Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

MALIN HAKİKÎ SÂHİBİ VE İNFÂK

Başlatan Ahi, 29 Eylül 2006, 20:33:52

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ahi

Mü’minlerin ibâdetlerinden biri de, Allâh’ın fazlı ile ihsan buyurduğu mallarından, hikmetiyle fakir kıldığı kullarına, onun rızâsını kazanmak için vermek, onların meşrû ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Nitekim, Allahü Teâlâ; (meâlen) “Ve Allâh yolunda infâk ediniz. Ve kendi nefislerinizi tehlikeye düşürmeyiniz ve ihsanda bulununuz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ muhsin olanları sever.” (Sûre-i Bakara, âyet 195) buyurmuştur. Hadîd Sûresi’nin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Allâh’a ve onun Peygamberine îman edin” çünkü onun tebliğatını, emirlerini, nehiylerini o getirecek, o beyan edecektir. “Sizi istihlâf buyurduğu şeylerden infâk eyleyin ki iman edip de infak eyleyenleriniz için büyük bir ecir vardır.” buyurulmuştur. Yâni, hakikatte mülk onun olduğu gibi sizin sâhip olduğunuz şeyler de onundur. Ancak size salâhiyet verip onlarda tasarruf etmek için sizi vekil kılmıştır.
Burada fukâraya, sırf Allâh (c.c.) rızâsı için infâk etmenin, Allâh’a ve Resûlü’ne îmandan hemen sonra zikredilmesi, bu infâk işinin îmâna en yakın amel ve îmân ettikten sonra işlenecek sâlih amellerden en mühimi olduğuna açık delildir.
Fahruddin Râzî ve Ebûssuud merhûmların tefsîrlerine göre, insanın elindeki mallar hakîkatte Allâh’ındır. Meşrû şekilde faydalanmak için kullarına teslim etmiş, kendi emrince kullanmakta kulunu malı üzerine vekîl kılmıştır. Şu halde insanların elinde bulunan mallardaki tasarruf, vekîlin tasarrufu gibidir. Mal sâhibi ne emrederse ona uyması lâzımdır. Binaenaleyh malların hakikî sahibi olan Allâhü Teâlâ muhtaç olanlara sadaka ve nafaka vermekle emredince o emre itâat icap eder. Kul, yed-i emîndir. Bu yüzden emre muhâlif hareket etmesi câiz değildir.
İnsanın elinde bulunan mal, ya verâset yoluyla öncekilerden intikal etmiş veya başka suretle kazanılmıştır. Bu halde her mal sâhibinin kendisinden evvel geçenlerden ibret alıp onlar nasıl bu dünyâdan her şeyi terk edip gitmişlerse kendisinin de aynı âkıbete uğrayacağını düşünerek lâyık olanlara sadaka, emrine riâyetleri icâp eder.
Bu infâkla murat, öncelikle zekât ve sadaka-i fıtr ise de lafzın mutlak olarak zikredilmesi farz, vâcib ve nâfile bütün hayrât ve hasenâtı içine almaktadır.

Fazilet Takvimi 30.09.06
[glow=yellow,2,300]Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. – Schopenhaver[/glow]

Vuslat Yolcusu


Mstfx67

BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!

Ahi

İSLÂM’IN ŞARTLARINDAN ZEKÂT

Zekât, hicretin ikinci yılında emredilen farzlardandır. Nisâb miktarındaki nakitlerin veya ticâret mallarının üzerinden bir sene geçtiği zaman zekât vermek icâbeder.
Zekâtın alenî, açıktan verilmesi daha fazîletlidir. Bunda başkalarına nümûne olmak ve sûi zandan kurtulmak vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde (meâlen) “Mallarınızı zekât ile koruyunuz, hastalıklarınızı sadaka ile tedavi ediniz, belâ dalgalarını duâ ile karşılayınız.” buyurmuşlardır.
Zekâtla mükellef olacak kişi hür, akıllı ve bâliğ olmalıdır.
Zekât mükellefi, asli ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisâb miktarı veya daha fazla bir mala mâlik, sâhib bulunmalıdır.
Zekâtta altının nisabı 20 miskal(=80.18 gr)dir. Bu miktarda altını veya bu değerde nakit parası olan müslümanın zekâtını vermesi icâb eder.
Lüzûmlu ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba), hizmetçi ve bir aylık diğer bir görüşe göre bir senelik erzâk aslî ihtiyaçlardır. Borç karşılığı    para da asli ihtiyaçlardandır.
Zekâtta mâlik hakîkaten veya hükmen (nâmi) artıcı olmalıdır. Ticaret ile olan (nemâ) artış hakiki nemadandır.
Altın ve gümüş de hükmen nemâ (artış) vardır. Altın ve gümüş, nakitler, külçeler, zînet takımları bunlarla ticâret yapılmasa dahi nisab miktarına ulaştığı zaman zekât vermek icâbeder.
Zekâtın farz olması için nisaba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.
Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi zekât vermeye mânî değildir. Nisab sevîyesinin senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.
Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalben zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez. Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzur yoktur. (Büyük İsl. İlm.)
[glow=yellow,2,300]Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. – Schopenhaver[/glow]