Laiklik Hakkında Konvansiyonel Yalanlar

Başlatan Mücteba, 26 Kasım 2012, 04:14:46

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Laiklik Hakkında Konvansiyonel Yalanlar

LAİKLİK veya laikçilik konusunda inkâr edilemez güneş gibi açık gerçekler şunlardır:

BİRİNCİ gerçek: Laiklik demokrasinin, insan haklarının, hukuk devletinin şartı, olmazsa olmazı değildir. İspatı: İngiltere krallığında hükümdar aynı zamanda millî ve resmî kilisenin başıdır, yani orada laiklik, din devlet ayırımı yoktur, din devlet birliği vardır ve buna rağmen İngiltere dünyanın en demokrat ülkesidir. Orada insan haklarına ve hürriyetlerine riayet ve bağlılık vardır, bağımsız yargı vardır.

İKİNCİ gerçek: Laiklik veya laikçilik cumhuriyet rejiminin şartı ve olmazsa olmazı değildir. Laiklik ve cumhuriyet birbirinden ayrılmaz, mutlaka birlikte olmaları gereken iki değer değildir. Dünya üzerinde laik olmayan dinî cumhuriyetler de vardır. Mesela İran İslam cumhuriyeti. Şu anda İran'da, 1925 ile 1945 arasında Türkiye'de olmadığı kadar çoğulculuk ve muhalefet vardır.

ÜÇÜNCÜ gerçek: Demokrat Batı Avrupa ülkelerinin anayasalarında, Fransa ve Portekiz dışında laiklik ilkesi yazılı değildir.

DÖRDÜNCÜ gerçek: 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti başlangıçta bir İslam Cumhuriyeti idi. İspatı: Anayasanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde devletin dininin İslam olduğu belirtilmişti. Devletin, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş ve İstanbul'da Dolmabahçe sarayında oturan resmî bir Halifesi vardı. Resmî İSLAM medreseleri vardı. Kabinede Şer'iye vekili (Şeriat İşleri Bakanı) bulunuyordu. Hafta tatili Cuma günü idi. Mahkemelerde, Şeriat kanunu Mecelle-i Ahkam-ı Adliye ile hükm ediliyordu. 1923 ve 24'te İstanbul polisi şapka giyen Müslümanları tutukluyordu. Yine Cumhuriyetin ilk yılında açıkta oruç yiyen Müslümanlar polis tarafından yakalanıyordu.

BEŞİNCİ gerçek: Türkiye'de laikçilik uygulanmaya başlandıktan sonra demokrasiye son verilmiş, çoğulculuk kaldırılmış, tek parti oligarşisi hakim olmuş, din ve vicdan hürriyeti tatil edilmiş, resmî ideoloji ve vesayet sistemi terörü uygulanmış, millî kimliğe ve kültüre aykırı zorlama değişiklikler yapılmış, zalim İstiklal Mahkemelerinde din adamları, yazarlar, aydınlar, vatandaşlar inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı âdil olmayan şekilde, müdafaa (avukat tutma) ve Yargıtay'a müracaat imkanı ve hakkı olmaksızın karakuşî şekilde yargılanıp idam edilmişlerdir.

ALTINCI gerçek: Türkiye'de laiklik veya laikçilik, Müslüman Sünnî çoğunluğun din ve vicdan hürriyetini ve diğer insan haklarını ayaklar altına almak, kısıtlamak, diktatörlük yapmak için kullanılmıştır. Millî kimliğe, millî kültüre, insan haklarına aykırı değişiklikler halka sorulmadan, referanduma müracaat edilmeden laikçi rejim terörü ile yapılmıştır. İtiraz edenlere, karşı çıkanlara idama kadar varan çok ağır baskılar uygulanmış, adalete aykırı cezalar verilmiştir.

YEDİNCİ gerçek: Sadece Sünnilere değil, Alevî cemaate da korkunç ve kanlı baskılar uygulanmış, sorgusuz sualsiz nice Alevî vatandaş öldürülmüş, sürülmüştür.

