2- Konuyla İlgili Yapılan Ön AraştırmaKendisini
Milliyetçi, Muhafazakâr ve liberal olarak tanımlayan Taha AKYOL isimli yazar 1997 yılında ilk kez yayınladığı
“Bilim ve Yanılgı” isimli kitabını güncelleyerek 2010 yılında tekrar yayınlamış.
http://kitap.milliyet.com.tr/-demokratik-universite-zirvadir-/kitap/haberdetay/05.01.2011/1335307/default.htmKitapta geçen
“Din, Bilim ve Düşünce” ve
“Geometri ve Din” isimli bölümler konuyu anlama adına önem arz ediyor.
Bilim ve Yanılgı
Taha AKYOL
Din, Bilim ve Düşünce
ÎMAM Rabbani (1563 - 1625) Hind Müslümanlarının yetiştirdiği çok büyük bir tasavvuf âlimiydi. Fikir ve inanç alanında verdiği büyük mücadele ile îslamî tasavvufu ihya ettiği için kendisine,
"müceddid-i elf-i sani" denilmiştir. Yani, Peygamberimizden bin yıl sonra bunu yaptığı için,
"ikinci binyılın yenileyicisi..." İmam Rabbani'nin
"Mektubat" adlı eseri hemen bütün Sünni İslam dünyasında fevkalade etkili olmuş, sahasında klasik haline gelmiştir. Türkçede de defalarca yayınlanmış olan "Mektubat"ta İmam Rabbani diyor ki:
"Onların akla dayanan, düzgün İlimlerinden biri geometridir ki, ne dünya saadetine ne de ebedi kurtuluşa faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya [180 dereceye) eşittir demek ve bunu ispatlamak insanlığa ne kazandırır?" (1)
Şimdi, Osmanlı tarihinin büyük padişahlarından III. Mustafa dönemine gidelim. Reformist Sultan Mustafa, askeri Islahat işlerinde görevli olan meşhur
Baron de Tott'dan bir mühendislik okulu açmasını istemiştir. Osmanlı bilginleri, kendilerinin yetersiz görülüp bir Baronun görevlendirilmesinden rencide olmuşlar, itiraz etmişlerdir. Bundan sonrasını Baron'un hatıralarından izleyelim: "Padişah, büyük memurlardan seçilen iki mümeyyizin huzurunda bu itiraz edenleri imtihan etmemi bana emretti. Aralarından altı kişi imtihana girip, eski eğitim kurumunun şeref ve haysiyetini savunmak için ayrıldılar. Bu imtihanda, kısaca,
bir üçgenin üç açısının toplamının ne olduğunu sordum; içlerinden en cesuru bana
'üçgenine göre' cevabını verince, imtihanı daha fazla uzatmaya hacet kalmadığı anlaşıldı..."
Bunun üzerine, 1773 yılında,
"Mühendishane-i Bahr-i Hümayun", yani Denizcilik Mühendisliği okulu Baron'un yönetiminde açılmıştır. Geometri sınavını kaybedenler de bu okula öğrenci olmuşlardır. Yine Baron yazıyor:
"Şunu da söylemeliyim kî, bu mühendisler ilme rağbet gösterdiler, hemen hepsi yeni okula yazılmaya talip oldular." (2)
Her şey bir kenara, geometri, deniz ve kara savaşları için fevkalade zorunlu idi. Geometri bilmeden geminin dümenini nereye kaç derece kıracaktınız, topunuzu hedefe nasıl yöneltecektiniz?! Demek kî, geometri "faidesiz" değil, aksine zorunluydu! Şimdi dev bir soru gündeme geliyor:
Bilimlerin gelişmesini din mi önlemiştir? Avrupa'da erken ortaçağda Hıristiyanlığın değil geometriye, aritmetiğin dört işlemine bile soğuk baktığını biliyoruz.
"Aziz Augistin'in Hıristiyanların toplama ve çıkarma yapmayı bilenlerden uzak durması gerektiğini öğütlediği söylenir. Aritmetikten anlayanların şeytanla pazarlık yaptığına inanılırdı..."(3)
Evet genelde dinler, bizim açımızdan ise islam, bilimlerin gelişmesini önlemiş midir? Türkiye'de çok uzun bir süreden beri bu 'pozitivist dogma' zihinlere zerkedilmiş, laik olunca otomatîkman bilimsel olunacağı sanılmıştır. Bu 'pozitivist dogma, gerçek bilîm zihniyetinin yerleşip gelişmesini önlemiştir.
Geometri ve Din
İbn Haldun (1332 – 1406), İmam Rabbani'den 2,5 asır önce yaşamış büyük bir Müslüman sosyologdur.
Son derece dindardır. "Mukaddeme" adlı emsalsiz eserinde şunları yazıyor:
"Bilinmelidir ki, hendese (geometri) onu tahsil edenlerin aklına parlaklık ve fikrine istikamet kazandırır. Çünkü geometrinin bütün delillerindeki intizam açık, tertip seçiktir. Tertipli ve intizamlı olan kıyaslarına hemen hemen galat (yanlış) dahil olmaz. O yüzden geometride mümarese [zihnî alışkanlık) kazanmak, fikrimizi hatadan uzaklaştırır. Geometri bilen bir şahıs için bu yoldan akıl hasıl olur. Rivayete göre Eflatun'un kapısında 'Hendese bilmeyen evimize girmesin' yazılıymış. Hocalarımız derlerdi ki: ‘Fikrin hendese ile müma-resesi, elbisenin pisliğini yıkayıp kirini ve pasağını temizleyen sabun mesabesindedir...’ " (4) îbn Haldun'un hocalarından kuvvetli bir geometri bilgisi ve zihniyeti aldığı anlaşılıyor.
İmam Fahreddin Razi, İslamî ilimlerin en önemlisi olan
"Kur'an Tefsiri" konusunda çok mühim bir isimdir. Rabbani'den 250, İbn Haldun'dan 100 yıl önce yaşamıştır.
Razi'ye göre kıble ancak geometri ile tesbit edilebileceği için, geometri ilmini öğrenmek Müslümanlar için farzdır, yani dinin emridir. (5)
Tablo çok ilginçtir:
12. asırda yaşayan Kur'an tefsircisi İmam Razi'ye göre geometri öğrenmek farzdır.
14. asırda yaşayan İbn Haldun'a göre, doğru düşünmek için geometri bilmek şarttır. Ama
17. asra geldiğimizde İmam Rabbani geometrinin faydasız olduğunu yazmaktadır!
Uzun tarihî seyirdeki bu farklı yaklaşımlar bize bir şeyler anlatmıyor mu? Kitap ve metafizik olarak din değişmediğine göre, insanların din ve bilim hakkındaki anlayışları değişiyor, işte esas mesele budur: Anlayışları değiştiren nedir? Mesele dinle ilgili olsaydı, herhalde, üçü de son derecede dindar olan bu âlim ve düşünürlerin zihninde geometri bu kadar farklı konumlara sahip olmazdı. Hatta sırf dinî açıdan düşündüğümüzde Razi haklıdır: Bilim tarihçileri de Kıble'yi, namaz vakitlerini ve kutsal günleri doğru tesbit etme ihtiyacının İslamda astronominin gelişmesine yol açtığını da belirtmişlerdir.
Osmanlı âlimi Kâtip Çelebi de
"Mizan ül Hak" adlı kitabında aklî ilimleri savunurken, bir
müftünün doğru fetva vermesi için bile geometri bilmesinin şart olduğuna dikkat çekmiş, geometri bilen ve bilmeyen müftülerin fetvalarının nasıl farklı ve ikincilerin fetvalarının nasıl yanlış olacağını göstermiş
tir. (6)
Dipnotlar1) İmam Rabbani'den çeviren Hilmi İşık, Yeni Mektubat Tercümesi, Işık Kitbv. İstanbul 1978, sf. 402.
2) Adnan Adı var, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitbv. istanbul 1991, sf. 201 -202.
3) Alvin ve Heidi f'offler, Yeni Bir Uygarlık Yaratmak, Henkel yy. istanbul 1995, sf. 35.
4) İbn Haldun, Mukaddime, Süleyman Uludağ tercümesi, cilt 2, sf. 1156.
5) Süleyman Uludağ, Fahreddin Razi, Kültür Bakanlığı yy., sf. 114)
6) Katip Çelebi, Mizanü'l Hak, Tercüman yy, İstanbul 1980, sf.21 - 23.
Konuyla ilgili araştırma yaparken yazarın Kadir Has Üniversitesi öğrencileriyle
“Taha AKYOL’la Bilim Tarihi ve Felsefesi” isimli buluşmasının metni ile karşılaştım.
Taha AKYOL’la Bilim Tarihi ve Felsefesi
…
Nedenler
Bilim tarihi deyince sormamız gereken konu da, bizim ve İslam dünyasının genelde Asya, Afrika’nın niye geri kaldığı ve modern bilimin neden Avrupa’da doğduğu. Avrupa’da niye bilimsel düşünce dini taassubu aşacak bir canlılık gösterdi de, bizde bir Newton’u çıkaran bir canlılık görülmedi diye sormalıyız.
1563-1625 yılları arasında yaşamış olan Pakistanlı, İmam Rabbani’nin halen piyasada satılmakta olan “Mektubat” tan “Onların (filozofların) akla dayanan düzgün ilimlerinden biri geometridir ki ne dünya saadetine, ne edebi kurtuluşa hiçbir faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamının, 2 dik açıya ya da 180 dereceye eşit olduğunu bilmek kime ne kazandırır.” İmam Rabbani’nin 17.yüzyılda geometri hakkındaki söyledikleri o çağda bilime nasıl bakıldığının bir örneği.Osmanlı reform tarihinden Denizcilik Mühendis Okulu’nun kurucusu Avrupalı uzman Baron De Tott’un hatıralarından bir bölüm: Sultan 3. Mustafa en büyük Osmanlı padişahlarından biriydi, reformmistti. 3. Selim’i yetiştiren ileri fikirli bir padişahtı. Devletin çöküşünden ızdırap duyan bir padişahtı. Baron de Tottt’u çağırıyor, diyor ki bana modern bir mühendishane yap. Geometriyi esas alan bir mühendishane yap. Tott, mühendishaneyi açıyor. Fransızca’dan kitaplar tercüme ediliyor. Öğrenci alınıyor. Tott, Osmanlı uleması ile geometriyi bilen birkaç kişiyi alarak sınav yapıyor. Sorulardan birisi; bir üçgenin iç açılarının toplamının ne olduğu.
Bir tek öğrenci çıkıp da 180 derecedir demiyor, üçgenin büyüklüğüne göre değişir diyor. Bu, bilgiyle değil, tahminle verilen bir cevap.
İmam Rabbani’nin bir üçgenin iç açılarının toplamını bilmek neye yarar dediğini hatırlayalım, Osmanlı medresesinde de üçgenin iç açılarının toplamının ne olduğu bilinmiyor. Ne olduğunu bilmeyince Haçlı gemilerine kaç dereceden, kaç enlem ve boylamdan top atışı yapacağınızı nasıl bileceksiniz? Mağlup olacaksınız. İşte geometrinin faydası. Mesela İbn-i Haldun 1332-1406 yani İmam Rabbani’den 250 yıl önce İbn-i Haldun, “Mukaddime” adlı muhteşem hala dünya sosyal bilimlerin baş eserlerinden biri olan kitabında, “Geometri bilmeyenin aklına da, imamına da itimad edilmez” diye yazıyor. İbn-i Haldun’dan da önce 3,5 asır önce yaşamış olan
İmam Fahrettin Razi “Geometri bilmek Müslümanlara farzdır çünkü geometri bilmeden kıblenin yönünü bile tayin edemezsiniz. Onun için geometri bilmek her MüslüMânâ farzdır” diyor. Bir dönem İslam alimleri diyorlar ki geometri bilmek farzdır, geometri bilmeyenin aklına da, imanına da itimad edilmez. 250 yıl geçiyor,
İmam Rabbani çıkıyor geometri bilmenin faydası yok diyor. Demek ki bir şeyler değişmiş. İşte bugün bilim nasıl gelişir sorusunun cevabı, Müslümanlar bilime bu kadar yakınken neden bilime imkân vermeyen bir karanlığa gömüldüler? Karanlıklar içindeki Avrupa hangi dinamitlerle bilimsel düşünceye yöneldi ve içlerinden Newton’lar, Descartes’lar çıktı, Einstein’lar çıktı? Bunun cevabını bilirsek günümüzde bilimsel düşüncenin nasıl gelişeceği konusunda da doğru bir sonuca varabiliriz.
http://www.pusula.tv/detail.asp?Gundem=2530