Enes bin Malik (r.a.)dan şöyle dediği rivayet olunmaktadır: Câhiliyet (devri) halkının her senede iki günleri vardı. Bu günlerde oynarlar (ve eğlenirlerdi. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde şöyle buyurdu: "Sizin için oynayıp eğlendiğiniz iki gün var. Allah bu günleri onlardan daha hayırlı olan fıtır (ramazan bayramı) günü ve kurban (bayramı) günü ile muhakkak değiştirdi. (Nesâî, c.1, s. 231).
Enes bin Malik hazretleri der ki, mü'min için beş bayram vardır:
1) Günah işlemeden geçirdiği her gün mü'minin bayramıdır.
2) Şeytanın hile ve mekrinden emin olarak iman ve şahadetle ruhunu teslim etmesi onun bayramıdır.
3) Kıyametin korku ve dehşetinden emin olup sıratı geçmesi onun bayramıdır.
4) Cehennem ve azabından kurtulup Cennete girdiği gün onun bayramıdır.
5) Allahm günahlarını affedip kendisine rahmetle tecelli ettiği gün mü'minin bayramıdır. Bu ise en büyük bayramdır.
İşte biz bu bayramlardan ibret alarak kendimizi o büyük bayrama hazırlamalıyız. Hattâ salihlerden birisi Ramazan Bayramı olduğunda Bayram Namazını kılıp eve geldiği vakit, çoluğunu çocuğunu başına toplar, boynuna bir zincir takarak başına, yüzüne kül saçarak ahü figan edip ağlardı. Kendisine niçin böyle yapıyorsun? denildiğinde; Rabbim bana ibadetle emretti, ben de bunu yerine getirdim, bilmiyorum kabul etti mi, etmedi mi? cevabını verirdi.
Ramazan Bayramında, çocuk sevindirmenin büyük faziletlerden olduğunu unutma. Arzedeceğim şu rivayeti can kulağı ile dinle:
Enes Bin Malik Hazretleri naklediyor, bu zat diyor ki:
Bir gün Resulü Kibriya Bayram Namazı kılmak için evinden çıktı, yolda giderken birkaç çocuğun neşeli neşeli oynadıklarını ve içlerinden birinin de elbisesi yırtık, boynu bükük gözleri yaşlı, için için ağladığını gördü. Ve ona yaklaşarak, ey yavru, niçin ağlıyorsun, neden arkadaşların gibi sen de gülüp oynamıyorsun? dedi. Çocuk, Onun Peygamber olduğunu bilmiyordu.
Şu cevabı verdi: Efendim! Babam Resûlullahm filân gazvesinde vefat etti. Annem de bir başkasiyle evlenerek, benim malımı mülkümü yedi. O adam da beni evimden çıkardı. Artık benim ne yiyeceğim var, ne içeceğim var, ne giyeceğim var. Ve ne de annem, babam var. Arkadaşlarıma bakıyorum hepsinin annesi babası var. Onlar anne, baba dedikçe benim içim yanıyor. Benim de annem, babam olsaydı, ben de onlar gibi sevinçli olurdum, dedi.
Bunun üzerine Resulü Kibriya bu zavallı çocuğun elinden tutarak gel yavrum, razı olur musun ben senin baban olayım? Aişe annen, Ali amcan, Hasan Hüseyin kardeşlerin ve Fatıma da kız kardeşin olsun, dedi.
Bunun üzerine çocuk onun Peygamber olduğunu bildi.
Niçin razı olmayayım, ya ResûlAllah, demesi üzerine Peygamberimiz onu mübarek sırtına alarak evine götürdü.
Güzel elbise giydirip, karnını doyurdu. Çocuk gülerek, sevinerek, arkadaşlarının yanma gitti. Arkadaşları ona ne oldu, sen biraz evvel ağlıyordun, şimdi gülüp seviniyorsun? dediler.
Evet, ben biraz önce açtım, şimdi karnım doydu, elbiselerim eskiydi, şimdi ise yeni oldu, yetim idim, Resûlullah babam. Aişe Annem, Hasan Hüseyin kardeşlerim, Ali amcam Fatima da kızkardeşim oldu. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin? dedi.
Bunun üzerine çocuklar ne olaydı, bizim babalarımız da Allah yolunda şehit olsaydı da biz de bu şerefe nail olsaydık, dediler.
Bu çocuk, Resûlullah Efendimiz vefat edinceye kadar yanında kalmış, Peygamberin vefatında çok üzülmüş, saçını başını yolarak, ah şimdi yetim ve garip kaldım demiştir. Sonra onu Hazreti Ebû Bekir, himayesine almıştır.
îbni Mes'ud (R.A.) rivayet eder: Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz şöyle buyurdu:
«Kullar oruçlarım tutup bayrama çıktıklarında, Allah şöyle buyurur: Ey meleklerim! Her amel yapan ecrini ister; benim oruçlarım tutmuş kullarım da bayrama çıkmışlar ve kazançlarım istemektedirler. Şahid olun siz ben onları mağfiret ettim. Bir münâdi onlara: «Ey ümmeti Muhammed! Yerlerinize dönünüz, sizin günahlarınız sevaba çevrildi.» der.
Allah buyurur: «Ey kullarım; Benim için oruç tuttunuz ve iftar ettiniz; âfvu mağfiret olduğunuz halde kalkınız.» (Zübdet'ül-Vâizin)
Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz buyuruyor: «Allah Teâlâ Kadir gecesine kadar Ramazanın her saatından gece ve gündüz, azaba müstahak olan cehennemliklerden altıyüz bin kişi âzad eder. Kadir gecesinde Ramazanın başından beri azad edilenler kadar azad eder. Bayram gecesinde ise ilk geceden itibaren bütün azad edilenler kadar ve bir de kadir gecesinde azad edilenler kadar eder.» (Tenbih'ül-Gâfilin)
Vehb îbni Münebbih anlatır: Peygamberimiz (S.A Efendimiz buyurdu ki:
Her Bayram gecesinde şeytan aleyhülâ'ne feryat eder. Adamları ona Efendimiz, «Ne oldu sana?Ne seni öfkelendirdi? biz müteessir oluyoruz,» derler Şeytan: «Bir şey yok fakat. «Allah bu ümmeti bu akşam affetti, mağfiret etti. Size lâzım olan şey, bunları şehvet, lezzet ye içki ile meşgul kılmanız. tâ ki Allah onlara buğz edinceye kadar, der.»
Bu bakımdan akıllı insan, bayramlarda ve bayramdan sonra da kendisini şehvet ve şehvete ait hallerden uzaklaştırmalıdır. Günahlardan tamamen sıyrılıp ibadetlere devam etmelidir.Onun iğin Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz:
«Bayram günü sadaka vermeğe, hayır işler yapmağa koşunuz, namazınızı kıhp zekâtınızı veriniz, teşbih ve tehlil ile meşgul olunuz. Zira, bu gün öyle bir gündür ki, Allah günahlarınızı affeder, dualarınızı kabul buyurur ve size rahmet nazarı ile bakar.» buyurmuştur. (Dürret'ül- Vaizin)
Rivayet olundu ki: «Salih bin Abdullah Ramazan Bayramı olduğu zaman, namaza gider ve döner evine gelirdi; çoluk çocuğunu basma toplar kendi ellerini zincirle kendi boynuna bağlar, basma ve vücuduna külleri atar ve şiddetli ağlardı. Konu komşusu: «Yâ Salih! Ne bu hal? Bu gün neş'e günü, sevinç günüdür, zira bayramdır.»
Cevaben: «Evet Rabbim, bana amel etmemi emretti, ben de yaptım, fakat kabul edip etmediğini bilmiyorum.» derdi. Yine bu arada namazgahın kenarına oturur ve dua etmeğe başlardı. Derlerdi, ona: «Niçin ortasında oturmuyorsun?» «Rahmeti ilâhiyyeyi"istiyorum, burası tam istenecek yerdir.» buyururdu. (Zübdet'ül-Vaizin)
Bazı arifler şöyle hikâye etmişlerdir: «Bir takım kullar Bayram günü oynadılar, göldüler ve gülüştüler, onlara denildi: «Eğer orucunuz kabul edilmiş ise Allah'a şükretmeniz gerekmektedir, bu yaptığınız şükür değildir. Eğer orucunuz kabul edilmemiş ise tazarrû ve niyazda bulunmanız icap etmektedir. Binaenaleyh, bu iş münacaat hali değildir.» (Mecâlis-i Rûmi)
Ömer bin Abdül'âzîz, bayram namazım kıldıktan sonra şöyle dua etmiştir: «Ey Allah'ım! Sen buyurdun (ve senin sözün haktır): Allah'ın rahmeti ihsan sahipleri için yakındır. Eğer ben ihsan sahiplerinden değilsem bana ihsan et.»
«Mü'minlere merhamet sahibi olduğunu buyurdun. Eğer ben müminlerden değilsem bana merhamet et. Sen ehl-i takva ve ehli mağfiretsin, beni mağfiret buyur. Eğer hiçbirşeye müstehak değilsem o zaman musibet sahibiyim.»
«Onlar ki kendilerine bir musibet eriştiği zaman «İnnâ lillâ-hi ve innâ i ley h i râcîûn» derler.» «İşte onlara Rableri tarafından mağfiret ye rahmet vardır.» Hidayete erenler de onlardır. Beni mağfiret buyur»
Rivayet olunduğuna göre: Harun'unReşîd, Bayram günü atına binerek ve yeni elbiselerini giyerek giderken, kardeşi Behlül ona şöyle söylemiştir:
«Bayram, yeni elbise giyene değil, vaîd gününden emin olanadır. Avdet etmekten intihar edene değil, tevbe edip bir daha işlediği günaha dönmeyenedir. Atlara binene değil, hataları terk edenedir. Döşekler üzerine oturanlara değil, sırat köprüsünden geçenleredir. Köşklerde iftiharla oturanlara değil, kabirler için hazırlananadır.» (Dürrülbahr)
îşte görüldüğü gibi hakiki bayram, BeMül'ün tarif ettiği bayramlara kavuşmakla mümkündür.
Fakat bununla beraber, dinimizde bayramlarda oynamak, gülmek ve sevinmek vardır, at yarışları ve denizde yüzmek gibi işlerle meşgul olmaya cevaz verilmiştir. Ayni zamanda bu dinimizin şiarından sayılmaktadır.
(Otuz Ramazan Otuz Mevzıa, Abdullatif, Sohbet ve Nasihatlerden iktibastır.)