Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Son İletiler

#91
SAĞLIKLI YAŞAM / Soğuk algınlığı ve burun tıkan...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 05 Mart 2025, 00:51:04
(Düzeltilmiş makale)Soğuk algınlığındaki burun tıkanıklığı ve burun akıntısını düzeltecek bitkiler var mı? Bir bardak suya tuz ve nane yağı bir kaç damla damlatıp burna ve boğaza çekmek ve temizlemek burun tıkanıklığı ve burun akıntısına çare olabilir.Boğaz iltihapınada iyi gelebilir. Fakat bir doktora veya bir uzmana danışabilirsiniz kullanmanın doğru mu yanlış mı olduğunu tam olarak bilmiyorum. Çay olarakta rezene çayı,papatya çayı,ada çayı,yeşil çay kullanılmalıdır. Nane limon çayıda etkili olabilir. Çörek otu tohumu çiğneyip yutmak yada çörek otu yağını bir bardak suya karıştırıp içmek burun tıkanıklığı ve burun akıntısına çare olabilir. Ağrı,sızı,diken batıyor hissi,halsizlik,ateş, bunlar ciddi belirtilerdir, bir doktora gidip antibiyotik ve ağrı kesici kullanılması gerekebilir. Karanfil bitkisi ağrıları azaltmak konusunda başvurulan, çayının içilmesi ile etkili olabilir.Karanfil yağıda bir bardak suya karıştırılıp içilmesi iyi gelebilir.Bu tür rahatsızlıklarda vitamin ve mineral deposu olan kuşburnu çayını 3-4 bardak günde içmek iyi bir antibiyotik etki oluşturulabilir. Zencefil limon çayı iyi gelebilir. Toz halindeki zencefil bala katılıp limon suyu içine eklenip karıştırılırsa şifa verebilir. Allah şifasız hastalık dermansız dert vermesin. Tüm hasta olanlara şifa,dertlilire deva nasip olsun.Amin.
#92
Eylemden uzak duran, gerçeklerin dışına düşüyor mu? Eylemden uzak duranlar, gerçeklerin dışına düşüyor. Mesala hiç ilaç kullanmayan biri ilacın şifa verip vermediğini bilemez. Hiç dua etmeyen duanın faydasını bilemez. Çesitli hastalıkların bir araya gelmesi ile ağır bir kronik hastalık meydana gelebiliyor mesala. Bu ağır hastalık hangi yolları izleyerek düzeltilir bunu kestirebilmek için pek çok deneme yapılması gerekir. Kur-an şifası için hangi şartlar yerine gelmelidir bunuda deneyerek görebilir insan. Mesala hem ilaç hem ayet ilede hastalık düzelebilir.Öldükten sonraki hayatta böyle belirsizlik vardır bu konudada. Hiç hayatları boyunca iman etmeyenler insanlar var. Bunlar gerçeklerin dışına düşüyor iman etmeyerek buda bir örnek. Öldükten sonra hayat olacağına hiç inanmayan biri  ,eğer kabir hayatı varsa buraya hazırlıksız gelmiş olur. Ahirette hiç iman etmeyerek kayıp edilebilir. Ahiret hayatı hiç yok denilerek peşinden hüküm verip yok sayılırsa, var olması durumunda kayıp edilmiş olur. Bu konuda vurgulanmak istenilenler hayatımıza ve kabir hayatımıza ve ahiret hayatına yön verebilir. Bir ışık vardır mesala üçüncü gözü yani kalp gözü açık olan görür bu ışığı. Bu ışığı görmeyen peşinden hüküm verip benim görmediğim ışık yoktur demesi doğru olmaz. Eğer günün birinde üçüncü gözünüz yani kalp gözünüz açılırsa,başka insanların yok sandığı şeylerin gerçekten var olduğunu görürsünüz. Peygamber olan kişi ahiretin var olduğunu biliyor ve insanlara tebliğ ediyor. Kendimiz peygamber değilsek ahiretin varlığını kesin bilemeyiz buda bir örnek. Ahiret yok diyip kesin hüküm veren biri, eğer ahiret varsa bunu kayıp edebilir. Ahiret vardır ama kanıtı yoktur. Kanıt görmediğimiz birşeyi inkar edersek, var olması durumunda yalancı çıkar ve hüsrana uğrarız bu da bir yaşantının gerçeği.
#93
MANEVİYAT DÜNYAMIZ / Üzüm üzüme baka baka kararır a...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 24 Şubat 2025, 23:57:26
Karşımıza çıkan insanlar ya iyiliği ya kötülüğü mü öğretiyor? Her insanın karşısına insanlar çıkar ve bazıları hayatına girer. İnsanın karşısına çıkan insanlar yada hayatına giren insanlar ya iyiliği yada kötülüğü insana öğretiyor.Bir atasözü vardır:"Üzüm üzüme baka baka kararır"derler. Bu atasözündeki gibi insanlar düşüp kalktığı insanlara benziyor. Bir insan her gün birileri tarafından kötülüğe uğrarsa,bir süre sonra insanlara,hayvanlara yada bitkilere kendide kötü davranmaya başlıyor ve kötü biri oluyor. Aynı insan bir iyi ile karşılaşıyor ve büyük iyilikler görüyor ve tekrar iyi oluyor. Bu mesajı yazan kişide böyle oldu. Kötülük göre göre ilk önce kötü oldu. Sonra iyilik görerek iyi oldu. Hayat işte müşterek bu şekilde. Birileri bize kötülüğü öğretir kötü oluruz, birileri bize iyiliği öğretir iyi oluruz. Ahirettede bu şekilde ya iyiler ya kötüler içinde olacağız. Ne olacağımız tam olarak belli değil,hem dünyada hem ahirette.
#94
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 23 Şubat 2025, 19:03:06
İmam-ı Muhammed buyurur ki:
- Her kim şunlara helâl derse kâfir olur ve karısı boştur. Efendimiz (sav) buyururlar ki:
<< İçki ona derler ki aklı örter, içeni esir eder. İster üzümden, ister başka maddeden olsun.>>
Câbir (ra) buyurur ki:
- Yemenden biri geldi. Efendimiz (sav)'e şaraptan sordu. << Bizde onu darıdan yaparlar.>> dedi.
Efendimiz (sav) buyurdular ki:
- İnsanın aklını o giderir mi?
Yemenli dedi ki:
- Evet yâ Resûlullah.
Efendimiz buyurdular ki:
- O halde haramdır. Onu içenlere Hak Teâlâ (cc) Hazretleri cehennemde yanan fâsıklardan ve kâfirlerden akan kan irinleri ve sarı suları içirir.
Ebû Mâlik Eş'ari (ra) rivayet eder ki, Efendimiz (sav)
<< Ümmetimden birçokları içkinin adını değiştirmek suretiyle (arpa suyu, bira, rakı,viski gibi) içerler. Halbuki, çoğu insanı sarhoş eden şeylerin, azı da haramdır. Zira bunlar aklı giderirler.>>
Afyon vesaire gibi dumanıyla aklı baştan gideren şeyler de içki mesabesindedir ve haramdır. Fıkıh kitaplarında bunlara ayrı ayrı hadler tâyin edilmiştir. Dünyevi cezası vardır. Bunların haramlığı hakkında ittifak vardır.
Dört hak mezhep imamlarımız (rahmetullahi aleyhim ecmain) bunlar hakkındaki hükmü Kitâbullah ve Resulûn sünnetinden çıkarıp vaz'ettiler.
Hidâyenin şerhi olan Nihâyede ve Eşribe babından kaydedilir ki:
Bu içkileri içip sarhoş olmak haramdır. Benç denilen maddeden sarhoş olmak da haramdır. Halbuki Benç yenir. Mademki yenirden sarhoşluk haramdır, o halde sarhoş edici içilir şeyleri içmek haydi haydi haramdır.
Mecmûi Cami'us Sağir şerhinde şöyle zikreder: Her kim bunları helâldir derse kâfir olur. İmansız olarak Hak Teâlâ (cc)'nın huzuruna varır. Allah-u Teâlâ (cc) cümlemizi muhafaza buyursun.
Bu kitabın müellfi de buyurur ki: Afyon'u veya maslak suyunu yemek, içmek  haram olduğu gibi, ilaç yapıp bazı eczalar bunlardan vûcuda getirilse ve aklı giderse o ilacı kullanmak da haramdır. Hele berş-i isa ( Afyonlu bir macun türü ) denilen şey'i bazıları helâl itikad ederler ki o da haramdır.
#95
İSLAM-GENEL / Bunları yapan bir tutulur mu?
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 21 Şubat 2025, 23:42:47
Bunları yapanlar bir tutulmaz dünya ve ahirette. Peki bunlar nelerdir? Hem dünya hayatında, hem öldükten sonra toprağın altındaki kabirde,hem kıyametten sonraki mahşer yerinde,hem ahiret hayatında yani cennet veya cehennemde bunları yapan bir tutulmaz.1-Haram işleyenler ile helal işleyenler bir tutulmaz.2-Iyilik yapanlar ile kötülük yapanlar bir tutulmaz.3-Kalbi temiz olanlarla,kalbi kirli olanlar bir tutulmaz.4-Şirk koşanlar ile şirk koşmayanlar bir tutulmaz.5-Asi ile dindar bir tutulmaz.6-Yalancı ile dürüst bir tutulmaz.7- Zayıf ile güçlü bir tutulmaz.8-Zengin ile fakir bir tutulmaz. 9-Giybetçi ile gıybetten sakınan bir tutulmaz.10-Allah dostu ile Allah düşmanı bir tutulmaz.11-Namaz kılan ve namaz kılmayan bir tutulmaz.12-Oruç tutan ile oruç tutmayan bir tutulmaz.13-Zekat veren ile zekat vermeyen bir tutulmaz.14-Hac yapan ile hac yapmayan bir tutulmaz.15-Kibirli ile kibirsiz bir tutulmaz.16-Gösteriş için ibadet eden ile gösteriş için ibadet etmeyen bir tutulmaz.17-Sadaka veren ile sadaka vermeyen bir tutulmaz.18-Hakkın rahmetinden ümitli, ile hakkın rahmetinden ümitsiz bir tutulmaz.19-Herşeyin bir doğrusu bir yanlışı vardır. Doğru ile yanlış bir tutulmaz.20-Kafir ile müslüman bir tutulmaz. Bunları yapanlar yani bir birinin zıttı bu şeyleri işleyenler ve işlemeyenler bir tutulmaz. Sözün en kısası iyi şeyler yapanlar ile kötü şeyleri yapanlar bir tutulup aynı makama kavuşamazlar aynı değeri tanrı tarafından göremezler ve dünyada,kabirde mahşer yerinde ve ahirette aynı değeri göremezler,durumları bir olmaz.İbadet edip farzları yapıp yasaklardan sakınanlar ibadetleri geçerli sayılırsa Allah tarafından değer görüp mükafat görürler.Ibadeti geçerli olmayanlarda tanrıdan değer görüp mükafat alamaz."Zalimin saltanatı ölünceye kadardır" der bilge insanlar.Allah hakkımızdaki en hayırlılarını nasip etsin inşAllah.Amin.
#96
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 17 Şubat 2025, 05:06:29
Diğer bir zararı da insanın ağzı pis pis kokar. İnsanda akıl nuru söner. Damarları daraltır. Damarı daraldığından doğru yolda gidemez. Haya ve gayreti insandan kaldırır. İnsanın eli titrer. Halk arasında hor ve hakir olur. Ölürken hınzır gibi horlaya horlaya ölür, öldükten sonra türlü türlü azaba duçar olur. Allah-u Teâlâ (cc) cümlemizi muhafa etsin. Yâ ilahi! Bütün müslümanları sen bu felâketten muhafa et. İçki içmeye müptelâ olanlara tevfik ver. Tevbe nasip et.
Azizim! Fâsıklar derlerse ki: << Biz içki içmeyiz, başka bir şey içeriz, içki içsek dahi az içeriz, sarhoş olmayız...>>
Şimdi, içki nedir ve ne kadarı haramdır. Allah'ın Resulûnden (sav) dinleyelim:
<< Sarhoşluk veren her şey haramdır. Çoğu sarhoşluk veren şey'in azı da haramdır. İçki baldan olur, arpadan olur, buğdaydan ve üzümden olur. Ben sizi her türlü sarhoşluk verici şeyden nehyederim.>>
Hak Teâlâ (cc)'nın Habibi, kıyamet gününün şefaatçisi, bizi anamızdan, babamızdan çok seven, bizi şerlerden sakındırıp hayırlara teşvik eden Muhammed Mustafa (sav) içkiden bizi men etmiştir.
Hidâye de buyurulur ki: << İçki sarhoş edecek miktardan az olsa ve << bu kadarını içmek helâldir>> dense bu sözü söyleyen bilittifak kâfir ölür. Zira Kur'an-ı Kerim'in sarih bir âyetini inkâr etmiş olur. Darıya alkol katılır da içilirse o da içkidir, sarhoş eder ve içilmesi haramdır.
#97
HİKAYELER / Ynt: Fransa Askeri Lideri Ve İ...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 14 Şubat 2025, 22:06:43

Orta Asya'da kurulu Türk-Uygur Devleti sitesinde benim yazdığım Anne Güvercin isimli hikaye çıktı.  Yazılar, Uygur Arapça'sıdır. Ekranı yukarı doğru kaydırırsanız işte Türkçe ve Anne Güvercin. İyi okumalar dilerim.
https://www.uyghur-archive.com/lopnuri/index_y3630.html?fbclid=IwY2xjawHKfH9leHRuA2FlbQIxMQABHdnNGDOFkiKwuw6dnp4N6GJYueFpBWRIFhH_Mn4UtQ-a9B1B0GNfR6wjMQ_aem_tTaVMFuUhCltgfzvxqvgzQ

-------------------------------------------------------

Romanya Demokrat Türk Birliği Yayın Organı Hakses Dergisi'nde benim yazdığım Baba Koç ile Kızıl Kurt isimli masal çıkmıştır. 26-27. sayfadadır. Masalın altında adım yazmaktadır.
https://rdtb.ro/hakses/pdf/feb2019.pdf?fbclid=IwY2xjawHKfEBleHRuA2FlbQIxMAABHUdVhTGnyHI03bauxzK4gtLYM7cxRVGzggVUY0Xp8J5sCWyYIhvmSHncZA_aem_lBw5WaKSVF_mnndKdkdwIQ

----------------------------------------------------

KONUŞAN LEYLEK
Yazan: Serdar Yıldırım
Benim yazdığım bu masal peştuca diliyle yayınlandı.
Afganistan'da ve Pakistan'ın batı kesiminde yaşayan Peştunların konuştuğu dil. Hint-Avrupa dillerinin Hint-İran dilleri öbeğine bağlıdır. Kırk beş harfli bir alfabesi vardır.
Peştunlar tarafından konuşulan dil, Darice ile birlikte Afganistan'ın iki resmi dilinden biridir. 40 ila 60 milyon arasında kişi tarafından konuşulduğu düşünülen dil, Peştun kimliğinin temel "unsurlarından" biridir.  Peştuca, bu dile uyarlanmış Arap alfabesiyle yazılır.  Ayrıca Farsça ve Arapçadan girmiş çok sayıda kelimeye rastlanır.
https://telegram.me/s/Turk_Balalari_Turk_Cocuqlari?before=550&fbclid=IwY2xjawHKfF9leHRuA2FlbQIxMQABHcD0VfQKNH3ZrPVk8lHMKwOt93xLqAE-wLWvikKBHFIDM6YNpRYTl5I4vg_aem_M-L8xvUtMnllYQWRdptc0w

Sayfayı  yukarı doğru kaydırırsanız Konuşan Leylek masalına daha kolay ulaşırsınız.


---------------------------------------------------------------------

Belçika'da yayınlanan Ekip Dergisi'nin 42. sayfasında Serdar Yıldırım'ın yazdığı Bücür Zürafa isimli hikaye çıktı.
https://www.calameo.com/books/0007554971202a2013ae2
https://www.calameo.com/read/0007554971202a2013ae2

---------------------------------------------------------------------

Romanya Demokrat Türk Birliği Yayın Organı Hakses Dergisi'nde benim yazdığım Dilenci Hacivat isimli hikaye çıkmıştır.
Dilenci Hacivat Sayfa 24
https://rdtb.ro/hakses/pdf/mai2015.pdf?fbclid=IwY2xjawHKfAlleHRuA2FlbQIxMAABHeOzqnGDOE_RHCtUFg0FJOkHiRliJMO2fmy4K1SrXS3IEzB4j-hvjy_QKA_aem_o4v-eFMDZZfppfZGNlv3pg


#98
HİKAYELER / Fransa Askeri Lideri Ve İmpara...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 12 Şubat 2025, 12:59:15


FRANSA ASKERİ LİDERİ VE İMPARATORU NAPOLYON BONAPART İLE BİRLİKTEYİM
Bir zamandır Napolyon ile koordinatlarımızın kesiştiği bir zamanda buluşmak istiyordum ve sonunda buluştuk. Napolyon Bonapart, Fransa imparatoru olmuş, dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmak istemiş ve bunu başarmış. Tarih 9-5-2024. Ben Napolyon Bonapart yazıyorum bilgisayarıma ve siteler, forumlar çıkıyor. Hayat hikayesi, fethettiği yerler, hayatları sonlandırılan insanlar. Ben Fransa imparatoru olsam, Fransa'yı yüceltmeye çalışırdım. Komşu ülkelere saldırıp savaş çıkarmazdım. Yaşadığım yıllardan 200 - 300 yıl sonra yeni nesil insanlar benim adımı az bilirdi ama olsun. Az tanınayım ama iyi tanınayım. Ben Fransa imparatoru olarak Mısır'ı işgal edersem olmaz. Bu ülkelerin yüzlerce yıl sonraki yeni nesilleri Serdar Yıldırım kötüydü, fenaydı. Ülkemizi işgal etti, nice canlılara yaşam izni vermedi derlerse çok üzülürdüm.

Zaman gezgini olarak Napolyon Bonapart'ı rahatsız ettim: " Buyrun, Napolyon Bonapart. Burası benim evim. Dört katlı bir apartmanın ikinci katı. Bazısına göre, saray, köşk. Bazısına göre, yaşanılacak iyi bir mekan. "

Napolyon Bonapart: " Palavrayı kes!. İki oda, bir salon, apartmanda altı kolon. Kendini uyanık sanıyorsun değil mi? Beni harekete geçirmeden sinyallerini aldım. Yaşadığın bu binayı gezdim, dolaştım. Kendin için, kendince bir şeyler yapmaya çalışıyorsun ama bana sökmez. Hakkında araştırma yaptım. Bu binada ve komşu binalarda seni tanıyan yok. Kim bu Serdar Yıldırım diyorlar? "

Serdar Yıldırım: " Doğrudur. Demek ki başarılı oldum. Öyle sağda solda lak luk edersem bunun bana faydası olmaz. Sessiz ve derinden gitmek, benim temel ilkemdir. Yakın plan çalıştığım insanlar oldu ve bunların pek azı bana yardımcı oldu. "

Napolyon Bonapart: " Her yanlışa bir doğru kılıf buluyorsun. Seninle uğraşamam. Çekil  yolumdan. Gölge etme.

Serdar Yıldırım: " Ey Napolyon Bonapart, dünyadaki maceranızı bir şekilde sonlandırmışsınız. Sizin için, çok başarılıdır denebilir. Gelecek nesiller sizden etkilenmiş. Dünyanın yüz elliden fazla ülkesinin ders kitaplarında varsınız. Bunlar Napolyon Bonapart diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Ben de tarihin kabul ettiği bir yüce sima olarak sizi gördüm ve kabul ettim. Dünya tarihine sizi yeniden lanse etmek istiyorum ve Napolyon Bonapart diyorum. Siz böyle bir etkinliğin baş mimarı olmaz mıydınız? "

Napolyon Bonapart: " Ben gelmişim, geçmişim. Bu dünyadaki zamanımı tamamlamışım. Siz beni yeniden gündeme mi getirmeye çalışıyorsunuz? "

Serdar Yıldırım: " Tamamen öyle. Ben kesinlikle Napolyon Bonapart diyorum ve bu fikirlerin takipçisi olacağım. "

Napolyon Bonapart: " İlk karşılaştığımızda bana agresif biri gibi göründünüz ama kalbiniz bir pamuktan yumuşakmış. Benim şu anda size bir jest yapmam gerekir. O zamanlar İspanya Krallığına kardeşim 3. Napolyon'u getirmiştim. Şimdi geçmişe dönsek ben sizi İspanya Kralı olarak tayin etsem, siz emrime riayet edip İspanya Kralı olur muydunuz? "

Serdar Yıldırım: " Bu benim için, paha biçilmez bir umut kaynağı olurdu. Krallar, şahlar, padişahlar hep zor durumda kalmıştır ve istemedikleri işlerle mücadele etmiştir. Ben sizi kırmamak için, İspanya Kralı olurum. Zamanı tersine çevirir, saatleri sessiz çaldırırım. Sarayda oturmaz halkın arasında gezerim. Halkla birlik olurum, bütünleşirim. "

Napolyon Bonapart: " Ben 22 yaşında albay, 26 yaşında general oldum; haberin var mı senin? Bir ülkeyi düşmanlar istila etse, dört bir yandan sarılsa, yok edilmeye çalışılsa, sen bu ülkenin vatandaşı olsan, bu haksızlığa karşı çıkmaz mısın? "

Serdar Yıldırım: " Gür sesimle haykırırım. Bağırır çağırırım. Düşmanlar bundan korkar. "

Napolyon Bonapart: " Benim ülkem Fransa'nın İngiltere ile yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen savaşları vardı. Genelde bizim ordu bozguna uğruyordu ve kaçıyordu. Ben yüzbaşı ve binbaşı iken savaştan kaçmadım. Emrimdeki birlikle savaşa devam ettim. Asker de kaçmadı. Sonradan ordu komutanları bunu fark etti. Sayısı yüz bini geçen ordular emrime verildi. İtalya seferi sırasında 18 meydan savaşı kazandım. 15-Mayıs-1796'da  ordumla Milano'ya girdim. 27 yaşındaydım.
Daha sonra Fransız donanması ile 19-Mayıs-1798'de Mısır seferi için yola çıktım. İngiltere'nin ticaret yolunu kesmek istedim. Olayın odak noktası Süveyş Kanalı'ydı. Uzak doğudan gelen gemiler dolusu mallar, Afrika'nın güneyinden dolanmadan Süveyş'ten kolayca geçirilip İngiltere'ye getiriliyordu. Mısır'ı ele geçirmek, benim için zor olmadı. Böylece İngiltere'nin asıl ticaret membaı olan yolu kesmiş oldum. İngiltere'den ah vah sesleri yükselmeye başladı. Sonradan doğuya gittim. Orta Doğu'nun  güçlü kalesi Akka'ya yöneldim. Akka'yı kuşattım ama alamadım. Osmanlı veziri Cezzar Ahmet Paşa çok dirençliydi ve Akka'yı bana teslim etmedi. Cezzar kasap demektir. Bu Cezzar Ahmet Paşa yakaladığı düşmanlarını develeriyle birlikte kurban edermiş. Eğer ben Cezzar'ı yenip Akka'yı alabilseydim, Büyük İskender gibi Suriye,  Irak, İran, Pakistan ve Afganistan'ı dümdüz edip Hindistan'ı ele geçirmek istiyordum. "

Serdar Yıldırım: " Ey Napolyon Bonapart, siz yüce düşünceler içindeydiniz ve İngiltere'nin ticaret yolunu kesmeye çalıştınız. Kestim dediniz, doğrudur ama sonradan neden oradan ayrılıp  iki gemiyle Fransa'ya döndünüz. Kırk bin askeriniz orada kaldı. Siz Fransa yönetimi üstünde gücünüzü artırdınız ama orada kalan Fransız askerleri ne oldu? "

Napolyon Bonapart: " Avrupa'da Fransa'nın Koalisyon ordularına yenildiği haberini alınca ülkeme dönme kararı aldım. Eylül 1799'da ordumu Mısır'da bırakarak iki  gemiyle Fransa'ya döndüm. Emrimde bir dolu general vardı. Onlarda güçlerini ispat etsinler ve zafer kazansınlar diye düşündüm. Ben bir generaldim ve Fransız orduları benim emrime verilmişti. Bu böyle olmasaydı ben Napolyon Bonapart olabilir miydim? Savaşa gidip, savaştan kaçan komutan değil, savaş meydanını asla terk etmeyen, yalnız kalsa bile savaşan, zafer kazanmayı bekleyen ve bunu başaran bir komutan olabilir miydim?
Ben zafer kazandıkça ordu komutanları, bu Napolyon, Fransa İmparatoru olur, dedi. Önce 1.konsül seçildim ve sonra Fransa İmparatoru oldum. Fransa'yı yücelttim. İngiltere'nin hızını kestim. Fransa'yı dünya devletleri arasında ön sıraya yükselttim. 1804 yılının Mayıs ayında, kralcıların bir komplosunu bahane ettim ve  kendimi imparator ilan ettim. "

Serdar Yıldırım: " Avrupa'yı fethettikten sonra, doğuya yöneldiniz. 1812 yılı ortasında 800 bin kişilik orduyla Rusya üstüne yürüdünüz. Borodino Muharebesi'nde General Kutuzov komutasındaki Rus ordusunu yenilgiye uğrattınız. Ruslar, tarlaları yakarak ve su kaynaklarını kurutarak geri çekildi. Aç ve susuz kalan ordunuzda hastalıklar başladı. Sonunda Moskova'yı kuşattınız. Bir hafta sonra Moskova'ya girdiniz. Bir ay boyunca Moskova'da kaldıktan sonra Kaluga'ya doğru çekildiniz. Daha sonra ordunuzla ileri yürüyüşe geçince Tatarlar Fransa ordusunu takip etti ve çok can aldı. Rus ordusunun kazandığı savaşlardan sonra 14-Aralık-1812' de Rusya'yı terk ettiniz. Böylelikle Avrupa'da itibarınız zedelendi. "

Napolyon Bonapart: " Benim hiçbir şekilde itibarım zedelenmedi. Her ne yaptıysam hepsi yüzde yüz doğrudur ve peşinden gidilmesi gerekir. Sen kimsin ki, beni eleştirmeye çalışıyorsun. Ben seni bir kaşık suda boğarım. "

Serdar Yıldırım: " Benim yaşadığım zamanda, Avrupa tek bir gücün egemenliği altında olsaydı, sesimi bu derece yükseltemezdim. Avrupa kıtası pek çok devlet barındırıyor ve orta ölçekli bir yönetim anlayışı içinde. Ey Napolyon Bonapart, şu anda Avrupa Birleşik Devletleri olsaydı ve bunun kurucusu siz olsaydınız, bakın ben karşınızdayım ve benim için, nasıl bir gelecek arzulardınız? "

Napolyon Bonapart: " En güçlü olduğum zaman bu derdim ve seni şövalyelerime yakalatırdım. Ellerini bağlatır ve karşımda diz çöktürürdüm. "

Serdar Yıldırım : " Ey Napolyon Bonapart, böyle bir şey mümkün değil.  Ben suçlu biri değilim ki, hakkımda nasıl bir cezai işlem uygulatacaksınız? Hem ele geçirdiğin ülkelere Napolyon kanunları getireceksin ama ben düşüncemi söyledim diye beni kürek mahkumu  ilan edeceksin? "

Napolyon Bonapart: " Bana bak bana. Adın Serdar mıydı neydi? Benim canımı sıkma canını yakarım. Konuşmayı burada kes, hikayeyi hazırla, sadece gerçekleri yaz ve bana okutmadan yayınlama. Bu işten ben karlı çıkarım çünkü zaferlerimle gündeme geliyorum. Senin bu işten kazancın ne olacak merak ediyorum? "

Serdar Yıldırım: " Şimdi tarih 6-1-2025. Artık hikaye bitti. Yazması 8 ay sürdü. Bugün site ve forumlarda okunmaya başlayacak. Bu işten benim kazancım, okuyucunun hoşça vakit geçirerek tarihi bilgi sahibi olması. "

SON


#99
HİKAYELER / Nasreddin Hoca Korsanlara Kar...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 12 Şubat 2025, 12:56:22

NASREDDİN HOCA KORSANLARA KARŞI
Nasreddin Hoca, Mısır'daki dayısından haber almış. Dayısı, acele gelmesini istemiş. Hoca, Akşehir'den İzmir'e eşeğiyle altı ayda gitmiş. Bir gemiye binip Mısır'a doğru yola çıkmış. Yolda gemiye Rodos korsanları saldırmış. Hoca, yüzükoyun yere yatmış. Sayısı çok fazla olan korsanlar,  gemiyi ele geçirmiş. Gemidekileri esir alıp götürmüş. Sadece Hoca kurtulmuş.
Korsanlar gidince Hoca ayağa kalkmış. Sizi melunlar, ayağım takılıp düşmeseydim bilirdim yapacağımı, diye söylenmiş. Dümene geçmiş, rüzgarı arkasına almış ve sonunda Mısır'a varmış. Dayısının Kahire'deki sarayına gitmiş. Görevliler, Hoca'ya, geç kaldığını, dayısının intihar ettiğini söylemişler. Hoca, neden, diye sorunca, Nasreddin'in çocukluğunu bilirim. Eli ve çenesi çabuktur. Hızlıdır. İki ayda Akşehir'den Kahire'ye gelir, demişti. İki ay dolunca bahçedeki en yüksek ağaca çıkıp aşağı atladı. Son sözü, Nasreddin gelmedi, oldu.
Nasreddin Hoca: " Ah dayım, eşek sırtında altı ayda İzmir'e geldim. Kanatlarım olsa, imkansız iki ayda gelemezdim. "
Görevlilerden genç olanı: " Sen o göbekle zor uçardın, hocam, "  deyince diğer görevliler gencin ağzını kapatıp oradan uzaklaştırmış.

Daha sonra Hoca dayısından miras kalan saraya çıkmış. Büyük salonda görevliler Hoca'ya ziyafet çekmiş. Çalgılar çalmış, çengiler oynamış. Yemişler, içmişler. Görevliler de, çengilerle birlikte oynamaya başlayınca Hoca ayağa kalkmış ve çalgıları, çengileri dordurmuş. Görevliler de durmuş.
Nasreddin Hoca: " Oldu mu birader, dayıma saygınız yok mu? Zaten yorgunum, bir de sizinle uğraşmayayım. " demiş.
Görevlilerden biri, Hoca'nın yanına gelip: "  Hocam, dayının kırkı çıktı. Ben gittikten kırk gün sonra ne isterseniz yapın demişti. "
Genç görevli söze karışmış: " Hoca, bunlar dayın intihar ettiğinin ertesi günü de böyle çalıp oynamışlardı. " deyince diğer görevliler gencin ağzını kapatıp oradan uzaklaştırmış.
Nasreddin Hoca: " Neden ama neden? " diye bağırarak dizlerine vurmuş.
Görevlinin biri: " Gerçek şu ki, dayınız bizi her gün falakaya yatırırdı. Sonradan ayaklarımızın altı şişmesin diye sırtımıza binip yürütürdü. Çektiğimiz acıyı varın tahmin edin. Siz olsanız kurtuldunuz diye sevinmez misiniz? "
Nasreddin Hoca: " Hayret, sizi neden dövüyordu? "
Aynı görevli: " Bizi dövmeyi seviyordu. Dayak yedikçe mutlu olacağımızı düşünüyordu. Ayaklarına kapanıp yalvardık. Merhamet dilendik. Doğrusu budur deyip, sopayı daha bir hırsla kaldırır oldu. "
Diğer görevliler, aynen böyle oldu deyince Nasreddin Hoca, kırkı çıktığına göre, çalgılar çalsın, herkes oynasın, deyip bahçeye çıkmış.

Nasreddin Hoca bir ay Mısır'da kalmış. Sarayı, bağları, bahçeleri satmış. Nil Nehri dayısınınmış. Onu da satmış. Yüz gemilik ve beş bin askerlik bir donanma kurmuş. Bu donanmayla korsanların üstüne yürümüş.
Korsanlar: " Aman, Nasreddin Hoca geliyor deyip gemilerine binip kaçmış. Nasreddin Hoca Rodos Adası'nda ne kadar esir varsa hepsini kurtarmış. Onları donanmaya bindirip İzmir'e getirmiş. Esirler, sağ ol hoca deyip evlerine, köylerine gitmiş. Nasreddin Hoca askerlerine, isteyen burada kalsın, istemeyen Mısır'a dönsün, gemiler sizin, istek sizin, demiş.  Nasreddin Hoca bir handa bıraktığı eşeğine binip Akşehir'e dönmüş. Masalımız da burada bitmiş.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım


#100
HİKAYELER / Kavuklu İle Pişekar - Fakirl...
Son İleti Gönderen Serdar102 - 12 Şubat 2025, 12:54:40

KAVUKLU İLE PİŞEKAR: FAKİRLİK BAŞA BELA
Pişekar: Gel bakalım Kavuklu, azıcık  laflayalım.
Kavuklu: Çıktım söğüt dalına, atladım aşağıya.
Pişekar: Amma yaptın ha! Madem aşağıya inecektin, söğüt dalına niye çıktın?
Kavuklu: Canım istedi. Hayatta istediğimi keşke yapabilseydim.
Pişekar: Canının isteyip de yapamadığın neler var?
Kavuklu: Neler yok ki? Fakir doğdum, fakir gidiyorum. Otuz dört yaşındayım. Bir kesere sap olamadım.
Pişekar: Derdimi deştin Kavuklu. Seninki de bir şey mi? Bak ben elli yedi yaşındayım, değil keser, bir çakıya sap olamadım.
Kavuklu: Ama her programdan sonra seyirciler bana, şu Pişekar, ne eğiliyor ne bükülüyor. Tava sapı gibi mübarek, diyorlar.
Pişekar: Çorbayı karıştır, seyirciyi karıştırma. Doğru dedin, fakir gelen, fakir gider. Ben az gördüm, fakir gelip zengin gideni.
Kavuklu: Zengin çocuğu olsaydım böyle olmazdı. Köşklerde, yalılarda yaşar, hamama salı günü giderdim.
Pişekar:  Neden salı? Çarşamba günü hamama git.
Kavuklu: Çarşamba Samsun'da. Bir hamam için, oraya gitmem.
Pişekar: Hamama ister çarşamba da, ister perşembe de git. Başka neler yapardın?
Kavuklu: Bahçedeki erik ağacının altına yatar, erik piş, ağzıma düş derdim.
Pişekar: Kiraz da pişer, armut da pişer. Sen bu kafayla kısa sürede zengin olursun.
Kavuklu: Ben şimdi zengin mi oldum?
Pişekar: Tabi ya zengin oldun.
 Kavuklu: Ama cepte beş kuruş yok.
Pişekar: Zamanla o da olur. En azından zenginliği hayal ediyorsun. Benim hayal gücüm sıfır. Zenginlik bana uzak geçer.

------------------------------------------------------------

KAVUKLU İLE PİŞEKAR:   HARAÇ
Pişekar:  Ne o kavuklu, neden öyle kavuğun elinde geziyorsun?
Kavuklu: Adam benden bin kat çirkin, bana tipsiz diyor.
Pişekar:  Yapma ya! Kim sana tipsiz diyor?
Kavuklu: Karşı sokakta oturan sırık boylu. Adı Adem midir, nedir?
Pişekar:  Şu herkese kabaran. Alamadın mı paçasını aşağı?
Kavuklu: Almasına alırdım ama yanında iri kıyım iki adam vardı.
Pişekar:  Ne olmuş yani dal aralarına bir ona, bir buna çak, düşür. Sonra yapış Adem'in yakasına. Nerede kalmıştık de.
Kavuklu: O iş o kadar kolay mı? Bana akıl verene bak! Geçen gün çıkmaz sokakta seni gördüm. Diz çökmüştün. Tepende 12-13 yaşlarında iki çocuk, sana abicim dedirtiyorlardı.
Pişekar:  Şu iki kara çocuk.. Aniden önüme çıktılar. Birinin elinde çakı vardı. Diz çök dediler. Çöktüm. Abicim de dediler. Dedim. Babaları gelir diye yani.
Kavuklu: Çocukların elinde çakı yoktu. Korkak seni. Babaları gelirmiş? Bu olayı kahvede anlatsam sokağa çıkamazsın.
Pişekar:  Aman Kavuklu, etme eyleme. Sus payı olarak ne istersin?
Kavuklu: Şimdilik at bir beşlik. Bir hafta sonra bunun iki mislini isterim.
Pişekar:  Al işte beşlik. Bir hafta sonraki yedi buçuk olsaydı.
Kavuklu: Pazarlık yok.
Pişekar:  Tamam dediğin olsun.
Kavuklu beşliği alır gider. Pişekar arkasından söylenir: " Çocuklar gibi bu da beni haraca bağladı. Yine de Kavuklu insaflıymış. Çocuklar, onluk aldılar. Haftaya dört katı dediler. "

-------------------------------------------------------------

KAVUKLU İLE PİŞEKAR: HEKİM
Kavuklu: Dün hekime gittim.
Pişekar: Sonra ne oldu?
Kavuklu: Baktı, etti.
Pişekar: İlaç verdi mi?
Kavuklu: Vermedi.
Pişekar: Demek ki bir derdin yokmuş.
Kavuklu: Bir derdim yok, iki derdim var.
Pişekar: İki derdin mi? Senin ne derdin var ki?
Kavuklu: Tarla, bahçe, inek, öküz.
Pişekar: İki dediydin. Dert dörtmüş.
Kavuklu: Yok iki. İnek tarlaya, öküz bahçeye girmiş.
Pişekar: Devam et.
Kavuklu: Bulduğunu yemiş, zarar vermiş.
Pişekar: Kimin davarı bunlar?
Kavuklu: Muhtarın.
Pişekar: Muhtarla konuşsaydın, zararı öderdi.
Kavuklu: Konuştum, zararı öderim, dedi.
Pişekar: Tamam işte.
Kavuklu: Yarısını peşin verdi, yarısı yarın, dedi.
Pişekar: Helal be muhtar!
Kavuklu: Yarın oldu, yarısını daha verdi.
Pişekar: Yani çeyrek kaldı.
Kavuklu: Kalan iki gün sonra, dedi. Dün süre doldu.
Pişekar: Süre dolmuşsa ne olmuş? İki gün daha bekle.
Kavuklu: Ama süre dolmuştu. Sözünü tutmadı.
Pişekar: Canım eli sıkışıktır. Para bulunca öder.
Kavuklu: Ben de kızdım, hekime gittim.
Pişekar: Hekime değil, hakime gidecektin. Sorun çözülürdü.

------------------------------------------------------------

KAVUKLU HİKAYE YAZIYOR
Pişekar: Vay Kavuklu, garanti hikaye yazıyorsundur.
Kavuklu: Üstüne bastın, kaldır ayağını.
Pişekar: Sağı mı, solu mu?
Kavuklu: İkisini de.
Pişekar: O zaman yere düşerim.
Kavuklu: Tamam işte, ben de senin yere düşmeni istiyorum.
Pişekar: Yazıyorsun, yazıyorsun da ne kazanıyorsun? Beş kuruş veren mi var? Sal ipin ucunu gitsin.
Kavuklu: Bilmem kaç yıl önce hikaye yazmaya başlarken, para diye bir şey aklımın ortasından geçmedi.
Pişekar: Onu bin kere söyledin ama istemez misin şimdi sana bu hikayeler için, çuvalla para versinler. Bak istemem deme bir küserim bir daha konuşmam.
Kavuklu: Bende yalan yok. Doğru oturur, doğru konuşurum. Kazandığım az bir para ne sana yeter, ne bana yeter. Şu hikayeleri satın  alan olsa pek sevinirim. Benim hikayeleri kitabına alana, bundan para kazananlara kırgınım. Konuştuklarım oldu: Bak kitap basmışsın. Şu hikayeler benim eserim. Hikayeler lokomotif olmuş, yedi baskı yapmışsın. Ben zor geçiniyorum. Bu durum beni üzüyor. Bana da bir şeyler ver. Ben sana hiç yayınlanmamış hikayelerden gönderirim, dedim. Sana para yok Kavuklu, sen git dağ başında ulu,  dedi.
Pişekar: Hazıra konuyor, uyanık. Sıkıntısını sen çekiyorsun, kaymağını o yiyor. Çaresi yok mu bu işin?
Kavuklu: Çaresi yok. Ben hikaye yazarım, onlar paraya döndürürler.
Pişekar: Halktan yardım istesek. Bakın Kavuklu geçim zorluğu çekiyor, biraz yardım desek. Bağış kampanyası düzenlesek.
Kavuklu: Benimle eğlenme Pişekar. İnsanlar, hikayelerimi çok beğeniyor, alkışlıyor ama para, bir yardım deyince,  bizden sana  kuruş yok Kavuklu diyorlar.
Pişekar: Yapma ya, denedin mi bunu?
Kavuklu: Tabi denedim. Hikayelerimden okudum. Güzel dediler, övdüler. Geçinemiyorum,  dedim, para, yardım, dedim. Kuruş veren olmadı.
Pişekar: Sanatkara bu yapılır mı? Üç beş kuruş verseler servetleri mi eksilecek?
Kavuklu: Sayın Pişekar Efendi, sen zenginsin. Eve ekmek götürmem gerek. Bir ekmek parası verebilir misin? Borç olarak. Gün gelir öderim.
Pişekar: Ben dilencileri sevmem bilirsin. Sana borç verirdim ama bozuk yok, der ve yürüyüp gider. Pişekar'ın arkasından bakakalan Kavuklu'nun gözleri dolar. Daha sonra gözyaşlarını silen Kavuklu ekmek alamadan evinin yolunu tutar.

------------------------------------------------------------

KAVUKLU İLE PİŞEKAR:  HAMAM
Pişekar: Söyle bakalım Kavuklu, gölgeden mi yoksa güneşten mi yürürsün?
Kavuklu: Yazın gölgeden, kışın güneşten yürürüm.
Pişekar: Ya baharda nasıl yürürsün?
Kavuklu: Şemsiye elimde yürürüm.
Pişekar: Evden çıkarken baktın ortalık günlük, güneşlik. Şemsiyeyi almadan çıktın. Yolda yağmura yakalandın. Ne yaparsın?
Kavuklu: Hemen bir evin saçak altına sığınırım.
Pişekar: Oralarda ev yok. İki tarafın çayır, çimen.
Kavuklu: Bir ağaç altına saklanırım.
Pişekar: Görünürde hiç ağaç yok.
Kavuklu: Pişekar, sen benim ıslanmamı istiyorsun. O zaman çayırın orta yerine otururum. Cebimden çıkardığım sabunla bir güzel yıkanırım. Böylece bu haftaki hamam işini aradan çıkarırım. Oldu mu? Hoşuna gitti mi?
Pişekar: Bir de keselenseydin, bir ay hamama gitmesen de olurdu.

--------------------------------------------------------------

KAVUKLU İLE PİŞEKAR: BAYRAM
Pişekar:  Kavuklu, bugün bayram. Öp bakalım elimi.
Kavuklu: Bayram ama neden elini öpeyim?
Pişekar:  Öp haydi, çekinme. Al şu beşliği güle güle harca.
Kavuklu: Parayı cebine sok. İstemem senin paranı. Elini de öpmem.
Pişekar:  Amma naza çektin be Kavuklu. Para az geldi galiba. Beşin yanına beş ekledim etti on. Öp elimi al onluğu.
Kavuklu: Elli de versen o iş olmaz. Senin önünde eğilmem. Ne demek bayrammış, el öpmekmiş? Egonu tatmin etmek için mi bana el öptürmeye çalışıyorsun? Gidiyorsun orada burada çocuklara el öptürmeye uğraşıyorsun. Yaşın büyük, boyun büyük ama aklın küçük.
Pişekar:  Sen istemedin diye ben el öptürmekten vazgeçmem.
Kavuklu: İstersen elini öptürmeye çalışma da tokalaşalım.
Pişekar:  Tamam tokalaşalım ama beş liranı alırım.
Kavuklu: Ne beş lirası, bende beş kuruş yok.
Pişekar:  O zaman tokalaşma da yok, bayramlaşma da yok.
Daha sonra Pişekar uzaklaşır gider.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım