Din Konusunda 61 Önemli Madde

Başlatan Mücteba, 14 Mart 2013, 11:44:30

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Din Konusunda 61 Önemli Madde


1. Mükellef (yükümlü) bir insan olmak için akıl şarttır ama akıl dinin kaynağı değildir, zarurî âlettir.

2. Dinin temel kaynağı Allahın Kitabı olan Kur'andır.

3. Dinin ikinci ana kaynağı Allah Resulünün (Salat ve selam olsun ona) Sünnetidir.

4. Dinî hükümlerin ve fıkhın üçüncü kaynağı icmâ-i ulemadır.

5. Fıkıh hükümlerinin dördüncü kaynağı kıyas-ı fukahadır.

(Kitab, Sünnet, icmâ ve kıyas dörtlüsüne Edille-i Erbaa (Dört delil)  denir.

6. Peygamberin Sünnetini inkar edenler veya hafife alanlar sapıktır. Sünnet müfesserdir. Sünnet olmadan Kur'an doğru şekilde yorumlanamaz.

7. Aklı olmayanın dini yoktur ama akıl tek başına yeterli değildir. Akıl, iyi kullanılmak şartıyla vasıta ve araçtır.

8. İslamda esas olan nakildir (Naslar, Kur'an ve Sünnet), akıl değildir.

9. Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olan her şey sapıklıktır, yanılgıdır ve hederdir.

10. Kur'anda "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyrulmaktadır. Kur'anı ancak bilenler yorumlayıp, ondan din hükmü çıkartabilir.

11. Kur'anı doğru yorumlayabilmek için on dört âli (âlet)  ve `âli ilmi ehliyetli bir üstattan öğrenmiş ve icazet almış olmak gerekir. Bu on dört ilmi öğrenen sâlih kuluna Allahü Teala bir on beşinci vehbî (Allah vergisi) ilim verir. Bunlara ek olarak yeterli genel kültüre sahip olmak gerekir.

12. Kur'anı re'y ve heva ile yorumlamak küfürdür.

13. Kur'andaki 300 küsur muhkem=kesin hükümlü ayetin tarihsel olduğu, bugün geçerli olmadığı iddiası küfürdür.

14. Kur'anı, manasını anlamadan okumak ve dinlemek de bile sevap ve ecir vardır.

15. Kur'an, içindeki emirlerin yerine getirilmesi, yasaklardan kaçınılması gereken bir Kitaptır. Kur'anın yap dediklerini yapmayan, yapma dediklerini yapan kimseler günahkardır, yanlış yoldadır.

16. Bize sadece Kur'an yeter, Sünnet bizi bağlamaz diyenler sapıktır. Çünkü Kur'an Resulullaha itaat etmeyi emr etmektedir.

17. İslamda din ve dünya ayırımı yoktur. İslam dünya işlerini tanzim eder.

18. Ehl-i Kitab ile Müslümanlar Âmentü'de birlik ve ittihad içinde değildir.

19. Tevhid ile Teslis inancı bir ve birbiriyle uyuşur değildir.

20. Ehl-i Kitab ile Müslümanlar Peygamberelere iman konusunda birlik değildir. Ehl-i Kitab Âhirzaman Peygamberi Muhammed Mustafaya iman etmez, aksine onu red ve tekzib eder (yalanlar).

21. Ehl-i Kitab ile Müslümanlar ilahî kitaplara iman konusunda birlik halinde değildir. Ehl-i Kitab Kur'anı red ve tekzib  eder.

22. Resulullah Efendimizden sonra Ümmet maalesef yetmiş üç fırkaya ayrılmış olup, bunların sadece biri ehl-i necattır, gerisi ehl-i nardır.

23. Ehl-i necat olan fırka Cadde-i Kübradır, Sevad-ı Azam'dır, Sünnet ve Cemaat ehlidir.

24. İnsanların şerlileri ilmiyle âmil olmayan fasık ve facir alimlerdir.

25. İnsanların hayırlıları ilimleriyle amel eden sâlih alimlerdir.

26. Her Müslüman kendini kurtaracak miktarda ilmihal (temel din bilgilerini) öğrenmekle vazifelidir.

27. İlmihal bilgileri icazetli sâlih alimlerden ders alınarak, yahut onların güvenilir ve muteber kitapları dikkatle okunup bellenerek öğrenilir.

28. Ümmetin en şereflileri, Kur'an ilimlerine sahip olan ve bunları uygulayan kimselerdir.

29. Resulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, insanlar için en güzel örnek ve modeldir.

30. Resulullahın hedyi (yol göstermesi, kılavuzluğu)  en doğru hedydir.

31.  Bütün mü'minler tek bir ümmettir.

32. Ümmeti parçalayanlar, birbirlerine düşman ve rakip fırkalara ayıranlar, fitne ve fesat çıkartanlar haindir ve merduttur.

33. Ehliyetli ve icazetli alim olmayanlar dinî konularda ictihad yapamaz, fetva veremez.

34. M. Kemal Paşanın ölümünden sonra  Dönmeler ve Kriptolar tarafından çıkartılmış Kemalizm ideolojisi İslam ile  bağdaşmaz ve uyuşmaz..

35. Feminizm İslam ile bağdaşmaz ve uyuşmaz.

36. Avrupa Birliğinin İslama aykırı bütün normları ve kriterleri bozuktur ve yanlıştır.

37. İslamı kendi bozuk zihniyet ve gidişatına uydurmaya çalışanlar sapıktır.

38. Müslüman, dini kendisine değil, kendisini dine uydurmakla yükümlü ve vazifelidir.

39. Bütün mü'minler ehliyetli, liyakatli, kiyasetli, dirayetli, dindar bir İmam-ı Kebir'e biat ve itaat etmekle mükelleftir.

40. Boynunda biat bağı olmadan ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur.

41. Beş vakit namaz amelî farzların birincisi ve en önemlisidir. Namazı yitiren dinin yıkmış olur.

42. Zekatını Kur'ana, Sünnete, Şeriata ve fıkrha uygun şekilde vermeyen kimse büyük günah işlemiş ve isyan etmiş olur. Derneklere, vakıflara, cemaatlere zekat verilemez. Zekat, Kur'anda zikr edilen sekiz gerçek şahsa temlik suretiyle verilir.[http://www.sadakatforum.com/fikih-ve-itikad/zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler-t12390.0.html;msg115644#msg115644]

43. Allahü Teala hazretleri ihlasla, yani sırf Kendisi için yapılmayan ibadetleri kabul etmez.

44. İsraf büyük günahtır.

45. Cihad farz-ı ayndır.


46. Müminlerin Allah katında en üstünleri ve mükerremleri taqva sahibi olanlarıdır.

47. İslam her tür ırkçılığı kötü görmüş ve yasak kılmıştır.

48. Bütün insanlık Muhammed aleyhissalatü vesselamın ümmetidir. İman edenler Ümmet-i icabettir, henüz etmemiş olanlar Ümmet-i davettir.

49. Cahil ve fasık-ı mütecahir Müslümanlar İslamın önündeki en büyük engeldir.

50. Biz Müslümanlar dinimizi doğru şekilde hayata uygulasak insanlığın bir kısmı koşa koşa akın akın Müslüman olacaktır.

51. Mü'minler birbirlerine yumuşak, merhametli ve şefkatli; harbî ve agresif kafirlere karşı sert ve yavuzdur.

52. Darülislam'da Müslümanların güvencesi altında yaşayan ehl-i zimmet, Darülharpteki hemcinslerinden daha hür, daha  emniyetli ve daha huzurlu olmalıdır.

53. Müslüman, din kardeşinin kurdu değil meleğidir.

54. Bir İslam ülkesinde emanetler ehline verilmiyorsa o ülke batar.

55. Bir İslam ülkesinde adalet yoksa o ülke batar.

56. Namazı yitiren ve çeşitli şehvetlere uyan bir İslam toplumunun geleceği karanlıktır.

57. Müslümanlar günlük hayatı günde beş kez durdurmakla mükelleftir.

58. Cuma ezanı okununca iş yerlerini, dükkan ve atölyelerini kapatıp Allaha ibadet etmek için camilere gitmeyen bir İslam toplumunun durumu çok kötüdür.

59. Dünya hayatı bir imtihandır. Dünya zenginlikleri oyalanma ve oyuncaktır. Dünya fani ve aldatıcıdır. Gafiller büyük zarardadır.

60. Şeriata aykırı ve zıt bütün eğlenceler günahtır.

61. Riba, kumar, piyango, çıplaklık, zina, fuhuş, israf, kadın erkek karışık şehvetli ve seksî etkinlikler, haram kazançlar, aşırı lüks ve israflar,  aşırı ve lüzumsuz tüketim her türlü beyinsizlik (bunlardan  tevbe ve rücu etmedikçe) kişilerin, toplumların, düzenlerin yıkılmasına ve felaketine sebep olur.


