Gönderen Konu: Yaşlanmak ve yaşamak  (Okunma sayısı 2941 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Yaşlanmak ve yaşamak
« : 28 Temmuz 2008, 05:48:52 »

Çoğumuz yaşlanmayı bir “kâbus” gibi görürüz…
Oysa kâbus olan yaşlanmak değil, hayatın kıyısına çekilip, hayatı sadece seyretmeye koyulmaktır.
Yaşlılarımızın çoğu böyle yapıyor: Hayatın içinden kenara çekilip hayatı seyretmeye koyuluyor.
çok sıkıcı bir durum…
Zira hayatı en derin ayrıntılarıyla yaşamak yerine seyretmeye başlamak çok sıkıcı…
Hayatı seyredenler, ne kadar deneyimli olurlarsa olsunlar, hayattan lezzet alamazlar.
Eğlenemezler…
Hayatın tadını çıkaramazlar.
Bu da hayatı çekilmez yapar!
Hayatı çekilmez olan yaşlı, aksileşir…
Herkese kızar…
Anlayacağınız; kendisi de çekilmez olur.
Eğlenemeyenler, hem birbirlerinden, hem de hayattan bıkarlar. Git gide konuşacak konu kalmaz. Bunalımları artar.
Nihayet ölümü kurtuluş gibi görmeye başlarlar.
-
Hayat her yaşta insan için güzellikler ve sürprizlerle doludur.
Tabiî bu güzellikleri görebilmeye göz, sürprizlerin tadını çıkarmaya da öz lâzım.
Yaşlılarımız çoğunlukla kendilerini bırakıyorlar.
“Ununu elemiş, eleğini asmış” gibi yapıyorlar.
Her günün bir “ikram-ı ilâhi” olduğunu, bunu fark etmenin şükretmek anlamına geldiğini görmezden geliyorlar.
-
Genel olarak şikâyete meyyal bir toplumuz…
Hayatın güzel yönlerinden ziyade zorluklarına bakarız…
Hayat boyu hayatın zorluklarından yakınırız…
Sonra sıra sağlığımızdan yakınmaya gelir…
Bel ağrımızdan şikâyet…
Diz ağrımızdan şikâyet…
Takatsizlikten, halsizlikten şikâyet…
Daha olmadı, çoluk çocuğumuzdan şikâyet…
Eşimizden, dostumuzdan şikâyet…
O kadar ki; şikâyetlerimizi dinlemekten bıkanlar, birer birer çevremizden uzaklaşmaya başlarlar. O zaman da yalnızlıktan yakınırız.
Peki ölmek ister miyiz?
Ağrılarımızın en arttığı, en bıktığımızı söylediğimiz, hayattan en çok yakındığımız gün, Azrail gelip ölmek ile yaşamak arasında bir tercih yapmamızı istese hangisini seçeriz?
Herhalde yaşamayı…
öyleyse şikâyeti bırakın, yaşamaya bakın!
-
Hayat salt gençlikten ibaret olsaydı, inanın çekilmezdi…
Mutluluktan ibaret olsaydı da çekilmezdi…
Hayatı çekilir yapan, değişkenliğidir.
Kimi iyi, kimi kötü…
Kimi güzel, kimi çirkin…
Kimi yaz, kimi kış…
Kimi sıcak, kimi soğuk…
Kimi mutlu, kimi mutsuz…
Ve kimi genç, kimi orta yaşlı, kimi de yaşlı.
Alternatifleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar…
Eskilerin dediği gibi, “Her şey zıddıyla kaimdir.”
Hayat kimi zaman pırıl pırıl güneş, kimi zaman da kara kara buluttur.
Hangi yaşta olursanız olun, kendinizi kara bulutlara teslim etmeyin.
Unutmayın ki; her kara bulutun üstünde bir güneş gülümser. Güneşinizi ortaya çıkarmaya bakın.
Bulutlanmayı ebedî zannedip kahırlanmak yerine, bir yerlerde güneşin varlığını sürdürdüğünü düşünüp mutlu olmak, “yaşama sanatı”nın en önemli öznesi olsa gerektir.
Hayattan “zevk” alabilmek için, kahırlanmanın yerine şükrü koyabilmek gerekiyor.
-
Tazelenmek için seyahat filan önerirler ya; aksileşmiş, aksileştiği için de yalnızlaşmış bir “ihtiyar”a seyahat ne yapsın?
Benim önerim, hayata küsmeyi bırakıp bulundukları yaşla barışsınlar. Hayatı yeniden keşfetmeyi denesinler. Gençliklerindeki koşturmadan dolayı vakit bulup yapamadıklarını yapmaya çalışsınlar.
Unutmayın: Hayat her yaşta güzeldir.

Yavuz Bahadıroğlu