Gönderen Konu: Sağlık Bilgileri  (Okunma sayısı 276626 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Sağlık Bilgileri
« Yanıtla #375 : 18 Aralık 2009, 10:42:58 »


Kalp sağlığınızı korumak ve kanser hücrelerini durdurmak için mutlaka tüketin...



Nar ekşisinin faydalarının saymakla bitmeyeceğini söyleyen Dr. Murat Buran, "Nar ekşisinin özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gerekir. Adeta antibiyotik olan nar suyu, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar ekşisi, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor " diye konuştu.

Haber3

Nar suyu mu? Nar ekşisi mi?

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Nar ekşisi
« Yanıtla #376 : 18 Aralık 2009, 10:50:49 »
Her ikiside olabilir,Nar ekşisini salatalarda leziz oluyor ekşi tat sevenlere daha uygun,suyu her zaman daha rahat içilebilir.

NAR EKŞİSİ

“Aslında nar ekşisi yapmak çok basit ama biraz uğraştırıcı. Uğraştıran şey ise narın tanelerini ayıklamak.

Arzu ettiğiniz miktarda narı ayıklayın. Tadını değiştirmemesi için zarını ve uçlarını iyice temizleyin. Sonrasında ise patates püresi yaptığımız ezici ile narları ezip, suyunu çıkarın ve sırlı toprak bir kaba* süzgeç vasıtasıyla süzdürün. Orta ateşte, reçel suyu kıvamına gelene kadar kaynatın. Porselen bir tabağa damlattığınızda akmadan kalıyorsa olmuş demektir. Bu aşamadan sonra bir süre güneşte bekletilir ve rengi koyulaştırılır.

*Domates, limon, nar gibi asitli yiyeceklerin pişirilmesi aşamasında reactive kapların kullanılmaması gerekiyor. Demir ve aluminyum kaplar bu kategoriye giriyor ve içlerinde pişen yiyeceklerin tadını bozuyorlar. O yüzden bu tür asitli yiyeceklerinon-reactive gruba giren çelik, cam ve sırlı toprak kaplarda pişirmekte yarar var.”

gıdaraporu
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı enfa

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1543
Yanlış vitamin yarardan çok zarar veriyor
« Yanıtla #377 : 20 Aralık 2009, 02:13:53 »
Soğuk havalar ve domuz gribi salgını doğal beslenmeye, vücut dengemizi koruma ihtiyacına ve vitaminlere olan talebi artırdı. Oysa eczanelerden satın alınıp gelişigüzel kullanılan ya da internet sitelerinden sipariş edilen vitaminler yarardan çok zarar getirebiliyor. Vitaminlerin kesinlikle doktor kontrolünde ve dozunda tüketilmesi gerektiğini söyleyen Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, vitamin kullanımında dikkat edilmesi gereken noktalara değindi.

SAĞLIĞIN ANAHTARI: VİTA-AMİNE
Vitaminler, birçok fizyolojik olayda anahtar rol üstlenen moleküllerdir. Vitaminler insan vücudu tarafından sentezlenemedikleri için besinlerden sağlanması gerekmektedir. Vitaminlerin isimleri latincede hayat anlamına gelen ‘vita' ve nitrojen içeren anlamına gelen ‘amine' kelimelerinin kombinasyonundan türetilmiştir. Aslında günümüzde bilinen bütün vitaminler nitrojen içermez fakat ilk bulunan vitaminler içerdiği için isim bu şekilde kalmıştır. Sağlıklı bireylerde gıdalara ek olarak vitamin almaya gerek yoktur. Ancak vitamin ihtiyacını artıracak durumlar veya eksikliğinin saptandığı olgularda vitamin verilmesi gerekir.

BİLİNÇSİZ VİTAMİN KULLANIMININ SAKINCALARI
Bilinçsiz vitamin kullanımı karaciğer bozukluğundan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığa neden olabilir. Vitaminin doktor kontrolünde kullanılması gerekir. Kişinin kafasına göre ya da eş dost tavsiyesi ile vitamin alması kesinlikle yalnıştır. Mutlaka doktor önerisiyle alınmalıdır. Bilinçsizce tüketilen A vitamini karaciğer bozukluğuna, fazla C vitamini böbrek taşına ve mide rahatsızlıklarına, D vitamini intoksikasyona sebep olabilir.

ÇOÇUĞA D, SİGARA İÇENE C, VEJETARYENE B12
Büyüme ve gelişme çağında, hamilelikte, ileri yaşlarda, kronik hastalığı olanlarda, alkolizmde eksikliği saptanan vitaminler kullanılmalıdır. Gerekli olan vitamin miktarı genellikle tavsiye edilen günlük miktar RDA olarak tanımlanmaktadır. Bu değerler ürünlerin etiket bilgilerinde yer almaktadır. Ama yine de ihtiyaç duyulan miktar kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Örneğin belirli hastalıklarda kişiye daha yüksek oranda vitamin tavsiye edilir; ayrıca ilaçlar vitaminlerin aktivitelerini engelleyebilmektedir. Belirli grupların özel vitaminlere daha fazla ihtiyacı vardır. Örneğin çocuklar (D vitamini), hamile bayanlar (folik asit), yaşlılar (D vitamini), sigara içenler (C vitamini), çok alkol tüketenler (B1 vitamini) veya vejeteryanlar (B12 vitamini) belirli vitaminlere daha fazla ihtiyaç duyarlar.

ANTİBİYOTİK TEDAVİSİNDE VİTAMİN
Gerekmedikçe vitamin kullanmak vücuda yarar yerine zarar getirecektir. Vitaminlerin bilinçli ve doğru kullanılması şarttır. Örneğin antibiyotik tedavisinde bağırsaktaki yararlı bakteriler de etkilenir. Buna bağlı olarak pamukçuk gibi mantar hastalıkları, ishal, hazımsızlık ve gaz şikayetleri ortaya çıkar. Bu nedenle antibiyotik tedavisinde özellikle B kompleks vitamini almak yararlıdır.

SAĞLIĞIN ABC’SİNİ GELİŞİGÜZEL KULLANMAYIN
A, D, E, K ve C vitaminlerine ait zarar ve yan etkiler iyi bilinmektedir. A vitamini vücutta birikip karaciğer toksisitesine yol açar. A vitamini toksisitesi, onu bağlayan proteinlerin yok olması ve bu yüzden A vitamininin hücrelere hücum etmesiyle belirir. Bu genellikle vitaminlerin diyetten alınması durumunda ortaya çıkmaz; fakat kişinin takviye kullanması durumunda belirebilir. Belirtileri mide bulantısı, kusma, karın ağrısı, ishal ve kilo kaybıdır. Kas ve sinir sistemi de iştahsızlık, sinirlilik, yorgunluk, uykusuzluk, bitkinlik, baş ağrısı ve kaslarda zayıflık belirtileri göstererek etkilenir.

 vitamini uzun etkilidir ve birikir. D vitamininin fazlası kandaki kalsiyumun yüksek konsantrasyonda olmasına neden olur. Kalsiyum böbrek taşı oluşturabilir. Kandaki yüksek kalsiyum seviyesi ayrıca kan damarlarının sertleşmesine neden olur ki; özellikle bu da kalp ve akciğer arterleri için tehlikelidir ve ölümcül olabilir. D vitamini toksisitesinin ek belirtileri ise; iştahsızlık, baş ağrısı, zayıflık, halsizlik, aşırı susuzluk, sinirliliktir.

E vitamini ile zehirlenme çok fazla miktarda alınırsa olur; fakat A ve D vitaminlerinde olduğu gibi kolay olmaz. Belirtileri baş ağrısı, zayıflık, baş dönmesi, halsizlik ve görme bozukluklarıdır.

K vitamini zehirlenmesi sadece K vitamini için suda çözünen kaynakları tüketen insanlarda meydana gelir. Belirtileri ise kırmızı hücrelerin hemolizi, sarılık ve beyinde hasarlanmadır.

Tiaminin (B1)anormal bir şekilde çok alımı sinir sistemini etkiler. Güçsüzlük, baş ağrısı, alınganlık ve uyku bozukluğuna yol açar. Ayrıca taşikardi yapabilir.

Yüksek miktardaki niasin (B3) sinir sisteminde, kandaki glukoz ve yağda uyuşturucu etkisi yaratabilir. Kusma, dilin şişmesi, bayılma gibi belirtiler meydana gelebilir. Ilaveten, karaciğerin fonksiyonunu etkileyebilir ve düşük kan basıncına neden olabilir.

B6 vitamininin uzun süreli yüksek dozda alımı, kimi zaman geri dönüşümü olmayan sinir hasarlarına neden olur. Ayaklarda uyuşmayla başlar, sonra ellerde his kaybolabilir ve ağız uyuşabilir. Daha başka toksik semptomlar ise yürümede zorluk, bitkinlik ve baş ağrısıdır. Alımı azaltıldığı zaman bu semptomlar azalır; fakat her zaman tamamen kaybolmaz.

Folat’ın toksisite belirtileri ishal, uyku bozukluğu ve alınganlıktır. B12 vitaminiyle olan yakın ilişkisinden dolayı, folatın yüksek miktarı B12 vitamini eksikliğini kapatır. C vitamini toksisitesi kusma, karın krampları uyku bozukluklarıdır. Böbrek taşına da yol açabilir.

VİTAMİN KULLANIMI KANSERİ TETİKLER Mİ?
ABD'de yapılan bir bilimsel araştırmada aşırı vitamin kullanımınıyla ilerlemiş prostat kanseri arasında bağlantı olabileceği bildirildi. Araştırma kapsamında 300 bin erkeğin sağlık durumlarına ve beslenme alışkanlıklarına bakıldı. Bunlardan üçte birinin, her gün çeşitli vitaminler aldıkları ve yüzde 5'inin aşırı vitamin tükettiği belirlendi. Araştırmanın başlamasından itibaren geçen 5 yıl içinde, 10 bin 241 erkeğe prostat kanseri teşhisi konuldu. Journal of the National Cancer Institute dergisinde yayınlanan araştırmada, aşırı miktarda vitamin kullananlarda öldürücü prostat kanserine yakalanma riskinin hiç kullanmayanlara oranla iki kat fazla olduğu sonucuna varıldı. Bununla birlikte araştırmacılar, vitamin kullanımıyla prostat kanserinin ilk safhası arasında ilişki bulamadılar. Araştırmacılar, yüksek dozda vitaminin tümör ortaya çıkana kadar etkisinin fazla olmadığı; ancak tümör oluştuktan sonra muhtemelen hızla büyümesine yol açtığı tahmiminde bulundular. Daha az kapsamlı benzer araştırmalarda da aynı sonuca varılmasına karşın, aşırı miktarda vitamin kullanımıyla prostat kanseri arasında kesin bir ilişki bulunduğunu kanıtlamak için başka araştırmalara ihtiyaç olduğu da vurgulandı.

SOĞUK ALGINLIĞANA KARŞI C VİTAMİNİ KULLANIRKEN...
C vitamininin fazlası böbrekler yoluyla dısarı atılır. Ana metabolitlerinden birisi oksalattır. Bu nedenle yüksek dozda uzun süre vitamin C alımında oksalat taşları oluşabildiği bildirilmiştir. Ayrıca C vitamininin mide asidini artırdığı ve midenin saldırgan faktörlerinden biri olduğu da bilinmektedir. Demir emilimini artırır. Anemik hastalarda demirle birlikte C vitamini alınması önerilir; ancak demir birikimi olan hemokromatoz durumlarında ve hemolitik anemilerde C vitamini önerilmez. Vitamin C nitratlardan “nitrosamin” oluşumunu engeller. Bu nedenle nitrit, nitrat katkısı yapılmış besinlerden sindirim sisteminde nitrozamin oluşumunu engellemek için C vitamininden zengin bir besin alınması önerilir.

Böylece mide ve özefagus kanserlerine karşı koruyucu olduğu belirtilmektedir. Uzun yıllardan beri C vitamininin soğuk algınlığından koruyucu etkisi üzerinde durulmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalar sonucunda C vitamininin profilaktik etkisi tesbit edilmemiştir. Ancak soğuk algınlığı geçiren kişilerde hastalık süresini kısaltığı ve semptomların ciddiyetini azaltığı bildirilmektedir. Sigara içiminin C vitamininin kandaki düzeyini düşürücü etkisi olduğundan, sigara içenlerin normallere göre 2 kat daha çok C vitamini almaları gerekmektedir. Vitamin C yetersizliğinde skorbüt ortaya çıkar. Vitamin C’ nin günlük alınması gerekli miktar yetişkinler için günde 50-75 mg’ dır.

(ntvmsnbc)

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Kuruyan dudaklar hastalık habercisi olabilir
« Yanıtla #378 : 28 Aralık 2009, 03:19:59 »
Çoğu zaman dudaklarınız, susuzluktan, fazla rüzgar ve güneşe maruz kalmaktan dolayı nemini kaybeder ve kurur. Bazen de kuru dudaklar ciddi bir hastalığın belirtisi olabiliyor. Bir sağlık problemi varsa, kuru ve çatlamış dudakların birçok belirtiden biri olduğu ifade edilen howstuffworks isimli sitede yer alan habere göre, kuru ve çatlak dudakların arkasında yatan hastalıklar ve dikkat etmeniz gereken belirtiler şöyle:

Kuruyan dudaklarınıza ateş, kırmızı gözler ve dil, şişmiş lenf düğümleri ile ellerinizde ve ayaklarınızda şiş ve kırmızı bir ten rengi varsa, bu belirtiler Kawasaki hastalığının (mukokütanöz lenf nodüllü sendrom) erken dönemdeki belirtileri olabilir. Bu hastalık 2 ile 5 yaş arasındaki küçük çocuklarda çok yaygın olarak görülüyor. Ancak doktorlar, bunun nedeni tam olarak bilmiyorlar. Tam iyileşme görülen çocuklarda bile bu hastalık nedeniyle kalp problemleri oluşabiliyor.

Kuru ve çatlamış dudaklar, B vitamini eksikliğinden kaynaklanabiliyor. Örneğin, tipik bir belirti olmamasına rağmen, çatlayan dudaklar ise folik asit eksikliğinin habercisidir. Aynı zamanda riboflavin (B2) vitamini eksikliği belirtisi de olabiliyor. Yaşlı ya da alkol bağımlılarında bu durum risk oluşturuyor. Riboflavin eksikliği, tipik olarak dengeli, sağlıklı beslenme ya da vitamin takviyesiyle tedavi edilebiliyor.

Sadece tıbbi profesyoneller, kuru dudakların altında yatan bir sağlık sorunu olup olmadığını saptayabilir. İyileşmeyen dudak kuruluğu ve ilave belirtiler olursa doktorunuza gidin. Ciddi hastalıkların erken teşhisi iyileşme sürecinde büyük bir artı sağlıyor.

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Dezenfektanlar hastane mikroplarını güçlendiriyor
« Yanıtla #379 : 02 Ocak 2010, 18:48:36 »
Artan dezenfektan kullanımı, hastane mikroplarının antibiyotiklere karşı da direnç kazanmasına yol açıyor.
 
Journal Microbiology dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, dezenfektanlar (mikrop öldürücü kimyasal madde), yüzeydeki bakterilerin yayılmasını önlemek amacıyla bakterileri öldürmede kullanılıyor. Bakteriler hayatta kalırsa ve hastalara bulaşırsa, antibiyotikler de bunları tedavi etmek için kullanılıyor.

İrlanda National Üniversitesi'nde görevli araştırma grubu, dezenfektan kullanımının artmasıyla bakterilerin hayatta kalmaya uyum sağladığını ve hatta en yaygın kullanılan ciprofloxacin grubu antibiyotiklere karşı direnç kazandığını buldular.

Uyum sağlayan bakteri antimikrobiyal ajanlara karşı daha etkili bir yetenek geliştiriyor. Bakterinin DNA'sında bozukluk olduğunu gören araştırmacılar, bakterinin özellikle ciprofloxacin grubu antibiyotiklere karşı direnç kazanmasına izin verdiğini ifade ettiler.

 
Zaman Online

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Tahtadan kemik!
« Yanıtla #380 : 13 Ocak 2010, 13:29:09 »

İtalyan araştırmacılar çeşitli kimyasal işlemlerle tahta parçasını 10 günde kemiğe dönüştürdü. Koyunların bacaklarına nakledilen 'yapay kemik' gelişmeye başladı!



İtalyan araştırmacılar 'tahta parçasından' kemik üretti. Bu yeni ve doğal yöntemle bir kaç yıl içinde 'insan kemiği' üretmenin mümkün olacağını söyleyen araştırmacılar tahta parçasının çeşitli kimyasallarla girdiği reaksiyon sonucu yaklaşık 10 gün içerisinde insandaki kemik dokusuna dönüşebildiğini açıkladı!

BBC'nin haberine göre araştırmacılar ısı yardımıyla tahtanın içindeki su ve proteinleri alarak, kalsiyum karbonat haline gelmesini sağladı ve ortaya kimyasal olarak kemikten ayırt edilemeyen bir madde çıktı. Elde edilen 'kemik'teki delik ve kanalların titanyum kemiklerde bulunmadığı ve bu protezin vücutla daha kolay bütünleşeceğini söyleyen araştırmacılar, araştırma sonucunun umut verici olduğunu dile getiriyor. Bolonya yakınlarındaki Faenza'da bulunan Istec Biyoseramik Laboratuvarı'nda elde edilen kemiğinin üretiminde daha hafif ve delikli olması sebebiyle bambu benzeri, 'rattan' adlı malzeme kullanıldı.

Projeyi yürüten ekibin başında bulunan Dr. Anna Tampieri, üretilen kemiğin şimdiden hayvanlarda kullanılmaya başlandığını ve olumlu sonuç aldıklarını ifade ediyor. "Laboratuvarda ürettiğimiz kemikleri koyunlara naklettik ve başarılı sonuçlar aldık" diyen Tampieri bu buluşun kemik dokusunun yenilenme yeteneğini kaybettiği hastalarda kullanılabileceğini, kanser tedavisinde de başarı sağlayacağını umuyor.

Üretilen kemiklerin en az doğal insan kemiği kadar sağlam ve uzun ömürlü olduğunu vurgulayan Tampieri, bu kemiklerin insan vücudunun ağırlığını kaldıracak dayanıklılığa ve hareket kalibiyetini maksimumda tutacak esnekliğe de sahip olduğunu vurguluyor. Üretilen kemiğin bugüne kadar üretilmiş suni kemikler içerisinde insan kemiğine en yakını olduğunu vurgulayan proje lideri, uygun 'tahta cinsini' bulmak için yüzlerce araştırma yapıldığını ve sonunda insan kemiğine en yakın maddenin 'rattan' olduğunda karar kıldıklarını söylüyor.

Bolonya Üniversitesi Hastanesi'nden ortopedi cerrahı Dr. Maurillo Marcacci'yse üretilen suni kemiği koyunların bacaklarına monte ettikten sonra birkaç ay süreyle kemiğin gelişimini gözlemlemiş. Marcacci, "X-ray cihazıyla yaptığımız incelemelerde kemiğin sağlıklı bir şekilde geliştiğini gördük. Sonucun koyunlarda başarılı olması bizi umutlandırdı" diyor.

Bir kaç ay içinde tahtadan yapılan kemiğin doğal kemikle birleştiğini ve 'eskisi gibi' bütün bir parça haline geldiğini gözlemleyen ekip şimdi yapay kemiği insan vücudunda denemeye hazırlanıyor. Avrupa Birliği tarafından desteklenen proje ucuz, kolay ve doğal olduğu için geliştirilmeye müsait ve 'umut verici' olarak nitelendiriliyor.

(Radikal)
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Şeker Hastalarına En İdeal Diyet
« Yanıtla #381 : 21 Ocak 2010, 19:26:50 »

Şeker hastasıysanız ve kilo vermeniz gerekiyorsa işte size en ideal diyet...

Şeker hastasıysanız, doktorunuz biraz kilo vermeye ihtiyacınız olduğunu söyleyecektir. Son dönemde yapılan araştırmalara göre kilo vermenin en iyi yolunu tespit edildi: Akdeniz tarzı beslenme.

Reader's Digest dergisinde yer alan haberde, yapılan çalışmada, şeker hastası 215 aşırı kilolu insan ya klasik, az yağlı diyet ya da Akdeniz tarzı beslenmeyi (zeytinyağı, sebze, tam tahıllar, balık ve kümes hayvanları) uyguladığı belirtiliyor. 4 yıl sonra, her iki grup da hemen hemen aynı kiloyu verdiler. Ancak, Akdeniz diyeti yapanların sadece yüzde 44'ünün şeker hastalığı ilaçlarına ihtiyacı olurken, az yağlı diyet uygulayanların ise yüzde 70'i ilaç kullanıyordu.

Harvard Tıp Okulu'ndan Doç. Dr. Dariush Mozaffarian , Akdeniz diyetinin sağlıklı gıdalarla dolu olduğunu ve yağı azaltılmış yiyeceklere dayanmadığını söylüyor. İşte kan şekerinize yardımcı olacak ve Akdeniz tarzı beslenmede bulunan gıdalar:

Bunları az tüketin: Sığır eti, kuzu eti, tereyağı, margarin, yağı azaltmış kurabiyeler, yumurta, yağsız yoğurt, az yağlı Amerikan, Cheddar veya İsviçre peyniri, fırında közlenmiş patates, ekmek ve pirinç.

Bunlardan daha fazla tüketin: Balık, kümes hayvanları, fasulye, sızma zeytin yağı, soya ve kanola gibi diğer bitkisel yağlar, taze meyve, bütün yumurta, kaymaklı yoğurt, Parmesan ya da keçi peyniri, şifalı otlarla kavrulmuş ya da sotelenmiş ve üzerine zeytinyağı gezdirilmiş sebzeler.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Kan testi ile şizofreni tespit edilebilecek
« Yanıtla #382 : 23 Ocak 2010, 03:48:28 »
En ciddi ruhsal hastalık olan şizofreni teşhisinde kullanılacak olan kan testinin bu yıl sonuna kadar kullanıma hazır olacağı belirtildi.

Chemical and Engineering News isimli dergide yayınlanan rapora göre, şizofreninin sadece beyni kuşatmadığını söyleyen araştırmacılar, aynı zamanda vücudun diğer parçalarında görülen belirli proteinlerin seviyelerini de anormalleştirdiğini belirtti.

Makale, İngiltere'de bir grup bilimadamı tarafından yapılan araştırmaya dikkat çekiyorlar. Şizofreni hastalarının beynindeki kimyasalların yüzde 40'ında görülen değişiklikliğin vücudun diğer bölümlerinde de oluştuğu açıklandı. Bilimadamları, şimdi hastalığın gerçek zamanlı durumunu elde etmek için hastaların kanında, cildinde, immün hücrelerindeki bioişaretler üzerinde çalışıyorlar.

Daha önce yapılan birçok araştırmanın, ölen hastalardan alınan beyin dokuları üzerinde yapıldığı da kaydediliyor. Bilimadamları, zaten kanda birkaç şizofreni bioişareti tespit ettiler. Şu anda 2010 yılında şizofreninin teşhis edilmesinde kullanılacak bir kan testini piyasaya çıkarmak için bir firmayla çalışıyorlar.

Halüsinasyonlar ve hayali düşünceleri içeren semptomlarla kendini gösteren bozukluk dünya çapında milyonlarca insanı etkiliyor.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yalnız hissetmek insanı hasta edebilir !
« Yanıtla #383 : 28 Ocak 2010, 02:18:09 »
Yalnızlık uyarıcı bir işaret, acı çekmek gibi; müdahale edilmezse geçmeyecek ve daha da kötüleyecek bir sancı...

Doktorlar kardiyovasküler problemlerin, viral enfeksiyonların ve yüksek moralin yalnızlıkla ilişkili olabileceğini uzun zamandır biliyor; bilmedikleri bu duygunun nasıl olup da hastalıklara sebep olduğu. Genome Biology’de yayınlanan bir makaleye göre, yalnızlık vücutlarımızın çekirdeğini, genlerimizi etkiliyor.

Araştırmacılar yalnız olan ve olmayan bireylerin genlerinin kişisel sağlıkları ve moleküler süreçlerinde kendilerini nasıl ifade etiklerini inceledi ve gen ifadelerinin kronik yalnızlarda faklı olduğunu ve bağışıklık sistemini etkilediğini buldu. “Şimdi sosyal deneyim ve  fiziksel sağlık arasındaki ilişkiyi anlamak için bir moleküler sistemimiz var” diyor çalışmaların başındaki isim, UCLA’dan Steve Cole.

Araştırmaya göre, yalnızlık glukoneojenez (proteinlerden glikoz ve glikojen yapımı sağlayan ve insülin etkisini antagonize eden steroid yapısındaki hormonların ortak adı)  alıcılarını duyarsızlaştırıyor, bağışıklık sistemi kontrolünü ve stresle ilişkili bir hormon olan kortizolün enfeksiyon giderici etkilerini kesiyor. Bastırılmış kortizol, yalnızlığın bilinen etkileriyle uyum sağlıyor ve tedavi için potansiyel bir hedef temin ediyor.

Araştırmayı yürütenlerden birisi ve Chicago Üniversitesi’nde Psikoloji Uzmanı John Cacioppo’a göre, yalnızlık  uyarıcı bir işaret, fiziksel acı gibi. “Bağlantısızlığın sebep olduğu kötü hissetme sürecinin bu ilk aşaması insan olmanın bir sonucu” diyor, “ diğer insanları önemsememiz ve bağ, iletişimimiz koptuğunda onlarla yeniden bağlanmayı istememizi sağlıyor.”

ladyturk
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yazın mantar kışın sedef hastalığı artıyor
« Yanıtla #384 : 29 Ocak 2010, 13:13:12 »

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ekrem Aktaş, kış aylarında sedef hastalığının alevlendiğini, mantar hastalıklarının ise azaldığını söyledi.Aktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mevsim değişikliklerinde ciltte kuruluklar görülebileceğini, bu kuruluğun kaşıntı yapabileceğini söyledi.

Kış aylarında güneş ışınlarının azalmasına bağlı olarak bazı hastalıklarda alevlenme görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Aktaş, şöyle konuştu:

''Örneğin, sedef hastalığı kış aylarında artar. Çünkü, güneş sedef hastalığına çok faydalıdır, tedavi edici özelliği vardır. Özellikle açık bölgelerdeki yaralar, lezyonlar güneşte kaybolur. Kışın güneşin ışınsal etkisi ortadan kalktığı için sedef hastalığı alevlenir ama mantar hastalıkları da azalmaya başlar. Çünkü, mantar hastalıkları da aşırı sıcak ve terden oluşur. Sonbaharda, kışa doğru da mantar hastalıkları azalır.''

Aktaş, güneş ışınlarının saç dökülmesinde pozitif yönde etkili olduğuna dikkati çekerek, bazı saç dökülmelerinde güneş tedavisi uyguladıklarını anlattı.

Şapkanın terleme yaptığı için saç kıllarının ömrünü kısaltabileceğini dile getiren Aktaş, ''Sedef hastalığı ve saç dökülmesinin tedavisinde puva tedavisi kullanıyoruz. Özellikle kışın sedef hastalığını suni güneş ışığı ile tedavi ediyoruz, hastalara ultraviyole A ve B ışınları veriyoruz'' dedi.

ERÜ öğretim üyesi Aktaş, ultraviyole A ve B ışınlarının solaryumdan farklı dalga boyunda olduğunu ifade ederek, solaryumun daha çok estetik amaçla kullanıldığını sözlerine ekledi

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ayakkabı Koşma Şeklini Değiştiriyor
« Yanıtla #385 : 31 Ocak 2010, 20:55:38 »
ABD'nin prestijli Harvard Üniversitesinde yapılan ve ağır çekim görüntülerin kullanıldığı araştırmada, çıplak ayak koşan deneyimli atletlerin, yere koşu ayakkabısı giyenlerden çok daha farklı bastıkları görüldü.

Çıplak ayakla koşu yapanların yere, topuklarından ziyade ayaklarının ön veya orta kısmıyla bastıklarının ortaya çıktığı araştırmada, konforlu ve darbe emici koşu ayakkabısı giyenlerin yere çoğunlukla önce topuklarıyla temas ettikleri belirlendi.

Bulgularını Nature dergisinde yayımlayan araştırmacılar, çıplak ayak koşanların yere ilk olarak ayaklarının ön kısmını basarak çarpma ve darbeyi daha yumuşattıklarının altını çizerek, çıplak ayak koşucuların, hava yastıklı darbe emici koşu ayakkabısı giyenlerden daha az sakatlanma riski olabileceğini kaydettiler.

Yüksek hızlı kameralar ve üç boyut teknolojisinin kullanıldığı araştırmanın başında yer alan Daniel Lieberman, "Koşu sırasında ilk topukla yere temas etmek, birisinin topuğunuza çekiçle vücut ağırlığınızın üç katı kadar vurması gibidir" dedi.

Koşucunun ayaklarının korunması ve desteklenmesi için en iyi yolun ne olduğu sorusuna yeni bir yaklaşım getiren verilerin sonuçlarına göre, koşu ayakkabısı üreticilerinin harekete geçmesi bekleniyor

Ozan Vural- Real Age
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uzun süreli internet depresyon sebebi
« Yanıtla #386 : 03 Şubat 2010, 23:47:49 »

Birleşik Krallık'ta yapılan bir araştırmaya göre, aşırı internet kullanımı ve depresyon arasında kuvvetli bir ilişki bulunuyor.

Leeds Üniversitesinde 1319 kişi üzerinde yapılan ve Psychopathology dergisinde yayımlanan araştırmaya katılanlardan yüzde 1,2'si "internet bağımlısı" olduğunu açıklarken, bunların büyük kısmının depresyon rahatsızlığı bulunuyor.

Araştırmayı yapan ekip, birinin diğerine neden olduğunu söyleyemeyeceklerini ve internet kullanıcılarının çoğunun akıl sağlığı sorunu bulunmadığına işaret ettiler.

Deneklere ne kadar ve hangi amaçla internet kullandıkları sorulan araştırmada ayrıca, depresyon rahatsızlıkları bulunup bulunmadığını anlamak üzere sorular yöneltildi.

Başaraştırmacı Dr Catriona Morrison, internetin modern yaşamda önemli rol oynadığını, ancak yararları kadar zararları da bulunduğunu belirterek, "Birçoğumuz fatura ödemek, alışveriş yapmak ve e-posta göndermek için interneti kullanırken, online olduklarında ne kadar zaman harcadıklarını ve günlük faaliyetlerine başka unsurların da karıştığı noktayı fark etmekte güçlük çeken küçük bir grup var" diye konuştu.

Araştırmalarının aşırı internet kullanımının depresyonla bağlantılı olduğunu gösterdiğini, ancak hangisinin diğerini tetiklediğini bilmediklerini söyleyen Morrison, "Ama açık olan, küçük bir grup insan için aşırı internet kullanımı, depresif eğilimler için bir uyarı işareti olabilir" dedi.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
İnternet üzerinden satışlara dikkat!
« Yanıtla #387 : 04 Şubat 2010, 15:27:22 »
Tüketici Hakları Merkezi TÜ-MER Gıda Komitesi Başkanı Veteriner Hekim Muhammet EFE; “ internet üzerinden reklâmı yapılarak satışa sunulan takviye edici gıdalarla ilgili gerekli tedbir alınmadığı takdirde ölümle sonuçlanan tüketici şikâyetleri ile karşı karşıya kalabiliriz” dedi.

21. Yüzyılın vazgeçilmez teknolojik gelişmesi internet her alanda olduğu gibi alışveriş yapmak isteyen tüketicilerinde cazibe merkezi haline gelmiştir. Her türlü satışın yapıldığı bu sanal ortamda gıda ve sağlık ürünleri ile ilgili yapılan satışlarla ilgili ciddi tüketici sorunları yaşandığı derneğimize ulaşan şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Artık herhangi bir internet sayfasını açtığınızda bu ve benzeri ürünlerle ilgili reklâm ve tanıtımlara rastlamak doğal hale gelmiştir.

Özellikle internet üzerinden “takviye edici gıda” olarak satışa sunulan ürünlerle ilgili TÜMER’e ulaşan şikâyetlerin sayısında ve içeriğinde ciddi artışların yaşanması, ilgili makamların uyarılmasını da gündeme getirmektedir.

Bir ya da birden fazla besin öğeleri; vitamin, mineral, protein, bitki, botanik, bitkisel kaynaklı maddeler, amino asitler ve benzeri bileşenler ile bunların konsantresi ve/veya ekstraktlarından oluşan ve günlük alım dozu belirlenmiş ürünler Takviye Edici Gıdalar olarak adlandırılmaktadır.

Son günlerde başta internet olmak üzere televizyon vb. iletişim kanallarında reklâmlarına sıkça rastlanılan bu ürünler genel olarak Tüketici Koruması Hakkındaki Kanuna göre “Mesafeli Satış” yöntemiyle tüketiciye sunulmaktadır.
Reklâmı ve satışı yapılan bu ve benzeri ürünlerle ilgili Derneğimiz Gıda Komitesi tarafından yapılan araştırmada aşağıdaki çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır.

1)    Satışa sunulan takviye edici gıda ürünlerinin denetim ve kontrolleri bir muammadır.

2)    İzin ve tescili olmayan gıdalar satışa sunulmaktadır. Örneğin; denetim ile sibutramin, hormon vb. ihtiva ettiği için bileşiminde insan sağlığını tehlikeye soktuğu gerekçesiyle ihtiyati tedbir kararı alınan bazı gıdaların satışa sunulduğu gözlemlenmiştir.

3)    Söz konusu ürünlerin etiket bilgileri ya da ürünün tanıtımı amacıyla hazırlanan reklâm, yayın ve ilanları,  Türk Gıda Kodeksi-Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme Tebliği’ne aykırılıklar içermektedir.

4)    Etiket ve tanıtıcı reklâmlarında tüketici haklarını ihlal edici ve rekabeti olumsuz etkileyecek ifadeler yer almaktadır.

5)    Bazı satışa sunulan ürünlerde Tarım Bakanlığı onaylı olduğuna dair yalan beyanlar bulunulmaktadır.

6)    Bu ve benzeri bazı ürünlerde, başka firmalara ait olan üretim izni numaralarının kullanıldığı, piyasada isim yapan belli ürünlerin taklitlerinin satışa sunulduğu ve en önemlisi Türkçe etiket bilgileri bulunmayan, yurda nasıl girdiği tespit edilemeyen ürünlerin tüketiciye pazarlandığı tespit edilmiştir.

7)    Ürünlerin tanıtım reklâmlarında gerçeği yansıtmayan hikâyeler ve anlatımlar kullanılmaktadır.

8)    Bu tür ürünlerin özellikle internette yapılan reklâmlarının müstehcen içerikli olduğu ve gelişigüzel yapıldığı için aile bireylerine ve kurumuna telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceği anlaşılmaktadır.

9)    Gerekli izinleri olan veya olmayan ayrıca kaçak yollarla da Türkiye’ye giren söz konusu ürünlerin, tanıtımı amacıyla hazırlanan reklâm, yayın ve ilanlar tüketiciyi yanıltarak yanlış yönlendirmektedir.

Öte yandan; mübadeleye konu olan bu ürünlerin tüketimi insan sağlığını tehdit etmektedir. Yanlış tanıtım ve reklâmlar ile yönlendirilen tüketicilerin, ürünü oluşabilecek yan etkileri göz ardı ederek kontrolsüz miktarlarda kullanıldığında fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara maruz kaldığı gözlemlenmiştir.

Sanal ortamda satışa sunulan bu tür ürünleri satan firmaların gerçek adreslerine ulaşmakta ayrı bir sorundur. Dolayısıyla muhatap bulmak bazen imkânsız hale gelmektedir.

Söz konusu ürünler birçok yönü ile başta Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı olmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nı, yine internet suçları yönü ile de İçişleri Bakanlığı ve RTÜK’ü çok yakından ilgilendirmektedir. Gerekli yasal tedbirler alınmadığı takdirde ölümle sonuçlanan tüketici şikâyetleri ile karşı karşıya kalınabileceği unutulmamalıdır.

Kaynak: TÜMER


Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Kaç kez hastalanıyoruz ?
« Yanıtla #388 : 15 Şubat 2010, 01:28:13 »

Bir insan ömrü boyunca kaç kez hastalanıyor ? İşte bunun yanıtı..

Bir kişinin ömrü boyunca 6284 kez ufak tefek rahatsızlıklar geçirdiği bildirildi. Daily Mail'in internet sitesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta yapılan bir araştırma, bir insanın yılda yaklaşık 80 kez, baş ağrısı, kramp girmesi, sırt ağrısı ve soğuk algınlığı gibi hafif rahatsızlıklar geçirdiğini ortaya koydu.

Buna göre, yılda 21 gün ağrı kesici ilaçlar kullanıyoruz. Ortalama 78,5 yaşına kadar yaşadığımız varsayılırsa, ağrı kesici ilaç kullandığımız gün sayısı 1649 oluyor.

3000 yetişkin üzerinde yapılan araştırmaya göre, en yaygın diğer bir şikayet sık sık giren kramplar. Kramplar bir kişiyi yılda 19 gün etkiliyor ki bu da bir ömürde 1492'yi buluyor.

Yılda en az 16 kez baş ağrısı çekiliyor ve bu yaşam boyunca 1256 baş ağrısına tekabül ediyor. Araştırmaya göre ortalama bir Britanyalı yılda 14 kez, bir ömürde 1099 kez sırt ağrısı çekiyor.

Araştırmayı yaptıran şirketin yetkilisi, araştırmanın, bu rahatsızlıkların önemsizmiş gibi görünmesine karşın, toplamda ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterdiğini belirterek, bu rakamlara ciddi hastalıkların dahil olmadığını hatırlattı.

Ömrümüzde en çok mustarip olduğumuz diğer hafif rahatsızlıklarsa kas çekilmesi, boyun tutulması, mide ve karın ağrıları veya bozuklukları, burun kanamaları ve bilek burkulması.

Vatan
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Aman dikkat ! Kalp düşmanı çıktı !
« Yanıtla #389 : 17 Şubat 2010, 08:08:06 »
Yüksek kafein içeren espresso kalp düşmanı çıktı. Keyif için içilen espresso sandığınız gibi masum olmayabilir.

Yeni bir araştırmaya göre içeriğindeki kafein miktarı nedeniyle espressonun sadece bir fincanı bile kardiyovasküler sisteme zarar veriyor. Bir fincanda espressoda 130 miligram, filtre kahvede ise 120 mg bulunuyor. Palermo Üniversitesi’ndeki İtalyan araştırmacıların 20 yetişkin üzerinde yaptığı araştırmada bir fincan espresso içenler kafeinsiz espresso içenlerle karşılaştırıldı. Bu araştırmada bir saat içinde kalbe giden kanların akışında yavaşlama görüldü.