SEKİZİNCİ gerçek: Kürt nüfus da feci ve kanlı şekilde ezilmiş, Kürt rüesası (başta gelenleri) ya acımasızca idam edilmiş, ya zindana atılmış, yahut başka bölgelere sürülmüş ve süründürülmüştür.

DOKUZUNCU gerçek: Laiklik bir insan hakları, bir hukuk değeri değildir. Cumhuriyetin, demokrasinin olmazsa olmazı değildir. Olsa da olur olmasa da olur seçimlik, tercihlik bir ilkedir. Evrensel ve temel insan hakları beyannamelerinde, sözleşmelerinde, metinlerinde laiklik diye bir değer, bir vazife veya hak zikr edilmemektedir.

ONUNCU gerçek: Dönmeler, egemen azınlıklar, Kriptolar laikliği ve laikçiliği ülkenin dominant unsuru olan Sünnî Müslümanları ezmek, sindirmek, baskı altında tutmak için vesayet rejiminin terör aleti olarak kullanmışlardır.

ON BİRİNCİ gerçek: Bugün dünyanın en hür, en korkusuz ve güvenli bir hayat süren Müslümanları Birleşik Krallık'ta (İngiltere'de) yaşayan milyonlarca Müslümandır. Onlar bu hürriyetlerini ve güvenlerini, laik olmayan fakat yüzde yüz demokrat ve insan haklarına saygılı/bağlı olan krallık rejimine borçludur. Orada din ve devlet ayırımı yoktur. Orada hem demokrasi vardır, hem de Büyük Britanya'da (Birleşik Krallığın en büyük kısmı) 1944'ten bu yana bütün kolejlerde her sabah derslere başlamadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) âyin yapılmaktadır. Türkiye'de laiklik yüzünden yasak olan İslam medreseleri, tasavvuf tarikatları orada açıktır. Orada tesettür kamusal alanda serbesttir. Orada, isteyen Müslümanların başvuracağı şeriat mahkemeleri kurulmuştur.

ON İKİNCİ gerçek: Demokrasinin ve insan hak ve hürriyetlerinin temel ilkelerinden olmazsa olmaz biri, vatandaşların şiddete yönelik olmayan inanç, düşünce, görüş, eylem, tenkit ve barışçı protestolarından dolayı mahkemeye verilmemeleri, cezalandırılmamalarıdır. Bendeniz TC vatandaşı bir Müslüman olarak elli yılı aşan gazetecilik hayatımda en basit ve mâsumane dinî fikirlerimden dolayı ağır ceza mahkemelerine verilmiş, hapis cezalarına çarptırılmış, yurt dışına çıkmak zorunda kalmış, cezaevlerinde çile çekmiş bir kimseyim. Hattâ, 1968'de "Din ve dünya ayrı değildir" cümlemden ötürü iki yıl ağır hapse mahkum edildim. Yargı, laikçiliğin ve vesayet rejiminin koruyucusu kesilirse olacağı budur. İngiltere krallıktır ama orada cumhuriyetçi olmak, krallığın yerine cumhuriyet rejimi kurulmasını istemek suç değildir, serbesttir. Bizde ise, yakın tarihimizde laiklik adına cumhuriyetin de, demokrasinin de, insan haklarının da canına okunmuştur.

ON ÜÇÜNCÜ gerçek: Bizde laiklik veya laikçilik cumhuriyete, hukuka, demokrasiye ve temel insan haklarına hizmet etmemiş; resmî ideolojili vesayet rejimine, egemen azınlıkların saltanatına, oligarşik rejime, azınlığın çoğunluğa tahakkümüne alet edilmiş ve hizmetkâr kılınmıştır.

Laiklik uygulamada-realitede millî kimliğe, millî kültüre, hukuk ve adalete, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırı icraata ve zulme alet edilmiş, vatandaşların inançlarına uygun bir hayat sürebilme haklarını ihlal edecek, onlara zarar verecek, onları ezecek şekilde işletilmiştir.

ON DÖRDÜNCÜ gerçek: Bizde laiklik faşist vesayet diktatörlüğünü, resmî ideoloji rejimini, M. Kemal'in ölümünden sonra oluşturulmuş Kemalizmi ayakta tutmak için kullanılmıştır. Bu haliyle Türkiye laisizmi gerçek cumhuriyete, gerçek demokrasiye, evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine, âdil hukukun üstünlüğü prensibine, millî kimlik ve kültüre tamamen yabancıdır ve zıttır.

ON BEŞİNCİ gerçek: Laik bir rejime sahip Fransa'da laikliğin aleyhinde olmak, laik cumhuriyet yerine teokratik bir krallık kurulmasını istemek suç değildir. İngiltere krallığında bir İngiliz vatandaşı cumhuriyet isteyebildiği gibi, cumhuriyet Fransa'sında bir Fransız da krallık isteyebilir. Her iki ülkede de din, düşünce, kanaat, tenkit, muhalefet hürriyeti vardır. Bu hürriyetler İngiltere'de yüzde 99, Fransa'da yüzde 90'dır. Laik ve Kemalist Türkiye'de ise yoktur. Türkiye'de laiklik adına din hizmetlisi yetiştiren İslam medreseleri, zikrullah yapılan İslam tekkeleri kapatılmıştır. Bir ara dinî yayın yapmak yasaklanmıştır. On binden fazla tarihî vakıf camii, mescid, zaviye ve dergah binası, taş mektep, imarethane yıkılmış, tahrip edilmiş, kiraya verilmiş veya satılmıştır. Tarihî İslam kabristanlarının çoğu düzlenmiştir. Devlet, hiç hakkı olmadığı halde Müslümanların ezanına karışmış, İslam dininde ve dünyasında geçerli olan Ezan-ı Muhammedî okunması yasaklanmış, okuyanlara büyük zulümler edilmiştir. Evlerde toplanıp tamamen barışçı bir şekilde dinî risale okuyan vatandaşlar caniler gibi yakalanmış, tutuklanmış, ağır ceza mahkemelerinde yargılanıp zindanlarda çürütülmüştür. Laiklik ve Kemalizm adına terör kasırgaları ve tayfunları estirilmiştir.

Velhasıl, laikliğin hem Cumhuriyetin hem demokrasinin hem de insan haklarının ve medeniyetin olmazsa olmaz temel ve zarurî şartı olduğu iddiası gerçeklere uymayan, aksine gerçeklere tamamen ters düşen konvansiyonel bir yalan ve aldatmacadan ibarettir.

Yukarıda on beş madde halinde yazdığım gerçeklerin doğruluğunu, Müslüman olsun veya olmasın, dindar veya dinsiz olsun her âdil, vicdanlı, insaflı, medenî insan kabul eder.

(Bu düşünce ve tenkitlerimi, militan fanatik holigan laikçilerin, vesayet rejimi taraftarlarının iktidarda olduğu bir zamanda yazmış olsaydım mahkemeye verilir, mahkum edilir ve zindana atılırdım... Çok şükür o kara istibdat ve baskı günleri geride kaldı. Demagojiye kaçmadan, laiklik ve Kemalizm holiganlığı yapmadan, küfür ve hakeret etmeden efendice, medenî bir şekilde tartışmak isteyenler buyursunlar hodri meydan!..)


Mehmet ŞEVKET EYGİ - 26 Kasım 2012 Pazartesi

mapman06

bu güzel paylaşımlarınz için teşekkür ederiz....
bir insanda yok ise edep neylesin medrese mektep..

mazhar

#2
Laiklik adına yapılan "maskaralık"lar


Sonunda "Laik Anayasa"yı korumakla görevli "Anayasa Mahkemesi"nin (AYM) Başkanı dayanamayıp; "Laiklik adı altında, olmadık maskaralıklar çıkardık ortaya" dedi. "Laiklik adına" yapılan "maskaralıklar"ı örneklendirmeden önce, "maskaralık"tan neyin kastedildiğine bakalım. AYM Başkanı şöyle diyor:

"....İçi yanlış doldurulan kavramlarla bunlar hep izah edildi. Laiklik adı altında, olmadık maskaralıklar çıkardık ortaya. Din ya da dinsel duygular, inançlar ancak ve ancak kalplerde olabilir, kalplerin dışına taşamaz, kalbin içinde kilitli kalacak.... Böyle bir anlayışla tarif edildi."
Bu sözlerden, "dinin ya da inancın yanlış tanımlanarak kalplerde kilitli kalması"na yönelik her türlü şeyin "Laiklik adı altında yapılan maskaralık" olduğunu anlıyoruz. Şimdi AYM Başkanı'nın nitelemesine uygun olarak, Laiklik adına yapılan "maskaralık"lardan bir demet sunalım.
"İslam'da reform" çalışmaları yapıldı. Bu kapsamda; "M. Kemal'e iman"ı esas alan yeni bir "Amentü", M. Kemal adına yeni bir "Mevlid", "Atatürk ekber"le başlayan yeni bir "ezan" yazıldı. İslam'a karşı din olarak Kemalizm, Kabe'ye karşı kıble olarak Çankaya, Kur'an'a karşı kitap olarak Nutuk benimsetilmeye çalışıldı. "Minare" yerine "fabrika bacası", "ezan" yerine "motor gürültüsü" istendi. Ezan, Kur'an ve ibadet dili Türkçeleştirildi. Toplumsal hayattan tamamen silinen İslam'da, "rasyonel ve modern bir içerik"le reform yapılmak istendi. "İslam'da reform" konusunu incelemek üzere komisyon kuruldu. Camilere sıra konulması, ibadetlerin müzik eşliğinde yapılması istendi. Camilerde sabah ve akşam olmak üzere iki vaktin haricinde namazın yasaklanması önerildi. Camiler, toplumu Laikleştirme kurumları olarak kullanıldı.
Kur'an Türkçeleştirilerek, içine sadece "ahlâk", "vatana hizmet", "çalışma", "ilim aşkı", "yardımlaşma", "temizlik", "tarım", "sanayi", "turizm", "kanunlara saygı" ile ilgili ayetlerin alınması, bunun dışındaki ayetlerin Kur'an'dan çıkarılması ve yerine, TBMM tarafından çıkarılan önemli kanun maddelerinin konulması; hatta sûre isimlerinin değiştirilerek "Vergi Sûresi", "Ticaret Sûresi", "Yasalara Saygı Sûresi" gibi sûreler oluşturulması önerildi. TBMM'de Kur'an'dan "Medeni Ayetler"in çıkarılması görüşüldü. Kur'an, "Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitap" olarak tanımlandı.
Kur'an'ın "Din(e girme, iman etme)de zorlama yoktur" hükmü, "dinde zorlama yoktur" şeklinde Laiklik'e delil sayılarak, İslam'ın, dini yaşamaya zorlayan hükümleri iptal edildi. Laiklik Anayasanın "değiştirilemez"i kılınarak, devlet ve toplum hayatı "Laiklik"e mahkûm edildi. İslam, "devlet işlerine ilişkin hükümleri olmayan inanç sistemi" olarak tanımlandı. Din ve inanç kalplere kilitlendi; kilidi açmak isteyenere sınırsız baskı ve zulümler yapıldı. "Dini özgürleştirmek" adına Devlet düzeni ve hukuk kuralları dine göre belirlenmeyip din hayattan uzaklaştırıldı.
Hilafet kaldırılarak İslam'ın siyasal otoritesine son veridi. Şeriat kaldırılarak İslam'ın hukuk sistemi iptal edildi. Harf devrimiyle toplum "kimlik değiştirme süreci"ne zorlandı. Dini neşriyat yasaklandı, İslami ilimleri öğreten Medreseler kapatıldı. Toplumu dinden uzaklaştıracak "misyoner öğretmenler" atandı.
Devlet, insanların neye inanacağına, nasıl ibadet edeceğine, ne şekilde yaşayacağına karar verir oldu. İslam denetim ve baskı altına alındı. İslam'dan olabildiğince uzaklaştırılmış bir toplum üretilmeye çalışıldı. İslam'ın ibadet, helal-haram hükümleri iptal edilerek bunlar Laik yasalarla belirlendi. Müslümanlar, hırıstiyanlar ve yahudiler gibi yaşamaya zorlandı. İslam'ın tesettür hükmü iptal edildi; Laiklik'e aykırı diye, başörtüsü zulmü hayatın bütün alanlarında şedid biçimde uygulandı. İslam'ın zorunlu gördüğü hususlar sınırlandırıldı veya yasaklandı.
İslam için, "Türk Milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu" denildi. İslam, "Hz. Muhammed'in kurduğu bir din", "Arapların dini", "çöl kanunu" olarak tanımlandı. Rasulullah'a "baldırı çıplak çöl Arabı" diye hakaret edildi. "Ümmet" terimi, "Arap milliyeti siyaseti" olarak tanımlandı. Türk Milletinin "Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulandığı" söylendi. Din düşmanlığı devlet eliyle, devlet politikası olarak yapıldı. Binlerce İslam alimi idam edildi.
Her türlü İslami bakış ve söylem "çağ dışı"lıkla suçlandı. Her türlü "İslami faaliyet" suç sayılıp en ağır biçimde cezalandırıldı. Dinin "makul ve tabiî" olabilmesi için, "akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzım" geldiği söylendi. İslam, "din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır" mantığıyla tanımlandı. "İslam gelişmeye engeldir" denilerek, Hıristiyanlık'ın resmi din olması teklif edildi.
Hatta, M. Kemal'in, dini hükümleri nesih hakkı olduğu bile söylendi. Bu kapsamda, ibadet dışındaki bütün İslami hükümler kaldırıldı, ibadet hükümleri de Laiklik'e göre biçimlendirildi.
İşte AYM Başkanı bütün bunları -ve daha fazlasını- "Laiklik adı altında yapılan maskaralıklar" olarak tanımlıyor.
Faruk Köse.Haber vaktim.com
21 Mayıs 2013 Salı 00:07
farukkose@yeniakit.com

mazhar

Laiklik ve Cumhuriyet!
Bayram günü, "cumhuriyet" ve "laiklik" mevzuu da nereden çıktı denilebilir.
Elbette sebepsiz değil. Cumhuriyetin ilân edilişinin 90. Yıldönümüne, yani Cumhuriyet bayramına günler kaldı. Bu vesile ile içte ve bilhassa dışta bu yıldönümü dolayısıyla bir hayli yazı yayınlanacak ve yorum yapılacak. Nitekim, New York Times bir başlangıç yapmış bile: "Başörtüsü yasağının kaldırılması, demokrasinin bir işareti olarak görülmemeli, laik cumhuriyete karşı sinsi bir adımdır".
Cumhuriyetimiz ve laikliğimiz ABD'li yazarları, akademisyenleri neden bu kadar ilgilendiriyor?
Bu sorunun cevabı "ilgilendirmemesi düşünülemez" olmalıdır!
Türkiye laiklik prangasını 2007 seçimlerinde kırdı. Hatırlanacağı üzere 2007'nin başında meşhur "laik cumhuriyet" mitingleri başladı. Büyük kalabalıklar harekete geçirildi. Mevcut hükümete karşı sürdürülen gövde gösterisi, içten çok dışa mesajdı. Türkiye'nin statüsünü Lozan'da belirleyen Batılı güçlerin hassasiyetlerini gıcıklamak, içerideki batı yandaşlarının vazgeçilmez alışkanlıklarındandır. Ancak bu sayede hükümranlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Son hamlenin başarıya ulaşması hükümetin seçim kararı alması ve seçimlerde yüksek bir oranda oy sağlaması ile imkânsız hale geldi. Türkiye Batı garantili laiklik konseptini/kavramlaştırmasını sisteminin bağlayıcı konumundan uzaklaştırdı. Bu aslında devletin dönüşümü için belirleyici bir tavırdı.
Bir görünen Lozan, bir de görünmeyen derin Lozan olduğunu artık kabul etmek zorundayız.
İçimize sinmediği halde Lozan Andlaşması'nı imzaladık.
Bu görünendi.
Bir de görünmeyen mutabakat var: Yeni Türkiye'nin fikir muhtevası.
Türkiye'nin anlı şanlı inkılâp tarihçilerinin hiç biri, Millî Mücadele'nin fikir muhtevası ile, Cumhuriyet sonrasının ona tamamen ters ideolojik zeminini tartışmamıştır.
Şöyle bir kıyaslama yapabiliriz: Millî Mücadele Cumhuriyet'ten sonra benimsenen ideolojik dille asla yapılamazdı ve başarıya ulaşamazdı. Çünkü bu ideolojinin kabulleri, o sırada bize Batı emperyalizminin dayatmaları olarak görülüyordu.
İslâmdan uzaklaşmış bir Türkiye, batılıların asırlık hayali idi. Bu "laiklik" olarak formüle edilebilir. Çünkü önemli olan Türkiye'nin İslâmdan uzaklaşmasıdır. Nasıl ad konulursa konulsun.
Peki, Türkiye zaferi sağlayan fikriyatını neden değiştirdi? Bunun kendiliğinden olduğunu, makul çerçeveler içinde seyrettiğini düşünmemiz mümkün değil.
En zayıf zamanımızda Millî Mücadele'nin önderleri İslâm etkeni ile Batı emperyalizmine karşı çıktılar. Dünya müslümanlarının, bilhassa Hind müslümanlarının yükselen tepkisi üzerinden siyasetlerini belirlediler. Sonuca da ulaştılar.
Lozan müzakereleri kesintiye uğrayıncaya kadar İslâm etkeni, liderin dilindeki dinî muhteva, konumunu korudu. Müzakereler kesildikten sona muhteva değişikliği açıkça hissedilmektedir. Nitekim, Milli Mücadele'nin önde gelenlerinin Ankara'da istasyon binasında toplanıp yeni Türkiye'nin geleceğini konuşurken dinin, İslâmın ilk sırada ele alındığını Kâzım Karabekir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yazıyor. Bu karmaşada, bazı önde gelenlerin, müslümanlıktan çıkmayı ve hatta hırıstiyan olmayı bile kabul edebileceği anlaşılıyor. Tabiî ki bu şıkkın revaç bulması imkânsızdı!
Türkiye laiklikle kavramlaştırılan İslâmdan uzaklaşma yolunu seçti. Cumhuriyet bu kabuller üzerine kuruldu. Hilafet bu zaruret yüzünden ilga edildi. Türkiye yeni meşruiyet zeminini kendi düşünce muhtevasında değil, batılıların dayattıkları çerçeve içinde belirlemek zorunda kaldı.
Bu 1920'lerde bir zorunluluk olarak kabul edilebilir. 10 yıl savaşmış lider kadronun Batı'ya, o zamanki dünya hâkimi İngiltere'ye karşı duracak gücü kendilerinde görmedikleri anlaşılmaktadır. Düşmanı durdurmanın yolu, onun çizdiği çerçeveye uymakta görülmüştür.
Türkiye bu zaruretler içinde, taktik icabı, laik olmuştur. Fakat 1928'den sonra bu stratejik bir zemine oturtulmuştur.
Ha laiklik Türkiye'de sözlüklerde, ansiklopedilerde anlatılan muhteva içinde mi uygulanmıştır?
Bunun için bir çok örneğe ihtiyaç yok.
Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP'nin 1930'lardaki Ankara il başkanının Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi olması sağlam bir fikir verebilir!
Bu laikliğin karşılığı bugünkü Diyanet İşleri Başkanı'nın AK Parti il başkanı olmasıdır! İyi ki AK Parti bu laikliği sürdürmüyor!
Türkiye'nin laikliği, döneminde düşman güçlere karşı bir taktikti. Bu içeride derin yarılmalara yol açtı. Zihnimiz ağır hasarlar aldı. Bu yaraların sağaltılması, günümüzün en önemli meselesidir.
(Türkiye ve laiklik konusu yeni yayınlanan kitabımız Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş'te geniş şekilde ele alınmaktadır, Yazar Yayınları 0312 232 05 71, yazar@yazaryayinleri.com)
Habervaktim.com.17 Ekim 2013 Perşembe 07:14.D. Mehmet Doğan.Yeni Akit.Habervaktim.com