesi halinde organik, hiçbir şekilde genetiğiyle oynanmamış, orijinal bitki olacak. Orijinal tohumlar diğerlerine göre daha zayıftır. Belki ülke ekonomisine fazla bir katkısı olmayacak ama eski tohumların toplanması yönündeki çalışmalara katkıda bulunacağız. Çiçeklenip tohum üretebilirse organik ve GDO özelliğini taşıyan bitkiler açısından bizim elimizde çok önemli bir veri olacak."

Seyitömer'de 12 milyon tonluk kömür rezervinin içinde süren kurtarma kazıları sırasında geçen ağustos ayında 4 bin yıl önce bu bölgede yaşamış insanlara ait kafataslarının içinde 'bozulmadan kalmış' beyin kalıntıları bulunmuş ve DNA analizine gönderilmişti.

Radikal
〰〰〰〰🐠

ihvan


Tuğra


Şirketler Zehirli ürün üreten ve ürünlerinde virüs, küf ve mevzuat dışı içerik tespit edilen firmalar, 13 Aralık 2010 itibariyle teşhir edilecek.

Gıda Hareketi'nin çağrılarına cevap veren Tarım Bakanlığı'nın gecikmiş adımı gıda güvenliği sorununun bir boyutunun çözümünü sağlayacak.Gıda sektöründe yaşanan sıkıntıların ardından Tarım Bakanlığı, radikal önlemler almaya hazırlanıyor. 13 Aralık'tan sonra bu firmaların isimleri açıklanacak.

Gıda sektöründe son dönemde yaşanan sıkıntıların ardından Tarım Bakanlığı radikal tedbirler almaya hazırlanıyor. Denetimlerde bazı sucuklarda at ve eşek eti çıkmasının yanı sıra yoğurtta palm yağı görülmesine bir de bakterili hamburgerlerin piyasaya sürüldüğü iddiası eklenince Bakanlık, denetime ağırlık verdi. Bundan böyle sağlıksız gıda üreten firmalar teşhir edilecek.

13 Aralık 2010 tarihinden itibaren sağlıksız gıda üretenlerin yanı sıra tüketiciyi aldatmaya yönelik ürünleri piyasaya süren firmaların isimleri de açıklanacak. Örneğin yüzde 100 dana eti diye satılan sucuktan hindi ve tavuk eti çıkması halinde o şirketin ismi kamuoyuna ilan edilecek.

Denetimler sonrasında gıda sağlığını tehdit eden firmaların isimlerinin deşifre edilmelerinin yanı sıra bu şirketlere idari para cezası kesilirken, gerekli görülmesi halinde tesisleri kapatılabilecek. Firmalar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulacak.

Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin günlük 2 bin civarında denetim yapabildiğine dikkat çeken Tarım Bakanlığı yetkilileri, sağlıksız ürünleri bünyesinde bulundurmasının yanı sıra tüketiciyi aldatmaya yönelik hareketlerde bulunan tüm firmaları yakın takibe aldıklarını kaydetti.

Bakanlığa bağlı Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü'nün her geçen yıl gıda denetimleri artarken 2009'da toplamda 330 binin üzerinde denetim gerçekleştirildi.

Aynı rakam 2002 yılında 30-35 bin civarında idi. Et ve süt fiyatlarındaki artışın ardından 4 bin 400 personel ile sahaya inen Bakanlık'ın ilk tespitleri, vatandaşın sağlığının hiçe sayıldığını ortaya koydu. İncelemelere göre bazı firmalar et ve süt ürünlerinin yanında piyasaya sağlıksız zeytinyağı da sürüyor.

Yoğurdun maliyetini ucuzlatmak ve sertlik vermek için süt yağı yerine palm yağı kullanılıyor. Düşük fiyata satılan sucuk, salam, sosis ve hazır köfte gibi et ürünlerine ise farklı maddeler ekleniyor.

Pazar ve market raflarından yapılan denetimlerde yoğurdun yanı sıra kaşarın da sağlıksız yöntemlerle piyasaya sürüldüğü tespit edildi.

Özellikle son dönemde okul kantinlerinde satılan ürünleri sıkı kontrolden geçirdiklerini ifade eden üst düzey bir Bakanlık yetkilisi, "Önümüzdeki dönemde gıda denetimlerini artırıyoruz. Ufak tefek hatası olanları öncelikli olarak uyaracağız.

Ancak sağlıksız gıda üretenlere ve tüketiciyi yanıltanlara tahammülümüz yok. 13 Aralık'ta 5996 sayılı kanun yürürlüğe giriyor. Kanunun altyapı çalışmaları da devam ediyor. Mevcut yönetmeliklerin de değişmesi ile birlikte yanlış davranışta bulunan gıda şirketlerini ifşa edeceğiz." dedi.

gıda hareketi
〰〰〰〰🐠