Gönderen Konu: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler  (Okunma sayısı 65635 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #45 : 20 Ağustos 2008, 01:07:05 »

Eyyup Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki:

''Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet'e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. (Durun, okumayın, beni oturtun) buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. (Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Ertesi gün vefat etti.''
〰〰〰〰🐠

Nefer

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #46 : 20 Ağustos 2008, 04:24:33 »
Londra'da bir İngiliz kızı ile evlenen Ali Süavi, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra İstanbul'a geri döndü. Sultan İkinci Abdülhamid Hanın mabeyn feriki olan Said Paşanın yardımı ile Galatasaray Sultanisine müdür tayin edildi. Kötü idaresi ile mektebi karıştırması, perişan tavırları ve Türk halkının örf ve âdetlerine uymayan davranışları yüzünden kısa zaman sonra bu görevden azledildi.

Bu olaydan sonra Sultan Abdülhamid Hana ve idaresine düşman kesilen Ali Süavi, İngilizlerin arzusu üzerine Sultanı tahttan indirmeye ve yerine 5.Muradı padişah yapmaya karar verdi. İngilizler de gerekli desteği verdi. Gizli olarak çalışmaya başladı.

Etrafına topladığı 500 kişi ile 20 Mayısta Çırağan Sarayını basarak, 5. Muradı dışarı çıkardı. Bu sırada yetişen Beşiktaş muhafızı Hasan Paşanın vurduğu bir sopa darbesiyle Ali Süavi olay yerinde öldü (1878).

İngiliz olan karısı Mary, olay gecesi yalıda bulunan belgeleri yaktıktan sonra, derhal kendisini bekleyen gemi ile Londra'ya kaçtı.

Nefer

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #47 : 20 Ağustos 2008, 04:26:58 »
Ali Süavi daima ön safta bulunmak isteyen, övülmeyi seven, yalan söylemekten çekinmeyen ve güvenilmeyen bir kişiliğe sahipti. Onun bu şahsiyetini iyi değerlendiren İngilizler, kendisini istedikleri biçimde yetiştirmişler ve kullanmışlardır. Nitekim o, rejim meselesinde İngiliz parlamenterizmine benzeyen bir meşrutiyet arzusunu daimi olarak dile getiriyordu.

Diğer taraftan klasik medrese tahsili bile görmeyen Süavi, belli çevrelerce muhaddis ve hatta müctehid gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Süavi, dinde reform yapmak gerektiğini, hutbenin her milletin kendi dilinde okunmasını ısrarla savunmuştur. Süavi'nin bu fikirleri daha sonra Efgani adlı başka bir İngiliz ajanı tarafından geliştirilmiştir. (Y.Rehber Ansiklopedisi)

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #48 : 22 Ağustos 2008, 01:28:04 »
Sultan 1. Ahmed (1590-1617), kalbi hayatının derinliği olan oldukça müttaki bir Osmanlı Padişahıdır.
Bahti mahlasıyla Peygamber Efendimiz (sav) sevgisini ve bağlılığını ifade eden çok içli şiirleri vardır:

Nola tacım gibi başımda götürsem daim
Kadem-i resmini ol bazret-i şab-i Resül'ün.


İşte bu ince ruhlu Osmanlı sultanının vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa, Ahmed Han'ın odada muhatabını göremediği kimselere karşı dört defa; "Ve aleyküm selam" dediğine şahit oldu.

Mabeynci, bir mânâ veremediği bu garip davranışların sebebini Sultanına sorduğunda, Sultan Ahmed Han şu cevabı verdi:

"O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen, dünya ve ahiretin sultanlığını kendine toplamışsın. Yarın Resulullah (sav) Efendimiz'in yanında olacaksın', buyurdular."


Gerçekten de bu Hak dostu, denildiği gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuştu.
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı hüsnülhatime

  • okur
  • *
  • İleti: 57
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #49 : 22 Ağustos 2008, 01:36:19 »
Rabbim şefâatlerinden mahrum eylemesin ve cümlemize böye ölümler nasip etsin.sizdende Allah razı olsun.Elinize sağlık.
Bak şu çeşmenin haline
İçecek tası yok
Kırma mü'minin kalbini
Yapacak ustası yok

Çevrimdışı kolivistera

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 3
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #50 : 23 Ağustos 2008, 23:15:01 »
Allah razı olsn kardeşler guzeldı yazdıklarınız

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #51 : 02 Eylül 2008, 20:28:39 »
1826 yılında çıkarılmış olan İhtisap (belediye) nizamnamesine göre İstanbul'a gelecek olan ve hala şehirde bulunan bekarlar için minasip semptler de İstanbul'da üç dört, Üsküdar, Galata ve Eyüp'de birer ikişer han tahsis olunur ve bekarlar, misliman ve ayri müslüm karışık olarak bu hanlarda yatıp kalkarlardı.

Bir sanata, işe girinceye kadar hemşehrilerinden kefil alındıktan sonra doğru o hanlara sevk edilirler, oradan İhtisap ağalığına (yani o devrin belediye reisliğine) götürülür, silahı var ise, silah kendisinde bırakılır, fakat fişekleri alınırdı.

Kendisinden hangi dükkana gideceği yahut hangi iskeleye hammal olacağı yahut hanği hamamda işleyeceği sorularak ismi, o işler için tahsis edilmiş deftere yazılır, eğer defterde kafi miktarda isim var ise adı yazılmayıp geldiği yere dönmek üzere derhal çıkarılırdı.

Fazilet Takvimi
18 Haziran 1982
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı Nakkaş

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 250
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #52 : 14 Eylül 2008, 19:40:25 »
Sultan Abdülhamid Han'a Suikast

21 Temmuz 1905'de anarşistlerin yardımı ile Sultan II. Abdülhamid Han öldürülmek istenmişse de muvaffak olunamamıştır. Türk efkarı umumiyesinin yakından tanıdığı iki tip bakın neler yazmıştı bu hususta:

Tevfik Fikret'in "Bir lahza-i taahhür" adlı eserinde ünlü manzümesi bu vesile ile yazılmıştır ve II.Abdülhamid bu olayda ölmediği için şairin teessürlerini ve hıncını terennüm eder.

"Ey şanlı avcı, dâmını bihûda kurmadın,
Atdın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vermadın!"  şeklinde Ermeni Komitacılarının şanını tebcil eder ve DoğuAnadolu'yu Ermenilere vermediği için başına bu haller gelen II.Abdülhamid'e küfürler eder.

Müverrih diye anılan ve gençliğinde bir ittihadcı subay olan Ahmed Refik Altınay da bu eserde şöyle der:

"Nihayet hakikat tamamıyla meydana çıkarıldı: Osmanlı milletini Abdülhamid'in zulmünden kurtarmak için Bu hareket-i kahramanenin, Ermeni vatandaşlarımız tarafından icra olduğu anlaşıldı."

İşte sizlere tarihimizin dönüm nottasından iki kara sahife ve iki hasta tip..

21-Temmuz-1979
Fazilet Takvimi

Çevrimdışı adilcevaz

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 235
  • susukunlugum asaletimdendir.
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #53 : 14 Eylül 2008, 21:15:15 »
MİSLİ İLE MUKABELE....
Ahmet Vefik Paşa'nın Paris elçiligisırasında,imparator3.Napalyon çok tantanalı bir araba ile dolaşırmış.Bir gün Paris sokaklarında bu arabanın bir eşi daha görülmüştür.Bu, Türk elçisinin arabasıdır.Fransız dış işleri Bakanlıgı,Osmanlı dış işlerine yazarak halkın bu yüzden hükümdarla elçiyi karıştırdıgını bildirmiş.Türk elçisinin bu araba ile dolaşmamasını istemiştir.
  İstabul Hükumeti,Paris elçimize bu araba ile çıkmamasını ısrarla bildirmiştir.
  Paris elçimiz Ahmet Vefik Paşa:
''İstanbul'daki Fransız sefiri,Padişaha mahsus saltanat kayıgının tıpkısını yaptırdı.Fransa Hariciye Nazırı(Fransız dış işleri bakanı) kendi sefirlerinin Bogaziçi'nde bindigi kayıgı görmüyorda,Osmanlı sefirnir Paris'te gezdigi arabayı mı görüyor?Sefir o kayıgı ortadan kaldırırsa,bu arabakendiliginden kalkar.''deyince,Fransız elçisi kayıgı kaldırmaya mecbur kalmıştır...
(fazilet takvimi 12 ekim pazar 2008)
ne ecdadımız var degilmi.çok yamanlarmış....
Bütün dünyayı verseler gamım bitmez nedendir bu
Taa ezelde gam turabıyla yoğrulmuş bendendir bu
Terk etme insafı makamı imtihandır bu
Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu!

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #54 : 23 Eylül 2008, 11:33:55 »
Osmanlı padişahları ibadete dikkat eder ve kendi idareleri altında bulunanların da dikkat etmelerini isterlerdi. Eğer bu mev’zuda bir gevşeklik görecek olurlarsa hemen müdahale ederlerdi. Bu müdaheleler de icap eden tedbirin alınması için vilayetlere. Kadılara fermanlar yazılırdı.

Bu sebepten Fatih Sultan Mehmet Han da namaz kılınmasına dikkat edilmesi hususunda Rum vilayetlerine bir ferman göndermişti. Bu ferman hülasa olarak şöyledir:

“Allahü Teala, emirlerinin yerine getirilmesini bize nasib ve müyesser eylesin. Bu hükümde bildirmek istediğim husus şudur. Rum diyarındaki şehir ve kasabalarda ve buraların köylerinde yaşayan Müslüman ahali, İslam dininin emir buyurduğu farzları yapıp, sünnetlerine riayet etmekte, Kelam-ı Kadime, Furkan-ı Mecid’e Kuran-ı Kerim’e hadisi şeriflere uymakta gevşeklik gösterip muhalefet ederler imiş. Allahü Teala’nın “Namazı ikame ediniz” emrini çiğneyip; “Namaz dinin direğidir. Onu dosdoğru kılan dinini ikame etmiş olur. Terk eden dinini yıkmış olur.” Hadis-i Şerif’ine uymayıp tuğyan yoluna saparlar ve böylece mescid ve camileri viraneye ve harabeye döndürüp fısk ve fücür, yani günah işlenen yerleri ma’mür ederler imiş. Bu ve buna benzer haberler bize ulaşıyor. Eğer bunlar doğru ise. Emr-i bil-ma’ruf ve nehy-i anil-münker eylemek üzerime vacib olduğundan, bir adamımı bu iş için vazifelendirdim. O bu meseleyi takib edecek. Şöyle emreyledim ki:

Her kim namazı terk ederse, dövülmek ve mali cezaya çarptırılarak tazir eylemek meşru olduğundan, İslam dininin emri gereği artık Rum diyarında namazını geçirenler tesbit edilip, haklarından gelinsin. Halka namaz kılmaları tenbih edilip. Kılmayanlar hakarete uğratılıp teşhir edilsin. Hiç kimse ne olursa olsun bu icraata mani olmaya! Rum sancağı beyleri ve kadıları ve subaşıları ve bunların emrindeki dığer memurlar, gönderdiğim vazifeliye bu hususta elbirlik edip yardımcı olalar. Böylece İslamiyetin yüce ahkamı, emri ve yasaklarını yerine getirmekte gevşeklik ve tembelliğe asla meydan verilmeye. Öyle ki. mescider dolacak. medreseler ma’mur edilecek ve din-i İslam kuvvetlenmiş olacaktır. Böylece Müslümanlar refah, huzur ve saadet içinde olup, padişahın devam-ı devletine ve kudretinin artmasına duacı olacaktır. Bunu böyle bilesiniz. Alatmet-i şerifeme (tuğrama) itimad kılasınız

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #55 : 03 Ekim 2008, 18:20:44 »
Niçin savaşırız


Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’nden başarılı dönmüştü. Bütün halk toplanmış
onu şehre girerken alkışlamak için sabırsızlanıyordu. Ama Padişah, gece olmadan şehre girmek istemiyordu. Bunun sebebini herkes merak ettiği halde hiç kimse sormaya cesaret edemiyordu.
Sonunda büyük alimlerden olan İbni Kemal:
“Padişahım, bir maruzatım var,” dedi.
Padişahın:
“Efendi, ne istediğin varsa hiç çekinmeden söyle,” demesi üzerine
İbni Kemal cevabı merak edilen soruyu şöyle sordu:
“Askerler merakta, bütün halk sokağa dökülmüş, sizi alkışlamayı beklerken siz hala şehre girmezsiniz. Bunun sebebi hikmeti nedir?”
Yavuz şu şahane cevabı verdi:
“Efendi, sen bizi hala tanıyamadın mı? Biz; şan, şöhret ve alkış toplamak için değil,
Allah rızasını kazanmak için savaşırız.”

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #56 : 06 Ekim 2008, 16:07:42 »
Emir Sultan Mehmed Şemseddin, Sultan Yıldırım Beyazıd'ın kızı Hundi Hatunla evlenmek istediği zaman Sadrazam Çandarlı Ali Paşa'ya  müracaat ederek tavassutunu istemişti.Sadrazam,,

- Sen fakir bir dervişsin. Soyunuzu ve haddinizi neden bilmezsiniz. Sultan senin nene? diye Alimi terslemişti. Hadiseyi Yıldırım işitince Sadrazamı huzuruna çağırarak: 

- Lala, Şarkın en büyük Alimine ziyade ayıb etmişsiz. Lala biz de asalete ehemmiyet veririz; Ancak ilmin de, Aliminde bir asaleti ve itibarı olsa gerek. Eğer bu zat vaktiyle Medreseye değil de askerliğe intisab etmiş olsa idi, bugünkü zekası ile yükselecek biz de ona vezirlik verecektik. Kaldı ki askerlik tahsili kolay, ilim tahsili zordur. Askerllkte muvakkatlık ilimde daimilik vardır. Bu sebeble biz daimaa ilim sahibi, şarkın tanınmış Alimini kendimize damat edinmeği münasib buluruz» dedi ve kızını verdi.

Onlar ilme verdikleri önem dolayısıyle 600 yıl yaşayacak bir imparatorluk kurdular, Karadeniz, Ege ve Akdeniz'i bir Türk gölü halilie getirdiler, yeni teknolojlerle uyguladıkları askeri harekatlarının karşısında hiç bir ordu dayanamadı. 
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #57 : 08 Ekim 2008, 12:56:31 »
Fâtih Sultan Mehmed Han, Sadrazam Mahmûd Paşa ile bir gün tebdîl-i kıyafetle Karaman çarşısında dolaşırken, bir yeniçeri aşçısının avaz avaz bağırdığını, sağa sola sözler savurduğunu duydu. Aşçı şöyle bağırıyordu:
"Behey âdemler! Bu âna dek gezerim. Bir okka et bulup koğuştakilere yemek pişiremedim. Şimdi odaya dönünce ne diyeceğim? Bu haltı kim işliyor? Pâdişâhın memleketine bakan yok. Eğer, beni iş başına getirecek olsalar, İstanbul'u erzağa boğarım."
Pâdişâh saraya dönünce, yeniçeri aşçısını huzuruna çağırttı. Onu imtihan etti ve bu mesele ile alâkalı düşündüğü çâreler dinledi. Ve derhâl ihtisap işlerini, yani belediye başkanlığını ora verdi.
Bu aşçıbaşı, sonralan birçok hizmetlerde bulunan meşhur vezir ve serdâr Gedik Ahmed Paşa idi.

Tarihi hakikatler-1  (Çamlıca Basım Yayın)

Çevrimdışı Nakkaş

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 250
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #58 : 10 Ekim 2008, 00:48:20 »
Evliya çelibi Seyahatnamesinde,  kervansaraylardan bahsederken şöyle der;

"Akşama dek kervansarayların kapıları açık dururdu. Gün karardıkta kapıları kapanır, kapıcılar kapıların arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldikte kapıları açarlar, yolcuları içeri alırlar, vakıftan hayvanlarına yem, kendilerine yemek çıkarırlar; amma zinhar içeriden dışarıya kimseyi çıkarmazlardı. Sabah olunca kervansaray'ın kendine mahsus mehteri çalınarak kapıları açılır, yolcular hazırlanırlardı. Bu sırada dolaşan bir müdani;

Ey Ümmeti Muhammed! Maldan candan bir eksiği olan var mı? diye bağırır yolcular;

Allah hayır sahibine hayatta ise selamet, ölmüş ise rahmet eylesin. Bir eksiğimiz yoktur, derlerse kapılar açılır;

Öyle ise buyurun! Allah gidenlere selamet, kalanlara rahatlık versin. Ey yolcu karındaşım! Yolunda durma, herkes ile yoldaş olma, yüzüne güleni dos sanma! Haydi Allah yardımcın olsun. Uğurlar ola.. derlerdi."

F.T.

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #59 : 14 Ekim 2008, 20:42:44 »
Sultan Abdülaziz Han devrinin Sadrazam ve Hariciye Nazırı Keçecizade Fuad Paşa, Avrupa'da bir diplomatlar toplantısında bulunuyordu. Söz arasında ortaya latife yollu bir sual atıldı:

"Zamanımızın en kuvvetli devleti hangisidir? denildi. Keçecizade Fuad Paşa bu suale, tereddüdsüz şu cevabı verdi:

"Osmanlı Devleti!"
"Nasıl olur?" dediler.
"Çünkü, dedi, siz dışardan, biz içerden yıkmaya çalıştığımız halde o hala ayakta dururyor."

Mehmed Vehbi
Yedikıta Dergisi
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..