Gönderen Konu: Pembe İncili Kaftan - Ömer Seyfettin  (Okunma sayısı 4071 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Pembe İncili Kaftan - Ömer Seyfettin
« : 01 Mart 2011, 02:05:25 »

Başta devlet adamlarımız olmak üzere, genç kardeşlerimizin mutlaka okuması gereken bir eser.



Osmanlı devletinin başında bu dönemde Şah İsmail adında bir bela vardır.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmışlardı. Gönderilecek elçi cesur, ölümden korkmayan, devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı. Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi yoktur. Vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını ortaya atar. Bunun üzerine sadrazam Muhsin Çelebinin çağrılmasını ister. Peki kimdi bu Muhsin Çelebi.

Muhsin Çelebi cesur, doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan, akıllı bilgili, Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyen, hali vakti yerinde, garibi, zayıfı gözeten bir baba yiğittir. Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzura gelir. Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez. Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur. Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder. Elbette ki bu büyük devletin elçisi; atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıydı. Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisinin karşılayacağını söyler. Çünkü o fedakarlığın karşılıksız olacağına inanıyordu.  Giderler için bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçları karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu’ndaki: Kumaşı Hint’ten incileri Venedik’ten gelme Şah İsmail’in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.Bu kaftanı padişaha hediye etmek için herkes sıraya girmektedir. Muhsin Çelebi hazırlıklarını tamamlar. Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz’e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail’in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları aptallaşmıştır.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan çıkarken Şah’ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini yükselterek ‘bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.’diyerek oradan ayrılır.

Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner. Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır. Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar. Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

Pembe İncili Kaftan-Ömer Seyfettin


Çevrimdışı aydeniz

  • yazar
  • ****
  • İleti: 560
  • Hakka kul olmak
Ynt: Pembe İncili Kaftan - Ömer Seyfettin
« Yanıtla #1 : 01 Mart 2011, 11:04:08 »
defalarca okunmaya değer yaşantılardan biri,türk milleti için onur verici, teşekkürler

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yüksek Ökçeler - Ömer Seyfettin
« Yanıtla #2 : 12 Mart 2011, 16:16:27 »
Hatice Hanım, pek genç dul kalmış zengin bir hanımdır. 13 yaşındayken 60 yaşında yaşlı ve hastalıklı bir erkekle evlenmiştir. Hatice Hanım başlıca merakı temizlik ve namusluluktur. Göztepe’deki köşkünü hizmetçisi Eleni ve evlatlığı Gülter’le beraber temizler; aşçısı Mehmet’i her gün traş ettirir.

Bolulu oğlanı tepeden tırnağa beyazlar giydirir. Evdeki çalışanları çok namusluydular. Kileri kilitlemez, paraları meydanda dururdu. Evdeki çalışanlarına kimseyle konuşmamalarını öğütlerdi. Birgün Hatice Hanım’ın birden başı döndü ve bayıldı. Doktor hastalığının sebebini Hatice Hanım’ın yüksek ökçeli ayakkabılarına bağladı ve ona ökçesiz ayakkabı önerdi. O günden sonra evdekilere söz dinletemez oldu. Kiler de artık boşalmaya başlamıştı. Bir gün mutfağın kapısını, gelen sesler üzerine açtı ve aşçıyla çalışanları fingirdeşirken gördü. Bu olay sonucunda hepsini evinden kovdu. Ardından eve çok çalışan aldı, ama sonunda yine ökçeli ayakkabıları giyer oldu, hastaydı ama kafası rahattı.

BAHARIN TESİRİ: Ahmet bir bahar sabahı büyük bir dinçlikle uyanır,yürüyüşe başlar.İstanbul kenarlarındaki evinden şehre doğru yürür.Vapurla Taksim’e geçer,burda kahvaltı yaptıktan sonra eski arkadaşlarından Sermet’le görüşür.Sermet Ahmet’I eve çay içmeye çağırır.İkisi beraber evin yolunu tutarlar.Ahmet Bey burda Sermet’in teyzesi Mediha’yla tanıiır ve ona aşık olur.Eve geldiğinde günler boyu onu düşler,uyuyamaz olmuştur.Bunu açıklamak ister Mediha’ya.Bu olaydan arkadaşı Mehmet Bey de haberdar olur.O da Ahmet Bey’e bunun bir bahar esintisi olduğunu söyler.Onun bir kasabaya gitmesini,orada bu olayı unutacağını söler ve dediği gibi de olur.Eve geldiğinde Mediha’nın hayalini bile hatırlamaz olur.Ve bu tatlı bahar esintisini unutur.

ÇİRKİNLİĞİNİ ESRARI: Nihat 50 yaşlarında bir beydir.Bir gün herzamanki akşam yürüyüşlrinden birine çıkar ve aniden bastıran yağmura yakalanır.Civardaki arkadaşı olduğu bir eve saklanır.Evin küçük hanımı uyumakta arkadaşı da evde bulunmamaktadır.
Hizmetçi eve girmesini ve dinlenmesini söyler.Küçük hanım uyanır ve Nihat beyle sohbete başlar,derken 20 yaşlarındaki kız Nihat Bey’e aşık olduğunu dile getirir.Nihat’ın bu olay hoşuna gider ama kızı yaşındaki biriyle bu tür şeyler konuşmayı kendine yakıştıramaz ama kız ikna olmaz.Nihat mademki yaşlı kişilere merakın var sana birini tasvir edeyim der ve kasabadaki yaşlı,en çirkin adamı anlatır veveden ayrılır.
Birkaç ay sonra Sükude’nin bu çirkin kişiyle evlendiği haberini duyar.Bu olayın gençliğin tecrübesizliğine ve çirkinliğin esrarına bağlar.

NEZLE: Masume Hanım 40 yaşlrında dul bir hanımdır.Evinden kasabanın eğlence yerine gidiyorlardı.Bu eğlence her yıldüzenlenmekteydi.Yolda kaç yıldır dul olduğunu ve bir türlü istediği gibi genç kuvvetli bir erkek bulamamıştı.Aniden faytoncusu Himmet gözüne çarptı ve hoşuna gitti.Ona direk beğendiğini söylemeyi gururuna yediremedi.Ona bir takım olaylar ve laflarla belli etmeye çalıştı.Fakat Himmet olayı kavrayacak kadar zeki ve cin fikirli olmadığından anlayamadı.Bunun üzerine Masume Hanım;Himmet’e Allah belanı versin diyerek bu aşkı unutmaya karar verdi.

BİR VASİYETNAME: Kahramanımız 40 yaşlarında zengin,çapkın,yakışıklı bir adamdır.Bir gece bu zevkli,neşeli hayattan sıkılır ve intihara kara verir.Ardından yağenine bir vasiyetname yazar ona elli binlira bıraktığını,bu parayı nasıl harcayacağını anlatır.Gece bitmiş sabah olmuş fakat intihar edememiştir.Çünkü gece arkadaşlarından Julide gelmiş ve onu tekrar bu hayatın içine sokmayı başarmıştır.

Bunun üzerine yeğenine bir not yazar: Yeğenim ben Monoca’ya gidiyorum, elveda sevgili yeğenim, elveda!…

Yüksek Ökçeler - Ömer Seyfettin