Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Öşür

Başlatan kavak68, 21 Mayıs 2010, 15:02:14

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kavak68

Selamün aleyküm. Arkadaşlar Öşrün emredildiği ayet-i celile ve hadis-i şerifler bulmam gerekiyor yadımcı olurmusunuz!?
Şimdiden Allah razı olsun.

müteallim

Alıntı yapılan: kavak68 - 21 Mayıs 2010, 15:02:14
Selamün aleyküm. Arkadaşlar Öşrün emredildiği ayet-i celile ve hadis-i şerifler bulmam gerekiyor yadımcı olurmusunuz!?
Şimdiden Allah razı olsun.

(Bakara: 2/276), zirâî mahsullerin hasadı zamanında hakkının verilmesini emreden âyet (En'âm: 6/141) ve "Yağmurun, kaynakların suladığı veya suyunu dipten alan (zirâî mahsullerde) onda bir, hayvan vb. ile sulananlarda ise yirmide bir (zekât) vardır" meâlindeki hadîsler bu vecibenin kaynağını teşkil etmektedir.

Zirâî mahsullerden zekât gerektiği mevzûunda ittifak eden müctehidler mahsulün cinsi ve miktarı üzerinde ihtilâf etmişlerdir. İbn Ömer ve bazı tâbiûn müctehidlerine göre zekâta tâbi mahsuller buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmadır. Mâlik ve Şâfiî'ye göre zekâta tâbi zirâî mahsuller, insanların normal hallerde temel gıdaları olup kurutularak muhafaza edilenlerden ibâretir. Meselâ ceviz ve badem temel gıdalardan olmadıkları, elma ve armut da kurutularak muhafaza edilemediği için zekâta tâbi değillerdir. Ahmed'e göre olduğu gibi veya kurutularak durabilen ve ölçü ile devredilen mahsullerdir. Ebû Hanife'ye göre insanların topraklarını değerlendirmek için ekip dikerek elde ettikleri her mahsul zekâta tâbidir; Ebû Yûsuf ve Muhammed müdahale edilmeden bir yıl duramayan sebze, meyva vb'ni istisnâ etmişlerdir. Diğer müctehidler kendi görüşleri istikâmetinde hususî mânâlı rivâyetlere dayanırken Ebû Hanife, başta verdiğimiz şumûllü âyetler ve hadîse istinad etmiş, bazı sınırlar getiren diğer rivâyetleri, âyeti ta'dil edecek güçte bulamamıştır. Aynı zamanda Ömer b. Abdulazîz, Mucâhid, Hammâd, Dâvûd ve Nehâî'ye de ait olan bu görüşün hem delileri hem de zekâtın teşrî hikmeti bakımından en sağlam olduğu ifade edilmiştir.
Bazı selef müctehidleri ile Ebû Hanife'ye göre zirâî mahsulde nisâb şart değildir; çıkan ne kadar olursa olsun, onda veya yirmide biri zekât olarak verilir; çünkü hadîs genel mânâlıdır ve mutlaktır. Buna karşı cumhûra göre "Beş veskten az olanda sadaka (zekât) yoktur" hadîsi gereğince zirâî mahsullerin nisâbı beş vesktir; daha az olanı zekâttan muaftır. Vesk bir tartı değil, ölçü birimidir ve 300 sâ'a tekâbül etmektedir. Bir sâ' Hicâz ekolüne göre (Malîk, Şâfiî, Ahmed) 5.1/3 rıtıl, Irak ekolüne göre 8 rıtıldır. Bir ilmî araştırmaya göre bu fark ölçülen şeyin su veya buğday vb. oluşundan ileri gelmektedir ve orta ağırlıkta buğday ile bir sâ' 2.176 kg.'dır. Buna göre 5 vesk: 300x2.176=652.8 kg.'dır. Bu nisab ölçülerek mübâdele edilen zirâî mahsüllere aittir. Bağ, denk, balya, demet gibi değişik şekil ve hesaplarla devredilen mahsullerin nisabı için a) Ne çıkarsa, b) Aynı ölçü ve tartıda olan miktarı, c) Her cins için kullanılan en büyük birim, d) Ölçülenlerin en aşağı değerde olanına eşit değere ulaşan miktar, görüşleri ile sürülmüştür. Son görüş Ebû Yûsuf'a aittir.224 Buna göre bir ülkede ölçülen en ucuz zirâî mahsul arpa ise bunun 653 kg'nin para olarak değerine ulaşan meselâ pamuk da zekâta tâbi olacaktır. Ebû Hanîfe dışında cumhur, mahsulün ve bilhassa hurma ve üzüm gibi hasattan önce tüketilmeye başlanan mahsullerin yetkililerce tahmin edilerek zekât vergisinin tesbit edilebileceğini, bu takdirde müstahsil lehine müsâmahalı davranılması ve1/3 miktarının vergi dışı bırakılması gerekeceğini, ilgili hadîslere dayanarak tecviz etmişlerdir.
Masraflı ve külfetli sulama dışında zekât nisbetine tesir eden bir âmil bulunmamakla beraber yapılan diğer istihsal masraflarının matrahtan düşülüp düşülmeyeceği mevzûunda farklı görüşler vardır. Mâlik, Şâfiî ve Ebû Hanîfe'ye göre işçilik, ilâç, gübre, tohum, kirâ, vergi gibi masraflar ve geçim masrafları -borç olsun ödenmiş olsun- matrahtan düşülemez. Bazı sahâbe ve tâbiûn müctehidleri ile Ahmed'e göre bunlar borç ise düşülür. Atâ'ya göre ise borç olmasa, peşin ödenmiş bulunsa da mahsulden düşülür ve geriye kalan nisabı dolduruyorsa zekâtı ödenir. Mâlikîlerden İbn Arabî de bu görüşü desteklemiştir. Daha ziyâde öşür diye bilinen "zirâî mahsuller zekâtı"nın, arâzinin müslüman şahsın mülkü olup olmamasına bağlı değişkenliği -zamanımızda harâcî, mîrî nevinden arâzi kalmadığı için- tesirini kaybetmiş sayılabilir, bugün şahısların tapulu arâzileri hususî mülkleridir ve öşre tâbidir.



  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik