Maide Suresi 35.Ayet ve Tefsiri (Vesile ile ilgili)

Başlatan garsli36, 31 Aralık 2008, 03:15:01

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

garsli36

Maide 35 Elmalili Tefsiri..
Meâl-i Şerifi

35- Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz
35- Ey Allah'a ve Resulüne iman edenler! Siz o sözleşmelerini bozanlara, o kâfirlere, o fâsıklara, o bozgunculuğa koşanlara benzemeyiniz de, Allah'dan layıkıyle korkunuz. Allah'ın cezasından, azabından korkunuz, çirkinliklerden sakınınız, şayet bir günaha düştünüzse hemen tevbe ediniz. Zira anladınız ki gafûr (çok affedici), rahîm (çok acıyıcı) olan Allah'ın azab ve cezası da pek büyüktür. Fakat takva (Allah'tan gereğince korkma)yı yalnız fenalık yapmamaktan ve yalnız kaçınmaktan ibaret menfi (olumsuz) bir huy kabul etmeyiniz. Kıssada dinlediniz ki muttakî âdem oğlunun kardeşinin karar verdiği cinayete karşı bile Allah korkusuyla elini uzatmak istememesi ve yalnız öğüt ile yetinmesi, kendisini öldürülmeden kurtarmaya yetmedi. Şu halde kötülüklerden kaçınmakla yetinmeyip, tam mânâsıyla korununuz da Allah'ın korumasına girmek ve affına ve rahmetine ermek için Allah'dan vesile de isteyin. Boş durmayıp, yalnız iman ve korku ile yetinmeyip, Allah'a yakınlık için vesile de arayınız. En uygun sebeplere teşebbüs etmek suretiyle Allah'ın sevgisine layık güzel ameller yapmaya iradenizi sarfediniz de ve Allah yolunda, İslâm dini uğrunda, doğru yol üzerinde gücünüzü bolca kullanmakla mücalede ediniz, dahilî ve haricî engel ve zorluklara göğüs gerip hak düşmanlarını yeniniz.

Dilimizde bilindiği üzere "vesile", kendisiyle bir gayeye ulaşılan, yani yaklaşılan sebep, yaklaşma sebebi demektir ki "mâbihittakarrub" (kendisiyle yaklaşılan şey) mânâsına, sadece "kurbet" (yaklaşma) da denilir. Nitekim Hasen, Mücahid, Atâ, Abdullah b. Kesir gibi bir çok selef tefsircileri "yani yakınlık" diye tefsir etmişlerdir. Katâde, Allah'a itaat ve hoşnut olacağı amel ile yaklaşınız, diye anlatmış; Sûddî de: "yani istemek ve yakınlık" diye ifade etmiştir ki, hem "ibtiğâ" (isteme)yi, hem "vesile"yi açıklamaktır. İbnü Zeyd de, "muhabbet (sevgi) ile Allah'a kendinizi sevdirmeye çalışınız" demiş ve, "Onların taptıkları da Rab'lerine bir yol arar, her biri Allah'a daha çok yaklaşmak için çalışır" (İsrâ, 17/57) âyetini okumuştur. Şu halde mânânın özeti: "Biz müminiz, Allah bizi yalnız iman ile sever deyip de ciddiyetsiz olmayınız, Allah'dan korkunuz, kötü ahlâktan ve çirkin amelden sakınınız sonra yalnız korkmak ve sakınmakla da kalmayınız, iradenizi sarfedip gerekli sebeplere de teşebbüs ediniz, Allah'ın emirlerini yerine getiriniz ve bununla da kalmayınız, Allah'a yaklaşmak için daima vesile arayınız, her fırsattan istifade ile kendi gönlünüz ve isteğinizle farzlar ve vacipler dışında güzel güzel işler, Allah'ın rızasına uygun ameller yaparak kendi tarafınızdan da kendinizi Allah'a sevdirmek isteyiniz, isteyerek, yalvararak çalışınız ve uğraşınız" demektir. Ve bunda "Mümin kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder" kudsî hadisinin mânâsının yerleştirilmiş bulunduğu açıktır. "Vesîle cennette bir makamdır" hadis-i şerifi vesilenin ahirete ait önemini anlatır. Kısaca vesile, lazımdır. Ve onu bulmak için isteyip aramak ve başvurmak da gereklidir. Çünkü vesilenin vesilesi de iman ve ittika (korunma) ile istek ve iradedir. Ve şu halde asıl vesile Allah'a yaklaşma kasdı ve sevme arzusudur. Ve işte bu kast ve niyet ile sebepleri araştırma, güzel ahlâk ve güzel amel gibi Allah'ın rızasına uygun hoş vesileler hazırlamakla kulluk için koşmayı emretmektedir. Ve bunun içindir ki, buna, mücahede emri katılmıştır. İman, ittikâ ile; ittikâ, vesileyi aramakla; vesileyi arama da, mücahede ile tamam olur.






Maide35-ruhul beyan tefsiri

Ey îman edenler! Allah'tan korkun." Yani, O'nun azabından korkun ve O'na karşı mâsiyetlerden sakının.
Kendiniz için "O'na", yani O'nun mükâfatına ve O'na "yaklaşmaya yol arayın." Yani salih amellerle O'na yaklaşmaya çalışın.
Atâ (r.a.), vesîlenin cennetin en üstün derecesi olduğunu söylemiştir.

Bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan benim için vesileyi isteyiniz. Çünkü o, cennette sâdece tek bir kulun erişeceği derecedir. O kulun, ben olmamı umuyorum. "305

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kim ezanı duyduğu vakit "Ey Allahım! Ey bu tam çağrının ve başlayan namazın sahibi Al-lahım! Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e vesileyi ve fazileti ver. Onu kendisine vaadettiğin yüce makama ulaştır." diye duâ ederse kıyamet gününde şefaatime nail olur. "306

Molla Fenârî, Tefsîr-i Fatiha adlı kitabında şöyle demiştir: "Vesîleye gelince o, Adn cennetindeki en yüksek derecedir ki bu Rasûlullah (s.a.v.)'e aittir. Burası ona ümmetinin duâsıyla verilecektir. Hak Sübhanehû, gizlediği bir hikmet gereği bunu böyle yapmıştır. Biz de Rasûlullah (s.a.v) sebebiyle Allah tarafından mutluluğa erdik. Onun sayesinde "insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet" (Âl-i İmrân, 3/110) olduk. Yine Allah, onunla peygamberlere son verdiği gibi onun sayesinde de ümmetleri hitâma erdirmiştir.

Rasûlullah (s.a.v.), kendisine Allah tarafından söylemesi emrolunduğu gibi bir müjdeleyicidir. Bizim onun vasıtasıyla münâcâtta bulunduğumuz, onun da karşılık verdiği Allah katında özel bir yerimiz var. Aynı şekilde bütün yaratıkların onun yanında Rabbi'ne karşı özel bir yeri vardır. Biz, Allah'ın emriyle Rasûlullah (s.a.v.) için duâ etmekle emrolunduk ki böylece ümmetinin duâsıyla Allah Rasûlü o vesile denilen yere nail olsun. Bu, gayret-i ilâhiye kabilinden bir şeydir.
305.Tirmizî, Menâkıb 1; Müsned, II, 265
306.Buharı, Ezan 8


"Ve yolunda" zahirî ve batınî düşmanlarla "cihâd edin ki" Allah'a vuslat ile ve O'nun keremini elde etmekle "kurtuluşa eresiniz."
Âyetin işârî tefsiri şöyledir:
Allah Teâlâ hakiki kurtuluşu dört şeyde kılmıştır.

Bunlardan birincisi îmandır. Bu, yaradılışın başında nur serpintilerinin isabeti sebebiyledir ki insan bu nur sayesinde küfür karanlığının perdelerinden kurtulur.

İkincisi takvâdır ki o, güzel huyların menşei ve şer'î amellerin kaynağıdır. Kişi onun sayesinde günahların karanlığından kurtulur.

Üçüncüsü vesileyi talep etmektir ki bu, lâhûtî makamda beka için insanî vasıfları yok etmektir. Kişi bununla vücudun, varlığın vasıflannın karanlığından kurtulur.

Dördüncüsü de Allah yolunda cihaddır ki bu da hüviyetin isbâtı yolunda enâniyeti (benlik) ortadan kaldırmaktır. Kişi bunun sayesinde varlık karanlığından kurtulur ve müşahede nuruna kavuşur.

O halde âyetin hakîkî mânâsı şu şekildedir: "Ey" nurun kendisine ulaşmasıyla "îman edenler", kötü ahlâkı değiştirmek suretiyle "Allah'tan korkun." Kendinizdeki varlık vasıflarını yok etmede "O'na yaklaşmaya yol arayın." Varlığınızı ortaya koyarak "ve yolunda cihâd edin ki" Mabûd'la ilgili maksadınıza nail olarak "kurtuluşa eresiniz."

Bu kısım et-Te'vîlâtü'n-necmiyye'den alınmıştır.
Bu âyet, açık bir şekilde vesîle aramayı emretmektedir. Bu, mutlaka gereklidir. Allah'a vuslat ancak onunla gerçekleşir. Vesîleden maksat, hakikat âlimleri ve tarikat meşâyihidir.

Hafız şöyle der:
Hızır kılavuz olmadıkça bu konağı aşmaya kalkışma Çünkü kapkaranlık bir yol, yol yitirmeden kork
Nefsin isteklerine göre amel, onun varlığını artırır. Mürşidin işaretine uygun olarak, nebîlerin ve velîlerin yol göstermesi ile amel etmek ise nefsi varlıktan kurtanr, hicabı izâle eder ve talibi Rablerin Rabbi'ne ulaştırır.

Şeyh Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî şöyle demiştir: "Ben ve arkadaşım Allah Teâlâ'ya vâsıl olma amacıyla bir mağaraya sığındık "Bize yarın veya yarından sonra feth nasip olur." diye umarak orada ikamet ediyorduk.
Bir gün yanımıza heybetli bir adam geldi. Kendisinin evliyaullahtan olduğunu öğrendik. Biz ona "Nasılsınız!" dediğimizde: "Bize yarın veya yarından sonra feth nasip olacak" diyenin hâli nasıl olacak? Ey nefis! Niçin Allah'a Allah için kulluk etmiyorsun?" dedi. Biz hatâmızı anladık ve tevbe ettik ve bize feth nasip oldu. İşin hakikatinin keşf olunması için her şeyden alâkayı kesmek gerekir.
Hafız der ki:
Ömrü ve malı dost yolunda feda etmedik, yazık!
Çünkü aşk yolunda bu kadarcık bir fedakarlık bizden çıkmıyor
Hayırlı ve salih kimselerle bir arada bulunmakta büyük bir şeref ve saadet vardır.

Hikâye edildiğine göre Şeyh Ebû Yezîd el-Bestamî'nin hizmetçisi Mağripli bir adam idi. Onun yanında Münker ve Nekir hakkında sohbet cereyan etti. Mağripli hizmetçi "Allah'a yemin olsun eğer Münker-Nekir bana sual sorarsa onlara söyleyeceğim şeyi biliyorum." deyince yanındakiler: "Bu nereden bilinebilir ki?" dediler. Mağripli hizmetçi onlara: "Benim mezanmın başına oturursanız bunu duyarsınız." dedi.
Hizmetçi vefat ettiği zaman, onun kabrinin başına oturdular ve onun şöyle dediğini duydular: "Bana sual mi soruyorsunuz? Ben Ebû Yezid'in cübbesini boynumda taşımış insanım." Gerçekten de bunu söyleyince melekler oradan geçip gittiler.
Buna benzer şeyleri uzak görme. Çünkü Allah Teâlâ'nın meleklerinin sualine çok ince cevap hazırlayanların cevâbı, kendisiyle beraber bu dünyâdan gider. İşte hikâyedeki gibi azık dünyâda iken hâsıl olur.
Mesnevî'de şöyle denilmektedir:
Allah'ın bağışladığı altın, sen ölüp kumlar altında yatsan da,
Seninledir, başkalarına nasip olacak miras değil
Allah malı, adım adım cenazenin önünden gider
Kabirde sana gurbet arkadaşı olur


Kalin saglicakla..garsli36