Hey çocuk, çocuk hey! / Filistinli Cennet Kuşlarına...

Başlatan Lika, 03 Nisan 2008, 16:34:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika




Bak bir uçurtma.. Ne güzel kuyruğu var. Nasıl da uçuyor?!

Gökyüzünün uçsuz bucaksız masmavi denizinde, sanki minicik bir kayık gibi...

Bir uçurtma geçiyor...

Hey çocuk, çocuk hey!

Bak bir beyaz bulut..

Develer gibi bulut sürüleri geçiyor.

Koyunlar gibi, papatyalar gibi, annenin saçları gibi bulutlar...

Babanı da özlemiştin ya, bak! Babanın yüzü gibi bembeyaz...

Kirsiz ve lekesiz ömür, “Temurru merres-sehab”* geçiyor..

Hey çocuk, çocuk hey!

Bak, leylekler geçiyor. Serçeler ve martılar şen şakrak türkülerde..

Güvercinler bak! Aksa’nın bembeyaz ve tertemiz güvercinleri...

Şarkılar geçiyor, marşlar geçiyor, ilahiler geçiyor...

Âyet âyet Kur’an geçiyor...

Güvercin kanatlarında, melekler geçiyor.

Hey çocuk, çocuk hey!

Bak bir gökkuşağı, rengarenk...

Ve tadına vurulduğun şekerlemeler gibi...

Bir zafer takı kurulmuş gökyüzünde, bayram yakın mı ne?

Altından, bir halk geçiyor...

Hey çocuk, çocuk hey!

Bak roketler geçiyor!

Bak, kurşunlar ve zalim uçaklar geçiyor...

Bak gözyaşı geçiyor, bak ağlamak geçiyor, bak acı geçiyor.

Kanayan yara, hasret, açlık ve mahpusluk geçiyor…

Hey çocuk, çocuk hey!

Başını kaldır da hele bir bak!

Gökyüzündeki zafer takının altından, uçurtmalarla, güvercinlerle, bulutlarla,

Şen şakrak türkülerle, marşlar ve ilahilerle, âyetler okuyarak,

Filistinli kardeşler geçiyor...

Hey çocuk, çocuk hey!

Başını kaldır!

Ve asla eğme!

Yolun, Cennetten geçiyor...

* Bulutların geçişi gibi...
(Neml Suresi, 88. âyet)

Özkan Öze / Zafer Bilim Araştırma Dergisi / www.zaferdergisi.com

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

TimSaL



Seni de vururlar bir gün ey acı
Uçuşup durduğun kanatlarından
Sazın sözün türkülerin tükenir
Ellerin koynunda kalakalırsın

Şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
Gül açan yüzlerimizde
Göğeriyor rengin senin de

Biz seni
Tâ eskilerden tanırız
Hani göğüslerimize taş olur inerdin
Avuçlarımızda hira dağıydın

Al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin

Biliyorum
Hiçbir tarih yazmayacak
Ve bir sır gibi kalacak yakılan kitaplarda
Göbek bağı anasından henüz çözülmemiş bebelerimize
Mitralyözlerin washingtondan ayarlandığını

Seni de yakarlar bir gün ey acı
Bir taptuk kul gözlerinden vurursa
Parmakların eğri ağaç tutamaz
Çığlıkların çağlar aşar duymazsın

Ve ben biliyorum
Örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı

Ve İbrahimin baltasını
Ben biliyorum

Nereden başladı bu kesik dans
Ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü
İnsanlar kim?

Kim kimin yanında
Kim kimin karşısında

Meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim

Üsküdar kız lisesinde okuyan genç kız
Çantasında kimin fotoğrafını taşıyor

Kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
Neden gülüyorlar ki

Seni de vururlar bir gün ey acı
Filistinde sapan taşlı çocuklar
Dalın, kolun, fidelerin, budanır
Kuru bir kütükle kalakalırsın

Öyle bakmayın balkonlarınızdan
Fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,
Damarlarımızı yırtıyor
Tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları
Pompalıyor yüreğime

Pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,
Çeçenyada yiğitler
İnancın, emeğin ve aşkın
Kılcal damarlarına ulanıp sustular...
Ve ne Bağdattan
Ne Şamdan
Ne Mekkeden
Ne Diyarıbekirden
Ne istanbuldan
Ne Buharadan
Bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi
Duymuyor

Seni de vururlar bir gün ey acı
Halepçede soldurulmuş gül gibi
Bu sevdaya düşsen sen de yanarsın
Suskun, sıcak, uzun yaz geceleri

Ve siz
Ey analar,
Siz, gecelerinizi böler çocuklarınıza ninniler
Söylerdiniz

Hani siz, fatihler doğururdunuz...

Gelin-kızların giysileri kirletildi
Çocuklar hep yetim kalıyor

"Elem yecidke yetimen feava"

Ve ben biliyorum
Ben biliyorum
İstanbulun
Bağdatın
Diyarıbekirin
Mekkenin
Birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü sonra
Ey insan
Ey insanlık
Ayağa kalk

Kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
Boyunları gövdesinden ayrılmış insanları
Gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu
Çocukları

Gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
Ve bir gün
Bu dünya
Gül bahçesine dönecek
Bunu böylece bilin ve
Unutmayın
Güneşi Bekleyen Islak çamaşırlar gibiyim...Ve Hayat parçalı bulutlu.