Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Kıssalar.........

Başlatan ebrarrana, 03 Ekim 2005, 18:20:57

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ebrarrana

HAZRETİ PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.)RÜYASI

Hazreti Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz bir sohbetinde eshab-ı kirama bir rüyasını şöyle anlattılar:

Dün gece rüyamda yanıma iki kişi geldi. Ben kim olduklarını sordum. Söylemediler... Bana: “yürü, beraber gidelim” dediler. Beraber yürümeye başladık. Biraz ileride, arkasını yaslanmış bir adam gördüm. Onun başının ucunda başka bir adam, ona taş taşıyor ve taşıdığı taşlarla adamın başını eziyordu. Adam başka taş almaya gidince başı ezilenin başı eski haline geliyor, o adam yine getirdiği taşlarla adamın başını eziyor ve bu hal böyle devam edip gidiyordu. Ben yanımdakilere «Allah, Allah! Bu ne haldir» diye sordum. Bana sen yürü, yürü dediler...

Yürümeye devam ettik. Adamın biri sırt üstü yatıyor, diğer bir adam da elinde demirden kanca olduğu halde yatan adamın yüzünün bir tarafını parçalıyor, öbür tarafına geçiyor, öbür yüzünü yarıncaya kadar parçalanan yüzü iyileşiyor, tekrar dönüp aynı işkenceyi sürdürüyordu. Ben yine «Sübhanellah! Bunlara ne oluyor böyle» dedim. Bana yine «sen yürü, yürü!» dediler. Devam ettik. Biraz ileride fırına benzer bir yer gördüm... İçinde insanlar altlarından alev geldikçe öyle feryat ediyorlar ki, dünyada onların sesini duyan her canlı ölürdü.

Ben «bunların suçu nedir?» dedim. Yanımdakiler bana sen yürü, yürü dediler. Yürüdük... Suyu kan renginde,bir nehir... İçinde bir adam yüzüyor, yüzüyor, ırmağın kenarına geliyor. Kenarda yanında birçok taş toplanmış bir adam... Yüzen adamın ağzına bir taş koyuyor. Adam gidiyor, o taşı yutuyor ve yüzerek geri geliyor. Bu şekil azap devam edip gidiyor. Ben, «Bu nasıl şeydir?» dedim. Bana sen yürü, yürü dediler. Yürüdük... İleride çirkin bir adam... Bir ateş yakmış, yaktığı ateşin etrafında durmadan dolaşıyor, hayret etmiştim bu adamın haline «Bu ne yapıyor böyle» dedim. Bana «sen yürü» dediler.

Bir müddet daha gittik içinde çeşitli çiçeklerin bulunduğu bir bahçe gördüm. İçinde uzun mu uzun boylu bir adam, öyle ki boyunun uzunluğu göklere doğru yükselmişti. Adamın etrafında ise toplu halde kalabalık çocuklar vardı. Ben «böyle uzun boylu bir adam ve bu kadar çok çocuk görmemiştim. Bu adam kim ve yanındaki çocuklar kimlerdir.» diye sordum. Bana yine «sen yürü, yürü» dediler.

Yürümeye devam ediyorduk. Büyük bir ormana vardık.. O kadar büyük orman daha görmemiştim. Yanımdakiler «buraya gir» dediler. Beraber girdik. Biraz ileride altın ve gümüşten yapılmış muazzam bir şehir göründü. Şehrin kapısını vurdular. Kapı açıldı, içeri girdik, içerde bizi bir takım insanlar karşıladı. Vücutlarının bir yüzü gayet güzel, bir yüzü ise çok çirkindi. Yanımdakiler onlara oradan akmakta olan nehri göstererek «Şu nehre girin» dediler. Onlar nehre girdiler geri çıktılar. Vücutlarındaki o çirkinlikten hiç eser kalmamıştı..

Yanımdakiler bana «Burası Adn Cennetidir... Senin yerin burasıdır» dediler. Başımı kaldırıp baktığımda çok güzel bir köşk gördüm. Onlara beni bırakın da yerime gireyim dedim... Kabul etmeyip şimdi olmaz ileride geleceksin dediler. Ben onlara kim olduklarını sordum. Allah tarafından gönderilmiş melekler olduklarını sövlediler. Bu gördüklerimiz acaip şeylerin ne olduğunu sordum. Söyle anlattılar:

Birincisi, kafası taşla ezilen adam; Kur'an öğrenip onunla amel etmeyen ve uykuyu farz namaza tercih eden kimsedir. Yarın kıyamette böyle azap görecek. İkincisi, Kanca ile yüzü parçalanan kimse ise; yalan söyleyerek halkı biri birine düşüren kimsedir, öyle azap görecek... Üçüncüsü, yani fırında azap görenler, zina eden erkek ve kadınlardır... Dördüncüsü, yani kan renginde ırmakta yüzen ise: faiz yiyendir... Ateşin etrafında dolaşan beşincisi ise Cehennem zebanisi Malik'tir... Altıncısı, bahçedeki uzun boylu adam, İbrahim aleyhisselam... Etrafındaki çocuklar da islam olarak doğan ve islam olarak ölen çocuklardır... Peygamberimiz buraya gelince, Eshap :

«ya ResullAllah müşriklerin çocukları da dahil mi?» diye sordular. Peygamber Efendimiz «Evet!» buyurdu. Vücutlarının yarı yeri ,çirkin yarısı güzel kimseler ise, hem günah işleyip hem de iyilik eden, fakat iyilikleri kötülüklerine galebe çalan kimselerdir, diye anlattılar, buyurdu.

***


KİMSE GÖRMEDEN TAVUĞU KİM KESECEK?

Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri üstazı Üftade (k.s.) hazretlerinin hizmetinde daha ilk yıllarından talebe iken birçok talebe arkadaşlarının arasında üstazının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri müridIeri arasında en çok onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi. Üstazın o talebesi ile fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemiyor, «biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var!» diyorlardı.

Talebelerin ve bazı kesimlerin bu halini sezen Hazreti üstaz, onları imtihan etmek istedi.. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip: «Bunu gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur» buyurdular.

Bıçakla tavuğu alan talebeler süratle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli birer yer bularak kesip getirdiler. Fakat o hakkında dedikodu yaptıkları «onun bizden ne farkı var» dedikleri talebe hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.

Erken gelenler kendi aralarında konuşuyorlardı: «Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kim bilir şimdi nerelerde dolaşıyor» diyorlardı. O talebe hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar:

“Bir tavuğu kesmeyi becerememiş” diyorlardı kendi kendilerine.

Üstaz, sordu: “Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın,hep seni bekliyoruz. Bu zamana kadar nerdesin?” diye... O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan daha sonra büyük bir mürşid olacak olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri şöyle cevap verdi: «Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lakin ben nereye gitti isem beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi biliyordum ki Allah (C.C.) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece ordan oraya ordan oraya koştum, sizin emrinizi yerine getiremeden geldim» dedi.

Tabii bu hadiseden sonra anladılar diğer talebeler hocasının neden en çok onu sevdiğini ve onunla daha fazla niçin alakadar olduğunu... Başlarını önlerine eğip hata ettiklerini anladılar.. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekan ve zaman yoktur.

***


«BABANI ÖLDÜREMEZSİN»

Baş münkirlerden Abdullah bin Übey'in oğlu genç yaşta iman etmişti. Birgün Resulüllah'ın huzurunda otururken karşıdan babasının geçtiğini gördü. O anda Peygamber Aleyhisselam su içiyordu. Peygamberimizden elindeki suyun hepsini içmemesini diledi. «Ya ResulAllah! Şu karşıdan geçen babamdır. Sizin artığınızı ona vereceğim. Belki içer de imana gelir» dedi.

Onun bu halishane dileğini Efendimiz kabul buyurmuştu. Abdullah ibni Übey'in oğlu su tasını alıp babasına götürdü ve: «Babacığım bu Resulullah'ın artığıdır. Senden bunu içmeni rica ediyorum.» deyince, onun küfrü bir misli daha ziyadeleşip:

«Oğlum sana yazıklar olsun. Bana bunu getireceğine keşke ananın bevlini getirse idin daha iyi ederdin» dedi.

Babasından bu sözleri duyan sahabi kılıcını çektiği gibi Resulüllah'ın huzuruna çıktı. «Ya Resulüllah! Babam böyle böyle söyledi, müsaade ederseniz onun kellesini keseceğim» dedi. Gencin sözlerini dinleyen Peygamber Aleyhisselam,

«Ne de olsa senin babandır. Öldürmene müsaade edemem» buyurup sabretmesini ve hidayeti için dua etmesini tavsiye etti.

***


BAKMASIYLA GÜNEŞ KARARDI

Hazreti Ömer, sırtından elbisesini çıkarmış yamıyordu. Üzerinde başka elbisesi de olmadığından güneşin sıcaklığı sırtını yakmıştı. Canı yanan Hazreti Ömer, başını kaldırıp güneşe hiddetle baktığında güneşin bir anda ziyası kayboldu ve ortalık gölge haline geldi. Bu hal Resulüllahın dikkatini çekmişti. Biraz sonra Hazreti Cebrail gelip:.

- Ya Muhammed! Söyle Ömer'e güneşe merhamet nazarıyla baksın. Aksi takdirde kıyamete kadar güneş bu hal üzere kalacak, diye haber verdi. Peygamberimiz durumu Hazreti Ömer'e bildirdi ve Hazreti Ömer de güneşe merhamet ile bakınca güneş eski haline avdet etti.

***


BU YOLA NASIL GİRİLİR

Şah Nakşibend Hazretleri Buyurdular ki:

- Kul, sizin yolunuza nasıl girebilir; nereden girebilir?

Şöyle buyurdular:

- Resulüllah (s.a.v) Hazret-i Muhammed Mustafa'nın sünnetlerini izlemek yolundan.

***



NİÇİN YAZDIM

İmamı Rabbani (K.S.) Hazretlerinin çok yazmasının sebebi soruldu. O da şu cevabı verdi: Bize bütün yazılarımızı ahır zamanda gelecek olan Hazreti Mehdinin Aleyhirrahmeti vettehiyyat verrıdvan okuyacağı ve hepsini makbul bulacağı bildirildi. Böyle çok yazı yazmamın sebebi budur.

***



GÖZ ZİNASI İÇİN GUSÜL

Halife Hazreti Osman'ın huzuruna bir adam gelmişti. Hazreti Osman, «git gusül et de gel! Karşımda cünüp cünüp oturma!» dedi. Adam: «Ya Emir'el-Mü'minin ben cünüp değilim» dediğinde Hazreti Osman-ı Zinnureyn:

«nasıl cünüp değilim, diyebiliyorsun. Sen bu­raya gelirken bir kadına şehvet nazarıyla bakmışsın, göz zinası yapmışsın» buyurdu. Adam işlediği günahı hatırlayarak suçunu itiraf etti ve gidip yıkandıktan sonra Halife'nin huzuruna kabul edildi.

***



EBU LEHEB'İN AZABI

Peygamberimizin amcası, fakat en büyük düşmanlarından olan Ebu Lehep iman etmeden geberip gitmişti. Ona yakınlarından birisi rüyasında gördü. Ve ona nasıl azap edildiğini sordu. Ebu Lehep Hazreti Muhammed'e iman etmemesi yüzünden çok büyük azap gördüğünü söyleyip başına gelenleri şöyle anlattı:

«Yazıklar olsun bana! Ona iman edip dünya ve ahirette kurtulacağım yerde, iman etmedim ve dünyada da ahirette de perişan oldum. Yalnız bana haftada üç gün hususi muamele oluyor. O da Muhammed doğduğu zaman cariyem gelip bana onun doğumunu müjdelemişti, ben de memnun olarak onu azat etmiştim. İşte onun için o gece azap hafifliyor. Bir de Pazartesi olunca iki parmağımın arasından serin su akar, ben de onu emer rahatlarım, Bunun sebebi ise Muhammed doğduğu zaman ben cariyeme git ona meme ver demiştim. Ondan dolayı haftada birgün bana su veriliyor» dedi.

***


BAŞINA SICAK KÜL DÖKÜLEN BEYAZIT

Kibar-ı evliyadan Beyazıd-ı Bestami hazretleri, birgün hamama girmişti... Hamamdan çıkıp evine giderken iki katlı bir evin dibinden geçiyordu, yukarıdan tepesine bir leğen sıcak kül döküldü. Başındaki sarığı ve cübbesi yanan Allah dostu, “Şükürler olsun ya Rabbi” diyerek elini yüzüne sürdü...

Sonra yanındakilere dönerek şu vecizeyi söyledi:

-“Ben ateşe layık bir kulum... Hiç başıma kül döküldü diye kızar mıyım?”.

***


BİR SAKSI İLE YANGINI SÖNDÜRDÜ

Hazreti Ömer zamanında Medine'de yangın çıkmıştı. Halk korktular ve durumu Hazreti Ömer'e bildirdiler. Halife eline bir saksı parçası alıp üzerine:

- Ey ateş Allahü Teala'nın izniyle sakin ol ! Yazdı. Saksı parçasını ateşin içine attılar Ateş hemen o andan itibaren sönmeye başladı ve kısa zamanda söndü.

***


NEFS TERBİYE OLMADIKÇA   

Bayezid-i Bestami'ye bir gün bir kimse gelip;

-"Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama, kendimde hiç bir ilerleme göremiyorum. Halbuki itikadım da düzgündür." dedi. Sultan-ül-Arifin;

-"Sen bu halde üç yüz sene daha devam etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var." buyurdu. O kimse;

-"Efendim! Bunun bir çaresi yok mu?" diye sordu. Bayezid-i Bestami (k.s.) Hazretleri:

-"Var ama sen kabul etmezsin." buyurdu. O kimse israr edip;

-"Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğe kabul ediniz.Ne emrederseniz yaparım." dedi. Sultan-ül-.Arifin buyurdu ki:

-"Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, adi ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla, "Bana bir tokat vurana bir ceviz, iki tokat vurana iki ceviz veriyorum" de." O kimse bunları duyunca;

-"la ilahe illAllah. Ben bunları yapamayacağım. Bana başka bir şey emretseniz." dedi. Bayezid-i Bestami (k.s.) Hazretleri,

-"Senin ilacın ancak budur ve biz de baştan; "Sen bunları kabul etmezsin!" diye söylemiştik. Yolumuzun esası nefsi terbiye etmektir." buyurdu.

***



OSMANLI ORDULARI VE SAVAŞ

Avrupalıların Muhteşem Süleyman adını verdikleri Kanuni Sultan Süleyman, 250 bin askeriyle Mohaç muharebesine çıkmıştı 250 bin asker günlerce Avrupa ortalarında yol alırken çeşitli bağ ve bahçelerden de geçiyor ve Osmanlı Türk askerinin geldiğini gören köylüler evlerini ve tarlalarını bırakarak dağa kaçıyorlardı. Çünkü onlara göre, düşman girdiği yerde canlı bir insan bırakmaz, ya esir alır ya öldürürdü.

Meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer'in yazdıklarına göre, yemyeşil bağ ve bahçelerini olduğu gibi bırakıp dağa kaçan Macarlar artık her şeylerinden vazgeçmişler ve canlarını kurtardıklarına seviniyorlardı. Onlar, 250 bin askerin geçtiği bağdan hayır beklemezken, ordu geçip gittikten sonra gelip tarlalarını gezdiklerinde hakikaten tarlalarındaki üzümleriın yendiğini, fakat her salkımın yerine bir liranın bağlanmış olduğunu hayretler içinde gördüler. Beklemedikleri bu manzara ile karşılaşan Macarlar sanki Osmanlıların tarlalarından geçmesine sevinmişlerdi. Çünkü Osmanlı ordusu o zaferlere imanları ile erişiyorlar, imanları ise onlara kul hakkına tecavüze asla müsaade etmiyordu.

İşte bugün birçok kendini bilmezin emperyalist olarak tavsif ettiği her yere insanlık, adalet ve medeniyet götürmüş, onlardan aldığının belki de on mislini vermiştir.

***


HZ. ÖMER'İN ADALETİNE BİR MİSAL

Ashab'tan Abdurrahman bin Avf, Hazreti Ömer (R.A.) Halife iken onu makamında ziyarete gelmişti, selam verip müsait bir yere oturdu. Hz. Ömer kendisiyle hiç meşgul olmuyor hatta selamını bile almıyordu. Hayretle neticeyi beklerken, Hazreti Ömer işini bitirdikten sonra yanan mumu söndürdü aynı onun gibi başka bir mum yaktıktan sonra (ve aleykümselam) deyip selamını aldı. Ve konuşmaya başladılar.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Ömer (R.A.) hazretlerine niçin o mumu söndürüp başkasını yaktıktan sonra kendisiyle meşgul olmaya başladığını sormuştu. Hazreti Ömer (r.a.):

«Ya Abdurrahman, evvelki mum devletin hazinesinden alınmış mumdu, o yanarken şahsi işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Sizinle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım ondan sonra sizinle meşgul olmaya başladım.» deyince Abdurrahman bin Avf hazretlerinin gözleri yaşarmıştı. Ellerini kaldırarak şöyle dua etti. «Ya Rabbi Hattap Oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme!»

Devlet hazinesini har vurup harman savuranlara ne güzel bir nümune-i imtisal değil ml?...

***
KULA BELA GELMEZ HAK YAZMADIKÇA....

HAK BELA YAZMAZ KUL  AZMADIKÇA.....