Gönderen Konu: Uykusuzluk deyip geçmeyin!  (Okunma sayısı 4773 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uykusuzluk deyip geçmeyin!
« : 21 Aralık 2009, 11:53:00 »


İş ve trafik kazalarında en önemli 3 risk faktöründen biri de uyku apnesi.

Türk Uyku Tıbbı Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Derya Karadeniz, uyku hastalıklarının, kişinin gündelik ve özel hayatını, sağlığını çok etkilemesi, iş ve trafik kazalarına yol açması nedeniyle mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini bildirdi.

Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Uyku Bozuklukları Merkezi Sorumlusu olan Prof. Dr. Karadeniz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uyku tıbbının multi disipliner yaklaşım isteyen, uykuya ait bozuklukları, uyku hastalıklarını inceleyen ve tedavisi ile ilgilenen bir bilim dalı olduğunu söyledi.

Uyku tıbbının belli bir eğitim gerektirdiğini, uyku tıbbı ile uğraşanların elektro noröfizyoloji, kardiyoloji, solunum bozukluklukları ve biraz da olsa endokrinoloji bilmek zorunda olduklarını belirten Karadeniz, uyku tıbbının ABD'de ayrı bir bilim dalı olduğunu, Avrupa'nın yanı sıra Türkiye'de de farklı bir ana bilim dalı olması için çalışmalar yapıldığını anlattı.

İnsan hayatının üçte birinin uykuda geçtiğini, uykunun uyanıklık kadar insan için gerekli olduğunu kaydeden Karadeniz, uykuda ortaya çıkan hastalıkların polisomnografi denilen ve gece boyunca yapılan uyku tetkiki ile tanısının konulabildiğini ifade etti.

Uyku hastalıklarını çok çeşitli olduğunu dile getiren Karadeniz, bu hastalıkların horlama, gece terlemeleri, gece tuvalete kalkma, sabah yorgun uyanma, gündüz yorgunluk ve uykululuk hali, gündüz dikkatte ve hafızada bozulma, cinsel fonksiyonlarda bozulma, giderek kilo alma gibi birtakım belirtileri olduğunu anlattı.

Prof. Dr. Karadeniz, şöyle devam etti:

''Uykuyla ilişkili hastalıklar dediğimizde 80'nin üzerinde hastalıktan bahsediyoruz. Eğer uykuda bir problem varsa bu muhakkak sosyal hayata yansıyor, kazalar yaşanabiliyor ya da kişinin sağlığına zarar verebiliyor. Uyku hastalıkları, kişinin gündelik ve özel hayatını, sağlığını çok etkilediği, iş ve trafik kazalarına neden olduğu için mutlaka tedavi edilmeli.

Uyku hastalıkları içinde en tehlikesi ve en yaygın görüleni olan uyku apne sendromu net olarak ispatlanmıştır ki eğer tedavi edilmezse hipertansiyonu yüzde 100 ortaya çıkartıyor. Kalp hastalığı riskini 6-8 kat, felç riskini 2-8 kat artırıyor. Obezite ve metabolik sendrom riskini çok yükseltiyor.''

Prof. Dr. Karadeniz, uyku hastalıkları içinde uykusuzlukla seyreden uyuyama ya da uykuyu sürdürememe ya da sabah çok erken uyanıp bir daha uyuyamama, uykuda hareket bozuklukları, uykusuzluğa neden olan huzursuz bacak sendromu, gün içinde aşırı uyuklamalar, uykuda yürümeler, rüya yaşama hastalığı denilen davranış bozukluklarının da bulunduğunu kaydetti.

Rüyada yaşama hastalığının da tehlikeli boyutlara ulaşabildiğine dikkati çeken Karadeniz, ''Mesela rüyasında evine hırsız girdiğini gören bir kişi o hırsızı dövmeye kalkıyor ama aslında dövdüğü yanındaki eşi olabiliyor ve eşine zarar verebiliyor. Bu konuda adli çok vaka var'' dedi.

Uykuda konuşma, uykuda yemek yemek ve uyku uyanıklık ritminin bozulması sonucu ortaya çıkan hastalıkların da uyku hastalıkları arasında yer aldığını ifade eden Karadeniz, bu hastalıkların tanısının genellikle yapılan uyku tetkiki (polisomnografi) ile konulduğunu anlattı.

Horlamanın yaygın görüldüğünü ancak tek başına hastalık olmadığını vurgulayan Karadeniz, horlamanın yanı sıra diğer belirtilerin de görülmesi halinde bir uyku hekimine başvurulması gerektiğini, hipertansiyonu, diyabeti, kalp hastalığı, damar hastalığı olanların ise sadece horlama halinde bile mutlaka uzmana gitmesi gerektiğini kaydetti.

ÇOCUKLARDA DA GÖRÜLEBİLİYOR

Prof. Dr. Karadeniz, uyku apne sendromunun sıklığının yüzde 4-10 arasında olduğunu, genellikle erkeklerde 30'lu ve 40'lı yaşlardan sonra görüldüğünü, menopozdan sonra erkekle kadının eşit sıklıkta hastalığa yakalandığını ifade ederek, ''Bademcik ve geniz eti olan çocuklarda da uyku apne sendromu görülebiliyor. Bu da çocuğun büyümesi ve gelişmesini gerek fiziksel gerek beyinsel olarak önemli anlamda etkiliyor. Bu çocukların da uyku ile uğraşan hekimler tarafından görülmesi ve tedavi edilmesi gerekiyor'' şeklinde konuştu.

''Dünyada yapılan araştırmalar ve istatistikler göstermiştir ki ve kanıtlanmıştır ki uyku apne sendromu iş ve trafik kazalarında en önemli ilk 3 risk faktöründen bir tanesi'' diyen Karadeniz, şunları kaydetti:

''Uyku apne sendromunun büyük faciaların en önemli nedenleri arasında olduğunu da biliyoruz. Örneğin Çernobil faciasının uyku apne sendromu nedeniyle ortaya çıktığını biliyoruz. Japonya'daki büyük tren kazasının yine makinistin uyku apne sendromu olması nedeniyle olduğunu biliyoruz. Yine istatistiklere göre gece meydana gelen trafik kazalarında uykusuzluğun en önemli neden olduğunu biliyoruz. Gün içerisinde yaşanan kazalarda da gündüz uykululuğunun neden olduğu tespit edilmiş.''

Dünyadaki uygulamaya paralel olarak Türkiye'de de özellikle uzun yol vasıta şoförlerinin uyku apne sendromu açısından klinik bir değerlendirmeden geçirilmeleri gerektiğine işaret eden Karadeniz, dünyada uyku apne sendromu tanısı konulduğu halde tedavi görmeyenlerin ehliyetlerinin ellerinden alınmasının söz konusu olduğunu hatırlattı.

Karadeniz, Türkiye'de de bu konuda var olan Trafik Yönetmeliği'nin pratikte henüz uygulanmadığını kaydederek, ağır vasıta şoförlerinin uyku merkezlerine yönlendirilmesi ve uyku hastalıkları açısından kontrolden geçirilmeleri gerektiğini vurguladı.

haber aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Uyku Apnesi
« Yanıtla #1 : 16 Aralık 2010, 02:33:02 »
Uykuda solunum durması sendromu

-Uykuda solunum durması sendromu (USDS) son senelerde tanınan ve görülme sıklığı giderek artan modern zaman hastalıklarından biri.

Cahit Sıtkı Tarancı'nın bundan senelerce önce ünlü 35 yaş şiirinde söylediği 'Uyudun uyanamadın olacak' mısraı işte tam da bu hastalık tablosunu anlatıyor.

Apne, ağız-burun yolunda hava akımının yani solunumun durması anlamında bir kelime. Tıbbi olarak apne deyince ağız-burun yolunda hava akımının en az 10 saniye süreyle durması anlaşılır. Apnenin bir hastalık olarak kabul edilebilmesi için bir saatte en az 15 veya bir uyku süresince 35'ten fazla olması gerekir. Çünkü tamamen sağlıklı insanlarda da normal uyku sırasında solunumun durduğu dönemler vardır.

Uyku apnesi yani uykuda solunumun durması ya merkezi sinir sistemindeki bir bozukluktan veya solunum yollarındaki tıkanıklıktan kaynaklanır. Bazen her iki bozukluk aynı anda da bulunabilir. Uyku apnesinin en sık rastlanan sebepleri solunum yolları tıkanıklığı ile ilgili olanlardır. Uykuda solunum durması sendromu zamanında tanınıp tedavi edilmediğinde hayat kalitesi ciddi olarak bozulur. Trafik kazalarından cinsel fonksiyon kusurlarına, baş ağrılarından hipertansiyona ve kalp krizlerine, hafıza kayıplarından iş hayatında başarısızlıklara kadar pek çok olumsuzluğa ve hatta ölümlere sebep olabilir.

Uyku apnesi için risk faktörleri var: Uyku apnesi erkeklerde kadınlara göre 2-4 misli fazla görülür. Her yaşta rastlanabilir, ancak hastaların çoğu orta ve ileri yaşlardaki kişilerdir. Şişmanlık ve boynun geniş olması en önemli risk faktörlerindendir. Ancak hastaların yüzde 40'ının obez olmadıkları da unutulmamalıdır. Vücut kitle endeksinin (VKE) 27'den ve boyun çevresinin erkeklerde 45 santimetreden, kadınlarda 40 santimetreden fazla olması USDS için risk yaratır.

Üst solunum yollarında daralmaya sebep olan bademcik ve geniz eti büyümeleri, burun kemiği eğriliği, çene küçüklüğü, yumuşak damak ve çenede şekil bozuklukları, havayollarının dar olması gibi durumlar da apne riskini artırır. Tiroit hormonlarının azalması, alkol, uyku ve sakinleştirici ilaçlar apne oluşumunu kolaylaştırır.

En önemli belirtisi horlama: Uykuda solunum durması sendromunun en sık rastlanan ve en iyi bilinen belirtisi horlamadır. Çoğumuz için sadece yanımızda bulunan kişiyi rahatsız eden bir çeşit gürültülü solunum olan horlama hastaların neredeyse tamamında vardır. Horlama başlangıçta az ve sadece alkol ya da yatıştırıcı bir ilaç alındıktan sonra ortaya çıkarsa da giderek sıklaşır ve şiddetlenebilir.

Hastaların eşleri, gece boyunca defalarca horlamanın kesilmesini takiben solunumun durduğunu ve sonra gürültülü bir horlama ile tekrar nefes almaya başladıklarını gözlemlerler. Bazı hastalar ise gece içinde boğulma duygusu ile birden korku ve panikle uyanırlar. Bazıları da gece sık sık idrara çıkarlar.

Hastalar sürekli olarak yorgun, halsiz, sinirli ve keyifsizdir. Gündüzleri otururken, televizyon seyrederken, gazete okurken uyuklarlar. Araba kullananlar direksiyon başında uyuya kalıp trafik kazalarına ya da makine kullananlar iş kazalarına sebep olurlar. Pek çok hastada sabah baş ağrıları, unutkanlık, konsantrasyon bozuklukları, sinirlilik, huzursuzluk, kişilik değişiklikleri, cinsel isteksizlik ve iktidarsızlık gibi belirtiler vardır. Bunlar hasta erişkin ise iş, öğrenci ise okul yaşamında başarısızlıklara yol açar.

Uyku sırasında ani ölümlerin hem erişkinlerde hem de çocuklardaki başta gelen sebeplerinden birinin uyku apne sendromu olduğu aklınızda bulunsun.

Bu hastalar doktora çoğu zaman horladıkları için değil geç dönemde apneye bağlı olarak gelişen hipertansiyon, kalp yetersizliği, ritim bozuklukları, cinsel güç kaybı gibi komplikasyonlar yüzünden başvururlar. Hastalığın tanısında altın standart yöntem uyku laboratuvarlarında yapılan polisomnografidir. Bu yöntem sayesinde, apnelerin tipi, süresi, sıklığı, uykunun hangi döneminde ortaya çıktığı gibi özellikler belirlenir.

Tedavi hayat kurtarıcı: Tedavide ilk yapılması gereken risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ya da azaltılmasıdır. Obez hastaların mutlaka kilo vermeleri sağlanmalıdır. Bunu diyetle ve egzersizle başaramayan hastalarda cerrahi yöntemler de denenir. Hormon bozukluğu olanlarda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hastaların sırtüstü yatmaları engellenmelidir. Bu amaçla kullanılan özel yastık ve yataklar da varsa da, hastanın sırtına pijamasının altına bir pinpon topu konması da sırtüstü yatmayı engelleyebilir. Sigara içilmemeli, alkol ve sakinleştirici ilaçlar kullanılmamalıdır.

Bu hastalarda en çok etki gösteren tedavi yöntemi, özel bir maske aracılığı ile ve burun yoluyla solunum yollarına pozitif basınç uygulanmasıdır. Buna kısaca CPAP ismi verilmektedir. Bu şekilde, oda havası sürekli olarak pozitif basınçla verilerek solunum yollarının açık kalması sağlanır. Hafif olgularda, basit horlamalarda ve CPAP tedavisini başaramayan hastalarda, dili ve alt çeneyi öne doğru çekerek üst hava yollarındaki tıkanıklıkları gideren ağız içi aygıtlar kullanılabilir.

Cerrahi girişimler de gerekebilir: Bu amaçla uygulanan çeşitli cerrahi girimler var. Büyük bademcik ve geniz etinin alınması ve burun kemiğindeki eğriliğin düzeltilmesi bazı hastalarda, özellikle de çocuklarda çok etkilidir.

Az sayıda hastada tek sebep küçük dilin uzun ve/veya kalın olmasıdır; küçük dilin kısaltılması etkili olabilir. Hafif hastalıkta yumuşak damağın ve küçük dilin radyofrekans dalgaları kullanılarak küçültülmesi işlemi işe yarayabilir.

Kısaca UPPP denilen girişimin amacı ise küçük dili kısaltmak ve yutak etrafındaki yumuşak dokuları çıkararak solunumun daha rahat olmasını sağlamaktır.

Pr.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta - zaman
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Büyük sır çözüldü!
« Yanıtla #2 : 30 Nisan 2011, 13:06:37 »

Bilim insanları, gün içinde yaşanan hafıza kaybı ve buna bağlı olan hataların nedenini çözdü.

Uykusuz kalındığında sinir hücrelerinin "şekerleme" yaptığı ortaya çıktı.
 
ABD'nin Wisconsin-Madison Üniversitesi'nden bilimadamları, alışılandan daha az uyunan bir gecenin ertesi gününde dikkat ve konsantrasyon azalıp öfke artarken beyinde neler olup bittiğini araştırdı. Fareleri uykusuz bırakan bilimadamları hayvanların beynindeki sinir hücrelerini inceledi.
 
Fareler uyanıkken hücrelerin kısa süre (bir saniyeden az) uykudaki gibi "kapalı moda" geçtiği belirlendi. Beynin bazı bölgelerinde hücrelerin "şekerleme" yaptığını belirten bilimadamları, fareler ne kadar uyanık kalırsa şekerlemelerin o kadar sık olduğunu gördü.
 
"Nature" dergisinde yayımlanan araştırmada bu durumun beynin tümünü etkilemediği belirtilirken, deniz memelileri gibi bazı hayvanların beyninin bir bölümü uyurken, diğerinin uyanık olduğunu hatırlattı.

"Şekerlemelerin" uykusuz kalındığında konsantrasyonun azalmasına ve öfkenin artmasına yol açıp açmadığı henüz bilinmese de araştırmaya imza atan Giulio Tononi ve Vlad Vyazovskiy, bu iki durum arasında doğrudan bağlantı olabileceğini savunuyor.
 
Konuya ilişkin makale, Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin internet sitesinde de yer alıyor.

veteknoloji.com
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Biyolojik Saat İle Kaliteli Bir Uyku...
« Yanıtla #3 : 15 Aralık 2014, 12:43:18 »
Biyolojik Saat İle Kaliteli Bir Uyku...




"Dünyanın, Güneş etrafında ve kendi ekseninde dönüşü dakikaları, saatleri, günleri, ayları, yılları meydana getiriyor. Başta insan olmak üzere birçok canlı, hayatı dakikalık, günlük, aylık ve yıllık devirler olarak belirlenmiş bir nizamda devam ettiriyor. Yaratılan her şey gibi canlıların vücut faaliyetleri de bu zamana bağlı bir düzen içerisinde işliyor."
[ Ayşe Emek ]


Yirmi dört saat zaman diliminde, insan vücudundaki devreden faaliyetler bütününe “sirkadiyen ritim” yani “biyolojik saat” adı verilir. Bir gün içindeki biyolojik saatin başlangıcı, güneşin doğuşu ile gerçekleşen uyanma kabul edilir. Ancak güneşten gelen ilk sinyaller farkedilir. Vücut için gerekli enerji ve proteinler üretilir.Güneşin doğuşu ile göze gelen güneş ışınları, sinir hücreleri sayesinde beyindeki epifiz bezine iletilir. Epifiz üzerinde bulunan “suprchiasmaticnucleus (SCN)” adı verilen merkez, güneş ışığı sinyalinin gelmesi ile “clock (saat)” proteinleri salgılayarak biyolojik saati başlatır.

Bir gün içinde biyolojik saat nasıl çalışır?

06:00: Kortizon hormonunun salgılanması en yüksek değere ulaşır. Vücut için gerekli enerji ve proteinler üretilir ve vücut uyanmak için hazırlanır.

07:00: Kan basıncı yükselir ve sindirim sistemi çalışmaya başlar. Vücuttaki faaliyetler yoğun olduğu için bu saatte spor yapmak kalbin gereksiz yorulmasına sebep olacaktır. Sindirim organlarının aktivitesi yüksek olduğu için kuvvetli bir kahvaltı yapmak sağlıklı bir enerji üretimi için önemlidir.

07:45: Uyku esnasında melatonin hormonu salgılanması durur.

09:00: Vücudun enerjisini toplayıp kuvvetlendiği saattir. Bu saatte yapılan aşı ve iğne gibi enjeksiyonların yararı en yüksek seviyede görülür.
10:00: Enerjinin ve beyin fonksiyonlarının en yüksek olduğu saat. Dikkat ve öğrenme en yüksek seviyededir.

12:00: Gün ortası. Mide asidi salınımı artar ve acıkma belirtileri görülmeye başlar. Vücut enerjisi biraz düşer.

13:00: Dolaşım sistemindeki kanın çoğu sindirim sistemi çevresinde. Vücut aktivitesi düşer.

14:00: ikinci kez enerji üretimi yüksek seviyelere ulaşıyor. Vücut enerji üretimine yoğunlaştığı için kişide çalışma verimliliği düşer.

15:00: Vücut için gerekli enerji sağlandı ve -sabahkinden az olmakla birlikte- beyin aktivitesi en yüksek seviyelere ulaşır. Tepkiler ve refleksler oldukça kuvvetlidir.

17:00: Kalp ve kas gücünde artış olur. Tansiyon ve dolaşım sistemi iyi durumdadır. Hareket ve koordinasyon yeteneği en üst düzeydedir. Bu sebeple, bu saatler spor yapmak için en uygun vakittir.

18:00 Pankreasın aktivitesi en yüksek seviyelerde. Akşam yemeği için uygun bir vakit.

19:00 Vücut sıcaklığının en yüksek olduğu saat.

20:00: Sindirim sistemi durma noktasına geliyor. Bu saatten sonra alınan besinler sabah sindirim sistemi tekrar çalışmaya başlayana kadar midede bekliyor. Akşam yemeğinin geç saatlerde yenmesi, besinlerin saatlerce sindirilmeden beklemesine ve kilo artışına sebep olabiliyor.

21:00: Güneş battıktan sonra melatonin seviyesi artmaya başlıyor. Bu uykuya hazırlığın başladığı anlamına geliyor.

23:00: Tansiyon ve vücut ısısı düşüyor.

Stres hormonu salgılanması düşüyor ve vücut rahatlama evresine geçiyor.

00:00: Gece yarısı. Uykunun ilk dönemleri başlıyor.

01:00: Vücut uykuda. Dikkat azalır. Bu saatte çalışanların hata yapma olasılığı yüksek seviyede olduğu için iş/trafik kazalarında artış görülür.

02:00: Melatonin seviyesi en yüksekte. Bu vücudun derin uyku evresinde olduğu anlamına geliyor. Görme duyusu ve refleksler en düşük seviyede.

03:00: Tansiyonun en düşük olduğu vakittir. Kaslar, kalp ve kan dolaşımı dinlenme evresindedir.

04:30: Vücut sıcaklığının en düşük olduğu saat.

05:00: Stres hormonu salınımı günün en yüksek seviyesine ulaşır. Vücudun enerjisi geri gelmeye başlar.

Biyolojik saate uyulmadığı durumlarda

Güneşin doğuşuyla başlayan her yeni gün, güneşin batımıyla sona eriyor. Sağlıklı bir insan güneşten alınan ışınlara bağlı olarak doğru çalışan bir düzenle işliyor. Ancak biyolojik saatin doğru çalışmadığı durumlarda çeşitli problemlerle karşılaşabiliyoruz.

Melatonin hormonu salgılanması güneş ışığının gözdeki sinirlere ulaşması ile sona eriyor ve güneşin batımı, yani karanlık ile salgılanmaya başlıyor. Güneş girmeyen bir ortamda uyumak melatonin hormonunun gereğinden fazla ve uzun süre salgılanmasına sebep olabiliyor. Yapılan ilmî araştırmalarda melatonin hormonunun fazla salgılanmasının, kişide melankolik duygu bozukluklarına ve hatta depresyona sebep olabildiği ispatlanmıştır. Aynı şekilde tam karanlığın sağlanmadığı ortamlarda uyumak da melatonin hormonunun salgılanmasına engel olacağı için kasların ve organların tam rahatlaması sağlanamıyor ve kalitesiz bir uyku gerçekleşiyor. Bu da, yorgun uyanmaya, stres hormonunda artışa ve bunlarla bağlantılı olarak kanserle birlikte çeşitli sağlık problemlerine sebep olabiliyor.

Biyolojik saatin bozulmasına sebep olabilecek durumlar nelerdir?

Sosyal olarak uygun görülen veya arzu edilen uyku düzeni ile kişinin fizyolojik uyku düzeni uyuşmadığında uyku fazı bozuklukları görülür. Kıtalar arası uçak yolculuklarından sonra “jet lag” adı verilen uyku problemi ortaya çıkar. Ülkeler arasındaki saat farkı sebebiyle yolcu, geliş saatine göre normalden uzun süre, ya gün ışığına ya da karanlığa maruz kalacaktır. Bu durum melatonin ve kortizon hormonu salgılanmasını etkileyeceği için kişi gündüz uyumak-gece uyanık kalmak gibi uyku problemleri yaşayabilir. Ancak bu uçak yolculukları çok sık olmadığı sürece vücut, biyolojik saatini gelinen ülkeye göre ayarlayacak ve birkaç gün içinde normal düzenine dönecektir.

Ancak vardiyalı çalışan insanlarda bu durumun bir düzene girmesi çok zordur. Örneğin 1 hafta gündüz 1 hafta gece çalışılması gibi bir durumla karşılaşıldığında, vücut tam düzene girecekken tekrar uyku saati ve gün ışığından yararlanma süreleri değişir. Bu da, verimsiz ve hataların
yüksek olabileceği bir çalışma hayatına dönebilir. İş ve sosyal hayatta uyumsuzluğa, daha da önemlisi insan sağlığına negatif etkilere sebep olabilir.

Kaliteli bir uyku için…

Biyolojik ritme uyumlu yaşamak, insana kaliteli bir uykunun kapılarını açar. Kaliteli bir uyku ise bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, hormonların özellikle insülin hormonunun salınımını dengeler, fazla kilo alımına engel olur, stresin ve yorgunluk hissinin azalmasını sağlar, depresyona karşı direnç kazandırır, öğrenme kabiliyetinin artmasını ve unutkanlığın azalmasını destekler.

Melatonin hormonunun sağlıklı bir şekilde salgılanması için uyku ortamında mümkün olduğunca karanlık sağlanmalı, telefon, televizyon bilgisayar gibi ufak da olsa ışık ve radyasyon yayabilecek aletler odada bulunmamalıdır. Aynı şekilde gün ışığında uyumak da sağlıklı bir uyku değildir.

Akşam saatlerinde sindirim sistemi durma noktasına geleceği ve alınan besinler sabaha kadar midede bekleyeceği için yatmadan önce yemek yemek rahatsızlık verebilir. Yatmadan önce ılık bir duş almak kasları gevşeteceği için uykuya dalmayı kolaylaştırır.


Ayşe EMEK | 01 Aralık 2014 | http://insanvehayat.com/biyolojik-saat-ile-kaliteli-bir-uyku/