Mehmet Şevket EYGİ - 14 Mart 2013 Perşembe

son yolcu

Alıntı yapılan: Mücteba - 14 Mart 2013, 11:44:30
Din Konusunda 61 Önemli Madde


42. Zekatını Kur’ana, Sünnete, Şeriata ve fıkrha uygun şekilde vermeyen kimse büyük günah işlemiş ve isyan etmiş olur. Derneklere, vakıflara, cemaatlere zekat verilemez. Zekat, Kur’anda zikr edilen sekiz gerçek şahsa temlik suretiyle verilir.


Mehmet Şevket EYGİ - 14 Mart 2013 Perşembe


BURDA NE DEMEK İSTEMİŞ ??

VE AŞKKKKKKKK İNSANIN ALNINA DOKUNDU... SÜBHANE RABBİYEL ALA ...

Mücteba

#2
Alıntı yapılan: son yolcu - 14 Mart 2013, 13:40:36
Alıntı yapılan: Mücteba - 14 Mart 2013, 11:44:30
Din Konusunda 61 Önemli Madde

42. Zekatını Kur'ana, Sünnete, Şeriata ve fıkrha uygun şekilde vermeyen kimse büyük günah işlemiş ve isyan etmiş olur. Derneklere, vakıflara, cemaatlere zekat verilemez. Zekat, Kur'anda zikr edilen sekiz gerçek şahsa temlik suretiyle verilir.

Mehmet Şevket EYGİ - 14 Mart 2013 Perşembe

BURDA NE DEMEK İSTEMİŞ ??


" 'fî sebîllilâh' kaydını hakiki mânâda anlayamıyorum" demek istemiş.
Bir doğruyu söylüyorum derken, birilerini hedefliyorum derken başka bir doğruyu ıskalıyor devamlı.
Bu mevzuu daha önce ele alınmıştı.

Alıntı yapılan: Mücteba - 21 Mayıs 2012, 00:51:19
Zekât Kimlere Verilebilir?
...
Netice: Zekâtlar Kur'anda açık ve seçik olarak zikr edilen hakikî şahıslara fıkıh ilminin kurallarına uygun şekilde verilmelidir. Tüzelkişilere, derneklere, cemaatlere, tarikatlara, vakıflara verilmemelidir.
...
Mehmet Şevket EYGİ - 20 Mayıs 2012 Pazar



Alıntı yapılan: ankebut-57 - 08 Eylül 2008, 10:43:46
Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?

Halis ECE Hocanın bu konuya cevap teşkil edecek yazısı epey evvelden beri var. Başka bir forumda M. Ş. Eygi'nin yazısının altına koyduğum Halis Hoca'nın yazısından aktarmaları ve yazının aslına götüren linki aktarıyorum. Selamlar...

***

Kur'ân-ı Kerim, zekâtın verilebileceği kimseleri hususî bir biçimde sıralayıp, sonra da nerelere harcanabileceğini şöyle ifade eder:

"Zekâtlar, Allâh'tan bir farz olarak fakirlere, yoksullara, üzerinde çalışanlara (zekât toplamak üzere vazifeli memurlara), kalbleri te'lif olacak olanlara (İslâm'a ısındırılmak istenenlere) verilir; âzât edilecek köleler, borçlular, Allâh yolunda ve yolcu olanlar için sarf edilir."(Kur'an-ı Kerim, Tevbe sûresi, 60.)

Bu sekiz sınıftan "tahsis lâmı" ile beyan olunan ilk dört grup için temlikin şart; zarfiyet edâtı olan "fî" ile ifade edilen dört kısım sarf yerleri içinse, temlikin şart olmadığı söylenmiştir. Temlikin bunlar için de gerekli olduğunu söyleyenler ise, zekâtı, onların ihtiyaçlarını görmekle vazifeli kimselere vermek suretiyle de bunun yerine gelmiş olacağını ifade etmişlerdir. Zira Allâh yolundaki mücahitlerin, "cihad ihtiyaçları"nın hepsini bizzat kendilerinin temin edebilmeleri mümkün değildir. Bu uygulamadaki asıl maksat ise, ihtiyaçların karşılanması olduğundan, ihtiyacın cinsine göre zekâtları, mücâhitlerin teker teker bizzat kendilerine değil de, veliyyü'l-emr'e yani onların işlerini-hizmetlerini görmekle, ihtiyaçlarını gidermekle görevli kişi veya kişilere teslim etmekle de temlik tahakkuk etmiş ve farz yerine getirilmiş olur.

Zekâtla alâkalı bu âyet-i celile (nass), günümüzde çocuklarımızın-gençlerimizin en iyi şekilde yetişmeleri için faâliyet gösteren İslâmî müesseselerin-derneklerin mâlî yapısını teşekkül ettirecek şekilde genişçe tefsir ve te'vil edilmeye (yorumlamaya) gayet müsaittir.

İlim öğrenmek ve öğretmek için kendilerini bu yola vakfetmiş olan kimselere veya bunların ihtiyaçları için kullanılmak üzere vermek, elbette ki münasip olacaktır. Bunların ihtiyaçları ise; binadır, binanın arsasıdır, inşaatın her türlü malzemesidir; yiyecek-içecek, yakacak-yatacak... kısacası, ülke ve insanlık yararına okuyup yetişmeleri için lüzum eden her şeydir.

***

Alıntı YapZekat paralarıyla cami, okul, tekke, köprü, hastahane, şadırvan, yurt binası, imarethane ve diğer hayır işi binaları yapılmaz. 02.09.2008 Tarihli yazısından...

Zekâtta temlîk'i yani verileni ferdin mülkiyetine intikal ettirmeyi şart koşan âlimler; zekât gelirlerinin yol ve ulaşım tesislerine, ibâdethâne ve mekteplerin/okulların yapımına, sulama kanal ve tesislerine ve kalelerin yapımına harcanamayacağı görüşündedirler. Bilhassa Hanefî ve Hanbelî'ler bunu eserlerinde belirtirler.

İmam Mâlik de zekât gelirleriyle câmi yaptırılamayacağını söylüyor ki, bundan, onun da görüşünün aynı merkezde olduğu anlaşılıyor. Ancak İmam Ebû Yûsuf Kitâbü'l-Harâc adlı eserinde, -diğer Hanefî kaynaklarının onun görüşü hakkında verdikleri mâlumata zıt olarak- bu fasıldan; vergi memurlarının maaşları ödenmiş olmak şartiyle, yol yapım ve ıslâhına da harcama yapılabileceğini yazar.

Gene Hanefîler'den Kâsânî (Ö. 587/1191) "fî sebîlilah" ıstılâhını; "Allâh'a yaklaştıran bütün işler (hayırlı hizmetler-sâlih ameller)" diye târif eder ve hayır yaptıran kimselere paraları yetmediğinde bu fasıldan yardım yapılacağını, söyler. Ancak o, yukarıda sayılan işlere, doğrudan harcama yerine, bu işleri yapanlara zekât vermekten söz etmektedir.

Yukarıda zikri geçen ulemânın bu görüşlerine karşılık, zekât gelirlerinin yol ve köprüye de harcanabileceği görüşünde olan âlimler de vardır... Enes b. Mâlik, Hasan-ı Basrî ve Atâ' rahimehümüllah bunlardandır. Fahr-i Râzî hazretlerinin de aynı görüşü paylaştığı görülmektedir. Ona göre "fî-sebîlilah" kavramını yalnız muhâriplere/mücahitlere tahsis etmek îcap etmez.

Fahr-i Râzî, Kaffâl'in tefsirinden verdiği nakillerde isim vermeden bazı âlimlerin de bu fâsıldan zekâtın kale, cami ve mescid yapımı gibi bütün hayır işlerine sarfını câiz gördüklerini kaydeder. Osmanlılar döneminde, "Masârifü Beyti'l-Mâl" adlı bir risâle de yazmış olan Dede b. Yahşî (yahut Bahşî) zengin olmayan ilim adamlarının, araştırmaları için lâzım olan eserleri satın alabilmeleri maksadıyla onlara zekâttan verileceğini söyler ve bazılarının "fî sebîlillah" ıstılâhını ilmî araştırma yapanlar olarak da tefsir ettiklerini kaydeder.

***

Günümüze gelince...

