Gönderen Konu: Zamanın Sahibini Bulma Yolunda ...  (Okunma sayısı 94806 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #45 : 06 Mart 2010, 10:51:42 »

Allah razı olsun
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı siyahvemavi

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #46 : 26 Nisan 2010, 23:35:10 »
Burası mı yeri bilmem ancak samimiyetinize inandığım için danışayım dedim derinlere,

Benim gibi bağlanacak kapı arayanlar ne yapmalı, şu ahir zamanda herkes kapısını açıyor ama kapının ardında ne olduğunu bilemiyorsun?Yaptığım seçim ahiretimi etkiler dikkat etmek dini bir zorunluluk.
kafamı en çok karıştıran soru ise baktığım her kapı zamanın tasarrufu bende demeye getiriyor.Ama bu kadar çok tasarruf sahibi varsa bu tasarruf olur mu?Tek her yerde tekdir. kendi istediği için değil başkaları öyle gördüğü için değil öyle takdir olunduğu için tekdir. Takdir olunan kapı nasıl bulunur bu sisli havada?gönül erleri beni anlar daha da açık anlatmaya hacet yok?
Derinlik erleri siz ne tavsiye verirsiniz bu fakire.
Allah(C.C) razı olsun.
"İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?" Kıyamet Suresi 36.Ayet

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #47 : 26 Nisan 2010, 23:50:35 »
Zamanın sahibi nasıl bulunur?     
-Bu zamanda, öyle mürşid-i kamil nerede bulunur? Bilinmesi ve bulunması gayet zor ve kıymetli olan bir şey, diyecek olursan bu itarazın bir bakıma yerindedir.
Fakat, insaf ile düşünür ve insaf ile hakkı teslim edersen, nefsin hile ve oyunu bu sözünde açıkca görünmektedir.Öyle anlaşılıyor ki, mürşid-i kamil aramak hususunda noksanlık yine sendedir.Eğer; sen tetik ve uyanık bulunur,sözünde sadık olursan, Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak, sıdk-u hulus ile yolunu arayan kulunu haşa sümme haşa mahrım bırkamaz.Sen, dogrulukla onu ararken, bakarsın, o seni elinden tutuverir.
-Nişanı yok, alameti belli değil; mürşid-i kamil olduğunu nasıl bileyim? dersen, alameti pek çoktur.Fakat, sana söyleyeceğim 3 husus kafi gelecektir.İyi dinle ve belle:
          1-Huzuruna vardığın zaman, bütün gamın kederin gider.İçinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.
           2-Meclisinden ayrılmayı istemesin.Birer inci tanesi gibi söylediği her sözden, şevkin ve muhabbetin artar.
          3-Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük , genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa, elini öpmeğe mecbur ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.
İşte bu 3 vasfı nefsinde toplayan zat-ı şerifin bütün hareketleri, davranışalrı, durumu, tutumu, Resulullah`ın siyretidir.Bu üç işaret ve alamet; riyasız, gösterişsiz hangi zatta görülür ve bilinirse hiç durma, hemen git, teslim-i külli ile teslim ol! Ölü yıkayacının elindeki ölü gibi, emrettiği yerde dur, her emrine uy, hizmetlerini ve emirlerini kendine nimet bil,emirleri gereğince hizmetinde ol.

Ey iman edenler! Allahtan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için vesile arayın…”(s. Maide 35) ayeti kerimesi ; “Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” hadisi şerifi ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” gibi bir çok nass ve delaleti nass, mürşid-i kamile temessükün elzemliğinden bahsetmektedir. Ayette geçen vesileden muradı Fahreddini Razi Hazretleri tefsirinde, “mürşidi kamil” olarak ifade etmiştir. Emr-i ilahi olan bu muazzam devlete müracat etmek akıllı bir müminin ilk yapacağı iştir. Yavuz Sultan Selim hazretlerinin de dediği gibi Cihana (dünyaya) sahip olmak kuru bir kavgadan ibaretmiş, bir mürşidi kamile bent olmak(onun müridi olmak onun terbiyesi altında yetişerek nefsini tezkiye etmek ) her şeyden evla imiş.Bu mukayese ve bent olmak aklın tartıp anlayacağı bir şey değildir.Akıl ne kadar zorlarsa zorlasın müritlik mürşitlik rabıta tasavvuf vs. kavramların özünü tartamaz.Başka bir ifade ile maneviyat aklın bittiği yerde başlar.Bu ifadelerle kalbimizi tenevvür ederek gönlümüzü neş’elendirdikten sonra ibtida-i kelam yapalım;

Yukarıdaki uyarılar hak olunca şer’i emirleri kusursuz bir şekilde yerine getiren her müminin yapmakla yükümlü olduğu husus, zamanın sahibinin emrinde hareket ederek ona mürid olarak nefsini tezkiye etmektir. Fakat hikmet-i ilahidir ki; zamanın sahibi ve mürşidi kamil olan zatları bulmak herkese nasip olmamaktadır. Hatta bir kimseye nasip olmayınca demir ayakkabı giyerek ve Nuh a.s. kadar yaşayarak bu zatı bulmak için gayret sarfetse bile onu emeline ulaştıramaz. Fakat nasip derken tesadüfen bulunması, ya da şansa bağlı olmak anlamında düşünülmemelidir. Bu kapıya adım atan her mürid bunu ya akıttığı göz yaşı ırmaklarına ya bir hayır duaya ya ecdadına ya da başka Rıza-i İlahiyi celb eden durumlara borçludur. Madem ki nasip işi, o halde nasibim varsa zaten ulaşırım o zata diye kenarda oturmakta çok yanlış bir harekettir. Zira o uğurda gayret sarf etmek bile ne yüce bir saadettir. Asıl nasipsizlik hiç umursamadan bu zatları arama peşinde olmayan tembel ve cahillerdir.
Her şeyin sahtesi olduğu gibi bu yüce zatları da taklit edip halkı kandıranların olduğu da unutulmamalı ve bu zatların alametlerini çok iyi bilerek hakikisi sahtesinden ayırt edilmelidir. Bu zatlar kimlerdir? Efradını câmî ağyarını mani şekilde nasıl izah edilmelidir?

Zamanın sahibi, aynı zamanda mürşid-i kamillerdir. Malum olduğu gibi Peygamberler hidayeti beşer ile vazifeli olup bu makam kesb ile yani gayretle elde edilen bir makam değildir.Hazreti Allahın tensibi ve takdiri ile ezelden muayyendir. Hatem-ül Enbiya olan Efendimiz s.a.v’den sonra yüzyıllar geçeceği ve bunun neticesinde de insanların dinden soğuyacakları göz önünde bulundurulduğu zaman, insanları İslamiyet’e tekrar ısındırmak ve zayıflayan dini celili İslamı kıyamete kadar canlı tutacak müceddidler, Peygamber varisleri, zamanın sahipleri, mürşidi kamiller geleceği haber verilmektedir. Bu makam da kesbi değil vehbidir.Yani bu makamlarda ezelden belirli olup çalışmakla gayretle binlerce kitap yazmakla, gece gündüz ibadet etmekle, zikirle, ulaşılacak makam değildir.Mürşidi kamillerdeki ezelden muayyenlik evsafı, kesbi sonucu velayet yolunda mesafe kat eden evliyaullah ile Mürşid-i kamilleri birbirinden ayırır.Yani mürşidi kamillik ezelden belirli olup kişinin kendi isteği ile ulaşacağı makam değilken evliyalık makamı ise kişinin kendi gayreti ile elde edeceği bir makamdır.

Mesela İmam-ı Gazali hazretleri iman hakikatleri ile ilgili başta olmak üzere yüzlerce mevzuda harika eserleri olmasına rağmen, unutulması mümkün olmayan gönül sultanlarımızın başında olmasına rağmen, bütün ilimleri yutmasına rağmen, tüm bunlar mürşid-i kamil olması için yeterli olmamış ve hiç bir zaman da böyle iddiada bulunmamıştır.Hiç bir zaman ben şu kadar kitap yazdım o halde ben müceddidim dememiştir. Hatta o müstesna zatları ve müntesiplerini övgü için, velilik ve velayet sırları hakkında “el munkızu mineddalal” isimli eserinde şu izahatı yapmaktadır:
“Zahiri ilimleri bırakıp, çalışma ve gayretimi tasavvuf üzerine verdim.Yakinen anladım ki, hak yolunda olanlar ancak tasavvuf erbabı olan sofilerdir.Onların iç alemleri (kalpleri ), yolları ve ahlakları en güzel şekildedir.Eğer akıl, ilim ve hikmet sahipleri bir araya toplanıpda sofilerin tarikatini değiştirip ondan daha yüksek ve daha güzel bir yol bulalım diye birleşseler, mümkün değil bulamazlar.” Hatta tasavvufa sonradan da olsa girmesi neticesinde geçmiş hayatı ile ilgili şu itirafları yapmıştır. “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”Aynı şekilde amelde mezhep İmamımız İmam-ı Azam hazretleri de mezhep kurmak kadar maddi ve ledünni ilme mazhar olmasına rağmen “(tasavvufa girdiğim) son iki senem de olmasaydı helak olmuştum” diyerek mürşid-i kamillik makamının müstesnalığını ifade etmişlerdir.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.Bu zatlar o kadar geniş yetkilere sahiptirler ki hadisi şeriflerde de zikredildiği gibi yağmur onlar sebebi ile yağar, yardım olunanlar onlar sebebi ile yardım olunur hatta yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur.Yeryüzünün gerçek çivileridir, harcının demirleridir en yüksek tepeleridir.Mektubat-ı Rabbanide de buyrulduğu gibi; Onların irşadının ve hidayetinin nurları bütün dünyaya yayılır. Yer küresinin ortasından ta arşa kadar herkese; rüşd hidayet iman ve marifet onların yoluyla gelir.
Bu mübarek zatlar her devirde mutlaka bulunurlar.Sayıları bir, iki en fazla 3 tür.Veliliğin en üst derecesindeki bu zatlara kutbul aktab, gavsül azam ve kutbul üla denir.Bunların en büyüğü de kutb-ul aktabtır.İşte bu zat Peygamber efendimizin tam varisidir.Peygamberimizin tam varisive her biri tasavvuf müntesibi olan bu zatlar bölük bölük parça parça değil bir bütün halinde Hz Ebubekr r.a. dan itibaren kopmadan, tasarrufu sona eren diğerine görevini devrederek bir silsile halinde aynı meşrebten ve aynı menbağdan feyizlenerek, aynı doğrultuda aynı metodlarla görevlerini devam ettirmişlerdir.İşte bu tasarruf sahibi zatlara silsile-i sadat (seyyidler zinciri) denmektedir.Kendi aralarında derece olan bu zatların en alt derecesindeki makamda olan birisiyle bu silsileden olmayan en büyük evliyanın arasında bile mukayese edilemeyecek kadar fark olduğu büyüklerimizden haber verilmektedir.Bulundukları zaman içerisinde tasarruf sahibi olan bu mürşidi kamiller, silsilei sadatın bu müstesna şahsiyetleri, tam varis olmaları hasebiyle zamanlarının sahibidirler.

Tasavvuf hakkında bilgisi olmasına rağmen, o balı anlatmasına rağmen tatmamış, hem hal olmamış, bir mürşidi kamil olarak etrafına feyiz ve nur dağıtma yetkisi kendisine verilmemiş, ya da tasavvuf ehli olsa da sadece bir mürid olarak bu müessesede yer almış,bu silsilei saadatın devamı şeklinde olarak kendisinden önceki mürşid-i kamilden emaneti teslim almamış, zamanında yapmış olduğu hatalara her ne kadar tövbe etse de “o mürşidi kamiller ki günah işlemekten mahfuzdurlar” kaidesine uymayan bir evliyaya; gösterdiği birkaç keramet ve yazdığı etkileyici kitaplardan esinlenerek; “-bu kadar muhteşem bir zat ancak zamanın sahibidir.” diye sadece aklı kullanarak yorum yapmak, o zata olan bir saygısızlık ve aynı zamanda akılla anlaşılamayacak olan tasavvuf müessesine, zamanın gerçek sahibine, hakiki mürşide, kendisine bu asrın veraset-i tammesi verilmiş zata karşı olan bir nasipsizliktir.Çünkü ilim erbabı bir zat bilir ki; denizde yürümek, hava da uçmak, kılık değiştirmek, binlerce kitabı kısa zamanda ezberlemek, zamanındaki alimlerin hepsini mağlup etmek gibi kerameti evliyalar bu manevi yolda çok basit ve oyuncak mesabesindeki hallerdir.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin de mektubatta ifade ettiği gibi, bu kerametlere kendisini kaptırmak tıfılların işidir.Asıl keramet müminlerin kalbine nuru ilahiyi tutuşturabilmek ve akıtabilmektir.

O halde; zamanın sahibine kavuşma yolunda olan bir mümin, her zaman bu nimete mazhar olabilmek için bol bol dua ve iltica etmeli ve Cenab-ı Allaha yalvarmalıdır. Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;

“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.” Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında haber vermektedir.Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

Gerçek Mürşid-i Kamili tanıyabilmede ve Mübareğe intisap edilmede Aşağıda verilen Mürşid-i Kamilin tanımıda bir mürid tarafından iyi bilinmeli ve bu tanım doğrultusunda gerçek Mürşid-i Kamil aranmalı ve hizmetine girilmelidir.

Gerçek Mürşid-i Kamilin Tanımı:

"Ağaç nasıl ki, gövdesinden değil de, meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişilerde, gösterişli zahir hallerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hallerinden anlaşılır. Ve bu süretle kendilerine tabi olmak, manevi feyzinden her hususuta istifade etmek caiz ve sahih olur. Şöhreti arşa çıksa, hakiki mürşidin misali, meyvesidir."

« Son Düzenleme: 27 Nisan 2010, 00:38:41 Gönderen: fazıl14 »
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #48 : 27 Nisan 2010, 16:35:59 »
Burası mı yeri bilmem ancak samimiyetinize inandığım için danışayım dedim derinlere,

Benim gibi bağlanacak kapı arayanlar ne yapmalı, şu ahir zamanda herkes kapısını açıyor ama kapının ardında ne olduğunu bilemiyorsun?Yaptığım seçim ahiretimi etkiler dikkat etmek dini bir zorunluluk.
kafamı en çok karıştıran soru ise baktığım her kapı zamanın tasarrufu bende demeye getiriyor.Ama bu kadar çok tasarruf sahibi varsa bu tasarruf olur mu?Tek her yerde tekdir. kendi istediği için değil başkaları öyle gördüğü için değil öyle takdir olunduğu için tekdir. Takdir olunan kapı nasıl bulunur bu sisli havada?gönül erleri beni anlar daha da açık anlatmaya hacet yok?
Derinlik erleri siz ne tavsiye verirsiniz bu fakire.
Allah(C.C) razı olsun.

Üniversiteye gelene kadar dini ve tasavvufi dünyayı kendi içimde yaşamaktaydım. İtikadi anlamda anlatılan her şeyi şeksiz şüphesiz kabul ediyor, huzurlu bir hayat sürdürüyordum. Zaten sistemin getirdiği gereksinim de bunu icap ettiriyordu. Okulun en tenha yerinde masumane bir şekilde kılınan namazı bile magazin malzemesi yapan bir sistemden ne beklenebilirdi?


Ama üniversite dünyası her yönüyle özgürlükler alemi olarak karşımıza çıktığı için hayata ve insanlara bakış açısı da çok değişiyor insanın.Oradaki atmosfer sanki dünyanın özeti gibiydi.Yemekhane koridorlarında sosyalistlerinin afişlerinin olmadığı bir güne rastlamaz idik. Anfiye ders dinlemeye giderken önümüzde 100 kişilik bir grubun "Kahrolsun faşizm!" tempolarıyla yaptıkları eylemler günlük duyduğumuz rütin sesler arasındaydı. Ahlaksızlık örneklerine ise isterseniz hiç girmeyelim.

Böyle bir ortamda da dini gruplar inanılmaz gizli çalışma içindeydi. Hatta  üniversiteye kaydolurken saatlerce yanımda durup bana ilgi alaka gösteren birisinin, muallakta, sahipsiz bir insan olmadığımı anlayınca benimle ilgilenmekten vazgeçtiğini dünkü gibi hatırlarım. Mutlak manada, bu tür çalışmalara menfi yönde bakmıyorum. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, “şeytanın  insan  kurdu  olduğunu,  herkese  pusu  kurduğunu  ve  cemaattan  ayrılan,  tek  başına  kalan  kimseyi  kolayca  yuttuğunu”  haber  veriyor. Ancak işin mukayyed kısmına girdiğimiz zaman, bazılarının ehli sünnet çizgisinden çıkarak su gibi berrak kalpli öğrencileri maddi imkansızlıkları da koz olarak kullanıp kendi taraflarına çekip zehir aşıladıklarını görünce de karşıma çıkan her insana, acaba? gözüyle bakıyor,bana biraz sıcak ilgi gösteren birisinin nereye gelmeye çalıştığını gizliden gizliye süzmeye çalışıyordum..

Böyle bir dünyanın ve arkadaş ortamının içerisine girince, yıllardır kalbimizde saklı olan özel dini hususlar ve sadece kendi taifemizde olduğuna inandığımız ayrıcalıkları arkadaşlarımızla müzakere etme gereksinimi duyar olduk. Bir çok cemaate mensup arkadaşlarım ile samimiyetimize istinaden özel bilgileri de paylaşıverirdik ara ara. Ve yine internette de İslami forumlara olan ilgimin başladığı yıllardı bu yıllar. Orada da kendilerini İslam’ın kurtarıcısı olup başkalarını iraptan mahalsiz sayan gruplara, cemaatlara cevap yetiştireceğiz derken bazen cevap vermede yetersiz kaldığıma kanaat getirdim.  İşte o zaman iç dünyamda daha önce hiç aklıma bile gelmeyen bazı endişeler meydana gelmeye başladı.

Kendimizde olduğu için Mevlamıza sonsuz hamd ettiğimiz bazı özel bilgiler, durumlar, vasıflara; başka meşrepler, gruplar da sahip olduklarını iddia edince kafamda bulanıklıklar meydana geldi. Çünkü zamanın sahibinin kim olduğu, vazıfları, göstermiş olduğu kerametler ile alakalı bilgilerim, onların bilgileri ile çakışıyordu. Hatta gerçek hayattan alınmış bazı romanları (yazarının sağlamlığına güvendiğim) okuyunca, iyice kafam karışmaya başladı. Bir örnek vermek gerekirse; romanın birindeki bir genç çok ciddi bir kaza geçiriyor ve rüyasında AbdülKadir Geylani Hz.leri ve zamanın sahibi olarak takdim edilen kimse onu tedavi ediyordu. Hatta görülen bir rüyada o zat  Efendimiz s.a.v. ile yurt binaları bile  açmaktaydı.

Cemaatlerin özel bilgilerine, işledikleri fiillere ehli sünnete muğayir olmadıktan keri söz söylemek haddime değildi hiçbir zaman. Ama bazıları o kadar iddialı sözler söylüyorlar ve kendilerini o kadar ayrıcalıklı görüyorlardı ki hayretler içerisinde kalıyordum. Çevremdeki dostlarıma bu tür konuları açtığım zaman espri mahiyetinde söyleseler de “seni de kaybettik” diyorlardı. Yapayalnız kalmıştım bu hususta. İçime gömülü şekilde yıllar birbirini kovalıyordu. Neyse ki uzun bir zaman sonra Hz. Allah bana El- İbriz Kitabıyla tanışma fırsatı verdi. Sorularımın cevabını kitabî olarak bulmuştum ya ! Dünyalalar benim olmuştu.


Kitaptaki sorumuzu ilgilendiren hususları kısa kısa aktaralım. A.Debbağ hazretleri şöyle buyuruyor:

"Ümmet-i Muhammedin Allah-ü Teala yanında büyük kıymeti vardır. Bunun için bir ümmet, hiç kimsenin defnediğilmediği bir türbede toplansa, orada büyük bir zatın yattığı kanaat olsa, Cenab-ı Hak süratle icabet eder ve onların duasını kabul eder."

Demek ki, çevremizde duyduğumuz, falanca zat şuraya (alakasız bir yere) gitmişte şifa bulmuş, şurası çok bereketli bir yermiş, şu zattan dua istimdat etmişte hastalığından kurtulmuş gibi söylemlerin uydurma olmayıp, halis niyetlere göre Cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu anlamış oldum.

Aklıma takılan hususlardan birisi ve en önemlisi ise bir takım insanların hayranlık duyduğu ve benim ise bir türlü bu hayranlığı anlayamadığım şeyhler, üstazlar dini liderlerdi. Zira gerek yapmış olduğu hal hareketler, söylemiş olduğu sözler vb. ahvalden ötürü evliya olması tasavvur bile edilemeyecek, hatta dinden çıkmamış olması bile kendisine verilecek en güzel sıfat olup piyasada dolaşan bir çok  sözde mürşidlere, üstazlara insanların tabi olması, hatta tabi oldukları halde manevi anlamda istifade etmeleri yıllardır çok garibime giden ve cevabını veremediğim hususlardandı. Yine bazıları vardı ki hakikatte evliyaydı belki ama zamanın sahibi yakıştırmasının yapılması çok ağırıma gidiyordu.

Abdülaziz eddebbağ hazretleri bu hususu ise şöyle izah ediyor:

"Bir kimsenin halk indinde veliliği meşhur olsa bu diri veliyle Allah'a tevessül edenin  Allah ihtiyaçlarını yerine getirir. Halbuki o kimsenin velayetten hiç nasibi olmasa bile.
O dua eden halktan kişinin haceti, zamanın kutbu olan, tasarruf ehli olan veliler, o veli olmayan kimseyi veli suretine ikame ederler.

Sebebi de bütün zulmet ehli onun etrafına toplansın, duaları kabul ediliyor diye ibadet ve dua etsinler, kurtulsunlar diye. Misali  şu ki: O kimseyi yani veli olmayan kimseyi tasarruf ehli veliler korkuluk kabul ederler. Bir bostan tarlasındaki korkuluktan kaçan kargalar gibi, hakikatte bostan sahibinin yaptığı fiilden kaçtıkları gibi, tasarruf sahibi velilerde veli olmayan kimseyi korkuluk gibi oraya dikmişler ve zulmet ehlini oraya toplarlar.
Orada tasarruf edeni, halk o kimse zannederler, esası bilmezler. Onlara bunun esası bildirilemez, çünkü takat getiremezler."

Ve bütün şifrelerin çözüldüğü andı...Arkadaşlarımın anlatmış olduğu ve yalan olmadığına inandığım ama inandığım zamanda benim içimdeki bilgilerle çelişen durumları, romanlarda anlatılan yaşanmış esrarengiz hadiseleri yukarıdaki anlatılan şablona oturtuvermiştim.
Aklıma şu da geldi. Tasavvufta zamanın mürşidi kamiline temessük etme hadisesi bir nasipten ibaretti. Şimdi bu nimet kendisine nasip olmamışların da başıboş dolaşmasındansa en azından bir yere bağlı olmaları ve böylece dini daha derli toplu yaşamaları açısından bostan korkulukları çok güzel bir fırsat değil miydi? Ve çevremde duyduğum o esrarengiz rüyaların, kerametlerin, mazhariyetlerin hepsinin asıl kaynağı sahibüzzaman değil miydi?

İzahın devamında şu misali veriyordu, Debbağ Hazretleri:


"Böyle hakiki kıymeti olmayan bir kimseyi şeyh edinen bir kimse geldi. Gece kendisine tuzak kurulan bir yerden geçmek istiyordu. Şeyhine dedi ki:(Ey efendim, Rasülüllah s.a.v. efendimizin yüce makamı hürmetine sana yöneliyorm. Bu yoldaki tehlikeden beni kurtar. Beni kurtarırsan  sana bir hediye de yapmayı vaad ediyorum.
Bu adamın bu yalvarmasını bazı tasavvuf ehli veliler işittiler. Rasülüllah s.a.v. efendimizin ismi şerifine tazim ettiler. Tasarruf sahibi veli o adamla bizzat gitti ve o adamın kalbine ünsiyet verdi, o yolu beraber kateddiler. Adam o tasarruf sahibi veliyi görmüyordu. O eşkiyaların da kalbine Allah korku ve uyku verdi. Ona bir şey yapamadılar. Bu hal üzerine müridin şüphesi kalmadı ki onu kurtaran şeyhi (sahte şeyh) zannetti. Vaktaki yoldan döndü ve şeyhine vaad ettiği dört miskal altını da hediye etti... "

Ne mutlu Peygamberimiz (s.a.v.) ' in ve Ashabı Kiramın yoluna  milimi milimine, hüvesi hüvesine  tabi olanlara.

Müjdeler olsun sahibüzzamana kavuşup onun yoluna köle olma nimetine mazhar olanlara...

---------------------------------------------------------------------------------------

Not: Yazıda hiç bir cemaat, tarikat ya da grubun reklamı yapılmamıştır. Olağan tasavvufi bilgiler hikaye tarzında aktarılarak bir iç dünya muhasebesi yapılmıştır. Yorumlarda da aynı hassasiyeti göstermeniz temennisiyle..



Miftahulkuluub
12.01.2008

Çevrimdışı osmanlı

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 379
  • Okula hayır, Açık lise kolejlerine evet.
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #49 : 27 Nisan 2010, 17:48:12 »
arayan devasınıda mevlasınıda bulur..
    Bayezıd-ı Bistamînin Hz.

Arayan bulur (Aramakla bulunmaz); ancak bulanlar daima arayanlardır.
   
      teşekkürler emekleriniz için
Devrimci akıla sahip olanlar, luciferin yeni dünya düzenini yemezler...

Çevrimdışı 12Eylül

  • kullu halin yezülü........
  • okur
  • *
  • İleti: 94
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #50 : 27 Nisan 2010, 17:55:25 »
bu zamanda en büyük nimet zamanın sahibinin eteğine yapışmaktır!bulmuş evlat olabilmişsek  bizede nasip olmuşsa ne ala yok  eğer bulamamışsak ne fena...
dile getirdiğiniz sözler bizimde tercümanımız olmuş emeğinize sağlık....
viyanada abdest alıp cin seddi üzerinde namaz  kılan tüm osmanlı torunlarına selam olsun!!!!!!!!!

Çevrimdışı iniz_hay

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 176
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #51 : 27 Nisan 2010, 18:29:05 »
  teşkkrler.
 Emeğenize sağlık Allah cc razı olsun. mevlamız layik eylesin amin.
« Son Düzenleme: 02 Haziran 2011, 02:04:16 Gönderen: iniz_hay »

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #52 : 21 Kasım 2010, 02:37:48 »
Teşekkürler
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #53 : 21 Kasım 2010, 10:26:49 »
H.z. Allah Razı ve menmun olsun , okadar güzel izahat etmiş sinizki ,
Yine O büyüklerin sözüyle .Nur'dan Uzakkalan Nur'a düşman olur ,
Halis Salih niyet lile .Nura Tabi olan eni sonu  kendi Nur'u bulamasada .Terayağdan kıl Çeker gibi Zaman sahibi onu Bulur .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #54 : 04 Nisan 2011, 00:28:34 »
 
Eğer bir kimse,  kutb-u  vaktı bulmayıp vefat etse,
Muhakkak bil onu ki, meyte-i vakti cehalettir.
 
Bu kutbiyyet emanettir ki, birden bire nakleyler,
Acebdir  iktisab olmaz, ezelden bir inayettir.   (La’li Zade- takv.28-6-05)
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı cennet_nuru

  • Cennet ucuz değil Cehennem dahi lüzumsuz değil...
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 485
  • Her nefesimi SANA yönelmiş dualar eyle ...
    • sadakat.net
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #55 : 04 Nisan 2011, 00:43:09 »
Tesekkür ederiz miftahulkuluup kardesim cok güzel hazirlamissiniz ellerinize saglik istifade ettik.
O göremediğin koskoca derya gönlümdür...Gördüğün sahil ise dilim...Kıyılarıma vuran dalgalara şaşırma...!!Onlar aşktan gel-git'im...Beni kendinde,kendimde arama...Ben hem bende hem sende bir gizim...!!Beni Mecnun'dan Leyla'dan sorma...!!Ben sadece MEVLA'dan bir izim ... !!!

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #56 : 04 Nisan 2011, 11:02:35 »
..........
[/quote]
« Son Düzenleme: 25 Mayıs 2011, 19:04:23 Gönderen: ihvan »

Çevrimdışı teksir

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 201
  • O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #57 : 04 Nisan 2011, 21:47:55 »
Ya Rabbi son nefesimize kadar, son nefes dahil, 
kiyamete kadar imanda hidayette,
Allah yolunda hizmet ve gayretde daim eyle (k.kacar) (amin)
atilma dur, suhan-i ehl-i hali anlamadan
cevaba etme tasaddi suali anlamadan.
                                                 naci!

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #58 : 04 Nisan 2011, 22:15:27 »
 “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”


Bu güzel açıklamalar ve paylaşım için teşekkürler...
Sahibuzzamana inanmayanlara ve bulmaya çalışmayanlara H.Z.Allah hidayet versin...

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Zamanın sahibini bulma yolunda..
« Yanıtla #59 : 14 Nisan 2011, 06:11:00 »
-"Şuna inanmalı'ki;hakiki gayeye,ancak mürşidin,yol göstericinin,rehberin sevgisi ve rızası ile erilebilir.Bu sebeble mürşidin rızasını, sevgisini taleb etmek,müride talebeye düşen başlıca vazifedir."
(Şah nakşibend Hazretleri)