Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme Sanatı

Başlatan Tuğra, 08 Mayıs 2008, 15:23:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra

Prof. Dr. Erol Özmen'in kitabından alıntılar;

HERKESLE İYİ GEÇİNMEK MÜMKÜN MÜDÜR ?

İnsanlarla iyi geçinmek isteyen bir kişi öncelikle kendisine “herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” sorusunu sormalıdır. Bu soruyla birlikte akla gelen diğer bir soru da insanın herkesle iyi geçinmek zorunda olup olmadığı sorusudur. 

Bu sorulara yanıt ararken öncelikle iyi geçinmenin ne anlama geldiği belirlenmelidir. İyi geçinme bir uçta “dost olma, iyi arkadaş olma”, diğer uçta ise “iş (ya da başka bir zorunluluk) gereği (birbiriyle dost ya da iyi arkadaş olmadan) bir arada uyumlu çalışma” anlamında  kullanılabilir.

İyi geçinme en yalın olarak “zaman zaman çatışma yaşansa bile her iki tarafın da birbirinin varlığını birbirini değiştirmeye çalışmadan kabul ederek bir arada olabilme” şeklinde tanımlanabilir. Kuşkusuz herkesle iki dost ya da arkadaş gibi geçinmeyi beklemek gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir. Fakat iyi geçinme becerileri kazanıldığında yalın tanımda belirtildiği şekilde iyi geçinmek mümkündür. Bunun için gerekli önkoşul en azından taraflardan birisinin iyi geçinme becerilerine sahip olması ve iyi geçinmek için çaba harcamasıdır.

Yalnız burada vurgulanması gereken nokta iyi geçinmenin insanın kendi görüşlerinden, istek ve gereksinimlerinden tümüyle vazgeçmesi ve karşıdakinin her istediğini yerine getirmesi anlamına gelmediğidir. Yalnız karşı tarafın istek ve gereksinimlerine göre davranmak iyi geçinmek değil, teslim olmaktır.

Çok bilinen masallardan birisinde tilki ile leylek arkadaş olurlar. İlk olarak tilki leyleği evine yemeğe davet eder. Daveti büyük bir sevinçle kabul eden leylek, davet günü büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Tilki sofraya düz bir tabak koyduğu için, leylek tabağına konan yemeği yiyemez. Bunu en baştan düşünen kurnaz tilki, planladığı gibi bütün yemeği tek başına yer.

Leylek ise aç kaldığını hiç belli etmeden yemeğe davet ettiği için tilkiye teşekkür eder ve o da tilkiyi yemeğe davet eder. Bu kez aç kalma sırası tilkidedir. Leyleğin yemeklerini koyduğu kap leyleğin gagasına göredir; ağzı dar ve derin. Aç kalma sırası tilkidedir. Tilki de ne kadar uğraşırsa uğraşsın böyle bir kaptan hiç yemek yiyemez. Hem kendi evinde, hem leyleğin evinde tüm yiyecekleri yemeyi planlayan tilkinin planları suya düşer. Leyleğin kurnazlığını anladığını gören tilki, leylekten özür diler.

Masallar kuşkusuz çok değişik biçimde yorumlanabilir. İnsanlarla geçinmek açısından bakınca “Tilki ile Leylek” masalının iletisi basit ve açıktır: birileriyle iyi geçinmek istiyorsanız, onun fiziksel, sosyal ve psikolojik özelliklerini dikkate almalısınız.

İnsanlarla geçinmek isteyen kişinin öncelikle geçinmek istemeli ve geçinmeye gönlü olmalıdır. Başkaları ile iyi geçinmek isteyen insan her şeyin yalnız kendi istediği biçimde gerçekleşmesini beklememeli, en az kendisi kadar geçinmek istediği insanı da dikkate almalı; onun kişilik yapısını, sosyal özelliklerini, beklentilerini sezebilmeli ve bunlara uygun tutum ve davranış gösterebilmelidir.

Çok bilinen başka bir masalda ise iki keçi bir köprüde karşılaşırlar.Köprü keçilerin yan yana geçemeyeceği kadar dardır. Her ikisi de öncelikle kendisinin geçmesi gerektiğini düşünür. birbirine yol vermezler. İki keçi inatlaşarak köprünün ortasında toslaşmaya başlarlar. Fakat ikisi de kaybeder. Her ikisi de suya düşer ve boğulurlar.

“İki İnatçı Keçi” masalının da iletisi çok açık ve basittir. Yüzeysel olarak bakıldığında herkesin bunun farkında olacağı ve benzer biçimde davranmayacağı düşünülebilir. Fakat günlük yaşamda benzer biçimde inatlaştıkları için iki tarafın da kaybettiği çatışmalar düşünüldüğünden çok daha fazla yaşanmaktadır. İnatlaşmanın aşılabilmesi ve inatçı iki kişinin birbiri ile iyi geçinebilmesi için insanların “inatlaştığının farkında olması”, “gerektiğinde inatlaşmayı bırakabilmesi”, “karşı tarafın inadını arttıracak şekilde davranmaması”, “inatlaşmadan kaynaklanan duygularla baş edebilmesi”, “iki tarafta da kaybettiği duygusu yaratmadan uzlaşma yolunun bulunması” gerekmektedir.

“Herkesle iyi geçinmek mümkün müdür?” sorusuna dönecek olursak dost ya da iyi bir arkadaş olarak geçinmeyi hedeflemiyorsanız bu sorunun yanıtı evettir. Çevrenize baktığınızda herkesle geçinebilen insanlar olduğunu görürsünüz. Onların sahip oldukları iyi geçinme becerilerini herkes kazanılabilir. Fakat bunun bugünden yarına kazanılamayacağı uzun süren uğraş ve çaba gerektirdiği unutulmamalıdır. Bu konuda ilk adım öncelikle istekli olmak ve bu isteğini uygulamaya geçirmektir.

〰〰〰〰🐠

Tuğra

GENEL ÖNERİLER

Geçinilmesi zor insanlarla ilişkide her zaman çeşitli zorlukların ve çatışmaların yaşanacağı en baştan kabul edilmeli ve ilişkiyi sürdürmenin yolları bulunmaya çalışılmalıdır.

Geçinilmesi zor insanların tümü için geçerli önerilerde bulunmak mümkün olmamakla birlikte, kitabın bu bölümünde geçinilmesi zor insanların tümüne yönelik öneriler ele alınacak, daha sonraki bölümlerinde ise kişilik yapısına göre çeşitli önerilerde bulunulacaktır.

Geçinilmesi zor insanlarla geçinme sanatında temel nokta kişinin kendisinin ve karşısındakinin nasıl davranabileceğini öngörebilmesidir. Kendinizin ne hissedeceğini, ne düşüneceğini ve nasıl davranacağınızı bildiğiniz zaman nerede durmanız gerektiğini,  hangi yoldan gitmeniz gerektiğini kestirebilirisiniz.

Örneğin öfkenizi denetleyemeyen bir kişi iseniz, öfkelenmeye başladığınızı hissettiğiniz anda öfkeyle baş etme yöntemlerinizi bir an önce kullanmaya başlamanız gerekmektedir. Karşınızdakinin nasıl davranabileceğini bildiğiniz zaman ise kendinizi ona göre konumlandırmanız ve bu özelliğine uygun bir davranış tarzı geliştirmeniz mümkün olabilmektedir.

Örneğin karşısındakini küçük görme eğiliminde olan bir kişi herkese olduğu gibi size de küçümseyici bir tarzda yaklaşacaktır. Karşısındakinin herkese böyle davrandığını bilen ve ondan böyle bir davranış bekleyen bir kişinin onun küçümseyici ve aşağılayıcı tutum ve davranışlarına öfkelenmeden ilişkiyi sürdürme olasılığı bunu bilmeyen kişilere göre biraz daha fazladır.

Aşağıda geçinilmesi zor insanlarla geçinmeyi başarmak isteyenler için çeşitli öneriler bulunmaktadır. Fakat bunların akla gelince kolayca başarılan davranış biçimleri olmadığı ve ancak uzun dönemli çabalar sonucunda kazanılabileceği unutulmamalıdır. İnsanlarla ilişkiyi ve iletişimi yönlendirmek ve yönetmek için insanın öncelikle konuyu önemsemesi, sahiplenmesi ve sabırlı biçimde çaba harcaması gerekmektedir.

Kendinizi yeterince tanıyıp tanımadığınızı gözden geçirin

İletişim ve ilişki kurma becerilerinizi / tarzınızı gözden geçirin

Kendi bakış açınızdan sıyrılın

Özgüveninizi, özdeğerlilik duygunuzu gözden geçirin

Yaşadığınız duygularınızın  sizi yönlendirmesini önleyin

Onlara onların uyumsuz davranışlarını arttırmayacak biçimde davranın.

Onlara bekledikleri gibi davranın

Onun gereksinimlerini karşılamaya çalışın

“Mantıklı” davranmasını beklemeyin

Değişmesini beklemeyin / değişeceğini ya da değişebileceğini düşünmeyin

Sizi anlamasını ya da  hak vermesini beklemeyin

Doğruyu gösterme konusunda ısrarcı olmayın

Alınganlık göstermeyin, karşıdakinin tutum ve davranışlarını üstünüze almayın

Olup bitenden yalnız karşınızdakini sorumlu tutmayın, kendi sorumluluklarınızı da araştırın

Her kişilik yapısının kendisine özgü düşünce, tutum ve davranış özellikleri olduğunu unutmayın

Onun bakış açısına saygı gösterin

İlişkinizin sınırlarını kafanızda net olarak çizin

Sonuç elde etmeye odaklanın

Karşı tarafın  istek, amaç ve gereksinimlerinizi anlamaya çalışın

Onun uyumlu davranışlarını takdir edin

Eşduyum ile  karşıdakini anlamaya çalışın

Kendinizin de geçimsiz bir insan olabileceğinizi unutmayın

Geçinilmesi zor insanların davranışlarının altta yatan nedenlerini görmeye çalışın
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Hayatınızdaki “zor” insanlar ile yaşarken, sürekli her an patlayacak bir mayın tarlasında yürür gibi hissedersiniz. Yaşamak bazen öyle zor bir hale gelirki, onları memnun etmenin, onları anlamanın, onları sevmenin yada tolere etmenin imkansız olduğuna inanırsınız fakat bir türlü onlardan kopamazsınız. Yaşamınızda ki bu zor insan anneniz yada babanız gibi bakımınızı üstlenmiş biri ise, büyüme sürecinde sizin kendiniz ile ilgili düşüncelerinize ve duygularınıza büyük etkileri olmuş olabilir.

Herkes zaman zaman zor olabilir fakat bahsettiğimiz kişiler, çeşitli duygusal problemleri (kişilik bozuklukları, stres bağlantılı sorunlar, anksiyete sorunları vb) olan insanlardır. Duygusal sorunların, sadece hastalığın sahibine değil aynı zamanda çevresinde bulunan insanlara da büyük etkileri vardır. Bu kişiler zeki, eğlenceli, yaratıcı, empatik, keyifli olabilirler ama genede “yaşanması zor” insanlardır. Oldukça hassas ve alıngan olabilirler, kendi duygularını anlamakta ve duygularını kontrol etmekte zorlanabilirler. Bu durumda olan kişiler kendilerini iyi hissetmek için çeşitli savunma mekanizmaları kullanmaya başlayabilir ve bu nedenle birlikte yaşadığı diğer insanlara sıkıntılı anlar yaşatabilirler.

Küçük bir çocukken yetersiz olduğunuzu, ailenizi hayal kırıklığına uğrattığınızı, hiç bir şeyi doğru yapamadığınızı, hep hatalı olduğunuzu, ne yaparsanız yapın annenizi yada babanızı asla memnun edemediğinizi düşündünüz mü? Ailenizin mutluluğundan kendinizi sorumlu hissettiniz mi? Mutlu olduğunuz zaman suçluluk duygusu yaşadınız mı?

Öylede suçlu, böylede suçlu olduğunuzu, ne söyleseniz yada yapsanız hep hatalı oldunuza inandınız mı? Yapmadığınız şeyler için suçlandınız mı? Manipüle edildiğinizi hissettiniz mi? Bir an takdir edilip ardından suçlandınız mı? Annenizin yada babanızın davranışları ve tepkileri mantıklı gelmediği için kendinizi “çıldırıyormuş” gibi hissettiniz mi? Bir şeyleri yanlış anladığınız yada hatırladığınızı düşünüp kendi iç güdülerinizi, yargılarınızı yada hafızanızı sorguladınız mı?

Aileniz ile yaşayacaklarınızı önceden kestiremediğiniz için hep kendinizi savunmada hissettiniz mi? Bütün bunlar sizde bir sorun olduğuna işaret gibi görünebilir yada delirdiğinizi hissedebilirsiniz. Aslında deliriyormuş gibi hissetmenize yol açan içinde yetiştiğiniz yaşam koşullarıdır ve Borderline Kişilik Bozukluğuna sahip yada bu hastalığın belirtilerini taşıyan bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olma ihtimaliniz yüksektir.

Hiç kimse ailesini seçmez. Ve bir kere bu dünyaya geldikten sonra, küçük bir çocuk olarak aileniz ile ilişkilerinizi sonlandırabilecek bir pozisyonunuz olmaz. Hatta aşırı derecede onlara ihtiyaç duyarsınız – barınak ve yiyecek için, eğitiminiz için, toplum içinde yolunuzu bulmak için, bakımınız için, ilgi ve şefkat için, ve koşulsuz sevgi için.

Sizde hiçbir sorun yada eksiklik olmamasına rağmen duygusal sorunu olan bir ebeveyn ne yazıkki bütün bu ihtiyaçlarınıza tutarlı olarak cevap veremeyebilir. Aynı şekilde anneniz yada babanız sağlıklı bir yetişme koşullarına sahip olmamış ve kendi ihtiyaçları asla temin edilmemiş olabilir. Bu nedenle küçücük bir çocuk olmanıza rağmen, sizi kendi ihtiyaçlarını sağlamaya, bakımını yapmaya ve duygusal destek vermeye yönlendirmiş olabilir.

Aşağıdakiler size tanıdık geliyor mu?

Aşağıdakilerden hangisi büyürken anneniz/babanız ile yaşadıklarınıza benziyor.

_____ Anneniz/babanız sürekli, fiziksel özellikleriniz, zekanız, aklınız, alışkanlıklarınız yada diğer kişisel özellikleriniz konusunda bazen acımasızlaşan, şakalar yaptı

_____ Geçmişte yaşanan olayları ve konuşmaları ailenizin anlattığından daha farklı şekilde hatırlıyorsunuz.

_____ Anneniz/babanız sizinle özel sırlarını, hatta uygun olmayan detayları sizinle paylaştı ve sırrını saklamanızı yada onun tarafında yer almanızı bekledi.

_____ Size bir çocuk gibi değil, küçük bir yetişkin gibi davranıldı, annenizin/babanızın üstlenmesi gereken görevler sürekli size verildi, örneğin duygusal olarak ailenizi desteklemek, onları rahatlatmak, cesaret vermek, sürekli yemek pişirmek, temizlik yapmak, küçük kardeşlere bakmak gibi.
_____ Duygularınız kritize edildi, göz ardı edildi, önemi-değeri olmadığı hissettirildi.

_____ Öfke gibi güçlü duyguları ifade etmeniz yasaklandı yada engellendi.

_____ Annenizden yada babanızdan fiziksel yada duygusal olarak fazla sevgi almadınız. Büyürken ender olarak kucaklandınız, öpüldünüz, yada sevildiğinizi duydunuz.

_____ Büyürken aileniz tarafından genelde çok yüksek, hatta ulaşılması imkansız standartlarda tuttuldunuz. Çoğu kez bu standartlar o kadar hızlı değişti ki sizden ne beklendiğini anlamakta güçlük çektiniz.

_____ Dış görünümünüz yada davranışlarınız konusunda karışık mesajlar gönderildi

_____ Kendi fikir ve görüşlerinizi geliştirmek için araştırma yapmanız, tecrübe etmeniz yada keşif yapmanız aileniz tarafından desteklenmedi.

_____ Özel hayatınıza ve size ait özel eşyalarınıza saygı gösterilmedi.

Büyürken nasıl hissettiniz?

_____korkmuş
_____kafası karışmış
_____öfkeli
_____suçlu
_____sorumlu
_____yaşıtlarınızdan çok daha yaşlı
_____ilgisiz ve kayıtsız
_____görünmez
_____sevgiyi haketmeyen

Şimdi bir yetişkin olarak nasıl hissediyorsunuz?

_____Mutlu olamadığınız, kötü muamele gördüğünüz yada sağlıksız ilişkiler içindesiniz
_____Başkalarına güvenmiyor ve savunma kalkanlarınızı asla indiremiyorsunuz
_____Ailenizden ve arkadaşlarınız dahil tüm insanlardan hep en kötüyü bekliyorsunuz.
_____Başkalarının ruh hali, duyguları yada davranışları için kendinizi sorumlu hissediyorsunuz.
_____Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın önüne koyuyorsunuz.
_____Ne istediğinizi bulmakta güçlük çekiyorsunuz
_____Kendi duygularınıza ve tepkilerinize güvenemiyorsunuz
_____Başarılarınız karşında kendinizi rahatsız hissediyorsunuz yada basitçe yaşamdan keyif almayı başaramıyorsunuz.
_____Yeni durumlarda yada sosyal ortamlarda fazlasıyla huzursuz hissediyorsunuz
_____Her alanda ama özellikle ilişkilerde risk almaktan korkuyorsunuz.
_____Kendinizi neredeyse mükemel olmak için zorluyorsunuz
_____Kendinizi değersiz, ümitsiz yada depresyonda hissediyorsunuz.

Eğer bu durumların bir çoğunu yaşamışsanız, duygusal sorunu olan bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olma ve çocukluğunuzdan itibaren yaşadıklarınızın etkilerinin hala yaşamınızı etki ediyor olma ihtimali yüksektir. Yaşadıklarınız, muhtemelen kim olduğunuzu, başka insanlar ile olan ilişkilerinizi, kimle arkadaş olacağınızı, kimi kendinize eş olarak seçeceğinizi, kimle zamanınızı geçirmeyi tercih edeceğinizi önemli bir oranda etkiledi ve hala etkilemeye devam ediyor.

Tedavi:

Duygusal sorunu olan bir ebeveyne sahip olmak yaşanılan hastalığa ve kişiye özel bir tecrübe olmakla birlikte çocuklar büyümeye ve yaşadıklarını anlamaya başladıkça geçirdikleri aşamalar genel olarak birbirine benzerdir. Fakat bu süreçler aynı sırada ve sürelerle yaşanmaz. Uzun yıllar sonra, kendi iç barışınızı sağlasanız ve ailenizi affetseniz bile duygularınızda iniş çıkış yaşayabilirsiniz; çok yoğun duyguların gidip geldiğini hissedebilirsiniz. Tam her şeyin geçtiğini düşündüğünüzde bir kelime, bir görüntü, bir yorum yada bir etkileşim sizi duygusal karmaşanızın içine geri götürebilir. Sonu asla gelmeyen, çok uzun süren bir yolculuğa çıkmış gibi hissedebilirsiniz.

Genelde yaşadığınız bu karmaşa, hayal kırıklığı, mutsuzluk hissinde yalnız olmadığınızı bilmek ve anne/babanızın hastalığını öğrendikçe, yeni beceriler geliştirdikçe , büyüdükçe her şeyin daha iyi olacağını bilmek daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Değişim konusunda pozitif ve umutlu olmak zaman zaman zor olabilir fakat kendinize gerçekçi hedefler belirlemeniz, değişime açık olmanız, ya hep ya hiç türünde düşünce şeklinden kaçınmanız ve kendinize karşı sabırlı olmanız çok önemlidir.

Tedavi, birilerini suçlamak yada kendine acımak için ortam anlamına gelmez – her insan bozuk aile yapısından çok daha fazlası ile şekillenir ve herkes bir noktada istediği yaşamı yaratabilmek için sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Elbette hayatınızdaki duygusal sorunu olan kişinin size nasıl etki ettiğini belirlemeniz ve farkında olmanız önemlidir. Fakat aynı zamanda geçmişte yaşadıklarınızın sizi tanımlamayacağını yada kaderinizi belirlemeyeceğini farketmenizde bir o kadar önemlidir. Çözüm aslında iki kavramı başarmanıza bağlıdır: Anlamak ve Değişmek.

Duygusal sorunu olan bir ebeveynin çocuğu olarak, bebekliğinizden beri belli bazı inançları ve davranışları devam ettiriyorsunuz. Şimdi hatırlamayabilirsiniz fakat bebekken çevrenizdeki insanların öfkesini, karmaşasını ve korkularını onların dokunuşlarında, ses tonlarında, nefes alış verişlerinde ve havanın gerilmesinde hissettiniz.

Aşırı yoğun ve değişken duyguların bulunduğu bir ortamda büyümek size bir takım refleksler geliştirmeyi öğretti. Bu refleksler tıpkı isminiz çağrılınca bakmanız gibi ani ve otomatiktir. Uzun zamanda ve defalarca yaşayarak öğrendiğiniz bu tepkiler çocukken kendinizi fiziksel, ruhsal ve duygusal olarak korumanıza yardım etmiş olabilir fakat muhtemelen şu anda yaşamınıza o kadar iyi hizmet etmiyor – hatta kendinizi tam olarak anlamanızı ve kabul etmenizi, başka insanlar ile sağlıklı ilişkiler kurmanızı engelliyor olabilir.

Bilmelisiniz ki, savunma mekanizmalarınız, kendinize ve başkalarına olan bakış açınız, sizin duygusal birikiminizin bir parçasıdır ve çok ender olarak durup bu kavramları sorgularsınız. Bu birikim tıpkı renkli bir gözlük gibi dünya görüşünüzü etkiler, dolayısıyla dünyayı nasıl gördüğünüze ve nasıl ilişki kuracağınızı belirler.

Peki geçmişin gözlükleri olmadan, yaşamınıza dönüp gerçekçi bir şekilde bakmaya nasıl başlayabilirsiniz? Kendinizi nasıl tanıyabilirsiniz? Kendi içgüdülerinize, duygularınıza ve düşüncelerinize nasıl güvenmeyi öğrenebilirsiniz? Sizi çevreleyen savunma duvarlarınızı nasıl indirmeye başlayabilirsiniz? Yeni ve daha iyi bir yaşamı nasıl tasarlayabilirsiniz? İnsanların içindeki iyiliği nasıl görebilirsiniz? Sağlıklı ilişkileri ve sizi mutlu edecek bir yaşamı hakettiğinizi nasıl görmeye başlayabilirsiniz?

Tedavi sırasında terapistiniz yaşadıklarınızı dinler ve tecrübelerinizin gerçek olduğunu, yaşamınıza nasıl etki ettiğini ve hala bu etkilerin nasıl yaşamınızı yönlendirdiğini anlamanıza yardım eder. Terapi süresince çocukluğunuzdan itibaren öğrendiğiniz negatif düşünceler, inançlar, duygular ve davranışlar yerine daha pozitif alternatifler geliştirmeye başlarsınız. Terapi aynı zamanda yaşamak istediğiniz geleceğinizi hayal etmenize ve kendinizi hayal ettiğiniz yönde geliştirmenize yardım eder.

Profesyonel yardım almaya karar verdiğiniz zaman, terapistiniz yaşamınızda pozitif değişimler yapmaya karar verdiğinizi düşünür. Diğer bir deyimle, yaşamda sizin için, ailenizde öğrendiklerinizden daha fazlasının bulunduğunu görebiliyorsunuz ve bütün korkularınıza rağmen, içinizdeki sesi takip etmek istiyorsunuz demektir.

Bunu sağlayabilmek için ailelerde yaşanan duygusal sorunların etkileri konusunda uzman bir terapist, kendi iç dünyanızı keşfetmenize ve yapmanız gereken değişimleri gerçekleştirmenize yardımcı olabilir. Bilgili bir terapist sizi aceleye getirmeden, düşünmeniz ve özümsemeniz için gereken zamana saygı duyarak size yardımcı olur. Ödülünüz, yavaş ve küçük adımlarla gelse bile, sonunda çok büyüktür.

Çiğdem Alper, MA
Psikoterapist
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Ortak noktaları inat, hırs ve kapris. Ancak unutmayın ki, insanları değil ama davranışlarını değiştirmek elinizde.

Pek çok kişi çevresindeki zor insanlardan şikayet eder. Evde, işte, okulda kısacası her ortamda bir zor insan bulunur. Oysa aslında “zor insan” diye bir şey yok.

Zorlayıcı davranışlar var. Ve maalesef bazı insanlar sürekli bu şekilde bir davranış içinde bulunuyorlar. ‘Coping With Difficult People / Zor İnsanlarla Başa Çıkmak’ kitabının yazarı Robert M. Bramson bazı insanların neden farklı tavırlar sergilediklerini şöyle açıklıyor: “Bazı insanlar karşılarındakinin performansını düşürmek ve onların şevkini kırmak için bilerek ‘zor’ tavırlar sergiler.”

DAVRANIŞLARINI ÖĞRENİN

Her zor insan birbiriyle aynı davranışları sergilemez. Bazı zor insanlar sürekli konuşup hiç dinlemezken, diğerleri de hep son sözü söylemeyi tercih eder.

Kimisi sürekli sizi eleştirir. Bazısı sessiz, bazısı agresif olabilir. Acıbadem Sağlık Grubu Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Kültegin Ögel zor insanların davranışlarını şu şekilde belirtiyor:Eğitimi, bilgisi ve deneyimi yetersiz olmasına rağmen kendisini çok iyi sananlar;

Öncelikleri belirlemede beceri sahibi olamayanlar

Hatasını olgunlukla kabul edemeyen, sürekli açıklama yapıp kendisini temize çıkarmak isteyenler

Yavaş düşünen ve hareket edenler

İşleri karıştıranlar

Yanlış anlamakta ısrar edenler

Karşısındakinin söylediklerine önem vermeyenler

Konum farklılıkları nedeniyle görüşürken o farkı hissettiren kişiler

Karşılarındakine saygı göstermeyenler

Yavaş hareket eden ve birçok defa tekrar edilmesi zorunda kalınan insanlar

Sadece kendi yaptığı şeyin önemli olduğunu düşünenler

Empati kuramayanlar

Her zaman ‘ben haklıyım’ diyenler

YAKLAŞIM NASIL OLMALI?

Zor insanları ve onlara 5 ana başlık altında toplamak mümkün.

Agresif İnsanlar:

Saldırgan davranışlar içinde bulunana sakin bir şekilde kendinizi ifade edin ve saldırgan tavırlara emin bir şekilde karşılık verin.

Her Şeyi Bilenler:

Bu kişilerle mücadele ederken iyi hazırlanmak gerekir. Asla meydan okumayın. Aksine yeteneklerini övün. Gerektiğinde hatalarını ortaya çıkaracak sorular sormaktan çekinmeyin.

Şikayetçiler:

Karşılarındakine güvenmezler. Kendilerine olan güvenleri de çok değildir. Bu insanlara ‘Başkalarının göremediklerini görüyorsun’ şeklinde onların güvenlerini arttıracak cümlelerle yaklaşın. Dinleyin ama asla tartışmaya girmeyin. Ona karşı savunmacı davranmayın.

Mağdurlar:

İyi dinleyin ve onu anladığınızı gösterin. Soruna odaklanarak onu değişim için motive edin. Gizlice

Saldıranlar:

Bu insanlara karşı ne kadar geri çekilirseniz o kadar üstünüze gelmeyi severler. Geri çekilmeyin. Şakaya vurun.

BUGÜN
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Eğitim hayatım boyunca hep bir veya 2 tane en samimi olduğum arkadaşım oldu. Onunla ders çalışır, onunla sinemaya giderdik. Bütün sırlarımı onunla paylaşırdım. Şimdi çevremdeki çocukları izliyorum, onlar da aynılar.

İşin kötüsü bazı insanlar gençlik döneminde edindikleri bu alışkanlığı, daha sonra da devam ettiriyorlar. Oysaki 1-2 kişi ile yapılan bu görüşmeler bizim ufkumuzu daraltıyor ya da sürekli aynı kalmasını sağlıyor.

Bir kişi ile yapılan bu sohbetlerin sınırını biraz daha genişletsek, hem çevremiz genişler hem de ufkumuz.

Sosyolog Mark Granovetter, 1973 yılında yazdığı “Zayıf Bağların Gücü” makalesinde ve devamında yaptığı çalışmalarda, az sayıda insanla sıkı bir ilişki içinde olmak yerine, çok sayıda insanla tanışıp nispeten zayıf bağlantılar kurmanın iş yaşamında başarıyı getirdiğini ve bunun da iki temel nedeni olduğunu ortaya koydu:

* Sürekli aynı kişileri görmek, sabit ve sınırlı bir çevreye sahip olmak, kişisel gelişimi engeller.

* Sürekli ve yalnızca birbiriyle iletişim halinde bir grubun tüm üyeleri bir süre sonra birbirinden farksız hale gelir.

* Daha çok sayıda zayıf bağlantınız olduğunda, hareket ve iletişim kabiliyetiniz yükselecektir.

* Farklı sorunlara gerekli çözümleri üretecek kişiler, tanıdıklarınız arasından mutlaka bulunabilirler.

Gençliğimde yaptığım bu tip ilişkilerin kişisel gelişimimi engellediğini hiç düşünmemiştim. Bugün geriye dönüp baktığımda, üstelik Sosyolog Mark Granovetter’in çalışmasının sonucunu okuyunca ne kadar zaman kaybı olduğunu anlıyorum.

Zararın neresinden dönersen kardır denir ya…
Tülay BİLİN / kendinigeliştir.com
〰〰〰〰🐠