Neş'eli bir Lokanta

Başlatan Mücteba, 17 Kasım 2011, 12:37:02

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Neş'eli bir Lokanta

Bir dostum bayramın ikinci günü akşam yemeğine davet etti, sur içinde iyi bir lokantaya gideceğiz.

Oraya vardık ki, ışıl ışıl ışıklar içinde pür nur bir mevki, içi lebaleb dolu. Kapıdaki vazifeli, önceden randevu alıp masa ayırttınız mı diye sordu. Ayırtmadık dedik... O halde bekleyeceksiniz... Neyse içeriden, tanıdığımız olan şef garsonu çağırttık, bize üst katta yer buldu..

Lokanta değil, sanki tapınak...

Çoğu Arap olan turistler de var. Peçeli bir hanımın sadece gözü görünüyor.

Yüksek sesle konuşuluyor, üstelik ağlayan, haykıran, çığlık atan çocuklar var, gürültüden ceplerdeki telefonlar bile duyulmuyor.

Aaa bir garson yandaki masaya tepsi içinde üzerinden alevler fışkıran bir yemek getiriyor. Tuzda pişmiş tavukmuş. Ahşap bir tokmakla tuzu kırıp ikram ediyor.

Bir ahçı, başka bir masaya abartısız bir buçuk metre boyunda bir şiş getirdi. Yemeden önce fotoğraflar çekildi.

İkram edilen ordövrlerin, başlangıç yemeklerinin, tatlıların haddi hesabı yok. Buranın müdavimleri tuzu kuru, parası bol mutlu ve kutlu vatandaşlar.

Telefonla o civarda ikamet eden dar gelirli bir genci davet ettik, beş dakika içinde geldi, bir sandalya bulundu, masamıza ilişti.

O gece o lokantadaki ışıkları, cümbüşü, hayuhuyu, hengameyi, neş'eyi, yutkunma seslerini, şapırtıları lisan ile anlatmam mümkün değildir.

Doğrusu Türkiye halkının zengin ve varlıklı takımı yeme içme konusunda dünyada birincidir.

Bu hal İslam'a, Kur'ana, Sünnete, hikmete uygun mudur?

İsraf ediliyorsa (ki ediliyor) haramdır, günahtır.

Bendeniz camilere giden bir Müslümanım, hiçbir camide böyle bir neş'e görmedim.

Neş'e derken, kelimenin en geniş manasını kasd ediyorum. İslam'da birtakım meşru neş'eler vardır. Mesela büyük bir camiye gidersiniz. Müezzin öyle güzel ve harika bir ezan okur ki, hayran kalırsınız, tüyleriniz ürperir, gözleriniz yaşarır. Namazı ehil bir hoca dosdoğru kıldırır. Sarığı ve cüppesi çok kalitelidir. Sabah, akşam, yatsı namazında cehren okuduğu Kur'an sizi mânevî ve ruhanî zevkler içinde gaşy eder.

Bir Cuma hutbesi dinlersiniz, hayran kalırsınız.

Bir va'z u nasihat dinlersiniz, konuşmanın bitmesini hiç istemezsiniz.

Sabah namazında büyük bir camiye gittiniz, mesela Edirnekapı'daki Mimar Sinan yapısı Mihrimah Sultan camiine. Etraf otomobil doludur. Cami de doludur. Güzel giyimli, gözlerinde, simalarında mânalar olan kaliteli bir cemaat. Bir namaz kılarsınız ki, unutulması mümkün değildir.

Dışarıya çıkarken filan profesörü; falan umum müdürü, feşmekan edibi görür, selamlaşır, ayak üstü birkaç söz edersiniz.

Birkaç kişi civardaki bir kahvaltıhâneye gider, hem kahvaltı, hem sohbet edersiniz.

Acaba hangi camide dilkeşhaveran makamında ezan okunuyor?

Hangi caminin imamı aynı zamanda tarikat şeyhidir?

Hangi camide Cuma hutbesi cemaatin ruhlarını galeyana ve ihtizaza getiriyor?

Hangi camiler Kâbetüluşşak gibidir?

Hangi camilere nâkıs gelenler oradan kâmil ayrılıyor?

Titrek ziyalı kandillerin altındaki o eski neş'eler nerede?

Âyandan Manastırlı İsmail Hakkı efendi hazretleri hangi camide vaaz ediyor?

Tahirülmevlevî hangi camide Mesnevî dersleri veriyor?

Rical-i devlet, kübera, zurefa, üdeba hangi camilerdedir?

Camiler o eski neş'elerden mahrum şimdi.

Sabah namazında (Eyüp ve birkaç başka mâbet dışında) camiler cemaatsiz, öksüz, sönük, donuk.

Şimdi neş'e, cümbüş, renk, ışık, zevk u sefa lüks lokantalarda.

Âbidlerin yerini âkiller aldı.


Mehmet Şevket EYGİ - 17 Kasım 2011 Perşembe