Dünyayı Değiştirebilirsiniz

Başlatan Tuğra, 10 Aralık 2009, 15:22:00

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra

 
Bazen insanlar bana sorar "Neden karşımda ki kişinin yanlış bir şey yaptığını, beni üzdüğünü, beni rahatsız ettiğini söylemem gerek, bunu söylemek neyi değiştirir ki?" Bu soruda kişinin geçmiş tecrübelerine dayanan bir çıkartma vardır.

Aslında kişinin anlatmak istediği: "Sonuçta ben ne söylersem söyleyeyim hiç bir şey değişmez çünkü insanlar değişmez ve aynı davranışları yapmaya devam eder.

Halbuki ben insanları kıracak, rahatsız edecek, sinirlendirecek bir söz söylersem onlar da beni kırar ve üzer. Bu durumda boşu boşuna neden kendimi zor bir duruma sokayım?""

Bu soruyu soran kişiler genellikle aşırı kontrollü ve disiplinli ailelerden gelen kişilerdir. Büyürken hayatları üzerinde fazla kontrol sahibi olamamış, sürekli yasaklar ve cezalandırlamalar ile baskı altında tutulmuş, kendi güçlerini ve çevrelerinde ki dünyayı değiştirebilme kapasitelerini hissedememiş, yetersiz ve zayıf olduklarına inanmış ve dünyayı değiştirebileceklerine dair inançlarını yitirmiş kişilerdir.

Muhtemelen çocukken anne ve babalarının yanlış tutumları karşısında seslerini çıkarmaya çalışmış fakat şiddetli bir şekilde cezalandırılmış, her denemede başarısız olmuş ve bu denemeler sonucunda çok fazla zarar görmüş yaralı bireylerdir.

Aslında söyledikleri: "Daha fazla incinmek istemiyorum ama bana yapılan haksızlıklara karşı koyacak gücüm yok"

Eğer siz de bu insanlardan biri iseniz o zaman sorunuza şöyle cevap vermek istiyorum? Size yapılan bir yanlışı karşınızda ki insana sesli olarak, açıkça ve dürüstçe söylemelisiniz çünkü:

Artık küçük bir çocuk değilsiniz... Belki küçükken anne ve babanıza karşı güçsüzdünüz ve onların istedikleri gibi olmaya mecburdunuz, ama artık büyüksünüz ve çevrenizde ki insanların size nasıl davranıp davranmaması gerektiğine siz karar vermelisiniz. Kendi gücünüzü keşfetmeniz gerek...

İnsanlara yanlışlarını söylemelisiniz... Çoğu kez insanlar sizin ne hissettiğinizi, ne düşündüğünüzü, neye kırıldığınızı bilmeyebilir ve siz söylemedikçe yanlış yaptıklarını farketmeyebilir.

İnsanlar siz onlara dürüst olursanız onlar da size dürüst olabilirler... Siz insanlar kırılmasın diye gerçek duygularınızı içinize attığınızda aslında gerçek anlamda dürüst olmamış olursunuz.

İnsanlar sizin yaklaşımınızın, gülümsemenizin, iyi ve anlayışlı tavırlarınızın altında öfke, nefret, hüzün, mutsuzluk, küskünlük, içerleme yada burukluk olduğunu hissederler ama bunu size söyleyemezler çünkü sizin hemen aksini iddia edeceğinizi ve yalanlayacağınızı bilirler...

İşte bu yüzden insanlar da size dürüst olamaz... Oysa siz insanlara dürüst olabilirseniz, onlar da size olabilirler ve insanlar ile daha içten, daha samimi, daha dürüst ilişkiler kurmanız mümkün olabilir...

İnsanlar size güvenebileceklerini hissedebilirler... Unutmayın bir insana güvenmek dürüstlük ile başlar ve dürüst olabilmek her tür duygunun korkmadan paylaşılabilmesi ile olabilir... Siz insanlara tüm duygularınızı açmakta güvenemezseniz, onlar da size güvenemezler... Belki size açık açık söylemezler ama her tür ilişkinizde hissettirirler... Oysa siz insanlara güvenebilirseniz bu başka insanlara da size güvenebilecekleri hissini verir...

Ne kadar kötü olursa olsun insanların her tür tepkisi ile baş edebileceğinizi ve onlardan kaçmayacağınızı gösterir... Bir insana gerçek duygularınızı açık açık söyleyebilmek, o insandan ve tepkilerinden korkmadığınızı gösterir...Gerçek hislerinizi korkmadan ifade ettiğinizde belki kırıcı olabilirsiniz, insanlar size gücenebilir, direnebilir, saldırabilir ve sizi yaralamaya çalışabilir...

Ama bu yaralı bir çocuğun korku ile kendisine uzatılan yardım elinden kaçmasından yada saldırmasından başka bir anlam ifade etmez... Eğer sakince yaklaşmaya devam eder ve tüm saldırılara rağmen kişiye elinizi uzatırsanız gerçekten bir insana ulaşmış ve yardım etmiş olursunuz... Çünkü bir yarayı temizlemek bazen kişinin o an için canının yanması anlamına gelebilir...

Önemli olan bu acıya rağmen suçluluk duygusu ile yıkılmadan kişiye yardım etmeye devam etmektir... Eğer siz o insanın hatasını söylemezseniz, kişi davranışına devam edecek ve belki de daha büyük zararlar görecektir...

Kendinizi sevmeyi ve hata yapmaktan korkmamayı öğrenebilirsiniz... Hata yapmaktan korkmak sizi paralize eder, kendinizi tanımanızı ve geliştirmenizi, insanlar ile iletişim kurmanızı, tecrübeler edinmenizi ve hatalarınızdan ders almanızı engeller...

Oysa yaşamı, kendinizi, insanlar ile gerçek anlamda iletişim kurmayı, sosyal olmayı, sevgiyi, saygıyı, hayatı başka türlü öğrenmeniz mümkün değildir... Sahte bir "iyi insan" maskesi arkasına saklanmak hem sizin gelişiminizi engeller, hem de insanların sizi gerçek anlamda tanımasını... Adeta kapalı bir odada büyüyen bir çocuk gibi...

Çocuğun dışarı çıkması, oyun oynaması, denemesi, yaralanması, düşmesi, kalkması, ağlaması, hata yapması, tecrübe etmesi, hastalanıp iyileşmesi gerek yoksa asla büyüyemez ve dünyaya uzaktan bakmaya devam eder...

Ve sorunuzun cevabı: Evet yeterince sabrederseniz, kendinize inanırsanız, güçlü olursanız, inandığınızı savunursanız, bilginizi paylaşırsanız, kendinizi göstermekten çekinmezseniz, hata yaparsanız, risk alırsanız, tecrübe ederseniz, hayata dahil olursanız, sesinizi çıkarırsanız, direnirseniz ve korkmadan vazgeçmeden sonuna kadar devam ederseniz dünyayı değiştirebilirsiniz...

Çiğdem Alper, Psikoterapist
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Sonuç olarak Anı Yaşamak var Anı Yaşamak var... İki kavramı bir birinden ayırmak gerek... "Anı Yaşamak" hem fizyolojik hem psikolojiktir. Her insanın temel ihtiyaçları vardır; açlık, susuzluk, nefes almak, uyku gibi. İnsanlar ancak bu ihtiyaçlar giderildiğinde kendilerini güvende hissetmeye başlayabilirler. Fiziksel ihtiyaçlarımız giderildikten sonra insanlar ile ilişki kurmaya olan ihtiyacımız ön plana çıkar.

Ailemiz, arkadaşlarımız ve diğer insanlar tarafından kabul edilmeye, onlardan biri olduğumuzu, grubumuz içinde değerli olduğumuzu hissetmeye ihtiyacımız vardır.

Sadece bir grubun parçası olmak yeterli olmaz, aynı zamanda kendimiz olmaya, yeteneklerimizi keşfetmeye, başarılı olmaya, takdir edilmeye, potansiyelimizi tam olarak kullanabilmeye ihtiyaç duyarız. Yani özetle bir insanın mutlu olabilmesi için hem fiziksel, hem psikolojik ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. İnsanlar ihtiyaçlarını gideremeyince mutsuz olurlar ve acı çekerler.

İnsanların ihtiyaçlarını giderememesinin en büyük nedeni bunu nasıl yapacaklarını ailelerinden öğrenememiş olmaları ve sürekli başka insanlara bağımlı kalmalarıdır. O zaman yaşadıkları olumsuz tecrübelerin etkisinden kurtulmakta zorlanırlar. İnsanların kendileri adına ihtiyaçlarını keşfetmelerini ve çözmelerini isterler. Beklentileri gerçekleşmeyince nefret, kıskançlık, aşağılık duygusu, güven eksikliği gibi duygular yaşarlar.

"Anı Yaşamak" kavramı bu noktada ikiye ayrılıyor bence.
1. Geçmişte takılıp kalanlar ve anı bu geçmiş tecrübeler ile yaşayanlar
2. Geçmişten ders alarak ve geleceği planlayarak anı gerçekten yaşayanlar

Kişi geçmişte takılıp kalmış ise ve suçluluk duygusu, pişmanlık, kendine güven eksikliği, utanç, korku, nefret, intikam gibi duygularından kurtulamıyor ise hem bu günü hem geleceği bu duyguların etkisi altında yaşıyor demektir.

Bu durum kişinin ihtiyaçlarının farkına varmasına ve çözüm üretmesine engel olur. Örneğin insanlar ile ilişki kurma, sevme, sevilme, takdir edilme, başarma gibi ihtiyaçlarını farkedememesi gibi. Kişi ihtiyaçlarını göz ardı edince mutsuzluklar ve acılar yaşar.

Fakat bu mutsuzluğun nereden geldiğini bilemediği için kalıcı ve sağlıklı bir çözüm üretemez ve çektiği acıdan bir şekilde kurtulmaya çalışır. Bunun için kısa vadede zevk ve keyif veren her tür yöntem kullanılabilir: Aşırı yemek, aşırı uyumak, madde bağımlılığı, aşırı çalışmak,şiddet, kumar gibi.

Eğer kişi geçmişi geride bırakabilmiş, gereken dersleri alabilmiş ve anı gerçekten yaşayıp ihtiyaçlarının farkına varabiliyorsa, bu ihtiyaçları giderebilmenin yollarına bakabilir. Örneğin acıkınca beğenilmeme korkusu ve kendine güven eksikliği içinde kendisini bayılma noktasında aç bırakmak yerine, tadını çıkararak yemek yemek gibi. Yada başarısız olmak ve sevilmemek korkusu içinde 18 saat çalışmak yerine yorulduğunda dinlenmesi gerektiğini farketmek gibi.

Bazı ihtiyaçlar uzun vadeli olabilir ve kişinin anlık zevklerinden vazgeçmesini gerektirebilir, mesela bir ev almak, bir meslek sahibi olmak, bir yuva kurmak gibi. Bazı ihtiyaçlar ise daha kısa vadeli olabilir, örneğin yalnızlık hisseden bir kişinin arkadaşları ile zaman geçirmeye karar vermesi gibi... Bilinçli ve anı yaşayabilen kişiler ihtiyaçlarına bakarak uzun ve kısa vadeli hedefler belirleyebilirler.

Günümüzde gerek medya, gerek politikacılar bu insanların duydukları derin boşluk hissinden, acılarından, mutsuzluklarından kaçma çabasından çıkar sağlamak, kar elde etmek, para kazanmak ve kullanmak için her yolu denerler ve denemeye devam edeceklerdir.

Çünkü mutsuz bir insanın acısını dindirmek için kısa vadeli çözümlere ihtiyacı vardır, o halde bağımlılık yaratabilecek her tür ürün her zaman alıcı bulacaktır.

Sonuç olarak Anı Yaşamak var Anı Yaşamak var... İki kavramı bir birinden ayırmak gerek... 

Çiğdem Alper
〰〰〰〰🐠