Bir Ermeni Katliamı

Başlatan Ber-ceste, 24 Nisan 2008, 16:21:48

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ber-ceste

“On Yıllık Emanete İhanet Edenlerin
Vefadan Bahsetmeleri En Büyük Vefasızlıktır.”
-Anlayana Sivri Sinek Saz…-


Bu yazıyı okuduğunuz gün Dünya’da Ermeni Diasporasının yaygara yapmaya başladığı gündür. Yani yirmi dört Nisan…Ermenileri muhatap kabul etmek bile bu millete yakışmaz. Ancak biz yine insanlık görevini yapmak mecburiyetindeyiz.

Bir büyüğün “ Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu/ Gelir de adli ilâhi Ömer’den sorar onu” dediği gibi, dünyada sıkıntı içinde hangi millet varsa onun yardımına koşmuş, onu korumuş, kollamış bir milletin evlatları olarak; yanlışta olanın yanlışını göstermek de ata görevidir. Dün kapımızın iti gibi paçamıza dolaşan bir güruhun bugün katliamdan bahsetmesi; bu millete yapılacak en büyük hakarettir. Tarihin bütün dönemlerinde şamar oğlanı gibi yerden yere vurulan Ermenilere sahip çıkan tek millet, Türk milleti ve onun meydana getirdiği devletler olmuştur.

Onun için herkes haddini bilmeli, birlik yaşadığımız ve yaşamaya devem edeceğimiz insanları üzecek olayları iki de bir hiçbir millet; bu Ermeniler de olsa Türk Milletinin önüne çıkarmamalı. Başta Ermeniler olmak üzere; Ermenilere dalkavukluk eden bütün dünya milletleri önce kendi tarihlerine baksınlar.

Eteklerindeki kurumuş kafaları, parçalanmış milyonlarca cesetleri, aç ve yoksul bırakılmış insanları, yurtlarından edilmiş milletleri düşünsünler…
Ermenilerin tarihine bakmaya lüzum yok. Çünkü hâlâ katilliklerini örtbas edemedikleri bir Hocalı Katliamı insanlığın gözü önünde duruyor.

Azerbaycan’da bir buçuk milyon Türk, öz vatanında ayrı kaçkın “ sürgün” hayatı sürüyor.
Sözü uzatmanın âlemi yok.
1920 yılında Erbaa Canbolat Yaylasında meydana gelen bir katliamı burada anlatayım… Vahşetin boyutlarını siz tahayyül edin…

Derenin yamacından yukarı tırmandı ayağı kayıyordu. Yürümesi zorlaşmıştı. Ayağının altındaki çakıl parçaları bilye gibi kayıyor, aşağıda sert yamaçlardan aşağı elli metelik uçurma düşüyordu. Nerden buraya girmişti. Kaç gündür aradığını bulamıyordu. Tabanları şişmişti. Bir eliyle çalılara uzandı, vücudunu zor çekti. Artık dermanı kalmamıştı. Birkaç adım daha attı.

Tamam, işte düzlük burasıydı. Bir bakmadığı yer burası kalmıştı. Köyden üç adam kayıptı. Babası, (Mehmet Oğlu Yusuf) Ahmet dayısının oğlu Mehmet ve Cebilerin Ahmet oğlu Arif. Korkudan kimse ormana gidememişti. Eşkıyalar aman vermiyordu. Ali’nin korkacak bir şeyi yoktu. Ya canını alacaklar, ya da can alacaktı. Arada belindeki tabancayı kontrol etmeyi unutmuyordu. Biraz dinlendi, nefes nefese kalmıştı. Şuradan ormanın içine girecek, yayla yerinin bozları araştıracaktı. Vakit de bir hayli geçmişti. Kurt, kuş önünü kesse aldırmazdı.

En çok kahpelikten korkuyordu. Arkadan vurulmak. Bu düşman mert değildi. Kalleşti. Bir görünüp, bir kayboluyordu. Ah göğüs göğse çarpışsalar, onlara ne mal olduğunu gösterirdi. Hava sıcaktı. Yayla yerinin altında garip bir koku geliyordu. Ne olduğunu anlayamadı. Elini burnuna tuttu. Bir eli silahındaydı. Bir hışırtı duyar gibi oldu, silahıyla döndü, bir şey yoktu… Bir kuş çalıların arasından uçtu gitti. Eğildi, hışır hışır bir şey geliyordu. Gürgen ağacının gövdesine yapıştı, sesler artmıştı.

Silahını doğrultu, tetiğe dokundu, sesler gürültüye dönüştü. On, on beş tane domuz sürüsü derenin yamacından aşağı iniyordu. Bir tanesi azılıydı. Ortaya çıkmak istedi. Vazgeçti. Önünden geçtiler, birisi yuvarlandı, diğerleri ona çarptı, paldır küldür aşağı inmeye başladılar. Demek ki yanız değildi. Gürgenlerin arasından yürümeye devam etti. Az önce duyduğu koku dağılmıştı. Şimdi yurt yerindeydi. Buralarda eskiden kalanlar olmuştu.

Ot, diz boyuydu. Mor renkli dağ çiçekleri yüreğini okşuyordu. Ah bir de içindeki burukluk olmasa… Yürüdü, içini tarif edemediği bir heyecan bürüdü. Son derece dikkatliydi. Beş duyusu teyakkuz halindeydi. Her an karşısına biri çıkacak gibiydi. Sanki birileri onu gözetliyordu. İki de bir sağa sola bakıyordu. İşte orada kara bir kütük yatıyordu. Üzerinde bir elbise parçası görünüyordu. Çömeldi, adım adım yaklaşmaya başladı. Kesif bir koku vardı. Birkaç adım daha attı, ayağına bir şey takıldı. Baktı, çığlığı attı:

—Allah’ım! Ah! Of! Of Allah’ım!...
Sağa sola yalpaladı, kütük sandığı şey babasının başıydı.
—Baba! Baba!

Üç başın, üçü de bir tarafa atılmıştı, kollar, eller, bacaklar, ayaklar doğranmıştı. Her yer kan ve ölüm kokuyordu. Ne dizinde derman, ne gözünde fer vardı. Çömeldi. Elerini dizlerinin üstüne koydu, öylece kaldı. Aklı, fikri durmuştu… Gözleri sabitlendi, kan izlerinde dikili kaldı, başında tuhaf bir ağrı vardı. Göğnü döndü, öğürmeye başladı. İçinde ne varsa dışarı çıkardı.

Koştu, yayla yerinde bir çeşme vardı. Elini, yüzünü, üstünü başını yıkadı. Hiçbir şey görmüyordu. Sağı solu kan lekeleriyle doluydu. Güneşin ışıkları bile kanlıydı. Otların rengi, çiçeklerin rengi bile değişmişti. Bir merkep ona bakıyordu. Kulaklarını dikti, uzun uzun anırdı. İstemeyerek geri geldi, her yerde kan vardı. Kan ve ölüm vardı. Neden sonra:

—Ne istediler, senden baba? Ne istediler! Ya Mehmet dayı senden ne istediler, Arif Ağabey senin suçun neydi?
Hıçkıra hıçkıra ağladı, ağladı…

Nice zaman sonra kendine gelir gibi oldu. Sırtındaki mintanını çıkardı, bir kolunu koluna geçirdi. Başları, kolları, elleri, bacakları ve ayakları topladı. Kurtlar, çıyanlar, yaraların üstündeydi. Arif’in dili dışarıda kalmıştı. Beyninin üstünde bir yer sancılanıyordu. Her an çıldırabilirdi. Bunun yapanı bulsa anında gebertirdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Bu ne büyük vahşetti. Ağır, ağır ayağa kalktı. Doğranmış ceset yığınlarına baktı, elindeki silahın tetiğine bastı, çıldırmış gibiydi, acı bir haykırışla:

—Katiller! Diye bağırarak çılgınca koşmaya başladı…
—Katiller, katiller!...
Bu ses, dalga dalga ağaçların arasından koca ormana yayıldı… Ağaçlar boyunlarını büktü, çiçekler yeri öptü. Yeri göğü dolduran mor renkli kır çiçekleri yürekleri parçalıyordu…(**)

Mehmet Emin - SANATALEMİ.NET

***

(*) Bu olay Erbaa Çermik Köyünde meydana gelmiştir. Pontus Meselesi, Yılmaz Kurt. TBMM Yayınları, S.330.
(**) M. Emin ULU: Belgelerle 1315’lilerin Dramı. S.481i
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

mazhar

ARŞİV BELGELERİYLE ERMENİ FAALİYETLERİ


Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme (ATASE ve
Dent.) Başkanlığının görevleri arasında, Türk askerî tarihinin; bilimsel
yöntemlerle güvenilir belgelere dayanılarak araştırılması, yazılması, gelecek
kuşaklara aktarılması, ulusal ve uluslararası askerî tarih alanında tanıtılması
ifadeleri yer alır.
Yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde, askerî tarihi ilgilendiren pek çok
yayın, Genelkurmay ATASE ve Dent. Başkanlığı tarafından bilim dünyasına
kazandırılmıştır.
Ermeni tahrik ve ihanetleri sonucu zorunlu olarak alınan tedbirler
kapsamında “tehcir”, gerçeklerin aynasında değil de gerçeklerin saptırıldığı
aynalarda görülmek istendiği şekilde ele alınmıştır. Oysa, tarihin tanıklığını
yapan “belgeler”in söyledikleri inkâr edilemez. İşte bu noktadan hareketle,
Genelkurmay ATASE ve Dent. Başkanlığı Arşivinde bulunan belgelerin
yayımlanması plânlanmıştır. Tarihe tanıklık eden bu belgelerde, neden tehcir
tedbirinin alınmak zorunda kalındığı, uygulamada gözetilen hassasiyetler,
plânlı Ermeni askerî ve sivil örgütlenmelerin isyan ve ihanetleri, bölgede
yapılan katliamlar açıkça görülecektir.
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir."
Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir
mahiyet alır.” der. Bu sözün bilincinde olarak, belgeler, herhangi bir yorum
ve değerlendirme yapılmaksızın yayımlanmaktadır. Tarih biliminde ön
yargının yeri yoktur. Var olan belgelerdeki bilgiler çarpıtılmadan,
saptırılmadan ortaya konulduğu zaman, bilimsel kimlik taşıyacaktır.
Yayımlanan bu belgelerin, vahşetin ulaştığı boyutun ve düzeyinin toplumsal
çılgınlığa dönüşümünün, yalnız tarihçiler tarafından değil, toplum bilimcileri
tarafından da irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yapıldığı
zaman, tarihten ders çıkarmak mümkün olacaktır.
Dizi olarak yayımlanması plânlanan belgeler, bilim dünyasında çok
önemli bir boşluğu dolduracaktır. Konuyla ilgili olarak, Genelkurmay ATASE
ve Dent. Başkanlığınca, kaynak eserlerin yayımına aynı gayretle devam
edilecektir.
Erdoğan KARAKUŞ
Hava Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı



Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme
Başkanlığınca yürütülen “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914–1918”
adlı belge yayın çalışmasının ikinci cildi de hazırlanmıştır.
Tarihin sayfaları okunur, ancak tarih, aynı zamanda konuşur. Tarih,
belgelerle konuşur. Doğrudan, eksiksiz ve nesnel bir biçimde konuşur. Bu
konuşmada, herşey olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi ortaya konur. Bu
durumda fazla söze yer olmasa gerek.
Gnkur. ATASE ve Dent. Başkanlığı arşivinde bulunan belgelerin
yayınında gözetilen amaç da tarihin konuşmasını sağlamaktır. Böylece,
insanlar bilgilenmeyi ve değerlendirmeyi aracısız gerçekleştirmiş
olacaklardır. Ermeni faaliyetlerine ilişkin bu yayın da yukarıda belirttiğimiz
şekilde nesnel olarak değerlendirilmelidir.
Kitapta yer alan belgeler, üzerinde çok öznel değerlendirmelerin
yapıldığı olayları; yer, zaman ve kişileriyle nesnel olarak ortaya koymaktadır.
Bu aynı zamanda tarihin gerçekleri dile getirmesidir. Bu yolla, insanlık dışı
hareketlerin kimler tarafından neden ve nasıl yapıldığı da anlaşılmış
olacaktır. Belgelerin doğrudan ve hiçbir yorum yapılmadan yayınlanması,
bilgiyi nesnel olarak sunma amacına yöneliktir.
Belgelerin bilimsel araştırmacılar tarafından karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmesi ise tarihe sadık kalmanın bir ölçütü olacaktır.
Erdoğan KARAKUŞ
Hava Korgeneral
ATASE ve Dent.Başkanı


Sosyal bilim dalları arasında tarih, alanı ve kapsamı itibariyle,
toplumların geçmişte yaşadıklarının kaydedildiği bir hafıza olduğu kadar,
bugüne ve geleceğe hitap yönüyle de bir köprüdür. Dün, bugün ve gelecek
çizgisinde, toplumların tarihten öğrenecekleri bilgi sonsuzdur.
Dünün ve bugünün bilgisi, yarın için belge demektir. Belge ise bilginin
aktarıldığı somut ve yadsınamaz bir gerçektir. Toplumları ilgilendiren doğru
bilgilerin her türlüsünü belgelerde bulmak mümkündür. Tarihte de bilginin
doğruluğu, belgelerle kanıtlanmaktadır. Tarihe mal olmuş olayların da
bilimsel ölçütlerde değerlendirilmesi ancak belgelerle yapılabilir.
Gnkur. ATASE ve Dent. Başkanlığınca, 1914-1918 yılları arasındaki
Ermeni meselesine ilişkin olarak yayınlanan belgelerde, bu kez, tarihin
tanıklık ettiği saklı kalmış olaylar yer almaktadır. 1915 yılında mevcut
koşulların gerektirdiği zorunluluktan kaynaklanan tehcir uygulaması
öncesindeki örgütsel faaliyetlerin hangi düzeylere vardığını gösteren belgeler
düşündürücüdür. Yasal olarak göründükleri halde, yasadışı eylemlere
kalkışan Ermeni terör örgütlerinin nasıl bir kaos ortamı yaratmayı
hedefledikleri de buradaki belgelerde görülecektir.
Hukukun üstünlüğü prensibi, devletlerin temel prensiplerindendir. Bu
belgelerde açıkça görülecektir ki Devlet, her zaman ve her koşulda hukukun
üstünlüğü prensibinden ödün vermediği gibi, hukuka aykırı bir işlem
yapmaktan da özenle sakınmış ve keyfiliğe hiçbir şekilde fırsat tanımamıştır.
Gnkur. ATASE ve Dent. Başkanlığı, daha önce de olduğu gibi, tarihin
tanıklığını gösteren belgeleri hiçbir yorum ve değerlendirmede
bulunmaksızın orijinallerinin tıpkı basımlarıyla birlikte okuyucularına
sunmaktadır.
Eyüp KAPTAN
Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı




Toplumların geçmiş dönemlerinde yaşadıkları ancak tarihin
sayfalarından okunabilmektedir. Tarihin kaydettiği bu bilgilere de belgeler
vasıtasıyla ulaşılmaktadır. Belgeler bir anlamda, yaşananların yazılı
fotoğraflarıdır.
Gnkur. ATASE ve Dent. Başkanlığınca yayınlanan, 1914-1918 yılları
arasında yaşanan Ermeni sorununa ilişkin belgeler de dönemin gerçeğini
göz önüne koyması bakımından önem taşımaktadır. Olayların bizzat içindeki
kişilerin kendi imzalarıyla kayıt altına alınan bilgiler, bugüne kadar arka
planda kalan olaylara ışık tutmaktadır.
1915 ortalarına gelmeden önce Ermeni örgütlerinin yasadışı
faaliyetlerinin ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından, bu belgelerin sosyopolitik
değerlendirmelerinin yapılması, sorunun gerçek sebeplerinin ortaya
konmasında yararlı olacaktır. Sorunun ülke güvenliğine yönelik tehdit
boyutlarının sadece belirli bir bölgeyi değil, ülke genelini ilgilendirdiği
belgelerde apaçık görülmektedir.
II nci Meşrutiyet’ten sonraki özgürlük ortamının ayrılıkçı örgütler
tarafından nasıl istismar edildiğine dair belgelerin de ayrıca üzerinde
durulması gerekmektedir. Burada söz konusu olan, Devletin bekasına, birlik
ve beraberliğine yönelik tehdittir. Bu tehditin önlenmesinde öncelikli olarak
yasal tedbirlerin alınmasına çalışıldığı da tarihî bir gerçektir.
Gnkur. ATASE ve Dent. Başkanlığı, tarihî belgeleri yayımlarken
soruna ilişkin objektif bilimsel değerlendirilmelerin yapılmasına katkıda
bulunmayı amaçlamaktadır.
Eyüp KAPTAN
Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı


tsk.tr.Genel kurmay Başkanlığı