Zekât Kimlere Verilebilir?

Başlatan Mücteba, 21 Mayıs 2012, 00:51:19

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Zekât Kimlere Verilebilir?

1. Şer'an zengin sayılan Müslümanların vermeleri farz olan zekâtın kimlere verileceği Kur'an-ı Kerim'de çok açık ve seçik olarak bildirilmiştir.

2. Kur'ana göre (Tevbe sûresi, 60) zekat şu sekiz sınıfa verilir, verilmelidir: *Müslüman fakirler... *Müslüman miskinler... *Zekat âmilleri, yani İslam devletinin/Hilafetin zekat toplama memurları... *Müellefe-i kulûb, yani kalpleri İslam'a alıştırılacak/ısındırılacak olanlar... *Mükâtebler, yani hürriyetlerine kavuşturulacak köleler... *Borçlular... *Allah yolunda cihad edenler... *Yol oğulları, yâni sıkıntıya düşmüş yolcular... (İslam güçlendikten sonra müellefe-i kulûba zekât verilmemiştir... Zamanımızda köle olmadığı için bu madde de uygulanmamaktadır... İslam devleti/Hilafet olmadığı için zekât âmili yoktur... Geriye beş sınıf kalmaktadır.) Zekât canının istediği, keyfine göre, rasgele verilmez; Kur'ana, Sünnete, icmâya dayanan fıkıh kitaplarındaki hükümleri göre verilir.

3. Zekât gerçek şahıslara verilir... Hükmî şahıslara (tüzel kişilere) verilmez.

4. Zekât olarak verilen paranın veya malın mülkiyetinin, zekâtı veren tarafından, alacak olana temlik edilmesi, onun da temellük etmesi gerekir.

5. Fıkhımıza göre cami yapımı ve diğer hayır işleri için zekât verilemez.

6. Bazı dinî veya gayr-i dinî cemaatler, tasavvuf tarikatları, hayır dernekleri, Çocuk Esirgeme Kurumu, Hava Kurumu, Kızılay zekât toplayıp, bu zekâtları başka gelir ve yardımlarla birlikte bütçelerinde havuzlayıp, çeşitli işler için kullanırlarsa fıkıh kurallarını çiğnemiş olurlar. [http://www.sadakatforum.com/fikih-ve-itikad/zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler-t12390.0.html;msg115644#msg115644]

7. Zekat, ihtiyacı olan mücahid fi sebilillah olanlara verilebilir ama mücahid kelimesi e'amm (en geniş manasıyla) ve mecazî mânada ele alınmaz. Mesela: Müslüman bir gazeteci İslam'ı savunan yazılar yazdığı için bir tür cihad yapmaktadır, o da mücahiddir gibi geçersiz gerekçeler ve bahanelerle zekât alamaz, ona zekât verilemez.

8. Bir kimse zekâtını eşine, babasına, dedesine, anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına, bunların çocuklarına, torunlarına veremez.

Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) amcaları Hz. Abbas ile Harîs'in çocuklarından ve torunlarından ve Hz. Ali ile kardeşleri Âqil ve Cafer'in zürriyetinden olan Beni Haşim'e zekat verilmez.

9. Zekât gayr-i Müslimlere verilmez. Müslümanlar zimmetlerinde olan gayr-i Müslimlerin fakir ve muhtaçlarına, zekât dışında yardım ederler.

10. Zekâtını Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata uygun şekilde vermeyen, bunlara aykırı şekilde veren kimse zekât vermemiş olur, üzerinden zekât borcu düşmüş olmaz.

11. Zekât konusunda şazz görüşlere; Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı geçersiz ictihadlara ve fetvalara itibar edilmez.

12. Yakın tarihimizde tek parti diktatörlüğü, hem İslam ile savaşmış, hem de devlet halka zekât zarfları dağıtarak gayr-i meşru şekilde zekât toplatmıştır.

13. Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun dinî hizmetler ve faaliyetler için gereken para, zekât toplamak şeklinde değil; zekât dışı yardımlar, destekler, teberrular (bağışlar) ile temin edilmelidir.

14. Birtakım reformcu, mezhepsiz, bozuk itikatlı ilahiyatçıların zekât hakkında Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam fıkhına aykırı ictihadları, fetvaları, görüşleri, ruhsatları ile amel edilmemelidir.

(Özel not: Risale-i Nur hizmet çığırını açarak imana, Kur'ana, Sünnete, Şeriata büyük hizmetler eden, küfrün ve dalaletin belini kıran merhum Üstad Bediüzzaman hazretleri bütün hizmetlerini ve fütuhatını parasız yapmıştır. Onun yolundan giden Nurcu kardeşlerimiz para konusunda, hele zekât konusunda çok dikkatli olmalıdır.)

Netice: Zekâtlar Kur'anda açık ve seçik olarak zikr edilen hakikî şahıslara fıkıh ilminin kurallarına uygun şekilde verilmelidir. Tüzelkişilere, derneklere, cemaatlere, tarikatlara, vakıflara verilmemelidir.


Mehmet Şevket EYGİ - 20 Mayıs 2012 Pazar

Mücteba

#1
Alıntı yapılan: Mücteba - 21 Mayıs 2012, 00:51:19
Zekât Kimlere Verilebilir?
...
Netice: Zekâtlar Kur'anda açık ve seçik olarak zikr edilen hakikî şahıslara fıkıh ilminin kurallarına uygun şekilde verilmelidir. Tüzelkişilere, derneklere, cemaatlere, tarikatlara, vakıflara verilmemelidir.
...
Mehmet Şevket EYGİ - 20 Mayıs 2012 Pazar



Alıntı yapılan: ankebut-57 - 08 Eylül 2008, 10:43:46
Zekât kimlere verilir, kimlere verilmez?

Halis ECE Hocanın bu konuya cevap teşkil edecek yazısı epey evvelden beri var. Başka bir forumda M. Ş. Eygi'nin yazısının altına koyduğum Halis Hoca'nın yazısından aktarmaları ve yazının aslına götüren linki aktarıyorum. Selamlar...

***

Kur'ân-ı Kerim, zekâtın verilebileceği kimseleri hususî bir biçimde sıralayıp, sonra da nerelere harcanabileceğini şöyle ifade eder:

"Zekâtlar, Allâh'tan bir farz olarak fakirlere, yoksullara, üzerinde çalışanlara (zekât toplamak üzere vazifeli memurlara), kalbleri te'lif olacak olanlara (İslâm'a ısındırılmak istenenlere) verilir; âzât edilecek köleler, borçlular, Allâh yolunda ve yolcu olanlar için sarf edilir."(Kur'an-ı Kerim, Tevbe sûresi, 60.)

Bu sekiz sınıftan "tahsis lâmı" ile beyan olunan ilk dört grup için temlikin şart; zarfiyet edâtı olan "fî" ile ifade edilen dört kısım sarf yerleri içinse, temlikin şart olmadığı söylenmiştir. Temlikin bunlar için de gerekli olduğunu söyleyenler ise, zekâtı, onların ihtiyaçlarını görmekle vazifeli kimselere vermek suretiyle de bunun yerine gelmiş olacağını ifade etmişlerdir. Zira Allâh yolundaki mücahitlerin, "cihad ihtiyaçları"nın hepsini bizzat kendilerinin temin edebilmeleri mümkün değildir. Bu uygulamadaki asıl maksat ise, ihtiyaçların karşılanması olduğundan, ihtiyacın cinsine göre zekâtları, mücâhitlerin teker teker bizzat kendilerine değil de, veliyyü'l-emr'e yani onların işlerini-hizmetlerini görmekle, ihtiyaçlarını gidermekle görevli kişi veya kişilere teslim etmekle de temlik tahakkuk etmiş ve farz yerine getirilmiş olur.

Zekâtla alâkalı bu âyet-i celile (nass), günümüzde çocuklarımızın-gençlerimizin en iyi şekilde yetişmeleri için faâliyet gösteren İslâmî müesseselerin-derneklerin mâlî yapısını teşekkül ettirecek şekilde genişçe tefsir ve te'vil edilmeye (yorumlamaya) gayet müsaittir.

İlim öğrenmek ve öğretmek için kendilerini bu yola vakfetmiş olan kimselere veya bunların ihtiyaçları için kullanılmak üzere vermek, elbette ki münasip olacaktır. Bunların ihtiyaçları ise; binadır, binanın arsasıdır, inşaatın her türlü malzemesidir; yiyecek-içecek, yakacak-yatacak... kısacası, ülke ve insanlık yararına okuyup yetişmeleri için lüzum eden her şeydir.

***

Alıntı YapZekat paralarıyla cami, okul, tekke, köprü, hastahane, şadırvan, yurt binası, imarethane ve diğer hayır işi binaları yapılmaz. 02.09.2008 Tarihli yazısından...

Zekâtta temlîk'i yani verileni ferdin mülkiyetine intikal ettirmeyi şart koşan âlimler; zekât gelirlerinin yol ve ulaşım tesislerine, ibâdethâne ve mekteplerin/okulların yapımına, sulama kanal ve tesislerine ve kalelerin yapımına harcanamayacağı görüşündedirler. Bilhassa Hanefî ve Hanbelî'ler bunu eserlerinde belirtirler.

İmam Mâlik de zekât gelirleriyle câmi yaptırılamayacağını söylüyor ki, bundan, onun da görüşünün aynı merkezde olduğu anlaşılıyor. Ancak İmam Ebû Yûsuf Kitâbü'l-Harâc adlı eserinde, -diğer Hanefî kaynaklarının onun görüşü hakkında verdikleri mâlumata zıt olarak- bu fasıldan; vergi memurlarının maaşları ödenmiş olmak şartiyle, yol yapım ve ıslâhına da harcama yapılabileceğini yazar.

Gene Hanefîler'den Kâsânî (Ö. 587/1191) "fî sebîlilah" ıstılâhını; "Allâh'a yaklaştıran bütün işler (hayırlı hizmetler-sâlih ameller)" diye târif eder ve hayır yaptıran kimselere paraları yetmediğinde bu fasıldan yardım yapılacağını, söyler. Ancak o, yukarıda sayılan işlere, doğrudan harcama yerine, bu işleri yapanlara zekât vermekten söz etmektedir.

Yukarıda zikri geçen ulemânın bu görüşlerine karşılık, zekât gelirlerinin yol ve köprüye de harcanabileceği görüşünde olan âlimler de vardır... Enes b. Mâlik, Hasan-ı Basrî ve Atâ' rahimehümüllah bunlardandır. Fahr-i Râzî hazretlerinin de aynı görüşü paylaştığı görülmektedir. Ona göre "fî-sebîlilah" kavramını yalnız muhâriplere/mücahitlere tahsis etmek îcap etmez.

Fahr-i Râzî, Kaffâl'in tefsirinden verdiği nakillerde isim vermeden bazı âlimlerin de bu fâsıldan zekâtın kale, cami ve mescid yapımı gibi bütün hayır işlerine sarfını câiz gördüklerini kaydeder. Osmanlılar döneminde, "Masârifü Beyti'l-Mâl" adlı bir risâle de yazmış olan Dede b. Yahşî (yahut Bahşî) zengin olmayan ilim adamlarının, araştırmaları için lâzım olan eserleri satın alabilmeleri maksadıyla onlara zekâttan verileceğini söyler ve bazılarının "fî sebîlillah" ıstılâhını ilmî araştırma yapanlar olarak da tefsir ettiklerini kaydeder.

***

Günümüze gelince...

İslâmî ve insanî hizmetlerin daha iyi yürütülebilmesi, dinin öğretilmesi-yayılması, gelecek nesillerin iyi birer fert, topluma yararlı, güzel ahlâklı insanlar olarak yetişmeleri için bazı gayretli Müslümanlar tarafından, ülkemizin hukuk sistemi çerçevesinde dernekler kurulmuştur. Söz konusu hizmetlerin yerine getirilebilmesi, yürütülebilmesi için lazım olan pek çok şeyin yanında, öncelikle öğrencilerin kalıp barınabilecekleri yurt binalarına ihtiyaç vardır. Bu binaların arsası ve yapımı için yardım devletten gelmediğine, gökten zenbille inmediğine ve bu derneklerin belli bir akarı da olmadığına göre, elbette ki vatandaşlardan temin edilecektir. Vatandaşın yardımı da ya bağış, ya da zekât ve sadaka yoluyla olacaktır. Günümüzde, yürütülmeye çalışılan bu hizmetlerin ise, zekâtın harcanabileceği sekiz sınıftan "Allâh yolunda" kavramının içine girmediğini söylemeyi-söyleyebilmeyi bir kenara bırakınız, düşünmenin bile imkânsız olduğu âşikârdır. Barınacak bir yer olmadan o öğrencileri nerede yedirip içireceksiniz? Onların sağlıklarını nasıl koruyacak, istirahatlerini, okuyup yazmalarını, düzenli ders çalışmalarını nasıl temin edeceksiniz? Demek ki temel ihtiyaç, öncelikle bina... diğerleri ondan sonra geliyor ve ancak onunla birlikte var olabiliyor.

