Gönderen Konu: "Noel"-"Yılbaşı kutlamaları!" ve İslâmî kimliğin muhafazası  (Okunma sayısı 64297 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Tevrat, İncil, Zebur, Kur'an dadır
« Yanıtla #45 : 28 Aralık 2011, 00:16:28 »

TEVRAT, İNCİL VE ZEBUR, KUR’ANDADIR. YEGÂNE HAK KİTAB, KUR’ANDIR

وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ

Sana vahyettiğimiz kitap da, kendinden öncekileri (n aslını) tasdik ederek gelen HAKK’ın tâ kendisidir şüphesiz. Allah, kullarının bütün hallerinden haberdardır, her şeyi görendir. (36.Fatır Sh-439)

Ayeti kerimesi, âhir zaman peygamberine nazil olan yüce Allah’ın son kitabı kur’an-ı kerim, daha evvel gönderilmiş bulunan bütün ilahi kitapları tasdik ettiği gibi, onların, geçerli olan hükümlerini de içine almıştır. Geçmişin ve geleceğin bütün ilimleri kur’anı kerimde toplanmıştır.

Nitekim, Enes bin Malik radiyAllahu anh hazretleri demiştir ki :

Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem hazretlerinden işittim, buyurmuşlardı ki (mealen) :

“Yüce Allah bana, “Seb’i Tıval’i ( yani yedi uzun sure’yi) TEVRÂT yerine verdi. الر (Elif Lam Râ) dan, طس (Tasin) lere kadar olanı, İNCİL yerine verdi.

TÂSİN’lerle, Hâmim’ler arasını ....ZEBUR yerine verdi. (İki Tasin Sh-368 ve 378’dedir) “Hâmim’ler ve Mufassal sureler”le de, beni üstün kıldı. Bunları önce, hiçbir peygamber okumadı” buyurdu. (Elm.6-509)

Bu hadis-i şeriften açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki, semâvi kitapların gerekli olan hükümlerinin tamamı, kur’an-ı azimüş-şanda toplanmış bulunmaktadır. Bu hususta bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor :

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ

“Ey ehl-i kitap ! Size Resûlümüz geldi. Kitap'tan gizlemekte olduğunuz (recm ayeti ve Hz. Muhammedin vasıfları gibi) şeylerin bir çoğunu size açıklıyor. Bir çoğunu da affediyor. Muhakkak ki size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap (kur’an) geldi. (Maide S-111)

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمُ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Onu (ahir zaman peygamberini), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerine yazık edenler var ya, işte onlar iman etmezler. (Enam Sh-131 D.oğ-Elm.trc)

يَهْدِي بِهِ اللّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلاَمِ وَيُخْرِجُهُم مِّنِ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

“O kur’anla Allah, kendi rızasına uyanları selamet yollarına eriştirir ve ilâhi izniyle onları, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, dosdoğru bir yola ulaştırır. (Maide S-111)

Bu âyet-i kerimenin açık hükmünden anlaşılmaktadır ki, âhir zaman peygamberi geldikten sonra insanların kayıtsız şartsız tâbi olup itaat edeceği peygamber, âhir zaman peygamberi Muhammed Mustafa (sallellahu aleyhi vesellem) hazretleri olmuştur. Bu Risâlet güneşi doğduktan sonra hiçbir kimsenin artık :

“Ben eski peygamberlerden falan zata tâbi olabilirim demeye imkanı kalmamıştır. Yine bunun gibi, âhir zaman peygamberine ihsan edilmiş bulunan kur’an-ı kerim nâzil olduktan sonra artık geçmişteki semâvi kitapların hiçbirinin hükmü yoktur. Daha önceki ilâhi kitapların, insanlar için lüzumlu olan hükümleri son nâzil olan kur’an-ı kerimde yer almış ve birçoğundan da vaz geçilmiştir.

Bu husus, yukarıdaki ayet-i kerimeden açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnsanlar, yaratıldıkları zamandan beri kendilerine Allah tarafından birçok peygamberler gönderilmiştir. 124 bin veya 224 bin peygamber gönderildiği rivayet edilmiş ise de adet hususunda emin olunmak mümkün değildir. Çünkü, âyet-i kerimede bu hususta şöyle buyurulmuştur. :

رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

Kıssalarını evvelce sana naklettiğimiz peygamberleri ve kıssalarını sana haber vermediğimiz nice peygamberleri gönderdik. Ve Allah, Musâ’ya kelâm -(ı nefsi) ile konuştu”. (Nisa 164 S-105 Elm.3-124)

Bir başka âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır :

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ

”Andolsun biz, senden önce birçok peygamberler gönderdik. Onlardan kiminin kıssasını sana haber verdik, kimini de anlatmadık” (mü’min 78 S-477)

Bütün peygamberler bildirilmiş olsaydı, müslümanların bunlara geniş bir şekilde inanmakla mükellef olmaları gerekecekti. Bunda da, bir zorluk olabilirdi. Şu halde, ilahi seçimin en yüksek mertebelerinde bulunan büyük peygamberlerin açıklanmasıyla yetinilmesinde, insanlar için icmâli (yani özet olarak) imanın kâfi gelmesi gibi, hususi bir lütuf vardır. (Elm.129) Kur’anı kerimde ismi geçen peygamberlerin adedi 28 olduğu bilinmektedir.

Müslümanların, âhır zaman peygamberine iman edip ona tâbi olmaları gerektiği gibi, kur’anda ismi zikredilen ve zikredilmeyen bütün geçmiş peygamberlere de iman etmeleri şarttır. Bu inanç olmadıkça, müslüman olunmuş olmaz. Yine bunun gibi, evvelce, Allah tarafından gönderilmiş bulunan bütün kitaplara kesin olarak iman etmek şarttır.

Bu inanç, islâmda hayâti önem taşır. Nitekim, müslümanların her gün yatsı namazından sonra teberrüken okuyup dinledikleri “Amener-Resulü” âyet-i kerimesinde müslümanların bu geniş imanı tekrarlanmaktadır. Şöyle ki :

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ

Peygamber, kendisine Rabbinden indirilen (kur’an)’a iman etti. Müminler de iman ettiler. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar.

“Biz Allah’ın peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırdetmeyiz” dediler. Şunu da söylediler: “İşittik ve itâat ettik. Ey Rabbimiz, senin affını dileriz; dönüşümüz de ancak sanadır!” (D.oğ.trc)

İslâm’ın, “Olmazsa olmaz” inanç esası işte budur. Yoksa, Allah’a gerçekten inanmış bir insanın; peygamberlerden ve ilâhi kitaplardan bazısına inanıp, bazısına inanma-ma gibi kendine göre bir DİN edinme hakkı olamaz.

Hz. peygamber sallellahu aleyhi vesellem, bir hadîs-i şeriflerinde meâlen şöyle buyurmuştur:

“Bana kur’an nâzil oldu, bir o kadar da başka nâzil oldu” Mücmel, müfesser ve mu’ciz ifâdelerle nâzil olan kur’an-ı kerim’i doğrudan doğruya
anlamakta, insanlar âcizdir. Bir defa Allah ile sevgili peygamberi arasındaki bir kısım şifreli âyetleri sadece Allah ve Resulü bilir. Resulüne ayrıca bizzat veya Cebrâil (a.s) vâsıtasıyla bildirdiği hikmetler çerçevesinde kur’an-ı hakîm’in muhkem cümlelerinde murad olunan mâna ve maksadı da yine peygamber aleyhisselam’dan öğrenmek şarttır. Hatta :

( الم) (يس) gibi, müteşâbihât denilen harflerin manalarını, Hz. peygamberden başka insanlar bilemediği gibi; bunları, taraf-ı ilâhîden Hz. Cebrâil kendisi getirmiş olmasına rağmen, o bile bu kelimelerin manasını bilemez. Kur’an’in ilk indiği yer Resulüllah aleyhisselam’ın kalbidir. Nitekim Ruhul-beyan tefsiri 8. cilt ve 350. sahifede izahı yapılmaktadır.

O bakımdan Allahın yüce kitabını anlayabilmek için, Allah Resulünün izahlarına; sünnet ve beyanlarına başvurmak şarttır. Sünneti bilmeden ve Hz. Peygamberin açıklamalarını incelemeden kur’an-ı kerimden doğrudan hüküm çıkardığını iddia edenler, kesinlikle dalâlet ve sapıklık içindedirler.

Büyük müfessir İmam Suyutî hazretleri, “Sünnetin islâm’daki yeri” isimli kitabında; “Kitap, sünnete yani, Hazret-i peygamberin izâhına muhtaçtır” demek suretiyle, bu hassas noktaya dikkat çekmiştir. (l992 ümran yayınları sh-93 )

Kur’andan bir şey anlamak demek; sünneti kavramak ve Hz. Peygamber’in açıklamalarını öğrenmiş olmak demektir. Arapça bilmek, kur’anı anlamak demek olsaydı ozaman, her arapça bilenin, islam âlimi olması icap ederdi. Kur’an, arapça üzerine giydirilmiş İLAHİ BİR LİSANDIR. Sadece lafzı ile değil, manasıyla birlikte kur’andır. =Lafız-maal’mâna= kur’andır.

Her devirde İslam’ın en azgın düşmanları, zâhiren kur’ana inanır gibi görünüp sünnete ve dolaylı olarak peygambere saldırırlar. Kur’nda varsa inanırız, kur’anda olmayanın doğruluğu kesin değildir, gibi sapık sözler kullanırlar. Halbuki İslam esaslarını belirleyen şer’i deliller sadece kitaptan ibaret olmadığını onlar da bilirler fakat, bilmeden gelirler.................
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yılbaşı Felaketi
« Yanıtla #46 : 28 Aralık 2011, 00:44:59 »
Müslümanlar için dört temel KAYNAK vardır ki Bunlar :

KİTAP, SÜNNET, KIYAS-I FUKAHA İCMÂ-I ÜMMET’TİR.

Buların her biri kesinlik ve kat’iyyet ifade eder. Her müslüman, islâm inancını bu dört esasa göre tayin etmesi icap eder. Elbette ki her hüküm kur’anda yer almaz. Sâdece kitaba inanırım, başkasını kabul etmem demek dalâlettir, sapıklıktır. İçten görünerek İslâm’a yapılmış hâince düşmanlığın sinsi bir plânıdır

KUR’AN, GEMİŞİN VE GELECEĞİN İLMİNİ KENDİNDE TOPLAMIŞTIR

Bütün mesele, kur’anı anlamaya ehil olabilmektir. Ehlinden başkasına örtüsünü açmayan güzellikler de ne kadar incelense o kadar faydalı, o kadar lâtif olur. Mesela :

Kur’anın başı بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ diye, besmelenin (BÂ) sı ile başladığı, Sonu da, مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ diye (NÂS) suresinin
(SİN)’i ile son bulduğu düşünülünce, bunun, =BES” yani kâfi. Size KUR’AN yetişir, işte o kadar demek olduğu anlaşılır. (Elm. 10-194) Bunun da :

مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ.....

Biz o kitapta (Kur’anda) hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra hepsi, Rablerin toplanıp haşrolunacaklardır. (Enam Sh-133 D.oğtrc)
Muhkem mefhumuna uygun olarak Kur’anın başka bir kitaba, diğer bir delile ihtiyaç bırakmayacak derecede DİN esaslarının hepsini ihtiva eden, yeterli bir HİDAYET rehberi olduğuna bir remz (sembol) teşkil ettiği anlaşılır. yani :

أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“Bizim sana indirdiğimiz bu kitap, (bu kur’an) onlara yetmedi mi ki, karşılarında okunup duruyor? Şüphesiz ki onda, iman edecek bir topluluk için rahmet, ilâhî ibret ve ikaz vardır” (Ankebut S.403 Elm.6-226) muhkem manasına da işaret olması gibi anlayışlar, son derece hoş ve ibret doludur. Nitekim
farsça bir beytin manası şöyledir : (Elm.10-194)

“Evvel ve âhir-i Kur’an, niye bâ, sîn geldi? Yani rehber? iki âlemde bize kur’an bes”

Bunu, bizde bilinen “Allah BES, BÂKİ HEVES” (Allah kâfidir, geri kalan hevestir) Sözünün manasıyla anlamak da, bu BES kelimesinin kur’anın baştan sona bütün maksatlarını kapsayıcı olmak itibariyle daha derli toplu olacağını hatırlatmak da şüphesiz ki faydalıdır... Bunda Tevbe suresinin :

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

(Ey Muhammed! inanmaktan) Eğer yüz çevirirlerse de ki: bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O'na güvendim. O, yüce Arş'ın sahibidir. (Tevbe 9-129)

Yasin suresinin sonundaki :

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

O halde her şeyin mülkiyet ve tasarrufu yed-i kudretinde olan Allah, noksanlıktan münezzehtir. Siz de ancak O'na döndürüleceksiniz. (Yasin 36-83)
Gibi âyetlerle özellikle işaret bulunmakla beraber, En baştaki Fâtiha suresinde YARDIM İSTEME ile başlayıp, bitişte, NAS suresindeki AllahA SIĞINMA emirlerinin; TEVHİD ve İHLAS gayesinde toplamanın bir neticesi vardır ki, insan için ANA HEDEF olan son nefeste güzel bitiş, yani (hüsn-i hâtime) nin ancak kur’an ile olabileceğini ihtar eder.

İşte, kur’ana başlarken (b), bitişinde de ( sin) harfinin bir tesadüf olmadığı ve bunun Kur’anda, çözemediğimiz sayısız mucizevi ifadelere bir örnek ve işaret teşkil ettiği de unutulmaması icap eder. (Elm.10-194)

Y E T M İ Ş Ü Ç F I R K A

Bir hadîs-i şerifte; “Tevrat ehli (71) fırkaya ayrıldı. İncil ehli (72) fırkaya bölündüler.

Benim ümmetim de ileride 73 fırkaya ayrılacaklar. Hepsi cehennemi tadacak, ancak bir tâife müstesnadır. Buyurulmuştur.
Bu hadis-i şerifte haber verilen fırkaların, asrımızda iyice zuhur etmiş bulunduğu, Hülâsatülbeyan tefsiri sahibi, eski şer’iyye vekili merhum Mehmet Vehbi efendinin “Akaid-i Hayriye” isimli eserinde ifade edilmektedir. Birçok müslümanlar da ne yazık ki, yılbaşı ve hristiyan âdetlerine kapılır olmuştur.

Hz. peygamberden bil-itibar, 1400 seneden beri, bize ulaşan islâmi bilgiler ve esaslar, gerek her biri birer hidayet yıldızı olan sahabeler ve gerekse Müctehid derecesine ulaşmış yüksek ulema tarafından, kur’an ve sünnette belirtildiği şekli ile günümüze kadar muhkem bir
şekilde korunmuştur ki bu, Kur’anın açık bir mucizesidir.

Asırların teyidi ve yaşanan 14 asrın ulemasının mütevâtiren tebliğleri ile bu günlere kadar bütün saffetiyle, tertemiz olarak ulaşan islâm’ın mübarek hükümleri, zaman zaman dalâlet fırkalarının tasallutuna uğramış ise de, her asrın başında, bu yüce din’i tecdid için bizzat Allah tarafından gönderilen Vâris-i Resul kutup’lar ve onların yetiştirdiği ilim ve mâneviyat ehli kişiler tarafından islâm’ın içine sokulmak istenen bid’atler izâle edilmiş ve bir mucizevî vâkıa olarak kur’an, 1400 seneden beri, noktasına bile zarar verilmeden bu günlere gelmiştir.

Kezâ, kıyâmete kadar da aynen devam edeceğinde şüphe yoktur. Burada, önemli bir nokta vardır ki, O da şudur :Kur’anı ve islâmı yaşayabilmek için mutlaka sünnete baş vurmak ve sünnetin izah ettiği şekli ile islâmı kavramak lazım geldiği gibi, her asırda yaşayan müslümanların mutlaka kendi ehl-i sünnet vel-cemâat yolunu bulup, kur’an ve sünnet hükümlerine cemaat halinde sarılmalarında zaruret vardır.

Elmalılı tefsirinde bu mühim husus bakınız ne güzel ifade edilmektedir :

“Bir kimsenin “Ben kendi başıma, yalnızca dinimi, imanımı koruyabilirim” demesi, tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve islâm üzere “hüsn-i hâtime” ile âhirete gidebilmesi şüpheli olur. (cemaat ruhunun maddi ve manevi desteğinden mahrum olan) fertler, zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilirler” (Hak dini kur’an dili tefsiri 2-405)

Bilhassa, “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacak” hadis-i şerifi ile haber verilen fırkaların, bütün dehşetiyle zuhur ettiği zamanımızda ve her fırkanın, kendisini “fırka-i Naciye” ve sâhib-i selâhiyet görmesi karşısında 73 fırka içerisinde, kurtuluş yolundaki O, TEK müstesna fırkayı bulabilmek ve onda sebat etmek, her yiğide nasib olacak kolay bir iş değildir. Onun için de burada söylenecek söz şudur ki, bu bir nasip meselesidir vesselam.

Ezelî şekaaveti olmayan ve ömrünü, haramlarla geçirmeyen ve nesebinde karışıklık bulunmayan kişiler, BAL ARILARININ, birer birer havalandıkları yerlerden inerek, her biri kendi kovanını buldukları gibi, fırka-i nâciye messupları da ehl-i sünnet vel-cemâat
şemsiyesi altında birer birer toplanacaklarında şüphe yoktur......
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Kıyamet Ancak Ne zaman Kopar
« Yanıtla #47 : 29 Aralık 2011, 00:09:28 »
( Büyük İbret )

KIYÂMET, ANCAK NE ZAMAN KOPAR

(2175) Ebû Hureyre ve Ebû Saîd-i Hudri (radiyallâhu anhumâ)’dan ayrı tariklerle rivâyet edilmiştir ki, Nebî Sallellâhu aleyhi vesellem :

“Kıyâmet kopmaz. Tâ ki ümmetim, kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu; karış karış, arşın arşın takip etmedikçe” buyurmuştu.

(Ashâb-ı kirâm tarafından) :

-Yâ Resûlellah! (yollarında gidilen) Fars ve Rum gibi milletler midir? Diye soruldu.

Resul-i Ekrem de :

-Onlardan başka insanlardan kim var ya? Diye cevap verdi”

İ Z Â H I

Müellif Buhârî, Ebû Hureyre hazretlerinin rivâyet ettiği bu hadîs-i şerifin, Ebu Saîd-i Hudrî (radiyalahu anh)’a dayanan bir tarîkini de rivayet etmiştir. Bu
rivâyete göre, Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri şöyle demiştir :

Resûl-i Ekrem Sallellâhu aleyhi vesellem buyurdular ki :

“Muhakkak siz, kendinizden önce gelen milletlerin karış karış, arşın arşın yolunca gideceksiniz” Biz de :

-Yâ Resûlellah, bu ümmetler, Yahûdilerle hırıstiyanlar mı? Diye sorduk.

Resûl-i Ekrem efendimiz :

-Onlardan başka ya kim olacak? buyurdu.

Bu hadîs-i şerifte, Yahudilerle hırıstiyanların, Ebû Hureyre Hadisinde de Fars (İran) ve Rum’un, gayri ahlâki hâl ve hareketlerini tâkip ve taklîd etmekten İslâm ümmeti tahzîr buyurulmuştur. İslâm dîninin, İslâm ümmetinin de hiçbir dîn’i ve hiçbir milleti taklîde ihtiyacı olmayan üstün bir esası ve medeniyeti vardır.

Bu bedîhî hakîkat itibâriyledir ki, Resûl-i Ekrem sallellâahu aleyhi vesellem efendimiz, (geçmişteki bütün ilâhi kitapları içine alan) kur’ânımızı, bu yüce
varlığımızı muhâfaza etmemizi emredip, (hükmü kaldırılmış şeraitlere ve kendi uydurdukları kitaplara sarılan) Yahudi ve hırıstiyanları takip etme felâketine
düşmekten ümmetini men etmiştir. (Buhari No=2175)

Aynı manada diğer bir Hadisi-i Şerif de şöyle vârid olmuştur :

Ebu Saîd-i (Hudrî r.a) hazretlerinden rivâyeten bu mübarek Sahâbi şöyle demiştir:

“Mutlaka ki, sizden evvelkilerin yollarına, karış karış ve adım adım uyacaksınız. Hatta o kadar ki) keler deliğine girseler siz de oraya gireceksiniz”

Biz dedik ki :

-Yâ Resulellah, Yahudi ve Nasarâ’ya mı (tâbi olacağız) ?

Buyurdular ki :

-Başka kim olacak. (Sahih-i Buhari cilt 11 sh-272)

YETMİŞ ÜÇ FIRKA


〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yılbaşı Neyimiz Olur
« Yanıtla #48 : 29 Aralık 2011, 00:10:54 »
YILBAŞI NEYİMİZ OLUR?

O, haçlı seferlerinden kalma bir kılıç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere şimdi beyaz SAHTE saalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor...

Kardeşlerini mülevves SAVAŞA hazırlamaktan geliyor... O, adıyla sanıyla bir misyonerdir.

Kılığını değiştirmiş, ve bizi avlamaya geliyor. Bizi en nazik noktamızdan ve kucağında getirdiği oyuncaklarla çocuklarımızı avlamaya, onları zehirlemeye geliyor. ...

Vela terkenu ilellezine zalemu... (... ) suresi sh
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yılbaşı yada Noel saçmalığı
« Yanıtla #49 : 31 Aralık 2011, 04:45:40 »
Yılbaşı yada Noel saçmalığı
 
Hz İsa gibi mükemmel bir ademoğlunun doğum gününü insanlıktan çıkarak kutluyor olabilirler.. Bu kendi kutlama tarzları… Her yiğidin bir pilav yiyişi varsa şayet, bırakalım da ne halt yerlerse yesinler..
 
Kimine çok ters gelebilir yazdıklarım…
Kimine çok sivri gelebilir..
Kimi çok yanlış bulabilir..

Fakat ben bu konuda net düşünüyorum:
Yılbaşı yada Noel,
yada Doğuş Bayramı,
yada Kutsal Doğuş
yada Milât Yortusu
yada daha ne kadar ismi varsa, bu kutlamaların tamamını bir saçmalıktan ibaret görüyorum.

Hele hele, İslam olduğunu söyleyen birilerinin yada binlerin bu kutlamalara dahil olması, hiç kabullenilebilecek durum değil..

Hadi batılı devlet ve milletleri anladık..
Hadi Hz. İsa’nın bu günde doğduğuna inananları anladık.. (Bugün diyorum ama kimine göre 25 Aralık, kimine göre 26 Aralık’tır Noel bayramı)

Kendilerince bir kutlama yapıyorlar.. Hz İsa gibi mükemmel bir ademoğlunun doğum gününü insanlıktan çıkarak kutluyor olabilirler.. Bu kendi kutlama tarzları… Her yiğidin bir pilav yiyişi varsa şayet, bırakalım da ne halt yerlerse yesinler..

Biz kendi yediğimiz haltlara bakalım..

Ne oluyoruz da, Hıristiyan milletlerin kutsal saydığı günü zıvanadan çıka çıka kutluyoruz?

Bayram namazlarında, yılda iki kere geldiği camiden, hükmü vacip olan hutbeyi dinlemeye tahammül edemeden çıkıp giden ve fakat Noel deyince bir hafta öncesinden hazırlıklara başlayan Müslüman milletiz!

Yılbaşını kutlamak da neyin nesi?
Yeni yıla girmenin ayrıcalığı da ne?
“Hiiiç öylesine kutluyoruz işte” mi diyeceğiz..

Çok mükemmel bir yıl mı geçirdik? Yoksa önümüzdeki yıl için ciddi temennilerimiz var?

Noel’i neden kutladığımızı ben şöyle ifade edeyim:
“Bir yol tutturamadık.. Ne İslam adına, ne Hıristiyanlık ne de Musevilik adına…
Ne Batılı olmak adına, ne doğulu olmak adına..
Ne Türklük adına, ne Kürt nede Çerkez, ne de Boşnaklık adına..
Ne Medeniyet adına, ne bedevilik adına..
Ne fizik adına, ne fizikötesi adına..
Ne kapitalizm adına, ne sosyalizm adına..
Ne İlim adına, ne cehalet adına..
Bir yol tutturamadık ya, onun için kutluyoruz Noel Bayramımızı!..”

 Aziz CİVAN
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Mîlâdî Yılbaşı
« Yanıtla #50 : 31 Aralık 2011, 05:39:41 »
Bugün mîlâdî 2011 senesinin son günü. Yarın [1 Ocak 2012 Pazar günü], yeni bir mîlâdî seneye daha kavuşacağız... Böylece, koskoca bir seneyi geride bırakmış oluyoruz. Bilindiği gibi bir “Sene (=Yıl)”: 4 mevsim, 12 ay, 52 hafta, 365 gün ve 8.760 sâattir. Bir “Gün” ise: 24 Sâat, 1.440 Dakîka, 86.400 Sâniye’dir. [Bir mîlâdî yılın kaç sâat, kaç dakika, kaç sâniye ettiğini bulmak için, yukarıdaki rakamları 365’le çarpmak lâzım.]

Görüldüğü gibi, bir mîlâdî yılı tamâmlamakla, -eğer boşa geçirilmişse- ömrümüzden uzun bir zaman dilimini [ya’nî tâm 8.760 sâati] kaybetmiş olmaktayız. Zamanın kıymeti, bana gelen bir mailde, şöyle çok vecîz bir tarzda ifâde edilmektedir:

“Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor. Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor. Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor. Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor. Bir dakikanın değerini anlamak için, treni kaçıran yolcuya sor. Bir sâniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor. Bir sâniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.”

“NOEL”İN FARKI

“Mîlâdî Yılbaşı” ile “Noel” birbirinden farklıdır. Fakat yılbaşı kutlamaları, 21 veya 25 Aralık’taki Noel kutlamalarının devâmı sayılabileceğinden, yılbaşı gecesi onlar gibi eğlenmek, çam kesip evi çamla süslemek câiz olmaz. Çünkü gayr-i müslimlerin bayramlarında onlar gibi eğlenmek, onlara benzemek olur.

Yılbaşı münâsebetiyle Türkiye’nin ve dünyânın çeşitli yerlerinde, milyonlarca çam fidanı, Noel hurâfesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Hristiyân ülkelerde olduğu gibi, Müslümân ülkelerde de bu cinâyetler işlenmemeli. Hristiyânlara benzememek için yılbaşı gecesi hindi yememeli! Yenirse mekrûh olur. Birkaç gün önce veya sonra yenebilir. Kumar oynamak, tombala çekmek gibi oyunlar ise zâten her zaman câiz değildir.

O gece, gayr-i müslimlere benzemek gâyesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da câiz olmaz. Her zaman ne alınıyorsa, onları almakta mahzûr yoktur.
O geceye ayrı bir önem vermemelidir. Yalnız Hristiyanların değil, Yahûdîlerin ve bütün bâtıl dînlerin ibâdetlerini yapmak, onlara benzemek olur. Meselâ 21 Martı “Nevrûz Bayramı” diyerek kutlamak da böyledir. Kâfirlerin yaptıkları ibâdetleri ve çirkin işleri hâriç, mubâh olan âdetlerini yapmakta mahzûr yoktur. Ya’nî onlara benzemiş olunmaz.

“Noel”i kutlamak aslâ câiz değildir. Fakat, “Noel” ile ilgisi olmayan “yılbaşı”nda bir Müslümâna tebrîk kartı yazıp, yeni bir yılın insanlık için, Müslümânlar için hayırlı olmasını dilemek günâh değildir.

Yahut, “yeni yılın kutlu olsun” diyene, “seninki de kutlu olsun” demek günâh olmaz. Bu inceliği anlamalıdır!

Müslümân her gece neleri yapıyorsa, o gece de onları yapmalıdır! Sanki mübârek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Yılbaşı gecesinin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir.

“BİR KAVME BENZEYEN!..”

Sevgili Peygamberimizin “Bir kavme benzeyen onlardandır” meâlinde bir hadîs-i şerîfi vardır. İslâmiyet, Müslümânların, îmânlarında ve ibâdetlerinde Müslüman olmayanları taklit etmelerini, onlara benzemelerini, onların dînlerinin ve ibâdetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmalarını ve kullanmalarını yasak etmiştir.

İbâdette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekrûh, bazı yerlerde harâm, bazı yerlerde küfür olur. Mesela haç takmak küfürdür. “Nevrûz” veya “Mihricân” günlerinde, bunların isimlerini söyleyerek hediye vermek harâmdır. Bu günleri bayram bilerek vermek, küfür olur. Noel gününde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapmak da küfürdür.

Küfrün veya harâmın iyi niyetle yapılması, bunları küfürden ve harâmlıktan çıkarmaz. Harâmdan, iyi niyetle [Allah’tan korkarak] vazgeçen sevâp kazanır. Başka bir sebeple vazgeçen sevâp kazanmaz; yalnız, günâhından kurtulur.

Ramazan Ayvallı

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yılbaşı Felaketi
« Yanıtla #51 : 31 Aralık 2011, 09:41:53 »
Alıntı
Bayram namazlarında, yılda iki kere geldiği camiden, hükmü vacip olan hutbeyi dinlemeye tahammül edemeden çıkıp giden ve fakat Noel deyince bir hafta öncesinden hazırlıklara başlayan Müslüman milletiz!
Teşekkür.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yılbaşı Felaketi
« Yanıtla #52 : 01 Ocak 2012, 01:39:08 »
Alıntı
Müellif Buhârî, Ebû Hureyre hazretlerinin rivâyet ettiği bu hadîs-i şerifin, Ebu Saîd-i Hudrî (radiyalahu anh)’a dayanan bir tarîkini de rivayet etmiştir. Bu
rivâyete göre, Ebû Saîd-i Hudrî hazretleri şöyle demiştir :

Resûl-i Ekrem Sallellâhu aleyhi vesellem buyurdular ki :

“Muhakkak siz, kendinizden önce gelen milletlerin karış karış, arşın arşın yolunca gideceksiniz” Biz de :

-Yâ Resûlellah, bu ümmetler, Yahûdilerle hırıstiyanlar mı? Diye sorduk.

Resûl-i Ekrem efendimiz :

-Onlardan başka ya kim olacak? buyurdu.

Bu hadîs-i şerifte, Yahudilerle hırıstiyanların, Ebû Hureyre Hadisinde de Fars (İran) ve Rum’un, gayri ahlâki hâl ve hareketlerini tâkip ve taklîd etmekten İslâm ümmeti tahzîr buyurulmuştur. İslâm dîninin, İslâm ümmetinin de hiçbir dîn’i ve hiçbir milleti taklîde ihtiyacı olmayan üstün bir esası ve medeniyeti vardır.


Çevrimdışı yusufs

  • YusufŞ.
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 48
Ynt: Yılbaşı Felaketi
« Yanıtla #53 : 08 Ocak 2012, 15:26:36 »
Osman Ünlü hocanın konuyla ilgili çok güzel bir konuşması.
http://www.youtube.com/watch?v=dMcqfW7SACw
Ben Mevlana değilim;
ADAM OL! öyle GEL.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #54 : 27 Aralık 2012, 11:22:37 »
Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak

Bu meseleyi iyi kavrayabilmek için önce şu âyet-i Kerimeleri ve Hadis-i Şerifleri gözönüne getirmek gerekir.

1. "...İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup sakının..." (Mâide  Sûresi, âyet 2)

2. "Zulüm yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz de yoktur sonra yardım da göremezsiniz." ( Hûd Sûresi, âyet 113)

3. "O (Allah c.c.) size Kitabta : 'Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz' diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır." (Sûre-i Nisâ, âyet 140 )

Buraya kadar olanlar ayet mealleridir. Konuyu başkalarına benzeme noktasından ele alan sayılamayacak kadar hadis-i şerifler vardır. Bunlardan birinin mealini vermekle yetinebiliriz :

4. "Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır." (Ebu Davûd, Libas 4; Müsned N/50.)

Özellikle bu Hadis-i Şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır: İbn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak başar. Mağlupların galipleri taklid etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. (İbn Haldun, Mukaddime (trc.) I/374-75.)

Sonuç şudur:
İnsan ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve büyük gördüğünü taklit eder. Şekli taklit itikadi taklide götürür. Bu ilmi gerçeğe de dikkat çektikten sonra genel bir fıkhî kaideyi hatırlatıp, mesele hakkında alimlerimizin istinbatlarını (bir kısmını verdiğimiz naslardan çıkardıkları hükümleri) nakledeceğiz. İttifakla kabul edilen bu fıkhı kaide şudur: "Müslümanın, bir başka dinin şiarı (alameti farikasi) olan bir fiili kendi ihtiyarı ile yapması küfürdür" Nevruz ve yılbaşı kutlamaları alimlerimizce başka dinlerin ve inanç sistemlerinin şiarları olarak görülmüş ve bu konudaki hüküm ona göre verilmiştir. Görebildiğimiz kadarıyla, Buhara bölgesi alimlerimizden Baytekin et-Türkmeni bu tür konularda en geniş bilgiler veren alimlerimizden biridir. Buna benzer meseleleri müstakil bir kitapla anlatmış ve sözünü ettiğimiz konu üzerinde özellikle ve sayfalarca durmuştur. "Bazı Hanefi alimleri demişlerdir ki, adı geçen bütün bu (başka inançların gereği olan bayram ve kutlamalara) katılan ve bundan tevbe etmeyen onlar gibi kâfirdir. Imam Malık'in arkadaşlarından biri de demiştir ki, Nevrûz Günü ( o günü ta'zim için) bir karpuz kesen sanki domuz kesmiş gibidir. Dolayısı ile müslüman, böyleleriyle oturması, kesmede ve pişirmede onlara yardımcı olması ile günahkâr olmuş olur." (Türkmanî, Kitabu'l-üma fil-havâdisi vel-bida' I/293-94.)
Meselenin hem hukuki hem de itikadı yönü bulunduğu için fıkıh kitaplarımızın "mürtedle ilgili hükümler", ya da "Küfür sözler" yer alır ve özet olarak şunlar söylenir : "Mecusilerin Nevruz (yeni gün, yeni yıl, yılbaşı) kutlamalarına katılmakla da kâfir olur. Çünkü bunda onların o gün yaptıkları şeylere muvafakat anlamı vardır. Daha önce satın almamakta olduğu bir şeyi Nevruz'da, o günü tâzim için -yeme içme için değil- satın alması, keza yine o günü kutlayan şirk ehline Nevrûz Günü, velev bir yumurta olsun, bir şey hediye etmesi de aynıdır" (Hindiyye N/276-77.)

Nevruz'da (yılbaşı gününde) bir müslüman diğerine bir şey hediye etse, ama bununla da o günü tanzımi (kutlamayı) düşünmüş olmasa, fakat bir takım insanların o güne mahsus böyle bir uygulaması bulunmuş olsa bunu yapan kâfir olmaz, ancak o günlerde yapmaması, daha önce veya daha sonra yapması gerekir. Ta ki onlara benzemiş olmasın. Ibadette muvafakat, yani, onlara has ibadet saatleri olan üç vakitte namaz kılmak haram olursa, ibadet olmayanları bir düşünün!?

İmam Ebu Hafs demiştir ki, "Bir adam Rabbine elli yıl ibadet etse, sonra nevrûz (yılbaşı) geldiğinde, o günü kutlamak için şirk yapanlardan birine bir hediye gönderse kâfir olur." (Bezzâziye VI/333; Abdullah b. Muhammed es-Sîbî., el-Abdevî, ed-Delilül-kavim, ales-siratil-müstakîm 143. )

İmam-ı Rabbanî (k.s.) Hazretleri de kendi zamanındaki Hindistanli müslüman kadınların yaptıklarını, başka inançlarda olanlar gibi belli günlerde, o günlere has hediyelerle hediyeleştiklerini anlatır ve bütün bunların şirk ve Islam dinini inkâr demek olduğunu söyledikten sonra şu mealdeki âyeti zikr eder (İmam-ı Rabbanî, Mektûbat, 3.Cild, 41. Mektub) "Onların çoğu şirk koşmaksızın Allah'a iman etmezler." (Yusuf Sûresi, âyet 106) Bu Allah'a inandığını söyleyenlerin de şirk koşuyor olabileceklerini, ya da şirk koşanların da Allah'a inandıklarını söyleyebileceklerini anlatır.

Hülâsa :

1. Yılbaşı gibi başka inançların şiari olan günlere, o güne tazîm ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb. almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak küfürdür. Bunu yapmış ve tevbe etmemiş bir insanın imanından, nikahından, ibadetlerinin boşa gitmesinden korkulur.

2. Böyle zamanlarda, böyle zamanlara has hindi vb. şeyleri sırf gıdalanmak için almak, PTT'nin ucuz hizmetinden yararlanmak için tebrikleşmek küfûr değilse de, onlara (isteyerek şirk yapanlara) benzeme ve onların uygulamalarını yaygınlaştırma ve meşru gösterme anlamı taşıdığından tehlikeli ve mahzurludur. Müslümanların, hangi maksatla olursa olsun, o günlere mahsus birşey yapmamaları gerekir.

3. Hindi gibi sırf o günlere mahsus şeyleri, o günlerde satmak, fasıklara "günahta yardım" anlamı taşıdığından, haram ya da tahrimen mekruhtur. Ancak alacağı para haram değildir. Haram ve günah olan o işi yapmasıdır. Bu hindilerin besmele ile kesilmiş olması halinde böyledir. Besmele ile kesilmemişse "meyte" olacaklarından satılmaları hiç bir surette caiz olmaz.

4. Yılbaşı kutlamaları için matbaa sahiplerinin davetiye, afiş, kart vb. şeyleri basmaları da aynıdır. Yani bunlar sırf yılbaşına özel olarak kullanılacaklarsa yapılıp satılmaları aynı derecede mahzurludur: Eşantiyon eşya için de aynı şey söylenir.


Fıkıh Ansiklopedisi, sadadakat.net

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #55 : 28 Aralık 2012, 00:30:55 »
Yılbaşı kutlamak

Yılbaşı ile Noel hakkında bilgi verir misiniz? Yılbaşı kutlanır mı?

CEVAP

Yılbaşı ile Noel birbirinden farklıdır. Fakat 21 veya 25 Aralık’taki Noel kutlamalarının devamı sayılabileceğinden yılbaşı gecesi onlar gibi eğlenmek, çam kesip evi çamla süslemek caiz olmaz. Çünkü bayramlarında onlar gibi eğlenmek, onlara benzemek olur.

 


Din kitaplarında buyuruluyor ki:

Noel günü ve gecesinde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapan küfre girer.


Yılbaşı münasebetiyle Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde milyonlarca çam fidanı Noel hurafesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Hıristiyan ülkelerde olduğu gibi, Müslüman ülkelerde de bu cinayetler işlenmemeli. Hıristiyanlara benzememek için yılbaşı gecesi hindi yememeli! Yenirse mekruh olur. Birkaç gün sonra yenebilir. Kumar oynamak, tombala çekmek gibi oyunlar ise zaten her zaman caiz değildir. Bu gece, gayrı müslimlere benzemek gayesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da caiz olmaz.

Her zaman ne alınıyorsa onları almakta mahzur yoktur. Bu geceye ayrı bir önem vermemelidir.

Yalnız Hıristiyanların değil, Yahudilerin ve bütün bâtıl dinlerin ibadetlerini yapmak, onlara benzemek olur. Mesela 21 Martı Nevruz Bayramı diyerek kutlamak da böyledir. Kâfirlerin ibadetleri ve çirkin işleri hariç, mubah olan âdetlerini yapmakta mahzur yoktur. Yani onlara benzemiş olunmaz.

Noeli kutlamak asla caiz değildir. Fakat, Noel ile ilgisi olmayan yılbaşında bir Müslümana tebrik kartı yazıp, yeni bir yılın insanlık için, Müslümanlar için hayırlı olmasını dilemek günah değildir. Yahut, (yeni yılın kutlu olsun) diyene, (seninki de kutlu olsun) demek günah olmaz. Bu inceliği anlamalıdır!

Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir.

Kâfirlerin yaptıkları ibadetler ve çirkin işleri hariç, mubah olan âdetlerini yapmakta mahzur yoktur. Yani onlara benzemiş olunmaz. Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!

Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın yılbaşında geleceğine inandıkları için mi yılbaşını kutluyorlar?
CEVAP

Hıristiyanların, Hz. İsa’nın yılbaşında geleceğine dair bir inanışları yoktur. Onlar Hz. İsa’nın çarmıhtan öldüğüne inanırlar. (İnsanları günahtan kurtarmak için Tanrı, oğlu İsa’yı öldürdü) derler. Bazen İsa aleyhisselam için (Oğul Allah) bazen de (Tanrı üçtür. Üç tanrı birdir) derler. Bu saçmalıklar da İncillerde yapılan tahrifattan ileri gelmektedir. Hıristiyanların eğlenceleri, Noel Baba dedikleri hayali varlık içindir.

Kur'an-ı kerimde, Nisa suresinin 157 ve 158. âyet-i kerimelerinde, İsa aleyhisselamın öldürülmediği, öldürülen [Çarmıha gerilen] kimsenin başka birisi olduğu, İsa aleyhisselamın göğe kaldırıldığı bildirilmektedir. Al-i İmran suresinin 54. ve 55. âyetleriyle, başka surelerde de bu hususta bilgi vardır. İsa aleyhisselam, Hz. Mehdi [ve Deccal] zamanında gökten inecektir. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.67)

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

(Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslamdan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.) [Buhari]


(VAllahi Meryemin oğlu adil bir hakem olarak inecek, haçı parçalayacak, domuzu öldürecek, kin, nefret ve haset ortadan kalkacaktır.) [Müslim]

(Deccal, ümmetimin arasından çıktıktan [bir müddet] sonra, Allahü teâlâ İsa’yı gönderecektir. İsa aleyhisselam, Deccalı helak edecektir. Bundan sonra iki kişi arasında düşmanlık olmayacaktır.) [Müslim]


(İsa inecek, İslamiyet yolunda savaşacaktır. Onun zamanında Allah, müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. Deccal da helak olacaktır. Sonra yeryüzünde sükun emniyet meydana gelecektir. O kadar ki aslan deveyle, kaplan inekle ve kurt kuzuyla serbestçe dolaşacak, çocuklar yılanlarla oynayacaktır. İsa aleyhisselam kırk yıl, yeryüzünde yaşayacak, sonra ölecektir. Cenazesini müslümanlar kaldıracaktır.) [Ebu Davud]


(Tevratta Muhammedin "sallAllahü aleyhi ve sellem" vasfı bildirildiği gibi, İsa’nın da “aleyhisselam” vasfı bildirilmiştir. İsa benim yanıma gömülecektir.) [Tirmizi]

[AÇIKLAMA: Hadis-i şeriflerde geçen, Domuzu öldürecek demek, domuz avına çıkacak demek değildir. "Domuz eti yemeyi yasaklayacak" demektir. Haçı kıracak, yani Hıristiyanlığı kaldıracaktır. Başka bir hadis-i şerifte (Mizmarları kıracak) buyurulmuştur. Yani her çeşit çalgıyı yasak edecektir.]

Miladi yılbaşında tebrik kartı satmak caiz mi?

CEVAP

Evet.

Yılbaşında hıristiyanlara tebrik kartı yazmak caiz mi?

CEVAP

Yılbaşı için caiz, Noel için caiz değildir.

Yılbaşı dediğimiz bu günde ne yapmalıyız?
CEVAP

Her zamanki gibi, normal bir gün gibi olmalı, sanki mübarek gece imiş gibi mevlit falan okumamalı.

Yoksa Noeli kutlayanlara inat oturup o gün Kur'an-ı kerim ve mevlit mi okumalıyız?
CEVAP

Her zamanki gibi, normal bir gün gibi olmalı.

Bir hıristiyan Noel gününde, öncesinde veya sonrasında Noel maksadı ile bir müslümana (arkadaşına veya akrabasına) hediye verse, bu müslümanın bu hediyeyi alması ve kullanması caiz olur mu?
CEVAP

Noel maksadı ile verilmez yılbaşı maksadı ile verilmiştir. Noele saygı gösteren kâfir olur.

Verilen hediyenin mahzuru olmaz. Yiyecek ise yılbaşından iki üç gün sonra yenebilir.

Yılbaşında bazı aileler evlerinde Tv izleyip, aile efradlarıyla oturup vakit geçiriyorlar, yiyip içiyorlar. Bunlardan haram işleyenlerin (mesela içki içen oynayıp zıplayan piyango çeken, tombala oynayan falan) kâfir olma tehlikesi var mıdır? Bunları yapmadan normal aile görüşmelerini bu güne denk getirmenin bir mahzuru olur mu?
CEVAP

Kâfir olmak, niyete bağlıdır. Kâfirlerin Noelini kutlamak niyetiyle ise küfür olur. Yılbaşı eğlencesi şeklinde olursa küfür olmaz. Elbette içki, kumar ise zaten haramdır.

Yılbaşını yeni yıl geldi diye kutlayan, hediyeleşen, sevinen Müslüman kâfir olur mu?
CEVAP

Niyetleri önemli, yeni bir yıl geldi diye sevinip hediyeleşirlerse küfür olmaz.

Bir başkasının bu geceye özel olarak pişirdiği mubah yemekleri (hindi gibi) yemek uygun mu?
CEVAP

Özel yiyecekleri o gece yemek mekruh olur. Birkaç gün sonra yemekte mahzur olmaz.

Hicri şemsi ve kameri yılbaşı ne zaman başladı?
CEVAP

16 Temmuz 622 de başladı. 1 Muharrem yılbaşı oldu. Hicri şemsi yılbaşı ise 20 Eylül 622 dir.

Her sene 1 Muharrem müslümanların yılbaşı günüdür.

Kâfirleri taklit etmek nasıl olur?
CEVAP

Kâfirlere ibadette benzemek haram veya küfürdür. Ama âdetlerde benzemek caizdir. Uçağa, trene, arabaya binmek, pantolon giymek caizdir. Peygamber efendimiz papaz ayakkabısı, Rum cübbesi giymiştir. Kâfirin dinine benzemek caiz olmaz, haç takmak, zünnar takmak gibi. Noeli kutlamak caiz değildir. Ama yılbaşı farklıdır. Noeli kutlayan kâfir olur. Yılbaşında birisine yeni yılın kutlu olsun, yeni yılın müslümanlara hayır ve bereket getirsin demek caizdir. Herkes için yeni bir yıldır. Noel ise hem herkes için değil, hem de Hıristiyanların bayram günüdür.

Başka bir dinden olana gavur demek caiz mi?
CEVAP

Müslüman olmayan herkes kâfirdir, yani gavurdur. Gavura gavur denince üzülür, onun için onların yanında dememek gerekir. Çünkü onlar kendilerini kâfir bilmezler.

Yeni yıl için e-mailler geliyor. Acaba bunlara ne ile mukabele etmeliyiz?

CEVAp
Yeni yılı kutlamak caiz. Sizin de yeni yılınız hayırlara vesile olsun gibi bir ifade kullanmak caizdir.

http://www.sadakat.net/merakedilenler/SunnetBidatNedir/02Bolum/20-YilbasiKutlamak.htm

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #56 : 28 Aralık 2012, 01:26:26 »
“Yılbaşı Kutlamaları!” ve İslâmî Kimliğin Muhafazası

İslâmiyet; iman, ibadet-amel ve ahlâk esaslarıyla bir bütündür… Özellikle inanç mevzuunda parça-buçuk kabul etmez… İnanılması gereken esaslara bütün hâlinde inanmak zarûridir.

İslâm dîninin inanç, ibâdet ve muamelelerle alâkalı emir ve yasaklarına uyulmasının yanı sıra, tatbik edilmesi gereken bazı temel ahlâkî düsturları da vardır. Meselâ bunların en önde gelenlerinden biri; Müslüman’ın ferdî, âilevî ve ictimâî hayatın her safhasında bâtıl ve muharref(hükmü kalkmış, aslından uzaklaştırılmış) dinlerin mensuplarının, kısacası gayr-i müslimlerin örf, âdet ve an’ânelerine benzemekten şiddetle sakınıp uzak durmasıdır.

İslâmiyet, ferdî-âilevî ve ictimâî hayatın hiçbir safhasında çizdiği çerçevenin dışına çıkılmasına müsâade etmemiş… Kur’ân-ı Kerim’de, bizlere bütün yönleriyle tanıttığı ehl-i kitâba, diğer bâtıl ve muharref dinlerin mensuplarına, müşriklere, budistlere, ateistlere benzenilmesine ruhsat vermemiştir. Onun içindir ki Müslümanlar’ın; Yahûdi, Hıristiyan, Budist ve dinsizlerle kaynaşmalarına sebep olacak taklitlerden, benzeşmelerden kaçınmaları ve her hâlükârda İslâmî hüviyetlerini muhâfaza etmeleri emredilmiştir.
Zira en basitinden en mühimmine; âdetlerden, ibâdet ve i’tikat esaslarına kadar herhangi bir noktada benzeşme, daha büyük benzeşmelere vesîle olmaktadır.

Gayr-i müslimlere benzemenin sebep olacağı tehlikeli neticelere dikkatimizi çekmek içindir ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “(Tasvip ederek) bir kavme (bir topluluğa) benzemeye çalışan kişi, o (benzemeye çalıştığı) kavimdendir.”(1) “(İnanç ve amelde) bizden başkasına benzeyenler, bizden değildir.”(2)

Başka bir hadîs-i şerifte de, “Siz karış karış, adım adım sizden öncekilerin (Yahûdi ve Hıristiyanlar’ın) yoluna uyacaksınız. O kadar ki; onlar bir keler deliğine girecek olsalar, siz de (modadır düşüncesiyle) onları tâkip edeceksiniz...”(3) buyurularak Müslümanlar’ın, başta Yahûdiler ve Hıristiyanlar olmak üzere gayr-i müslimleri taklit etmek, onlara benzemek felâketine düşecekleri mu’cizevî bir şekilde bildirilmiştir.
Yine Efendimiz (s.a.v.), kişinin iman, amel ve ahlâk za’fını olanca çıplaklığıyla ortaya koyan bu örf-âdet ve an’ânelerde gayr-i müslimlere benzeme şaşkınlığının, ne kadar hayâsızca ve çirkin hadlere ulaşacağını da, şu mübârek sözleriyle haber vermişlerdir:
“Onlardan biri hanımıyla yolda cinsî yakınlıkta bulunsa, siz de aynısını yapacaksınız!”(4)

Bugün, Batı’dan ithal edilmiş âdet, merâsim ve kutlamaları ile; içki, kumar ve fuhuş gibi şeytânî tuzakları ile; bâtıl mesajlarla yüklü basını-medyası ve gayr-i İslâmî kılık-kıyâfetleri ile Müslüman cemiyetler –maalesef– Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.), tehlikesine işâret buyurduğu ölçülerde yabancılara benzeme felâketiyle karşı karşıyadır. Ancak bütün bu menfî gelişmelere rağmen biz mü’minler, İslâmî usûl ve esaslara dönerek gayr-i müslimlere benzeme akımına reaksiyon göstermeye mecburuz. Bu kudsî mükellefiyetimiz sebebiyledir ki; öncelikle bâtıl ve muharref din mensuplarına benzemenin, onları taklit etmenin dinimiz açısından hükmünün ne olduğunu bilmemiz lâzımdır.

Bunu da iki grupta inceleyebiliriz:

1. Mübah olan yani mes’ûliyeti gerektirmeyen benzemeler…
2. Mekruh veya haram olan, dolayısıyla mes’ûliyeti de beraberinde getiren benzemeler…

Meselâ ilim ve teknikte kullanılan metodlardaki taklitler-benzeşmeler… O alandaki gelişme ve değişmeleri tâkip etmek… Bunlar günah değil mübahtır, hatta teşvik edilmiştir.

Canlı resimler ihtivâ eden duvar halıları, süs yastıkları ve tablolarla evlerin tefrîş edilmesi veya canlı varlıkların resimleri ile motifli elbiseler giyilmesi mekruhtur, günahtır. Zira bunlarda putperestlere benzeme durumu vardır.(5)
İbn-i Hibbân’ın (rh.) rivâyetine göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, duvarların kumaşlarla örtülmesini yasaklamıştır.
Âlimlerimiz de; duvarların ipekli kumaşlarla örtülmesi tahrîmen, ipeksiz kumaşlarla meselâ yün halılarla örtülmesi ise tenzîhen mekruhtur; zira gösterişten ibârettir, demişlerdir.

Birtakım âdet ve an’ânelerde Yahûdi ve Hıristiyanlar gibi ehl-i kitâbın mensuplarına uymak… Yahut diğer gayr-i müslimlere hâs olup İslâm’ın emir ve yasakları ile çatışan hususlarda onlara benzemek ise haramdır. Bu gibi günahlar, kendisinde küfür sıfatı bulunan günahlardır ki, şiddetle kaçınılması gerekir. Zira bunun temizliği, ancak cehennem ateşiyle mümkündür.
Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, Müslüman olmayan milletlerin bayramlarının ve kutsal kabul ettikleri günlerin onlar gibi kutlanmasını yasaklamıştır. Binâenaleyh gayr-i müslimlerce değer verilen Milâdi yılbaşı gecesini çamlarla, hindilerle, içkilerle (ki zaten haramdır) veya âile toplantılarıyla kutlamak… Yahut bu maksatla televizyonlardaki sözüm ona kutlama proğramlarını seyretmek… Ya da bu yapılanları kabul ve tasvip ederek Müslüman kardeşleriyle “yeni yıl kutlamaları”nda bulunmak, hediyeleşmek dînî ölçülerimize göre son derece tehlikelidir!

Hüküm bakımından haram olan bu amelî-ahlâkî taklit ve benzemeler, fâilini günahkâr kılar. Muvakkat da olsa onu âhirette azâba dûçâr eder… Şayet bu benzeme i’tikatla alâkalı hususlarda ise, sahibi cehennemin ebedî azâbına müstehak olur. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki, “Kim (meşru’ görerek) Allâh’a ve Resûlü’ne karşı gelir, Allâh’ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî olarak kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”(6)

Hulâsa, İslâm’ın bir vicdan meselesi olduğunu söylemek, Müslüman’ın hayatının onun ölçülerine göre düzenlenmesi gerektiğine inanmamak ve böylece gayr-i müslimlerin örf, âdet ve an’ânelerini, bayram ve merâsimlerini, töre ve törenlerini paylaşmak –Allah korusun– mü’mini mânevî uçurumlara sürükler!..

O bakımdan Müslüman olarak doğan bizler, Müslüman olarak yaşamaya ve Müslüman olarak ruhumuzu teslim etmeye gayret göstermeliyiz.
Rabb’imizin lûtuf ve ihsânı olan bu İslâm nimeti ve Ümmet-i Muhammed’den olma nimetinin kıymetini bilmeliyiz ki, Müslüman olmayanlara benzemekten sakınarak dünyamızı izzetle, âhiretimizi de saâdetle yaşayabilelim.
Bunun için de İslâm’ı iyi öğrenmeli, sünnetlere tâbi olup bid’atlerden kaçınmalıyız… Her türlü haram, mekruh ve şüphelilerden, hele de “yılbaşı kutlamaları”ndan mutlaka uzak durmalıyız. Aksi takdirde âkıbet hüsrân olur!

Yazımızı, Cenâb-ı Mevlâmız’ın mübârek kelâmından iki âyet meâli ile noktalayalım:
“Rabb’imiz Allah’tır’ deyip sonra da (bütün hâl ve hareketlerinde Allâh’ın emirlerini, Resûlü’nün sünnetini esas alarak) dosdoğru yaşayanlara; (evet) onlara (kıyâmet gününde) hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de. (Çünkü) onlar, cennet ehlidirler. Yapmakta oldukları (güzel amel ve hareketlerine) mükâfat olmak üzere, orada ebedî kalacaklardır.”(7)


Dipnotlar:
(1) Mişkâtü’l-Mesâbîh, 4347.
(2) Tirmizî, Sünen, H. No: 2696.
(3) Mişkâtü’l-Mesâbîh, 5361.
(4) Câmiu’s-Sağîr, 2, 122.
(5) Bedâiu’s-Senâi‘ fî Tertîbi’ş-Şerâi‘, Kitâbü’l-İstihsân, 5, 226.
(6) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ Sûresi, 14.
(7) Kur’ân-ı Kerim, Ahkaf Sûresi, 13-14.

Halis ECE



Çevrimdışı frknyesilyurt

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 32
Ynt: Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #57 : 28 Aralık 2012, 01:27:22 »
Alıntı
1. Yılbaşı gibi başka inançların şiari olan günlere, o güne tazîm ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb. almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak küfürdür. Bunu yapmış ve tevbe etmemiş bir insanın imanından, nikahından, ibadetlerinin boşa gitmesinden korkulur.

Alıntı
Yılbaşını yeni yıl geldi diye kutlayan, hediyeleşen, sevinen Müslüman kâfir olur mu?
CEVAP

Niyetleri önemli, yeni bir yıl geldi diye sevinip hediyeleşirlerse küfür olmaz.

Tezad değil mi? Yoksa ben acizliğimle yanlış mı anladım :(

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #58 : 28 Aralık 2012, 08:00:10 »
Alıntı
Tezad değil mi? Yoksa ben acizliğimle yanlış mı anladım

Benim de dikkatimi çekti,siz de farkettiniz. Burada niyete vurgu yapılıyor!  İlim sahipleri bunu açıklayabilirler...

Çevrimdışı azizistanbul

  • yazar
  • ****
  • İleti: 677
Ynt: Yılbaşı Kutlamalarına Katılmak
« Yanıtla #59 : 28 Aralık 2012, 10:21:52 »
Bu büyük bir risktir. Fetva yanlıştır. Fıkhen doğru olduğu iddia edilip, ispatlansa bile yanlıştır. Yani fıkhen caiz olsa bile bu cevazı burada kullanmak yanlıştır. At izinin, it izine karıştığı insanların bunu bir hristiyan bayramı olarak bildiği ve öyle kabul ettiği halde katılıp kutlama hezeyanlalrı arasında " yeni yıl geldi diye sevinirse" şeklinde niyete bağlamak zinhar yanlıştır. O niyeti kimse ayırt edemez. Ayrıca hiç kimse yeni yıl geldi diye sevinmez. Çünkü gelen yıl veye ay veya gün insana hiçbir şey vaad etmemektedir, insan ancak çalıştığının sonucuna ulaşabilmektedir.
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