Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Mukaddes Şehirlerimiz

Başlatan müteallim, 09 Aralık 2004, 03:26:58

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

müteallim

Mukaddes saydigimiz sehirlerle alakali arastirmalarimiz ve bu hususdaki gizli kalanlar (mekkei mükerreme)(medine-i münevvere)(kudsi serif)Istanbul.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

Kabe-i-muazzamanin yaratilisi.

Ibni Abbas hazretlerinin rivayetine göre Arşu-ala yer ve sema yaratılmazdan önce Sad  ismiyle müsemma bir büyük derya üzerinde idi. Balaya ref olunurken o büyük denizde dalga hasıl olunca köpüğünden (haki-mübareke)yani kabe-i muazzama,Buharından gök yüzü(Sema )yaratıldı.Iki sene sonra Yer yüzü Kabe-nin altından başlamak üzere Allahın arzu ettiği yere kadar uzatıldı.O zaman kabe-i muazzamanın mahalli-latifi kırmızı toprakla yüksek bir yer olup Melaike ziyaret ederlerdi.Hazreti adem cennetden cıkarılıp serendib adalarına gönderildikden sonra cennetde meleklere alıskın olduğundan canı sıkıldı.Cenabu hakkın delaleti ile kabe-i muazzamanın yerini buldu ve ziyaret etmek istedi isede nasıl ziyaret edecegini bilmedigi icin meleklere sordu. ve onların tarifi üzere ziyaret ettikden sonra o yüksek mekana beyti-mamur yapıldı.Mir´a tül haremeyn cild 1

بسم اللة الرحمان الرخيم   ان اول بين  وضع للناس للدي  ببكة  مباركا وةةى للعالمن  
Süre-i a-li imran 96

Bu ayeti celile yahudiler hakıinda nazil olmustur.Yahudiler müslümanlara bizim gıblemizdir.Beyti makdis Kabe-i muazzamadan önce yaratılmıstır.Kabeden efdaldir.Beyti makdis nebilerin hicret yeri ve kıbleleridir.dediler.Yahudilerin bu sözlerini duyan müslümanlar hayır sizin dediğiniz gibi değil kabe-i muazzama daha evvel yaratılmıstır dediler bunun üzerine ayeti celile nazil oldu.

MANASI:Yer yüzünde ilk yaratılan beyt Bekke-i mübarekede olan Kabe-i muazzamadır buyurdu.

Buhari ve Müslimin Ittifaken yapdıkları rivayette Ebu-zer r.a.Rasülüllahdan yer yüzünde ilk yapılan mescit hangisidir diye tekrar sordum.Rasülüllah Mescidi haramdır buyurdu.Ben sonra hangisidir diye sordum,Rasülüllah Mescidi aksadır buyurdu.Ben bu ikisinin arasında nekadar zaman var diye sordum Rasülüllah kırk sene vardır buyurdu.ve yer yüzü senin icin mescitdir.Namaza nerede yetisirsen orada kıl buyurdu. tefsiri-kebir

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

MEKKE-I MÜKERREME
---------------------------
Mubarek Kabe-i muazzamanin bulundugu Mekke sehrimizin kirkbes ismi vardir.

Beld. Mekke.  Emin. Ümmürahim. Ümmü-l kura. Bekke.  Salah. Kariyye. Base. Re´si. Nase. Belde´i settar. Hicaz. Vekadesiyye. Kadisi. Tayyibe. Mütehaffe. Tehame. Merviyye. Ümmü´l mesair. Ars. Aris. Hatime. Ümmüssefa. Rettac. Besase. Nesase. Sebuha.  Mukaddese. Haram. Ümmürahime. Beledilharam. Medinetürrabbi. Ümmükevsi. Muattasa. Beldetülmerzüka. Rahim. Mescidilharam. Emniyye. Akir. Berre. ümmürrahme. Faran.


                       Mekkenin sekiz kadarda lakabi vardir.
                 -----------------------------------------------------
Müserrefe. Mükerreme.  Mufahhama. Mehabe. Valide. Nadire. Camia. Mübareke.

Not.Bu isimlerin hepsinin hikmet ve sebeblerini Mir´a tül-haremeyn isimli eserde bulabilirsiniz.Yaliniz ben buraya bazisini ve meshur olanlarini alacagim.

MEKKE:Yaliniz on sehri mukaddesenin veya Sinirlari cizilmis olan ve girilecegi zaman sadece ihram ile girilen sehir olup Günahlari yok edip günah isleyenleri helak ettigi icin veya suyu az olmakla suyu agizlari ile emip cikardiklari icin bu isim ile isimlenmisdir.

BEKKE:Mahrec itibari ile mekke ve bekke aynisi denilmis isede müfessirlerin umumiyetle Bekke Kabe-i muazzamanin bulundugu yer Mekke ise O sehrin sinirlari icersindeki yerdir.

ÜMMÜ´L KURA:Yaratilis itibari ile kabe-i muazzama ilk beyt ve mekke-i mükerreme ilk belde oldugu icindir.Cünkü diger topraklar onun altindan itibaren büyümüsdür.

ÜMMÜ-RRAHME:Üm asil Rahme rahmet manasina olmakla Rahmeti ilahinin  asil oldugu yer manasinadir.

BELDETÜ-L MERZÜGA:Ibrahim a.s    وارزف اهله مت انمرات   Ayeti celilesinin manasindan anlasildigina göre düa etmis o esnada Cenabu hak Filistinde meyvasi cok olan bir kariyyeyi ymekke-i mükerremenin civarina nakil etmesini Cebrail aleyhisselam emir buyurmuslardi.Cebrail  a.s. O beldeyi oradan alarak kabeyi yedi defa tavaf ettirdikdens sonra mekkenin civarinda bir yere koymusdu.O belde taif olup cok verimli toprak oldugu icin mekkenin iasesini oradan temin edilmistir bunun icin Beldetül merzüka denilmistir.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

MEDİNE-İ MÜNEVVERE



İlk İslâm devletinin kurulduğu ve içinde yeryüzünde ibadet kasdıyla yolculuk yapılabilecek üç mescidden biri olan Mescid-i Nebî'nin bulunduğu Arabistan'ın Hicaz bölgesinde yer alan kutsal şehir.

Şehrin eski adı Yesrib olup, Hicretten sonra Resulullah (s.a.s) bu adı değiştirerek buraya Medine demiştir. Medine'nin kelime anlamı "şehir"dir. Ancak, bir yere nisbet edilmeksizin kullanıldığı zaman Medine şehri kastedilmiş olur. Medine kelimesi Kur'an-ı Kerim'de Mekkî ayetlerde "Medâin" şeklinde çoğul olarak geçen bir cins isimdir. Medenî âyetlerde ise, Yesrib'in yerine özel isim olarak kullanılmıştır (et-Tevbe, 9/101, 120; el-Ahzâb, 33/60; el-Münafıkûn, 63/8). Yesrib adı ise sadece bir yerde zikredilmektedir (el-Ahzâb, 33/13).

Bu şehrin asıl adı Medine olmakla birlikte, yine İslâmî devirde ortaya çıkmış, diğer bir takım isimleri de vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Tâbe, Tayyibe, Daru'l-İman, Daru's-Sünne, Azra, Cabire, Mecbûre, Muhabbe, Mahbûbe, Kasime, Kasametul-Cabire, Yendede (Abdullah el-Endelusî, Muc'emu Ma İste'ceme, Beyrut 1983, IV, 1201, 1202).

Medine, Mekke'den yaklaşık olarak dörtyüz km. kuzeyde, Kızıldenizden de yaklaşık iki yüz km. içerdedir. Deniz seviyesinden yüksekliği altıyüz otuz dokuz metredir. Dünya üzerindeki yeri, 39° 44' enlem ve 24° 33' boylamlarıdır.

Medine şehri, kuzey doğu tarafında dört km. uzaklıkta Uhud dağı ve Avr dağları ile çevrili, kuzeye doğru hafif meyilli bir ovada bulunmaktadır. Bu ova doğu ve batı yönlerinde harra denilen siyah bazalt taşları ile kaplı arazi ile çevrilmiştir. Doğu harraları şehirden uzaktadır ve bu harralar ile şehir arasında kalan arazi oldukça verimlidir. Ova güney tarafında tamamen açık olup, çorak Arabistan ovaları içerisinde bolca suya sahip olması ona ayrı bir özellik vermektedir.

Buradaki yer üstü sularının kaynağı yağan yağmurlardır. Bu yağmurlar toprak altındaki su seviyesinin yükselmesine ve her taraftan kaynakların fışkırmasına sebep olurlar. Çok yağmur yağdığı zamanlar bu kaynaklar ve yağmur suları şehrin güney tarafındaki mahalleleri tehdit ederdi. Hz. Osman zamanında sel sularının şehri böyle bir tehlikeye maruz bırakması onun bir set inşa ettirerek bu tehlikeyi önleme yoluna gitmesine sebep olmuştu. Toprak yapısının suyun yer altında depolanmasına elverişli olması Medine halkının bu arada tarımla uğraşmasına imkân sağlamıştır. Üretilen mahsullerin başında hurma gelmektedir.

Medine'de yazlar sıcak geçer, ancak bununla birlikte havası bunaltıcı olmayıp gayet lâtiftir. Kışlar ise hava serin ve yağmurludur. Medine'nin rutubetli iklimi Arabistan'a hakim kurak çöl ikliminden buraya gelenlerin ateşli hastalıklara yakalanmalarına sebep oluyordu. Nitekim Mekke'den buraya hicret eden muhacirlerden bir kısmı Medine'nin havasına alışana kadar oldukca muzdarip olmuşlardı. Hz. Ebu Bekir'in ateşi o kadar yükselmişti ki o, durumunu ölüme ayağındaki ayakkabılarından daha yakın olduğunu ifade eden bir şiirle Resulullah (s.a.s)'e bildirmişti (Buharî, Fedailul-Medine, 12).

Eski devirlerde Amalikalılar ve Curhumlular'dan bir grup buraya gelip yerleşmiş ve bedevîlerin aksine evler inşa ederek yerleşik ve tarıma bağlı bir yaşam sürmeye başlamışlardı. Bedevîler, bu durumlarından dolayı onları, "Nabatîler" adını takarak küçümsüyorlardı. Tarıma elverişli Medine ovasında yerleşen bu kimselerin çoğalmaları sonucu evler sıklaşmış ve burası küçük bir şehir halini almıştı.

Daha sonra varlıklarını İslâmî döneme kadar sürdürecek olan Yahudilerin buraya gelip şehir halkından izin alarak şehrin dış taraflarına yerleştikleri görülmektedir. Yahudilerin Medineye ne zaman gelip yerleştikleri kesin olarak bilinmemektedir. Yaygın olan görüş; Buhtannasr'ın Kudüs'ü işgal edip Yahudileri buradan çıkarmasıyla (İbnu'l-Esir, el-Kamil, Beyrut 1979, I, 262) onların güneye doğru göç edip Maknâ, Teymâ, Vadî'l-Kurâ, Hayber ve Fedek'e dağılarak buralara yerleştikleridir (Muhammed Hamdullah, İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, I, 594). Ayrıca, Suriye'nin Rumlar veya Filistinin Romalılar tarafından işgal edilmesi Yahudilerin buralara göç etmesine sebep gösterilmekle beraber, Medine'nin eski devirlerdeki tarihi hakkındaki bilgiler güvenilir olmaktan uzaktır.

Medine'ye sığıntı olarak gelen Yahudiler, bir zaman sonra güçlenerek, Curhumîler ve Amalikalılar'ı buradan çıkartıp şehre hakim oldular. İlk önceleri, Kaynukaoğulları Yahudileri lider konumda iken, daha sonraları Kurayza ve Nadiroğulları şehrin yönetimini ele geçirdiler. Yahudiler, dışardan gelebilecek saldırılara karşı bir takım kaleler de inşa etmişlerdi.

Ancak daha sonraları, Yemen'li iki kardeş kabile Evs ve Hazrec'lilerin buraya gelip yerleşmeleri Medine tarihinde yeni bir safha açmıştı. Rivayetlere göre, Ma'rib seddinin sel sularıyla yıkılmasından sonra, kuzeye doğru yapılan göçlerden birinde Evs ve Hazrec, münbit arazilerle çevrili Medine'ye yerleşmek istemişlerdi. Şehre hakim olan Yahudiler, onlara dış mahallelerde yerleşme izni vermişlerdi. Evs ve Hazrec Yemenli Harise b. Sa'lebe'nin oğulları olup, anneleri Kayle'ye nisbetle onlara Kayleoğulları da denilmekteydi. Zamanla güçlenen Evs ve Hazrec kabileleri Yahudilerin hâkimiyetine son vererek şehrin idaresini ele geçirdiler. Bu tarihten sonra Yahudiler, kendilerine oturma izni verilen Medine'nin dış mahallelerinde varlıklarını devam ettirebildiler.

Evs ve Hazrecliler iki kardeş kabile olmakla birlikte, Resulullah (s.a.s)'ın hicretine kadar devam eden büyük bir çatışma içerisinde idiler. Yahudi kabilelerin kimisi Evs ile kimisi de Hazrec ile ittifak kurmuş ve bu çatışmayı kızıştırarak uzun müddet sürmesine sebep olmuşlardı. Evs ile Hazrec'in sürtüşmesi Yahudilerin işlerini kolaylaştırdığı için onlar bu durumdan memnundular. Bununla birlikte Yahudi kabileler arasında da bir birlik yoktu. Evs ve Hazrec arasında çıkan kanlı savaşlara taraf oldukları da görülmektedir (İbnü'l-Esir, a.g.e., I, 658-687).

Bu savaşlar, Evs ve Hazrec'in gücünü tüketirken, Yahudilerin iktisadi bakımdan güçlenerek, Medine ekonomisine hakim olmalarına sebep oldu. Medine'de bulunan Yahudiler, dinleri hariç tamamen araplaşmışlardı. Onların kabile taksimatından, şahıs adlarına dek her şeyleri Araplarla aynıydı. Bu durum bazı müsteşriklerin, onların Arap asıllı olup Yahudiliği sonradan kabul etmiş kimseler olduğu fikrini ileri sürmelerine sebep olmuştur ki, bu doğru değildir. Zira Kur'an-ı Kerim'de onlara İsrailoğulları diye hitap edilmektedir (el-Bakara, 2/47).

Hicretten bir kaç yıl önce vuku bulan Buas savaşında Evs ve Hazrec'in ileri gelenlerinin çoğu hayatını kaybetmişti. Son Buas savaşına kadar yüz yirmi sene süren kanlı çatışmalar her iki tarafı oldukça zayıflatmıştı. Bunun içindir ki, Kureyş'lilerle bir ittifak anlaşması gerçekleştirebilmek için Mekke'ye heyetler gönderilmekteydi. Hicretten üç yıl önce, son savaşta mağlup durumdaki Hazrec kabilesine mensup altı kişilik heyet, Akabe mevkiinde Resulullah (s.a.s)'ın çağrısına uyarak müslüman olmuşlardı. Bu esnada onlar Resulullah'a Medine'deki durumu şöyle anlatıyorlardı: "Biz kavmimizi, hem birbirlerine karşı, hem de kavmimizden olmayan bir kavme (Yahudiler) karşı aralarında düşmanlık ve kötülük olduğu halde geride bırakmış bulunuyoruz. Umulur ki Allah onları da senin sayende bir araya toplar. Dönüp, onları da senin buyruğuna davet edeceğiz ve öğrendiklerimizi onlara da öğretmeye çalışacağız" demişler ve Medine'ye dönerek hemen tebliğe girişmişlerdi. Kısa aralıklarla gerçekleşen Akabe bey'atlarından sonra Resulullah (s.a.s), Medine'ye hicret kararı aldığında İslâm, Medine'de hâkimiyetini sağlamış durumda idi.

Yahudiler, Kitap ehli oldukları için putperest Medinelilere nazaran bilgili kimselerdirler. Onlar mağlup duruma düştükleri müşrik Araplara; "Bir peygamber gelmek üzeredir. O peygamber gelince ona tabi olacağız. İrem ve Ad kavimleri gibi kökünüzü kazıyacağız" derlerdi (Asım Köksal, İslâm Tarihi (Mekke Devri), İstanbul 1981, 374).

Ancak, Peygamber'e Medineli Araplar tabi olmuş, Yahudiler ise ona düşmanlık etmekten başka bir tavır takınmamışlardı. Bu düşmanlıkları onların Medine'den, peşinden de Arap yarımadasından köklerinin kazınmasına sebep teşkil etmişti.

Hicretle birlikte Medine'de ilk yapılan şey, bir İslâm devleti kurularak, herkesin (müslim-gayrimüslim) haklarını ve görevlerini tesbit eden bir anayasanın hazırlanması olmuştur. Kurulan bu devletin tabii başkanı Resulullah (s.a.s) olup, bütün işler onun emir ve talimatları doğrultusunda yürütülüyordu. Resulullah (s.a.s), toplumun teşkilatlandırılması ve buraya hicret eden muhacirlerin problemlerinin çözümlenmesi ile uğraşırken diğer taraftan kurulan yeni devleti tehdid eden müşrik güçlere karşı korunabilmesi için tedbirler alıyordu.

Hicretten hemen sonra Resulullah (s.a.s)'ın ilk iş olarak yaptığı şeylerden birisi de, bir mescit inşa etmek olmuştur. Bu mescid günlük beş vakit namazların kılındığı yer olmanın yanında, aynı zamanda kurulan devletin idari merkezi konumundaydı. Siyasî, askerî, sosyal bütün meseleler burada çözüme kavuşturulduğu gibi, eğitim, öğretim faaliyetleri de burada yürütülürdü. Ayrıca bu mescit, Beytullah ve Mescid-i Aksa'nın yanında yeryüzünde, ibadet maksadıyla yolculuğa çıkılıp ziyaret edilen üçüncü mescittir. Bu durum Medine'ye, Mekke ve Kudüs'te olduğu gibi bir kutsallık kazandırmaktadır.

Hicretten sonra Medine, Mekke'li müşriklerin askerî hedefi haline gelmişti. Bedir savaşıyla varlığını tüm Arap yarımadasına duyuran İslâm devleti, Uhuddan sonra, bir savunma harbi niteliğinde olan Hendek savaşında düşman güçleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Artık hiç kimsenin Medine ı üzerine yürüme cesareti kalmamıştı. On sene gibi siyasî tarih açısından çok kısa sayılabilecek bir zaman zarfında, Resulullah (s.a.s)'ın komutasındaki İslâm orduları Arap yarımadasının tamamına yakınını İslâm'a boyun eğdirdiğinde, Medine zamanın süper güçlerinden biri olan Bizans'a meydan okuyacak güce ulaşan büyük İslâm devletinin başkentliğini devam ettirmekle birlikte, ilk günkü mütevazi ve sadeliğinden hiç bir şey kaybetmemişti. Medine Resulullah (s.a.s)'den sonra, Ebu Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve Osman (r.a)'ın hilafetlerinde İslâm devletinin merkezi olma hüviyetini korumuştur. Hz. Osman (r.a)'ın hilafetinin sonlarına kadar müslümanların fitneden uzak bir hayat yaşadıkları, Medine, Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle çalkantılı günler yaşadı. Hz. Ali (r.a)'ın halife seçilmesiyle İslâm devletinin başkenti Kûfe'ye nakledilmişti. Siyasî çekişmelerden uzak kalan Medine bundan sonra, Resulullah (s.a.s)'ın şehrinin manevî havasını teneffüs etmek ve onun sünnetini bizzat kaynağında öğrenmek isteyen kimseler için bir sığınak olmuştur. Ashab'ın ileri gelen âlimlerinin bir kısmı, İslâm coğrafyasının değişik yerlerine dağılırken, diğer bir kısmı da Medine'den uzaklaşmayarak burada insanlara Sünneti öğretmek için gayretli çalışmalar yaptılar. Fıkhî mezheplerin ekolleşmeye başlamasıyla birlikte, Medine'de de Sünnete sıkı sıkıya bağlı kendine has bir fıkıh anlayışı oluşmuştu. Irak'ta İmam Azam'ın ders halkalarında Hanefî fıkhı şekillendiği sırada, Medine'de de Medine'nin imamı Malik b. Enes'i çevreleyen ders halkalarında Medine fıkhı tedvin edilmeye başlanmıştı.

Medine, Haçlılarca tehdit edilmiş, Moğol istilası sırasında ise tehlikeli anlar yaşamıştır. Haçlılar, Kızıldeniz sahillerine çıkarma yapıp Medine'ye doğru yürüyüşe geçtikleri zaman, Selahaddin Eyyubî'nin kardeşi tarafından geri püskürtülmüşlerdi (578/1182).

Büveyhoğullarından Adudu'd-devle, Medine'yi savunmayı kolaylaştırmak için bir sur inşa etmişti. Ancak bu bir iç kale niteliğinde olup, Medine'nin büyük bir bölümü güvenlik içinde sayılmazdı. Bunun içindir ki, Suriye Atabeği Nureddin Zengî, Medine'nin tamamına yakınını içine alan ikinci bir sur inşa ettirmişti (557/1162).

Medine'nin geçirdiği en büyük tehlikelerden biri, 654 (1256)'da şehrin yakınlarında bir yanardağın infilak ederek etrafa lavlar saçmaya başlamasıdır. Volkan patlamasından önce ve sonra günlerce süren yer sarsıntılarıyla Medineliler dehşet dolu anlar yaşamıştı. Yanardağdan fışkıran lavlar doğu tarafından bir lav nehri oluşturarak akıp şehrin yakınından kuzeye yönelmişti. Medine halkı Mescid-i Nebi'ye doluşarak Allah Teâlâ'ya sığınmışlardı. Bazı âlimler kıyamet alâmetlerinden biri olarak zikredilen Hicaz'dan bir ateşin çıkması olayını, bu volkan patlamasına hamletmişlerdir (Sahih-i Müslim, Tercüme ve şerhi, İstanbul 1980, XI, 6985). Aynı yıl kandilcinin ihmali yüzünden çıkan yangında Mescid-i Nebi yanmış, Resulullah (s.a.s)'ın hatırasını yaşatan minber ve diğer bir takım önemli eşyalar kül olmuştu.

Osmanlılar döneminde Medine sakin bir hayat yaşadı. Kanunî, Medine'yi kapılar ve burçlarla donatılmış 35-40 ayak yüksekliğinde ikinci bir surla çevrilemişti. Bu sur, Abdulaziz zamanında yirmi beş metre yüksekliğe çıkarılmıştır. Bu sur büyük bazalt ve granit taşları kullanılarak inşa edilmiştir. Yaptığı surun etrafına bir hendek kazdıran Kanûnî, kapalı bir su yolu ile güneydeki tatlı su kaynaklarından şehre su getirtti. Osmanlı dönemi boyunca Mescid-i Nebi on altı defa önemli restorasyon çalışmaları ile yenilendi. Padişahlar kendileri için Hadimu'l-Harameyn (Mekke ve Medinenin hizmetçisi) unvanını kullanarak bunu büyük bir şeref kabul ettiler. 1804'de Vahhabîler'in eline geçen Medine'de bir takım tahribatın yapıldığı görülmektedir. Vahhabîler şehirdeki hazineleri ve Mesciddeki kıymetli taş ve mücevheratı talan ettiler. Kabir ziyareti konusundaki aşırılıkları yüzünden Resulullah (s.a.s)'ın kabrinin ziyaret edilmesini yasakladılar. 1814'de Osmanlı Devletinin Asi Mısır valisi Mehmed Ali Paşa, oğlu Tosun Paşa komutasında Hicaz'a gönderdiği kuvvetlerle Medine Vahhabîlerden geri alındı. Abdullah b. Su'ud, Osmanlı hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı.

II. Abdülhamid 1901'de İstanbul'u Medine'ye bağlayacak olan Hicaz demir yolunun yapım çalışmalarını başlattı. Böyle bir demiryolu ile hem hac yolculuğu kolaylaşacak hem de bölgenin merkeze bağlılığı kuvvetlendirilmiş olacaktı. Demiryolunun stratejik önemi oldukça büyüktü. Gerektiğinde ordular çok süratli bir şekilde bölgeye sevkedilebilecekti. Demiryolu 1908'de Medine'ye kadar ulaşmıştı. Abdülhamid her yolu deneyerek artık dayama tedbirle ayakta zor durabilen devleti emperyalist batı devletlerine karşı savunabilmek için İslâm ümmetinin birliğini sağlamaya çalışıyordu. Ancak, İngilizlerle işbirliği yaparak isyan eden Şerif Hüseyin,1916'da kendini Hicaz kralı ilan ederek Osmanlı kuvvetleriyle savaşmaya başladı. Medine'de müdafaa savaşı veren Osmanlı kuvvetleri 1918'de I. Dünya savaşına son veren mütareke ile şehri boşalttılar.

Şerif Hüseyin kendini halife ilân etmek istedi; ancak bunu hiç kimseye kabul ettiremedi. İngilizlerin desteğinin yön değiştirmesi ile Hicaz bölgesi, Vahhabîleri idaresi altında toplayan İbn Su'ud'un eline geçmiş oldu (1924). Hicaz ve dolayısıyla Medine bu tarihten itibaren Su'ud hanedanının yönetimi altındadır. Vahhabîliği, resmi mezhep kabul eden bu hanedan, iktidari ellerinde bulundurmakdadirlar.

Medine, Mekke'den sonra müslümanlar için Allah Teâlâ'nın kutsal kıldığı ikinci şehirdir. Resulullah (s.a.s), Hicretten hemen sonra bir devlet kurup Medine halkının birbiriyle olacak ilişkilerini düzenleyen bir anayasa hazırladığı zaman, ilk başta bir şehir devleti niteliğinde olan devletin hudutlarını da tesbit etmişti. İşaretlenen bu hudutlar dahilinde kalan bölge, Mekke'ye benzer şekilde harem kılınmıştır. Resulullah (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:

Medine, şuradan şuraya kadar haremdir. Bu harem içerisinde olan ağaçlar kesilmez ve bu sahada Kitap ve Sünnete muhalif amel işlenemez. Her kim burada Kitap ve Sünnete aykırı bir amel icad ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerinedir" (Buharî, Fedailu'l-Medine, 1). Resulullah (s.a.s)'ın işaret ettiği sınır, Uhud ile Ayr dağı arasında kalan bölgedir (Tecrid-i Sarih tercemesi, Ankara 1980, VI, 228).

Diğer bir hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: "Ben bir karyeye hicret etmekle emrolundum ki, o karye diğer bütün karyelere galip gelir. Bu karyeye Yesrib denilmektedir. O, Medine'dir. Demirci körüğünün demirin kirini giderdiği gibi, pis insanları giderir (dışına atar) " (Buharî, Fedailu'l-Medine, 2).

Müslüman olmayan bir kimsenin Medine'de üç günden fazla ikamet etmesi caiz değildir. Hz. Ömer (r.a), Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerin getirdikleri malları satmaları için onlara Medine'de üç gün kalma izni veriyordu (Muhammed Revvas Kal'acı, Mevsu'atı Fıkhı Ömer İbnü'l Hattab, 1981, s. 601).

Resulullah (s.a.s), Medine'yi çok severdi. Bir seferden döndüğü zaman Medine'yi uzaktan gördüğünde bineğini hızlandırırdı (Buharî, Fedailu'l-Medine, 10). Hz. Ömer (r.a)'ın yaptığı bir duada Sahabelerin Medine'ye olan sevgileri açık bir şekilde görülmektedir: Allah'ım! Beni senin yolunda şehit olmakla rızıklandır ve benim Ölümümü Resulünün şehrinde (Medine) kıl" (Buharî, Fediulu'l-Medine, 11)

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

Kendisinde mescid bulunan şehirlerin 4.sü (bursa)dır.Belki bu yazimla beni evvela yadırkıyacaksınız amma Sonra hak vereceğinizi ümit ederim.

Ismail hakkı bursevi hazretleri Ruhul-beyan tefsirinde Yer yüzünde mescid lerin en faziletlisi beytullah ikincisi ravza-i mutahhare ücüncüsü kudsi şerif dördüncüsü de bursadaki ulu cami dedikden sonra izahini yapıyor.

Nuh a.s. zamanında Nuh a.s.ma iman eden bir kadın tufan olacağından haber alınca Allahın rasülüne Ya Nuh benide gemiye al beni unutma der.sonra Nuh .a.s onu unutur.O kadar Allaha iman etmişki tufan olur Allah onu korur sonra nuh tufanı oldu denilince ben bir şey görmedim bir gün ineğimin ayaği camur gelmişdi demişdi. Işte o hatunun evinin bulunduğu yere ulu caminin yapıldığını söyler.

Ayrica senelerce islamin bayraktarlığını yapmış binlerce evliyanin yasadığı ve bir cok evliyanın erbain cıkardığı şehirdir.

Allah ziyaret etmeyi nasip eylesin .AMIN


  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

Istanbul Rasülüllahin mihmandari eyyüb sultanin sehri yine Rasülüllahin son varisi islamin hadiminin sehri Rasülüllahin medhine mazhar olmus h.z. Fatihin sehri.Nice enbiyaya nice evliyaya ve nice sahabeye kucak acan yüce sehir. Beldei- Tayyibe.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Vuslat Yolcusu

hocam Allah razi olsun sayfalara sigmayan muberek yerleri bizlere yasattiginiz icin :cry:

İsra

#7


SAHABE TÜRBELERİ:

1.EYUP SULTAN TÜRBESI:(Ebu Eyyubu'l-Ensari) Eyup Sultan'da ayni adli camiin yanindadir
2.ABDULLAHU'L ENSARI:Sultanhamaminda, Hasan-Huseyin yokusunda.
3.ABDULLAHU'L HUDRI:Egrikapi civarinda,Kandilli turbe sokaginda.
4.AHMEDU'L-ENSARI:Ayvansaray civarinda Toklu Dede mahallesinde.
5.EBU SEYBETU'L HUDRI:Ayvansaray yakinindadir.
6.AMR IBNU'L-AS SUFYAN IBNI UYEYNE:Beyoglu,Karakoy'dedir.
7.DIGER SAHABELER:Istanbul'da mefdun bulunan diger sahabeler de sunlardir:Hamdullahu'l Ensari,Amir,Baba Cafer,Hz.Cabir,Cafer-i Ensari,Daye Hatun,Ebu Saidi'l Hudri,Ebu'd-Derda,Ebu Zerri'l Gifari,Edhem,Hafir,Hasan ve Huseyin,Husam Ibni Abdullah,Fatma ve Sakine Hanimlar,Muhammedu'l-Ensari,Sa'be ve Kaab Hazretleridir.

ISTANBULDAKI PADISAH TÜRBELERI

1. II.MEHMET(FATIH):Fatih'te Fatih camii bahcesindeki bir sandukali turbesindedir.
2. II.BAYEZIT:Bayezitta Bayezit camii bahcesindeki bir sandukali turbesindedir.
3. I.SELIM:Sultan Selim'de,Yavuz Selim Camii bahcesindeki bir sandukali turbesindedir.
4. I.SULEYMAN(KANUNI):Suleymaniye'de Suleymaniye Camii bahcesindeki 7 sandukali buyuk turbesindedir.
5. II.SELIM:Ayasofya Camii on bahcesindeki 42 sandukali ve kosegen ikinci buyuk turbedir.
6. III.MURAT:Ayasofya Camii on bahcesindeki 54 sandukali ve kosegen ucuncu buyuk turbedir.
7. III.MEHMET:Ayasoya camii on bahcesindeki 26 sandukali ve sebilli kosedeki ilk buyuk turbesindedir.
8. I.AHMED:Sultanahmet'te Sultanahmet Camii yanindaki 36 sandukali buyuk turbesindedir.
9. I.MUSTAFA:Ayasofya Camii on duvari bitisigindeki 17 sandukali turbesindedir.
10. II.OSMAN:Sultanahmet'te,Sultanahmet Camii yanindaki babasina ait 36 sandukali buyuk turbesindedir.
11. IV.MURAT:Sultanahmet'te,Sultanahmet Camii yanindaki babasina ait 36 sandukali buyuk turbesindedir.
12. IBRAHIM:Ayasofya Camii on duvari bitisigindeki amcasi I.Mustafa'nin 17 sandukali turbesindedir.
13. IV.MEHMET:Eminonun'de,Yenicami arkasindaki annesine ait 45 sandukali buyuk turbesindedir.
14. II.SULEYMAN:Suleymaniye'de,Suleymaniye Camii bahcesindeki 7 sandukali Kanuni Turbesindedir.
15. II.AHMED:Suleymaniye'de,Suleymaniye Camii bahcesindeki 7 sandukali Kanuni Turbesindedir.
16. II.MUSTAFA:Eminonun'de,Yenicami arkasindaki babaannesine ve babasina ait 45 sandukali Turhan Sultan Turbesindedir.
17. III.AHMED:Eminonun'de,Yenicami arkasindaki babaannesine ve babasina ait 45 sandukali Turhan Sultan Turbesindedir.
18. I.MAHMUT:Eminonun'de,Yenicami arkasindaki 45 sandukali Turhan Sultan Turbesindedir.
19. III.OSMAN:Eminonun'de,Yenicami arkasindaki 45 sandukali Turhan Sultan Turbesindedir.
20. III.MUSTAFA:Laleli'de,Lale'li Camii onundeki 8 sandukali Laleli turbesindedir.
21. I.ABDULHAMID:Bahcekapi'da,IV.Vakifhani karsisindaki 20 sandukali Hamidiye Turbesindedir.
22. III.SELIM:Laleli'de,Lale'li Camii onundeki babasina ait 8 sandukali Laleli turbesindedi.
23. IV.MUSTAFA:Bahcekapi'da,IV.Vakifhani karsisindaki babasina ait 20 sandukali Hamidiye Turbesindedir.
24. II.SULTAN MAHMUT:Cagaloglun'da,Turbe adiyla anilan semtteki turbede yatar.
25. SULTAN ABDULMECID:Sultan Selim Camii yanindaki Yavuz Sultan Selim turbesinde gomuludur.
26. SULTAN ABDULAZIZ:Cagaloglun'da,Turbe adiyla anilan semtteki Sultan Mahmut turbesinde gomuludur.
27. V.SULTAN MURAT: Yenicami yaninda,annesi Sevkefza Sultanin turbesinde gomuludur.
28. II.SULTAN ABDULHAMID:Cagaloglun'da,Turbe adiyla anilan semtteki Sultan Mahmut turbesinde gomuludur.
29. V.SULTAN MEHMET: Eyup'te ortaokul binasi yanindaki turbesinde yatar.

YATIRLAR VE ZİYARETGAHLAR

1.ŞEYH GALİP(GALİP DEDE) TÜRBESİ:Beyoğlu Şişhane semtinde,Galata Mevlevihanesinin avlusundadır.
2.SAÇLI EMİR EFENDİ(HASIMI) DERGAHI:Beyoğlu Kasımpasa'da Kadımehmet sokağında.
3.ŞEYH EBU VEFA:Vefa semtindedir.
4.SÜMBÜL EFENDİ:Fatih Kocamustafapaşa semtindedir.
5.YUŞA(a.s):Beykoz'da Yuşa tepesindedir.
6.YAHYA EFENDİ:Beşiktaş Yıldız Parkı mevkiindedir.
7.LALELİ BABA:Aksaray Laleli semtindedir.
8.EMIR BUHARİ:Fatih camii yakinındadır.
9.BUHARALI YA VEDUD:Ayvansaray semtindedir.
10.ŞENLİK DEDE:Beşiktaş Vişnelizade Mahallesindedir.
11.URYANİ DEDE(Hacı Mustafa Efendi):Eminönü Lalelidedir.
12.ŞEYH MEHMET GEYLANİ:Eminönü sirkecidedir.
13.HELVACI BABA:Eminönü Şehzadebaşı'ndadır.
14.MAARİF SULTAN:Kartal'dadır.
15.MERCİMEK DEDE:Kartal şehir mezarlığındadir.
16.VEKLİ BABA:Kartal Dolayoba mahallesindedir.
17.TELLİ BABA:Sariyer Tellitabya mevkiindedir.
18.SARIGAZİ:Üsküdar Sarigazi köyündedir.
19.AZİZ MAHMUT HUDAYİ:Üsküdar'dadır.
20.MERKEZ EFENDİ:Zeytinburnu-Merkez Efendi semtindedir.
21.SEYYİT NİZAM:Zeytinburnu Telsiz mahallesindedir.
22.OVACIK TÜRBESİ:Şile Ovacık köyündedir.
23.ERENLER TÜRBESİ:Şile Erenler köyündedir.
24.NAKKAŞ BABA TÜRBESİ:Üsküdar Nakkaştepe mezarliğindadır.

Vuslat Yolcusu

kardesim Allah razi ve memnun olsun bilmediyimiz nereler varmis :x

İsra

Alıntı yapılan: "gurbetci 67"kardesim Allah razi ve memnun olsun bilmediyimiz nereler varmis :x

Allah sizdende razı  olsun kardeşim

müteallim

Kudsi serifin sikintilarini hatirliyalim.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

müteallim

israil yeni yeni isgallerle mübarek beldeleri yok etmek veya kendi topraklarina katmak niyetinde agir agir ilerliyor
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

tefhim

Silsile-i Sadat Efendilerimiz Peygamberimizden itibaren sayılırsa sayıları 34'dür.34.sü İstanbul'dadır,İstanbulun plakası da 34'dür.
Bedeel islemü gariben feseyeudü gariben fetuba lilgurabai.

Lika

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim