"Kur'an mesajı" mı yanlışlar kumkuması mı? -8-

Başlatan Mücteba, 09 Mart 2013, 23:59:14

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

"Kur'an mesajı" mı yanlışlar kumkuması mı? -8-

Bu makalemizin başlığı Muhammed Esed'in, Türkiye'de bazı çevrelerin canhıraş bir gayretle reklam ettiği "Kur'an Mesajı" isimli eseriyle ilgili.

Siz değerli okuyucularımıza, önceki sahifelerde bu eser ve yazarı hakkında bilgi arzetmiştik. Bahse konu eseri biraz daha tanıtmaya çalışalım. Tanıtalım da, müslümanlara meal ve tefsir adıyla nasıl bir eserin kakalandığını herkes duymuş, bilmiş ve görmüş olsun.

Bu sözümona tefsirde iki türlü tutarsızlık mevcut:

a- Âyetlere verilen yanlış mânâlar.

b- Bazı âyetlerin mânâlarının başka yönlere çekilmesi.

Bu tutarsızlıkların birleştiği ortak nokta ise her ikisinin de iyi niyetle bağdaşmıyor olması.

NASIL MAYMUN GİBİ OLUNUR?..

Saymakla bitmeyen bu tutarsızlıkların bazılarına işaret etmeye çalışalım:

1- Tarihte, isyan ve azgınlıklarından dolayı Allah tarafından maymun şekline dönüştürülen insanlar olduğunu biliyoruz. Bu husus Bakara sûresinin 65. âyetinde şöyle haber veriliyor:

"Onlara, aşağılık maymunlar olun dedik."

Nietkim, Allah'ın "aşağılık maymunlar olun" fermanıyla beraber o kimseler maymun oluvermişlerdir. Bu, Allah'ın gadabının onların üzerindeki bir tecellisi olduğu gibi diğer insanlar için de ibret ve uyarıcı bir mûcizedir.

Yazımıza konu olan Kur'an Mesajı isimli eserin müellifi Muhammed Esed'in aklı ise, mûcizeleri ve insanların maymun şekline dönüştürülmesini almadığı, almadığından dolayı da inanamadığı için, meâline âyette olmayan bir kelime sokuşturarak ilgili âyete şöyle mânâ veriyor:

"Onlara, aşağılık maymunlar gibi olun dedik."

Oysa âyette, "gibi" mânâsına gelen bir kelime hatta bir işâret mevcut değil. Dolayısıyla, mânâya böyle bir kelime sokuşturulması doğrudan doğruya tahriftir.

KİMİN İDDİASI GÜLÜNÇ?..

2- Hazreti Mûsâ zamanında bir adam öldürmüştü. Öldürülenin kâtili bilinmemektedir. Hazreti Allah, Mûsâ Aleyhisselâm vasıtasıyla, "Bir sığır kesmelerini ve onun bir parçasıyla öldürülen kimseye vurulmasını" emreder. Sığırın nasıl bir sığır olacağını da bildirir. Onlar da emredileni yaparlar. O zaman öldürülen adam dirilir ve kâtilini söyler.

Bu mesele, kısaca Bakara sûresinin 67-73. âyetlerde beyan buyurulmakta ve Kur'an müfessirleri tarafından tefsirlerde anlatılmaktadır.

Muhammed Esed işte bunu da kabul edememekte, fakat kendi içinin almamasıyla kalmamakta, Kur'an tefsircileriyle de, "adamın mûcizevî olarak canlanıp kâtili gösterdiği gibi gününç bir iddiâ" diye müslüman Kur'an müfessirleriyle açıktan açığa dalga geçmektedir.

Ilme ve ilim aramlarına hürmeti ve verdiği değer işte bu kadar...

EVET! TEVRAT VE İNCİLLER DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMIŞTIR...

3- Neyse ki Esed, Âli İmran sûresi 3. âyetle ilgili dipnotta, bir doğruyu kabul ediyor. Diyor ki:

"Kur'an'da sık sık vurgulanan ve objektif bilimsel araştırmaların da tesbit ettiği, Kitab-ı Mukaddes'in (İncil ve Tevratın) binlerce yıllık zamanın akışı içinde büyük ve çoğu zaman keyfî değişikliklere maruz kaldığı gerçeği."

Yani, İncil ve Tevrat'ın zamanla değiştirildiğini kabul ve itiraf ediyor/edebiliyor. Ediyor da eğer hayatta olsaydı kendisine şunu sorardık:

Burada, "Kitab-ı Mukaddes'in büyük ve köklü değişikliğe maruz kaldığını" söylediğiniz halde, eserinizin başka yerinde niçin, bu kitapların takipçilerinin âhirette kurtulacağını söylüyorsunuz?

Kendi ifadenize göre, Allah'ın indirdiği gibi kalmayıp büyük ve köklü değişikliklere uğrayan ve ilâhî olmaktan çıkan bir kitaba uyanlar nasıl ebedî kurtuluşa ererler?

KADERİN ŞEKLİ OLUR MU?..

4- Hazreti İsa'ya da diğer peygamberler gibi birçok mûcizeler verilmişti. Âl-i İmran sûresi 49. âyette ifade buyurulduğuna göre, Meryem Aleyhisselam'a Hazreti İsa hakkında şu müjdeli haber verilmişti:

"O İsrailoğullarına gönderilen bir resul olarak şöyle diyecektir: Hakikaten ben rabbinizden size bir âyet (mûcize) olarak geldim. Size çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üflerim. Allah'ın izniyle (o da) canlanıp bir kuş oluverir."

Bu âyete bir de Muhammed Esed'in nasıl mânâ verdiğine bakalım:

"Onu İsrailoğullarına elçi yapacak. Ben size Rabbinizden bir mesaj getirdim. Sizin için çamurdan, adeta kaderinizin sûretini yapacağım ve sonra ona üfleyeceğim ki Allah'ın izniyle (sizin) kaderiniz olsun diyecek."

Gördüğünüz gibi mânâ verirken "adeta" kelimesi kullanıyor. Oysa âyette âdeta mânâsına gelen bir kelime yok. Olmadığı halde, -yukarıda yaptığı gibi- meâle bu kelimeyi sokuşturuveriyor.

Hoş, âyete verdiği mânânın diğer taraflarının da doğru ve ele alınacak tarafı yok ya.

Verdiği mânâya göre, Hazreti İsâ, "Çamurdan kaderinizin sûretini yapacağım ve sonra ona üfleyeceğim ki sizin kaderiniz olsun" diyecekmiş.

İnsan bir şey yazarken biraz düşünmeli de gülünç duruma düşmemeli değil mi?.

Kaderin şekli, sûreti olur mu hiç? Güya Hazreti İsa o sûrete üfleyecekmiş de o üflediği şey onların kaderi olacakmış...

Yukarıdaki 2. maddede Kur'an tefsircileriyle dalga geçtiğini okumuştunuz.

Ne dersiniz, Esed'in müfessirlerle dalga geçtiği gibi, şimdi biz de onunla dalga geçelim mi?

O hayatta olmadığına göre, hiç olmazsa onun takipçileriyle mi dalga geçelim?

Ey iyisi mi, bıyık altından gülerek, onlara kaderin şeklinin nasıl olduğunu soralım bari.

Değerli okuyucu!

Allah'ın âyetlerini esas mânâsından çıkarıp oraya buraya sündüreni, Allah işte böyle gülünç duruma düşürür...

"Allah'IN OĞLU" DEMEK SAYGI MI İMANSIZLIK MI?..

5- Eşsiz müfessirimiz(!), Âli İmran sûresi 55. âyetle ilgili 45 nolu dipnotta şöyle diyor:

"Hz. İsa'ya saygı gösteren yani, onu Allah'ın oğlu olarak gören Hıristiyanlar..."

Şimdi şu mantıksızlığa, şu sapıklığa ne dersiniz siz!

Hıristiyanlar Hazreti İsa'yı –hâşâ- Allah'ın oğlu olarak görecekler, sen de bunu bilip yazdığın halde, hem müslüman olduğunu söyleyeceksin hem de onların Hazreti İsa'ya saygı göserdiklerini söyleyebileceksin!

"Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu olarak gören Hıristiyanların" ona saygı gösteren kimseler olduğunu söylemek sapıklık değil de nedir!..

Hayır hayır! Bu, sapıklık değil, ondan da öte bir şeydir...

TOPTAN VAHİY ALANLAR(!)..

6- Esed'in, âyetlerin mânâlarını nasıl sündürüp başka taraflara çektiğine bir misal verelim. Önce Âli İmran sûresi 100. âyetin düzgün meâlini okuyalım:

"Ey iman edenler! Eğer kitap verilen (hıristiyan ve yahudiler)den herhangi bir guruba uyarsanız, (onlar sizi) imanınızdan koparıp küfre döndürür."

Bakın, Muhammed Esed bu âyete verirken konuyu ne hale getirmiş:

"Siz ey imana ermiş olanlar! Önceki çağlarda kendilerine vahiy verilenlerden bir fırkaya uyarsanız, iman ettikten sonra yeniden hakikati reddetmenize sebep olabilirler."

Hakikati reddetmenize sebep olabilirler diyor. Ama onun verdiği bu mânâda hakikat denilen şeyin ne olduğu da belli değil, hakikati reddetmenin tehlikesi de ortada yok....

Aslında, mânâyı başka taraflara çekmeye hiç lüzum yok. Âyette kastedilen, -başka bir şeyin hakikati değil- imandır. Hazreti Allah celle celâlühû, "Onlara uyarsanız sizi imanınızdan ederler" buyuruyor. Esed bu mânâdan ürktüğü için böyle bir kıvırtmaya gidiyor.

Bi kere, sadece hakikati reddetmek demek âyetin mânasından çok çok uzak. Çünkü, her şeyin bir hakikati vardır ve onları reddetmek imansızlığı icap ettiriyorsa buyursun onu söylesin. Bir insan bile bile taşın hakikatını reddedip taşa demir dese "Kâfir oldun" diyecekse onu desin?

"Onlar sizi imanınızdan koparıp küfre döndürür" demek nerdeee, "O fırkaya uyarsanız hakikati reddetmenize sebep olabilirler" demek nerde.

Ikincisinde yani Esed'in verdiği mânâda öyle bir ifade kullanılmış ki sanki gayri müslimlere uymakta bir tehlike yok. Sadece hakikati reddetmenize sebep olma ihtimalleri var, yani olabilirlermiş.

Yukarıda da dedim ya, Esed'in verdiği mânâyı düzeltmek imkânsız. Öyle bir mânâ vermiş ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Âyete mânâ verirken "Önceki çağlar" diye bir ifade kullanıyor. Ama âyette bu mânâya gelen bir ibâre de yok.

Hıristiyan ve yahudileri, "Kendilerine vahiy verilenler" diye anlatıyor.

Hayret!.. Bu iki guruba toptan vahiy mi verilmiş?

Bi kere, vahiy insan topluluklarına değil peygamberlere gelir, onlar da vahiy yoluyla aldıklarını insanlara tebliğ ederler.

Okuyucuya böyle yanlış bir bilgi vermek kesinkes ihanettir. Bile bile değil de bilgi eksikliğinden olsa dahi, bu kadarcık bir bilgiye bile sahip olmayan veya bu kadarcık bir hassasiyet taşımayan bir kimsenin, Kur'an'a mânâ vermeye kalmışması ise, ihanet olmasa bile en azından haddini bilmezliktir.

KÂFİRLER ÜZÜLMEYECEKLERMİŞ(!)..

7- Esed, hıristiyanlarla yahudileri kurtulan topluluklar olarak gösterebilmek için müslümanlara karşı bir kurnazlık sergiliyor. İslamı över görünmek için önce -tabir câizse- insanları avlayacak yemlik ifadeler kullanıyor. Arkasından da esas söyleyeceğine geçiyor.

Meselâ şu satırlarda gizlemeye çalıştığı kurnazlıklar... Lütfen dikkatlice okuyalım:

"Kur'an, bütün vahiylerin zirvesini temsil eder ve rûhî/mânevî tatminin en son, en mükemmel yolunu ortaya koyar. Ancak Kur'an mesajının bu benzersizliği, önceki inançların mensuplarını Allah'ın rahmetine ulaşmaktan alıkoymaz. Çünkü, -Kur'anın sıkça işaret ettiği gibi- onlar arasından tek Allah'a ve hesap gününe (yani bireyin ahlâkî sorumluluğuna ) katıksız biçimde inananlar ve erdemlice bir hayat yaşayanlar, ne korkacaklar ne de üzüleceklerdir."

Burada sergilediği artniyet şu:

Önceki inançların mensupları dediği hıristiyan ve yahudileri, Allah'ın rahmetine ulaşan yani cennetlik topluluklar olan kimseler olarak gösterebilmek için, önce Kur'an'ın mesajının benzersiz olduğunu söyleyerek övmek kurnazlığını gösteriyor, ondan sonra da hıristiyan ve yahudileri temize çıkarıyor.

AY YARILMASI DEĞİL AY TUTULMASI OLABİLİRMİŞ...

8- Hepimizin bildiği gibi, Peygamberimiz'in en büyük mûcizelerinden biri de bir işâretiyle ayın ikiye ayrılmasıdır. Buna Şakk-ı Kamer mûcizesi deniliyor. Bu mûcize, Kamer sûresinin ilk âyetinde haber veriliyor.

Muhammed Esed, Kur'an'da haber verilen diğer mûcizeler gibi bunu da kabul edememekte ve bunu Kamer sûresiyle ilgili 1 nolu dipnotta şöyle te'vil etmektedir:

"Bazı sahâbîlere kadar uzanan birçok rivâyette anlatıldığı üzere, bir gece ay sanki iki parçaya ayrılmış gibi göründü. (Dikkat! "Aslında ayrıldığı falan yok da öyle göründü" demek istiyor.) Bu rivâyetlerin subjektif gerçekliğinden kuşkulanmak için bir sebep yoksa da, gerçekte meydana gelen şeyin, alışılmamış optik bir yanılsamaya yol açan, yine aynı ölçüde alışılmamış bir tür kısmî ay tutulması olması muhtemeldir."

Ona göre neymiş efendim? "Ayın ikiye ayrılması falan yokmuş da "Alışılmamış bir tür kısmî ay tutulması olması muhtemel" imiş. Yarım yamalak da olsa, bir dayanağı olmadığı için, açık açık ay "tutulmasıdır" diyemiyor da, ancak "Ay tutulması olması muhtemel" diyebiliyor.

Muhtemel dediğine göre elinde böyle bir ihtimal olduğuna dair ilmî bir ölçü var mı? Yook!

Peki ay tutulması olması ihtimali neye göre?

Esed Beyefendinin sakîm kanaatına göre...

Oysa, kabul etmek isteseydi bu hususta bir çok rivâyet vardı. Bu rivâyetleri biz biliyoruz, okuyoruz da o okumadı mı? Elbette okudu ama mühim olan sadece okumak değil, okuduğuna inanabilmek.

İşte bizimle onun ve ona meftun olanların farkı burada. Biz okuyup inanıyoruz, onlar ise okuyorlar ama içleri almadığı için inanamıyor, mûcizeleri içlerine bir türlü içlerine sindiremiyorlar.

YALANCI ESED...

9- Esed'in bir vasfı da yalancılıktır.

Meselâ Müdessir sûresinin 4. âyetiyle ilgili dipnotta şöyle diyor:

"Râzî, ayrıca, "(ilk) müfessirlerin çoğuna göre (bu âyetin) anlamı, "kalbini bütün kötülüklerden arındır" şeklindedir" der ve kendisi de bu yoruma katılır."

Dikkatinizi çekerim!

Âyette, "kalbini bütün kötülüklerden arındır" emri verilen Peygamberimiz oluyor.

Râzî dediği de, Tefsiri Kebir ismiyle anılan Mefâtîhu'l-ğayb isimli meşhur eserin müellifi Fahreddin Râzî Hazretleri.

Muhammed Esed, "kendisi de bu yoruma katılır" diyerek bu zata iftira ediyor. Çünkü Fahreddin Râzî o yoruma katılmıyor.

Işin aslı şudur:

Fahreddin Râzî Hazretleri, tefsirinde bütün görüşleri naklederken, Esed'in söylediği görüşü de sadece naklediyor. Yoksa Esed'in dediği gibi, "(bu âyetin) anlamı, "kalbini bütün kötülüklerden arındır" şeklindedir" demiyor. "Ben de bu görüşe katılıyorum" da demiyor "Benim görüşüm böyledir" de demiyor. Ama Esed, o da böyle söylüyor diyerek basbayağı yalan söylüyor.

Bunu niçin mi yapıyor? Efendim mesele şu:

Kur'an'ın ilk muhatabı tabii ki Peygamberimiz'dir. Âyetteki emir de haliyle ona. Bahse konu âyetin mânâsı, "Kalbini bütün kötülüklerden arındır" şeklinde olursa, Peygamberimiz'in kalbinde kötülük varmış da Allah ona kalbindeki kötülükleri temizlemesini emretmiş olacak...

Yani Esed, kendisi "Peygamberimiz'in kalbinde kötülükler olduğunu" söyleyemiyor da bunu Fahreddin Râzî'ye söyletmek istiyor. Dolaylı olarak okuyucuya şunu düşündürtmek istiyor:

"Kalbini bütün kötülüklerden arındır" emri verildiğine göre demek ki Peygamber'in kalbinde de kötülükler oluyormuş...

Değerli okuyucu!

Aslen yahudi olan Muhammed Esed, Kur'an Mesajı isimli eseriyle, yahudinin müslüman olanına ne kadar çok dikkat edilmesi icap ettiğini bize bir defa daha öğretmiş olmuyor mu?



Ali EREN | 09 Mart 2013 Cumartesi | www.haberkita.com

mazhar

Alıntı Yap
Aslen yahudi olan Muhammed Esed, Kur’an Mesajı isimli eseriyle, yahudinin müslüman olanına ne kadar çok dikkat edilmesi icap ettiğini bize bir defa daha öğretmiş olmuyor mu?
[/color]

   Mücteba kardeşimiz bizimle bu önemli mevzuyu paylaştığın için teşekkür ederim. Muhammed Esed'in aslen yahudi olduğunu bilmiyordum.zaten eserlerini okumadım, okuma ihtiyacı da duymadım. Bu yahudi dönmelerinin Kur'an-ı kerim'e sokuşturdukları birer cümle veya kelime ile müslümanları nasıl kandırdıklarını bize anlatan Ali Eren hocamıza da ayrıca teşekkür ederiz.

   Bu sahtekarlar bizim güzel ülkemizde müslümanları kandırmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Saf müslümanlar da, ağzı laf yapan,bir kaç süslü söz söyleyen bu tür insanların peşlerine takılarak manevi hayatlarını perişan ediyorlar.