Şimdi, hal böyle iken, kalkıp hangi akıl-mantık, insaf-iz'an ölçülerine dayanarak, "Efendim camiye, yurt binasına zekât verilmez" denilebiliyor! (Herhalde bununla 'harcanmaz' demeyi kastediyorlar.) Gerçekten anlamak zor. Âmiyâne ifadeyle, senin dinin için kalkıp ABD mi yardım edecek, AB mi hibede bulunacak, Vatikan mı el uzatacak, Havra mı iâne yapacak?!.. Her sahada olduğu gibi bu noktada da söz söylerken en azından insafı elden bırakmamak gerek. Söylediğimiz sözün hangi sonuçları doğuracağını, meselenin nasıl da kördüğüm olacağını iyi hesap etmemiz lâzım.

Ayrıca bu mevzuda birbirine karıştırılan iki önemli husus var; "temlik" ve "tasarruf". Yukarıda ifade ettiğimiz gibi temlik, zekât verilecek kişinin, bunu bizzat kendisinin almasıyla gerçekleşeceği gibi, bir başkasının onun adına vekâleten almasıyla da yerine gelmiş olur. Bu gibi hizmetlerin ifasında da, talebenin bizzat yardım toplaması yerine, bu işi onlar adına vekâleten başkalarının görmesi elbette ki daha doğru olur. Hatta tasarruf/harcama meselesi de böyledir. Öğrenci her şeyi, her ihtiyacı hesap edemeyebilir; çünkü onların asıl işi o değildir. Ama veliyyülemr mevkiindeki vazifelilerin durumu farklıdır; onların esas görevleri, talebenin iaşe ve ibatelerini temindir. Onlar, ihtiyaca göre, ihtiyaçların lüzum ve önemine göre sarfta/harcamada bulunurlar.

Zekâtın bina inşaatına harcanıp harcanamayacağı meselesi de yine yukarıda açıkça belirtildi. Bunun caiz olduğuna dair pek çok âlimin görüşleri ortada... Bunları gözardı ademeyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ümmetimin ihtilâfı (onlar için) geniş bir rahmettir"(Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul, bty., s. 42.) buyuruyor. Yani âlimlerin herhangi bir mevzuda farklı görüşler-içtihatlar ortaya koymaları, meseleye esneklik kazandırmaları ümmet için çok büyük bir kolaylıktır. Onları sıkıntıdan, darlıktan kurtarır. Zira her hususta tek bir görüşe uymak zorunda kalmak, başka çıkış yollarına müracaat edememek elbette ki büyük bir sıkıntıdır. Fetvalarda meselenin tarihî seyri, insanların ihtiyaçları, yararına olup olmayan hususlar mutlaka dikkate alınır; vaziyete en uygun, fertlerin ve toplumun faydasına olan içtihat ve görüşlere dayanılarak hüküm verilir. Zamanımızın şartları ise ortadadır, ayrıca bir açıklamaya gerek olmayacak kadar nettir. O bakımdan son söz olarak diyoruz ki;

Günümüzde hayır cemiyetlerinin ve bilhassa öğrenci derneklerinin görevlileri/yetkilileri öğrenciler adına zekât alabilir/toplayabilir... ve bu toplanan zekâtlar, diğer yardımlar gibi, öğrencilerin bina ihtiyaçları da dahil olmak üzere her türlü hizmetleri için harcanabilir. Bunun caiz olup olmayacağı tartışmasının lüzumsuzluğu bir kenara, hatta, zekâtın verilebileceği en uygun yerlerin başında buraların geldiğini söylemenin bile zâit olacağı açıktır.

(Kaynak: Zekâtın verileceği, harcanacağı kişiler ve müesseseler>>, Halis ECE)