Derin İnsan Olmak

Başlatan Tuğra, 22 Eylül 2010, 00:02:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


Bazı insanlar için kullanılan çok derin bir kelimedir DERİN... Kim derin insan olmak ister bilemiyorum; ama ben, kesinlikle istemem. Bir kere derin insan; kendisine ulaşılması zor insandır. Ona yaklaşmak için en az onun kadar derin olmak gerekir

Bir de bu tiplerin kendi aralarında geliştirdiği ve sadece kendilerinin anlayabildiği (bir tür ezoterik durum yani) bir dil vardır. Biz sıradan fâniler, bu üstün gurubu anlayabilmek durumuna vâkıf olamayız.

Bunun için lütfedip onların bize yaklaşması ve kendilerini anlayabilmemiz için dillerini öğretmeleri gerekir. Zaten her şeyin bir dili var artık. İnternet dili, ticaret dili, hatta doktorların, avukatların bile kendi aralarında geliştirdikleri bir dilleri vardır. Ama şahsen ben, en çok alışveriş ve moda dilini konuşmayı severim:)

Yahu yemek yemeye gittiğin restaurant'larda bile bir dil olduğunu öğrenmedik mi TV'deki çok amaçlı yemek programı sayesinde... Hani kaşıkları, çatalları saat bilmem kaç yönüne çevirirsen, şunu demek istersin falan...

Ne oldu??? İnsanlar, birbirleri ile iletişime geçmek için artık zamanı gerimi sarıyor?Dumanla da haberleşir miyiz yakında? Konuşmak; kibarca isteğini ya da istemediğini iletmek daha şık değil mi? Ha, ne diyordum, bak konu nerdeeen nereye geldi. Derin insan meselesini anlatıyordum

Bu derin insanlar -artık onları kim seçmiştir bilmiyorum ama- halk arasında kendilerini seçilmiş, diğer fânilere göre çok çok üstün gören kişilerdir ve gerçekten de çok derinde olup gerçek hayat ile bağlantıyı koparmışlardır...

Kurdukları yapay dünyalarında duyguları da yapaydır. Çok derinden severler; ama üç gün sonra o derinlik, birdenbire başka bir derinlik sarhoşluğu içinde kaybolur gider. Güya halktan biridirler. Tabii bu da bir maskedir; ama oturdukları yerlere sıradan insanların ulaşacak yol parası bile yoktur. Kendilerince belirledikleri standartlara uymayan herkes, ALT TABAKA'dır.

Hep merak etmişimdir; bu dayatma sosyal kuralları kim belirledi diye... Bana göre dini kaynakların pek etkisi yok gibi; çünkü asıl derinliğe örnek olan, "Komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir." felsefesini benimsemiş sıradan insanların sıradan hayatlarında yaşanıyor...

Başkasının acısına karşıdan bakıp üzülmekte değil gerçekten onunla birlikte o acıyı yaşayabilmekte, acılı zamanlarda bir kap yemeğinin yarısını olmayanla paylaşabilmekte, arkadaşının, komşusunun ya da çevresindeki herhangi bir yakınının başına güzel bir şey gelince sanki kendisi gibi sevinebilmekte yatıyor...

Derin insan olmak, yüreğindeki sevgi derinliği ile ölçülmeli... O derinlik dipsiz olmalı... Öyle ki; kim gelirse gelsin, o yürekte yer bulabilmeli... Giydiğin markada, yaşadığın lüks katlarda, ya da ülkemi beğenmeyip yurtdışından aldığın ıvır-zıvır da değil....

En sevdiğim hikayelerdendir; hani adam oğluna; "Sen, adam olamazsın." demişti; ama oğlu, vezir olmuştu. Yaptığı ilk iş de, babasını ayağına çağırıp; "Bak, sen adam olamazsın demiştin. Ama ben, vezir oldum." demişti... Baba: "Ben, sana vezir olamazsın demedim; adam olmazsın dedim. Bak, yaşlı babanı ayağına çağırdın makamını göstermek için. Oysa ki adam olaydın, sen babanın ayağına gelirdin dua ve rızasını almak için..." demişti. Acaba burada derinlik kimde?Etikette mi?..

Elbette ki gerçek manada derin insanlar da var Benim örnek olarak anlatmak istediğim hemen aklıma gelen bir tane var. Mesela; bir toplantıda kalabalığa çay servisi yapan arkadaşımız, dalgınlıkla çayı taşırıp tepsiye dökmüştü. Çok utanmıştı; ama saygı değer bir ablamız; "Ne kadar cömertsin. Elin, çok bol... Bak, rızkın taşıyor." diyerek hem arkadaşımızın gönlünü ferahlatmış hem de içinde çok DERİN manalar yatan bir cümle söylemişti. Düşünen insanlar, bu cümle üzerine bir kitap bile yazabilir. Tabii gerekli gönül derinliğine sahiplerse...

