Basit iç siyasi ve kısır dış politika sarmallarıyla uğraşan Türkiye, küresel krizin en muhtemel sonuçlarından biri olan uzay-savaşı yarışında treni kaçırmak üzere…
Tıpkı 1929’daki buhranın İkinci Dünya Savaşı’nı doğurması gibi, şu an içinde bulunduğumuz ve artık “teğetten” çok “kiriş” haline gelen küresel krizin de küresel bir savaşın doğum sancılarından sayılması yeni bir yorum değil. Nükleer kıyamet senaryoları, evanjelik ABD’de sıkça dillendirilen olgulardan. Ancak savaşın yeryüzünde değil de uzayda başlaması daha da olası görünüyor.
2006’da açıklanan Türkiye Ulusal Uzay Programı’na göre 2012’de uzay üssü kurulması gerekiyordu. Ancak 3 sene kalmasına rağmen daha bu üssün yeri dahi belirlenmedi. Trilyonluk bütçeli program bu senenin ikinci yarısında RASAT adlı yerli yapım uyduyu bitirmeyi planlıyor. Ancak bunun uzaya gönderilmesi yani yerel bir uzay üssünün kurulmasına dair herhangi bir ilerleme yok.
Türkiye, basit iç siyasi ve kısır dış politika sarmallarına uğraşırken, Hindistan, Çin ve hatta İran’ın uzay yarışıyla ilgili adımlar atmasının yakın gelecekteki sonuçlarını inceleyen Matthew Hoey’in* yazısını TIMETURK için tercüme ettik.
UZAY SAVAŞ TEKNOLOJİSİNİN YAYILMASI
Boston’daki ileri nano-teknoloji uygulamaları konusunda Kasım 2007’de yapılan Ulusal Nano Mühendislik Konferansı, ileri-teknoloji uzay uygulamalarına dair düzinelerce konuşmacıya ve sunuma ev sahipliği yaptı. Yüzlerce insan katıldı, otelin büyük balo salonundaki her sandalye her oturumda doluydu. Davetli konuşmacılar arasında Deniz Araştırmaları Labaratuvarı, Standartlar ve Teknoloji Ulusal Enstitüsü, NASA Goddard Uzay Merkezi, ulusal laboratuvarlar, uluslararası üniversiteler ve özel sektör uzay sistemleri geliştiricileri yer aldı. Her biri kendi alanındaki en son gelişmeleri anlattı.
Sayısız fırsat her alanda sergilendi: finans kaynakları, tanıtım, potansiyel destekçiler ve anı yakalamaya çalışan herkes etrafta koşuştu. Ulusal Keşif Ofisi masasında ücretsiz kalemler ve kağıt altlıkları varken, üniversite araştırmacıları savunma sanayi ve yabancılarla karışmış nano-malzemelerdeki son gelişmeleri kullanarak uyduları elektromanyetik parazitten nasıl koruyabileceklerini tartışıyordu.
Bilgi, dünya çapında bu kadar hızlı ve kolay yayılabilirken, bir ulusun herhangi bir teknoloji alanında hâkim olmasının olasılığı sorgulanabilir. NASA ve ABD hükümeti araştırma labaratuvarları tüm dünyadan yükselen uzay geliştiricileri, üniversiteler ve araştırmacılarla birlikte çalışırken, Birleşik Devletler’de üretilen hassas teknolojilerin orada kalacağından nasıl emin olunabilir ki?
Bu sorulara cevaplayabilmek için, küresel ekonomi içerisinde akademik askeri araştırma ayrımına bakmamız gerekiyor. Askeri ve akademi araştırmaların üst üste binmesi, konferanslarda ve konuşmalarda rahatlıkla görülebilir. Gelecekte, askeri ve sivil teknolojileri ayıran çizgiler, geniş-katılımlı işbirlikleri barışçıl ticari ve yıkıcı askeri uygulamaları olan çok-uygulamalı sistemler geliştirdikçe daha da bulanıklaşacak. Bunun neticesinde silah kontrol mekanizmalarının ilgili alanlarına göre uzay sistemlerini tanımlamaları ve sınıflandırmaları daha da imkânsız hale gelecek, yani anlaşmaları kontrol için anlamlı silahlar geliştirmeleri zorlaşacak. Daha da ötesi, küresel bir moda içerisindeki barışçıl bilimsel uygulamalar süreci olarak, özel uzay sistemleri geliştiricileri, gerek yerel gerekse de yabancı pazarlara erişimin nimetlerinden faydalanarak ABD’nin ulusal uzay güvenliği planlarını ve askeri uzay egemenliğinin altını oyacak.
ABD politika üreticileri bu gelişmelere, güvenlik açıklarını önlenmesi amacıyla bir gizlilik istibdadı sağlayabilir. Ancak böylesi bir politika izlenmesi durumunda, Birleşik Devletler’de ticari uygulamalar üreten firmalar tecritten boğulurken, askeri uzay egemenliğine destek uygulamaları geliştirenler büyüyecek. Rakip uluslar muhtemele mütekabil edimler yolunu seçecek ve bu da ABD savaş planlayıcılarının diğer uzay-yolcusu ulusların uzay savaş sistemleri geliştirdikleri yönündeki iddialarını yükseltmesine neden olacak. Bu tarz bir senaryoda ve iyi-tanımlanmış silahsızlanma anlaşmazlığı eksikliğinde, uzay savaş teknoloji yayılması ve casusluğu, küresel olarak büyüme devam edecek ve var olan askeri uzay yarışı ivmelenecektir.
Buna ek olarak, küresel ekonominin tekrar düzenlenişi, Hindistan ve Çin gibi uluslararası oyuncular ABD’nin uzaydaki hegemonyasına meydan okudukça uluslararası uzay güç dengesini gelecekte değiştirmeye devam edecektir. Zenginlik, altyapı ve bilgi sahibi olan uluslar uzay savaş teknolojileri geliştirmeye sürdürecek ve başarılı olmaları için istekli olmaları ya da ihtiyaç duymalar yetecek. Birçok rakip ulusun uzay programlarının altını oyan “beyin göçü” bugün artık çok daha az hissediliyor. Ayrıca birçok bilimsel zekanın Birleşik Devletlere akmasına neden olan yabancı ekonomilerdeki durgunluk sona eriyor; gurbette olan birçokları, savunma ve uzay endüstrilerinde karlı işler için evlerine dönüyor.
Kendi adında Birleşik Devletler, askerlerini sağ tutacak, kansız savaşları destekleyecek ve savaşların klimalı odalardan yönetilmesini sağlayacak teknolojilerin peşinde koşmayı sürdürüyor. Tüm bunların hepsi Washington’un halihazırdaki uzay yetkinliklerinin evrimine izin verecek ileri teknolojilerin geliştirilmesinde baskın rolüne bağlıdır. Nano-teknoloji, robotbilim ve yapay zeka gibi teknolojiler böylesi bir evrimin tesisinde önde gelen adaylar olarak görülmektedir. Genç kadın ve erkeklerin, bilgisayar rahatlığında savaş oyununu gösteren yeni bir ABD Hava Kuvvetleri TV reklamı bunu ortaya koymaktadır. Böylesi görüntüler kamuoyunu kazanmak içini bir araç hizmeti görür ve uzayın silahlandırılmasını ulusal bir fikir birliği sağlar.
Benzer bir duyarlılık uluslararası toplumda yankı bulacak mı? Gelecekte uluslararası toplumun, düşman ulusların uzay sistemlerini bozmak ya da engellemek için yıkıcı olmayan yöntemleri benimsemesi ve uygulaması mümkün müdür? Ve bir kere uzay savaş eşiği aşıldığında, yenilgi eşiğinde ki bir ulus, köşeye sıkıştığında, kuvvetlerini yok eden ya da uzay-tabanlı silahlarının işlevselliğine ve operasyonel bütünlüğünü sağlayan kritik yer istasyonlarına saldıracak mı?
Dikkate alınması gerek bir realite var. Önümüzdeki yıllarda, uzay sistemlerindeki üstünlük savaşta zaferi güvence altına almanın önkoşulu olacak. Bu nedenle en gönülsüz uluslar dahi ileri askeri uzay uygulamalarının peşinden koşacak. Arkasından da, askeri uzay sistemlerine saldırı ve korumaya ilgili belirgin çabalar gelecek. Uzay varlıklarının ekonomik değerlerini artıran ve uzay sistemleri endüstrisindeki maddi güç yetirebilme faktörleriyle eklenmesiyle, ticari sistemlerin korunmasının eder-yarar oranını zaman zahmete değer bir yatırım haline getiren de budur.
Ekonomik kalkınma için uzaya güven sürdükçe, uzay sistemlerine saldırılarına olası karşılıklar ve caydırıcılar dizisi gittikçe şiddetlenecek ve nükleer silahların olası kullanımını da içerecektir. Uzay sistemlerine tam ölçekli saldırıların felaketsel sonuçları olabilecektir. Hatta sınırlı uzay savaş edimleri dahi hızlı çatışmalara yol açabilecek ve ışık hızında şiddetli senaryolara dönüşebilecektir.
Askeri bir teknolojinin çok fazla gizli kalamayacağı savaş tarihinde sosyolojik bir değişmezdir. Roketlerden hidrojen bombalarında, şaşırtıcı teknolojik güç nihayetinde yayılmıştır. Ve elinde anahtar teknolojik bir avantaj olan bir ulusun uluslararası barış için bu avantajından vazgeçmeyeceği de açıktır. Bu nedenle, Birleşik Devletler ve nano-teknoloji, robotbilim ve yapay-zekadaki liderler arasında gelecekteki gerilimi ve potansiyel çatışmayı azaltacak uluslararası bir konsensüse ulaşılmalıdır. Ayrıca uzay-savaşına izin verecek teknolojilerin düzenlenmesi ve yasaklanmasına ilişkin uluslararası tartışmalara da acilen başlamalıyız.
Eğer anlamlı uluslararası tartışmalar başarısız olursa, ileri uzay savaş sistemleri farklı ülkelerdeki ya da ülkesiz aktörlerin eline geçerek gelecek nesiller için felaket sonuçlar doğuracaktır. Yaygınlaşma süreci ivmelenmeye devam edecek, savunma sanayisinin sömüreceği yeni alanlar açarak zaten kırılgan olan uluslararası güvenlik çevresini daha da beter hale getirecektir. Böylesi bir sonucun öngörüsünde ABD politika yapıcıları ve ülkenin bilimsel toplumu, bu alanların dahil olduğu askeri uzay teknolojilerine ulaşmak için yarışla ilgili sosyolojik, ahlaki ve güvenlik dallanmaları tartışmalara başlamalıdır.
*Global Resarch Yazarı (Çeviri: Oğuz ESER/TIMETURK)