Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Kırkambar

Başlatan Fatihan, 06 Kasım 2007, 12:24:47

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

osmanlı

" Ey ibadet eden sofi, sen daha müslüman olmadın ki!" İmamı Rabani
Devrimci akıla sahip olanlar, luciferin yeni dünya düzenini yemezler...

Lika

#16
Eğer neşenizi kaybettiyseniz, sizi kendi isteğinizle neşenize kavuşturacak yol zaten mutluymuşsunuz gibi davranıp, konuşmaktır.

Dünyadaki herkes mutluluğu arar. Bulmanın tek bir yolu vardır; düşünceleri kontrol etmek. Mutluluk koşullara değil, iç koşullara bağlıdır.

(Dale Carnegie-Dost  Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı-epilson)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Fatihan

Milletvekilleri de KPSS ye girsin, 70 alamayan köyüne dönsün   :)

lalegül

Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Günbatımı

Alıntı yapılan: fatihan - 05 Ocak 2009, 01:50:46
Milletvekilleri de KPSS ye girsin, 70 alamayan köyüne dönsün   :)

Kim söylemişse çok doğru söylemiş. Hatta bir tane de ben kendimden ekleyim:

Emekli maaşlarında indirim yapılacağına, milletvekili maaşlarında indirim yapılsın. Türkiye kalkınsın!..  :music 

Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

dosteli

Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez, gâfil olma, ilme çalış, geçen günler geri gelmez.

lalegül

Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Lika

PEK çok klasik düşünür gibi, Farabi için de mutluluk duyusal hazların ötesindedir. Mutluluk bir his değil, bir hâldir; yani varoluşsal bir durumdur. Mutlu olmak, eşyanın hakikatine ulaşmakla mümkündür. Bu manada mutluluk mahsus (hislerle elde edilebilen bir şey) değil, makuldür (yani akıl ve tefekkür yoluyla elde edilir).

Çünkü mahsus olan geçicidir, sınırlıdır. Dahası sınırlı olduğu için paylaşımı her zaman çatışmaya yol açma potansiyeline sahiptir. Tarih, sınırlı kaynakların paylaşımı için yapılan savaşların bir dökümüdür. Oysa akli ve makul olan, paylaşıldıkça azalan bir şey değildir. Akla taalluk eden bir hâl olarak mutluluk ne kadar yayılırsa, paylaşım alanı o kadar yaygınlaşır.

— Farabi’nin mutluluğa getirdiği bu ilginç yorum, her şeyden önce mutluluğu geçici hazlarda aramaktan artık vazgeçmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü dediği gibi Farabi’nin, mutluluk bir hâl, his değil!
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

Sadaka Sadakattir

Her sadaka verişimizde, sadakatimizi teyid ederiz esasında. Her sadaka, bir sadakat teyididir. Sadaka, ‘Mülk O’nundur’ hakikatine sadakatin meyvesidir.

Madem öyle, muhtaçların giderek arttığı zor bir zamanda sadakatimizi gösterelim.

Madem öyle, gereğince ve yeterince veremiyorsak, kendimizi ‘Mülk O’nundur’ hakikati noktasında yepyeni bir talimden geçirelim.

Metin Karabaşoğlu
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

Hayat Güzeldir

HSU-YO, Çin imparatorlarından Yao’nun saray danışmanlarından biriydi. Sonradan, dünya malına ve rahatına sırt çevirerek inzivaya çekildi.

Dünya haberlerini dinlemekten ve hayatın bütün zevklerinden vazgeçmeye karar vermişti. Yemeği birkaç meyveden, giyimi ise kıldan örülmüş bir tek cüppeden ibaretti. Okunmaktan yıpranmış birkaç kitaptan başka malı yoktu. İçerisinde yaşadığı kulübesinde ise, ancak hayatta kalması için gerekli eşyalar bulunuyordu. Bundan fazlasını, yeni hayatı için lüzumsuz sayıyordu.

Hsu-Yo’nun suyu avucuna doldurarak içtiğine dikkat eden bir adam, bir gün, içerisinden su içmesi için ona helezonik deniz hayvanı kabuklarından bir tane getirdi. Hsu-Yo bu hediye için adama teşekkür etti, sonra kabuğu bir ağaca astı ve orada unuttu.

Fakat birkaç gün sonra şiddetli bir rüzgâr çıkınca, hediyeyi ister istemez hatırladı. Zira, kabuk rüzgârın ağacın dalları arasında yavaş veya hızlı esmesine göre kendine has tatlı bir melodi çıkarıyordu. Bu melodi Hsu-Yo’ya uzak denizlerin uğultusunu, bahar rüzgârlarını ve hayatın güzel taraflarını hatırlattı.

Hsu-Yo kulübesinden çıkarak bu kabuğu daha yakın bir ağaca bağladı ve:

Hayat ne kadar da güzel!” diye kendi kendine mırıldanmaya başladı.

— Doğu klasiklerinden
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Devri Âlem

Hayatı anlamak istiyorsanız, bunun iki yolu vardır;
Uzun olanı kitaplardan,

kısası ise sevgiden geçer!

Dinle Neyden
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Devri Âlem

Gariptir insanoğlu;
yürümez,
sevmez,
mektup yazmaz,
ağlamaz ve duâ etmez...
Sonra da mutlu olamıyorum der!

Ali Çolak


اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Devri Âlem

#27
Düşündüğünüz,

Söylemek istediğiniz,


Söylediğinizi sandığınız,

Söylediğiniz,

Karşınızdakinin duymak istediği,

Duyduğu,

Anlamak istediği,

Anladığını sandığı,

Anladığı,

Arasında farklar vardır.

Dolayısıyla insanların birbirini yanlış

anlaması için en az 9 ihtimal var..

-Sylviane Herpin-
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Lika

BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.


(A. Kanevski)


Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Fatihan

Alıntı yapılan: Lika - 07 Şubat 2009, 09:50:45
BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.

Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.

Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.


(A. Kanevski)


&))