Ayşegül Osmanoğlu
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Sırlar... Hangimizin yok ki? İçimizde sakladığımız, başkalarının bilmesini istemediğimiz, "suya" anlatsan bile kesinlikle hafiflemeyen, taşıdıkça ağırlaşan gönüllü yükümüz... Bâzen de hayatımızın çelişkisi haline gelir; "Söylesem mi, söylemesem mi?"

Ehh, bâzı mâsum sırlar vardır; karşı tarafla paylaştığınızda, kuvvetle muhtemel, sizi mutlu eder, bâzıları da sizi bir ömür boyu pişman eder...

Sırlarla ilgili oldukça mânidâr atasözlerimiz de vardır; "Sırrını söyleme dostuna; dostun, söyler dostuna..." Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum. Hakîkâten kadın-erkek, sıkça yaşadığımız bir şeydir bu. İçinde taşıdığın bir sıkıntını arkadaşına, dostuna anlatırsın ve ona kendinle ilgili çok önemli bir emanet verirsin.

Ricâ edersin;"Lütfen kimsenin haberi olmasın...!" Öyle ya, cümle âlem bilsin istesem, kimseyi zahmete sokmam giderim, cami hoparlöründen bağırırım millete, "Benim şu sırrım var." diye... Tabii arkadaşın veya artık sırrını paylaştığın herkimse, sana bunun için bütün teminatı verir. Sen, hafiflemiş bir şekilde ayrılırken yanından, daha kapıdan çıkarken başlar kazan kaynamaya;

"Yâ, benden duymuş olma ama az evvel (...) geldi. Neler olmuş neler... Anlatacağım, ama sakın kimseye söyleme. Söylesen de benden duyduğunu söyleme. Neme lâzım, benden çıkmasın..."

Sanırım yine çok manidar olan bir atasözü de bu durumlar için söylenmiş: "İki kişinin bildiği, sır değildir." Her zaman söylüyorum. Bize en abuk sabuk gelen atasözlerinin bile muhakkak bir söylenme nedeni vardır... Sır saklayamayıp insanın başını ağır dertlere salan sözde arkadaşlara, dostlara da buradan selam olsun!

Bir arkadaşım için önemli bir sırrı filmlere taş çıkartacak bir maharetle ortaya seren başka bir arkadaşımız(!), gerçekten zor zamanlar yaşanmasına, hatta arkadaşımın geleceğine etki eden olaylara sebep olmuştu... Bana göre her ne kadar kadınların sır taşımakta usta olduğunu vurgulayan sözler olsa da, dedikoduyu çok seven kadın milletinin bunu haklı çıkarmak gibi bir niyeti yok gibi...

"Bir kadının kalbi, sırlar okyanusudur." diyordu sevdiğim bir filmde. Sanırım bahsettiği, ender rastlanan bir kadın...

Başka bir kadın sözü ise: "Kendimden sakladığım sırlarım var, gerek olmadıkça kendimle bile konuşmam." der... Neden böyle söylüyor; çünkü söylediği anda sır olmaktan çıkacağını, kendi tecrübelerinden anlıyor. Eğer sırrını başkasına söylerse o zaman nasıl gönül rahatlığı içinde başkalarının sırlarını ortaya dökecek???

Nasıl oluyor da çok insânî bir şekilde, başka birine güvenerek içini dökmen sonrasında seni sırtından vuran bir kurşun haline gelebiliyor... Erkekler de tabii ki sütten çıkmış ak kaşık değil; ama onların sır tutamamaktaki zaafları, iş hayatında kendini gösteriyor. Daha çok sır tutabilselerdi, aldattıklarında bu kadar kolay yakalanabilirler miydi???...

Elbette ki istisnâlar da var. Bir ömür boyu kendine verilen emâneti en değerli hazînesi gibi yüreğinde muhafaza edip mezara götürenler de var. Ama ortada geneli kapsayan bâzı gerçekler de var. Özellikle zamanımız da o kadar benmerkezli bir hayat sürer olduk ki, insanların canını yakmak, sanki olmazsa olmazlarından...

Arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar, hatta evlilikler; biter bitmez ortaya bir laf kirliliği çıkmaya başlıyor. Karşı taraf hakkında bilinen ne varsa ortaya dökülüyor... Yazık... Çok yazık... İyi günlerin hiç mi değeri yoktu??? İnsan, böyle bir şeyle duygularını nasıl tatmin eder? Çok da erdemli bir hareket değil...

Taşınması gereken sırlar var; taşınmaması, hatta hiç bulaşılmaması gereken sırlar var. Eğer bir insanın iyiliğine olacaksa susmamak gerekir diye düşünüyorum... Gerçi bin yıl geçse dahi gökkubbenin altında hiçbir şey sır olarak kalmıyor. Gün geliyor, bir sebepten ortaya çıkıyor...

Ancak, bâzen hayatların kurtulabileceği, insanların mâsumiyetinin kanıtlanabileceği sırların zamanında söylenmesi çok önemli. Yani bin yıl sonra "pardon" demenin pek de bir anlamı kalmaz herhalde... En derin sırlar, bir Eski Mısır'da, bir de devletlerin arşivlerinde yatıyor ve tarihin bize vermek istediği kadarına vâkıf olabiliyoruz ancak...

Bir yüreğin taşımak da en çok zorlanacağı sır, asla karşılık bulamayacağını bile bile içinde büyümesine engel olamadığı sevdasıdır herhalde. Ya da yine sıkça şahit olduğumuz; evlat edinip gözü gibi baktığı yavrusuna gerçeği söyleyememek de aynı derecede ağır bir durum olsa gerek...

Bazı insanlar, bunu seve seve kabul ederler. Sadece kendilerine ait bir sır olarak taşımak, bir başlarına yüreklerinde büyütmek bile sonsuz mutluluk verir, verir de hiç kimsenin haberi bile olmaz...

Kimi sırlar, çözüldükçe; insanlık, yeni keşiflerle aydınlanır... Kimi sırlarınsa insanlığın iyiliği için gömüldükleri karanlık kuyulardan mahşere kadar çıkmaması gerekir... İnsanlar, kendi sırları için ne kadar ketumlarsa; başkalarının sırları için de bir o kadar dayanıksızdırlar.

Hatta bir an evvel söylemek için içlerinden gelen dayanılmaz dürtüye karşı koyabilme gücüne pek az insan sahiptir...

Her an ortaya çıkmasından korktuğunuz, söylediğinize veya sakladığınıza pişman olduğunuz, uykularınızı kaçıran hayatı size yaşanmaz kılan sırlarınız mı var? Demokles'in kılıcı gibi başınızın üstünde sallanmasına izin vermeyin. Muhatabı kimse söyleyin ve kurtulun...

Eğer taşıdığınız, sır yaşamları alt-üst edecek, dengeleri bozacak, insanlarda tamiri mümkün olmayan yaralar açacaksa, çok daha erdemli bir hareket yapın; güçlü olun, yüreğinizin okyanuslarına bir damla daha ekleyin ve sonsuza kadar susun... Şşşşt...

Ayşegül Osmanoğlu,
〰〰〰〰🐠

gülçiçek

Alıntı yapılan: Tuğra - 29 Eylül 2010, 02:46:50












Bir yüreğin taşımak da en çok zorlanacağı sır, asla karşılık bulamayacağını bile bile içinde büyümesine engel olamadığı sevdasıdır herhalde. Ya da yine sıkça şahit olduğumuz; evlat edinip gözü gibi baktığı yavrusuna gerçeği söyleyememek de aynı derecede ağır bir durum olsa gerek...

Bazı insanlar, bunu seve seve kabul ederler. Sadece kendilerine ait bir sır olarak taşımak, bir başlarına yüreklerinde büyütmek bile sonsuz mutluluk verir, verir de hiç kimsenin haberi bile olmaz...





Her an ortaya çıkmasından korktuğunuz, söylediğinize veya sakladığınıza pişman olduğunuz, uykularınızı kaçıran hayatı size yaşanmaz kılan sırlarınız mı var? Demokles'in kılıcı gibi başınızın üstünde sallanmasına izin vermeyin. Muhatabı kimse söyleyin ve kurtulun...

Eğer taşıdığınız, sır yaşamları alt-üst edecek, dengeleri bozacak, insanlarda tamiri mümkün olmayan yaralar açacaksa, çok daha erdemli bir hareket yapın; güçlü olun, yüreğinizin okyanuslarına bir damla daha ekleyin ve sonsuza kadar susun... Şşşşt...

Ayşegül Osmanoğlu,

e52)) +=)
sır verme dostuna, sır verir dostuna, ikisi bir olur kül ekerler postuna.
  atalarımız ne güzel söylemişler.]
teşekkürler paylaşım çok güzel.
mum  olmak kolay değildir, ışık saçmak için evvela yanmak gerek.