Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sağlık Bilgileri

Başlatan müteallim, 20 Şubat 2005, 04:02:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

devran

Şizofreni hastalığının belirtileri nelerdir, hastalık ne zaman başlar ve şizofrenler en çok nelerden kaçarlar. Şizofrenle ilgili çarpıcı gerçekler
BİLİM beynin birçok kimyasal madde içerdiğini söylüyor. Şizofreni hastalığında işte bunların arasındaki dengenin bozulması sözkonusudur. Uzmanlar şizofrenide sıklıkla hastalığın belirgin bir stresten sonra başladığını belirtiyorlar. Askerlik, hamilelik ve doğum bu stres etkenlerinden bazıları… Kişinin gerçeklikten kopması olarak tarif edilen şizofrenide içsel dünya ile dış dünya arasındaki ayırımın yeterince yapılamadığından hareket ederek bu konuları Memory CenterNöropsikiyatri Merkezi’nden Konsültasyon Liyezon Psikiyatri Uzmanı prof. Dr. Kemal Arıkan ile görüştük.

-Şizofreni hastalığı nedir? Nasıl anlatırsınız?
Şizofreni, özetle kişinin gerçeklikten kopmasıdır. Örneğin, herkesin kendisine zarar vereceğini düşünen bir kişi gerçekçi bir tutum içinde değildir. Biraz daha detaylara bakılırsa; şizofrenide içsel dünya ile dış dünya arasındaki ayrımın yeterince yapılamadığı görülür. Mesela, kişi kendi düşüncelerini dış dünyadan gelen bir ses gibi algılayabilir.

- Diğer psikiyatrik hastalıklardan ayıran özellikler nelerdir?
Kişide işlevsellikte ileri derecede bir yıkımla giden şizofreni duyguları, düşünceleri ve davranışları ve bunlar arasıdaki ahengi bir ipi kopmuş bir tesbih gibi parçalar. Dağıtır.

-Şizofreni ne zaman tam olarak tanımlandı?
Binsekizyüzlü yılların sonu, bindokuzyüzlü yılların başında Alman psikiyatrist E. Kreapelin tarafından erken bunama olarak tanımlanmıştır. Ardından İsviçreli psikiyatrist E Bleuler tarafından şizofreni ismi kullanılmıştır.

-Kişinin duygu ve davranışlarında ne gibi bozukluklar görülüyor?
Duygular küntleşmektedir. Garipleşmektedir. En doğal üzüntüler hissedilememektedir. Mesela en yakınını kaybeden bir şizofren her hangi bir tepki vermezken, kedisini kaybettiğinde kara yaslara batabilmektedir. Davranışlar ise tümüyle tuhaflaşmıştır. Kendine bakamaz haldedir. Saçı başı dağılmıştır. Cemiyet hayatının gerektirdiği bir takım kurallara uyum zorlaşmıştır. Kişi hep kendisiyle meşguldür. Sosyal hayatın gerektirdirği başkalarını da kaale almak hususunda ciddi bir yetersizlik ve daha doğrusu isteksizlik içindedir.

- Şizofreni hastalarının çevrelerinden uzaklaşmalarının tam olarak nedeni nedir?
Az evvel ifade ettiğim gibi iç dünyasına dönen şizofren, çevreye herhangi bir yatırımda bulunanamamaktadır.

- Şizofreni ilk işaretlerini ne zaman veriyor?
Şizofrenide ilk işaretler çok değişik şekillerde olabiliyor. Bedenle fazla uğraşı, bir takım yersiz alınganlıklar, duygusal tepkilerdeki tuhaflık vb olabilmektedir.

- Şizofrenide pozitif ve negatif semptomlar neler?
Pozitif semptomlar hezeyanlar ve halüsinasyonlara verilen isimdir. Negatif semptomlar ise sosyal izolasyon ve bilişsel işlevlerdeki yıkıma dair semptomlara verilen addır.

- Bu belirtiler aileye neler düşündürtmeli, neler yaptırmalı?
Bir şizofrenin hezeyan ve halüsinasyonlarının gerçekliği onlar için su götürmez birer gerçektir. Dolayısıyla bunları tartışmak yersiz ve yararsızdır. Negatif semptomlar ise hastalığın yıkıcı etkisinin birer soncudurlar. Hastayı zorla sosyalleştirmeye çalışmak başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

- Sıklık ve yaygınlık konusunda mevcut veriler neler söylüyor?
Hastalık toplumun her kesiminde ve dünyanın her ucunda eşit dağılmakta ve görülme sıklığı yüzde bir civarlarında olmaktadır.

- Kalıtım durumu etkin mi şizofreni de?
Şizofrenide kalıtımın yeri olduğuna dair güçlü ipuçları vardır. Bunlardan birisi eş yumurta ikizlerinde yapılan gözlemlerdir. Sıradan insanlarda % 1 olan olasılık, eş yumurta ikizlerinden birisi hasta ise diğeri için % 85 olabilmektedir. Ancak, hangi gen veya genlerin süreçte rol aldığı henüz bilinememektedir. Dolayısıyla çocuk doğmadan önce veya hastalık öncesinde risk tayini henüz mümkün değildir.

- Hastalık öncesine göre kişilikte ne gibi değişiklikler gözleniyor?
Kişilik aşırı narsisist bir şekil almaktadır. Şizofren kişi kendisinden başka hiçbir kişiye yatırım yapmamaktadır. Hatta tipik narsisistik kişilik bozukluğunda olduğu gibi başkalarını aşağılamak vb bulgular dahi yoktur. Zira başkalarına olan yatırım tümüyle kendine yönelmiştir.

- Şizofreni süregen bir hastalık mı?
Ne yazık ki büyük ölçüde evet… Sadece % 3 lük bir grup belirgin şekilde toparlanabilmekte, geriye kalan % 97 hastada kronik bir şeyir izlenmektedir.

- Aileler bu durumu nasıl karşılıyorlar?
Tabi ki büyük bir üzüntü içinde oluyorlar. Aslında ailenin genel kültür ve inançlarına göre tepkiler değişiyor. Sosyo kültürel düzey düştükçe konduramamak en sık rastlanan dışa vurum oluyor. Yükseldikçe daha gerçekçi bir yönelim saptanabiliyor. Burada inançta önemli rol oynuyor. İnancında bağnaz olanlar bunun bir günahın kefareti olduğunu düşünebiliyor, ama samimi olanlar kaderle ilişkilendirip olayı büyük bir olgunlukla karşılayabiliyor.

- Tedaviden beklenti hangi seviyede olmalı bu durumda?
Tedaviden beklenti pozitif semptomların kontrol altına alınması ve negatif semtomların azalması şeklinde olmalıdır.

- Bu hastalığa genetik dışında etki eden diğer faktörler nelerdir?
Şizofreni de her psikiyatrik hastalık gibi biyopsikososyal bağlamda ele alınması gereken bir haldir. Günümüzdeki anlayışa göre, genetik faktör esastır. Diğer faktörler ise tetikleyicidir.

- Biyokimyasal açıdan şizofreniyi değerlendirir misiniz?
Beyin birçok kimyasal madde içermektedir. Şizofrenide bunların arasındaki denge bozulmaktadır. Özellikle dopamin adı verilen kimyasal madde deki değişimler sorumlu tutlmaktadır.

- Psikososyal etkenler nelerdir?
Şizofrenide sıklıkla hastalığın belirgin bir stresten sonra başladığını gözleriz. Askerlik gibi, hamilelik ve doğum gibi… Gerçi hiç bir strese mazruz kalmadan sinsice başlayan şizofreni olgularının sıklığı da göz ardı edilemez.

- Psikiyatri hastalığı için beyin hastalıklarıdır deniyor. Şizofreni hastalığında beyinde ters işleyen nedir?
Şizofreni gerçekten bir beyin hastalığıdır. Yukarıda temas ettiğim gibi moleküler düzeyde anormallikler olabilmektedir. Hatta bazı araştırmacılar anatomik ve histolojik patolojileri de varlığını iddia edebilmektedirler.

- Şizofrenin risk etkenleri nelerdir?

En büyük risk genetik yatkınlıktır. Uzun süreli duyusal izolasyonun da yani ses, görüntü vb duyusal uyaranlardan mahrumiyetin de şizofreni benzeri bir tabloya yol açabileceği söylenmektedir.

- Damgalanma en çok bu hastalıkta yaşanıyor? Neden böyle?
Damgalanma sosyal kurallara ve temayüllere, görüntülere aykırı her durum için geçerli sosyolojik bir fenomendir. Şiofrenlerin kurallara uyumsuzluğu, temayülleri hiçe sayması ve görüntüsünün absürdlüğü göz önüne alınırsa damgalanmaya en çok maruz kalan kesim olmaları anlaşılır bir hal olmaktadır.

- Şizofreni yaşayan kişide algı ne durumda?
Algılar genelde bozuktur. İşitsel, görsel, tensel ve kokuya ilişkin bir çok halüsinasyon olabilmektedir.

- Şizofrenide görülen hezeyanlar daha çok hangi yönde oluyor?
Her türlü hezeyana rastlayabiliyoruz ama en sık rastlananlar paranoid içerikli olabiliyor. Birileri tarafından takip edildiği, düşüncelerinin okunduğu, fikirlerinin yayınlandığı vb hezeyanlar sıklıkla ortaya çıkıyor.

- Alınganlık ve zarar görme duyguları daha mı baskın bu hastalıkta?
Evet.

- Birde sanırım çok dağınık olabiliyorlar. Uygunsuz giyinme görülebiliyor. Çorapsız ve ayakkabısız soğukta dolaşabiliyorlar. Buradaki mekanizma nedir?
Kendi iç dünyaları ile o kadar çok meşguldürler ki, ne giydiklerinin ne de başka bir dış ortama ilişkin kuralın farkında değildirler.

- Konuşmaları nasıl seyrediyor? Düzensizlik ve dalgalanma bir işaret sayılabilir mi?
Şizofrenik konuşma birçok özellik içerir. Genelde çağrışımlar dağınık, kopuk ve teğetseldir.

-Toplumda neden bu hastalara suç potansiyeli olarak bakılıyor? Bu yanlış bir algı değil mi hocam?
Kesinlikle yanlış bir algıdır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi şizofrenik bir hastanın kimsenin “üç koyununda beş keçisinde” gözü yoktur ki suç işlesin. Bazan taşkınlıkları olabilir o da hezeyanlarının etkisiyle gerçekleşir. Söz konusu taşkınlıkların görülme oranı ise sıradan insanlardan fazla değildir.

- Sokaklarda rastladığımız ve çoğunlukla sevip sahip çıktığımız meczuplarla bir yakınlık kurulabilir mi?
Genel olarak evet.

- Metafizik düşünce ve felsefe gibi alanları aşırı merakları var deniyor? Bu nereden kaynaklanıyor?
Dağılmış düşüncelerine bir düzen verme, olaylar arasında spontan kurulamayan bağlantının zorlama bir şekilde kurulmaya çalışılması olabilir.

- Yaşamdan zevk alamama, duygulanımda eksiklik sık görülüyor mu?
Şizofrenide depresyon ilginç bir konudur. Genellikle pozitif semptomlar yatıştıktan sonra ortaya çıkar. İntihar eğilimini de beraberinde getirir. Ama onun dışında yaşamadan zevk alamamak şizofreni için karakteristik bir bulgu değildir.

- Ortak paylaşımların olumlu etkisi var mı? Örneğin bu alanda kurulan derneklerin yararı oluyor mu bu hastalara?
Hem de çok. Sevilesi insanlardır şizofrenler. Rahmetli büyük hoca Ayhan Songar şizofrenler için, kendisi ölüm döşeğindeyken ona oyuncak emzik getiren bir şizofren hastasının arkasından “her türlü insani duyguları var ama nasıl ifade edeceklerini bilemezler” demişti. Dolayısıyla şizofrenileri toplumla kaynaştırmaya çalışmak çağdaş bir tutum olsa gerekir.

- Evlilikleri nasıldır? Anne ve babalık görevlerini yapabilirler mi?
Eğer tedaviye uyum gösteriyorlarsa, ve yanıt veriyorlarsa neden olmasın..

- Hastalığın teşhisi sırasında hangi tetkik ve tekniklerden yararlanıyorsunuz?
Bir takım bedensel hastalıkların şizofreni benzeri bir tabloya yol açtığı bilinmektedir. Dolayısıyla ilk hastalık başladığında o nedenle detaylı incelemer gerekir. Sonraki dönemlerde ise kendi bedensel hastalıklarını ifade etmekte güçlük çektirkleri için aynı şey yapılmalıdır. Bu arada CEEG ve MR ayırıcı tanıda özel bir önem taşır. 

-Tedavisi nasıl yapılıyor?
Günümüzde şizofreni tedavisi için ciddi etkili ilaçlar vardır. Her hastaya uygun ilaç ve doz saptanması gerçekleştikten sonra sonuçlar gerçekten yüz güldürücüdür. Ayrıca, akut dönemde EKT’nin yerini de unutmamak gerekir.

-Bu konuda ne gibi yeni görüşler vardır?
Tedaviye ilişkin çabalar daha çok negatif semptomlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Pozitif semtomların yatışması hususunda ise ciddi yol kat edilmiştir.


haber7
Gün Olur devran döner.

Tuğra

Çenenizden ses geliyor ve sabah baş ağrısıyla mı kalkıyorsunuz?

Uzmanlar çene ekleminde senelerce ağrı, ses, tıkırtı ve sabah baş ağrısı çeken pek çok kişinin, bu konuda hangi doktora başvuracağını bilemediğini söyledi.

Bu süreçte hastaların KBB uzmanları, çene cerrahları hatta nöroloji uzmanlarının kapısını çaldığını anlatan diş hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, "Çene rahatsızlığı konusu, eklem uzmanı diş hekimlerinin branşıdır. Doğru teşhis sonrasında sorun, çeşitli tedavi yöntemleriyle çözülebiliyor." dedi.

Çene eklemi rahatsızlığı, çene eklemlerinin "tam açılmama", "hiç açılmama" yahut "çene açıldıkça yerinden çıkma" gibi fonksiyon bozukluklarını kapsayan bir rahatsızlık olarak tanımlanıyor. Kışlaoğlu, bu rahatsızlığın daha çok genç ve orta yaşlarda görüldüğüne dikkat çekiyor.

Rahatsızlığın kendini, baş, kulak, çene-yüz ağrıları, kulak çınlaması, çene ekleminden ses gelmesi, ağız açmada kısıtlılık, ağrı veya kaymalar şeklinde gösterdiğini ifade ediyor. Rahatsızlık kimi kez klinik belirti vermeden yıllarca devam ederken, bazı zamanlarda insanları çok büyük sıkıntıya sokuyor.

Çene eklemi rahatsızlığının oluşmasında birçok neden bulunuyor. Farkında olmadan çene ekleminize ve yüz kaslarınıza aşırı yüklenmeye sebep olabilecek şekilde dişleri sıkmak veya gıcırdatmak, fizyolojik olmayan bir diş kapanışına sahip olmak, daha önceleri çene yüz bölgesinde bir travmaya maruz kalmak bu rahatsızlığa neden olabiliyor.

ÇENE EKLEMİ İÇİN BASİT TEST

Aşağıdaki soruların üç veya daha fazlasına evet diyorsanız çene eklemi sorununuz olabilir

AĞZINIZI açtığınızda çene eklemlerinizden ses geliyor mu?

AĞZINIZI açıp kapamada, yemek yemede veya esnemede zorluk çekiyor musunuz?

BAZEN çenenizin kilitlendiğini hissediyor musunuz?

SABAHLARI uyandığınızda çene-yüz kaslarında ağrı hissediyor musunuz?

AĞZINIZI kapattığınızda dişleriniz birbirine temas ediyor mu?

EKSİK dişleriniz fazla mı?

ZAMAN zaman kapanışınızın değiştiğini hissediyor musunuz?

ÇİĞNEME sırasında zorluk çekiyor musunuz?

Zaman
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Almanya'da gürültü, 6000 vaka ile meslek hastalıkları listesinde yerini aldı.

Çalıştıkları ortamda düzenli olarak gürültüye maruz kalanların bir süre sonra hastalandığı ortaya çıktı. Kısa adı TÜV olan Alman Teknik Denetim Kurumu doktorlarından Ulrike Roth, özellikle metal sanayinde çalışanların gürültüye maruz kaldıklarını söylüyor. Ancak Roth, sessiz olduğu düşünülen bürolarda da gürültünün hasta edici boyuta ulaşabildiğini belirtiyor.
Sınır 85 desibel

Uzmanlar gürültülü bir ortamda çalışan kişinin kaldırabileceği gürültü değerinin 85 desibel olduğuna dikkat çekiyor. Bu rakam sürekli olarak çalışan bir matkabın çıkardığı sese tekabül ediyor. Ancak 85 desibelin altında kalmasına rağmen, bazı gürültüler de insan sağlığına zarar verebiliyor.

Örneğin bir kaç kişinin çalıştığı bir büroda aynı aynda telefon görüşmesi yapılması, bilgisayarda yazı yazılması ya da telefonun çalması, gürültünün değerini bir anda 70 desibele kadar çıkarabiliyor. Uzmanlar bunun çalışanlarda stres, sinirlilik hali, konsantrasyon bozukluğu ve uykusuzluk gibi şikayetlere yol açtığına dikkat çekiyor.

Gürültüden kaçın!

Teknik Denetim Kurumu doktorlarından Ulrike Roth, çalışanlara gün içinde arada sırada gürültüden kaçma çağrısında bulunuyor. Örneğin çalışırken gün içinde sessizliğin hakim olduğu bir oda ya da ortamda birkaç dakika oturulmasının bile kişi rahatlatmaya yettiğini söylüyor. Roth'un bir başka öneri ise özellikle büroda, sessiz çalışan ya da daha az ses çıkaran elektrikli aletlerin kullanılması.

Yazıcılara ve fotokopi makinalarına dikkat

Büroda çalışanları en çok rahatsız eden, gürültüye yol açan aletlerin başında yazıcı ve fotokopi makinaları geliyor. Uzmanlar bu aletlerin mümkün olduğunca ayrı odalara yerleştirilmesini öneriyor. Eğer bunun için ayrı bir oda bulunmuyorsa önerileri yazıcı ya da fotokopi makinalarıyla çalışanların masaları arasına portatif duvarların yerleştirilmesi.

Bunun gürültüyü azaltmada işe yaradığını vurguluyorlar. Bilgisayar kasalarının da mutlaka masa altına yerleştirilmesi bir başka öneri.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Ay Iıığı

İlerleyen yaş, güneş ışınları ve çeşitli sebeplerle oluşan deri lekelenmeleri çoğumuzun korkulu rüyasıdır. Ancak teknoloji bu soruna da çözüm sunuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Emel Erkek deri lekelenmelerine karşı uygulanan en son yöntem olan ‘lazer tedavisi’ hakkında bilgi verdi.

Lekelenme daha çok yüz, boyun ve el üstlerinde oluşuyor

Deri lekelenmeleri ilerleyen yaş ve güneş ışınlarının yanı sıra hormonal, genetik faktörler, ilaç ve kozmetik kullanımı ve metabolik hastalıklar sebebiyle de oluşabilir. Lekelenme doğumsal olabileceği gibi, sonradan da edinilebilir. Derinin en üst tabakası veya deri altı tabaka ile ilişkili olabilen lekelenme, mekanizma olarak deride melanin pigmentinin artışına veya melanin-dışı pigment birikimine bağlı olarak ortaya çıkabilir. Daha çok koyu tenli kişilerde görülen deri lekelenmesi yüz, boyun V’si ve el üstleri gibi kronik olarak güneşe maruz kalan deri bölgelerinde belirgindir. 

Leke yüzeysel ya da yeni ise tedaviye yanıt şansı yüksektir!

Çoğu zaman kozmetik problemden ibaret olan deri lekelerinin bazıları kansere dönüşüm olasılığı barındırır. Güneş ışınlarının yalnızca lekelenme oluşumunda değil, oluşmuş leke bölgelerinin kararmasında ve leke üzerinde kanser oluşumunda da önemli rolü bulunmaktadır. Leke tedavisinde en temel prensip güneşten uygun şekilde korunmadır. Bu sağlandıktan sonra lekelenmenin tipine göre uygun tedavi seçenekleri gözden geçirilebilir. Genel olarak lekelenme ne kadar yüzeyselse ve ne kadar yeni ise, tedaviye yanıtı o derece olumlu olur. 

Lazer normal deriye zarar vermeden tedaviyi sağlıyor

Leke tedavisinde yeni geliştirilmiş bir teknik olan lazerde, özel dalga boyunda ışınlar kullanılarak pigment içeren hücrelerin harap edilmesi, melanin pigmentinin yıkılması veya derinin en üst tabakasının soyulması ile lekeler yok edilir. Lazer sistemleriyle yapılan uygulamalarda etraftaki normal deriye zarar vermeden lekelerin tedavisi mümkündür. Lazer hem yüzeysel, hem de derin lekelerin tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır. Lazerle leke tedavisi en sık yüze yapılmakla birlikte boyun, el üstleri ve diğer vücut bölgelerine de uygulanabilmektedir. 

maksimum.com

İsra

Tiroit bezinden kaynaklanan bazı rahatsızlıklar depresyon belirtisi olarak algılanabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi (ASM) Endokrinoloji Uzmanı Dr. Özay Tiryakioğlu, depresyon tedavisi öncesi tiroit araştırmasının yapılmasının önemli olduğunu söyledi.

Depresyon, kendini genelde hiçbir sebep yokken halsizlik, bitkinlik, çabuk yorulma, genel bir isteksizlik, mutsuzluk ve sürekli kötü şeyler olacakmış veya oluyormuş gibi bir duygu durumuyla hissettiriyor. Tiryakioğlu, tiroit hastalıklarının belirtilerinden bazılarının hareketlerde yavaşlama, bitkinlik, mutsuzluk, negatif düşünme şekli olduğunu ve bunların depresyonla da benzerlik taşıdığını ifade etti. Tiryakioğlu, tiroit bezinin ürettiği hormonlarla vücudumuzda isteğimiz dışında cereyan eden pek çok bedensel olayın hızını kontrol ettiğini belirtti. Kalbimizin atma hızı, vücut ısımızın ayarlanması, düşünme ve öğrenme hızımız, bağırsaklarımızın çalışma hızı, yediğimiz besinlerin enerji olarak yakılma ya da yağ olarak depolanma oranları bu etkilerin sadece belli başlılarından. Özay Tiryakioğlu, tiroit bezinin az çalıştığı yetmezlik tablosu olan 'hipotiroidi'de, depresyon (bazen ilaç ve hatta telkin tedavisine bile direnç gösterebilen), metabolizmada yavaşlamaya bağlı kolay kilo alma, zor kilo verme ve metabolik hastalıklara kolay yakalanma sorununun sıkça görüldüğünü aktardı. Tiroit araştırmasının çok önemli olduğunu dile getiren Dr. Özay Tiryakioğlu, belirtiler görüldüğünde doktora başvurulmasının önemli olduğuna dikkat çekti.

Tiroit hastalıklarının sebebi nedir?

Tiroidin nedenlerinin başında, bir çeşit tiroit bezi iltihabı olan hashimoto tiroidi hastalığı gelir. Ayrıca tiroidin büyümesi (guatr), ilerleyen yıllarda hormon üreten hücrelerin tahrip olmaya başlamasıyla sıklıkla yavaş gelişen bir tiroit tembelliği (hipotiroidi) gelişmesi ile özellenmektedir.

Tiroit rahatsızlıklarının tanısı gerçekten zor mudur?

Bugün tiroit hastalıklarının tanısı, gelişen teknoloji artan laboratuvar testi imkânları, görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde çok daha kolaylaşmıştır. Hastaların endokrinoloji ya da iç hastalıkları uzmanlarına başvurması yeterlidir.

Tiroidi olanların yemekten kaçınması gereken gıdalar var mı?

Özellikle yaşadıkları bölgede içme sularında iyot eksik olan (Karadeniz Bölgesi gibi) ya da iyotun biyo-yararlanımını bozan gıdaları (karalahana) fazla tüketen yörelerde yaşayan insanlara en azından gelişme çağı tamamlanana kadar iyotlu tuz tüketmesi önerilebilir.

zaman

Tuğra

Sinüzit hastaları artık balon yöntemiyle ağrılarına veda edecek.

Medicana Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Doç. Dr. Nedim Arda, sinüzit hastalarını “balon sinoplasti” yöntemi ile tedavi ettiklerini belirterek, “Bu teknik, burun boşluklarının içinin balonla genişletilmesiyle yapılan bir tekniktir.

Bunun avantajı, hasta direk olarak iki gün sonra işine dönebiliyor ve hastaya çok daha rahat pansuman yapma imkanı sağlıyor. Bu yöntem maksimum yarım saat veya bir saat sürüyor” dedi.

Doç. Dr. Nedim Arda ANKA’ya yaptığı açıklamada, sinüzitin, sinüs denilen, kafa bölgesindeki boşlukların iltihabı anlamına geldiğini söyleyerek, “Herkes zaman zaman üst solunum yollarından hasta olur. Bu tip bir hastalık sonucu enfeksiyon gelişiyor ve enfeksiyonlarla mikro organizmalar ortaya çıkıyor.

Mikroorganizmalar da sinüs dediğimiz bu boşluklara yerleştiği zaman sinüzit ortalığa çıkıyor” dedi. Sinüzitin iki gruba ayrıldığını ifade eden Doç.Dr. Arda, “Hastalık akut ve kronik olmak üzere ayrılıyor. Akut sinüzit yüksek ateşle, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, halsizlik gibi belirtilerle başlayan bir hastalık.

Genellikle 4-5 gün içerisinde uygun verilen antibiyotiklerle iyileşme sağlanıyor” dedi. Doç. Dr. asıl sorun yaratanın kronik sinüzit olduğunu kaydederek, “En az altı hafta süren, altı haftadan sonra ilaçlara çok fazla cevap vermeyen bir hastalık. Kronik sinüzitte çok şiddetli bir ağrı ve yüksek ateş olmaz. Fakat sürekli devam eden bir ağrı söz konusu olur” diye konuştu.

-ÖNCE İLAÇ TEDAVİSİ SONRA AMELİYAT-

Tedavi yöntemi olarak öncelikle ilaç tedavisini tercih ettiklerini bildiren Doç. Dr. Arda, “Ameliyat yapmaksa kronik sinüzitin en belli başlı tedavi yöntemlerinden bir tanesi” dedi. Türkiye’de teknolojinin gelişmesiyle sinüzit tedavisinin en son basamağının ise “balon sinoplasti” olduğunu belirten Doç. Dr. Arda,şunları söyledi:

“Bu yöntem, burun boşluklarının içinin balonla genişletilmesiyle yapılan bir tekniktir. Sinüs dediğimiz boşlukların içerisini kaplayan mukoza dediğimiz dokular var. Bu mukoza burun içindeki akıntıların sinüslerin boşalma kanalları aracılığı ile normal şekilde dışarı atılmasını sağlar.

Ancak sinüslerin boşalma kanallarında tıkanma meydana geldiği zaman, salgılar dışarı atılamıyor ve sinüzit ortaya çıkıyor. İşin içine mikro organizmalar da girdiği zaman ateş ortaya çıkıyor.

Akut sinüzitte bu kanallar her hangi bir ilaçla açılarak sinüzit iyileştirilebilir. Ama kronik sinüzitte ilaçlarla bu kanalları açamıyoruz. Kanalları açabilmek için cerrahi müdahaleler yapıyoruz. Cerrahi müdahale ile bu kanalları boşaltıyoruz. Günümüz teknolojisinde kullandığımız en son yöntem balon sinoplasti.Bu yöntemle boşaltım kanallarının tekrar kapanmamasını sağlıyoruz. Orada iltihap ve apsenin birikmesine engel oluyoruz."

-HASTA İKİ GÜN SONRA İŞİNE DÖNEBİLİYOR-

Doç.Dr. Arda, son birkaç yıldır kullanıma giren yöntemin avantajlarına ilişkin olarak ise şunları söyledi:

“Hasta direk olarak iki gün sonra işine dönebiliyor. Hastaya çok daha rahat pansuman yapma imkanı sağlıyor. İnce bir çubuk yardımıyla genişletilmesi gereken bölgeye sönmüş bir balon sokularak, o bölgede basınçla şişirilerek daralmış olan bölge genişletiliyor. Daralmış olan bölgeyi içten dışa doğru baskı yaparak genişletiyor.

Bu yöntem maksimum yarım saat veya bir saat sürüyor. Balon tedavisi her yerde kullanılamıyor. Ana sinüslerin kanalını genişletmekte ve alın bölgesindeki sinüs kanallarını genişletmekte daha yaygın olarak kullanılıyor.”

Yöntemin çocuklarda çok fazla uygulanmadığını bildiren Doç. Dr. Arda, “Çocukluk çağındaki sinüzitler zaten ilaç tedavisine biraz daha çabuk cevap veriyor ve cerrahi müdahaleye gerek kalmıyor. Hastanın yaşı ilerlediği zaman müdahale biraz daha kolaylaşıyor.

Çocuklarda kemik gelişimini etkilemeyecek şekillerde cerrahi müdahale yapmaya da özen göstermek lazım” dedi.Balon sinoplasti yöntemiyle narkoza gerek kalmadan lokal anesteziyle uygulamanın rahatça gerçekleştirildiğini belirten Doç. Dr. Arda, tekniğin, narkoza engel tansiyon, şeker gibi rahatsızlıkları olan kişilerde de rahat bir şekilde uygulanabildiğini söyledi.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

söz verdik



bademcik iltihabı

bademciklerin iltihaplanmasına tıp dilinde tonsilit denir. bademcikler şiş, kırmızı ve yeşilimtrak beyaz renkte cerahatlı görünümdedir. Yutkunma sırasında ağrı yapar. Hastada kırıklık, baş ağrısı ve vücut ağrıları vardır. Hastalık birdenbire üşütme ve ateş ile başlar. Gereği gibi tedavi edilmezse orta kulak iltihabı, böbrek iltihabı, romatizma ve kalp hastalıklarına neden olabilir.

ateş
Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür. Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir. Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir. Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir.

kızıl
Kendine has bir deri döküntüsü ve boğaz ağrısı ile ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde scarlatina denir. Nedeni, bademciklere yerleşen bir çeşit mikroptur. Hastalık aniden ortaya çıkan baş ağrısı, titreme, boğaz yanması, bulantı, ve havale ile başlar. Ateş yükselir. Nabız hızlanır ve bademcikler de şişer. Bu belirtilerin ortaya çıkmasından çok kısa bir süre sonra, ağız çevresi hariç vücudun diğer yerlerinde kırmızı lekeler belirir. Dilin üstü de beyaz bir tabakayla kaplanır. Bu tabaka 3 gün sonra kalkar ve dil ağaç çileği görünümünü alır. Hastalık en fazla 6 hafta içinde geçer. Bulaşmayı önlemek amacıyla, hastanın odası ayrılır. Başkaları ile görüşmesi engellenir. Odası sık sık havalandırılır. Sulu ve sindirilmesi kolay yiyecekler verilir. İyi tedavi edilmezse böbrek iltihabına neden olabilir.

kulak ağrısı
Kulak ağrısı başka bir hastalığın belirtisidir. Kulak borusu zarı iltihabı, kulak nezlesi, ortakulak iltihabı, kulak yolundaki çıban, boyun bezeleri, yüz nevraljisi, bademcik iltihabı veya çene mafsalındaki hastalık, kulak ağrısına neden olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir.

kulak iltihabı
Ortakulakta veya kulak arkası kemikte görülür. Vakit geçirilmeden doktora başvurmak gerekir. - Ortakulak İltihabı bademcik veya gırtlakta meydana gelen iltihaplar grip, kızamık, kuşpalazı, kızıl gibi hastalıklar ortakulağın iltihaplanmasına neden olabilir. Hastada, yüksek ateş ve kulak ağrısı görülür. Kulağa sıcak pansumanlar yapmak, ağrıları dindirir. - Kulak Arkasındaki Kemiğin İltihabı Nedeni, genellikle ortakulaktaki iltihabın, kulak arkasındaki kemiğe doğru yayılmış olmasıdır. Hastada ateş, kulak ağrısı, koyu kulak akıntısı, halsizlik görülür. İşitme azalır. Çaresi ameliyattır.

nefes kokusu
Tıp dilinde halitosis denilen nefes kokusunun nedenleri çeşitlidir. Genellikle aşağıdaki nedenlerden kaynaklanır: - Hazımsızlık, geğirme, kokulu yiyecekler, alkol ve bazı ilaçlar - Burun veya sinüz hastalıkarı - Çürük dişler, ağız yaraları veya bademcik iltihabı - Kusma veya uzun süreli perhizler Diğer taraftan şeker hastalığı, kansızlık ve ateşli hastalıklar sırasında da nefes kokusu hissedilir. Herşeyden önce, ağız temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çürük dişler tedavi ettirilmeli, yenilen ve içilen şeylerin kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Hergün temiz havada yürümek de faydalıdır. Kısa sürede geçmeyen nefes kokularında bir doktora başvurmak gerekir.

öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır. - Kuru öksürük Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür. - Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. - Balgamlı öksürük Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir. Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır

şeker hastalığı
Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir. Şeker durumu Açken Yemekten 1-2 saat sonra Normal kimselerde 80 mg. 140 mg. Orta derecede 130 mg. 190 mg. Ağır derecede 160 mg. 215 mg. 2 çeşit şeker hastalığı vardır. - Şekersiz Diabet : Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. - Şekerli Diabet :Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir. Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır. - Diabetik Koma :Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. - Şeker Eksikliği Koması : Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.
ölümümüzden  sonra mezarimizi aramayiniz,bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir...mevlana

Tuğra

SARS ve kuş gribi salgınlarını yaşayan ve salgın hastalıklara karşı büyük tecrübesi olan Çin, domuz gribi virüsü için hızlı test yöntemi geliştirdi.

Çin Sağlık Bakanı Chen Zhu, Pekin'de Çin Devlet Konseyi Basın Ofisi'nce düzenlenen basın toplantısında Çin'in domuz gribi ile ilgili çalışmaları hakkında bilgi verdi. Virüsün Çin'e gelmemesi ve yayılmaması için etkili önlemler aldıklarını söyleyen Chen, insanlardaki domuz gribi virüsü H1N1 için hızlı test yöntemi geliştirdiklerini açıkladı.

Çinli bakan geliştirilen yeni yöntemle virüsün ne kadar bir zamanda tespit edilebileceği konusunda ise bilgi vermezken, yöntemin ülkedeki tüm ilgili birimlere yarın gönderileceğini anlattı.

Bakan Chen, halkın bu salgına karşı bilinçlendirme ile sağlık kuruluşlarının hastalık denetimini yoğunlaştırma çalışmalarının hızla devam ettiğini belirterek, virüsün Çin'e bulaşma olasılığının bulunduğunu ifade etti.

Chen, Dünya Sağlık Örgütü ve hastalığın görüldüğü yerlerdeki ülkelerin hükümetleriyle yakın iletişim ve işbirliği içinde olduklarını kaydederek, olası salgına karşı malzeme ve teknoloji hazırlıklarını sürdürdüklerini, Çin'e yetecek kadar aşı ve ilaç üretim kapasitesine sahip olduklarını dile getirdi.

Bu arada Çin, Meksika'ya 1 milyon doları nakit olmak üzere 5 milyon dolarlık tıbbi yardım malzemesi gönderdi. Air China ile gönderilen yardımın ardından virüsün uçakla Çin'e gelmemesi için uçağın Pekin'e varışta dezenfekte edileceği bildirildi.

Tıme Turk
〰〰〰〰🐠

devran

Çok fazla belirti vermeden yayılan ve çoğu zaman yutma zorluğuyla kendini gösteren yemek borusu kanserlerine kimi zaman yaşam koşulları kimi zaman da çevresel faktörler neden oluyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Nihat Yavuz,  yemek borusu kanserinin (özofagus kanseri), dünyada görülen tüm kanserler arasında altıncı sırada yer aldığını belirtiyor. Erken belirti vermemesi nedeniyle hastalar hekime geç başvurduğundan, hastaların çoğunda tanı konulduğunda hastalık ilerliyor, tedavi yani tam iyileşme şansı azalıyor. 

En Çok 50-70 Yaş Arasında Görülüyor

Erkeklerde daha sık görülen hastalık genellikle 50-70 yaş arasında görülür. Hastalığın görülme sıklığı coğrafi olarak da farklılıklar gösterir. Batı ülkelerinde 100.000’de 20 iken, Uzakdoğu ülkelerinde 100.000’de 100 oranında rastlanır. Bu oran Güney Afrika’da 100.00’de 160, Kazakistan’da 100.000’de 540’lara kadar çıkar. Ülkemizde ise oran tam olarak bilinmese de Doğu Anadolu bölgesinde daha sık görülür.

Alkol Ve Sigara Tüketimi Önemli Rol Oynuyor

Yemek borusu kanserine neden olan faktörler kanserin tipine göre farklılıklar gösterir. Squamoz hücreli kanser gelişiminde alkol ve tütün tüketimi en önemli rolü oynar. Buna tütsülenmiş et, tuzlanmış sebzelerle beslenme, sıcak sıvıların alınması, vitamin-mineral eksiklikleri ve birtakım hastalıklar (akalazya gibi) da rol oynarlar. Adenokanser gelişmesinde ise gastroözofageal reflü önemli bir rol oynamaktadır.

Yutma Güçlüğü En Önemli Belirtisi

Yemek borusu kanserlerinde hastaların yüzde 90’ında yutma güçlüğü ve kilo kaybı ilk belirtileri oluşturur. Yutma güçlüğü gittikçe ilerleyen bir özellikte olup hastalar önce katı gıdaları daha sonra yumuşak gıdaları ve en sonunda da suyu bile yutamadığını söyler. Bunlara ilaveten ağrılı yutma, yediklerinin ağzına geri gelmesi, göğüs arkasında ağrı, gıdaların aspirasyonuna bağlı akciğer enfeksiyonu gelişebilir. İlerlemiş olgularda ses kısıklığı, soluk borusu ile yemek borusu arasında fistül gelişimi görülebilir.

Pet Yayılmış Hastalığı Görmeyi Sağlıyor

Hastaların fizik muayenesinde kilo kaybına ait bulgular, ele gelen lenf bezleri saptanabilir. Tanıda kullanılan yöntemler sırasıyla radyoloji yani ilaçlı film ile yemek borusu ve mide filmlerinin çekilmesi, endoskopik biyopsi, bilgisayarlı tomografi yani göğüs ve karın bölgesinin tomografilerinin çekilmesi hem tanı hem de hastalığın evrelendirilmesi açısından önemlidir. Endoskopik ultrasonografi (endoskopi altında tümörün derinliğini saptayıp biyopsi almamıza olanak sağlar) en sık kullanılan tanı yöntemleridir. Bunların yanı sıra  MR (manyetik rezonans görüntüleme) ve PET (Pozitron Emisyon Tomografisi) nadir olarak kullanılan yöntemlerdir. Özellikle PET hastalığın yayılmış olması halinde önemlidir.

Tedavide, Cerrahi, Radtoterapi ve Kemoterapi Uygulanıyor

Yemek borusu kanseri tanısı konulup ve hastalığın evresi saptandıktan sonra tedavide nasıl bir yol izleneceği önemlidir. Cerrahi, radyoloji ve onkolojiden oluşan multidisipliner yaklaşımla hangi tedavinin uygulanacağına karar verilir. Yemek borusu kanserlerinde cerrahi tedavi (yemek borusunun çıkarılması), radyoterapi (ışın tedavisi), kemoterapi (ilaç tedavisi), lazer tedavisi ve palyatif işlemler (stent uygulanması) hastalara uygulanan tedavi seçeneklerini oluştururlar.

haberturk
Gün Olur devran döner.

Tuğra

Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ted Berger, epilepsi ve parkinson hastalığının tedavisinin üç yıl içinde gerçekleştirileceği, Alzheimer hastalığına ise 10 yıl sonra ise kısmi çözüm geliştirileceğini bildirdi.

Arizona Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Metin Akay tarafından Antalya'da düzenlenen 4. Uluslararası Beyin Mühendisliği Konferansı başladı.

Beyinde fonksiyonunu kaybetmiş hafıza hücrelerinin yerine elektronik çip takılması yöntemiyle dünyada tanınan Prof. Dr. Berger, epilepsi, parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde çok önemli çözümlerin mühendislik ve tıbbın birleşmesinden üretileceğini belirtti.

Prof. Dr. Berger," Parkinson ve epilepsi hastalığının nasıl geliştiğini, mekanizmasını çok iyi biliyoruz, ancak hastalığın sebepleri ve oluş nedenleri konusunda yeterince bilgimiz yok. Tedavilerde özellikle beyin uyarıları kanalıyla bir takım yan etkileri var. Onlarla ilgili yeni çözümler üretilmesi gerekir ve üretilecek" dedi.

Haber53
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Sıcakların başlamasıyla birlikte aşırı terleyen kişiler için de zor günler başladı.

Aşırı terlemede stresin rolü büyük rolü olduğunu belirten uzmanlar, "Stres, avuç içi, koltuk altı, zaman zaman tüm vücutta terleme fazlalığına neden oluyor" uyarısında bulunuyor.

Bursa Özel Bahar Hastanesi'nden Dr. Yavuz Okur, vücutta ter salgılayan 2 tür salgı bezi sistemi olduğunu, ter bezlerinin farklı yerleşim ve farklı uyarılma özellikler gösterdiğini söyledi.

Terle başetmenin için ilk kuralın temizlik olduğunu anlatan Okur, stresin de aşırı terlemeye davetiye çıkardığını kaydetti.

Okur, "Alüminyum içeren antiseptiklerin lokal uygulanması da teri azaltır. El ve ayaklardaki aşırı terlemeye karşı iyontoforez denilen yöntem uygulanabilir. Bu el ve ayak terlemelerinde, elektrik akımının geçtiği su banyosu. botoks da alternatiflerden biri. Koltuk altına rahat uygulanır ve 5- 6 ay hastayı rahatlatır.

El ve ayakta da uygulanabilir ama ağrı verici olabilir. Sık yıkanma alışkanlığının edinilmesi, temizliğine dikkat edilmesi, antiseptik sabunlarla yıkanma, gerektiğinde antibakteriyel sabunların eklenmesi, sentetik giysilerden kaçınmak ve pamuklu giysilerin tercih edilmesi sorunu büyük ölçüde çözer.

Temizlenmeden sprey kullanmayı önermiyoruz. Kokuyu ağırlaştırabilir. Stresli olmak da terlemeyi körüklüyor.Stres altında ter bezleri daha fazla çalışır.Stresli olduğumuz zamanlarda sinir sisteminin sempatik sistem denen özel bir bölümü çalışır ve terlemeye neden olur. Ama insanların yüzde 1'inde bu sistem hiç bir stres olmadan aşırı çalışmaktadır. Bu kişilerde terleme el ayak tabanı koltuk altı ve yüzde görülebilir.

Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar şişmanlık menapoz ağır psikiatrik hastalıklar ve bazı ilaçların kullanımı sonucu terleme gelişebilir." dedi.

Kötü ter kokusunun yenilen gıdalarla ilgili olup olmadığı yönündeki soruyu cevaplayan Dr. Okur, ter salgısının kokusuz olduğunu, ancak bazı nedenlerle kötü kokmaya başladığını kaydetti.

En kolay iyileştirilebilen rahatsızlığın yiyecek ve ilaçların etkisiyle ortaya çıkan ter kokusu olduğunu vurgulayan Okur, "Baharatlı, özellikle sarımsaklı yiyecekler, bazı ilaçlar ve vitaminler sadece terle değil, aynı zamanda solunumla da kötü koku yayılmasına neden olurlar. Deri yüzeyinde bulunan doğal bakteri topluluğu kötü hijyen koşullarında, aşırı terlemede istenmeyen kokuya yol açarlar.

Diğer bir ter kokusu nedeni ekrin ve apokrin terle birlikte, idrar ve hatta nefeste de belli olan, çürümüş veya bozulmuş balık kokusuyla seyreden, bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Esas neden balık, yumurta, süt, ciğer gibi gıdaların bazı maddelerinin karaciğerde değişikliğe uğrayamaması ve değişmeden atılması. Kötü koku bu nedenle yayılır.

Dr. Okur, yaz aylarında terlemenin vücudun ısısını dengelemek amacı taşıdığını, bu dönemde hijyen koşullarının yeterli olması durumunda, aşırı ter ve bakteriyel ayrışmanın kötü kokunun oluşmasına neden olduğuna dikkat çekti.

(CİHAN)
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Uzmanlar, yaz aylarında klimanın altında uyumanın birçok hastalığa davetiye çıkardığını söyledi.

Klimalı odalarla uyumanın birçok rahatsızlığa davetiye çıkardığını belirten uzmanlar, yatak odasında klima bulunduranlarda gribal ve viral enfeksiyonlar, kas ağrıları, kas tutulması ve zatürree gibi rahatsızlıklara yakalanabilecekleri uyarısında bulundu.

Klimanın dikkatli kullanılması gerektiğini kaydeden uzmanlar, "Klimanın en zararlı yanı havayı kontrolsüz olarak kurutuyor.

Bu da birçok rahatsızlığa sebep oluyor. Bir günde sıcak bir odada uyumadan kaynaklanan rahatsızlıkla özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır illerinde 3 kişi hastaneye başvururken, klimalı odalarda uyuyanların başvuruları ise 100'ü geçiyor. Ancak mutlaka klima gerekiyorsa çok dikkatli kullanılmalı. En düşük seviyeye ayarlanmalı ve uykuya dalınca mutlaka kapatılmalıdır" dedi.

Uzmanlar, iyi bir uykunun püf noktasının her gün aynı saatte uyanmak olduğunu kaydediyor. Uzmanların iyi bir uyku için önerdiği bazı püf noktalar şöyle:

"Gündüz vakti olabildiğince aydınlık ortamlarda bulunun. Sabah çalışmaya başlamadan önce biraz yürüyüş yapın. Günlük yürüyüş süresi ortalama 45 dakikadan kısa olmamasına özen gösterin. Aldığınız kafein içeren kahve, çay, çikolatayı kısıtlayın.

Günde 2 fincandan fazla kahve içmeyin. Uykuya dalmakta veya sürdürmekte sorununuz varsa kafeini tamamen hayatınızdan çıkarın.Uyku ile ilgili sorununuz varsa sigarayı tamamen bırakmaya çalışın. Alkollü içeceklerden tamamen uzaklaşın."

Tıme Turk
〰〰〰〰🐠

devran

Hamilelik süresince artan ağırlığınız zamanla sırt ağrılarınızın da artmasına neden olur bu ağrıları asgarileştirmek sizin elinizde

Healthday.com'da yer alan habere göre, Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Koleji, sırtınızdaki ağrıyı önlemeye ya da hafifletmeye yardımcı öneriler sunuyor.

· Tamamen düz ya da yüksek topuklu ayakkabılar giymeyin, az topuklu ve rahat ayakkabıları tercih edin.

· Ağır eşyaları tek başınıza kaldırmayın.

· Uzun süre ayakta kalacaksanız, bir ayağınızı biraz daha yüksek bir yere koyarak destekleyin.

· Sıkı bir yatakta yatın ya da somya ile yatak arasına tahta yerleştirin.

· Yere eğilirken belden değil dizlerinizi kırarak eğilin.

· Sandalyeye oturduğunuzda sırtınızın alt kısmına yastık yerleştirin ya da arkası desteklenmiş sandalyeye oturun.

· Yan yatın ve bacaklarınızın arasına yastık yerleştirin.

· Sırtınızın alt kısmına yavaş hareketlerle masaj yapın ya da ısıtma yastığı veya buz torbası koyun



(Zaman)
Gün Olur devran döner.

Tuğra

OECD’nin “Bir Bakışta Toplum” raporunda üye ülkelerin “Akıl Sağlığı İndeksi” de yer aldı. Türkiye'nin durumu vahim...

OECD’nin “Bir Bakışta Toplum” raporunda üye ülkelerin “Akıl Sağlığı İndeksi” de yer aldı. Derlenebilen 21 ülkenin verilerinden oluşan indekste Türkiye’nin sonuncu çıkması kaygı oluşturdu.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) kapsamında orta düzeyde akıl sağlığı sorunlarının yüzde 48, ciddi sorunların ise yüzde 31 oranında tedavi gördüğü belirtilirken birçok ciddi vakanın ise tedavi edilmediğine dikkat çekildi.

GÖRECE ZAYIF

Raporda, “21 ülke arasındaki akıl sağlığı indeksi Türkiye’de akıl sağlığı durumunun göreceli olarak zayıf bulunduğunu Norveç’te ise olumlu düzeylerde bulunduğunu ortaya koymuştur” denildi.

Türkiye’nin bu alanda içinde bulunduğu olumsuz durum, rapora konulan bir tabloda da açıkça görüldü.

Akıl sağlığı açısından Polonya ve İtalya’nın da zayıflıkları bulunduğuna, Hollanda, İrlanda ve Almanya’nın göreceli iyi durumlarına dikkat çekilen raporda, “Akıl sağlığı indeksinin orta bölümlerinde ülkeler arasında büyük bir değişkenlik yoktur” denildi.

Akıl Sağlığı İndeksi’nde, 21 OECD ülkesi olumludan olumsuza doğru şöyle sıralandı: Norveç, Hollanda, İrlanda, Almanya, Danimarka, İsveç, Belçika, İspanya, Finlandiya, Lüksemburg, Macaristan, Fransa, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Slovak Cumhuriyeti, Yunanistan, Avusturya, Portekiz, Polonya, İtalya, Türkiye.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Boyunuzu 30-40 santimetre uzatmak mümkün.

Boy uzatma (kemik uzatma) ameliyatları, cüce olarak adlandırılan boyları normal kabul edilen değerlerin altında kalan kişilerin tedavilerinde uygulanıyor. Cüce hastaların boyları özel cihazlar ve teknikler yardımıyla her gün 1 mm uzatılarak, 150 santimetre civarında boya ulaşmaları sağlanabiliyor. Bu sonucu elde edebilmek için tedavinin 2-3 yaş civarında başlayabilmesi çok önemli.

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Eralp konu hakkında bilgi verdi.

Üç Hasta Grubunda Uygulanıyor

Cücelerde Uzatma:

“Cüceliği olan hastalarda amacımız estetik işlemden çok, kişinin kapı koluna erişmesi, otobüse binebilmesi, musluğa yetişebilmesi gibi gün içinde daha konforlu, kaliteli bir yaşam sürdürmesidir. Yani amacımız 160 santimetre boyundaki kişiyi 180 santimetre yapmak değildir. 'Akondroplazi' denilen hastalıktan mağdur olan hastalarımızı, 2-3 yaşında başlayıp birkaç ameliyat yaparak yaklaşık 150 santimetreye kadar uzatıyoruz.”

Kırıklar Kötü Kaynadıysa:

“Bir uzvun büyüme kıkırdağının, kaza ya da başka nedenler sonucunda harap olması, kırıkların kötü kaynaması halinde, yaptığımız ameliyatla bir bacak ya da kolu, diğeriyle eşit duruma getirebiliyoruz.”

Kozmetik Amaçlı Uzatma:

“Eğer hasta ihtiyaç için değil, daha iyi bir görüntüye kavuşmak için bu ameliyatı yaptırmak istiyorsa, belirli bir süre psikiyatri uzmanları hastayı değerlendirip uygun bulduktan sonra kozmetik uzatmayı uyguluyoruz. Çünkü yaptığımız ameliyatlar zorlu ameliyatlardır; burun estetiği yapar gibi kozmetik anlayışla hareket edemeyiz.”

Cücelerde Boy Uzatmaya 2-3 Yaşında Başlanmalı

Cücelerde “boy uzatma” ameliyatlarına 2-3 yaşında başlanması gerektiğini, çünkü üç ayrı bölgedeki altı kemiği uzatmaya çalıştıklarını anlatan Doç. Dr. Levent Eralp, ameliyatın teknik zorluklar içermesi nedeniyle erken başlanmasının önem taşıdığına dikkati çekti. Uyluk, kaval kemiklerinin yanı sıra kol kemiklerini de uzattıklarını belirten Doç. Dr. Eralp, şunları söyledi:

“Belli aralıklarla yapılan boy uzatma ameliyatları sonrasında 150 santimetreye kadar uzatmak mümkün oluyor. Her bir kemiği uzatabilmek için en az üç ameliyat yapıyoruz. Aynı anda birkaçı birden uzatılıyor, her iki tarafı da aynı anda uzatıyoruz. Birçok kemiği aynı anda uzattığımız için yürümeleri zor olabiliyor. Hastanede biraz daha fazla yatırıp fizik tedavi ile yürümelerini kolaylaştırmayı hedefliyoruz.” Uzatma cerrahisi hekim için de hasta için de zor bir süreç.

Kemiği Kendi Kendine Uzatan Çivi

Boy uzatma ameliyatlarında kullanılan teknoloji ve aletlerde de son yıllarda büyük gelişmeler oldu. İleri teknoloji sayesinde artık vücutta kemiğin içinde kalan ve kemiği uzaktan kumanda ile kendi kendine uzatan cihazlar üzerinde çalışılıyor. Bu tür cihazların kullanımı konusunda özel eğitimler almak gerekiyor. Doç. Dr. Levent Eralp söz konusu çiviyi kullanma eğitim ve yetkisine sahip olduğunu, bu çiviyi kullanarak üç hastayı ameliyat ettiklerini belirtiyor.

“Her gün bir milimetre uzatıyoruz”

Kemiklerde düzeltme ya da uzatmaya yönelik cerrahi işlemler yapılıyorsa, her gün bir milimetre uzatmak gerekiyor. Bu sürecin yavaş yavaş olması önem taşıyor. Dünyada 8-10 yeni yöntem bulunuyor. Söz konusu yöntemler cerrah tarafından uygun vakalarda kullanıldığında hastalar yarar görebiliyor.

“Bacakları kesmekten kurtarabiliyoruz”

Eksik ya da yanlış tedavi görmüş, kaza geçirmiş insanlar, şeker hastaları, uzun süre sigara içmek gibi etkenler sonucunda kemiklerde önemli hasarlar oluşuyor. Kaynamamış kırıklar ortaya çıkıyor. Bunların önemli bir kısmına bacağı kesmek gibi tedaviler önerildiğine değinen Doç. Dr. Levent Eralp, şunları söyledi:

“Biz ise günümüzde, dışardan kemik düzelten cihazlar, yüksek basınçlı oksijen tedavisi, plastik cerrahi uzmanlarının kullandığı serbest doku nakil yöntemleriyle uzuvları kurtarıyoruz. Bu hastaların önemli bir kısmı daha önce hatalı tedaviler görmüş kişiler.

Asıl sıkıntıyı, yanlış yapılan ameliyatları düzeltmek için yapılan ameliyatlar oluşturuyor. Kemiğin yapısı, kullanılacak cihazın kemiğe tutulumu ve iyileşme süresi açısından önemlidir. Kısa süre öncesine kadar bu tür hastaların uzuvlarının feda edilmesi önerilirken artık yaratıcı teknikler ve diğer branşların yardımı ile bu uzuvları tedavi edebiliyoruz.”

Kemik Düzelten Cihazlar

Kötü kaynayan kırıkların ya da doğuştan kemik eğriliklerinin tedavisinde de boy uzatmaya benzer cihaz ve teknikler uygulanabilir. Doç. Dr. Levent Eralp ameliyatta kemik eğriliklerinin düzeltilmesi halinde, kemiğin içine konulan çiviler, ya da kemiğin üzerindeki plak ve vidalarla sabitleme yapıldığını belirtti. Kemiğe dışardan menteşeli cihazlar uygulanır. Her gün bir mm ya da her gün bir derece gibi düzeltme yapılır.

Beraberinde uzatma da yapmak isteniliyorsa, bu cihazlar çok uygundur. Vücut kemiklerin arasını yeni kemik dokusu ile doldurur. Her bir santimetrelik uzatma için 1-1,5 aylık bir sürenin geçmesi gerekir.

Tedavide hastaların günlük yaşamında bir kısıtlamaya gerek yoktur. Yurtdışında hastalara havuza girmeleri bile söylenir; ancak ülkemizde hastalar evlerine hapsoluyor, işine, okuluna gidemiyor. Cihaz kemiği koruduğundan üzerine düşse bile sorun olmaz. En çok kemik kırıkları ve dolayısıyla eğrilikleri, uyluk ve kaval kemiğinde, kol kemiğinde ve el bileğinde oluyor.

Haber3
〰〰〰〰🐠