Kadınlara Ayrı Otobüsler

Başlatan Mücteba, 20 Haziran 2012, 10:10:31

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Kadınlara Ayrı Otobüsler

Halka sorsalar, çoğunluğun istediği yerlerde kadınlara ve kızlara mahsus otobüsler olsa, böyle bir ayırım iyi, doğru olmaz mı?

Böyle bir şeye birileri itiraz edecek, yaygara kopartacaktır.

Bu dediğimde ne kötülük vardır? Böyle bir ayırım kadın ve kızların lehinde değil midir?

Rahat seyahat edeceklerdir. Herkes elbette kötü ve terbiyesiz değil ama birtakım edepsizler toplu taşıma vasıtalarında zaman zaman kadınları kızları rahatsız ediyor, hattâ kimisi çok ileriye gidiyor.

Bir husus daha var:
Toplu taşıma vasıtalarında bazı kendini bilmezler herkesin arasında öpüşüyor, birbirine sarılıyor, mıncıklaşıyor. Otobüsler, tramvaylar seks yerleri değildir.

Bu konuda da âqil insanlar çareler ve çözümler bulup bunların hayata geçirilmesini sağlamalıdır.

Geçenlerde Yalova-Yenikapı feribotunda çirkin bir hadise oldu. Kendini bilmez bir çift yüzlerce yolcu arasında tam bir saat boyunca öpüştü sevişti. Herkesi rahatsız ettiler ama güvenlik sorumlusu müdahale etmedi, hatta "İstemeyen binmesin" gibi uygunsuz bir laf etti.

Ben neler konuşuyorum... Kadınların rahimlerindeki mâsum ve korumasız çocukların kürtaj yapılarak canavarca öldürülmesini özgürlük olarak gören zihniyet ile bu gibi konuları tartışmak ve vicdana uygun neticelere ulaşmak mümkün müdür?


Mehmet Şevket EYGİ - 20 Haziran 2012 Çarşamba

mazhar


Pembe otobüse bin bacım

İster otobüs, minibüs, ister tren ya da metro, kalabalık bir şehirde "çikanlar" her yerde. Bakın eline ayağına hakim olamayanlarla nasıl mücadele ediliyor.

Bir süredir, İstanbul toplu taşıma araçlarında sarkıntılığa uğrayan kadın okurlarımdan şikayet e-postaları almaktayım. Önceki yıllara oranla bu eylemlerde bir artış olduğu ileri sürülüyor. Ancak bu doğru olmayabilir. Kadınlar, eskiden böylesi tacizlere seslerini çıkartmaya utanırlardı. Artık, buna tahammül etmiyorlar. Erkekler, bu değişimin henüz farkında değil ve kadının susacağını sanıyorlar. Zaman içinde, herkesin ortasında rezil olmaktansa ya da aşağıdaki örneklerdeki gibi yüksek para hatta hapis cezalarıyla karşılaşmaktansa, ellerine hakim olmayı öğrenecekler.





Aslında elle sarkıntılık dünya metropollerinin bir çoğunun sorunu. Örneğin 2005 yılında Tokya’da yapılan bir araştırma, 30 yaşını geçmiş her 10 kadından altısının, kalabalık metro ve trenlerde yolculuk sırasında tacize uğradıkları sonucuna varmıştı. Mağdurlar arasında dokuz yaşındaki küçük kızların da yer aldığı Japonya’da bu eylemi gerçekleştirene “çikan” deniyor. Bizim anlayacağımız dilde, “tacizci” ya da “sapık”. Erkeklere sarkıntılıkta bulunan kadın çikanlar, ya da eşcinsel çikanlar yok değil, ancak onların sayısı gözardı edecek kadar az.

Sarkıntılık, Japonya’da ciddi bir cinsel saldırı olarak görülüyor. Çikanlık ve bağlantılı altkültürle bir türlü başa çıkamayan, dünyanın en kalabalık kenti 30 milyonluk Tokyo, çareyi sadece kadınların binebildiği, böylelikle tacize uğramayacakları trenleri hizmete sokmakta bulmuştu. Tokyo’da başlayan bu uygulama, işe gidiş ve dönüşün yaşandığı saatlerde bir ya da birkaç vagonu kadınlara ve 12 yaşından küçük çocuklarına ayırmaya dayanıyor. Feministlerin girişimi ile 10-15 yıl kadar önce başlayan kadın vagonları uygulamasına, erkekler karşı geliyor. Kadınların trene daha kolay binebilmesini sağlayabilmek üzere, özel vagonların istasyonun orta yerine denk gelen yerde durdurulmasına kızıyor ve ayırımcılığa uğramaktan yakınıyorlar.

Ayrıca, haksız yere itham edilmekten korkuyor ve sadece erkeklerin binebildiği vagonlar istiyorlar. Çünkü Japonya’da çikanlıkla suçlanmanın sonucu ağır para cezası. İnkara kalkışıldı mı, cezası hapis. Kadının “Bana sarkıntılık etti” demesi yetiyor. Bu yüzden erkekler, damgalanmaktan korunabilmek için elleriyle dokunmuş olmasalar da suçu kabul edip, büyük para cezalarına katlanıyorlar.

