Samimi gayretler görmek istiyoruz

Başlatan Mücteba, 25 Haziran 2013, 11:03:01

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Samimi gayretler görmek istiyoruz

Bir gemiyi İspanya'ya gitmek üzere İskenderun limanından yüklesek. Hem kendi yükünü hem de personele yolculuk boyunca lâzım olacak şeyleri yükleyip denize açılsak.

Yolda fırtına başlasa. Batma korkusuyla yüklerden bir kısmını denize atsak. Dalga devam ettikçe biz de yükleri atmaya devam etsek. Böyle böyle, yükümüzü ata ata yolumuza devam ederek İspanya'ya varsak. Vardığımızda gemide atacak bir şey kalmamış olsa...

Ne olur?.. Ne olacak, dolu gemi boşalmış, kalkışta dolu iken varış yerinde bomboş kalmış olur...

Profesör Hayreddin Karaman'ın yapmak istediği de yoksa bunun gibi mi? "İslam'da Ne Var Ne Yok?" diyerek, "İslamda şu yok, İslamda bu yok" diye diye İslamın içini boşaltıp Nasrettin Hoca'nın kuşuna mı benzetmek istiyor yoksa?
Nasrettin Hoca'ya ait olduğunu da kabul etmiyorum ama ona izafe edilen bir fıkra var:

Hoca leyleği eline almış, gagalarını, bacaklarını kesmiş ve "İşte şimdi bir kuşa benzedin" demiş.

Ben Sayın Karaman'ın sözlerini aktarayım, siz de bir bakın da, Karaman'ın İslamdan kesip kesip atarak, yaptığının ve yapmak istediğinin leylek fıkrasına benzeyip benzemediğine beraberce bir karar verelim.

Sayın Karaman, 2010 senesi Temmuzunda "İslam'da Ne Var Ne Yok?" sorusuyla başlayıp Ağustosda devam ettiği seri yazılarına, "Köle Ve Cariye Yok (Olmalıydı)" başlığı altında şöyle diyor:

"İslam'da var sanılan veya gösterilen birkaç konuya temas etmekte olduğum yazılarımda bugün kölelik meselesine geldik. Diğer konularda "yok" dediğim halde bu konuda "yok olmalıydı" dedim. Bundan maksadım şudur:
"Temel kaynağımız Kitab'a ve onun açıklaması, uygulaması mahiyetinde olan sünnete baktığımda şu sonuca varıyorum:
İslam gelince önce köle ve cariyelerin perişan durumları ıslah edilecek, sonra da -İslam'ın aldığı tedbirler ve yaptığı düzenlemeler sayesinde- zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı.

Vakıa böyle oldu mu? Hayır. Peki kusur kimde? Dinde mi, Müslümanım diyenlerde mi? Şüphesiz zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlarda. "

SORUYOR, CEVAP BEKLİYORUZ...

Sayın Karaman'ın sözleri burada bitti. Şimdi onunla sırasıyla konuşalım. Önce onu konuşturacağım sonra ben konuşacağım. Karaman'ın ilk cümlesinden başlayalım. Şöyle diyor:

"...Kölelik meselesine geldik. Diğer konularda "yok" dediğim halde bu konuda "yok olmalıydı" dedim."
Yani Sayın Karaman "İslamda kölelik ve câriyelik olmamalıydı" diyor.
Şimdi sıra bizde...

Bi kere, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifler kölelik ve câriyelikle ilgili meselelerle dolu. Bu mesele İslam fıkhı içinde de uzunca bir yer tutar.
Merak edenler için kölelik ve câriyelikle ilgili bazı sûre ve âyet numaraları verelim:
2: 177, 221 / 4: 24, 25, 36, 92 / 5: 89 / 9: 60 / 16: 71 / 24: 33 / 33: 50 / 9: 12,13 / 47: 4 / 58: 3 / 70: 30 (Koyu dizilen rakamlar sûre numaraları, diğerleri âyet numaralarıdır.)
Sayın Karaman'ın, bu kadar âyete rağmen, "İslamda kölelik ve câriyelik olmamalıydı" demesi, -haşâ- tabii ki Allah'a itiraz değildir. Ama gayesinin ne olduğunu söylemek de kendisine düşer.
Bu konuda birçok da hadis olmasına rağmen, "İslamda kölelik ve câriyelik olmamalıydı" demesi –haşâ- tabii ki Resûlüllah'a da itiraz değildir, ama değilse bunu da söylemesi lâzım.

Kölelik ve câriyelik meselesi İslam fıkıh kitaplarında uzun uzun yer aldığı halde, Karaman'ın "İslamda kölelik ve câriyelik olmamalıydı" demekle, gâyesi İslâm âlimlerine itiraz da değilse nedir?

"İslamda kölelik ve câriyelik olmamalıydı" cümlesi, insana ilk nazarda "Bu zat Allah'a, Resûlüllah'a ve İslâm âlimlerine yol mu gösteriyor?" dedirtecek cinsten olsa da biz öyle demiyor, sadece bu soruları sorup cevabını Sayın Karaman'dan bekliyoruz.

Sayın Karaman yazısının devamını kastederek, "Ben zaten bu sorulara cevap verdim" diyebilir. Öyleyse Karaman'ın cevap mahiyetindeki o sözlerini aktaralım. Şöyle diyor:

"Temel kaynağımız Kitab'a ve onun açıklaması, uygulaması mahiyetinde olan sünnete baktığımda şu sonuca varıyorum:

İslam gelince önce köle ve cariyelerin perişan durumları ıslah edilecek, sonra da -İslam'ın aldığı tedbirler ve yaptığı düzenlemeler sayesinde- zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı."

Sayın Karaman'ın bu cümleleri çok su götürse de arkada daha vahimi olduğu için bunların üzerinde fazla durmayacağız. Ancak şu kadarını söylemeden de geçmeyeceğiz.

Hatırlayalım, Karaman'ın yazısının başlığı şöyleydi: "Köle Ve Cariye Yok (Olmalıydı)"

Bu iddia bi kere, "İslam gelince önce köle ve cariyelerin perişan durumları ıslah edilecek, sonra da -İslam'ın aldığı tedbirler ve yaptığı düzenlemeler sayesinde- zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı" diyerek isbat edilemez.

BÖYLE BİR GARANTİ Mİ VAR?..

Sıcağı sıcağına Sayın Karaman'a soralım:
"...zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı" diyen kim? Garanti etmek gibi görülen bu sözü söyleyen kim? Allah mı, Resûlü mü, İslâm âlimleri mi?

Hayır! Hiç biri!.

Ya kim? Sayın Karaman, bunu söyleyen siz kendinizsiniz.
Haaa şu var! İslamın hedefi elbette ki insanları köleleştirmek değil. Aksine İslamda köle ve câriye azadı teşvik ediliyor. Ama böyle bir teşvikin varlığı, köle ve câriyeliğin yasak olduğu mânâsına gelmez. Mantık ilminden az buçuk nasibi olan herkes zaten bunu kolaylıkla anlar.
Eğer İslamda kölelik yasaksa, içki, faiz ve diğer haramların yasaklandığı gibi köleliğin de yasaklanmış olması lâzımdı. Peki İslam tarinihde böyle bir yasak olmuş mudur? Hayır!..
Böyle bir yasak olsa, İslam dini niçin köle azad etmeyi teşvik etsin ki? "Kölelik ve câriyelik yasaktır" der, yasak olduğu için de köle azad etmek diye bir mesele olmazdı. Çünkü Müslümanların ellerinde köle olmazdı.
Ama İslam dininde bir köle ve câriye hukuku vardır. Onun için İslam, köle ve câriye azadını teşvik etmiştir. Niçin? Çünkü Müslümanların ellerinde köle ve câriyeler vardı da onun için.

"Köle ve câriyelerinize de kendi yediklerinizden yediriniz" tavsiyesinde bulunan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) İslamda köle ve câriye edinmenin yasak olduğunu söylemeyi unutmuş mu yoksa?

Bu hadis-i şerif, Müslümanların ellerinde köle ve câriyelerin bulunduğunu, bunu da Peygamberimiz'in bildiğini ve yasaklamadığını haber vermektedir...
Şimdi gelelim Sayın Karaman'ın vehâmet, felâket, fecâat ve dehşet ifade eden sözlerine.

"Zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı" diyen Sayın Karaman, arkasından şunları söylüyor:
"Vakıa böyle oldu mu? Hayır. Peki kusur kimde? Dinde mi, Müslümanım diyenlerde mi? Şüphesiz zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlarda."

Sonunda sözü getire getire Müslümanları suçlamaya kadar getiriyor.

MÜSLÜMANLARI SUÇLAMADA BİRLİK...

Fî tarihinde Papa'yla görüşen Fethullah Gülen de buna benzer bir şey yapmış, Papa'ya elden sunduğu mektupta Müslümanları suçlayarak "İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır" demişti. Karaman da bu konuda Müslümanları suçluyor.
Mâlum, Türkiye'deki Dinlerarası Diyalog çalışmalarının baş mimarı Fethullah Gülendir. Dinlerarası Diyalog faaliyetinin danışmanı ise -senelerce bu vakfın başkanlığını yapan Harun Tokak'ın ifadesine göre- Hayrettin Karaman'dır.
Görüldüğü gibi Gülen ve Karaman, iki ayrı konuda Müslümanları suçlamakda birleşiyorlar...
Hayrettin Bey'in yukarıdaki sözüne dönelim...
Allah (c.c.) kölelik ve cariyelik uygulamasını kaldırmak istedi de, Müslümanlar zevklerini ve menfaatlerini Allah'ın emrine tercih ederek kölelik ve cariyelik uygulamasını devam ettirdiler ha?

Peki bu "Müslümanlar" hangi müslümanlardır?
Sayın Karaman bunun cevabını ileriki cümlelerinde şöyle veriyor:
"Raşid halifeler bazı esirleri misilleme sebebiyle köleleştirmişlerdir. Ancak onlar da, daha önce mevcut köleleştirme şekillerini haram bilmiş, bunu yalnızca "devletin, Müslüman olmayan düşmanlarına karşı ilan ettiği meşru savaşta alınan esirler" ile sınırlamışlardır.
Şimdi anlaşıldı mı "zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar"ın kimler olduğu?
Karaman'ın bu sözüne bakılırsa, "zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar"ın başında "Raşid halifeler" diye andığı dört büyük halife geliyor. Yani Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali Efendilerimiz. (Radıyallâhü anhüm ecmâîn)
Karaman bu cümleleri Seyyid Sâbık'tan naklen veriyor. Yani Seyyid Sâbık böyle söylüyor, Karaman da onun bu sözlerini delil getiriyor...
Karaman'ı, dört büyük halife hazarâtının rûhâniyetine havâle ederek devam edelim.
Karaman'ın bu iddiasını normal görürsek, bunun devamı da gelir.
Karaman'ın sözündeki, "Zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar" ve böyle yaparak ilâhî iradeye baş kaldıranlar, sadece dört büyük halife değildir. Kölelik-cariyelik kurumunu; ictihadlarında, fetvalarında ve uygulamada yaşatmaya devam eden diğer sahabîler de, tâbiûn büyükleri de, mezhep imamları da, fakihler de, hatta Emevî ve Abbâsilerden Osmanlılara gelene kadar bütün İslam devletlerinin yöneticileri de "Zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar" olmuş olmazlar mı? Çünkü hepsinin zamanında kölelik ve câriyelik devam etmiştir.
Karaman'ın, "Zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar" diye suçladığı topluluğun ilki ashab-ı kiram ise -ki asla böyle değildir- Hazreti Resûlüllah'ın şu hadis-i şerifi ne olacak:
"Asırların (zamanların) en hayırlısı (hayrul kurûn...) benim asrımdır. Sonra ondan sonrakiler, sonra ondan sonrakiler..."
Hayırlı asrın hayırlılığı, o asırda yaşayan insanlardan dolayıdır. Bu durumda, Karaman'ın "Zevklerini ve menfaatlerini ilâhî maksada tercih eden Müslümanlar" diye suçladığı Müslümanlar, Karaman'ın iddiasına göre Peygamberimiz'in, "asırların en hayırlısı" diyerek övdüğü asırda yaşayan sahabe-i kiram olmuş olmuyor mu?
Peygamberimiz ashab-ı kiramı överken Karaman suçlamıyor mu?

O SUÇLASIN, BİZ SORALIM...

Karaman sözüne devam ediyor:
"Seyyid Sâbık, Fıkhu's-sünne isimli kitabında bu konuyu olması gerektiği gibi şöyle özetlemiş:
"Kur'an-ı Kerim'de köleleştirmeyi serbest bırakan bir âyet yoktur, aksine mevcut köleleri azad etmeye çağrı vardır.
Dikkat ederseniz, Seyyid Sâbık "Şu âyet kölelik uygulamasını yasak ediyor" diye tek bir âyet söyleyemiyor. Ama acziyetine bakmadan "köleleştirmeyi serbest bırakan bir ayet yoktur" diyerek gerçekleri gizlemekten de geri durmuyor. Ne yazık ki Sayın Karaman da onun peşinden gidiyor.
Seyyid Sâbık'a ulaşamayacağımıza göre Sayın Karaman'a soralım:
Köleleştirmeyi serbest bırakan bir âyet yoksa, Hicretin 8. senesinde Evtas'tan alınan esirler hakkındaki hükmü ifade eden Nisâ sûresi 24. ayetteki "İllâ mâ meleket eymânüküm" ifadesi ne oluyor?
Fey' olarak gelen savaş esirlerinin Peygamberimiz'e helal kılındığını ifade eden Ahzâb sûresi 50. âyetteki "Ve mâ meleket yemînüke / elinin altında bulunan (kadın)ları..." ifadesi ne oluyor?
Aynı âyette geçen "Ve mâ meleket eymânühüm / ellerinin mâlik oldukları..." ifadesi ne oluyor?
Efendimiz (s.a.v)'e hitaben Hicret'in 9. senesinde inmiş bulunan yine Ahzab sûresinin, 52. âyetinde yer alan "İllâ mâ meleket yemînüke / elinin malik oldukları" ifadesi ne oluyor?
Sayın Karaman, Hayber gibi son senelerde cereyan eden gazalardan Peygamberimiz'e fey' olarak esir geldiğini yazan tarih kitaplarından bir tanesini bile okumamış olabilir mi?
Onun bildiğini umarak hatırlatalım.
İslam devlet başkanı, savaş esirlerini ister öldürür, ister fidye alarak serbest bırakır, ister karşılıksız serbest bırakır, isterse de köleleştirir. Bunlardan dilediğini yapmakta serbesttir. Kur'an ve Sünnet'in mübah gördüğü bu tercihlerden herhangi birisini "İslam'da yoktur" diyerek kapatmak insanların yetkisine bırakılmış da değildir.

KÖLE VE CÂRİYELER...

Bazılarının bir türlü kabul edemediği köleleştirme ve câriye meselesine gelince:
Esir alınan erkek ve kadınlara önce İslam teklif edilir. İslamı kabul edip Müslüman olurlarsa ne âlâ. Allah'a kul olur ve kula kul-köle olmaktan kurtulup hür bir müslüman kardeşimiz olurlar. Ama İslamı reddedip Allah'a kul olmayı kabul etmezlerse, Allah'ın kulu olan bir Müslümana kul yani köle olurlar. Mesele bundan ibaret...
Tarihte kölelik kurumunda istismar olmuş da olabilir. Ancak bir mesele istismar ediliyor diye onu İslam dışı göstermek katiyen doğru olmaz. Yapılacaksa o yanlış uygulama tenkit edilir, o kadar.

TEADDÜD-İ ZEVCÂT (Birden fazla kadınla evlilik...)

Sayın Karaman, yazısında şu cümlelerle teaddüdi zevcâtı yani bir erkeğin birden fazla kadınla evlenme meselesini de ele alıyor:
"... Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınlı evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde İslâmî yönetim tarafından engellenebilir. Bu, kanunu (şerîatı) değiştirmek mânâsına gelmez. Bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeğlemesine benzer."
Hayır!.. Kur'an'ın mübah olduğunu bildirdiği bir hususun sınırlandırılması veya yasaklanması kimsenin yetkisinde değildir ve olamaz. Teaddüd-i zevcât uygulaması yürürlükten kaldırıldığında, insanlar şu veya bu şekilde günaha düşerlerse bunun günahına yasakçılar ortak olmayacaklar mı?
Ortada yaşanan bazı sıkıntılar varsa, yapılması gereken, İslâmî bir hükmü gayri İslamî ilan etmek değil o sıkıntıları ortadan kaldırmaktır. İslam'ın çok eşlilik müsâdesini kötüye kullananlar var diye bunu genelleştirip yasakmış gibi göstermek, İslam'ın bir hükmünü yok saymak olur. Oysa bir İslamî hükmün istismar edilmesi onun İslamî olmadığına delil olmaz.
Sayın Karaman, "çok kadınlı evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde İslâmî yönetim tarafından engellenebilir" diyor.
Bir Müslüman meşru bir şekilde birden fazla kadınla evlenecek de bunu İslamî bir yönetim engelleyecek ha! Bu doğrudan doğruya Allah'ın verdiği bir izni ve kişinin hakkını elinden almak olur. İslâmî bir yönetim İslâmî bir izni hem engellemez hem engelleyemez.

TARİHE BAKARSAK...

Sayın Karaman kafasını çevirip geçmişe şöööyle bir baksın bakalım, tarihte kendisinin söylediğini söyleyen hiçbir İslam âlimi var mı? Yoktur ve Hayrettin Bey bu meselede de eşsizdir.
İnsanlardan bir kısmı bir İslamî hükmü kötüye kullanıyor diye, bu hükmü hakkını vererek uygulayabilecek durumda olanları bundan mahrum etmek neyle izah edilebilir?
Birden fazla kadınla evli olduğu halde, dünyada hanımları arasında adaletli davranan bir tek kişi dahi kalmamış olsa, teaddüd-i zevcât hükmü yine bâkidir. Aynen diğer bütün İslâmî meseleler gibi.
Yeryüzünde böyle bir hüküm var olduğu müddetçe, meşru bir gerekçeyle ikinci, üçüncü bir kadınla evlenip de eşlerinin her birinin haklarını lâyıkıyla yerine getirecek kimseler her zaman bulunur.
Ayrıca, kötüye kullanılacak olan sadece teaddüd-i zevcât değildir. Namaz da oruç da zekât da icabında kötüye kullanılabilir. Namazı istismar edenler var diye İslâmî yönetimin namazı yasakladığını, zekâtı istismar eden var diye zekâtı yasakladığını, sakalı istismar edenler var diye sakalı yasakladığını düşünün. Ve bu misalleri çoğaltın da görün bakalım önünüze ne çıkmaz sokaklar ne lâbirentler çıkacak.
Neyse biz en iyisi Hayrettin Bey'e kestirme bir soru soralım:
Çok evlilik istismar edilir de tek evlilik istismar edilmez mi? Birileri de kalkıp tek evliliği kötüye kullanırsa ne olacak? İslâmî yönetim tek evliliği de mi yasaklayacak?
Hayrettin Bey'in önüne bazı gerçekleri sermek isteriz:
Sahabe-i kiram içinde neredeyse teaddüd-i zevcât yapmayan kimse yoktu.
Meselâ Hazreti Ali (r.a) Efendimiz, Hazreti Fâtıma (r.anhâ) ile evliyken başka biriyle evlenmemiştir ama Hazreti Fâtıma'nın vefatından sonra pek çok kadınla evlenmiştir.

HAZRETİ ÖMER'İN EMRİ...

Hazreti Ömer radıyallâhü anhin halifeliği zamanında, Yemen'de bulunan Hazreti Huzeyfe (r.a) orada gayrimüslim bir kadınla evlenmişti. Halife Hazretleri bunu haber alınca bir mektup yazıp derhal o kadını boşamasını istedi. Halife'nin bu isteği üzerine Hazreti Huzeyfe (r.a), "Yoksa kitabî kadınlarla evliliğin haram olduğunu mu söylüyorsun?" diye sormuş, Hz. Ömer (r.a) "Hayır! Kitabî kadınlarla evliliğin haram olduğunu söylemiyorum. Fakat Müslüman kadınları bırakıp (bilmeden) zinâkâr kadınlarla evlenmenizden korkuyorum" cevabını göndermiştir.
(Beyhakî, es-Sünenu'l-Kübrâ, VII, 172.)
Gayr-i Müslim kadınlarla evlilik, nesillerin Yahudi / Hristiyan kültürünün etkisini taşıması gibi bir tehlikeye de yol açabilir.
Zihinlerini teaddüd-i zevcâta takanlar, kendilerini zorlayıp biraz da Hazreti Ömer'in endişesini hissetmeye çalışsınlar. Çalışsınlar da zamanımızda gayri Müslim kadınlarla evlenenlere bu mahzuru anlatmaya gayret etsinler.

Daha vahimi var:
Müslüman erkeklerin gayr-i Müslim kadınlarla evlenmelerini geçtik, zamanımızda gayr-i Müslim erkeklerle evlenen Müslüman kadınlar var. Oysa hem böyle bir evlilik câiz değil, hem de nikâh yapsalar bile yapılan nikâh(!), nikâh değil.
Nikâhlı olarak birden fazla evlilik yapanlar hakkında ileri geri fikir yürütenler, böyle gayr-i câiz evliliklere engel olmaya çalışsalar olmaz mı?
Bugün yeryüzünde fiilen bulunmayan kölelik ve câriyelik meseleleri için mesâi harcayanlar, biraz da şu anda fiilen yaşanan Müslüman kadın-gayri Müslim erkek evliliklerine mesâi harcasalar olmaz mı?
Meselâ 2000 senesi Nisan ayında Şanlı Urfa'da Hıristiyan bir erkekle Müslüman bir kadın, böyle bir nikâhın nikah sayılmayacağı biline biline sözde nikâhlanmıştı. Biraz da böyle evliliklere üzülsünler, biraz da bunlara engel olmak için kafa yorsunlar da samimiyetlerini görelim...

Diyalogdan düğüne yazarak internetten bu konuda daha geniş bilgiye ulaşılabilir...


Ali EREN | 24.06.2013 12:44 | www.haberkita.com

mazhar

Hayrettin Karaman Vakıası..

Bu yazı dizisini takip etmenizde büyük yarar var. Dinimizi sulandırmak, light (hafif, ılımlı) bir İslâm türetmek istiyorlar. Bu işin içinde Türkiiye'nin büyük bir devlet olmasını istemeyen ezeli düşmanları var!.. İşin bir ucu İsrail'e, bir ucu ABD'ye kadar uzanıyor!
Hayrettin Karaman kimdir?

Neler yapmıştır da bu derece şöhret olmuştur. Henüz hayatta iken kendisine «Anma Gecesi» düzenlenmesinin sebebi nedir?

Onu kimler, ne maksatla yükseltmeye gayret ediyorlar?

Şöhret-i kâzibe midir?

Yaptıkları, peşinden gittiği reformistlerin izini alenen gösteren, işin kötüsü bu sözde İslâm alimi reformistlerden yararlandığını asla inkâr etmeyip, bilakis onları öven Hayrettin Karaman dini sahada ne gibi bozukluklara yol açıyor?

R. Ercan BİTİKÇİOĞLU başladığı bu yazı dizisi ile bütün bu konulara açıklık getirmeye çalışıyor.

Bu yazı dizisini takip etmenizde büyük yarar var.

Dinimizi sulandırmak, light (hafif, ılımlı) bir İslâm türetmek istiyorlar.

Bu işin içinde Türkiiye'nin büyük bir devlet olmasını istemeyen ezeli düşmanları var!. İşin bir ucu İsrail'e, bir ucu ABD'ye kadar uzanıyor!

Türkiye halkının dominant (hakim) kültürü İslâm kültürü ve dini de elhamdülillah İslâm dinidir. Bu dini ortadan kaldıramıyorlar.

O halde en pratik yol sulandırıp hakiki bir din olmaktan çıkarmak ve bu suretle milletimizin en büyük potansiyeli olan dini muvazeneden (dengeden) yoksun, kuşa çevrilmiş hale getirmek. Bu onların en büyük idealidir.

Düşman oyunlarına gelen sözde din adamı, sözde büyük fakih şöhret-i kâzibe (şişirilmiş, yalancı şöhretler) kullanılmak suretiyle adım adım dinimizi tahrip ediyorlar.

Merhum Ahmet Davudoğlu hocaefendi icazetli bir büyük alim idi. Bu kötü gidişatı görmüş ve her zaman istifade edeceğimiz «Dini Tamir Davâsında Din Tahripçileri» (Bedin Yayınevi, İstanbul – Telefon: 0212 5193618) isimli eserini telif etmiş idi. Mekânı Cennet olsun..
http://www.haberkalem.com/haber/1865-hayrettin-karaman-vakiasi.html



R. Ercan BİTİKÇİOĞLU ( ercan1@haberkalem.com )

Hayrettin Karaman Ekolü Ne ayak?
Eklenme Tarihi : 09 Şubat 2013, 05:51
Okunma: 1444 Yorum: 3


Okumanızı tavsiye ettim, okuyun ve okutun.. Her koyun kendi bacağından asılır amma ve lâkin, kardeşlerinizin dinden imandan olmasına, zehirli cereyanlara kapılmasına izin vermeyin, ehl-i sünnet İslâmını bıkmadan, usanmadan anlatın, bozuk ve kötü işlere mani olun..


Bu yazımı çakma müçtehid, bozuk ilahiyatçı Hayrettin Karaman’ın neden şişirildiğini merak edenler mutlaka okusun.. Halis mü’min olanlar okusun. Ehl-i Sünneti müdafaa edenler okusun.. Reformistlere karşı olanlar, reformizmin İslâm dinine neden bulaştırılmak istendiğini bilmek isteyenler okusun...  Menfaatperestler, dinini paraya tahvil edenler, “sen bizim kârımıza mani mi olmak istiyorsun?” diyen habisler okumasın!..

Muhterem okurlarım dikkat!.. Henüz yaşamakta olan, hayattaki bir şahsa «Anma Günü-Gecesi» tertiplediler.. Adamı şişirdikçe şişirdiler. Hálâ da şişiriyorlar.

Dün Cuma namazını kıldığım caminin (belirli bir arkadaşlığımız da olan, sevdiğim) imamı beni çok üzdü. Meğer o da bir Hayrettinzede imiş.. Şimdiye dek farkedememişim. Belki yanımda o konulara hiç girmediği içindir. Evet maalesef, o da yüzbinlerce Türkiyeli gibi bir «Hayrettinzede» yani Hayrettin Karaman mağduru, onun bozuk fikirlerinden zehirlenmiş, kazaya uğramış kişilerden imiş.. Üstelik onun bozuk fikirlerini vaazında da kullanıyor. Bilmem ki bu işlediği günahlara tevbe etmesine vesile olabilir miyim?

Diyanet İşleri Başkanlığı mutadı üzre; gönderdiği Cuma hutbesi metninde içki ve sigara gibi zararlı maddeleri vazetmiş.. Diş fırçalama hutbesinden biraz daha hallice ama elbette bizim hutbeden beklediğimiz türden bir konu değil. Hutbe dediğin müslümanları hoplatmalı, ülkenin ve İslâm’ın başındaki gaileleri anlatmalı, fitneleri engellemeli, mü’minleri cuş-u huruşa getirmeli...

Neyse, Cuma Namazını kıldığım caminin imamı da bu Cuma Hutbesi metnindeki konuyu vaazında da genişçe anlatmak istemiş. Anlatıyor, güzel de anlatıyordu, ancak araya Hayrettin Karaman reklamını koyunca tepemin tası attı... Vaaz esnasında bir ara şekeri düştü, hutbeyi de biraz bu yüzden biraz da dışarıdaki yağış yüzünden kısa kesti. Namaz çıkışında yakasına yapışıp konuşacaktım ama iyi olmadığını, çok terlediğini söyleyerek hemen evine gitti. Lakin kendisine bu konuyu yazacağımı, haberkalem’den okumasını tembihlemeyi ihmal etmedim. İnşaAllah okur.

Evet, inşa’Allah okur ve mâruz kaldığı bozuk fikirlerin etkisinden bir an önce kurtulur. Bizim hoca içki ve zararlarını da anlattı ancak sigaraya daha fazla yer verdi ve sigara meselesini anlatırken de “çağımızın büyük müçtehidi, herkesin kabul ettiği muhterem Hayrettin Karaman hocaefendi, ayrı bir ekolün sahibi..” gibi sözlerle; bizce bozuk ilahiyatçılardan olan bu zatı meth-ü sena edip “onun da söylediği gibi” diyerek konusunu sağlamlaştırmak istedi. Buna çok üzüldüm... Zaten söylediği de yanlıştı. Kimse, icmaen “tahrimen mekruh” hükmü verilmiş sigara için, Hayrettin Karaman öyle buyurdu diye ve “çağımızda sigaranın yeni yeni daha başka birçok zararları da keşfedildiği için artık iyice haram olmuştur” diye bir hüküm veremez.

Evet muhterem okurlarım, tepemin tası attı... Nasıl atmasın ki?. Hayrettin Karaman meselesi de Fethullah Gülen meselesi kadar mühim bir meseledir. Biz milyonlarca insanın üzerine toz kondurmadığı Fethullah Gülen’i dinlerarası diyalog meselesi yüzünden red etmiyor muyuz? O halde Hayrettin Karaman’ı da bozuk fikirleri; mezhepleri birleştirme, mezhepsizlik, bozuk ve sapık Reşit Rıza’nın izinden gitmesi, kendini müçtehid ilân etmesi ve türlü işlerde müslümanları yanıltması yüzünden tenkid ve red ederiz.

Bunları da kendi heva ve hevesimizle değil, merhum dersiám, icazetli gerçek hocaefendilerden Ahmed Davutoğlu gibi âlimlerin verdiği bilgiler ve işaretlerle yaparız. Açınız merhum Ahmed Davutoğlu’nun «Dini Tamir Davâsında Din Tahripçileri» isimli kitabını okuyunuz. Bedir yayınevi yeni baskılarını da yaptı.

Hayrettin Karaman bilerek şişirilmiş bir ilahiyatçı... Fetva vermekten korkmuyor.. Kendini mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebû Hanife’den ve diğer 3 hak mezhebin imamlarından (İmam-ı Şáfi, İmam Mâlik, Ahmed bin Hambel) üstün gördüğünden eminim.. Bakmayın siz, “ben hanefiyim” demesine. Öyle diyor ama ardından da “çağımızda mezhepleri birleştirmek zarurî hale gelmiştir” diyor.. Neden birleştiriyorsun be adam, bunun yolu yordamı belli değil mi? Kişi kendi mezhebinde bir meseleyi bulamaz diğer 3 hak mezhepten birinde bulursa onu taklid eder iş biter. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen (dersiám icazetli hocalarımızdandır o da) Büyük İslâm İlmihali isimli eserinde böyle diyor.

Ve diğer «tamamen duygusal» başka nedenler...

Muhterem kardeşlerim! Ülkemizde 1984 yılından sonra 6 ÖFK (Özel Finans Kurumu) kurulmuş, bunlardan İhlas Finans Kurumu faaliyetlerine son vermiştir. Halen 5 ÖFK faaliyet halindedir. Kuruluş tarihi sırasına göre: Al baraka Türk, Faisal Finans Kurumu, Kuveyt Türk Evkaf Finans, Anadolu Finans Kurumu, Asya Finans Kurumu. Bunların yaptıkları esasen Kur’ân’ın şiddetle red ettiği “faiz de alışveriş gibidir” cehennemî zihniyetine[1] modern, yeni bir maske takarak tekrarlamaktan ibaret. Nasıl bir maske taktılar? Bu maskeyi kimler üretti? Artık bunu da sizin ferasetinize bırakıyorum. Şu kadarını söyleyim ki elbette bozuk, reformist ilahiyatçılara ısmarladılar bu işleri..

Adama bir peygamber demedikleri kalmış... “Hayrettin Karaman Ekolüymüş...”, “Çağın Müçtedihiymiş..”, “Muhterem hocaefendi içtihad sahibi, içtihadlarına itiraz edilemeyen bir zatmış...” Ve daha neler neler..

Muhterem okurlarım, işte bendeniz şu yukarıda sıralanan nedenlerle bu meseleyi yazdım.. Okumanızı tavsiye ettim, okuyun ve okutun.. Her koyun kendi bacağından asılır amma ve lâkin, kardeşlerinizin dinden imandan olmasına, zehirli cereyanlara kapılmasına izin vermeyin, ehl-i sünnet İslâmını bıkmadan, usanmadan anlatın, bozuk ve kötü işlere mani olun..

Biz ancak takva yolunu tavsiye ederiz, icazetli (ucu Resûlullaha kadar ulaşan) hocaların izinden gitmenizi yani ehl-i sünnet dairesinde kalmanızı, reformistlere, Abduh’çu, Reşit Rıza’cı zamane (bozuk) ilahiyatçılarına (iyilerini tenzih ederiz) uymamayı tavsiye ederiz. Gerisi onlara kalmış. Selâm ve duâ ile.

Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU - haberkalem.com − 09 Şubat 2013