Peki hocam,
“… Ben bu ittihadın efradındanım (bireylerindenim) ve bu ittihadın tezahürüne (meydana gelmesine) teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebebi iftirak (ayrılık sebebi) olan fırkalardan değilim. Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâm’daki fikrini kabul ettim. Zira o Kürtleri ikaz etti. Onlar da ona biat etti. Şimdiki Kürtler o zamanki Kürtlerdir. Bu meselede seleflerim (benden önce aynı düşüncede olanlar) Cemaleddin Efgânî, Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, Ali Süavî, Hoca Tahsin Efendilerle Kemal Bey (Namık Kemal) ve Sultan Selim’dir.”
Peygamber Efendimiz “Kâmil mü’minin firâsetinden sakınınız. Çünkü o, Hz. Allâh’ın nûru ile görür.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî) buyuruyorken Hakiki Mürşid-i Kamil bidat ehlinin arkasından gidecek kadar gaflete düşer mi? Bu kadar firasetten yoksun olabilir mi?
“Asıl Şeriat’ın Malik-i Hakikisi (gerçek sahibi) hakikat ve Meşrutiyet’tir. Demek Meşrutiyet’i şer’i delillerle kabul ettim. Başka müzebzibler (şaşkınlar) gibi taklîdî ve hilaf-ı Şeriat kabul etmedim… İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah ne vakit Peygamberimizin emrine itaat etse ve yolunda gitse halifedir. Biz de ona, itaat edeceğiz. Yoksa zulmedenler, padişah da olsa hayduttur.”
diyerek İslam Halifesine isyan bayrağı açan biri için hüküm nedir?
Velev ki manevi bir makamı olsun bundan sonra tevbe etse bile aynı makamını elde edebilir mi?