Toplum, çikanlara karşı uyanık tutuluyor, görüldüğü yerde ihbara özendiriliyor. Bu yüzden el ilanları dağıtılıyor, otomobil ve bisiklet parklarına, durak ve istasyonlara “Çikana dikkat” tabelaları asılıyor.



Laikler bu fotğrafı görmesin,irtica hortladı diye yaygara koparırlar.


Çikanla mücadelenin sertliği ve cezaların yüksekliğini, Japonların geleneksel “onur” kavramı ile birleştiren dolandırıcılar çıkmıyor değil. Türeyen gençlik çeteleri, aralarındaki eli yüzü düzgün kızları trenlerin kadın-erkek karışık vagonlarına bindiriyor ve zengin görünümlü iş adamlarının çok yakınında yolculuk etmesini sağlıyorlar. Kısa bir süre sonra kız, iş adamı kendisine dokunsa da, dokunmasa da “Çikan” diye avazı çıktığı kadar bağırıp ortalığı ayağa kaldırıyor. Çete üyeleri ilk durakta adamı yaka paça trenden indiriyor ve istedikleri parayı vermezse polise bildireceklerini söylüyorlar. Dolayısıyla, yalan yere çikanlıkla itham edilen erkeklerin haklarını koruyan hukuk büroları ve örgütlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Elle sarkıntılığı engellemek için kadın vagonlarında çözüm arayan bir diğer kent, Hindistan’ın 20 milyonluk Mumbai, eski adıyla Bombay. Endonezya’nın Jakarta’sı, Tayvan’ın başkenti Taipei ve 19 milyonluk Mexico City’de de onlara rastlamak mümkün.

Elle sarkıntılık sadece Asya’nın kalabalık kentlerine özgü değil. Uygunsuz ve zorla dokunma New York’luları da bezdirmiş durumda. Poposuna şaplak atılan garson, gece kulübü ya da barda göğüslerine el atılan çalışan, toplu taşıma araçlarında, bilet kuyruklarında, rock konserlerinde sıkıştırılan genç kız, gündelik yaşamın bir parçası.

Psikologlar, bu eyleme girişen erkeklerin, diğer tüm cinsel suç failleri gibi tek bir motivasyonu olduğunu, kendilerini güçlü hissetmek için elle sarkıntılık ettiklerinde birleşiyor. Mağdurun korkmasını, utanmasını, şaşırmasını bekliyor, onu küçük görüyor, aşağılıyor ve bu sırada büyük bir olasılıkla sessiz kalacağını biliyorlar.



New York’ta gerek toplumun gerekse polisin elle sarkıntılığa bakış açısı, 2000 yılındaki Porto Riko’lular Günü sonrasında, çok sayıda kadın ve genç kızın bir erkek çetesi tarafından hareket özgürlüklerinin kısıtlandığı, cinsel tacize, elle sarkıntılığa ve gaspa uğradıkları şikayeti ile değişmeye başladı. Halktan gelen talepler doğrultusunda erkeklerin kadınlara istemedikleri dokunuşlarını engelleyecek yasalar çıkartıldı. Bu tür davranışlara hoşgörüyle bakılmayacağı mesajı verildi. Suçla ilgili farkındalık yaratıldı, polisin tacizcileri tutuklaması kolaylaştırıldı.

2010 baharında, yani on yıl sonra, polisin eski umursamaz tavrının sürdürdüğü, elle taciz ihbarlarını ciddiye alıp soruşturmadığı, suçun gerektirdiği kanun maddelerini uygulamadığı ortaya çıktı. New York polis teşkilatından Adrian Schoolcraft, polisin zanlılarla yüz yüze ve telefonla yaptığı konuşmaları, rüşvet pazarlıklarını gizlice kaydedip, teyp kasetlerini bir gazeteye göndermesiyle gündemin ilk sırasına yerleşen bu skandal, her türlü cinsel suç ve kabahat bildiriminde soruşturmaların nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin yeni düzenlemelerin hayata geçmesini sağladı. Bu arada New York polis teşkilatı Schoolcraft’ın görevine son verdi. Hatta onun bir akıl hastanesinde altı gün gözlem altında tutulmasını bile sağladı. Memur da, teşkilat aleyhine 50 milyon dolarlık tazminat davası açtı.



New York artık elle sarkıntılığı çok ciddiye alıyor. Geçtiğimiz yıl FBI başkanlığı teklif edilen, ancak New York emniyet müdürü olarak kalmayı tercih ettiğini bildirerek görevi kabul etmeyen Raymond Kelly her fırsatta kadınları cesaretlendirmeye çalışıyor: “Sesinizi çıkartın, şikayette bulunun, onları cezalandıralım.” Şimdilerde kadınlar, cep telefonlarıyla sarkıntılık yapanların fotoğrafını çekiyor, onları afişe etmek amacıyla görüntüleri internet sitelerinde, sosyal medyada paylaşıyorlar. Amerikan erkeklerinin Japon hemcinsleri kadar “onur” kavramına değer vermediği göz önünde tutulursa, bu tür bir “rezil edilme”nin pek işe yarayacağını sanmıyorum.

New York’lu kadınların kendilerine özgü toplu taşıma aracı talepleri olmadığı gibi, belediye de bunu, yukarıda adını verdiğim kent yönetimleri gibi bir çözüm olarak görmüyor. Çünkü New York’ta kadına elle sarkıntılık, fırsat bulunan her yerde, pervasızca uygulanıyor.

Türkiye’de de zaman zaman toplu taşıma araçlarında kadınları koruyucu düzenlemelerin yapılması gündeme gelmiştir. Bundan bir hafta kadar önce ''Pembe metrobüs'' uygulamasına geçilmesi istemiyle Saadet Partisi'nin topladığı 60 bin imzanın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş'a gönderildiğini okuduk. Twitter'i sallayan metrobüs önerisi (bazı tweetlere sayfanın sonunda yer verdim) karışık duygulara yol açtı. İl başkanı 3-4 otobüste bir, pembe otobüs konmasını, kadınların istediği otobüse binmesini öneriyor. Eğer sabah ve akşamüstleri işe gidiş gelişlerde yoğunluk yaşanan hatlarda bunu önerseydi, pek karşı çıkanı olmaz, en azından tartışırdık sanırım. Ama “Pembe metrobüs”ü gün boyuna ve tüm hatlara yayınca işin rengi değişiyor. Hele teklifin, İstanbul Fatih’te “uygunsuz kıyafeti”yle belediye otobüsüne binmek isteyen 21 yaşındaki genç bir kızın, bir grup çarşaflı kadın ve sarıklı-cübbeli erkek tarafından otobüse alınmadığı haberi ile aynı güne denk gelmesi daha büyük şanssızlık.

Uzmanlar, elle sarkıntılık eden ya da henüz röntgenci aşamasında bulunan erkeklerin, bu eylemlerini defalarca yinelediklerini, bu tekrarların, daha ileri cinsel saldırılara kalkışmak amacıyla deneyim elde etmek gibi bir nedeni olduğunu kabul ediyor. Nitekim bundan 3-4 ay önce, Bursa’da lise öğrencisine elle sarkıntılık yaptığı iddiasıyla polis tarafından gözaltına alındıktan sonra savcılık tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan vatandaş, ertesi gün başka bir kadına sarkıntılık yapınca yine yakalanmıştı.




Kişilerin henüz sarkıntılık ya da röntgencilik aşamasındayken durdurulması gerektiği açık. Ne milletten olursa olsun Japon çikanların yerel versiyonları ile mücadele, polisin konuya ciddiyetle eğilmesi, her şikayeti soruşturması, ağır biçimde cezalandırılması, bu arada erkeklerin zorunlu tedaviye gönderilmesiyle mümkün olabilir.

Ancak herşey, kadınların susmayıp, şikayet etmelerine bağlı.

Bu arada, Almanya’nın bazı eyaletlerindeki garaj yönetmeliklerinde kadınlara ayrılmış park yeri zorunluluğu, benzer şekilde Çin’in Hebei eyaletinde ve Güney Kore’nin başkenti Seul’deki bazı alış veriş merkezlerinde, kadın sürücüler için park yerleri bulunduğunu belirtelim. Gerçi bu uygulamaların asıl gerekçesinin kadınları tacizden korumak değil, doğru dürüst park edemedikleri için, park çizgi aralarının daha geniş tutulması ya da yüksek topuklarla park yerinden AVM’lere yürümek istemedikleri için alış veriş etmedikleri gibi başkaca nedenler arayanlar da olmadı değil.

Yine Almanya, İsviçre ve Avusturya’nın bazı kentlerinde gece saatlerinde kadınların evlerine yaya dönmelerini ya da toplu taşıma araçlarına binmelerini önlemek, böylelikle olası cinsel tacizden koruyabilmek amacıyla, normalin çok altında ücretlendirilen “Kadın Taksileri” bulmak mümkün. Gerçek taksi ücreti ile arasındaki farkı, belediyeler karşılıyor. Ayrıca taksi istasyonlarından kadın sürücülü taksileri çağırma olanağı da bulunuyor.

Yukarıda sıraladığım ülkelerin hiç birinde, 200 milyon müslümanı ile dünyanın en kalabalık müslüman topluluğunu barındıran Endonezya’da bile, kadınlara ayrılmış toplu taşıma araçları ya da otoparkların çıkış noktası, kadın-erkek birlikteliğini dini ya da ahlaki değerler yüzünden kısıtlamak değil. Sadece, yüzyılların erkek baskısından artık kurtulmak isteyen ve nihayet sesini çıkartan kadın seçmenlerin, kadın hakkı savunucusu sivil toplum örgütlerinin desteğini almak.

Eğer hemen aşşağıdaki tabelada ne yazdığını öğrenmek isterseniz, hemen söyleyeyim: "DİKKAT ÇİKAN ÇIKAR". Tokyo'da, bir bisiklet parkında görülmüştür.





19 Haziran 2012 21:11 Salı.K.Haber.com