İslâmî ve insanî hizmetlerin daha iyi yürütülebilmesi, dinin öğretilmesi-yayılması, gelecek nesillerin iyi birer fert, topluma yararlı, güzel ahlâklı insanlar olarak yetişmeleri için bazı gayretli Müslümanlar tarafından, ülkemizin hukuk sistemi çerçevesinde dernekler kurulmuştur. Söz konusu hizmetlerin yerine getirilebilmesi, yürütülebilmesi için lazım olan pek çok şeyin yanında, öncelikle öğrencilerin kalıp barınabilecekleri yurt binalarına ihtiyaç vardır. Bu binaların arsası ve yapımı için yardım devletten gelmediğine, gökten zenbille inmediğine ve bu derneklerin belli bir akarı da olmadığına göre, elbette ki vatandaşlardan temin edilecektir. Vatandaşın yardımı da ya bağış, ya da zekât ve sadaka yoluyla olacaktır. Günümüzde, yürütülmeye çalışılan bu hizmetlerin ise, zekâtın harcanabileceği sekiz sınıftan "Allâh yolunda" kavramının içine girmediğini söylemeyi-söyleyebilmeyi bir kenara bırakınız, düşünmenin bile imkânsız olduğu âşikârdır. Barınacak bir yer olmadan o öğrencileri nerede yedirip içireceksiniz? Onların sağlıklarını nasıl koruyacak, istirahatlerini, okuyup yazmalarını, düzenli ders çalışmalarını nasıl temin edeceksiniz? Demek ki temel ihtiyaç, öncelikle bina... diğerleri ondan sonra geliyor ve ancak onunla birlikte var olabiliyor.

Şimdi, hal böyle iken, kalkıp hangi akıl-mantık, insaf-iz'an ölçülerine dayanarak, "Efendim camiye, yurt binasına zekât verilmez" denilebiliyor! (Herhalde bununla 'harcanmaz' demeyi kastediyorlar.) Gerçekten anlamak zor. Âmiyâne ifadeyle, senin dinin için kalkıp ABD mi yardım edecek, AB mi hibede bulunacak, Vatikan mı el uzatacak, Havra mı iâne yapacak?!.. Her sahada olduğu gibi bu noktada da söz söylerken en azından insafı elden bırakmamak gerek. Söylediğimiz sözün hangi sonuçları doğuracağını, meselenin nasıl da kördüğüm olacağını iyi hesap etmemiz lâzım.

Ayrıca bu mevzuda birbirine karıştırılan iki önemli husus var; "temlik" ve "tasarruf". Yukarıda ifade ettiğimiz gibi temlik, zekât verilecek kişinin, bunu bizzat kendisinin almasıyla gerçekleşeceği gibi, bir başkasının onun adına vekâleten almasıyla da yerine gelmiş olur. Bu gibi hizmetlerin ifasında da, talebenin bizzat yardım toplaması yerine, bu işi onlar adına vekâleten başkalarının görmesi elbette ki daha doğru olur. Hatta tasarruf/harcama meselesi de böyledir. Öğrenci her şeyi, her ihtiyacı hesap edemeyebilir; çünkü onların asıl işi o değildir. Ama veliyyülemr mevkiindeki vazifelilerin durumu farklıdır; onların esas görevleri, talebenin iaşe ve ibatelerini temindir. Onlar, ihtiyaca göre, ihtiyaçların lüzum ve önemine göre sarfta/harcamada bulunurlar.

Zekâtın bina inşaatına harcanıp harcanamayacağı meselesi de yine yukarıda açıkça belirtildi. Bunun caiz olduğuna dair pek çok âlimin görüşleri ortada... Bunları gözardı ademeyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ümmetimin ihtilâfı (onlar için) geniş bir rahmettir"(Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul, bty., s. 42.) buyuruyor. Yani âlimlerin herhangi bir mevzuda farklı görüşler-içtihatlar ortaya koymaları, meseleye esneklik kazandırmaları ümmet için çok büyük bir kolaylıktır. Onları sıkıntıdan, darlıktan kurtarır. Zira her hususta tek bir görüşe uymak zorunda kalmak, başka çıkış yollarına müracaat edememek elbette ki büyük bir sıkıntıdır. Fetvalarda meselenin tarihî seyri, insanların ihtiyaçları, yararına olup olmayan hususlar mutlaka dikkate alınır; vaziyete en uygun, fertlerin ve toplumun faydasına olan içtihat ve görüşlere dayanılarak hüküm verilir. Zamanımızın şartları ise ortadadır, ayrıca bir açıklamaya gerek olmayacak kadar nettir. O bakımdan son söz olarak diyoruz ki;

Günümüzde hayır cemiyetlerinin ve bilhassa öğrenci derneklerinin görevlileri/yetkilileri öğrenciler adına zekât alabilir/toplayabilir... ve bu toplanan zekâtlar, diğer yardımlar gibi, öğrencilerin bina ihtiyaçları da dahil olmak üzere her türlü hizmetleri için harcanabilir. Bunun caiz olup olmayacağı tartışmasının lüzumsuzluğu bir kenara, hatta, zekâtın verilebileceği en uygun yerlerin başında buraların geldiğini söylemenin bile zâit olacağı açıktır.

(Kaynak: Zekâtın verileceği, harcanacağı kişiler ve müesseseler>>, Halis ECE)