Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Dipsiz Kuyu;Kibir -I-

Başlatan İsra, 07 Kasım 2009, 06:10:07

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Kur’an’da Kibir

Kibri; büyüklenmek, kendini başkalarından büyük görmek, insanları aşağılamak, onları alaya almak, büyüklük taslamak olarak açıklayabiliriz. Kibir, kişinin kendisinde olan ilim, makam, zenginlik gibi özelliklerini diğer insanlardan üstün görmesi olarak da açıklanabilir.

Rağibu’l İsfahânî kibri; “Kendini beğenen insanın, bu isteğini nefsine tahsis ederek, kendini başkalarından daha büyük görmesi” şeklinde ifade etmiştir.(1)

İmam Birgivî ise kibir için; “Kalbin hastalıklarındandır. Kendini yüksekte görerek karşısındakinin üstünde saymaktır” demiştir.(2)

İnsan, ruhunu kibirden mutlaka kurtarmalıdır. Kibir, insanı yoldan çıkarmada, ahlakını zayıflatmada ve bozmada, inkârda ve isyanda baş sebeptir.

Kuran-ı Kerim’de kibir ve kibirden oluşan davranışlar açıklanmış, örneklerle de ifade edilerek kibrin zararları belirtilmiş, ondan sakınmanın ahlâkî bir gereklilik olduğu anlatılmıştır:

Kuran-ı Kerim’de; “Şüphe yok ki, Allah onların ne gizlediklerini ne açıkladıklarını hep bilir. Muhakkak O, kibirlenenleri sevmez” (3)

“Ve o vakit meleklere: "Âdem için secde edin!" dedik, derhal secde ettiler. Ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten o kâfirlerden idi.” (4)

“Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Bütün mucizeleri görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol tutmazlar. Eğer sapıklık yolunu görürlerse, onu yol edinirler. Çünkü onlar, ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve onlardan gafil olagelmişlerdir.” (5 ) buyrulmuştur.

Kibir önce kişinin inançlarına etki eder ve insanın zihnini, kalbini bulandırır, doğruyu bulmasını engeller.

Kuran-ı Kerim’de doğru yoldan uzaklaşanların kibirleri nedeniyle uzaklaştıkları ifade edilmiştir:

“Musa dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz (olan Allah)a sığındım." (6) “İlahınız bir tek ilahtır; öyle iken ahirete inanmayanlar, kendilerini büyük gördüklerinden, onların kalpleri inkârcıdır” (7) “Çünkü onlara: Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi” (8)

“Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da; Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız, dediler.” (9) “O kibirlerine yediremeyenler: "Doğrusu biz, sizin inandığınız şeye inanmıyoruz!" dediler.” (10)

“Onlara gündüz ve akşam ateş sunulur. Dünyanın son gününde ise: "Firavun'un taraftarlarını azabın en çetinine sokun. Ateşte tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslamış olanlara, "Biz sizin izleyicileriniz idik, öyleyse bu ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?" derler.” (11)

Allah kibirli insanları sevmediğini şu ayetle belirtmiştir: “Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yan(ınız)daki arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah, kurumlu, böbürlenen, kibirli insanları sevmez.” (12)

Kibir, kalbinde büyüdüğü her insanı kendi karanlık dünyasına çeker. Kibir ve samimiyet bir arada bulunamayacağı için, kibirli insanlar samimiyetten de uzaktırlar. Onlar için önemli olan, övülmek, sürekli göz önünde bulunmak, üstünlüklerinin sürekli dillerde olmasıdır.

Kibir insanı manevi yokluğa iter. Bu yokluğun, varlığa dönüştürülmesi gerekir. İnsani kendini ve yaratanını bilmeye başladığında, ancak kibir yok olmaya başlar.

Akıllı insan, belirli olan ömrünü tamamladıktan sonra, yaratıldığı gibi tekrar toprak olacağını ve ahirete intikalle Allah’ın huzuruna çıkacağını düşündüğünde, kibirlenmenin anlamsız ve cahilce olduğunu anlar.

Hz. Mevlana’ya göre; “Kibirli insan, merdivenlerin basamaklarına çıkan kişiye benzer. Kendini ne kadar yükseğe çıkarırsa, düşmesi o kadar feci olur.” (13)

“Kibir, daha önceden melek olan şeytanın lanetlenmesine sebep olmuş, ebediyen aftan mahrum kalmıştır.” (14)
   

Kibir Hastalıktır

Kibir, insanın egosunu dışa vurarak ortaya çıkardığı bir çeşit ruhi ve kalbi bir hastalıktır. Kibirli insan, her zaman en iyi olarak kendini görür. Her özelliğin kendilerinde var olduğuna inanan kibirli insanlar, başkalarının kendilerinden daha iyi olabileceği düşüncesine katlanamazlar. Bu cehaletin hâkim olduğu düşünceleriyle yavaş yavaş hastalıklı bir ruh haline bürünürler.

Başkalarının iyi ve üstün özelliklerini duymaya, görmeye dayanamaz ve içinde öfke dalgaları kabarır. Zaman içinde çevresindeki herkesi hor görmeye, alaya almaya, aşağılamaya başlar. Beklentileri, kendi özellikleriyle elde edemeyeceği kadar yüksektir. Bu beklentilerine ulaşamadığında, içindeki öfke ve isyanla çevresine karşı kırıcı, yıkıcı ve saygısız olur.

Kibir, insanı çıkarcı bir ruha büründürür. Kibirli insan, çıkarı için kibirsizmiş gibi rol yapabilir. Tevazudan çok uzaktır. Bu hastalığın ardında, insanın zenginlik, makam, mevki, ünvan, kuvvet, servet gibi etkilerin altında ezilmesi vardır.

Bir insan için en güzel durum, doğruluk, iyilik ve tevazu içinde yaşamasıdır. Düşünceleriyle, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla kibirden korunmasıdır.

Kibrin Alametleri

Başka insanların yanında oturmasını istememek ve hoşlanmamak, hastalarla ve yaşlılarla birlikte oturmaktan kaçınmak, kullanılmış elbisesini tekrar kullanmaktan hoşlanmamak, fakir insanların davetlerine icabet etmemek ve zengin insanların davetlerini tercih etmek.

Bir meclise girdiğinde oradakilerin ayağa kalkmalarından hoşlanmak, bir yere girerken, arkadaşının kendinden önce girmesine surat ansak, selam vermek yerine selam beklemek, doğru sözü ve haklı eleştirileri kabul etmeyip tartışmaya girmek, kusurunu kendisine anlatarak düzeltmeye, yardım etmeye çalışanları, düşman ilan etmek, kibir alametleridir.

Kibirli insanlar, kendilerine verilen nasihatlerden hoşlanmazlar. Ya konuşanın sözünü keserler, ya tartışırlar ya da oradan uzaklaşırlar. Karşısındaki insanın yanıldığını ve haksız olduğunu söylerler. Kibir, sahibine sadece kendi düşüncelerini önemsemeyi ve diğer insanlarla istişare yapmamayı söyler.

İnsanın kalbine az da olsa kibir bulaşması, kişinin insanlık seviyesini azaltır, düşüncelerini, aklını bulandırır. İmam Muhammed Bakır (ra) şöyle demiştir: “İnsanın yüreğine az olsun çok olsun, bir defa kibir girecek olursa, bu kibir ne miktarda olursa, akıl da o miktarda azalır.”

Kibrin Sebepleri

İlim: Bir âlimin, ilmi ile kibirlenmesi, ilminin güzelliklerini örten büyük bir zaaftır. İmam Gazâlî; “Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir” demiştir. Bilgisinin, ilminin gölgesinde kalan insan, bunlara sahip olmayan ya da sahip olmadığını düşündüğü insanları kendinden aşağı görür, horlar. İlim, kibirli bir insanın elinde zararlı bir silaha dönüşebilir. İlim, kibirli insanın kibrini artırırken, tevazuyu kalbine yerleştirmiş insanın da tevazusunu artırır.

İbadet: Yaptığı ibadetlerle kibirlenmek de insan için hem sosyal açıdan, hem de dini ve ahlâkî açıdan bir felakettir.

Nesep, soy: Asil ve köklü bir aileye mensup olan kişinin kibirlenmesi ve aynı özellikleri taşımayan insanları aşağı görmesi de kibirdir. Bir hadis-i şerifte; “Bir insanın kendisi kötü ise ahirette nesebinin üstünlüğü ona fayda vermez” buyrulmuştur. (Taberanî)

İnsanın kendi insani değerlerini artırmaya çalışması yerine, geçmişi ile övünmesi akılcı bir davranış değildir. Çünkü bu davranış, insanın hem gelişimini engeller hem de kibrini artırarak mahvına sebep olur. Bu konuyla ilgili olarak bir hadis-i şerifte; “Atalarınız ile övünmeyi terk ediniz” buyrulur. (Ebu Davud)

Hz. Muhammed (sav)’in önünde iki kişi birbirlerine üstünlük taslamaya başlamışlar. Biri, “Ben falancanın oğluyum, ya sen kimsin?” demiş. Bunun üzerine Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurur: “Hz. Musa’nın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Hatta biri atalarını dokuz kuşak geriye doğru saydı. Allah, Musa’ya şöyle vahy etti: “Ona söyle, iftihar ettiği dokuz kişi cehennemdedir. Kendi de onuncusudur.” (İbn-i Ahmed)

   
Bir filozofun kölesinden anlatılan hikâye ibretliktir: Zamanın büyüklerinden biri filozofa karşı övününce, filozof ona şöyle demiş: “Bana atınla övünürsen, buradaki güzellik ve çeviklik ata aittir. Elbiselerinle ve aletlerinle övünürsen, bunların güzelliği de sana değil, onlara aittir. Atalarınla övünürsen, onların üstünlüğü yine sana değil, kendilerine aittir. Bu faziletler ve övünülecek nitelikler senin dışındadır. Bunlar gerçek sahiplerine iade edildikleri zaman, bunlarla övünenler çırılçıplak ortada kalırlar. Hatta bu nitelikler onlardan ayrılmaz ki iade edilsin. Bunu da sen pekâlâ düşünüp anlayabilirsin.”

Güzellik: Daha çok kadınların kibir kaynağıdır. Güzelliğin geçici olduğunu idrak edemeyen kişiler, bu güzelliklerine şükretmek yerine, bunun kendilerinde kibir oluşturmasına izin vererek büyüklük taslarlar.

Güç, kuvvet: Yine geçici olarak sahip olunan kuvvet de kibirlenmeye sebep olur. Kuvvetinin gençlikte ve sağlıkta var olduğunu kavrayamayan insanlar, çeşitli güç ve kuvvette yaratılan insanların kendilerine göre zayıf olanlarına karşı büyüklük taslarlar. Onlara karşı aşağılayıcı davranışlarda bulunurlar.

Servet, mal ve zenginlik: İnsan malına hükmetmek yerine, malının kendinse hükmetmesi halinde kibirlenir. Durumu iyi olmayanlara karşı aşağılayıcı, acımasız davranır ve hakir görürü. Oysaki mal, servet ve zenginlik de geçicidir ve dünyada kalacaktır.

Makam, mevki: Geçici bir durum olsa da makam ve mevki de insanda kibirlenmeye yol açabilir.

Akrabaların çokluğu: Bu da insanda büyüklük taslamaya sebep olabilen bir durumdur.


Notlar: 1- Rağibu’l İsfahânî, el-Müfredat, s.421. 2- İmam Birgivî, et-Tarikatü’l Muhammediyye, s.68. 3- Nahl Suresi, 23. 4- Bakara Suresi, 34. 5- Bakara Suresi, 34. 6- Mümin Suresi, 27. 7- Nahl Suresi, 22. 8- Saffat Suresi, 35. 9- A’raf Suresi, 75. 10- A’raf Suresi, 76. 11- Mimin Suresi, 46–47. 12- Nisa Suresi, 36. 13- Mesnevi, IV. 14- Mesnevi, I / 3401–02.15-

Niyazi F. Eres

İsra

Kibrin Çeşitleri

• Allah’a karşı kibir,
• Peygamberlere karşı kibir,
• İnsanlara karşı kibir,

Allah’a karşı kibir: Kibrin en kötü şeklidir. Tarihte Allah’a karşı kibirlenen en önemli iki şahsiyet de Nemrut ve Firavun’dur. Sonlarının nasıl olduğu ise tarih kitaplarında ve kutsal kitaplarda yazmaktadır. Nemrut küçücük bir sinekle, Firavun ise sulara gömülerek kibirlerinin karşılığını bulmuştur.

Şeytan ise kibrin atasıdır. Kuran-ı Kerim’de Şeytan’ın kibri ibret olarak anlatılır:
“Ve meleklere: 'Âdem’e secde edin' dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.” (Bakara Suresi, 34)

“Bir vakit Rabbin meleklere demişti ki: ‘Haberiniz olsun, Ben bir çamurdan bir insan yaratmaktayım. Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın! Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah! ‘Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin?’ dedi. (İblis) dedi ki: ‘Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan yarattın.’ (Allah) Dedi ki: 'Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunuyorsun.'” (Sad Suresi, 71–77)

Allah, kendisine karşı kibirlenenleri uyarır: “Oysa Rabbiniz: "Bana yalvarın ki, size karşılık vereyim; çünkü Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, yarın hor, hakir cehenneme gireceklerdir." (Mümin Suresi, 60)

“Ne Mesih ve ne de Allah'a yakın melekler, Allah'ın kulu olmaktan geri dururlar. O'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.” (Nisa Suresi, 172)

Hz. Muhammed (sav) de şöyle buyurmuştur: “Allah şöyle buyurdu: ‘Büyüklük ve azamet, örtümdür. Bu bakımdan bunlardan biri ile bana kim nizaa kalkışırsa, onu ateşe atarım.” (Ebu Davud, Libas; İbn Mace, Zühd)

Peygamberlere karşı kibir:İnsanlar, peygamberleri de kendileri gibi insan olarak gördükleri, bildikleri ve düşündükleri için, birçoğu kibirlenerek onlara uymayı kabul etmemiştir.

Kuran-ı Kerim’de Hz. Muhammed (sav) için söylenenler şöyle belirtilir:

“Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: ‘Bu’, dediler, ‘sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer. Şayet sizin gibi bir insana itaat ederseniz, muhakkak ki, siz o takdirde kesinlikle hüsrandasınızdır.” (Müminun Suresi, 33–34)

Kuran’ın diğer ayetlerinde de peygamberlere karşı kibir açık olarak anlatılır:

“Sonra, Musa ile kardeşi Hârun’u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik; Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Onlar ise kibre kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.” "O ikisinin halkı bize kölelik ederken, şimdi biz tutup
bizim gibi iki insana mı inanalım," dediler. (Müminun Suresi, 45–46–47)

“Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: ‘Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz.’ (Şuayb): ‘İstemesek de mi?’ dedi.” (A’raf Suresi, 88)

“Ve ben, onları bağışlaman için her davet ettiğimde onlar, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.” (Nuh Suresi, 7)

“Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u Firavun ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten onlar suçlu bir toplum idiler.” (Yunus Suresi, 75)

“And olsun ki, Musa'ya o kitabı verdik, arkasından bir takım peygamberler de gönderdik. Hele Meryem oğlu İsa'ya deliller verdik ve O'nu Cebrail ile de destekledik. Demek ki, size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe her defasında kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için kimine yalan diyecek, kimini de öldürecek misiniz?” (Bakara Suresi, 87)

   
İnsanlara karşı kibir:Sosyal bir varlık olan insan, nefsinin esaretinden kurtulmakta zorlandığı ve hatta çoğunlukla esiri olduğu için, birbirlerine karşı kibirli davranışlarda bulunurlar. Zira hemen her konuda insanlar, birbirlerine karşı bir üstünlük savaşına girmiştir.

Kuran-ı Kerim’de, insana karşı kibirden de sakınılması gerektiği belirtilmiştir: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman Suresi, 18)

Kibirliye Karşı Kibir, Tevazuya Karşı Tevazu

Tevazu sahibi insan övülmüş, (gösteriş olsun diye) tevazu göstermeye çalışan insan ise yerilmiştir. Tevazu sahibi olmakla tevazu göstermek farklı olduğu gibi kibirli olmakla kibir göstermek de farklıdır. Kibirli insana karşı tevazu eden insan, kendine haksızlık etmiş olur. Bu sebeple, kibirliye karşı, kibirlenmeden kibir göstermek tavsiye edilmiştir. Kişinin tevazuda aşırıya kaçması da yine haksızlıktır. Çünkü aşırı tevazu, dalkavuklukla eştir.

Kibirli insana karşı kibir göstermenin, kibirli insana karşı bir ders vermek amacıyla yapılması tavsiye edilmiştir.

“Kibirliye karşı kibirli görün! Böylece onu hakir ve küçük düşürmüş olursun” (İ. Gazâlî Hz.)

Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerine göre; “Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu sahipleri, kendilerinde bir varlık hissetmezler ve bundan dolayı tevazu göstermeye çalışmazlar. Onların tevazusu doğaldır, yapmacık değildir.”

Kibirli İnsanın Ahiretteki Durumu

Bu konudaki bir hadis-i şerif şöyledir: “Kendini büyük gören, kibirli kibirli yürüyen insan, Allah'ın huzuruna, Allah kendisine gazaplanmış olarak çıkar.” (Ahmed b. Hanbel).

Bu hadis-i şerif, kibirli insanın ahiretteki durumunu anlatmaktadır. İnsanın bu tür bir gazaba sebep olarak Hz. Peygamber, kişinin elbisesini sürüyerek havalı olarak yürümesi ve kibirlenmesini de göstermiş: “Elbisesini kibirle yerde sürüyen kimseye Allah merhamet nazarı ile bakmaz” (Müslim, Libâs) buyurmuştur. Bu hadis-i şerifler ahlâkî bir kusur olan kibrin, Allah katında ne derece kötü kabul edildiğini belirtmektedir.

Hz. Peygamber, kibirlilerin cehenneme gireceğini şöyle anlatmıştır: "Cennet ile cehennem münakaşa ettiler. Cehennem şöyle dedi: ‘Bana zalimlerle kibirliler girecek’ Cennet onu şöyle cevapladı. ‘Bana zayıflarla yoksullar girecek.’ Bunun üzerine Allah berikine, ‘Sen benim azabımsın seninle dilediğime azap ederim’ buyurdu. Ötekine de ‘Sen benim rahmetimsin, seninle dilediğime rahmet ederim sizin her biriniz için dolu dolu insanlar var” buyurdu. (Müslim, Cennet)

Hz. Muhammed (sav) İnsanları Kibirlenmeye Karşı Uyarmıştır

Hz. Muhammed (sav), kibrin kötü bir ahlâk özelliği olduğunu ve kibirli insanların cehennemle karşılık bulacaklarını bildirmiştir. İnsanları bu büyük tehlikeye karşı da uyarmıştır. Hz. Peygamber, her durumda mütevazi, alçak gönüllü, sevecen, şefkatli tavrı ile insanlara en güzel örnek olmuştur. Kibir hakkındaki uyarılarından bazıları şöyledir:


“Allah Teala Hazretleri güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakkın iptali (hükümsüz bırakılması), insanların tahkiri (hor görülmesi)dir.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi)

“Kişi kendisini halktan büyük görüp uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de, onların başına gelen musibete duçar olur.” Tirmizi

Peygamber Efendimiz ataları ve aileleri ile övünen ve bundan dolayı kibirlenen insanları da uyarmış ve şöyle demiştir:

“İnsanlar ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş ecdatlarıyla övünmekten vazgeçerler yahut da Allah katında, burnuyla pislik yuvarlayan Mayıs böceğinden daha adi bir dereceye düşerler. Allah Teala Hazretleri sizden cahiliye kibrini temizledi. Artık o, muttaki bir mümin veya bedbaht bir facirdir. İnsanların hepsi Hz. Âdem’in evlatlarıdır. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” (Ebu Davud)

Hz. Muhammed (sav), ashabına her zaman güzel, temiz ve iyi giyinmelerini, bakımlı görünmelerini tavsiye etmiştir. Ancak, aynı zamanda onlara giydiklerinden veya güzelliklerinden dolayı kibirlenen insanın, dünyada ve ahirette küçük düşeceğini de hatırlatmış, her zaman tevazulu olmalarını söylemiştir.

“Bir adam nefsinin hoşuna giden birtakım elbise içinde, saçları da yapılmış olarak giderken, yürüme sırasında kibre düşmüştü ki, birden yere battı. Kıyamet kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek.” (Buhari)

Şimdi Güzelleştin

Hindistan Sultanı Mahmud Gaznevi, Delhi’de, orduları ile giderken, bacası tüten bir kulübe görür, içeriye girer, bakar ki Ebul Hasen Harkani Hazretleri, kitapları ve talebeleri ile ilgilenir, Sultana ilgi göstermez. Sultan ise bu duruma çok öfkelenir; fakat belli etmeden der ki:
- Hoca.
- Ne var?
- Hocan Bayezid-i Bistami nasıl birisi idi?

Ebul Hasen Harkani hazretleri, hocasının adını duyunca der ki:
- Hocam öyle bir zat idi ki, müslüman olmayan bir kimse yüzüne baksa, iman ile şereflenirdi.

- Bu ne biçim söz? Peygamber efendimizi Ebu Cehil ve diğer müşrikler gördü, imana gelmedi, senin hocan Peygamberimizden daha mı büyük ki yüzüne bakan imana geliyor? Ebul Hasen Harkani hazretleri şu cevabı verir:

- Ebu Cehil ve diğer müşrikler, Peygamberimizi Abdul Muttalibin yetimi olarak gördüler, Peygamber olarak göremediler. Hocam Bayezid-i Bistami hazretlerinin yüzüne, bir ateist veya Yahudi, bu Bayezid-i Bistami hazretleridir diye baksa, iman ile şereflenir.

Sultanın hoşuna gider ve memnun olarak ayrılır. Ebul Hasen Harkani hazretleri, Sultanı dışarıya kadar uğurlar. Sultan şaşırıp der ki:
- Seni anlayamadım, geldiğimde yüzüme bile bakmadın; şimdi ise dışarıya kadar uğurluyorsun. Sebebi ne ki?
- Gelirken kibirle içeri girdin, giderken tevazu ile gidiyorsun, şimdi güzelleştin.

Niyazi F. Eres