Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sağlık Bilgileri

Başlatan müteallim, 20 Şubat 2005, 04:02:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Günlük hayatımızın parçası ışığın fazlasının gözlerimize uzun vadede zararlara neden olabileceği pek bilinmemektedir. Evimiz ya da ofisimizi aydınlatmalar ile güzelleştirmek için çalışırken acaba sağlığımızdan ödün veriyor olabilir miyiz?

Dünyagöz Hastanesi doktorlarından Op. Dr. Haluk Talu, "Işığın gözünüze direkt olarak gelmesinden kaçınmalısınız." diyor. Özellikle gelişim çağındaki çocuklarımızın çalışma ortamlarının aydınlatılması büyük önem taşıyor. Talu, gün ışığında olduğu gibi tüm renkleri doğru haliyle gösteren lambaların tercih edilmesini öneriyor. Çocukların göz sağlıklarını korumak için, çalışma masalarının aydınlık olmasına ve ışığın gözlerine yansımamasına dikkat edilmesi gerekiyor.

Op. Dr. Haluk Talu, Sadece televizyon ışığında oturarak televizyon izlenmemesi gerektiğini belirterek şunları söylüyor: "Göz sağlığımız için televizyonların izlenmesi sırasındaki aydınlık çok önemli. Televizyonun karanlıkta izlenmemesi gerekir. Çünkü TV ekranı çok ışıklı, çevre karanlık olduğu zaman göz yorulur. Özellikle ışığın dengelenmesi açısından televizyonun bulunduğu bölümün aydınlatmasının iyi olması gereklidir."

zaman

Lika



Bir mühendis tarafından icat edilen sert eksoskeleton, felçten sonra iyileşme sürecini hızlandırmaya yardım ediyor. Turbo güce sahip olan robot sağlıklı bir insan kolunun hareketlerinin yüzde 95'ini taklit edebiliyor.

Popular Science dergisinde yer alan haberde, çok sert ve kaba görünen bu sağlam robot kollar, hareket kabiliyetini kaybeden felçli hastalar için nazik bir alıştırma imkanı sağlıyor. Eksoskeleton, hasarlı bölgelerdeki gevşekliği toparlamak ve kaslar üzerindeki kontrolü hızlı bir şekilde eski haline getirmek amacıyla beynin sağlıklı bölgelerini eğitmek için tasarlandı. Kullanıcı kollara kayışla tutturuluyor ve beyin hücreleri arasındaki yeni bağlantıları harekete geçirmek için egzersizleri tekrar ediyor.

Robotun fiziksel terapistin yapamayacağı hareketleri yaptığını söyleyen California Üniversitesi'nden robotu icat eden bilgisayar mühendisi Jacob Rosen,"Sanal gerçeklik gözlükleri egzersiz hareketlerini daha cazip hale getirmek için günlük işlerin, görevlerin sahnesini gösterirken, sensörler de hastanın performansını değerlendiriyor ve terapiste hastanın hareket sınırını, kas gücünc ve beyin aktiviteleri hakkında biligi veriyor" diye konuştu. Mühendis Rosen, halen bu tedavi şekliyle San Francisco'da California Üniversitesi'nde 5 hastayı tedavi ediyor.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Kabristan

#317
Son birkaç yıldır Türkiye'de hastane mikrobundan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu tür ölümler Türkiye'nin büyük hastanelerinde bile sıradan hale geliyor!

Eski bakanlardan Veysel Atasoy, Prof. Dr. Üstün Korugan, ressam Serpil Akyıl, Sanayi Bakanı Ali Çoşkun'un yeğeni Pelin Coşkun geçtiğimiz yıllarda hastane mikrobu sebebiyle hayatını kaybedenlerden sadece birkaçı. Doğum, ameliyat ya da kanser tedavisi için hastaneye giden birçok insan, burada kaptığı mikrop yüzünden aylarca yoğun bakımda kalıyor ya da hayatını kaybediyor.

İç hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Akova, hastane mikrobunun her yerde bulunan mikroplardan birisi olduğunu söylüyor. Tek farkı diğerlerine göre antibiyotiklere daha dirençli olması. Zira hastaneler yoğun antibiyotiklerin kullanıldığı yerler. Antibiyotiklere duyarlı olan mikroplar ölüyor, aralarında dirençli olanlar seçime uğruyor.

Bu sebeple hastane içinde bulanan mikroplar oldukça dirençli. Dolayısıyla da tedavileri çok zor, çoğunlukla da imkânsız. Hastane mikroplarının hastalar arasında yayılmasının sebebi ise personelin temizliğe dikkat etmemesi. Çünkü bir hastada bulunan mikrop diğer hastaya onun bakımını üstlenen personelin eli sayesinde yayılıyor.

Hâlbuki sağlık personelinin her hastadan sonra ellerini antiseptik solüsyonlarla arındırması gerekiyor. Bu durum sadece hastaların değil personelin de sağlığını tehdit ediyor. Geçtiğimiz haftalarda birkaç hemşire Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına yakalanan hastalardan kaptıkları mikrop sebebiyle hayatını kaybetmişti.

Peki, hastane mikrobu nedir? Nasıl bulaşır? Çaresi var mıdır?

Yine hastaların sayısının fazla olması, birbirlerine çok yakın yatırılması ve kalabalık ziyaretçi grupları da mikropların yayılmasına sebep oluyor. Kaldı ki geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden bebeklerde de bu durum görülmüştü. Personelin sayısı az fakat bakacakları hasta sayısı çok ve bu yoğunlukta herkese yetişmek için dikkatsiz davranabiliyorlar. Hastane mikrobuna karşı temizliğe dikkat edilmesi gerektiği kadar hastane personelinin sayısının da artırılması ve yoğunluğunun azaltılması gerekiyor.

Akova, hastane mikrobunun ağır hastalarda ve bebeklerde daha yoğunlukla görülmesinin sebebini vücutlarının direncinin az olması olarak gösteriyor. O sebeple bu tür hastaların daha özellikli odalarda ve özel bakıma alınması gerekiyor. Özellikle erken doğan çocuklar vücut gelişimini tam sağlayamadığı için mikroplara karşı dirençleri az oluyor. Güçlü bir mikrop bebeklerin hayatını tehdit edebiliyor. Yenidoğan bebeklerin bakımı özel olarak eğitilmiş personel tarafından yapılmalı. Fakat ne yazık ki Türkiye’de çok fazlasıyla hemşire ve yenidoğan uzmanı eksiği var.

Hastane mikrobuna karşı bunlara dikkat edin

Günlük yaşamınızda gerekmediği sürece antibiyotik tüketmeyin. Çünkü gereksiz antibiyotik tüketimi hastane enfeksiyonuna yatkınlığı artırıyor.

Gittiğiniz hastanede enfeksiyon kontrol komitesinin bulunup bulunmadığını sorun.

Muayene olmadan önce doktorun, hemşirenin ve sağlık personelinin ellerini temizleyip temizlemediğine dikkat edin.

Şunu unutmayın en iyi hastanede bile hastane mikrobunun görülme olasılığı yüzde 3 ile 10 arasında değişiyor. Bu sebeple personelin temizliğine özen gösterin.

Erken doğum riski varsa yenidoğan ünitesi bulunan hastaneleri tercih edin.

Kapasitesinin üzerinde çalışan ve yoğun hastaneler yerine daha az hastası bulunan hastaneye gidin.

Hastanelere gittiğiniz zaman ellerinizi antiseptik solüsyonla temizleyin. Ya da birkaç dk. sabunlayın.

Hastalarla mümkün olduğu kadar temasa geçmeyin. Hastaya mikrop bulaştırabileceğiniz gibi ondan da size mikrop bulaşabilir.

(Zaman cumartesi)

Kardeşlerim çok yakın zaman da benimde teyzem bu yüzden vefat etti... Tabiiki taktir yüce mevlanındır...Bizimde dikkatimizi çeken bir şey olmuştu ama sonradan hatırlamıştık  eldiven kullanmayan bir hemşire vardı acil serviste ...
Kabristan etrafında kara taştan bir duvar.
Duvar dışında kalan mahpuslara haber var..

Lika

Ameliyat öncesinde pek çok hastanın en çok merak ettiği konu anestezi işlemidir. Anestezinin nasıl uygulanacağı, hangi ilaçların kullanılacağı, ameliyat sonrasında nelerin yaşanacağı hastaların zihinlerini kurcalayan soruların başında yer alır.

Bazı önemli ameliyatlarda cerrahtan çok anestezi uzmanının maharetinin ön plana çıkması, anestezi uygulamasını her zaman merak edilir kılmıştır. Kadıköy Şifa Tıp Merkezi Ataşehir'den Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Haluk Karpat, anestezi ile ilgili en çok merak edilen 4 soruyu cevapladı.

Anestezı nedır ve Lokal anestezİ nedİr?

Kelime anlamı ile anestezi "duyarsızlık, hissizlik" demektir. Lokal anestezide ise belirli bir bölgede, bilinç kaybı olmaksızın, duyunun kalkması söz konusudur.

Genel anestezı nedır?

Genel anestezi, hayati fonksiyonlarda bir değişiklik olmadan, geçici bilinç kaybı ve reflekslerde azalma olarak tanımlanır. Genel anestezinin başarı ile kullanıldığı ilk ameliyat 16 Ekim 1846'da yapılmıştır. Eter, azot protoksit ve kloroform, sırasıyla kullanılmaya başlanmış, günümüzde çok daha modern ve nontoksik (zehirli olmayan) maddeler kullanılmaktadır.

Amelıyat öncesı hazirliklar nasil yapilmali?

Hastaya, anestezi yöntemi hakkında bilgi verilir, korku ve endişesi giderilir. Hastada ameliyat öncesi dönemde pek çok nedenden dolayı (iş gücü, zaman kaybı, belirsizlikler vb.) gerilim olabilir. Anksiyete/gerilim, anestezistin uygun konuşması ve ilaçlarla birlikte giderilir.

Amelıyattan sonra neler yaşanir?

Operasyon bitiminde hasta, anestezistin gözetiminde, şuuru tam açılana dek uyanma odasında bekletilir. Ağrısının durumu kontrol edilir. Gerekirse ek ağrı kesici uygulanır. Günümüzde kullanılan konforlu anestezik maddeler ve son teknoloji anestezi makineleri sayesinde hastalar operasyondan sonra günlük yaşantılarına daha kısa sürede dönebilmektedirler.

MUSTAFA AYDIN İSTANBUL
ZAMAN
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Devri Âlem



Uyuşukluk hissi ve uykusuzluk çekiyorsanız, magnezum eksikliğiniz olabilir.

Vücudumuzdaki 300 den fazla biyokimyasal reaksiyonda rolü vardır. Kas ve sinir fonksiyonlarının yürütülmesi, kemik güçlülüğünün sağlanması, kalp ritminin düzeninin sağlanmasında rolü büyüktür.

Enerji metabolizması ve protein sentezinde de yer almaktadır. Kemik ve dişlerin gelişimini ve sağlıklı kalmalarını, sinir iletişimlerini ve enerji oluşumunu sağlar. Kalsiyum emilimi sağlar, B1 ve B6 vitamini metabolizması için gereklidir.

Eksiklik belirtileri: Sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon, kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk

Tedavide kullanım alanları: Muayyen günlerin sancıları ve  öncesi gerginliği, Ayrıca hamilelikte görülen bacak kramplarında da etkili olduğu bilinmektedir. Diyabetik hastalarda alkolizm ve epilepsi tedavisinde kullanılmaktadır.

Besin Kaynakları: Doğada yaygın olarak bulunur; deniz suyu, kaynak suları ve tüm yeşil bitkiler magnezyum taşır. Ispanak gibi yeşil sebzeler içerdikleri klorofilin yapısında magnezyum olduğu için iyi birer magnezyum kaynağıdır. Ayrıca kuru yemişler, tohumlar ve tüm hububatlar magnezyum içerirler. Ayrıca muz, avokado, kakao, dil balığı gibi yiyeceklerde magnezyumun önemli kaynaklarındandır.

En iyi alım şekli: Kalsiyum ile birlikte alınması önerilmektedir. Bunun dışında magnezyum oral yolla da alınabilir. Acil durumlarda veya ciddi magnezyum eksikliğinde damar içi magnezyum verilmesi tercih edilir.

Kaynak: Türknet
اَلْعِلْمُ يَرْفَع بُيوتًا لاَعِمَادًا لَهَا وَالْجِهلُ يَهْدِم بِيُوتَ اْلعِزَّ وَلْكَرَمِ

Buğulu Ay

Eksiklik belirtileri: Sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon, kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk

Bu belirtilerin hepsi var bende bu sabahta uyuyamadım hem yorucu bir gün hem dört saat uyku ve hala yıkılmadım ayaktayım.:(
BENİM DOĞRU SÖYLEMEM, BANA DOST BIRAKMADI. (Hz. Ömer r.a.)

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

الله هو ا لو لي

Lika

Yosunlu termal su tedavisinin, insan vücudundaki toksin ve zararlı bakterileri temizlediği belirtildi. Termal su ile doğal yosun tedavisi aynı anda uygulandığında, yosun metabolizmayı düzenleyerek vücuttaki toksinleri ve zararlı bakterileri atmaya yardımcı oluyor ve dokuları gençleştiriyor.

Tedavi sayesinde vücuttaki siğil hücreleri yok oluyor ve deri hücreleri yenileniyor. Sıcak yosunlu suyun, terleterek zayıflatma özelliği yanı sıra kolestrol, lipit, trigilserit gibi yağ yapıcı maddelerin de parçalayıcı etkisi bulunuyor.

Yurt dışında birçok enstitüde kullanılan yosun tedavisi, Kütahya'nın Emet ilçesindeki Emet Termal Otel'de de sunuluyor. Kütahya ilinin ilk ve tek 5 yıldızlı oteli olan Emet Termal Otel'in havuzunda insanların ayağının altından kaynayan yosunlu doğal su, tamamen doğal haliyle, katkısız 39 derece sıcaklığıyla yosun havuzunda yeryüzüne çıkarak şifa oluyor.

Kaplıca suyunun özelliğinin, içerdiği minerallerden kaynaklandığını bildiren Emet Termal Otel Akupunktur ve Sağlık Uzmanı Dr. Hakan Eraltan, yosunlu termal suyun vücudu zaralı toksin ve bakterilerden temizlediğini söyledi. Emet Termal Otel'in havuzunda yosunla termal tedavi hizmeti sunduklarını dile getiren Dr. Eraltan, Emet Termal Otel'i diğer termal otellerden ayıran özelliğin havuzundan doğal yosunun çıkması olduğunu söyledi.

Havuzun tabanının tamamen doğal olduğunu ve suyun çakıl görünümlü tabandan direk olarak çıktığını aktaran Eraltan, "Rahatsızlığı olan konuklarımız hiç değişime ve karışıma uğramamış, 39 derece çıkan su ile direk temas ediyorlar. 24 saatte yosun üreten doğal yosun havuzları Türkiye'nin hiç yerinde bulamazsınız. Burada kaplıca suyunun bekletilmemesi ve karışama uğramaması çok önemli. Eğer suyu işleme tabi tutarsanız kaplıca suyu olma özelliğini kaybeder. O yüzden burada organik termal özelliği bizim için çok önemli." dedi.

Yosunlu termal su tedavisinin cilt hastalıkları, içme kürleri ile mide ülseri, gastrite iyi geldiğini aktaran Eraltan, özellikle kalsiyum ve magnezyum oranı çok yüksek olduğu için kemik erimesine iyi geldiğini kaydetti. Eraltan, yosunlu suyun damar yapısını güçlendirdiği için yüksek tansiyon ve yüksek kolestrol gibi kalp damar hastalıklarına çok ciddi anlamda iyi geldiğini belirtti. Suda virüs ve antibakteriyal özellik olduğu için vücudun herhangi bir yerinde çıkan siğilleri çok hızlı bir şekilde tedavi ettiğini ifade eden Dr. Eraltan, her türlü rahatsızlığı olanları yosunlu termal su ile tedavi olmaları tavsiyesinde bulunuyor.

Emet Termal Otel sahibi İsmail Özcan ise otelin 10 Temmuz 2008'de hizmete açıldığını ve bir yıllık zaman zarfından 23 bin misafiri otelde konuk ettiklerini söyledi. Emet Termal Otel'i diğer termal otellerden ayıran özelliğin, yosunlu termal su ile hizmet vermeleri ve otelin odalarına kadar termal su vermeleri olduğunu dile getiren Özcan, "Suyumuz 37 ile 42 derece sıcaklıkta çıkıyor. Türkiye'de hiçbir yerde olmayan yosun havuzumuz mevcut. Yosunlu havuzumuz şifa dağıtıyor. Türkiye'nin dört bir yanından yosunlu havuzda şifa bulmak için binlerce insan geliyor. 97 bin metrekare alan üzerine kurulmuş çam ormanlarıyla kaplı müthiş bir tesisimiz var. İnsanlar tam anlamıyla tatillerini yaparken sağlıklarına kavuşuyorlar. Sağlıkla hayata kavuşmak için her şey mevcut. Çevre alanının geniş olması insanların burada rahat ve huzurlu bir tatil yapmalarına imkan veriyor. Burası bir sağlık tesisi. Sağlık tesisi olduğu için bu duyarlılıkla hareket ediyoruz." diye konuştu.

Engelli vatandaşlara yönelik bir Avrupa Birliği (AB) projelerinin de olduğunu aktaran Özcan, Avrupa'dan gelen engelli misafirlere de önümüzdeki günlerde hizmet sunacaklarını söyledi.

(CİHAN)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika



Sağlık Bakanlığı, kene vakalarının en fazla görüldüğü 15 ildeki bin 200 köye kene çıkaran cihaz dağıtacak.

Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Mehmet Ali Torunoğlu, ‘kenesavar’ cihazı ücretsiz olarak dağıtacaklarını bildirdi.

İçerisinde propan gazı bulunan tüp şeklindeki cihaz, keneyi dondurarak hareketsiz hale getiriyor. Daha sonra cihazın ucundaki kıskaç yardımı ile kene risksiz biçimde, dokunulmadan ve kan sıçrama ihtimali olmadan çıkartılıyor. 15 Temmuz itibariyle Türkiye’de 888 kene vakası görüldü. Bu vakalardan 41’i hayatını kaybetti. Geçen yılın 15 Temmuz gününe kadar ise 943 vaka ve 47 ölüm gerçekleşmişti.

Kaynak: Star
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

Boston Çocuk Hastanesi’nde görevli araştırmacılar, kalp sinir sistemini yenileyici NRG1 faktörünün kalp krizinden sonra hasarlı kalbe enjekte edilmesiyle, hasarlı kalp dokularını yenileyebildiğini ortaya çıkardılar.

Cell dergisinde yayınlanan ve fareler üzerinde yapılan araştırmada, kalp krizinden sonra hasarlı kalp dokularına enjekte edilen NRG1 faktörünün, kardiyak fonksiyonunu tekrar eski durumuna getirdiği görüldü. Kalp krizi geçiren farelere 12 hafta boyunca her gün NRG1 faktörü enjekte edien araştırmacılar, 12 haftanın sonunda kalbin yine eskisi gibi pompalamaya başladığı tespit ettiler. Hasara uğramış kalp dokuları genelde yenilenmiyor. NRG1 büyüme faktörünün uygulanmasıyla, kalp dokularının yenilenmesi konusunda kardiyak kök hücrelerine ihtiyaç kalmıyor. Araştırmacılar daha önce, kardiyak kök hücreleriyle kalp dokularının yenilenebileceği üzerinde çalışıyorlardı.

Bir sonraki araştırmada ise, daha büyük memeliler ve insanlar üzerinde araştırmaların yapılacağı ve aynı etkinin insanlarda da görülüp görülmeyeceği belirlenecek.

timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

İsra

Yutulması gereken bazı hapların çiğnenerek alınması, içindeki etken maddenin vücuda hızlı yayılması sebebiyle zehirlenmelere yol açabiliyor.

Uzmanlar, ilaçları susuz almanın çok yanlış bir davranış olduğunu belirterek, susuz kullanılan hapların, mide içine veya yemek borusuna yapışabildiğine dikkat çekiyor. Hap şeklindeki ilaçların üzeri koruyucu bir madde ile kaplı oluyor. Bazılarının da koruyucusu olmadığı için çabuk eriyebiliyor.

İlaçların her birinin farklı kullanım şekli var. Bazı ilaçların dilaltı olarak, bazılarının çiğnenerek, bazılarının da parçalanmadan yutulması gerekiyor. Bazıları da suda eritilerek içilmeli. Ancak birçok hasta buna dikkat etmiyor. Uzmanlar, parçalanmaması gereken hapların çiğnenerek alınmasının hastaya fayda yerine zarar verebileceğini vurgulayarak, tablet halinde olan yani üzeri koruyucu ile kaplı olan ilaçların kesinlikle kırılmaması ve çiğnenmemesini tavsiye ediyor.

Birçok kişi, hapları susuz alarak, bunu bir övünme konusu yapabiliyor. Ancak, hapı susuz almak çok yanlış bir davranış. Çünkü bu şekilde susuz kullanılan haplar mide içine veya yemek borusuna yapışabiliyor. Bu da yine farklı yan etkilere sebep oluyor veya hap ulaşması gereken yere zamanında ulaşamadığı için hiçbir fayda sağlamıyor. Bu nedenle her türlü hapın mutlaka 1 bardak dolusu su ile yutulması gerekiyor.

Lika

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Aytaç Ak, vejeteryan beslenmenin sağlıklı olup olmadığı konusunda merak edilen soruları yanıtladı.

Lakto-Ovo vejetaryenler: Hayvan eti tavuk ,balık,kırmızı et yemezler ancak yumurta ve süt ürünlerini tüketirler. Vejeteryanların %80-90’ı bu grubu oluştururlar.

Lakto vejetaryenler: Hayvan eti yemedikleri gibi yumurta, süt, yoğurt da tüketmezler.

Veganlar: Katı vejeteryan bu olan grup et, süt, yumurta tüketmedikleri gibi hayvansal hiçbir besin maddesini tüketmezler. Bal, dondurma, yoğurt, muhallebi gibi hayvansal ürünlerden yapılan besin maddeleri bu tür vejeteryanların yasakları arasındadır.
Bu üç ana grubun dışında, ovo-vejetaryen (süt tüketmeyip, yumurta yiyen), pesketaryen (hayvan eti olarak sadece balık tüketen) veya semi-vejetaryen (kırmızı et değil de beyazı tüketen) gibi değişik gruplar da bulunmaktadır.

Vejeteryan beslenme sağlıklı mıdır?

Vejeteryan beslenmeyi tek başına iyi veya kötü olarak nitelemek doğru değildir. Avantajlarını, riskli durumlarını iyi analiz etmek, eksikliği olması muhtemel besin maddelerini iyi bilmek gerekir. Vejeteryan beslenenlerin yaşam sürelerinin daha uzun olduğunu gösteren birçok araştırma bulunmaktadır. Sık görülen hastalıklar için vejeteryanlığı değerlendirirsek;

Kanser hastalığı açısından değerlendirildiğinde; vejeteryan beslenenlerin daha az kanser olduğuna dair araştırmalar mevcuttur. Et içindeki homosistein, pişirme şekilleri ile okside olan yağ asitleri birçok kansere sebep oksidan madde et tüketimi ile alınmış olur. Hayvanlara verilen hormonlar, antibiyotikler, kimyasal besin bileşikleri hayvanların otlaklardan aldığı kimyasallar, etin kanserojen yükünü anlamlı derecede artırır. Ayrıca salam, sosis, sucuk gibi nitrat koyularak yapılan besinler kanserojen besinlerdir.

Vejeteryanlar hem bu oksidan maddeleri almadıkları gibi anti oksidan E vitamini, C vitamini, karotenoidler, biyoflavonoidler alımları oldukça yüksektir. Bu maddeler kanseri engelleyen besin maddeleridir.

En sık ölüme neden olan kalp damar hastalıkları yönünden de vejeteryan beslenmek avantajlıdır. Kalp damar hastalığının en önemli risk kan değeri olan LDL kolesterolün (kötü kolesterol) vejeteryanlarda oldukça düşük olduğu önemli araştırmalarda gösterilmiştir. Vejeteryan diyetindeki hayvansal doymuş yağ oranının az alımı, homosistein alınmaması, posa, antioksidanların yüksek tüketilmesi bunun en önemli nedenlerindendir.

Ayrıca vejeteryan olanlarda daha az şişmanlık, diş çürümesi görüldüğünü söyleyen araştırmalar da mevcuttur.

Vejeteryanlığın sakıncaları var mı?

Evet var. Öncelikle değerlendirilmesi gereken bu hastalıklarda et tüketiminin katkısı olduğu ama bu katkının etin doğal içeriğinden çok hayvanların büyütülmesi, etin işlenmesi ve pişirilmesine kadar geçen süreçte gerçekleştirilen uygulamalardır.

İyi planlanmamış bir vejeteryan diyetinde et ve süt önemli derecede bulunan Fe, riboflamin, B12, protein, kalsiyum, çinko gibi besin öğeleri eksikliği görülebilir. Bu da bazı risk grupları için tehlikelidir.

Bu risk grubuna kimler girer?

Bu risk grubuna hamileler, bebekler ve çocuklar girer.

Vejetaryan hamileler için bir beslenme planı önerir misiniz?

Sabah: 2 dilim orta yağlı beyaz peynir, 1 haşlanmış yumurta, 2 tatlı kaşığı pekmez, 4-5 zeytin, ekmek, domates ve salatalık.

Kuşluk: Yarım çay bardağı kuru üzüm.

Öğle: 1 tabak kurubaklagil, 1 tabak pilav ya da makarna, salata, (2 dilim beyaz peynir, zeytinyağlı, 1 tabak sebze yemeği, 1 dilim kepekli ekmek.

İkindi: 1 muz ya da 1 su bardağı çilek, 1 kase yoğurt ya da 5 ceviz.

Akşam: 1 kase çorba, 1 tabak sebze yemeği, salata ( 2 dilim kaşar peynir), ekmek.

Gece: 20-25 kiraz veya yarım çay bardağı kuru üzüm veya 20 fındık, 1 kase yoğurt

Vejeteryan birisi kendinde bu besin öğelerinin eksikliğinin olup olmadığını nasıl anlar ?

Vejeteryansanız öncelikle kan sayımı (hemogram) ile kanınızı bir kez değerlendirtmelisiniz. Bu değerlendirmede demir eksikliği ve B12 bağlı anemi görülecektir. B12 vitamini sadece ette bulunur ve eksikliği unutkanlığa ve sinir sistemi hastalıklarına neden olur. Bu nedenle bir vejetaryan idrarındaki metil-malonik aside baktırarak kendisinde böyle bir eksiklik bulunup bulunmadığını kontrol ettirmelidir.

Vegan tarzı vejeteryanlar ise bu analize gerek duymadan B12 vitamin suplamentleri başlamalıdır.

Eğer halsizlik, yorgunluk, saç kaybı, deri döküntüleri, tırnak kırıkları, sık sık hastalanma, dudak–cilt lezyonları var ise ve vejeteryansanız bir uzmana danışmanız önerilir.

timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

Günde yarım saat etkin bir şekilde spor yapmanın kanser riskini yarı yarıya azaltabileceği bildirildi.

Finlandiyalı uzmanların, daha önce kanser geçirmemiş 42-61 yaş arasındaki 2,560 erkek üzerinde yaptığı araştırmada, bu kişilere ne sıklıkla egzersiz yaptıkları soruldu ve egzersizin seviyesini belirlemek için fiziksel testler uygulandı.

Daily Mail'de yayımlanan habere göre, ortalama 17 yıl boyunca izlenen deneklerin yaptıkları egzersizin yoğunluğu metabolik birimle (MET) ölçüldü.

Yürümenin ortalama yoğunluğu 4.2 MET, koşunun 10.1 MET, yüzmenin 5.4 MET, bahçe işleri yapmanın 4.3, işe bisikletle gitmenin 5.1 MET, kayağın 9.6 MET, kürek çekmenin 5.4 MET, top oyunlarının 6.7 MET, jimnastik  ve ağırlık kaldırmanın 5 MET olarak ölçüldü.

British Journal of Sports Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, günde en az 30 dakika süreyle 5.2 MET spor yapan bir kişinin, daha az spor yapanlara oranla kansere yakalanma riskinin yarı yarıya az olduğu belirlendi.

Araştırmanın, sonucu etkiliyebilecek olan yaş, alkol tüketimi, sigara, vücut kütle endeksi ve kalori miktarı gibi faktörler göz önüne alınarak yapıldığı belirtildi.

Araştırmayı kaleme alan Finlandiya'daki Kuopio ve Oulu üniversitelerinin bilim adamları, kansere yakalanma ve kanserden ölüm riskini azaltmanın en iyi yolunun yüksek yoğunluklu egzersiz olduğunu kaydetti.

timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika



Uluslararası katılımlı klinik araştırma kapsamında, Türkiye'de 4 ildeki merkezlerde uygulanmak üzere, ameliyata uygun olmayan, ciltte metastaz oluşmuş malin melanom (cilt kanseri) hastalarına aşı tedavisi başlatılıyor.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Cebeci Hastaneleri Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cilt kanserlerinin ''malin melanom'' ve ''melanom'' olmak üzerek iki grupta incelendiğini, yaygın metastaz yapabilen, ciltteki benlerden kaynaklanan malin melanomun çok tehlikeli olduğunu söyledi.

Melanom veya melanom dışı cilt kanserlerinin erken evrelerinde tedavinin cerrahi olduğunu, cerrahi müdahale mümkün olmadığında ya da cerrahiden sonra radyoterapi uygulanabildiğini ifade eden Demirkazık, kemoterapi ve benzeri ilaç tedavilerinin ise hastalığın yaygın olması veya nüks etmesi durumlarında söz konusu olduğunu anlattı.

-''TÜMÖRLERİ YÜZDE 20-25 ORANINDA GERİLETİYOR''-

Demirkazık, yurt dışında bu yöntemlerin dışında ''aşı'' tedavisinin de en az 20 yıldır yapıldığını söyledi.

Tedavinin ya hazır ya da kişiye özgü geliştirilen aşı şeklinde 2 türlü uygulanabildiğini anlatan Demirkazık, ''Aşı tedavisi, araştırma amacıyla yapılan bilimsel çalışmalardır ve nüks olmuş melanom başta olmak üzere bazı kanser türlerinde Türkiye'de de seyrek olarak uygulanabilmektedir'' dedi.

Hazır aşıların, ticari amaçlı üretilmediği için piyasada bulunamayacağını, ancak hastanelerde bilimsel araştırma amaçlı olarak hastalarda kullanıldığını ifade eden Demirkazık, şunları kaydetti:

''Kişiye özgü üretilen aşılar, hastanın kendisinden üretiliyor. Bu aşı için, öncelikle tümörün metastaz yaptığı bölgeden biyopsi alınıyor ve kan örneği ile birlikte laboratuvarda inceleniyor. Kanın içerisindeki bağışıklık hücreleri ile tümör hücresi, özel bir ortamda bir araya getirilerek, bağışıklık hücrelerinin tümörü tanıması sağlanıyor. Ardından tümörü tanımış bağışıklık hücreleri, tümörden arındırılarak hastaya geri veriliyor.''

Uygulama ile bağışıklık hücrelerinin, tümörü düşman olarak algılayıp, vücudu tümörden temizlemesinin amaçlandığını belirten Demirkazık, ''Dünyada yapılan denemelerde, aşı uygulamasının hastanın vücudundaki tümörleri yüzde 20-25 oranında gerilettiği hatta bazılarında tamamen kaybettiği belirlendi'' dedi.

-''HASTA İSTEDİĞİ ZAMAN AYRILABİLİR''-

Demirkazık, şu anda Türkiye'de kişiye özgü aşı geliştirmeye yönelik klinik bir araştırma olmadığını, ancak cilt kanseri tedavisinde hazır aşı uygulamasının Ağustos ayı içinde başlatılacağını söyledi. Demirkazık, ''Ciltte nüks olmuş melanomlu hastalarda, kemoterapi tedavisi ile hazır aşı uygulamasını karşılaştıran klinik araştırma yapılacak'' diye konuştu.

Projede, ABD ve çok sayıda Avrupa ülkesinin yer aldığını anlatan Demirkazık, klinik araştırmaların Türkiye'de İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya'da 4 merkezde yapılacağını belirtti. Demirkazık, uygulamaya ilişkin şu bilgileri verdi:

''Hastalara uygulanacak standart tedavi kemoterapidir. Bu araştırmada da kemoterapiyle aşı tedavisi karşılaştırılacak. Araştırma kapsamında, hastalardan birine standart tedavi olan kemoterapi, 2 hastaya ise sadece aşı uygulanacak. Hastalar, bu iki tedaviden sadece birini alabilecek.

Hastanın hangi tedaviyi alacağını hekimler önceden bilmeyecek. Bu, internet aracılığıyla hasta kayıtlarının ve bilgilerinin yapıldığı, uluslararası telefon bağlantısıyla hiç kimsenin müdahalede bulunamadığı sistem sayesinde otomatik belirlenecek. Kişileri, yurt dışındaki çalışma merkezi ayarlayacak ve bize hangi tedavinin kime uygulanacağını bildirecek.''

Hastalarının tümünün, uygulamanın klinik bir çalışma olduğunu bilerek projede yer alacağını vurgulayan Demirkazık, şöyle devam etti:

''Araştırma için etik kurullar ve Sağlık Bakanlığından gerekli izinler alındı. Uygulama öncesinde hastalara, klinik çalışmaya yönelik tüm detaylar hakkında sözlü bilgi verilecek, ardından yazılı olarak klinik araştırmanın tüm detaylarının yer aldığı sözleşme imzalatılacak. Sonra, hastanın bilgileri uluslararası çalışma merkezine gönderilecek ve alınan cevaba göre hasta tedaviye kabul edilecek. Hasta istediği zaman araştırmadan çekilebilecek ve standart tedaviye geçebilecek.''

Demirkazık, ''araştırmanın projenin uygulanacağı hastanelerdeki ciltte nüks olmuş melanomu (cilt kanseri) bulunan ve hiç bir ilaç tedavisi almamış hastaları kapsayacağını'' ifade etti. Üniversite olarak Ankara'daki diğer merkezlere de haber verdiklerini belirten Demirkazık, araştırmaya katılacak hastalar için herhangi bir yaş sınırının olmadığını kaydetti. Demirkazık, ''Tek şart, melanom cilde metastaz yapmış olmalı'' dedi.

Uygulamanın nasıl olacağı hakkında da bilgi veren Demirkazık, ''Aşı, doğrudan tümörün içine enjeksiyonla sıkılacak ve etkileri gözlemlenecek. Aşı ile tümörlü dokudaki değişiklikler kayıt altına alınacak. Tümörün gelişimini gerileyip geriletmediğine bakılacak. Çalışma süresi 1 yıl kadar devam edecek'' diye konuştu.

Demirkazık, bu süreçte hasta bakımı ve takibin çok önemli olduğu için sınırlı sayıda hastanın kabul edilebileceğini ifade ederek, bu sayının kendi merkezleri için 10'u geçmeyeceğini söyledi.

-''BU İLAÇLAR, PARA İLE SATIN ALINAMAZ''-

Klinik çalışmaların Türkiye'de çok iyi anlaşılmadığı için çok az kişinin araştırmalarda yer aldığını belirten Demirkazık, Türkiye'de bugüne kadar uluslararası çok merkezli yeni ilaç kullanılan kanser araştırmalarına yaklaşık bin kişinin katıldığını söyledi.

Demirkazık, bu tür klinik çalışmaların hastalar için de bir fırsat ifade ederek, ''Bunlar piyasada para ile alınamayacak ilaçlardır. Hasta, tek bir kuruş ödemeden böyle bir imkandan yararlanabilmektedir. Çünkü, araştırma ilaçları henüz dünyada hiç bir ülkede ruhsatlı olmadığı için dışarıdan temin edilemez'' dedi.

aa
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika

İngiltere'deki Bristol Üniversitesi ile Avustralya'da bulunan Queensland Tıbbi Araştırma Enstitüsünden bilim adamları, 1930'larda 4 bin 374 İngiliz çocuğu üzerinde yapılan bir araştırmanın izini sürdüler.

Çocuklukta fazla miktarda süt ürünü tüketiminin yaşamı uzatabileceği bildirildi.

Bilim adamları, çocukken yüksek miktarda süt ürünleri tüketen ve kalsiyum alanların, felçten ve diğer ölüm nedenlerinden korunduğunu belirledi.

Sonuçları Heart dergisinde yayımlanan araştırmada, ailelerin beslenme düzenleri incelendi ve ağırlıklı olarak süt olmak üzere hem süt ürünlerinin, hem de kalsiyumun fazla miktarda tüketilmesinin ölüm oranını dörtte bir oranında azalttığı gözlemlendi.

Okul çağındaki çocuklara daha çok süt verilmesi yönündeki uygulamayı destekler nitelikte olan bu araştırma ayrıca, çocukken günde en az 400 miligram kalsiyum alımının, felç geçirip ölme olasılığını yüzde 60 oranına kadar azaltabileceğini ortaya koydu.

Günde 200 mililitre süt, bir kase yoğurt ve küçük bir parça peynirin, çoğu insanın günlük kalsiyum ihtiyacını karşıladığı biliniyor.


(AA)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Lika




Amerikalı bilim adamları, evlerde temizlik amaçlı kullanılan kimyasal ürünler ile oda spreylerinin çocuklarda lösemi görülmesinin nedenlerinden biri olabileceğini bildirdi.

İtalyan La Stampa gazetesinin haberine göre, Georgetown Üniversitesindeki Lombardi Kapsamlı Kanser Merkezinde görev yapan bir grup bilim adamı, daha çok 3 ila 7 yaşlarındaki çocuklarda görülen akut lenfoblastik lösemi (ALL) ile evlerde temizlik için kullanılan kimyasal ürünlerin arasında bağlantı olabileceğini ortaya koydu.

Bilim adamları, araştırmada, ALL hastası 41 çocuk ve anneleri ile 41 sağlıklı çocuk ve annelerinin idrar örneklerini inceledi. Araştırmanın sonucunda hasta çocuklarda ve annelerinde, evde kullanılan birçok kimyasal üründe mevcut olan toksin maddelerin yüksek seviyede bulunduğu tespit edildi.

"Therapeutic Drug Monitoring" dergisinde yayımlanan araştırmada, bazı sağlıklı deneklerin tahlillerinde de rastlanılan bu maddelerin, ALL hastalarında ise daha yüksek miktarda bulunduğu vurgulandı.

Araştırma ekibinin başındaki Doktor Offie Soldin, hastalık ile "ev zehirleri" arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koyan verilere rağmen bunun sadece bir varsayım olduğunun altını çizdi. Soldin, bu ikisi arasında nasıl ve neden bir ilişki bulunduğunu ve özellikle de toksin maddeler içeren ürünlerin evlerdeki yüzde 85'lik yüksek kullanım oranına rağmen neden tüm bu çocuklarda hastalığın görülmediğinin açığa kavuşturulması gerektiğini söyledi.



(AA)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim