Gönderen Konu: Uğursuzluk ve Bereketsizlik  (Okunma sayısı 133895 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #150 : 08 Ekim 2011, 13:47:27 »

Bankalar ve Müslüman Gazeteler

YAKIN tarihte olmuş bir bankacılık hadisesi: Ortakları Türk ve Kazak olan 100 bin dolarlık bir şirket kurulmuş. Bir devlet bankasından 60 milyon dolar kredi almış. Bir müddet sonra şirket buhar, 60 milyon dolar duman olmuş. Krediyi veren şube müdürü de trafik kazasında ölüvermiş. Ölmemiş, ölüvermiş...

100 bin dolarlık şirket 60 milyon dolar krediyi nasıl almış?

Bankaları oldum olası sevmem.

1966 ile 1971 tarihleri arasında günlük BUGÜN gazetesini çıkartırken banka ilanı almaz ve yayınlamazdım.

Zaten bankalar BUGÜN'e ilan verme heveslisi değildi ama bazen 25'inci veya 50'nci kuruluş yıldönümünde sayın halkımıza teşekkür ederiz gibi ilanları bütün gazetelere gönderirlerdi. İlan gelince idareden bendenize sorarlardı: Kasada beş kuruş yok, akşam gazeteyi basacak kağıt yok, şu ilanı basalım mı? Basmayın, ilan şirketine geri gönderin derdim.

Bir gün Basın İlan Kurumu'ndan devlete ait Niğde şarap fabrikasının bir ilanı gelmişti. Şimdi unuttum, doğrudan doğruya şarapla ilgili değildi, kalorifer yahut boru tesisatının değiştirilmesiyle ilgiliydi. Sordular, onu da basmayın dedim. Hattâ Basın İlan kurumu kızmış, ilanlarınızı keseriz diye tehdit etmişti.

Bir ara gazete parasızlıktan batacak hale gelmişti. Şeyh Mehmed Zâhid Efendiye sormuştum: Efendim, mâlî bakımdan çok sıkışığız, banka ilanı basabilir miyiz? Kesinlikle basamazsınız cevabını vermişti. Öyleyse gazete batar demiştim. Batarsa batsın demişti.

1968'de Bâbıâlide Sabah gazetesini 150 bin liraya satın almıştım. (Merhum Hacı Nazif Çelebi'nin yardım ve tavassutuyla borçlanarak...) İlk işim gazetenin idare müdürüne (Çok temiz Müslüman bir zattı, rahmetli oldu) "Gazetenin mülkiyeti bana geçti, bundan sonra banka ilanı almayınız" talimatını vermiştim. "Ama efendim eski patronlar bu konuda fetva almışlardı..." Bu fetva beni bağlamaz cevabını vermiştim.

Aradan kırk yıl geçti, İslamcıların bir kısmı faiz ve banka işlerine iyice battı. Battıkça battı.

Eski sofu Müslümanlar bankanın gölgesinden bile geçmezlerdi.

Bursa'da Tuzpazarında mefruşat dükkanı olan Nurcu Sami bey, bankaya bulaşmamak için İstanbul'a parayı kurye ile gönderirdi.

Zamanımızda her şeyin fetvası var.

Düzen bozuk, o halde bozuk işler yapılabilir...

Müslümanların güçlenmesi için her halt yenilebilir...

Her şeyin en iyisi Müslümanlara layıktır...

Şöyle denilebilir: Banka ilanı almadın ama gazeten de battı...

Yanlış... BUGÜN gazetesi batmadı, 12 Mart darbesinden sonra kapıkulu Başbakan Nihat Erim zamanında sıkıyönetim komutanlığınca süresiz olarak kapatıldı.

O zaman Almanya'da sürgündeydim, canımı kurtarmıştım...

Nihat Erim'e çok beddua ettim. Plaja giderken vuruldu.

Birkaç kişiye daha beddua etmişimdir.

Biri, Türkiye'nin en zengin patronu iken müflis olarak vefat etti.

İki patron daha var. Bedduam tutarsa işleri ve sonları iyi olmaz.



Mehmet Şevket EYGİ - 08 Ekim 2011 Cumartesi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #151 : 08 Ekim 2011, 13:49:18 »
Korkunç Câhillik ve Büyük Ayıp

ÇOCUKLUĞUMDA, mektebe gitmiş bütün büyükler Osmanlıca okuma ve yazma biliyorlardı. İsmet Paşa dışında herkes özel notlarını, mektuplarını Osmanlıca yazardı. Aradan yıllar geçti, İslam yazısıyla Türkçe okuyup yazanlar âhirete göçtü ve ülkeyi koyu bir cahillik karanlığı sardı. Artık halkımızın çok büyük kısmı, belki de yüzde 99'u, hattâ binde 999'u bin yıldan fazla kullanılmış olan eski yazımızı bilmiyor.

Dedelerimizin, atalarımızın Türkçe mezar taşlarını okuyamamak,

Tarihî binaların, anıtların kapılarındaki Türkçe kitabeleri okuyamamak,

1928'den önce basılmış romanları, hikaye kitaplarını, kültür eserlerini okuyamamak,

Arşivlerimizdeki Türkçe belgeleri okuyamamak,

Kütüphanelerdeki eski dergi ve gazete koleksiyonlarını okuyamamak...

Ya Rabbi bu ne büyük, ne korkunç, ne dehşetli cehâlet!

İslam karşıtları bu cehaletle iftihar edebilirler ama bir Müslüman için böyle bir cahillik yüz karasıdır, büyük utanç sebebidir.

Liseye ve üniversiteye giden ve Kur'an okumasını bile gençlerimiz Osmanlıcayı bir saate okumaya başlayabilir.

Başlamak dedim... Başladıktan sonra bütün bir ömür boyu çalışmak gerekir.

Okuma işini pişirdikten sonra hattatlardan riq'a dersleri alınarak yazma öğrenilir.

Türkiyeli bir Müslümanın İslam yazısıyla Türkçe okuma bilmemesi büyük bir ayıptır.

Milyarlarca dolarla oynayan bazı büyük cemaatlerin, tarikatların, grupların bu "İslam yazısıyla okuma yazma" işine önem vermeleri ve yurt çapında bir eğitim seferberliği başlatmaları gerekmez mi?

Muhterem Millî Eğitim Bakanımızdan da rica ediyorum:

Hiç olmazsa liselere seçmeli Osmanlıca dersleri konulması için teşebbüse geçsinler de ülkemizi, devletimizi, halkımızı bu büyük ayıptan (kısmen de olsa) kurtarsınlar.



Mehmet Şevket EYGİ - 08 Ekim 2011 Cumartesi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #152 : 09 Ekim 2011, 15:24:54 »
Gündüzleri TC, Geceleri PKK

PKK'nın eline düşen bir asker kaçmayı başarmış (bilerek "kaçırılmış" da olabilir). Medya bu kişinin söylediklerini akıl almaz olarak sıfatlandırdı. Güneydoğu bölgesinde PKK elemanları cirit atıyorlarmış. Gündüzleri şöyle böyle saklanıyorlarmış, geceleri serbest şekilde faaliyet yapıyorlarmış. Halktan vergi bile topluyorlarmış.

Teroristler ellerini kollaranı sallayarak dolaşıyormuş.

Nerede?.. Kuzey İrak'ta değil, bizim topraklarımızda.

Bendeniz etliye sütlüye karışmayan bir vatandaşım. Lakin kulağıma yakası açılmadık haberler geliyor. Ülkenin, bilhassa güneydoğusunda birtakım kurtarılmış bölgeler oluşturulmuş. Gündüzleri TC, geceleri PKK devleti. Gece silahlı, gündüz külahlı...

Benim çok iyi bildiğim bir şey varsa bugünkü şartlarda ve bugünkü mücadele metoduyla PKK terörü kesinlikle bitmez.

Kendi topraklarımızda PKK faaliyet gösteriyor, biz sınırlarımızın dışındaki yerleri bombalıyoruz!..

PKK gerilla hareketi ne demektir?

1. Yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti demektir. Bu "beyaz" işini kimler yapıyor? Fazla konuşamam...

2. PKK, Ermeni dâva ve ideallerine doğrudan doğruya ve dolaylı şekilde hizmet ediyor.

3. PKK demek, Eretz İsrael demektir.

4. PKK Ermeniler ve Siyonistler tarafından kurulmuş ve idare edilmiştir.

5. PKK terörünün gölgesinde yüz milyarlarca liralık silah, cephane ve savaş araç ve gereçleri ticareti yapılmıştır.

6. Kürt halkını TC'den bezdirmek, bir kısım Kürtleri dağa çıkartmak için bir Kürt köyünün halkına insan pisiliği bile yedirilmiştir.

7. Diyarbakır hapishanesinde insanlık dışı çok ağır, çok iğrenç, çok feci işkenceler yapılmıştır.

8. Açıkça ve sinsi olarak, bilhassa Kürt halkının yaşadığı bölgelerde İslam düşmanlığı yapılmış, dinî yapı çökertilmiştir.

9. Üç bin beş yüz Kürt köyünün halkı sürülmüş, perişan edilmiştir.

Kürt meselesi halledilmezse ülkemiz parçalanabilir.

Kürt vatandaşlarımız sadece bir bölgede yaşamıyor. Şu anda dünyanın en büyük Kürt şehri İstanbul'dur.

Türkiye parçalanırsa büyük insanî fâcialar yaşanmasından korkarım.

1947'de Hindistan iki devlete ayrıldığında büyük felaketler ve kıyımlar yaşanmıştı.

Ülke çapında bir dağılma, çözülme, tefessüh (manasını bilmeyenler lütfen lügata baksınlar), kırılma, çözülme manzarası görüyorum.

Sadece demokrasi ve liberalizmle Türkiye selamete çıkmaz.

Ülkenin, halkın ve devletin birliğini korumak istiyorsak gerçekçi olmalıyız.

Yeni yapılacak anayasaya farz-ı muhal "Kürtler, çektikleri acılar ve gördükleri zulümler dolayısıyla Türklerden üstündür" maddesi konulsa mesele yine çözülmez.

Kürtlerin bütün istekleri yerine getirilse yine çözülmez.

Çünkü bu işin arkasında Büyük Ermenistan hayalini besleyenler vardır.

Büyük İsrail isteyenler vardır.

Siyonizm vardır.

Global Haçlılar ve Evangelistler vardır.

Hattâ Megali İdea ve Pontus vardır.

Bir tane değil bir sürü dev mafya vardır.

Dünya çapında silah tacirleri vardır.

Uyuşturucu mafyaları vardır.

Otuz beş senedir terör ile ilgili olarak örtülü ödenekten acaba kaç milyar dolar dağıtıldı? Bu ranttan kimler sebeplendi?

Kürt meselesinin, hattâ Türkiye'nin kurtuluşu için tek çare vardır:

İslam'ı ilan etmek ve uygulamak.

İlan etmek zor, uygulamak çok zordur.

Bugün Türkiye'de İslam'ı uygulayacak yeterli miktarda ehliyetli, liyakatli, gözü kara, temiz, şeffaf, muktedir, vasıflı eleman yoktur.

İslam ilim irfan, ahlak fazilet, doğruluk dürüstlük, bilgelik üzerine kuruludur.

Türkiye'nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu (10 üzerinden) 5'in altındadır.

Türkiye'deki siyasal İslam ve İslamcılık hareketi kirlenmiştir, kirletilmiştir.

İslamî hareket içten ihanete ve sabotaja uğramıştır.

1970'lerde, 80'lerde ucuz tarafından mücahitlik edebiyatı yapan birtakımları, ellerine fırsat geçince cihad postunu atmış, müteahhit gocuğuna bürünmüştür.

Ortadoğunun, dünyanın durumu hiç parlak değildir.

Ülkemizin, halkımızın, devletimizin geleceği konusunda büyük kaygılar içindeyim.

İsrail ile çekişmeler, polemikler yüzeydedir.

Yahudi devleti ile ticaret, iktisadî ve mâlî ilişkiler eskisi gibi fayrab devam etmektedir. Devletimizin, ordumuzun nice derin sırları Siyonistlerin elindedir.

Beynelmilel Siyonizm, Global Kapitalizm ve Liberalizm, ABD, AB, Haçlı güçler, sömürgeciler ve emperyalistler Türkiye'de geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığını kaldırıp, onun yerine; light, ılımlı, cihadsız, fıkıhsız, Şeriatsız, mezhepsiz, Sünnetsiz, Feminist, Tarihsel, BOP'a uygun, Batı medeniyeti norm ve değerlerini kabul etmiş evcil ve uysal yeni bir İslam getirmek istiyorlar.

Böyle bir İslam kurtuluşumuza merhem olmaz.

Zaten Ehl-i Sünnet İslamlığı getirilse bile bugünkü İslamcılarla hiçbir şey yapılamaz.

Mehdi'nin zuhurunu beklemekten başka çare göremiyorum.


Mehmet Şevket EYGİ - 09 Ekim 2011 Pazar

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #153 : 09 Ekim 2011, 15:26:06 »
Bir Şey Unuttuk

BİZ hayırsever, dindar, sofu, hepsi hacı bir grup Müslüman bir dernek kurduk ve yeni bir mahallede büyük bir cami yaptırdık.


İlle de yüksek kubbeli olacak dedik, masraf ikiye katlandı, kocaman bir kubbe yaptırdık.

Bir minare yetmez dedik, iki minare yaptırdık.

Minareler binayla mütenâsib (orantılı) olsaydı daha güzel olacaktı ama biz upuzun minareler yaptırdık.

Zaten şerefeye çıkıp ezan okuyan yok ama biz bir şerefe yetmez dedik, iki şerefe de yetmez dedik, her minareye üç şerefe yaptırdık.

Çuvalla para harcadık, caminin içini sanatsız çinilerle kaplattık.

Elektrikli yerden ısıtma tesisatı yaptırdık.

Camiye WC'ler, şadırvanlar yaptırdık.

Alt katta cenaze yıkama istasyonu kurduk.

Camiye bir show room bile yaptırdık.

Minareleri, caminin içini ve dışını gür sesli hoparlörlerle donattık.

Mihraba tam altı adet mikrofon koydurttuk.

İmamın yakasına takmak için bir de kablolu seyyar mikrofon hazırladık.

Yazın cemaat serinlesin diye klima cihazları, vantilatörler...

İçi yanan din kardeşlerimiz için soğuk su cihazları. Buz gibi...

Çalınacak bir şey yok ama, caminin içine ve dışına dijital kameralar yerleştirdik.

Hiç sanatlı değil ama zemine anilin boyalı makine halıları serdirttik.

İmam ve müezzin için konforlu lojmanlar yaptırttık.

Caminin içine kızıl ışıklı namaz vakitleri levhaları koydurttuk.

Cami bahçesine paralı WC'ler yaptırttık

Velhasıl son derece lüks, büyük kubbeli, iki uzun minareli, bol şerefeli, bol mikrofonlu, bol hoparlörlü, kaloriferli, yerden ısıtmalı, klimalı, vantilatörlü, soğuk su cihazlı, kameralı, WC'li bir camimiz oldu.

Yok yok bu camide.

Sadece bir şeyi unuttuk.

En önemli şeyi.

En hayatî şeyi.

Ne mi o?

Sabah ezanı okununca biz bu camiye gitmiyoruz.


Öğle ezanı okununca bir saf.

İkindi hâkeza.

Akşam yine fazla cemaat yok.

Yatsıda yarım saf...

Evet cami yaptırdık ama gidip orada cemaatle namaz kılmayı unuttuk.

Yahu biz ne unutkan Müslümanlarız...



Mehmet Şevket EYGİ - 09 Ekim 2011 Pazar

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #154 : 10 Ekim 2011, 12:55:46 »
Diyanet İ. Başkanlığı'na Dilekçe

Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı'na açık dilekçemdir:

Konu: Camilerdeki çirkin helâ/WC reklâmlarının kaldırılması hakkında.

Büyük şehirlerimizin kalabalık ve işlek yerlerindeki camilerin avlularında çirkin, sanatsız, kaba saba yazılarla yazılmış çok sayıdaki helâ reklâmları bir Müslüman olarak bendenizi gerçekten üzmekte ve rahatsız etmektedir.

İstanbul'da bazı cami helâları darphane gibi çalışmaktadır. Bir cami helâsı endüstrisi oluşmuştur.

Tuvalet ihtiyacı olan vatandaşlar, levhasız da olsa cami bahçe ve avlularındaki mahalleri bulabilirler.

Bu gibi çirkin, iğrenç, utanç verici levhaların kaldırılmasını talep ediyorum.

Turistlere de çok ayıp oluyor.

Sanırım Hindistan'daki putlara tapan Mecusîlerin tapınaklarında bile böyle iğrenç WC levhaları yoktur. Camiler kutsal mekânlardır. Tarihî camiler aynı zamanda birer sanat ve kültür anıtıdır. Böyle cahilce, eciş bücüş yazılarla acemice yazılmış levhalar tarihî camilerimize büyük gölge düşürmektedir.

Talebimi yüksek makamınıza saygılarımla arz ederim.



Mehmet Şevket EYGİ - 10 Ekim 2011 Pazartesi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #155 : 10 Ekim 2011, 12:56:54 »
İyi Müslüman Kimdir?

BİR Müslümanın iyi Müslüman mı, kötü Müslüman mı olduğu nasıl anlaşılır?       

Önce şu hususu belirteyim:

Her mü'min Müslümandır ama zâhirde Müslüman görünenlerin bazısı, iman kalplerine inmemişse mü'min değildir.

İyi Müslüman ile kötü Müslümanın özelliklerini beyan edeyim:

1. İyi Müslümanın itikadı sahih/doğru itikattır. İnançlarında bozukluk, bid'at yoktur. Kötü Müslümanın itikadında bid'atlar, sapmalar, bozukluklar vardır.

2. İyi Müslüman beş vakit namazı dosdoğru, tâdil-i erkân ile kılar. Kötü Müslüman ya hiç kılmaz, yahut doğru dürüst kılmaz.

3. İyi Müslüman Sünnet ve cemaat ehlidir. Kötü Müslüman Sünnet ve cemaat dairesinden az veya çok çıkmış ve uzaklaşmıştır.

4. İyi Müslüman zekatını Kur'ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde verir. Kötü Müslüman ya hiç zekat vermez, yahut gerekenden az verir veya Kur'ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde vermez, binaenaleyh vermemiş gibi olur.

5. İyi Müslüman, "bizden olan ülülemre" itaat eder. İcazetli ulema, fukaha ve mürşidler "bizden olan ülülemrdir." Kötü Müslüman ülülemre itaat etmez, kendi kafasına göre, kendi re'y ve hevası ile hareket edip şeytanın tuzaklarına düşer.

6. İyi Müslümanın ahlakı düzgündür. O, Kur'anın, Resulullah'ın (Salat ve selam olsun ona), Selef-i Sâlihînin, Sâdat-ı Kiramın, evliyaullahın ahlakını benimser ve uygular. Kötü Müslümanın ahlakı bozuktur.

7. İyi Müslüman asla haram yemez, rüşvet almaz, ribaya bulaşmaz, haram komisyon almaz, haram spekülasyonlardan uzak durur; onun serveti temizdir, malvarlığı şeffaftır. Kötü Müslüman kara ve kirli para kazanır, necis servete sahip olur, bol bol haram yer, faize bulaşır, acayip haram komisyonlar alır. Onun serveti bulanık, bulaşık, kirli ve gayr-i şeffaftır.

8. İyi Müslüman emanete riayet ve dikkat eder, ehil değilse hiçbir emaneti kabul ve deruhde etmez. Kötü Müslüman emanetlere hıyanet eder.

9. İyi Müslüman yalan söylemez. Kötü Müslüman az veya çok yalan söyler.

10. İyi Müslüman verdiği sözü tutar. Kötü Müslüman vaadlerini yerine getirmez.

11. İyi Müslüman gıybet etmez. Kötü Müslümanın işi gücü gıybettir.

12. İyi Müslüman tecessüs etmez, yani başkalarının ayıp, günah ve kusurlarını araştırmaz. Onlara karşı karanlık gece gibi olur. Kötü Müslüman kendi ayıp ve günahlarını görmez, başkalarınınkilerle uğraşır, tecessüs eder. Böylece "Din kardeşini ondaki bir ayıp ile ayıplayan kimsenin canını, Allahü Teala, aynı ayıbı kendisine vermeden almaz" hadîsindeki tehdide duçar olur.

13. İyi Müslüman öğrenilmesi kadın erkek her Müslümana farz olan ilmihalini iyice, doğru ve sağlam şekilde öğrenir. Kötü Müslüman ilmihalini öğrenmez, boş ve fanî dünya dedikoduları ve mâlâyâni işlerle, fuzuli laflarla meşgul olur. Hiçbir faydası olmayan ıvır zıvır bilgiler edinir ama "Allah'ın 14 sıfatını say" denilince apışıp kalır.

14. İyi Müslüman zengin de olsa lükse, israfa, aşırı tüketime, aşırı konfora, gurur ve kibir veren müzeyyen meskenlere, pahalı ve ihtişamlı otomobillere, mobilyalara, giysilere, yemeklere yönelmez. Mütevazı, kanaatli, orta halli yaşar. Kötü Müslüman, icabında borca batar yine lüks yaşar, lüks ve israf sergiler, böylece gurur ve kibre düşer, şeytanın maskarası olur ve belasını bulur.

15. İyi Müslüman, dünya vazifelerini, hizmetlerini yerine getirmek, dünya imtihanında başarılı olmak için çalışıp çırpınır ama o âhirete dönüktür. Kötü Müslüman lisan ile âhiret der ama dünyaya dönüktür, ehl-i dünyadır.

16. İyi Müslüman ezelde Allahü Teala ile yapmış olduğu ahd ü misaka dünya hayatında sâdık kalır ve gereklerini yerine getirir. Kötü Müslümanın, bu ahd ü misaktan haberi yoktur. Lafla bilse bile gereğini yerine getirmez.

17. İyi Müslüman Resulullah Efendimize, nuranî bir silsile ile biatlidir. Kötü Müslümanın boynunda biat bağı yoktur.

18. İyi Müslüman Kur'anın emir ve yasaklarına uyar, onu imam, düstur ve anayasa olarak kabul eder. Kötü Müslüman lafla Kur'an der ama ona uymaz.

19. İyi Müslüman, ebedî kalacağı öteki dünya için azık toplar. Kötü Müslüman toplamaz.

20. İyi Müslüman, Ümmet-i Muhammed'in bir ferdi, bir üyesi olduğunun bilincindedir. Kötü Müslümanda Ümmet şuuru yoktur. O parça, cemaat, tarikat, grup asabiyeti bataklıklarına saplanmıştır.

21. İyi Müslüman havf ile reca beynindedir (arasındadır). Hem ümid eder, hem çok korkar. Kötü Müslüman ucb ehlidir, gaflet içindedir, Cennet'i garantilediğini sanır.

22. İyi Müslüman nefs-i emmâre derekesinden yukarıya çıkmıştır. Kötü Müslüman nefs-i emmâre bataklıklarına gark olmuştur.

23. İyi Müslüman, ihtilaflı konularda Sevad-ı Âzam dairesi içindedir. O İslam'ın ana yolunda, cadde-i kübrasında yürür. Kötü Müslüman Sevad-ı ÂIzam dairesinden çıkmış, çıkmaz sokaklara, dar patikalara sapmış ve yolunu kaybetmiştir.

24. İyi Müslüman din kardeşlerine karşı halimdir. Kötü Müslüman galizdir.

25. İyi Müslüman sadaka verdiğinde sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmaz. Kötü Müslüman gösteriş için hayır yapar ve bunu davul, zurna, kös çalarak ilan eder.

26. İyi Müslüman ihlaslıdır. Kötü Müslümanda nifak alametleri vardır.

27. İyi Müslüman kendini beğenmez. Kötü Müslüman kendini dev aynasında görür, çok beğenir.

28. İyi Müslüman hüsn-i hâtime (imanla ölmek saadeti) konusunda çok endişelidir. Kötü Müslüman kendini Cennetlik sanır, onda böyle bir korku yoktur.

29. İyi Müslüman, Cuma ezanı okununca ticareti, dünya işini bırakır, Allahı zikretmeye gider. Kötü Müslüman, kendisi camiye gitse bile ticaretini, dükkanını kapatmaz, dünya işini durdurmaz.

30. İyi Müslüman zalimleri övmez, yalakalık ve yağcılık yapmaz. Kötü Müslüman yağcıdır, yalakadır, meddahtır, dalkavuktur, kemik kapmak için her zilleti ve rezilliği irtikâb eder.

31. İyi Müslüman, Müslümanların büyüklerine saygılıdır, küçüklerine merhametli ve şefkatlidir. Kötü Müslüman büyüklere saygısızlık eder, küçüklere merhametsizlik.

32. İyi Müslüman nefsini aklamaz, temize çıkarmaz, aksine suçlar ve özeleştiri yapar. Kötü Müslüman nefsine toz kondurmaz, doğru ve hayırlı da olsa hiçbir tenkit ve uyarıyı kabul etmez, yalan da olsa övgülere bayılır, medh edilmeye doymaz.

33. İyi Müslüman parayı, serveti, malı, altını gümüşü, doları euroyu sevmez, bunlara tapmaz, bunlar için her haltı yemez. Kötü Müslüman mala, mülke, altına gümüşe, dolara euroya, zenginliğe çılgınca düşkündür, bunları taparcasına sever. Bunlar için her haltı yer, her haramı irtikâb eder.

(Bu yazıyı kaleme alan bendeniz iyi ve faziletli bir Müslüman mıyım? Öyle bir iddiam yoktur. Kendime iyi Müslüman demekten hayâ ederim. Okur yazar bir kimse olarak muteber ve güvenilir din kitaplarında yazılar bazı bilgileri özetledim. Cenab-ı Hak'tan hüsn-i hâtime dilerim. Lütfen siz de dua buyurunuz. İyilerin duaları cümlemizin üzerine sâyeban olsun. Âmin...)



Mehmet Şevket EYGİ - 10 Ekim 2011 Pazartesi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #156 : 11 Ekim 2011, 11:38:33 »
Çılgınlıklar Ülkesi

(Bu yazıyı Başbakanın otomobiline Kastamonu'da saldırıldığı günlerde yazmıştım, gazeteye göndermeyi unutmuşum. Bugün yayınlanıyor. Umarım eskimemiştir...)

Bursa'da zaman... Hayır dilim sürçtü yanlış söyledim, Bursa'da bir futbol maçı... Şehirde yer yerinden oynuyor. Sanki savaş var. Futbol holiganlarının gözleri kararmış...

Kastamonu'da Başbakanın konvoyuna otomatik silahlarla zırh delen mermiler sıkılıyor, bombalar atılıyor. Bereket versin ki, Başbakan otomobile binmemiş, helikopterle gitmiş...

Samsun'un bir ilçesine bağlı köyde iki köylü bir köpeği ağaca bağlamışlar, sopalarla vura vura feci şekilde öldürmüşler. Köpeğin feryatları dağları vadileri inletmiş.

Hoppa züppe ünlü şanlı anlı fingirdek kadına bir gazeteci kimliğini tanıtmadan telefon etmiş, birlikte olmak için kadın 20 bin lira istemiş...

Bir koca kendisi işte iken eve aşığını alıp zina yapan karısını polise şikayet etmiş. Polis "Zina suç değildir, herhangi bir bir işlem yapamayız" cevabını vermiş. Aşığın eli kadının belinde, kocanın eli böğründe kalmış.

Seçim oylarının basım işi 12 milyon liraya ihaleye çıkartılmış, en sonunda 900 bin liraya düşmüş...

Medya ateşli ateşli tartışıyor: Filan dizideki zina sahnesinde erkek ile kadının arasında yastık mastık yokmuş, kameraların önünde bilfiil cinsel ilişki yapmışlar. Böylesi daha gerçekçi oluyormuş...

Ülkenin bazı bölgelerinde kanlı terör var, bazı bölgelerde ise vur patlasın çal oynasın eğlence...

Ucuz halk ekmeği kulübelerinin önünde uzun fakir fukara kuyrukları var. İstanbul'un en lüks lokantasında bir porsiyon lüfer 500 liraya yeniyormuş...

İri ve ünlü bir politikacı Memiş rakibine "Ben senin a..." demiş, gerisini getirememiş...

Bizim Hacı akşam namazını kılmış, ardından akşam yemeğini yemiş, sonra koltuğuna kurulup "Şehvetli ve Ateşli (nar) Yasak Aşk" filmindeki zina ve fuhuş sahnelerini pür dikkat seyretmiş.

On dört yaşındaki öğrenci kız hamile kalmış, vakti gelince çocuğunu doğurup çöpe atmış. Çocuğun babası belli değilmiş.

Yirmi yıl önce züğürdün teki olan herif bugün süper zengin olmuş. Kurumundan yanından geçilemiyormuş.

Otobüste birbirini mıncıklayan bir çifte "Burası seks yeri değil" diyen şoför medyatik linçe maruz kalmış...

Avrupa standartlarına uygun olmayan hadisler büyük paralar harcanarak ayıklanıyormuş...

Papazlarla haşir neşir olan birileri Müslüman kardeşleriyle konuşmuyormuş...

Müezzin sabah vakti ezan okurken hoparlörü sonuna kadar açmış, rahatsız olan Müslüman komşusu da polise şikayet etmiş...

Fakir kadının bebeği gıdasızlıktan ölmüş. Milyonlarca Müslümandan biri birkaç yüz lira zekat veya sadaka vermiş olsaydı zavallıcık ölmeyecekmiş.

Geçen Ramazan'da İzmir'de bir kediyi tekmeleye tekmeleye öldüren üniversite öğrencisinin davası başlamış.

Bursa'da direksiyona hakim olamayıp (sarhoş muydu?) durağa dalıp beş zavallı kadını feci şekilde ezerek öldüren cellat sürücü on ay yattıktan sonra tahliye olmuş...

Müslümanlar iktidardaymış ama dindar memureler, dindar avukatlar hâlâ başörtüsüyle daireye, adliyeye giremiyormuş...

İdam edilen fidancıklar ölüm yıldönümünde anılmış, hatıraları bir kez daha kutsanmış...

Dehşetli yolsuzluk yapan, vurdu mu büyük vuran pek iri bir vurguncu on bir aylık bir devşirme ve talandan sonra umreye gitmiş. Günahsız olarak döneceğini sanıyormuş...

Açık oturumda iki kişi birbirine girmiş, çok ağır şekilde atışmışlar, seyredenler zevkten dört köşe olmuş, tv kanalı reyting patlaması yapmış.

Medya bir aslanın bir zebrayı parçalayıp yediğini rejimleriyle ve kanlarıyla birlikte verdi. Okul çocukları için iyi ve canlı bir biyoloji ve zooloji dersi oldu.

Paşa vaktiyle ne demişti: Yurtta sulh, cihanda sulh...



Mehmet Şevket EYGİ - 11 Ekim 2011 Salı

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #157 : 11 Ekim 2011, 11:47:31 »
Şükürsüzlük

BU yaz epey sıcak oldu, bunaldık, hele Urfa'da Diyarbakır'da bazı günler derece 40'ı geçti, halk hararetten yandı.

Biz bu sıcaklar karşısında şikayet ettik, "Öf ne kadar bunaltıcı sıcak var..." deyip durduk.

Başkalarına karışmam ama yazın bunaltıcı sıcakları, kışın dondurucu ve titretici soğukları karşısında şikayet etmek Müslümana yakışmaz.

Havanın sıcak olduğunu söyleceksek, "Elhamdülillah bugün hava ne kadar sıcak"; çok soğuk olduğunu söyleceksek, "Elhamdüllilah bugün hava epey soğuk" şeklinde konuşmamız gerekir.

Ticaretimiz veya işimiz bozuldu, gelirimiz kesildi veya çok azaldı ve akşam yemeği mönümüzde sadece çorba var. Ne yapacağız? Şikayet mi edeceğiz, yoksa hamd ve şükür mü? Müslümansak elbette hamd ve şükür.

Çorbamızı besmele ve şükürle içerken, Somali'de bunu da bulamayan kardeşlerimizi düşüneceğiz.

Yukarıdakilere bakmaya lüzum yok. Tantana Restoran'da Zengin bin Zengin, ana yemek portakallı ördek olmak üzere on beş çeşit yemek, tatlı, ovrdövr , salata, malata yiyormuş. Ne haset edeceğiz, ne gıbta.

O yemek helal para ile yeniyorsa, israf edildiği için haramdır.

Haram ve kirli para ile yeniyorsa, muzaaf (kat kat) haramdır.

Haram yiyen cehennemliktir.

Bağdad'lı büyük Veli ziyaretine gelen bir şeyhe sormuş:

Efendi hazretleri durumunuz nasıldır, ne yapıyorsunuz?

Şeyh şu cevabı vermiş:

Bulursak şükr ediyoruz, bulmazsak sabr ediyoruz...

Büyük veli: Bunu Bağdad köpekleri de yapıyor.

Şeyh efendi şaşırmış, "Peki zat-ı âliniz ne yapıyorsunuz ?"

"Biz bulursak dağıtıyoruz, bulmazsak şükr ediyoruz..."

İnsanların yiyeceklerini içecekleri, yemeklerini, rızıklarını Allahü Teala vermektedir. Rızık helalden de olur, haramdan da... Kul helal kazanır, helali isterse ona helal rızık verilir, haram kazanırsa, harama rağbet ederse rızkı haramdan olur.

Bizim Allah'tan helal rızık istememiz, haram kazançlardan uzak durmamız gerekir.

Helal peynir ekmek, üzerinde yüz çeşit yiyecek ve içecek bulunan haram nemrudî sofradan hayırlıdır.

Helal para ve gelirle alınmış lüks yiyecekler haram olur.

Birincisi: Lüks olduğu için.

İkincisi: İsraf olduğu için.

Bu devirde lüks ve israf, manevî bir veba ve kolera gibi toplumu ahlâken yere sermiştir.

Şükürsüzlük almış yürümüştür.

Şu sürüngene bakınız: Hem kızarmış tavuğu midesine indiriyor, hem de "Eski tavuklar lezzetliydi, bu yeni tavuklar tatsız tuzsuz..." diye homur homur homurdanıyor.

Eski tavuklar gerçekten daha lezzetliydi ama böyle konuşmak Müslümana yakışmaz. "Allah'ın nimetlerine ne kadar şükr etsek azdır. Fabrika tavukları eski kadar lezzetli olmuyor ama buna da şükr etmeliyiz. Nice kardeşimiz açlıkla pençeleşiyor, bırakın böyle kızarmış tavuğu, bir dilim ekmekle bir tas duru çorba bile bulamıyor. Ya Rabbi Sana çok şükürler olsun..." denilmesi gerekmez mi?

Şu solucana bakınız:

Sekiz bin liralık eski bir otomobili var. Bununla ayağı yerden kesiliyor, evden işe işten eve gidiyor, pazar günleri mâ aile piknik yapıyor ve söylenip duruyor. "Herkes lüks arabalarda caka satarken ben bu teneke parçasında ömür çürütüyorum, olur mu böyle, ya Rabbi bana niçin pahalı ve gösterişli bir araba vermiyorsun?.."

Küfran-ı nimet eden küstah ve nankör insan...

Muhterem kardeşlerim!.. İhyâu Ulûmi'd-din gibi muteber din ve ahlak kitaplarımızın şükür bölümlerini okuyalım ve edindiğimiz bilgileri hayata uygulayalım.

Şükürsüz nankörler olmayalım, şükürlü iyi Müslümanlar olalım.

Şükrün yanında İslam'da sabır nedir, tevekkül nedir, ihlas nedir, taqva nedir onları da öğrenelim.

Sadece kuru kuruya öğrenmekle iş bitmez. Kurtarıcı ve faydalı bilgileri hayatımıza uygulamamız gerekir.

İnsan nefsi nedir, kaç mertebedir?

İnsanı helak eden gurur, kibir, ucb nedir?

Kur'an ahlakının esasları nelerdir?

Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) ahlakı nasıldı?

Örnek Müslümanların ahlakı nasıldı ve onlar nasıl yaşarlardı?

İslamda mürüvvet ne demektir?

Fütüvvet ne demektir.

İnsanların gizli ayıplarını araştırmak niçin haramdır?

Gıybet etmek niçin şarap içmekten daha kötüdür?

Kış yaklaşıyor, soğuklar başlayacak, hele bazı doğu vilayetlerinde Sibirya soğukları olacak. Ya Rabbi, Sana şükürler olsun, hava soğuk diyenlerden olalım.

Şükr eden kullardan olalım.

Yetmiş seksen sene yazlar sıcak, kışlar soğuk olur ve sonra insan dar-ı cezaya intikal eder.

Dünyadan dar-ı cezaya sahih imanlı, namazlı, diğer ibadetleri eda eden, ahlakı düzgün, nimetlere şükr eden, Allah'tan çok korkan, yaptıklarına mağrur olmayan, ihlaslı, taqvalı, şükürlü ve sabırlı, mütevazı, beynel havf ve reca, müstaqim (doğru dürüst) Müslümanlar olarak göçmenin sebep ve vesilelerine yapışalım.


Mehmet Şevket EYGİ - 11 Ekim 2011 Salı

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #158 : 12 Ekim 2011, 11:32:39 »
Kur'anın Re'y ve Heva ile tefsiri

DERİN vesayet rejimi, Türkiye'yi İslam'dan uzaklaştırmayı amaçlamıştı. İslam'ı büsbütün ortadan kaldıramazlarsa bozacaklar, tahrif edecekler, aslından uzaklaştıracaklar, münzel (indirilmiş) İslam'ın yerine uydurulmuş bir İslam getireceklerdi.

Bu amaçlarına yüzde yüz erişememiş de olsalar da maalesef büyük tahribat yapmışlardır.

İslam'ı kazımak veya tahrif etmek için neler yaptılar?

1. Doğru yol, cadde-i kübra, fırka-i Nâciye, Sevâd-ı Âzam, Kur'an Sünnet ve icmâ-i ümmet dini olan Ehl-i Sünnet İslamlığını sarsmaya, yıkmaya, çökertmeye çalıştılar.

2. İcazetli Ehl-i Sünnet uleması ve fukahası yetiştiren medâris-i islamiyeyi yıktılar.

3. Din işlerini Kemalist rejime bağımlı resmî bir kuruma verdiler.

4. Ezan-ı Muhammedî okumayı yıllarca yasak ettiler, okuyanlara devlet terörü uyguladılar. Lakin ezan konusunda başarılı olamadılar. 1950'de Ezan yine serbest bırakıldı. (İlle Arapça ezan okunacak denilmedi ama yasak kalkar kalkmaz Müslüman halk gerçek Ezana döndü. Bütün Türkiye'de bir tek Türkçe ezan okunan cami kalmadı. Maalesef, o zaman İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs'ta, aşırı Kemalistlerin diretmesiyle Türkçe ezan okunmaya bir müddet daha devam edildi.)

5. Derin vesayet rejimi Türkiye Müslümanlarını Kur'andan kopartmak için "Yobaz hocalar aradan çıksın, her Müslüman kutsal kitabını kendi dilinden okusun ve kendi kafasından yorumlasın" fikrini ortaya attı. Bu, Ziya Gökalp'in ve Moiz Kohen Tekin Alp'in fikriydi. İşte bu konuda derin, ideolojik vesayet rejimi hayli başarılı oldu. Yazımın alt tarafında bu konuyu inceleyeceğim.

6. Osmanlılar ve Cumhuriyet'in ilk 40-50 yılında bütün Ehl-i Sünnet Müslümanları, çeşitliliklere ve farklı meşreblere rağmen tek bir Ümmetti. Vesayet rejimi Ümmetin içine İbn Sebe'ler, ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler, yönlendiriciler, kafa karıştırıcılar, fitne ve fesatçılar soktu ve Müslümanları böldü ve parçaladı. Bazı bölük ve parçalar birbirine düşman edildi. Ümmet birliği darmadağın oldu. Ümmet hiyerarşisi kalmadı. Sonunda ne oldu? Bugünkü manzara ve tablo ortaya çıktı.

7. Derin vesayet rejimi Müslümanları laik yapamadı ama sekülerleştirdi, din ile hayatı birbirinden koparttı.

Maddeleri çoğaltabiliriz ama bendeniz şimdi Kur'an konusunda neler yaptılar onu biraz anlatayım. Önce bazı hadîs mealleri vermek istiyorum.

*Birinci hadîs-i şerif:

"Kim Kitabullah hakkında (Kur'an hakkında ) şahsî re'yiyle söz ederse, isâbet etse bile (yorumu, sözü doğru olsa bile) hatâdadır." (Ebû Dâvud, Tirmizî Tefsir'inde).

Bu hadîsin Rezîn rivayetinde şu ilave vardır: "Kim kendi re'yi ile söz eder de hatâ ederse küfre düşer."

*İkinci hadîs-i şerif:

İbn Abbas radiyAllahu anhüma Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) şöyle buyurduğunuz rivayet ediyor: "Kim Kur'an hakkında ilme dayanmadan söz ederse ateşteki (Cehennemdeki) yerine hazırlansın." (Tirmizî, Tefsir)

*Üçüncü hadîs-i şerif:

"..... Kim de Kur'an hakkında re'yi ile söz ederse ateşteki yerine hazırlansın." (Tirmizî, Tefsir)

Bugün Türkiye'deki milyonlarca Müslüman, sayısı 200'e yaklaşan ve çoğunda vahim yanlışlar bulunan Kur'an tercüme, meal ve tefsirlerini okumaktadır. Yeterli ilmi, ehliyeti ve icazeti olmayan kimseler Kur'an konusunda konuşmakta, heva ve re'yleriyle, kendi kafalarından ulu orta yorum yapmaktadır.

Bu metod Afganî'nin, Ziya Gökalp'in, Moiz Kohen Tekin Alp'in ve muakkiplerinin (onların peşinden gidenlerin) metodudur.

Kur'an konusunda korkunç, dehşet verici bir disiplinsizlik ve laubalilik görülmektedir.

Sağlam din kültüründen mahrum kalmış, daha doğrusu kasıtlı ve planlı olarak mahrum bırakılmış nice Müslüman, "Men fessere'l-Kur'ane bi re'yihi fekad kefer" kaidesinden bîhaberdir.

Kur'an tercümesi, meali, tefsiri (Nadir istisnalar dışında) ticaret konusu olmuştur.

(Allah rızası için tefsir, meal ve tercüme yapan; bunu yapmak için yeterli ilme, ehliyete, icazete sahip bulunan müfessirleri, ulema ve fukahayı tenzih eder, hürmetlerimi arz ederim.)

Ehliyeti, icazeti, liyakati, yeterli kisbî ve vehbî ilmi olmayan kişilerin Kur'an tercümesi ve tefsiri yapmaya cür'et etmeleri ne büyük bir cinnet ve felakettir.

Kur'an İslam'ın, Şeriatın ana kaynağı ve temelidir ve maalesef onun yorumu ayağa düşürülmüştür.

Bu işte reformcu, Kemalist, mezhepsiz, telfik-i mezahipçi, Afganîci, Abduhçu, Reşid Rızacı, Fazlurrahmancı, light/ılımlı İslamcı, İslam Protestanlığı taraftarı, BOP'çu kişi ve kliklerin de büyük rolü olduğunu iddia ediyorum.

Bir yandan derin ve vesayetçi rejimin adamları, öte yandan dinde reform isteyenler.

Ehl-i Sünnet Müslümanları iki ateş, örs ile çekiç arasında kalmıştır.

"Dinimizin birinci kaynağı Kur'an, ikinci kaynağı Sünnet değil mi? Öyleyse al eline bir Kur'an tercümesi, bir de hadîs külliyatı ve kendi kafana göre konuş, yorum yap, hüküm çıkart..." Bundan daha yanlış bir metod olamaz. Yukarıda zikr ettiğim hadîslerde, böyle yapanların Cehennemlik olduğu bildirilmektedir.

Kur'anın emirlerini, yasaklarını, öğütlerini öğrenmek için ehliyetli ve icazetli ulema ve fukahanın kitaplarını okumak gerekir.

Peki hiç Kur'an tercümesi, meali, tefsiri okunmasın mı?

Böyle bir şey demedim.

Okunsun ama ehliyetli, liyakatli, icazetli müfessirlerin, ulemanın, fukahanın hazırladığı kitaplar okunsun.

Hiçbir Müslüman, kendi re'yi ve hevası ile, kendi kafasından Türkçe tercüme ve tefsir ile Kitabullahı yorumlamaya, ondan din hükmü çıkartmaya yeltenmesin, böyle bir edepsizlik yapmasın.

Peygamberimiz ne buyuruyor. İlmi ve ehliyeti olmadığı halde sözünde, yorumunda isabet eden bile günaha girmiş olur.

Yirminci asrın büyük alimi merhum Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri efendi hazretleri, Cumhuriyetin ilk on beş yılında Kur'an Tercümesi devrimi yapıldığı zaman sürgünde bulunduğu Mısır'da "Mes'eletü Tercümeti'l-Kur'an" adıyla bir kitap kaleme almış ve Ankara rejimini çürütmüş ve tenkit etmişti. (Arzu eden Bedir Yayınevi'den tercümesini temin edip okuyabilir. 0212/519 36 18)

Derin vesayet rejimi İmamet-i İslamiyeyi yıktı, Ümmet birliğini ve hiyerarşini yıktı.

Bu yıkımda ve tahribatta birtakım reformcuları kullandı. Ağacı kesip deviren baltanın sapı, ağaç dalından yapılırmış.

Yıllardan beri Türkiye'de Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak, onun yerine Siyonistlerin, Haçlıların, ABD'nin, AB'nin istediği ılımlı bir İslam getirmek için çalışıyorlar.

Açık konuşayım: İslam'ı tahrif etmek istiyorlar.

Müslümanları, icazetli Sünnî ulemanın, fukahanın, mürşidlerin yolundan ve izinden ayırıp Afganîlerin, Abduhların, Reşid Rızaların (üçü de Farmasondur), Fazlurrahmanların, Moiz Kohenlerin (nâm-ı diğer Tekin Alp) çıkmaz sokaklarına saptırmak istiyorlar.

Ehl-i Sünnet İslamlığında, itikatta iki imam, fıkıhta dört imam vardır, bunlar usûlde bir ve beraberdir. Reformcular ve vesayet rejimi ajanları her Müslümanı kendi başına imam yapmak istiyor.

Bu memlekette Süryanî, Ermeni, Rum Ortodoks, Musevî cemaatlerinin bağımsız ruhanî başkanları, bağımsız kilise teşkilatları vardır ama çoğunlukta olan Sünnî Müslümanların bağımsız din teşkilatı yoktur. Başlarında bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn yoktur.

Büyük Müslüman kütlelerin beyinleri öylesine yıkanmıştır ki, onların çoğunda İmam, Emîr, biat kavramı bile yoktur.

Müslümanlar tek bir Ümmet olmaktan çıkmış, birbirinden kopuk, kimisi birbiriyle çatışan, birbirini sevmeyen, işbirliği yapmayan, müşterek bir plan ve programa sahip olmayan bir cemaatler, tarikatlar, hizip ve fırkalar, klik ve gruplar yığınına dönüştürülmüştür.

Müslümanların kendisine biat ve itaat edilen, emirleri yerine getirilen tek bir İmamı olmadığı için itikatta bozukluklar başlamış, namaz terk edilmiş, halk şehvetlerine uymuştur. Bütün bu hengâme içinde korkunç bir din sömürüsü yapılmaktadır.

Ümmet birliği şuuru gitmiş, onun yerini cemaat ve hizip asabiyeti, militanlığı, fanatizmi almıştır.

Şu hale bakınız:

İslamda kader yoktur diyen ilahiyatçılar var.

Kur'an Yahudileri İslam'a çağırmıyor diyeni var.

Kur'an Hıristiyanları İslam'a çağırmayan diyeni.

Kimisi şefaati inkar ediyor.

"Allah gerçek bir Janustur" diyen İranlının kitapları Müslüman gençliğe okutuluyor. (Janus iki çehreli bir Roma putunun adıdır. Allah'ı herhangi bir şeye, hele bir puta teşbih etmek küfürdür.)

Bu adamın kitapları Diyanet kitap evlerinde bile satılıyor.

İslamda tesettür yoktur. Tesettür bize Yahudilikten geçmiştir deyen ilahiyatçıyı da gördük.

Ramazan'da bazıları bas bas İslam'da teravih namazı yoktur diye bağırmadılar mı?

Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini inkar edenleri bile gördük.

Derin ve ideolojik küfür İslam'ı içinden yıkma kararı almıştı. Bir an bile durmadan bunu hayata uyguluyorlar. Ramazan'da Malatya'da bir vekil imam Cuma hutbesinde Şeriattan ve Hilafetten bahs edilince ne oldu? Adamcağızı minberden indirdiler ve imamlıktan attılar.

Bu memlekette kaç şuurlu Müslüman var?

Yeni Ceza Kanunundan zina suçu çıkartılınca kaç kişi protesto etti?

Allah Kur'anın ve İslam'ın koruyucusudur.

Biz Müslümanlar dinimize, imanımıza, Kitabımıza, Sünnete, Şeriata sadık olmaz, bu konudaki vazifelerimizi yerine getirmezsek vebal altında kalır, cezalandırılırız.

Evet, Kur'anı kendi re'y ve hevasıyla yorumlayanlar büyük günaha girmiş olur. Müslümanları bu konuda uyarmak gerekir.

En büyük imamlar ve müfessirler bile böyle yapmamıştır.

Kur'an ya Kur'an ile, yahut Sünnet ile, usulüne göre yorumlanır.

On dördü kesbî (çalışarak elde edilen), on beşincisi vehbî (Allah'ın muhlis ve sadık âlim kullarına verdiği) ilme ve din alimi, fakih, müfessir icazetine sahip bulunmayan bir Müslüman kendi re'yi ve hevasıyla Kitabullahı yorumlayamaz, ondan hüküm çıkartamaz.

İcazetli alimler ve müfessirler de Kur'anı kendi re'y ve hevalarıyla yorumlamazlar.

Kur' an salt akılla değil, nakille yorumlanır.

Kur'ana hürmet edelim.

Kafirlerin, münafıkların, şeytanın, nefsimizin tuzaklarına düşmeyelim.

Din sahasındaki kaosa ve anarşiye karşı çıkalım.

Cahillerin ve ehliyetsizlerin Kur'an konusunda kendi re'yleriyle konuşmamalarını söyleyen, böyle yapanları Cehennemle korkutan Peygamberimize kulak verelim ve ona itaat edelim.

Kur'an nimetine küfranda bulunmayalım.


Mehmet Şevket EYGİ - 12 Ekim 2011 Çarşamba

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #159 : 13 Ekim 2011, 11:25:07 »
Genelevde Mut'a Nikahı Kıyılsınmış!

İnternet gazetelerinde okudum: Diyarbakır genelevinde, fahişelerle buluşan kimselerin önce onlarla mut'a nikahı kıymaları istenmiş.

Ya Rabbi ne günlere kaldık!

Bugünleri de mi görecektik?

Ehl-i Sünnet Müslümanlığı mut'a nikahını caiz, helal, meşru görmez.

Böyle bir teklif ve büyük bir densizliktir.

Dini hafife almak, dinle alay etmektir.

Rejim, yasal genelevler açılmasına izin veriyor.

Bu evlerde devletin kontrolü altında KDV'li, gelir vergili yasal fuhuş ve zina yapılıyor.

Bu evlerde toplanan vergiler devlet bütçesine katılıyor.

Bu yasal genelevlerin kapısında devlet, fuhuş ve zina güvenliğini sağlamak için resmî polis bekletiyor.

Burada çalışan TC vatandaşı kadınlara, TC başlıklı resmî vesikalar veriliyor.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi buralarda mut'a nikahı yapılarak iş görülsün deniliyor.

Diyanet'in böyle densiz bir teklifi protesto etmesini bekliyorum.


Mehmet Şevket EYGİ - 13 Ekim 2011 Perşembe

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #160 : 18 Ekim 2011, 11:41:57 »
Adalet Herkese Lazımdır

Militan, saldırgan, zorba, insan hakları ihlalcisi, faşist, vicdansız, vesayetçi, milli kimlik ve kültür karşıtı, neokolonyalist İslam düşmanları yakın tarihimizde yargıyı alet ederek çok zulümler yaptılar. Onlar çoğunlukta olan Müslümanları ezdiler. Zalimâne kanunlarla temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına aldılar.

Neydi o İstiklal mahkemeleri...

Şu meşhur TCK 163'üncü madde...

İskilipli âtıf Efendiyi nasıl asmışlardı...

Evlerinde Risale-i Nur okuyan Müslümanları, kesinleşmiş beraat kararlarına rağmen nasıl tekrar tekrar yakalayıp zindanlara tıkmışlar, ağır cezalarda süründürmüşlerdi...

Erzurumlu bohçacı kadın Şalcı Bacı'yı, şapka kanunun tenkit ettiği için idam etmişlerdi...

Düzmece ve abartma Menemen vak'asında asılanlar.

Ziylan vadisinde kurşuna dizilen binlerce vatandaş.

General Muğlalı'nın kurşunu dizdirttiği 33 vatandaş.

On bin sayfalık bir ansiklopedi yazmak gerekir yakın tarihimizdeki adaletsizlikleri yegân yegân anlatmak ve açıklamak için.

Camiden çıkarken namaz takkesini başında unutan dalgın Müslümanları tutukladıkları günleri ne çabuk unuttular.

Onlar bu ülkenin asıl sahibi Müslüman çoğunluğun temel insan haklarını ayaklar altına almışlardı.

1930'lu yılların ikinci yarısında Bursa'da bir vatandaş Ulu Cami minarelerinden birine çıkmış, Ezan-ı Muhammedî okumuştu. Bugün adalet istiyoruz diye bağıranların dedeleri, babaları, amcaları yeri göğü birbirine katmış, irtica diye haykırarak Müslümanlara iğrenç zulümler yapmışlardı.

Millî Şef İsmet Paşa'nın diktatörlüğü zamanında Necip Fazıl Büyük Doğu dergisinin kapağına kocaman bir kulak resmi koymuş, "Başımıza kulak istiyoruz!" diye yazmıştı. Sonra apar topar tutuklanmıştı. Gerekçesi?.. Paşa hazretleri ağır işitiyormuş...

Stalin Türkistan'da, bunlar Türkiye'de yıllar boyunca Müslümanlara kan kusturdu.

Müslüman halkın kimliğini ve kültürünü değiştirmek için her zorbalığı yaptılar.

Şimdi kalkmışlar bağımsız adalet, ah adalet vah adalet, adalet istiyoruz diye yaygara kopartıyorlar, şamata yapıyorlar.

Ben, çoğunluğa mensup Müslüman bir vatandaş olarak elbette yargıya müdahale edilmesini istemem.

Adalet herkese lazımdır.

Samimî olarak adalet istiyorum.

Dün adaletin canına okuyan, Müslüman çoğunluğa zulm eden zihniyetin adalet diye bağırması çok ibretlidir.

Adalet herkese lazımmış... Anladılar mı?

Dünkü yargı katillerinin bugün adalet ağıtları yakmaları kanıma dokunuyor.

Namaz kılıyor, karıları başlarını örtüyor, içki içmiyorlar, altın yüzük takmıyorlar suçlamalarıyla binlerce ordu mensubunu ordudan ihraç edip hayatlarını söndürmüşlerdi.

28 Şubat'tan sonra Müslümanların yurtlarına gidip kızların saçlarını çekiştirmişlerdi. Peruk takıp takmadıklarını anlamak için.

Onlar medeniyetimizin ve kültürümüzün en temel vasıtası olan İslam yazısını bile yasaklamışlardı.

Sözde adaletleri ve yalancı uygarlıkları sayesinde bugün Türkiye halkı atalarının, dedelerinin Türkçe mezar taşlarını bile okuyamayacak kadar kara cahil kalmıştır.

Dün Müslümanları ezerken, çoğunluğa kan kustururken, vatandaşları dinlerinden, inançlarından dolayı zindanlara atarken adalet diye bağırmıyorlardı.

Attıkları zulüm bumerangları döndü dolaştı kendi kafalarına çarptı.

27 Mayıs 1960'ta adalet var mıydı?

Halkın seçtiği sivil iktidar adaletle mi alaşağı edilmişti.

Adnan Menderes ve iki bakanı adaletle mi asılmıştı?

12 Mart 1971.

Bir yığın adaletsizlik, zulüm, haksızlık, işkence.

12 Eylül 1980.

Yaşını büyültüp astıkları ülkücü çocuk.

Zulüm, işkence, vahşet, merhametsizlik, insafsızlık.

28 Şubat adaleti... Aman ne adalet ne adalet...

Evet bendeniz kimseye zulm edilmesini istemiyorum.

Adaletsizlik yapılıyorsa asla memnun ve razı değilim.

Lakin lakin lakin...

Zulüm bumerangları dönüp dolaşıp atanların başına çarpınca ibret alıyorum. Onlar almıyor.

Bu memleketin Müslüman çoğunluğu adalet diyerek çok ağlamış inlemişti.

Bendeniz 1984'te ellerim ayaklarım zincirli olarak mahkum sevk aracında İstanbul'dan Gerede'ye sevk edilirken ah adalet diye inlemiştim.

Gerede cezaevindeyken ziyaret günü, İstanbul'dan gelen dostlarım cezaevine alınmamış, görüştürülmemişti. O zaman ah adalet diye inlemiştim.

Benim suçum neydi.

Darbe teşebbüsü mü?

Hayır, birkaç mâsum yazı yazmıştım.

Adalet herkese lazım.

Dindara da lazım, dinsize de lazım.

Selanikliye de lazım.

Bu lüzumu inşAllah herkes anlamıştır.

Zulüm bumerangının dönmesi.

Bu da adaletin bambaşka bir tecellisi...



Mehmet Şevket EYGİ - 18 Ekim 2011 Salı

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #161 : 18 Ekim 2011, 13:38:43 »
Tek Başına Bir Ümmet Hizmetkâr
 
TÜRKİYE'NİN "tek başına bir ümmet olan" çok vasıflı Müslümanlara ihtiyacı var. Sayıları az, ağırlıkları çok fazla.
 
Birkaç örnek vereyim:
 
Mesela bir Gaspıralı İsmail Bey...
 
Bediüzzaman tek başına bir ümmetti.
 
Şeyh Şamil... Cezayirli Emîr Abdulkadir...
 
Muallim Cevdet Bey...
 
Tek başına bir ümmet olan bu gibi şahsiyetlerin sayısı yüz binde, hatta bir milyonda bir olur ama hizmetleri pîr olur.
 
Bediüzzaman dünya malına, paraya, zenginliğe, riyasete, üne, alkışa, rahat ve keyifli bir hayat sürmeye düşkün ve yönelik olsaydı Bediüzzaman olamayacaktı.
 
Sıradan Müslümanlar, tek başına ümmet şahsiyetleri görünce onlara deli derler.
 
Tek başına ümmet kişiler ticaretin en kârlısını yaparlar. Allahla ticaret... Onların akılları fikirleri gerçek hizmettir.
 
Gerçek hizmetler nelerdir?
 
1- İman hizmetleridir.
 
2- Tashîh-i itikad hizmetleridir.
 
3- Kur'an hizmetleridir.
 
4- Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem) sünnetine hizmettir.
 
5- Dinde çıkartılmış kötü ve helak edici bid'atlerin izalesi için yapılan hizmetlerdir.
 
6- İnsanların Şeriata uymaları, Şeriat dışı işlerden kaçınmaları için yapılan hizmetlerdir.
 
7- Müslümanların iyi, övülmüş, kurtarıcı, güzel ahlaka sahip olmaları için yapılan hizmetler. Helak edici, kötülenmiş, cehenneme götürme tehlikesi taşıyan kötü huylardan kurtulmaları için hizmetler.
 
8- İslam kadın ve kızlarının kur'ana ve Sünnete uygun ahlaklı, iffetli, namuslu bir hayat sürmeleri için yapılan hizmetler.
 
9- Çocukların, gençlerin, halkın İslamî eğitimi hizmetleri
 
10- Müslümanların bedevî, varoş, kültür ve zihniyetten İslam medeniyet ve kültürü zihniyetine yükselmeleri için yapılan hizmetler.
 
11. Ümmeti doğru bilgilendirme, uyarma, aydınlatma, müjdeleme, iyiye ve güzele yönlendirme hizmetleri.
 
Tek başına ümmet olan şahsiyet bu hizmetleri insanların rızasını, alkışını, övgülerini kazanmak, ünlü olmak, dünya kemiği yalamak için yapmaz; Allah'ın rızasını kazanmak için yapar. Ücretini yaratıklardan değil, Yaratan'dan ister. Yaratan'dan istediği ücreti de dünyada değil, ahirette ister.
 
'Âlî ilimleri (alet) öğrenmiş, icazet almış, tefsir yazmak için gerekli şartlara sahip... Böyle bir İslam alimi hangi niyetle tefsir yazacaktır?.. Allah rızası için, ümmet-i Muhammed'e hizmet maksadıyla...
 
Şayet bu kişi dünyalık edinmek, tefsirden kazanacağı parayla mal mülk satın almak, zengin olmak için yazıyorsa onun niyetinde fesat vardır. O, ihlaslı bir alim değildir.
 
(Allah rızası için tefsir, meal veya tercüme yazmış, niyeti sahih ve temiz. Bundan bir miktar da telif ücreti veya gelir elde etmiş... Belki bunun fetva ve ruhsatı olabilir ama "para kazanmak, köşeyi dönmek, zengin olmak, mülk-dar olmak için yazdıysa niyeti bozuktur. Kendini insanlara beğendirmek, "ne büyük alimmiş" dedirtmek için ilim öğrenen, ilim öğreten kimselerin cehennemlik olduğuna dair çok muteber hadis kitabı, Sahîh-i Müslim'de ibret verici, uyarıcı bir hadîs-i şerif bulunmaktadır. (Hadîs no. 1905)
 
Zamanımızda sırf Allah için, gerçekten ihlasla, ücretini halktan değil, Hâlık'tan bekleyerek, dine, imana, Sünnete, Şeriata hizmet eden ulemanın, fukahanın, meşâyihın ellerinden, eteklerinden hatta ayaklarından öperim. Kur'ana, sünnete, Şeriat-i Garrâ-i Ahmediye'ye hasbeten lillah, muhlisen lillah hizmet edenlerin ayaklarını öpmek bile bir şereftir.
 
Bu yazımdaki bir takım târizler ve şikayetler bu ihlaslı ve hayırlı alimleri hedef almıyor. Onları tenzih ediyorum. Bendeniz din, iman, Kur'an, Sünnet, Şeriat, ümmet hizmetlerini paraya, dünya malına, zenginliğe, şöhrete, halkın rağbetine endekslemiş ulemâ-i sû'a karşıyım.
 
Yahova Şahitlerini duymuşsunuzdur. Bunlar kendi dinleri için akıl almaz hizmetler, propagandalar, yayınlar yapmaktadır. Geçenlerde yazmıştım, ciltli bir kitabı yüz küsür dilde yüz milyondan fazla bastırıp dağıtmışlardır... Gözcü Kulesi isminde bir dergileri var, o da yüze yakın lisanda, bazısı on beş günde bir, bazısı ayda bir olmak üzere yayınlanıyor.
 
Türkiye'de böyle hizmetler yok.
 
Bir kesim hizmet perdesi ardında ehl-i sünneti yıkmaya çalışıyor.
 
Şu malum ve mâhud "hadis ayıklamaları" çalışması bir hizmet midir?
 
Adamlar AB norm ve standartlarına, feminizm ideolojisi ilkelerine uymayan hadisleri ayıklayacaklarmış. Böyle bir şey hizmet değil, tahribattır.
 
Tek başına bir ümmet olarak hizmet eden şahsiyetler ehl-i sünnet İslamlığından dışarı çıkmazlar, doğru yoldan sapmazlar, Cadde-i Kübrâ'dan ayrılmazlar, sevâd-ı âzam dairesi içinde bulunurlar.
 
Evet, Türkiye'nin yeni Halid-i Bağdadîlere, yeni Bediüzzamanlara, yeni Şeyh Şâmillere, yeni Selahaddinlere, yeni Nureddin Zengilere, yeni Abdülkadirlere, yeni "Tek başına bir Ümmet" hizmetkarlara büyük ihtiyacı var.
 
Dünya ayaklarının altında, başları semada...
 

Mehmet Şevket Eygi - 15 EKİM 2011

*************************************************************

Bu yaziyi unutmussun herhalde kardesim. Demekki her Kalem sallayan, iki güzel kelam eden her seyi biliyor anlamina gelmiyor bu yazi´dan.
Akli Maas ile bakilan durum, Mehmet Beyin dedigi sekil dorudur.
Akli Maat ise, bize farkli seyleri göstermek´de.
Avrupanin Feth edilisini göstermekde. her yerde Camiilerin yükselisini göstermek´de. Kiliselerin Camii olsunu göstermek´de.
Talebeyi ulumun, yani Ümmeti Muhammedin evladinin Dünyanin her kösesinde yetismesini göstermek´de.
Islamiyyet tarihn´de görülmemis bir yükselisdedir. Bu Taa 1980 lerden bu yana sürmek´dedir. Uyuyan uyur, gaflet kaplamisdir onu.
Uyanik olan görür. Anlar, farkindadir her seyin. Allahüteala bu Nuru tamamalkayacak´dir. Bize sorulmasi gereken,
acaba bu nurun nerede olusumuzdur. Tamamlanan Nur gemisinin icindemiyiz yoksa disindamiyiz. Cünki Allahin bize Ihtiyaci yok, bizim yaradana ihtiyacimizin oldugunu, bu devirde dahada iyi anlamis olduk.
Mehmet Bey´de bu acidan bakarsa, ne lazim geldigini anlar, anlamaklada kalmaz kalemini kirip kendine bakar!
« Son Düzenleme: 18 Ekim 2011, 13:56:36 Gönderen: Tuğra »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #162 : 18 Ekim 2011, 14:04:43 »

*************************************************************

Bu yaziyi unutmussun herhalde kardesim. Demekki her Kalem sallayan, iki güzel kelam eden her seyi biliyor anlamina gelmiyor bu yazi´dan.
Akli Maas ile bakilan durum, Mehmet Beyin dedigi sekil dorudur.
Akli Maat ise, bize farkli seyleri göstermek´de.
Avrupanin Feth edilisini göstermekde. her yerde Camiilerin yükselisini göstermek´de. Kiliselerin Camii olsunu göstermek´de.
Talebeyi ulumun, yani Ümmeti Muhammedin evladinin Dünyanin her kösesinde yetismesini göstermek´de.
Islamiyyet tarihn´de görülmemis bir yükselisdedir. Bu Taa 1980 lerden bu yana sürmek´dedir. Uyuyan uyur, gaflet kaplamisdir onu.
Uyanik olan görür. Anlar, farkindadir her seyin. Allahüteala bu Nuru tamamalkayacak´dir. Bize sorulmasi gereken,
acaba bu nurun nerede olusumuzdur. Tamamlanan Nur gemisinin icindemiyiz yoksa disindamiyiz. Cünki Allahin bize Ihtiyaci yok, bizim yaradana ihtiyacimizin oldugunu, bu devirde dahada iyi anlamis olduk.
Mehmet Bey´de bu acidan bakarsa, ne lazim geldigini anlar, anlamaklada kalmaz kalemini kirip kendine bakar!

Yazıların müellifiyle Ehli sünnet açısından aynı noktada olsakta farklı düşündüğümüz, aramızda uçurumların olduğu mevzular da yok değil. “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” kabilinden amma velakin susma hakkımı kullanmak istiyorum.
Hatırlatmanız için teşekkür ederim.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #163 : 19 Ekim 2011, 11:37:30 »
Tunuslu Müslümanlar

TUNUS Müslümanları, İslam mukaddesatı ile alay eden iğrenç bir filmi protesto etmişler. Bu protesto gayet normaldir. Bizdeki bazı çağdaş medyacılar, protesto edenleri "Radikal aşırı İslamcılar" olarak vasıflandırıyor. Çok yanlış...

Allah'a, İslam'a saldıran bir filmi protesto etmek için ille de aşırı radikal İslamcı olmak gerekmez.

Bu, her Müslümanın vazifesidir.

Haydi bazı Amerikalılar, Avrupalılar, Siyonistler Müslümanları aşırı, radikal olarak görüyor, peki bizdeki kraldan ziyade kralcılara ne oluyor.

Maalesef bizdeki bazı dinsizler o kadar aşırı, o kadar radikal ki, İngiltere'de ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde Şeriat Mahkemeleri kurulunca onları da radikal ve aşırı şekilde tenkit ve protesto ediyor.

Şu gülünç iddialara bakınız:

Tunus'ta gösterilen film sanatmış... Edepsizliğin, dinsizliğin ve densizliğin adını ne zamandan beri sanat koydular?

Bunlara göre müstehcen yayınlar da hep sanattır.

Sanat kutsaldır, dokunulamaz.

Tunus bir İslam ülkesidir. Orada çoğunluğun dinine, inancına, mukaddesatına saygı göstermek, saldırmamak bir insanlık ve vatandaşlık vazifesidir.

İslam inançlarıyla pek kaba şekilde alay eden filmi protesto eden Tunus Müslümanlarını bütün kalbimle destekliyorum.

Onlara sempati besliyorum.

Onların, en tabiî insan haklarından biri olan yürüyüşler ve mitingler yapma haklarını tanıyorum.

Tunuslu Müslümanlara aşırı ve radikal sıfatlarını yakıştıranlara eseflerimi bildiriyorum.

Böyle rezil, iğrenç, saldırgan bir film Türkiye'de gösterilirse, milyonlarca Müslümanın yasal sınırlar içinde protesto etmesi gerekir. Müslümanların bu vazifeyi yapacaklarına inanıyorum.

İslama saldıran bir film, kitap, yazı sanat eseri olamaz.

Ateistler sosyal barışı ve mutabakati korumak, fitne ve fesat çıkartmamak istiyorlarsa böyle agresifliklerden, densizliklerden, edepsizliklerden, kışkırtıcılıktan, radikallikten uzak dursunlar.

Bu kötü filmi oynatanlar bir anda ünlü oldular ama böyle bir ün lanetlidir.

Lanetli olmak ne kötü bir şey.

Bilseler...

(Tunus'ta İslam ve mukaddesat düşmanı iğrenç filmin bir TV kanalında yayınlanması, zannımca planlı bir provokasyondur. Müslümanları kışkırtıp sokağa dökecekler, sonra da "Gördünüz mü, aşırı ve radikal Müslümanlar ne yapıyor, bunlar iktidara gelirse eyvah" diye şamata yapacaklar.)



Mehmet Şevket EYGİ - 19 Ekim 2011 Çarşamba

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Mehmet Şevket EYGİ Bey'in Günlük Yazıları ve Makaleleri
« Yanıtla #164 : 20 Ekim 2011, 11:24:21 »
Ortaköy Dereboyu Camiinde Sabah Namazı

İSTANBUL'da binlerce camide hoparlörle sabah ezanları okunuyor. Dakikalar boyunca yer gök inliyor. Sonra ne oluyor? Eyüp Sultan camii, belki başka bir iki cami dışında binlerce cami seher vakitlerinde hemen hemen bomboş.

Üç bin kişi alacak camide sadece on kişi...

Birkaç ihtiyar... Eşofmanıyla gelmiş biri... Binde bir, bir genç...

Milyonlarca Müslüman namazı boşlamış, cemaati boşlamış...

Sabah namazlarında şehir uyuyor.

Mışıl mışıl mı?

Hayır leşler gibi...

Gerçek bir İslam şehrinde camiler günde beş kez hayatın merkezi olur.

Dünya hayatı durur, durdurulur, halk namaz kılar.

Bugünkü bozuk düzen ve sistem imamları namaz kıldırma memuru haline getirmiştir.

Müslümanların çok açıkları, kusurları, noksanları var. Sadece namazın ve cemaatin terki bile batmamız, yıkılmamız için yeterlidir.

Hayır çok karamsarsın, ileride her şey düzelecek...

Be adam, edebiyatı bırak, madem ki, durum düzelecek, sabah erkenden kalk ve namaza git. Camiler dolsun.

İleride her şey düzelecekmiş. Çıkmaz ayın son çarşambasında!..

Sabah namazına gitmek yasak mı? Değil. Öyleyse niçin gitmiyoruz?

Müslümanın 200 bin dolarlık lüks mü lüks, ihtişamlı mı ihtişamlı bir otomobili var. Yahu bari haftada bir şu otomobille sabah namazına gitsene. Gitmez.

Diyanet'in Müslüman halkı namaz ve cemaat konusunda gereği gibi ve yeteri kadar uyarması, bilgilendirmesi, aydınlatması gerekir.

Diyanet bu hizmeti yapıyor mu?

Türkiye Müslümanlarının yüzde doksanı namaz ve cemaat konusunda Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı bir durumdadır.

Namaz amelî işlerin ve ibadetlerin başı, dinin direği olduğuna göre bu büyük bir günah ve isyandır.

Namazı kılan kılar, kılmayan kılmaz... Bu düşünceyi ve görüşü bırakalım.

Halkı ve bilhassa gençliği namaza teşvik edelim, namaza çağıralım. Nasıl?.. Etkili bir şekilde.

Meşhur, tanınan, sevilen, karizması olan, etkili Müslüman şahsiyetler sabah namazlarında camilere gelirlerse, onları sevenlerin bir kısmı da gelir.

Bundan birkaç ay önce Pazar sabahı namaz için Yahya Efendi dergahına gittim. Kapılar açılmıştı ama içeride kimsecik yoktu.

Oradan Ortaköy Dereboyu camiine yöneldim. Saat 4.30 civarı. Ana caddeden geçerken bir yerde trafik tıkanmıştı. Lüks bir gece lokantası, önü lüks otomobil ve taksilerle dolu. Lokantanın için hıncahınç... Şortlu şuh genç kadınlar, genç ve kart playboylar, bir neş'e, bir hay u huy ki sormayın. Sabahın körü. Ezan vakti...

Neyse bin zahmet trafiği aştık, Dereboyu camiine vardık. Camiin etrafında on binlerce Müslüman yaşıyor. Camiye girdik. Ölgün, solgun ve bitkin bir hava var.

Koca mâbette neş'e yok, hareket yok, can yok.

Yirmi kişi var mıydı? İşte o kadar.

Namazdan sonra kahvaltı etmek üzere Eyüp Sultan'a yöneldik.

Ana caddedeki içkili lokanta yine ışıklar içinde, canlı mı canlı, hareketli mi hareketli, neş'eli mi neş'eli.

Ah Müslümanlar!.. Sizi kim uyaracak bu uykudan?


Mehmet Şevket EYGİ - 20 Ekim 2011 Perşembe