Siyasi Dehadan Büyük Strateji, 2.Abdülhamid'in oynadığı son oyun

Başlatan Ber-ceste, 18 Ağustos 2008, 16:56:26

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ber-ceste

2.Abdülhamid'in oynadığı son oyun

Yıllar geçtikçe kıymeti daha iyi anlaşılan isimlerin başında hiç kuşkusuz 2.Abdulhamit gelmektedir. İngiliz,Fransız ve Rusya'ya öyle bir oyun oynamış ki...

Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran gelişme, Kafkaslardan geldi. Gürcistan’ın Güney Osetya’ya hücumu ve Rusların karşılık vermesi, New York’tan Paris’e, oradan Moskova ve Ankara’ya kadar başkentleri yaz uykusundan uyandırdı. Tam bu sırada Erdal Şafak’ın “Türkiye ne yapabilir?” (”Sabah”, 10 Ağustos 2008) başlıklı köşe yazısına rastladık.

Yazıda, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, 1999’da İstanbul’da düzenlenen AGİT zirvesinde söyledikleri gündeme taşınıyor ve Demirel’in uluslararası örgütlerin temsilcilerine bir çağrıda bulunduğu dillendiriliyordu: “Gelin, Kafkaslar için İstikrar Paktı kuralım.” Şafak, yazısının sonunda bu çağrıyı bugünkü siyasetçilerimize hatırlatıyor ve Türkiye öncülüğünde “uluslararası bir Kafkas konferansı” düzenlenmesi teklifinde bulunuyordu.

Şafak’ın çağrısının yankısı çabuk geldi. Başbakan Erdoğan, Balkan İttifakı benzeri bir “Kafkas İttifakı” kurulmasından yana olduklarını söyledi ve bu öneriyi Moskova ve Tiflis’te yineledi. Böylece Türkiye, çevresindeki olaylara yapıcı katkılarda bulunacağı yolunda aktif bir sinyal vermiş oldu.

Balkan İttifakı denilince akla 1993 yılı geliyor ama elbette bunun öncesi vardı. Şimdi herkes Atatürk’ün 1930’ların başlarındaki girişiminden söz edeceğimi sanacak ama ben biraz daha eskiye gidip bilinmeyen bir ittifak girişiminden söz edeceğim.

Yıllardan 1908’dir, temmuz bir samyeli gibi esmeye hazırlanıyordur Devlet-i Osmaniyye’nin sathında. Sultan II. Abdülhamid, bir yandan Reval’de Osmanlı’nın paylaşıldığı safsatasıyla kandırılan Jön Türkler’in bir bardak suda kopardıkları fırtınayı dindirmek, öbür yandan da İngiltere-Fransa-Rusya ittifakının çemberinden kurtulmak için Balkanlar’ı güvenceye alacak bir karşı atağa kalkar. Amaç, fitili ateşlenmiş bir saatli bomba halindeki Balkanlar’ı yatıştırmak ve bölgeyi, bazı tavizler karşılığında da olsa dış güçlerin nüfuzuna kapatmaktır.

Bu iş için süngü gibi bir diplomat lazımdır. Balkan ülkeleri yöneticilerini yakından tanıyan, aynı zamanda Padişahın da pek güvendiği Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa ilgili ülkelere giderek bir Balkan İttifakı’na imza atacaktır. Bu, Avusturya’ya Sancak Demiryolu imtiyazını vererek İngilizler, Fransızlar ve Rusların planlarını suya düşüren Abdülhamid’in oynayacağı son diplomatik oyun olacaktır.

Aşağıda bu oyunun aktörü Salih Münir Paşa’nın (sonradan Türkiye’ye dönerek “Çorlu” soyadını alacaktır) hatıralarından yapacağım alıntılarla sebebini yazının sonunda anlayacağınız başarısız ittifak girişimine eğileceğiz.

Abdülhamid, Münir Paşa’yı İstanbul’a çağırıp yeni görevinin İstanbul’a hücum etmeye niyetlenen Bulgarları durdurmak olduğunu söyler. İlk iş olarak Bulgaristan Prensi Ferdinand’la görüşen Paşa, ardından diğer devletlerin yetkili zevatıyla görüşür ve şu karara varır ki, Bulgarlar Balkanlar’da yalnızdır ve eğer bir Balkan İttifakı kurulursa Bulgar tehlikesi önlenebilir, hatta sonunda Meşrutiyet’in ilanına varacak olan Makedonya’daki karışıklıklar bile durdurulabilir. İzlenimlerini Padişah’a aktaran Salih Münir Paşa, bu defa ittifakı kurmakla görevlendirilecektir.

Münir Paşa önce Romanya ve Sırbistan’a gider ve onlarla anlaşma sağlar. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim:

“1908 senesi ortalarında bir gün Paris’teki Yunan sefiri Deli Yani geldi, Atina’dan aldığı mahremane bir telgrafnameyi bana tebliğ etti. Hasıl olan netice hakkında memnuniyet beyan ediliyor ve Atina’ya ziyaretimin beklendiği bildiriliyordu. Atina’ya gittim. Teotoki Başbakan, Baltacı Dışişleri Bakanı idi. Onlar ve Kral Corc beni neşeyle ve iltifatlarla kabul ettiler. Resmi ziyaretlerden sonra Kral beni Atina civarındaki köşküne davet etti. Romanya ve Sırbistan’la ne gibi şartlarla anlaştığımı kendisine arz ettim. Tasvip etti.

Ertesi gün de Yunan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’yla buluştuk. Bunlar da Kral gibi ittifakın pek istekli taraftarlarıydı. “Romanya ve Sırbistan ile bir kütle teşkil edersek nüfuzlarımız artar. Doğuda barışı muhafaza ederiz.” diyorlardı. Nihayet iyi niyetle müzakereye giriştik. Yunanistan’ın icabında bize nasıl ve ne surette askerî yardımda bulunacağı ve bizim de karşılık olarak neler yapacağımızı kararlaştırdık. Yalnız Girit meselesi hakkında bir hal çaresi bulmak gerekiyordu. Tekrar Kral ile görüştüğümde bana şöyle bir teklifte bulundu: “Oğlum Prens Corc’u size vereyim. Osmanlı uyruğuna girsin. Siz de onu Girit’e Hıdiv tayin edin. Paşa yapın. Böylece Girit’i de “Corci Paşa” marifetiyle idare ediniz”. Böylece biz de Yunanistan’ı Bulgarların kucağına düşmekten koruyacaktık.

Kral ve diğerleri ile aramızda geçen sözleri raporuma koyarak Babıali’ye bildirdim. Lakin az zaman sonra Meşrutiyet inkılabı vuku buldu.

Tevfik Paşa’dan haber aldığıma göre ne o zamanki bakanlar, ne de İttihatçılar beyhude gösterilerle meşgul olduklarından raporumu okumaya vakit bulamamışlar! Heyhat!”

Heyhat! Bu değerli fırsat kaçmıştır. Çok değil, 4 yıl sonra patlayacak Balkan Savaşları’yla Osmanlı çınarının yarısının gövdeden nasıl çatır çatır koptuğunu görenler, Abdülhamid’in akim kalmış Balkan İttifakı girişiminin değerini kavrayacaklardı ama nafile!

Yaptığı her şeyin tersini yaparsak doğruya ulaşırız gibi bir mantıkla hareket eden İttihatçılar, üstelik Balkan Savaşları’nda askerin içine siyaset fitnesini sokarak çöküşü hızlandırdılar. Dışarıdaki ittifaktan vazgeçtik, subayların İttihatçı-İtilafçı diye iki kampa ayrılmaları gerçeğini yaşadık. İşte Balkanlar’ı kaybedişimizin asıl sebebi bu aymazlıkta yatar.

Salih Münir Paşa’ya ne mi oldu? Meşrutiyet ilan olunduğunda Bükreş’te diplomatik görüşmelerini sürdürüyordu ki, 24 Temmuz İnkılabı patladı. O günlerde Abdülhamid’in adamları, değerli değersiz demeden tasfiye, hatta idam ediliyordu. Münir Paşa, Bükreş’ten Paris’e döndü ve görevinden ayrıldıktan sonra çekildiği köşesinde diplomasi tarihi hakkında 2 ciltlik bir kitap kaleme aldı. Öldüğü 1939 yılına kadar da yukarıdaki gibi üstü örtülen gerçekleri kamuoyuna duyurmayı vazife edindi. Açıktan olmasa da Abdülhamid’i savundu.

İlginç olan husus, Haziran 1934’te “Cumhuriyet” gazetesindeki yazı serisini, Atatürk’ün Balkan İttifakı girişimlerine tarihî bir arkaplan çizmek için kaleme almış olmasıdır. Bir bakıma Atatürk’e, Abdülhamid’in yolundan gidersen doğruyu bulursun demek istiyordu.

Biz başka bir şey mi söylüyoruz?

MUSTAFA ARMAĞAN/ZAMAN
17.Ağustos.2008
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

ruy-ı zemin

Bugün bu ittifafa mani tek bir ülke var. Oda İsrail.
پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد

Tuğra

〰〰〰〰🐠

Tuğra

İkinci Abdülhamid Han, siyasal bilgileri birincilikle bitirene, her sene sarayda görev verir, böylece, gençleri çalışmaya teşvik ederdi. Katip seçilen Esad bey, Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sani kitabında diyor ki:

Bir gece yarısı şifre yazdım. İmza için, sultanın yatak odası kapısını çaldım. Açılmadı. Bir daha vurdum. Yine açılmadı. Üçüncüyü vuracağım anda, kapı açıldı. Karşıma çıkan sultan, havlu ile yüzünü siliyordu.

(Evlat, seni beklettim. Kusuruma bakma, ilk çalışta kalkmıştım. Gece yarısı, mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestsiz idim. Bu milletin hiçbir kağıdını abdestsiz imzalamadım. Abdest almak için geciktim) dedi. Besmele çekerek imzalayıp, (Hayırlı olsun inşaAllah) dedi.

〰〰〰〰🐠

Lika

Her geçen gün kıymeti daha iyi anlaşılıyor..Paylaşımlar çok kıymetli.Çok teşekkür ederiz arkadaşlar..

İttihatçıların kökenine dair okuduğum kitaptaki şu dipnotları paylaşmak isterim:

"1889'da ileride çok büyük karışıklıklar çıkaracak ve Osmanlı Devlet'ini yıkılışa sürükleyecek olan İttihad-ı Osmaânî Cemiyeti, yani İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu.Bu cemiyet Yahudilerin çok gizli bir teşkilatı olan, Masonluk ile ortaklaşa çalışıyordu.İttihat ve Terakki içindeki birçok kişi ya Mason ya da Yahûdi idi.Bu cemiyet kısa zamanda organize oldu ve Avrupa'da kaçak olarak faaliyete başladı.Yabancı devletlerin de desteğini alan bu cemiyet üyeleri Sultan İkinci Abdulhamid Han'ı tahtından indirmek için çalıştılar."

kaynak:Sultan Abdülhamid Han Hakkında Meşhurların İtirafı

Alıntı yapılan: ruy-ı zemin - 18 Ağustos 2008, 17:25:15
Bugün bu ittifafa mani tek bir ülke var. Oda İsrail.


İsrail kendi dini dışındakilere hayvan, kendi milleti ırkı dışındakilere her türlü ezayı reva gören bir milletken ittifaka asla yanaşmaması şaşılacak bir durum değil aslında.Kendi gayeleri doğrultusunda öyle sinsi sinsi ilerliyorlar, kendi aralarında öyle ittifakla yol alıyorlar ki; umduklarına kavuşmak hiç de zor olmuyor.

Sultan Abdulhamid Han'a yönelik kurdukları hain tuzak ve planları, bunu ikrar etmeleri ve insanlığın mahvı adına sayısız tuzaklarını okudukça, gördükçe insanın hayretler içine girmemesi imkansız..

Açıkçası zamanında vadedilen topraklar adına gösterdikleri çaba ve bunun sonucunda devletleri kurmaları şimdiler de bana Güneydoğu'ya Avrupa'dan akın akın göç edip, bilhassa Mardin-Midyat ve civar köylerine yerleşen Süryanilerin de ileride benzer planları olabileceği korkusu gündeme getiriyor ki; İnşaAllah bunlar sadece birer komplo teorisi olmanın ötesine geçmez...
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Tuğra

Teşekkürler Lika,bu korkular yersiz değil ama sonuçta Hz Allah'ın izin verdiği ölçüde olur herşey.

Bizlere düşen ise bu cezalara sebebiyet veren durumlara düşmemeye çalışmak.
〰〰〰〰🐠

Lika

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim