Diziler Gönül Güzelliklerimizi Kurşuna Diziyor!

Başlatan Tuğra, 05 Ağustos 2011, 13:05:31

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


DİZİLER GÖNÜL GÜZELLİKLERİMİZİ KURŞUNA DİZİYOR! 

Göz nereye bakarsa gönül oraya akar. Gönül nereye akarsa ayak oraya koşar. Her şey gözle başlar. Göz geçit vermezse günaha, gönül temiz kalır. 

Göz nereye bakarsa gönül oraya akar

İnsan yediğinden ibarettir. Ne yerse ne ile beslenirse onların özelliklerini taşır. Bir başka deyimle, bizim karakterimizi, yediklerimiz belirler. Bu yüzden, sağlıklı yaşamak için sağlıklı beslenmek gerekiyor. Sıhhat kazanmak için yediklerimizin sıhhatli olması icap ediyor.

Son zamanlarda bu husus çok öne çıktı; sağlığımızı düzeltmek için beslenme şeklimizi ve malzemesini değiştirmemiz hep tavsiye ediliyor. Hem yanlış beslenmeye devam eder hem de sağlıklı yaşamayı umarsak, başarılı olabilir miyiz?

Manevi beslenmeler de aynen böyledir. Ruhumuzun beslendiği gıdalar da huyumuzu, karakterimizi belirler. İnsan ruhu, gözden ve kulaktan beslenir. Gönle giden yol, gözden başlar. Gördüklerimiz ve dinlediklerimiz belirler, manevi varlığımızı... Özellikle de göz, çok önemli ve etkilidir. Bu yüzden Hazreti Mevlana, "İnsan gözden ibarettir" der.

Göz nereye bakarsa gönül oraya akar. Gönül nereye akarsa ayak oraya koşar. Her şey gözle başlar. Göz geçit vermezse günaha, gönül temiz kalır. Bu sebeple, Güzeller Güzeli Hazreti Peygamber sallAllahu aleyhi vesellem, "Eğer arkasından ikincisi gelmezse ilk bakışta vebal olmadığını" bildirir.

Ancak, harama ısrarlı bakışlar, kalbi karartır.

Önüne geleni yersin,
Aklına geleni dersin,
Sen nasıl bir dervişsin?

derdi, rahmetli dedem...

Bu sözü şöyle devam ettirsek yeridir: "Önüne çıkana bakakalırsın, sen nasıl Müslümansın?.."

Göz görür, gönül akar... Bir başka deyişle, gözün ilgilendiğine meyleder gönül... Bediüzzaman Hazretleri, daha delikanlı yaşında iken Van valisi Tahir Paşa'nın konağında uzun süre misafir olmuş... Bu süre zarfında, o evde kaç kız kardeşin yaşadığını bile fark etmemiş... O kadarcık bir alanda bile, bu gencecik adam, gözünü, gönlünü ve özünü, namahremden korumayı başarmış, oradan tertemiz çıkmış...

Allah dostları, hep böyledir. Gözlerini haramdan korurlar. Allah'ın bedene açtığı bu pencereyi, daima onun isim ve sıfat tecellilerini yansıtan güzelliklere açarlar. Güzellikleri bir kitap gibi okur, Hakk'a yakınlaşma vesilesi kılarlar. Böylece, "Güzele bakmak, sevaptır" sözünün hakikatini de fiilen göstermiş olurlar.

İnsanı nefsinin kölesi kılmak için çabalayanlar, gözümüzü ve gönlümüzü malayani ile meşgul etme peşindedirler. Malayani, manasız olan, dünya ve ahiret hayatı için geçersiz ve gerçeksiz olan her şeydir.

TV Dizileri ne yapıyor?

Sadece dünyevi, sadece maddi ve sadece şehevi olan seyirler, zamanla bizi de değiştirir, dönüştürür ve seyrettiklerimizin bir parçası haline getirir. Çünkü insan seyrettiğine alışır. Alıştığını da hoş görmeye, hatta helal saymaya başlar.

Televizyon dizileri bunu yapıyor. Birçok sinema filmi, bu olumsuzluğu körüklüyor. Birçok tiyatro, aynı istikamette etkiliyor. Sonra da cinsel suçlar neden arttı diye, boş boş konuşuyor koca koca adamlar, utanmadan!

Taşlar bağlanıyor, köpekler de salıveriliyor... Bu durum, hangi sonucu verebilir ki? Sonra da, zayiatın çetelesi tutuluyor. Bu hal, "Tavşana kaç, tazıya tut" demekten bile beterdir. Peyami Safa bu alçaklığı yapanlara sorar: "Açık gezen kadın, saygı telkin etmez. Lokantadaki piliç kızartmasına niçin ipekli don giydirmiyorlar? İştah niçin alenidir de şehvet gizli?"

Sahi, neden her türlü tahrik, kışkırtma, serbesttir? Bataklığı konuşmuyorlar. Çünkü bataklığı oluşturan unsurları sanat sayıyorlar. Bu çeşit sanatta, utanma olmaz, ar, hayâ, namus bilinci söz konusu edilemez. Çünkü (hâşâ) bu mefhumları, modası geçmiş eski zaman düşünceleri gibi görmekteler. (!)

Böyle empoze edildiği için de insan utanmayı unutuyor. Ar ve hayâ, gönlümüzü bırakın, dilimizden bile çıkıp gidiyor. Ahlak bile demiyorlar artık; bir 'etik' lafı alıyor ortalığı. Artık ahlaksızlık yok, 'etik kurallarına uymamak' var. İşi kibarlaştırıyorlar. Terbiye kaldı mı dilimizde, terbiyesizlik kelimesini kullanıyor muyuz? "Arsızlık, namussuzluk, hayâsızlık" sadece sözlüklerde kalmak üzere...

Son yirmi yıldan beri çığ gibi arttı ahlaksızlık, taciz ve tecavüz olayları... Boşuna mı?

Bir de insanın züğürt tesellisi vardır; "Bana tesir etmez!" sanır. Oysaki koskoca Peygamber Hz. Yusuf aleyhisselam bile, "Nefis daima kötülüğü emredicidir; ancak Rabb'imin rahmetiyle koruması hariç" buyurmuştur. Demek ki, insan gafletinin neticesi olarak, hiç bir garantisi bulunmayan tehlikeye dalıyor ve kendisine bir şey olmaz sanıyor. Bunun adı, bile bile ladestir.

İşte, bu vahim tehlikenin kapısı, her gün, her saat, televizyon ve internet aracılığıyla evimizde açılıyor. Hem de bütün ev ahalisine... Çoluk çocuğa, masum yavrulara... Hiçbir şekilde korunma, savunma mekanizmaları oluşmamış evlatlara...

İblis, kendisini inkâr ettirerek aldatır

Sürekli seyredilen kötülüklere alışılıyor; böylece, kötülük kötülük olmaktan çıkıyor. Kötülük kötü görünmediği zaman, tehlike başlıyor. Hatta tehlikenin içine düşülmüş oluyor. Malumdur ki, Şeytan'ın en büyük hilelerinden biri de kendisini inkâr ettirmesidir. "Şeytan diye bir varlık yoktur" diyen kişi, tabiatıyla ondan korunma ve kurtulma çabası göstermez.

Müminin namazı beklediğinden daha ziyade bir şevkle, dizi saatini bekliyor. Nefsin günlük gıdası olan programlar, tiryakice bir sabırsızlıkla, özlemle bekleniyor hem de... Bu nefsanî gıda uğruna, neler feda ediliyor, neler...

En fecisi de eğitimci anne baba olmak fırsatı kaçırılıyor. Çünkü birbirini izleyen diziler dolayısıyla, çocuğuna ve eşine ayıracak zamanı kalmıyor. Daha da kötüsü, cemaat halinde izlenen dizilerle, masum çocukların ve gençlerin de gönülleri zehirleniyor.

Daha ne olsun ki?

Bu zararı, bize hiçbir düşman veremezdi. Bizim bize yaptığımızı, bize hiç kimse yapamadı. Bile bile, kesici, yaralayıcı cam parçalarını elmaslara tercih ettik. Ruhi değerlerimizi feda edip nefsi ve hayvani zevklerin geçici ve anlık tatlarına fit olduk.

Ahir zaman fitnelerinden bir fitne değilse bu, nedir acaba? Artık biten dizilerin şerrinden de kurtulamıyoruz. Dizi bitiyor ama etkisi bitmiyor. Nefisler üzerinde nasıl bir dalgalanma meydana getirmiş ki dedikodusu, oynayanlarının hali, tavrı, yaşayışı, kılık kıyafeti örnek alınıyor, moda haline geliyor. Kiminle düşüp kalktıkları, ne yiyip içtikleri, nerelerde tatil yaptıkları ezberleniyor.

Örneklerini yitirenler, örneksiz kalanlar, hiçbir özelliği olmayan zavallıları örnek ediniyor. İnsanın bu zaafı, reklamcılara yarıyor. Dizideki kadın gibi olmak için önce onun gibi giyinmek gerekir ya da onun gibi giyinirsen, hayatın ona benzer mesajı veriliyor.

Türk dizileri pespaye ve seviyesiz

Bir Kazak dost anlatmıştı: "Bizim oralarda Türk televizyonları yayına başlayınca ne sevinmiştik... Fakat sevincimiz kısa sürdü. Çünkü sizinkilerin neşriyatı kadar pespaye ve seviyesiz olanına, o vakte kadar hiç rastlamamıştık... Çoğumuz kapattık o kanalları, çocuklarımızı korumak için... "

Evet, ne yazık ki, korunmak ve korumak için kapatmaktan başka çare yoktur. Bunca rezalet, eğer sırf para için ise seyretmemek çözüm olabilir. Çünkü maneviyat derdinde olmayanları, ancak maddi cezalar yola getirebilir.

Vehbi Vakkasoğlu
〰〰〰〰🐠

omur

Çok dogru. Allah bu dizi illetinden çolugumuzu çcugumuzu hepimizi korusun. Amin.
Tesekkürler Tugra.  gh8))

BT 857

LA TENSENA

Tuğra

DİZİLER HANGİ İPE NE DİZİYOR? 
 
Dünya tarihinin,  iki ucu da kesen en önemli ve en tehlikeli aleti televizyon. Hem hayra,hem de şerre hizmeti sınırsız. Renkli camın, tabii ki şimdilik zararı daha çok. Çünkü ona hakim olanların çoğu, menfaatçi ve para gözlü insanlar. İnsanın bozulduğu yerde, aletin sağlam olması ve hayra kullanılması mümkün mü?

"-Televizyonun en büyük faydası, göz doktorlarınadır" diyen Batılı yazar, herhalde bugün konuşsaydı, göz doktorlarından evvel psikiyatrları psikologları sayardı.Zira bugün, o pırıltılı ve renkli ekranların kararttığı kalpler ve kafalar sayılamayacak kadar çoktur.

BAGIMLILIK NEDEN?

İnsan, neden bu kadar düşkünü oldu televizyonun?

Demek ki içinde boşluğu vardı.Televizyon devrimine, ya da depremine kadar hiçbir şeyle doldurulamayan bir boşluktu bu. Gönül boşluk dinlemedi ve doğrusunu bulamayınca eğri bir dolduruşa fit oldu. Bu durum yiyecek bulamayan açın, çakıl taşı yutmasından beterdi. Nitekim, televizyon esirlerinin ağrıları, acıları çeşitlenerek sökün etti birdenbire...

Günde, ortalama 4-5 saatini televizyona veren insan, bu verişin karşılığında olumlu ve faydalı ne alıyor? Bu konuda, gerçekleri ortaya çıkaracak ciddi bir anket yapılmasını çok istiyorum. Bununla birlikte,televizyondan hasıl olan netice; bütün acı, vahim ve tehlikeli boyutlarıyla ortada değil mi?

Tabii ki, iyi ve faydalı yanları da var. Televizyonun yaygın kötülüğü ile mücadele etmek için televizyonla meşgul dostlar da var. Ama onların tesiri ne kadar sınırlı, seyircileri ne kadar az! Zira olumlunun, doğrunun inşası zordur.

Zaten, bütünüyle yapmak, onarmak müşkül mesele değil midir?
Doğru bilmeyi,ustaca uygulamayı, sabırla sonlandırmayı gerektiren iş, zor olmaz mı? Ama yıkmak, hiçbir bilgi ve ustalık gerektirmez. İki ırgat ve bir çift kazma ile ne şaheserler yerle bir edilebilir...

"BÖYLE REZALET GÖRÜLMEMİŞTİR!"

Televizyon, tarihin en büyük enkazını geride bırakan yıkımlar yaptı. Bu yıkım sanal alemde gerçekleştiği ve manevi olduğu için gözlere görünmedi; dolayısıyla da tehlikesi baştan belli olmadı. Üstelik bu yıkım, yıkılana yaptırıldı.

İnsan kendi ruhunu tahrip edecek silahı kendi parasıyla alıyor, götürüp evinin baş köşesine koyuyor ve tetiğini de kendi eliyle çekiyor. Televizyonun da ifadeye sığmayacak tehlikesi buradan kaynaklanıyor.

Neden böyle oluyor? Çünkü devir nefsaniyet, enaniyet ve şehevaniyet devri. Televizyon da nefse sesleniyor. Hani şu içimizdeki kötülükleri emreden şer odağı var ya; Şeytan'ın işbirlikçisi ve suç ortağı olan merkez...

Televizyon, genel anlamda bu işbirliğini destekliyor, besliyor, güçlendiriyor.

"Yapmayın efendiler! Bu dizi yanlış, bu program aykırı, bu film gençler için zararlı!" diyemezsiniz. Çünkü cevapları hiç değişmez:

"-Halk böyle istiyor. Yapımımız reyting rekoru kırıyor!"

Aslında halk değil, "Nefisler ve şeytanlar böyle istiyor" deseler daha doğru olmaz mı?

Ama bu doğru, şu gerçeği örtemez:

"Televizyonun günahına seyircisi ortaktır. Çünkü sebep olan yapan gibidir."

"BATILI İYİCE TASVİR, SAFİ ZİHİNLERİ İDLAL EDER."

Seyirci isterse, kızarak, "Allah cezanızı versin" diyerek, hatta ekrana tükürerek seyretsin, sonuç değişmiyor.

Zira, "Batılı iyice tasvir, safi zihinleri idlal eder."

Bu hakikatten anlaşılır ki, "Ben ibret için seyrediyorum" demek de züğürt tesellisinden ibarettir. Hak'tan utanmadan gizli kaçak seyredenlerin halktan utanıp çekinmesi de fazla etkili olmuyor. Ama yine de, çocuklara ders almaları için seyrettiriyorum" diyenlere göre iyi sayılır. İmam Efendi, gece seyrettiği diziyi gündüz, "Böyle rezalet görülmemiştir!" diye kürsüden haykırarak tenkit ediyorsa, bu diziler raydan çıkarmadık adam bırakmamış demek değil midir?

Bir çok Batılı ülkede seçkin ve kaliteli insanlar televizyondan uzak duruyor, bunu da entelektüel derinlik ve kalite alameti sayıyorlar. Onlara göre, günün belli bir bölümünü  televizyon karşısında geçirmek, yalınkat, kalitesiz, ilkel ve seviyesiz yaşamanın göstergesidir.

Gerçekten de öyle değil midir? Kendisine yetmeyen, kolektif  bir dedikodu zevkini nefsine tattırmak isteyen, ya da çok af edersiniz, komple bir röntgencilik merakını tatmine yeltenen kişiler takılıp kalıyorlar ekrana...

Peki, geriye ne kalıyor; tahrip olmuş bir maneviyattan başka? Sırf bedeni, cinselliği vurgulayan, sürekli dünyevileşmeyi kışkırtan dizilerin talebelerinde sağlam gönül, saf bir kalp bulmak mümkün olabilir mi?

"EKRANLARI KARARTIN, KALBİNİZİ AYDINLATIN!"

Dizilerin kahir ekseriyetinde din yok. Ne namaz, ne mabet, ne Ramazan, ne bayram! Bu milletin büyük çoğunluğu böyle mi yaşıyor? Peki neden en çok seyredilenler dinsiz

diziler. Yoksa büyük çoğunluk, kendileri dışındaki bir hayatı mı merakla seyrediyorlar, adeta Amerika'nın Dallas dizisini seyreder gibi...

İyi de insan seyrettiğine alışıp, zaman içinde hoş görmeye başlamaz mı? Çocuklar, gençler o hayatı doğru sanıp, denemeye kalkmaz mı? Sürekli seyredilen bir dizi, seyredeni kendisine benzetmez mi? Bu soruya karşı, her seyircinin cevabı, "Allah korusun!" oluyor.

Eeee, öyleyse, neden seyir? Tavsiyemiz, "Ekranları karartın, kalbinizi aydınlatın!"

Diziler zamanımızı çalıyor. Sonlu ve sınırlı ömrümüzü bir fare gibi kemiriyor.

Kim kime, niçin verir, her gün hayatının üç beş saatini? Sayın seyircilerin iç alemine dönüp, ne verip ne aldıklarının muhasebesini yapmalarını ısrarla tavsiye etmek istiyorum. Diziler sadece zamanımızı çalmıyor; duygularımızı, sevgilerimizi, merhametimizi de hırsızlıyor. Bizi manevi açıdan azaltıyor; vicdani bakımdan zayıfl atıyor. Hep kötülük, hep kan, kin,  düşmanlık, korku, aldatma, edepsizlik, hayasızlık, namussuzluk, entrika...

" Ama bunlar toplumda var. Biz toplumda olan her şeyi yansıtırız" diyorlar. Peki, bu toplumda başka bir şey yok mu? Sizin gözünüz hep pislik mi görür?

Burnunuz kan, kin kokusundan başkasını almaz mı? Yani siz bu toplumun kirini, pasını yansıtmaktan mı sorumlusunuz sadece? Siz horozlar, tavuklar gibi, sadece mezbelelik

mi eşelersiniz? İşiniz, kenarda köşede kalmış olumsuzlukları görünür hale getirip, çoğaltarak yaymak mı? Bizi beş duyumuzun sadece çevresinde dolaştırmak ve nefsani duygularımızın esiri haline getirmek isteyenler belli.Silahları ekranlar;mermileri diziler.İyi de, ülkemin güzel

insanları, sizin o ekranların karşısında ne işiniz var?

〰〰〰〰🐠

Tuğra

Diziler Bağımlılık Yapar mı?

1. Diziler Bağımlılık Yapar Mı?
   
    Bağımlılık sadece kumar, alkol ve uyuşturucu maddelerle oluşan bir durum olmayıp geniş anlamda teknoloji(internet, oyun, tv vb) de bağımlılık yapabilir. Bağımlılık çerçevesinden baktığımızda TV dizilerinin de yatkın olan bireylerde bağımlılık yapabildiğini söyleyebiliriz.

2. Bu Nasıl Bir Bağımlılık Türü ve Alt Nedenleri Nelerdir?

    Günümüzde tv, evlerin vazgeçilmez bir parçası olmuş durumda ve dünya genelinde bir kişi günde ortalama üç-dört saat televizyon izleyerek vaktini geçirmektedir. Tv karşısında geçirilen süre nedeniyle kişinin mesleki, sosyal ve biyolojik işlevselliği bozulmasına rağmen kişi tv(dizi) seyretmeyi sınırlandıramıyorsa, dizi seyredemediği anlarda yoğun sıkıntı, huzursuzluk,yoksunluk belirtileri yaşıyor ve zihni sürekli olarak dizi ile meşgulse bağımlılık gelişmiştir denilebilir.

3. Dizilerdeki Kahramanlar Neden Bu Kadar Tartışılıyor ve Toplum Yaşamında Yer Ediniyor?

    Dizilerdeki kahramanlar renkli, dikkat çekici karakter tiplemeleriyle toplumun yaşamında önemli bir yer tutmakta ve insanlar bu kahramanların bazı özellikleriyle özdeşim kurmaya, onlara benzemeye çalışmaktalar. Dizi kahramanları zaten o toplumun içinden gelmiş bireylerken zamanla sosyal yaşamın vazgeçilmez unsurları olmaktalar.

4. Dizi bağımlılığı Evliliklere Nasıl Yansıyor?

    Evlerde genelde birden fazla tv bulunması, eşlerin dizi ya da program tercihlerinin farklı olması, beraber geçirilen sürelerin kısalmasına ve sonuçta eşlerin birbirinden uzaklaşmasına neden olabilmektedir. Bu durum da evliliklerde iletişim problemleri ve eşler arasında çatışmalarla sonuçlanabilmektedir.

5. Bu Tip Vakalarla Karşılaşıyor Musunuz?

    Bu tip vakalara günlük pratiğimizde giderek artan sıklıkta rastlamaktayız. Etkilenen bireylerde evlilik sorunlarına ikincil gelişen depresyon, anksiyete bozuklukları vb ruhsal rahatsızlıklarla karşılaşmaktayız.

6. Dizilerdeki Şiddet İnsanları Nasıl Etkiliyor?

    Dizilerdeki şiddet bireyin yaşına, psikolojik durumuna göre farklı etkilere neden olabilmektedir. Yapılan çalışmalar; medyada, özellikle tv dizilerindeki şiddet içeriğinin genel olarak toplumda saldırganlığın artması konusunda risk yaratığını göstermektedir. İşsizzliğin ve sosyal sorunların daha fazla yaşandığı, eğitim düzeyinin düşük olduğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu olumsuz etkilerin daha sık olduğunu görmekteyiz.Ayrıca 0-6 yaş arası çocuklar ve 13-21 yaş arası ergen grubunun da dizilerdeki şiddet unsurlarından daha fazla etkilendiğini bilmekteyiz. Erkeklik, delikanlılık adına mafya olmaya özenen, şiddet uygulayan genç erkekleri ve bunlara hayranlık duyan genç kızları artan sıklıkta görmekteyiz..

7. “Şiddet Tamamen Kaldırılamaz Çünkü İnsanın Doğasında Var” Sizce Bu Doğru Mu Yoksa Dizilerin Oluşturduğu Bir Kılıf Mı?

    Şiddet, zarar verici, yıkıcı eylemlerle sürüp giden diziler insanlarda merak uyandırabilir, renkli gelebilir. İnsanın doğasında agresif dürtüler olabilir ancak önemli olan bu dürtülerin şiddete dönüşmeden olgun bir şekilde, kendine ve çevreye zarar vermeden ifade edilmesi gerektiğinin bilinmesidir. Bir başka deyişle önemli olan agresif dürtülerin kontrol edilip edilmediğidir. Öldürme, yaralama, kavga, taciz, tecavüz, tehdit, kapkaç gibi toplumda sıklıkla görülmeye başlayan şiddet olaylarının medyadaki şiddetle olan ilişkisi konusunda bilimsel çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir

8. Dizilerdeki Şiddetin Dozu Ne Olmalı? Bu Konuda Yetkili Bir Kurum Var Mı?

    Dizilerdeki şiddetin dozu, topluma özellikle riskli gruplara verebileceği zarar göz önüne alınarak ayarlanmalıdır. Dizilerin gösteriliş saati de iyi ayarlanmalı, uyarılarla da riskli grubun üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirilmelidir. Bu konuda yetkili kurum olan RTÜK’ ün uzmanlarla konsültasyon yaparak dizilerdeki şiddet unsurunu yakından izlemesi gerekmektedir.

9. Çocuklar Bu Şiddetten Gerçekten de Bahsedildiği Kadar Çok Mu Etkileniyor?

    Gerek okul öncesi çocuklar(0-6 yaş) gerekse ergenler(13-21 yaş) şiddetten oldukça fazla etkilenmektedir. Dizilerdeki şiddet öğeleri ve bu unsurları karakterinde barındıran dizi kahramanlarına benzeme çabaları karakter ve kimlik gelişimini henüz tamamlamamış gençlerde tehlikeyi daha da arttırmaktadır. Özellikle çocuklarda soyut düşünce gelişimi tam olmadığından dizilerdeki, çizgi filmlerdeki şiddetten daha da fazla etkilendiğini görmekteyiz. Çocuklardaki saldırgan davranışlar çocuğun kendisine ve çevresine zarar vermesiyle sonuçlanabilmektedir. Çocuğun hayali kahramanlara benzeme, özenme çabaları; onlar gibi uçabileceğini, savaşabileceğini düşünmesi üzücü sonuçlar doğurabilmektedir. Bu konuda medya mensupları, aileler, eğitimciler işbirliği içinde çocukları bu olumsuz etkilerden korumak için gerekli önlemleri almalıdır.

10. İnsanlar Neden Dizi Kahramanları Gibi Konuşup, Sevgilerini ve Özellikle Öfkelerini Onlar Gibi Yaşıyorlar?

    Dizi kahramanları günlük yaşamda olmak isteyip de olamadığımız, özlemini çektiğimiz tiplemeler olabilmektedir. Bu durum da dizi kahramanlarını model alma, onlara benzeme çabalarını beraberinde getirmektedir. Sonuçta insanlar, yakınlık kurduğu dizi kahramanları gibi konuşmaya, onlar gibi giyinmeye, sevinmeye, onlar gibi öfkelerini çıkartmaya, olaylara aynı duygusal tepkileri vermeye başlamaktalar.

Dr. Yasin Genç
〰〰〰〰🐠