Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

IMAN VE EHLI SÜNNET ITIKADI

Başlatan müteallim, 01 Mart 2005, 02:57:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

müteallim

Allaha inanan mü´min korkmaz
İnanan bir insan için hazar ve sefer halinde, Rabbine olan kulluğu eşittir. Bunun paralelinde bir başka gerçek vardır ki, o da inanan insanın dinde zikzak yapması söz konusu olamaz. Bütün hayırlı işlerin, hizmetlerin anahtarı ve şerrin kilitleri olan inançlı insanın korktuğu tek varlık, kendisini yaratan ve kendisine annesinin şefkatinin yüz katı şefkati olan Allah'tır. O'nun haberi ve izni olmadan, insanın tek bir kılı dahi koparılamaz. Bütün dünya insanı karşısına geçse ve kendisi Allah taraftarı olduğu müddetçe inanan insanın korkması ve inandığı davadan bir adım geri atması düşünülemez. Çünkü inanmıştır:
"Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun nimetini-lütfunu geri çevirecek de yoktur." (Yunus/107)
İşte dava insanının beslendiği mutlak gerçekler bunlardır.
Buraya kadar her şey güzel ve yolunda. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü vardır. Hiç de yakışık almayan madalyonun bu yüzü, ciddi olarak ele alınması gereken bir konudur. Dedik ya, mü'min bir insan için savaş ve barış hali dahil, ne kadar olumlu veya olumsuz hadiselerin içerisinde kalsa bile, Allah'a olan kulluğunda ne bir geri adım, ne de yolundan sapma olamaz. Hz. Yusuf'un kuyudaki kimliği ile saraydaki kimliği şeref belgesi olma özelliğini hâlâ korumaktadır ve kıyamete kadar da koruyacaktır.
Sevgili Resulümüzün, dikkatimizi çeken bir hadisi vardır. Önce bu güzel söz ile tanışalım ve daha sonra gidişatımıza bir göz atalım:
"Her işin bir gayret dönemi vardır. Her gayret döneminin de bir gevşeme devri vardır. Kimin gevşeme dönemi benim sünnetim ölçüsünde olursa, o hidayete ermiştir. Kimin ki böyle değilse helak olmuştur." Beyhaki'nin Şuabu'l İman isimli eserinden alınmıştır. Bkz. C.Sağir Ter: 2/36
Gevşeme dönemi ve sünnete sarılmak, 28 Şubat dönemi ve kime ve nelere sarıldığımızı gözden geçirmek, "Kıyametin koptuğunu görseniz bile, elinizde bir fidan varsa dikin" hadisi ve küçük çaplı birkaç korku, iktisadî durgunluk ve 28 Şubat'ı geçerli bir gerekçe gibi kabullenip, Peygamberimize adeta sırtımızı dönmek... Hem de Allah'ın huzurunda yaşadığımızın farkına varmadan:
"Ey Musa! Korkma; çünkü Benim huzurumda peygamberler korkmaz. Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki Ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim." (Neml Sûresi/10)
Yani; ey Musa, korkma, Ben varım. Özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirilen peygamberler Benim huzurumda korkmazlar...
Ancak haksızlık edenler; zulmedenler, dinimin yükselişinin, dindar kullarımın ilerlemesinin önünü kesme planları yapıp uygulayanlar korkar.
Ticarette bile sadece kâr ortaklığını kabullenip zarara ortak olmamak caiz olmazken, Allah için yapılan kulluğumuzu tek taraflı düşünemeyiz. Galibiyet ve mağlubiyet günleri bizim elimizde değil, Rabbimizin elindedir.
Mü'min insanın değişmez vasfı, yiğitliğidir. Vahye ve mantığa uyum sağlayan yiğitlik, içerisinde yaşadığımız zamanın insanlarına ümit telkin ederek, geleceğe yönelik bakışları da canlandırır.
"Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever." (Â.İmran Sûresi/ 146)
Yani, nice peygamberlerle birlikte birçok Allah dostları savaştılar. Allah yolunda, İslâm hayatı yaşarlarken başlarına gelenlerden dolayı yılgınlık göstermediler. Zaafa düşmediler. Boyun eğmediler. Allah, sabrederek mücadeleye devam edenleri sever.
Netice, bu asırda yaşayan ve Rabbimizin emanetini yaşayarak gelecek nesillere devretmeye namzet olan her mü'min kadın ve erkek, hayrın anahtarı ve şerrin kilitleri olmak durumundayız.
"Allah'ın ellerine hayrın anahtarını verdiği kimselere müjdeler olsun. Ellerine şerrin anahtarlarını verdiği kimselere de yazıklar olsun" (İbn Mace, Mukaddime bölümü)
İçine yüz dolar koyarak İncil ile Müslüman avına çıkmış misyonerlere, kıyamet alameti olarak bakıp, elinde mutlak gerçek Kur'an olduğu halde okumaktan ve anlamaktan aciz olan kimselere diyeceğimiz bir şey yoktur.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, tercihini Rabbine yapmış ve kararlı adımlarla Allah yolunda yürüyen tevhid erlerine ise, dünyalar dolusu selâmlar olsun.

Alinti.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

 Iman ve yenilenmesi                            


İman eskiyince, eskimeyen bir şeyimiz kalmaz artık. Ahlâkımız, edebimiz, terbiyemiz de eskimiş demektir. İnsanlarla beşerî münasebetlerimiz, mü'minlerle kardeşliğimiz, namazlarımızdaki samimiyetimiz de eskir. Hayata bakışımız, ahirete olan inancımız, Kur'an'a olan tavrımız da eskir. Ailede anne ve baba oluşumuz, dairede amir veya memur oluşumuz, siyasette lider ve tebea oluşumuz da eskir. Yani, topyekün olarak hayatımız eskimiş olur. Bu eskileri satacak pazar yeri bulamayız. Tıpkı hakkı verilmeyerek kılınan namazın paçavra gibi suratımıza çarpılacağı gibi.
Bütün eskiyenlerimizi tek tek ele alarak yeniletmek ve yenilenmek hayli güç ve zor. Ömrümüz kâfi gelmez. Kısa yoldan halletmenin yolu varsa, ki vardır, işe oradan başlamak en isabetlisi.
Öyle ise iman tazelenince otomatikman her şeyimiz tazelenmiş olur. Yeni bir kan ve yeni bir can gelir hayatımıza. Nikâhımız, abdest alışımız, Kâbe'deki tavafımız, hizmet koltuğundaki oturuşumuz, zamanı kullanışımız, seyahatimiz, ticaretimiz, evet her şeyimize yeni bir can gelir, yeni bir kan gelir.
Hem bu kadar önemli ve bir o kadar da üzerimize vazife olan imanımızı nasıl tazeleyeceğiz? Biliyoruz ki iman etmemizde ilk kararı tevhid okuyarak gerçekleştirdik. Bir şeyi kazanmak ve daha sonra onu muhafaza etmek o kadar kolay değildir. Okuduğumuz Kelime-i Tevhid birkaç saniyemizi alırken, tevhidin gereğini yapmak için ömrümüzü ortaya koymamız gerekir.
Konuyu daha fazla dağıtmadan, imanımızın tazelenmesi, yenilenmesinde bazı örnekler üzerinde duralım ve önümüzdeki haftadan itibaren de konuyu az da olsa detaya indirmeye çalışalım. Umarım mesajımız siz okuyucularımızı sıkmaz. Niçin sıksın? Bizler bu kelime için yaratılmadık mı? Yine bizleri hayata bağlayan tek sebep bu kelime değil midir? Ebedî hayatımızın kurtuluşa veya hüsrana uğramasının altında yine bu kelime yok mudur?
Rabbimizin verdiği ömür sermayesini, iman ve cihad inancı ve anlayışı ile tüketmek istiyorsak, sermayemizi israf etmemeliyiz. Medyanın oluşturduğu ortamda, bu ve benzeri konular belki prim yapmaz! Ama, bir Müslüman olarak da yegâne prim yapacak sermayemiz iman ve ahlâk sermayesidir. Bunu da unutmamak gerekir. Önce üzerinde düşüneceğimiz ve gözden, gönülden geçireceğimiz bazı örnek konularımızı öğrenmeye çalışalım. Çalışalım da misyonerlerin cirit attığı ülkede sızlanmaktan ziyade, önümüzü ve ufkumuzu açacak Rabbani ilim ve yardımlara yönelelim.
1- Allah, Rabb'imiz, ilâhımız ve melikimiz olmalıdır.
2- Din olarak İslâmiyet'i kabul etmeliyiz.
3- Yol olarak, sırat-ı müstakimi tercih etmeliyiz.
4- Rehber ve örnek olarak Hz. Muhammed (sav)'i tasdik etmeliyiz.
5- Bütün mü'minler dinde kardeşimizdir.
6- Ümmet olarak, ahir zaman ve İslâm ümmetiyiz.
7- Allah (cc) katında üstünlük ölçüsü takvâdır. Irk değil.
8- Tebliğimizde ana unsur Kelime-i Tevhid'dir.
9- İslâm adına hizmet verenler, ümmetten bir taifedir.
10- Davetimiz, insanları İslâm'a çağırmaktır.
11- Kınayanların kınamasından korkmamalıyız.
12- Hizmetlerimizin karşılığını Allah (cc)'tan beklemeliyiz.
13- Allah yolundaki arkadaşlarımız; Peygamberler, şehidler, sıddıklar ve salih kullardır.
14- Yaratılış gayemiz; ibadet ve yeryüzünü imar ve ıslahtır.
15- İhtilâflarımızın çözümünde ana kaynak, Kitap ve sünnettir.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

1.BEYT
 
Hudâ Rabb'im Nebim hakka Muhammeddir Rasûlullah
Hem İslam dînidir dînim kitâbımdır Kelâmullah
 
Hudâ Rabb'imdir, Peygamberin Muhammed Rasûlullahtır. (sallAllahu aleyhi ve sellem)
Dînim, İslam dînidir. Kitabım Allah'ın kelâmıdır.
 
2.BEYT
 
Akâid içre Ehli Sünnet oldu mezhebim cem'â
Amelde bu Hanîfe mezhebidir mezhebim vAllah
 
İtikadlar içerisinde gittiğim yol, Ehli Sünnet velCemaat mezhebidir. Doğrusu o haktır.
Amelde ise Ebû Hanîfe rahimehullah'ın görüşleri mezhebimdir. Buna Allah'a yemin ederim.
 
3.BEYT
 
Dahî zürriyetiyim Hazreti Âdem Nebî'nin hem
Halîlin milletiyim dahi kıblem Ka'be Beytullah
 
Aynı zamanda Hazreti Âdem aleyhisselam'ın neslindenim.
Ve İbrahim aleyhisselam'ın milletindenim. İbadetlerde yöneleceğim yer, Ka'be Beytullahtır
 
4.BEYT
 
Bulunmaz Rabb'imin zıddı ve niddi misli alemde
Ve sûretten münezzehtir mukaddestir TeâlAllah
 
Âlemde Rabb'imin zıddı, benzeri, ortağı yoktur.
Rabb'im TeâlAllah, sûretten münezzehtir, paktır, yücedir.
 
5.BEYT
 
Şeriki yok berîdir doğmadan dahi doğurmadan
Ehaddir küfvi yok İhlas içinde zikreder Allah
 
(Rabb'imiz altı i'tibâriye ve sekiz subûtiye sıfatla vasıflandığı için) Şerîki, ortağı yoktur. Doğmaktan, doğurmaktan münezzehtir.
Bir tek'tir; dengi yoktur. İhlas sûresi içinde Allah Teâlâ sıfatlarını böylece bildirdi.
 
6.BEYT
 
Ne cismi ne arazdır ve mütehayyiz ne cevherdir
Yemez içmez zaman geçmez berîdir cümleden Allah
 
Rabbimiz Teâlâ, cisim değil, araz değil; bir mekana ihtiyacı yoktur. Cevher de değildir.
Yemez, içmez, üzerinden zaman geçmez. Hâsılı, madde ve sıfatlarının hepsinden Allah Teâlâ münezzehtir.
Not..
Araz : Süratle varlığını kaybeden ve cevhersiz olmayan, şekil, renk gibi nesneye ;
Cevher : Kendisiyle olup başkasına muhtac olmayan ve taksim kabul etmeyen küçük parçaya denilir.
 
7.BEYT
 
Tebeddülden teğayyürden dahi elvân u eşkalden
Muhakkak ol müberrâdır budur selb-i Sıfâtullah
 
(Maddeden enerjiye, enerjiden maddeye) Dönüşmekten, renklerden, sûretlerden,
Gerçekten O berîdir. Allah Teâlâ'nın hakkında düşünülmez selbî sıfatlar bunlardır.
 
8.BEYT
 
Ne göklerde ne yerlerde ne sağ u sol ne ön ardda
Cihetlerden münezzehtir ki olmaz hiç mekânullah
 
Gökler, yer; sağ, sol; ön ve arka gibi
Cihetlerden , Rabb'imiz Teâlâ münezzehtir. Zira Allah Teâlâ'nın mekanı asla olmaz
 
9.BEYT
 
Hudâ vardır varlığına yok evvel u âhir
Yine Ol varlığıdır Kendi'den ğayrı değil VAllah
 
Allah Teâlâ vardır, lakin varlığına başlangıç ve sonuç yoktur.
O'nun varlığı, Kendi'nden başkası değildir.
 
10.BEYT
 
Bu âlem yoğiken ol var idi ferd u tek u tenha
Değildir kimseye muhtac ve hep muhtac ğayrullah
 
Bu âlem yok iken dahi, O hakîkî mevcud var idi. Tek ve yalnız idi.
Artık, Allah Teâlâ gayrına muhtac değildir. Dâimâ ğayrı O'na muhtacdır.
 
11.BEYT
 
A'na hâdis hulûl etmez ve bir şey vâcib olmaz kim
Her şeyde hikmeti vardır abes fi'l işlemez Allah
 
O'na hâdis hulûl etmez. Ve hiçbir şey O'na vacib olmaz. Çünkü
Her işte O'nun hikmeti vardır. Elbette Allah Teâlâ başıboş iş işlemez. (Binaenaleyh)
 
12.BEYT
 
Hulûl etmez O Zat abde ve hiçbir ferde zulmetmez
İbâdın aslahı lazım değil kim halk ede Allah
 
O Zat bir kula hulûl etmez. Ve hiçbir ferde zulmetmez.
Kendisi'ne kulunun yararına sebebleri yaratmak gerekmez ki, onu yaratsın.
 
13.BEYT
 
A'na bir kimse cebrile bir iş işledemez asla
Ne kim Kendi murad eyler vücûda gelir Billah
 
Hiçbir kimse O'na cebren iş yaptıramaz
Kendisi neyi dilerse, o nesne Allah Teâlâ'nın kudretiyle meydana gelir..
 
14.BEYT
 
A'nın her bir kemâli bîteğayyür hâsıl olmuştur
Ki yoktur muntazır olunacak hiçbir Kemâlullah
 
Allah Teâlâ'nın Zât-ı Şerîf'inin kemâlatı, Zât'ıyla birlikte ezelîdir; değişmeyi kabul etmez.
Çünkü Allah Teâlâ'nın hakkında sonradan meydana gelecek bir kemal söz konusu değildir.
 
15.BEYT
 
Sıfât-ı bâkemal ile O daim muttasıfdır kim
Kalu noksan sıfatlardan berîdir Zülcelâlullah
 
Celal ve Azamet sahibi olan Allah Teâlâ, kemal sıfatlarıyla daima vasıflanır.
(Mahluka isnadı mümkün olan) Bütün noksan sıfatlardan beridir.
 
16.BEYT
 
Sekizdir çün sıfât-ı zâtî İlm ile İrâdetdir
Hayât u Kudret u Halk-ı Basar Sem'u Kelâmullah
 
Allah Teâlâ'nın Zâtî olan subûtî sıfatları; İlim, irade
Hayat, Kudret, Halk, Basar, Semi' ve Kelam olmak üzere sekizdir.
 
17.BEYT
 
Alîm Ol'dur ki erişmez ilmine kimsenin aklı
İhâta eylemişdir cümle bu eşyayı İlmullah
 
Alîm O'dur ki ilmine kimsenin aklı erişmez.
Allah Teâlâ'nın İlmi her şeyi kuşatmıştır. ( Alîm, " bilici " demektir ki sıfatı, İlimdir. Böylece )
 
18.BEYT
 
Mürid Ol'dur Dileyicidir ve her şey üzre kâdirdir.
Ne kim diler olur peydâ alâ vefki Murâdıllah
 
Müriddir= Dileyicidir. Ve herşey üzere kâdirdir.
Artık kendisi neyi dilerse, O'nun muradına muvafık olarak peyda olur.
 
19.BEYT
 
Cemîi hayr u şerri Ol diler takdîr u halk eyler
Velî hayrı sever ancak ki sevmez şerleri Allah

Bütün hayrları, şerleri Kendisi diler; tesbit eder; yaratır.
Allah Teâlâ, kulunun ancak hayrlı işlerini sever; şer işlerini sevmez.
 
20.BEYT
Basîr Ol'dur hakîkatde ki hep eşyâya nâzırdır
Velî gözden münezzehtir Basardır min Sıfâtillah
 
Basîr= Görücü O'dur ki gerçekte her şeyi kontrol altına alıp bakar.
Lâkin göz(gibi alet, edevat)den münezzehtir. Basar yani görmek, Allah'ın sıfatlarındandır.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik