Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sağlık Bilgileri

Başlatan müteallim, 20 Şubat 2005, 04:02:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

aydeniz

tuğra kardeşim güzel bilgiler paylaşıyorsunuz size teşekkür ediyorum &)

Tuğra

#271

İngiltere'de yapılan bir çalışmayla, artrit ağrılarının beyindeki duygu ve korku bölgelerinde etkili olduğu belirlendi.

Arthritis & Rheumatism'in Nisan sayısında yer alan çalışma, artrit ağrıları için yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir.

Yapılan analizlere, dizinde osteoartrit rahatsızlığı olan 12 kişi katıldı. Manchester Üniversitesi Romatizmal Hastalıklar Merkezi'ndeki araştırmacılar, beyin görüntüleme yöntemlerini kullanarak, osteoartrit ağrılarının beyinde neden olduğu aktivitelerin, ağrı olarak değil, sıcakla temas edildiğinde oluşan ağrı gibi algılandığını belirlediler.

Hem osteoartrit ağrıları hem de sıcakla temastan kaynaklanan ağrılar, iki paralel sisteme sahip, ağrı matriksi olarak bilinen beyin yapılarının birbirleriyle bağlantısını aktive ediyor.

Medial ağrı sistemi, korku ve stres dahil, ağrının neden olduğu duygusal yönlerin ortaya çıkmasında etkili oluyor. Lateral sistem ise, ağrının fiziksel yerini, şiddetini ve devam süresini belirliyor.

Osteoartrit ve sıcakla temasın neden olduğu ağrıların, beyindeki bu iki sistemi harekete geçirdiği, ancak osteoartrit ağrılarının medial ağrı sistemindeki aktiviteleri artırdığı belirtiliyor.

Araştırmacılar, bu verileri, deneysel ağrılara göre, osteoartrit ağrılarının duygusal etkilerinin daha fazla olduğunun ve korku ve stresle bağlantısının daha güçlü olduğunun göstergesi olarak düşünüyorlar.

Osteoartrit ağrılarının ayrıca, konsantrasyon üzerinde önemli bir rolü olan, beyindeki prefrontal korteks ve arka alt parietal korteksdeki aktiviteleri artırdığını belirtiliyor.

Araştırmacılar, bu durumun, hastaların artrit ağrılarıyla mücadele etmek için izledikleri stratejilere odaklanmalarının bir sonucu olabileceğine dikkat çekiyorlar.

Realage
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Profesörler araştırdı! Acı kırmızı biberde yoğun olarak bulunan 'kapsaisin' kanserin baş düşmanı.
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, yaptığı açıklamada, genetik ve çevresel faktörlerin kalın bağırsak kanseri gelişimine olan etkisinin iyi bilindiğini belirtti.



Kanser cerrahisi, radyoterapi ve kemoterapi alanlarındaki gelişmelere rağmen tedavi oranlarında çok düzelme olmadığını, ancak yine de kansere karşı en iyi yolun tedavi olmayı sürdürmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, "Geçen yıllarda yaptığımız ve batılı bir çok araştırmacının yayınladıkları benzer çalışmalarımızı kamuoyu ile paylaştım. Bir kez daha halkımızın hatırlamasında yarar olduğunu düşündüğüm bir konu acı biberdeki kapsaisin maddesidir" dedi.

Son olarak Güney Koreli araştırmacıların Nisan 2009'da 'Cellular& Molecular Biology Letters' isimli dergide ve Anticancer Research dergisinin ocak sayısında yayımlanan çalışmada, karaciğer kanser hücresi üzerine kapsaisin etkisinin incelendiğini vurgulayan Prof. Dr.Yılmaz, "Kapsaisin biberin temel acı maddesi olup, birçok hücre tipinde, bir anti-tümör etkisi sergilemiştir. Ancak, kapsaisinin anti tümör etkisi tam açıklanmamıştır" dedi.

Ayrıca kırmızı biberin, kolesterol düşürücü, mide asidini düzenleyici ve mikrop öldürücü etkilere sahip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sanıldığının aksine kırmızı biberin zayıflatıcı etkisinin de bulunduğunu kaydetti.

İNternet Haber
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı tarafından yeni bir cerrahi yöntem uygulanmaya başlandı.

'Endoskopik Disk Cerrahisi' adı verilen yöntemle bel fıtıklarının tedavisi, kamera sistemi ile 0.5 santimetrelik bir kesiden lokal anestezi altında yapılabilecek.

MEÜ'den yapılan açıklamada, söz konusu yöntemle tedavi gören hastaların hastanede yatmasına gerek kalmadığını ve aynı zamanda da ameliyat sonrasında hastalarda sıklıkla görülen bel ağrısının ortadan kalkacağı dile getirildi. 'Endoskopik Disk Cerrahisi' yönteminin MEÜ bünyesinde faaliyet gösteren Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde de uygulandığı belirtildi.

Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Polikliniği'nde uygulanmaya başlanan bir diğer tedavi yönteminin de 'Extracorporeal Shock Wave Therapy (ESWT)' olduğu belirtildi. Vücut dışından şok dalgası tedavisi anlamına gelen bu yöntemin çalışma prensibinin de taş kırma metoduyla aynı şekilde işlediği vurgulandı.

Bu yöntemle birlikte sertleşmiş ve dejenere olan dokuya şok dalgası gönderilerek akut inflamasyon oluşturulduğu ve vücudun bu bölgeyi tekrar onarması için uyarı sağlandığı kaydedildi.

ESWT yöntemiyle özellikle kas ağrıları, sırt ağrıları, tendon hastalıkları, topuk ağrısı, baldır ağrısı, dirsek ağrısı, omuz ağrısı gibi hastalıkların kısa süre içinde ve etkin bir şekilde tedavi edilebileceğine dikkat çekilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

"Bir seansı yaklaşık 10 dakika kadar süren tedavinin ciddi bir komplikasyon riski ise oldukça düşük. Bunun yanı sıra dirençli olgularda tedaviyi haftada bir olmak üzere üç seansa kadar uzatmak gerekebiliyor. Bazı durumlarda ağrı 1-2 gün süreyle artıp sonra tekrar azalabilmekle beraber genellikle çok uzun süredir var olmayan şikayetlerde, ilk seanstan hemen sonra rahatlama elde ediliyor."

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Belirtileri nelerdir, nasıl tedavi edilir? Öğrenmek istediğiniz herşey...

Sağlıklı bir erkeğin damar yatağında 4,5 litre, kadının damar yatağında ise 4 litre kan dolaşıyor. Kanın görevi, dokulara gerekli olan oksijeni taşımak. Anemi, kişinin oksijen taşıma kapasitesinde azalma demektir. Aneminin pek çok nedenleri ve türleri var. Halkın en çok tanıdığı “demir eksikliği” sorunu aslında anemi ile nitelenen hastalıkların sadece bir tanesidir.

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Önder, kan yapımında vücutta yeterli demir bulunmasının şart olduğunu belirterek 15-55 yaş grubundaki kadınlarda demir eksikliğinin sıkça görülmesinin nedenlerini şöyle özetliyor:

 15-55 yaş dönemindeki aylık regl
 Hamilelikler ve emzirme
 Düşükler, kürtajlar
 Ameliyatlar
 Başta mide-barsak kanalından olmak üzere uzun bir zamandan beri süregelen kan kayıpları

Tek Başına Soluk Cilt Kansızlık Belirtisi Değil

Cilt solukluğu genellikle kansızlığın muayene bulgularının başında geliyorsa da yanıltıcı olabiliyor. Prof. Dr. Oğuz Önder, soluk benizli olmanın kansızlığa dair bir ipucu olabileceğini, ancak avuç içleri, tırnak yatakları, göz içine bakılarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağını belirtiyor.

Halsizlik, yorgunluk, enerjisizlik, egzersiz kapasitesinde kısıtlanma, hareket edildiğinde nefes nefese kalma ve kalp çarpıntısı aneminin derinliğine bağlı olarak görülen belirtiler arasında yer alıyor.

Bir de anemiye sebep olan tıbbi durumların tabloya eklediği başka belirti ve bulgular var. Kemik iliğinin ciddi hastalığına bağlı anemilerde sık tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar, kanama ve çürümeler, küçük kızarık lekeler, kan hücrelerinin yıkımının hızlandığı durumlarda sarılık, iltihap veya enfeksiyon türü bir hastalığa eşlik eden ateş, terlemeler, kilo ve iştah kaybı gibi.

Demir Eksikliği En Çok Kadınlarda

Kadınlarda demir eksikliğinin erkeklere kıyasla çok daha sık ortaya çıktığına değinen Dr. Oğuz Önder, kan yapımında demirin temel bir girdi olduğunu vurguladı. Ancak sanıldığının aksine üzüm ve pekmezin kan yapıcı özelliklerinin demir içeriklerin düşük olması ve bitkisel kökenli demirin kana daha az geçmesi nedeniyle sınırlı olduğunu söyledi. Et ve sakatatta daha yüksek oranda demir bulunduğunu belirten Dr. Önder, diyetimizdeki esas demir kaynağını daha kolay emilen hayvansal kökenli demirin oluşturduğunu belirtti.

“Gıdalarımızla yeterli miktarda demir alıyor olsak da ikinci bir koşul, bunun ince barsaktan emilimin de sorunsuz olması. Kişinin birim zamanda vücuduna kazandırabildiği demirden daha fazlasını yitirmiyor olması da üçüncü bir gereklilik. Yaşamlarının önemli bir kesidinde yukarıda değinilen onlara özgü nedenlerden ötürü kadınların demir bilançoları negatif olabiliyor” dedi.

Anemilere Nedenlerine Göre Tedavi

Uygun kapsamda bir laboratuvar incelemesiyle anemi varlığı ve nedeni saptanabiliyor. Ulaşılan tanıların pek çoğunun tedavisinin bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Oğuz Önder, bazı örnekleri şöyle sıraladı:

Demir Eksikliği:

Bedenin demir eksikliğini giderecek, ağız yolu veya injeksiyonlar şeklinde ilaç tedavisi ve beslenme desteği veriyoruz. Demirden zengin gıdalarla beslenilmesi önem taşıyor. Vejetaryen ve tahıla dayalı beslenme biçimi sorunu yaygınlaştırabiliyor.

B12 Vitamini:

Demir eksikliği kadar olmasa da pratikte oldukça sık görülen B12 vitamini eksikliği de anemiye neden oluyor. Bu vitamin genellikle injeksiyonlar ile yerine konulduğunda anemi kolayca düzeltiliyor.

Tiroid Az Çalışıyorsa:

Anemi ortaya çıkıyor. Bu durumda hormon takviyesi yapılıyor ve kansızlık da diğer belirti ve bulgularla birlikte düzeliyor.

Diyaliz Hastalarında:

Kan yapımında gerekli olan “eritropoietin”, böbreklerde yapılıyor. Böbreklerin cerrahi olarak alınması veya çok daha sık olarak hastalık sonucu tahrip olması gibi nedenler anemiye yol açıyor. Diyalize girme durumuna yaklaşmış veya hayatını ancak düzenli dializ ile sürdürebilen hastalarda, ilaç olarak Eritropoietini injeksiyonlarla vererek anemi hafifletiliyor.

Kronik Hastalık Anemisi:

Hastanede yatmakta olan hasta nüfusunda batı ülkelerinde en sık görülen kansızlık nedeni “kronik hastalık anemisi” dir. Bu anemi türünün çok tatminkar tedavisi yok. Altta yatan hastalığı düzeltme yaklaşımı geçerli. Örneğin tüberkülozun, abselerin, kalp kapaklarına yerleşmiş müzmin enfeksiyonların başarıyla tedavi edilebilmesi durumunda kansızlık da kendi kendine düzeliyor.

Kan Yıkımı Ve Yapımının Hızlandığı:

Durumların bazılarında ilaç tedavileri ve gerektiğinde dalağın alınması ile süreç kontrol altına alınabiliyor. Doğuştan ve genetik olarak geçen anemiler de var. En sık karşılaşılanları Akdeniz anemisi ve orak hücreli anemi. Geçmişte bu hastalar için eldeki yegane tedavi sürekli ve düzenli kan transfüzyonları idi. Halen ağır kansızlıkla malul bazı hastaları kemik iliği veya kök hücre nakli ile normal bir yaşama döndürmek mümkün olabiliyor.

Kemik İliği Hastalığı:

Kemik iliğinde kan hücrelerini üreten kök hücrelerin hastalıkları, ya da kemik iliğine ait olmayan başka dokuların ve hücrelerin ilik alanını işgali sonucu oluşan anemiler de var. Burada kemik iliğinin asal öğeleri olmayıp orada biriken myelomu, lenfomayı, lenfoid lösemileri, metastatik solid tümör hücrelerini geriletmek anemiyi düzeltebiliyor. Kemik iliğindeki kök hücrelerin hastalıklarının tedavileri ise çoğu kez karmaşık, külfetli ve uzun soluklu. Kök hücre veya ilik naklini de içeren bu tedaviler değişik tanılarda belli oranlarda başarılı olabiliyor. Tedavisi mümkün olmayan durumlar ve hastalar da vardır.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Yüksek tansiyonun ana nedeni bir virüs mü ?

Dünya çapında 1 milyardan fazla kişiyi etkileyen yüksek tansiyonun ana nedeninin yaygın bir virüs olabileceği ve bu keşfin yüksek tansiyonun tedavisi konusunda yeni bir yaklaşımı sağlayabileceği belirtildi.

Boston’da bulunan Beth Israel Deaconess Hastanesi araştırmacılarının PLoS Pathogens dergisinin 15 Mayıs tarihli son sayısında yer alan ve fareler üzerinde yapılan araştırmalarına göre, yetişkinlerin çoğunda görülen herpes ailesinden sitomegalovirus ya da kısa adıyla CMV virüsünü taşıyan farelerde yüksek tansiyon ile damar sertliğinin gelişme olasılığının çok daha yüksek olduğu saptandı.

Söz konusu araştırmaya başkanlık eden Beth Israel Deaconess Hastanesi enfeksiyon hastalıkları bölümü araştırmacılarından ve Harvard Tıp Fakültesi öğretim görevlisi Clyde Crumpacker, bu keşfin önemine dikkati çekerek, böylece yüksek tansiyon ve damar hastalıkları konusunda topyekün yeni bir yaklaşım geliştirebileceğini söyledi.

Bu araştırmanın virüsün kan damarlarında inatçı bir enfeksiyona neden olduğunu gösteren ilk doğrudan kanıtı sunduğunu kaydeden Crumpacker, ayrıca yine bu araştırmanın hipertansiyon tedavisinde yeni bir yaklaşım getiren antiviral ilaçlar ve aşılar geliştirilmesi konusunda fikir verebileceğini ifade etti.

Crumpacker ve meslektaşları, araştırmaları sırasında laboratuvar farelerini gruplara ayırdı. Bir grup normal bir beslenmeye, diğer grup da yağlı bir beslenmeye tabi tutuldu. Bir süre sonra, her iki grupta da CMV virüsü taşıyan farelerin kan basıncının, bu virüsün bulunmadığı farelere göre daha yüksek olduğu görüldü.

Ayrıca yüksek kolesterol beslenmesine tabi tutulan CMV’li farelerin yüzde 30’unda damar sertliği işaretleri belirdi.

Araştırma ekibi, söz konusu farelerin böbrek hücreleri üzerindeki bir diğer çalışmalarında da yüksek kan basıncına yol açan renin enzimi düzeyinde yükselme olduğunu keşfetti. CMV ile enfekte olan kan damarı hücrelerinde aynı yüksek oranda enzimle karşılaşan araştırmacılar, CMV enfeksiyonunun kan damarlarındaki enflamasyon işaretlerini artırdığını saptadılar.

Kalp hastalıklarının nedenlerinde virüsün rolü konusunda daha fazla araştırma yapılması gerektiğine dikkati çekilirken, Crumpacker, bulguların yeni tedavi olasılıklarına işaret ettiğini söyledi.

Crumpacker, yüksek tansiyonun bazı vakalarının tedavi edilebileceğini, antiviral tedaviyle önlenebileceğini ya da CMV’ye karşı aşı geliştirilebileceğini kaydetti.

Haber3
〰〰〰〰🐠

Lika

Kronik solunum yolu hastalarıyla, tekrarlayan astımı olan kişilerde mevsim değişimlerinde hastalık belirtilerinin şiddetlendiği ifade edildi.

Bursa Prof. Dr. Türkan Akyol Göğüs Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Burhanettin Alkan, "Bu tür rahatsızlıkları olan kişilerin mevsim geçiş dönemlerinde giyinmelerine ve beslenmelerine özen göstermeleri gerekir. Uzun süreli kronik hava yolu hastalığına veya müzmin kronik bir akciğer hastalığına sahip kişiler, terli terli dışarı çıkmamalı, soğuk su içmekten ve motosiklete binmekten kaçınmalıdırlar." dedi.

Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarında grip aşısı yaptırmanın yararlı olacağını kaydeden Dr. Alkan, mevsim geçiş hastalıkları olarak görülen solunum sıkıntısı, öksürük, balgam ve ateş gibi semptonların hastaları hastaneye yatma zorunluluğu duyulabilen bir konuma getirebildriğine dikkat çekti.

Nefes darlığı, öksürük, balgam artışı olduğunu hisseden kişilerin ateş olsun olmasın mutlaka bir doktora başvurmasını isteyen Alkan, "Semptonların artması halinde mutlaka bir hekime başvurulmalı. İhmali halinde gribal bir enfeksiyon gibi görülen durum akciğer iltihabına yol açarak ölüme bile neden olabilir. Gribin en büyük riski üst solunum yolundan yayılan bakteriyel enfeksiyonların zatürre ve bronşite neden olmasıdır. Bu nedenle grip hafife alınmamalı mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Kadınların psikolojik ve hormonal dengeleri erkeklere göre daha hassas olduğu için kadınların mevsim geçişlerinden daha fazla etkilendiğini biliyoruz. Bu aylarda hastalıklardan korunmak ve vücudun direncini artırmak için bol sıvı almaya özen gösterilmeli." diye konuştu.

timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Tuğra

Sağlığımızı, yaşam kalitemizi ve güzelliğimizi tehdit eden en büyük sorunların başında stres gelir. Ama doğamız o kadar mükemmel bir tasarımdır ki, her sorunun çaresi, her derdin dermanı içinde saklıdır.

Örneğin gülmek de ağlamak da sandığımızdan çok daha değerli ve sağlıklıdır. Tebessüm ya da kahkaha, içimizden dalga dalga yükselir, kendiliğinden dışarı taşar. Yüzümüzü aydınlatır, içimizi arındırır. Daha da önemlisi stresin vücudumuzda oluşturduğu tüm biyokimyasal tepkileri etkisiz hale getirir.

Engel olmayın

Ağlamak en az gülmek kadar önemli. Ağlamak yoğun duyguları takip eder. Bu genelde üzüntüdür ama bazen neşe ve kahkaha da olabilir. Nezle olduğumuzda, rüzgarda gözümüz yaşardığında ya da soğan doğradığımızda akan gözyaşları ile içimizi derin duygular kapladığında gözlerimizden süzülen gözyaşları farklıdır.

Bu tip gözyaşlarının hormonal ve kimyasal içerikleri değişiktir. Gözyaşını tahlil ettiğimizde içinde acı ve ağrıya karşı dayanıklılığımızı artıran bir çeşit endorfin hormonu, vücudumuzdaki stresin önde gelen belirtilerinden olan ACTH hormonu ve prolaktin hormonu olduğunu görüyoruz.

Bu tip gözyaşında yoğun bir şekilde manganez minerali de bulunur. Bu mineral iskelet sistemi ve üretkenliğin yanı sıra duygusal dalgalanmalarımızla da yakından ilişkilidir. Ağlarken biraz yoruluruz ama sonra kendimizi çok daha iyi hisseder, açılırız. Araştırmalar duygusal gözyaşlarının stresle yükselen bazı kimyasalları dışarı atmamıza yardımcı olduğunu gösteriyor.

Sağlığımızın sigortası

Kadınlar, erkeklerden yaklaşık 4 kat daha sık ağlar. Bunun nedeni büyük bir ihtimalle vücutlarında erkeklerden çok daha fazla (yüzde 60) prolaktin olmasıdır. Ağladıktan sonra prolaktin seviyeleri normale döner. Ruh sağlığı yerinde olan insanlar gerektiğinde ağlar ve başkaları ağladığında da anlayışla karşılar. Ağlayabilen insanlar strese bağlı hastalıklara karşı daha dirençli olur ve daha geç yaşlanır.

Ne yazık ki erkeklere daha çocukken ağlamanın zayıflık olduğu öğretilir. Derin duygular gerçekte gücü temsil eder. Derin sevgiler olmadıkça, derin acılar ve gözyaşları da olmaz. Sevginin tedavi gücüne hiçbir ilacın ya da yöntemin ulaşması mümkün değildir. Gençliğini uzun yıllar koruyabilen insanlara dikkat edin, gözleri sevgiyle doludur. Duygusal dengemiz her şeyden önemlidir.

Belirli araştırmalar estetik cerrahinin bizi en fazla 10 yaş gençleştirebileceğini belirtirken, duygusal denge ve pozitif düşüncenin biyolojik yaşımızı 15-20 yıl öncesine götürebileceğini kaydediyorlar.

Dr. Yasemin Fatih Amato
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Kuş tüyü yastık kullananlarda astım hastalığı şikayetleri artıyor

Trakya Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Tabakoğlu, kuş tüyü yastık kullananlarda astım hastalığı şikayetinin arttığını bildirdi.

Astım yastığını duydunuz mu?

Doç. Dr. Tabakoğlu, astım rahatsızlığı olanların kuş tüyü ya da samandan yapılmış yastık, döşek ve şilte kullanmaması gerektiğini söyledi. Astım şikayeti olan kişilerin, elyaf malzemeli özel astım yastığı ve yatak takımları kullanılabileceğini belirten Doç. Dr. Tabakoğlu, şöyle dedi:

"Eski yün battaniyeler yerine içi sentetik elyaf doldurulmuş yorganlar alınmalı. Perdeler, battaniyeler, yatak çarşafları düzenli olarak çok sıcak suda yıkanmalı ve güneşte kurutulmalı. Özellikle çocuk oyuncaklarının yıkanabilen tahta veya plastikten olmasına dikkat edilmeli." Astımlı birçok kişinin tüylü hayvanlara alerjik olduğunu ifade eden Doç. Dr. Tabakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tür hayvanlar varsa dışarıda tutulmalıdır. Astımlı kişiler sigara içmemeli, güçlü kokuları evden uzak tutmalı, oda kokuları, kokulu mumlar, tütsüler, parfümlü sabun, şampuan veya losyonları kullanmaktan kaçınmalı. Tüylü koltuklar, minderler ve fazla yastıklar kaldırılmalıdır. Çünkü bunlar toz toplarlar."

Sabah
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Uzmanlara göre, tip 2 şeker hastalığı teşhis edilmeden 10 yıl önce belirtilerini göstermeye başlıyor.

The Methodist Hastanesi'nden Dr. Dale J. Hamilton, "Diyabet kan damarlarına uzun bir süreçte yavaş yavaş hasar veriyor. Birçok insanın bu problemlerin ne kadar ciddi olduğu konusunda hiçbir fikri yok. Anladıklarında da çok geç oluyor" dedi.

Tip 2 şeker hastalığı, en yaygın olan ve hızlı ilerleyen şeklidir. Tansiyonu 13/8'in üzerinde olan; bel kalınlığı kadınlarda 90 cm, erkeklerde ise 100 cm'in üzerinde olanlar; iyi kolesterolü erkeklerde 40'ın, kadınlarda 50'nin altında olanlar; trigliserid seviyesi 200'ün üzerinde olanlar ve glukoz seviyesi 100'ün üzerinde olanlar tip 2 şeker hastalığı için daha fazla risk taşıyor.

Şeker hastalığından kurtulmak için haftada 5 kez, en az 30 dakika egzersiz yapılmalı, kilo verilmeli, trigliserid ve kötü kolesterol seviyesini indirmek amacıyla doktora başvurulmalı.

Tip 2 diyabet, insülin salgılamada bir yetersizlik ve hücrelerin bu hormona karşı duyarlılığının azalması sonucunda gelişiyor. Hastalık kalpte, böbreklerde, sinirlerde ve gözde hasara yol açabiliyor. Şeker hastalığı olan birçok hasta kalp ve kan damarlarıyla ilgili problemlerden (özellikle kalp krizi ve felç) dolayı hayatını kaybediyor.

Zaman
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Yaz aylarında mikropların üreme ortamının genişlediği ve açıkta satılan ürünlerin tercih edilmemesi gerektiği bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Klinik Bakteriyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Onur Ural, vatandaşların özellikle yaz aylarında yiyecek maddelerinde seçici olması gerektiğini ifade ederek, ''Gıda maddeleri de sıcaklıktan dolayı çabuk ısındığı için bu mikroplar hızlı şekilde üreyip yayılabiliyor'' dedi.

Prof. Dr. Ural, söz konusu mikropların bulunduğu yiyeceklerin tüketilmesi halinde de bazı rahatsızlıkların baş gösterebildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Marul, maydanoz, ıspanak gibi yeşillikler, iyi yıkanmadığı takdirde amip, basilli dizanteri gelişebiliyor. Tatlı, et, tavuk gibi gıdalarda aynı risk söz konusu. Açıkta satılan gıdalarda sıcaklık nedeniyle mikroplar çabuk üreyerek gıda zehirlenmesi gibi rahatsızlıklara neden oluyor. Bu da karın ağrısı, ishal, bulantı ve kusma gibi şikayetlerle ortaya çıkıyor. Tatlı gıdalardan hastalıklarda belirtiler 6 saatte, et ve tavuk gibi ürünlerde 24-48 saat arasında ortaya çıkıyor. Yeşil gıdalardan bulaşan rahatsızlıkların belirtileri de genelde 1-3 gün içinde ortaya çıkıyor.''

-MİKROPLAR ÇOCUK VE YAŞLILARI DAHA ÇOK ETKİLİYOR-

Çocuk ve yaşlıların, su kaybına tahammülü olmadığı için bu rahatsızlıklardan daha fazla etkilendiğini anlatan Ural, çocuk ve yaşlıların çoğu zaman hastaneye kaldırıldığını, hastalığın iyileşme süresinin 3 günü bulabildiğini bildirdi.

Sıcak havalarda mikroplardan korunabilmek için hijyene önem verilmesi gerektiğini dile getiren Ural, ''Açıkta satılan gıdalar ve sıcakta uzun süre bekleyen ürünler alınmamalı. Sebze ve meyveler temiz su ile yıkanmalı, el temizliğine önem verilmeli. Et ve tavukta soğuk zincirde üretilen ürünler tercih edilmeli. Et ürünleri iyi pişirilmeli, açıkta satılanlara itibar edilmemeli'' diye konuştu

Ural, yaz aylarında sıvı kaybı fazla olacağı için bol miktarda su ve sıvı gıdaların tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

AA
〰〰〰〰🐠

İsra

Uzmanlar, evin içindeki havanın temiz olmasının alerjisi ve astımı olan insanların tedavi sürecinde önemli olduğunu söylüyorlar.

Alerjisi ve astımı olanlar için faaliyet gösteren Allergy & Asthma Network Mothers of Asthmatics (AANMA) isimli kuruluş, alerjenleri ve tahriş edici maddeleri azaltarak, evinizin havasını temiz tutmanız için size 5 öneri sunuyor.

1. Sigara içme: Aile üyelerinden ve evinize gelen misafirlerinizden sigara içmemesini isteyin.

2. Küf-rutubet: Lavaboların altını, duşun ve banyo küvetinin çevresini, pencere eşikleri ile nemli olabilecek tüm alanları araştırın. Suyun kaynağını bulun, orayı tıkayın ve gözle görünen küfü temizleyin. Bodrumlarda nem alıcı cihazlar kullanın.

3. Odayı havalandırın: Havalanmış, yıkanmış perdeler, çarşaflar, yatak örtüleri kullanın ve odanın her yerinin tozlardan ve alerjenlerden arındırılmış olmasını sağlayın.

4. Filtreli elektrik süpürgesi kullanın: Eğer süpürgenizde filtre yoksa, en kısa sürede bir tane filtreli elektrik süpürgesi edinin. Bu süpürgeler, odanızın havasındaki toz zerreciklerini, alerjenleri hapsediyor.

5. Klimanızın toz filtrelerini değiştirin: Klimalarınızı kullanmaya başlamadan toz filtresini değiştirin. Çünkü bu filtreler sizin daha iyi nefes almanızı sağlar.

zaman

Tuğra


Kapalı ortamların temiz kokmasını sağlamak amacıyla sık sık kullanılan oda kokularının içeriğine dikkat edilmesi, özellikle yakılarak güzel koku sağlayan tütsü kullanımından kaçınılması gerektiği bildirildi.



İzmir Ege Sağlık Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanı Doktor Gürkan Ertuğrul, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, oda kokuları kullanımının gittikçe yaygınlaşmasıyla birlikte karşılaşılan sağlık sorunlarının da arttığını söyledi.

''Mümkün olduğu kadar doğal yöntemlerin dışına çıkmamak en iyisi'' diyen Ertuğrul, bu kokuların özellikle astım hastalarına alerjen etkisinin bulunduğunu ifade etti.

Ertuğrul, oda spreyi, koku önleyici kimyasallar, kokulu mum, tütsü gibi çeşitleri bulunan bu kokuların tümünün içinde çeşitli katkı maddeleri bulunduğunu, bunları alırken ve kullanırken bu içeriklere dikkat edilmesi gerektiğini belirtti.

Koku veren maddeler içinde en fazla tütsüde ve kokulu mumlarda bulunan maddelerin sakıncalı olduğu uyarısında bulunan Ertuğrul, ''çünkü bunlar yakılarak kullanılıyor ve yaktığınız zaman da sağlık için zararlı etkileri ortaya çıkıyor.'' dedi.

Kullanılan ürünlerin kalitesine dikkat edilmesi gerektiğine işaret eden Ertuğrul, buharlaştırma yoluyla ortama koku salan ürünlerin daha güvenli olduğunu söyledi.

Ertuğrul, oda kokularının kansere yol açtığı şeklindeki iddiaların hatırlatılması üzerine, ''kanserojen olup olmadığını anlamak için etken maddelerine bakmak lazım. Mesela paradiklorobenzen içeriyorsa, bunlar kanserojen maddeler. Mesela naftalinde de bulunuyor bu madde'' dedi.

Torbalarda ya da keselerde kullanılan kurutulmuş çiçeklere uçucu gaz eklenmediği sürece sağlık için bir sakınca olmadığını vurgulayan Ertuğrul, özellikle sıkça yapıldığı gibi tuvalet kokularında kullanılan paradiklorobenzen içerikli maddeleri sıkmamak gerektiğini söyledi.

İçinde etken madde olarak kloroflorokarbon bulunan oda spreyleri ya da deodorantların çevre sağlığı açısından sorun yarattığının altını çizen Ertuğrul, ''yani sprey alırken de içindeki etken maddeleri iyi incelemek gerekiyor. Sonuçta bütün uçucu gazlar, alerjisi bulunan bireylerde sağlık için sorun yaratıyor, ama hep söylüyoruz, deodorant kullanırken sprey yerine mum ya da roller tarzı olanları tercih etmelisiniz'' diye konuştu.

Ertuğrul, gebeler, emziren anneler ve küçük çocukların bulunduğu yerlerde bu tür koku veren maddelerin kullanılmaması gerektiğini dile getirdi.

Sağlık açısından güvenilir olması nedeniyle doğal aromatiklerin kullanılmasını öneren Ertuğrul, ''ama doğal olmayanlar kullanılacaksa da maddeyi yakmamak, sadece buharlaştırma ya da doğal yöntemlerle ortama salmak gerekiyor. Bunları yakarken, aslında içindeki hidrokarbonları yaktığınız için sağlığa son derece zararlı'' dedi.

Dr. Ertuğrul, mekanın sık sık havalandırılıp temizliğe özen gösterilmesi durumunda ilave işlemlere çok fazla gerek olmadığını sözlerine ekledi.

Tıme Turk
〰〰〰〰🐠

Tuğra

ETS ameliyatı ile terlemeyi kalıcı olarak engellemek mümkün.

Avuç içi ve koltukaltı ter bezlerine terleme uyarısını götüren sempatik sinir dallarının, göğüs kafesi içine girilerek kesilmesiyle yapılan ETS ameliyatı, hem terlemeyi kalıcı olarak engelliyor hem de ameliyat süreci çok kısa olduğu için hastanede sadece 1 gün kalınıyor.

El ve ayak terlemesinin nedenleri nelerdir?

Vücudumuzun sürekli aynı ısıyı koruyabilmesi için ter bezlerine önemli görev düşmektedir. Terleme, derinin ıslak hale gelmesi sonucunda hem fazla suyun atılması hem yükselmiş vücut ısısının düşürülmesi için ortaya konmuş bir reflekstir.

Sinir sistemimizin başlattığı, ter bezlerinin meydana getirdiği, bizim kontrol edemediğimiz faydalı bir aktivitedir. Fakat terleme her noktaya aynı oranda dağılmadığı ve bölgesel olarak farklılık gösterdiği zaman, örneğin avuç içleri, koltukaltı ve ayaklar gibi, sosyal yaşamda uyum sorunlarına yol açmaktadır. Yoksa terleme zarar verici bir durum değildir.

El ve ayak terlemesi ne sıklıkta ve hangi yaş aralığında görülmektedir?

Toplumda görülme sıklığı, Güneydoğu Asya ülkelerinde daha fazla olmakla birlikte %1-2 civarındadır. Okul çağı itibarıyle başlamakta, çoğu zaman dönemsel bir farklılık olduğu zannedilmekte, fakat takiplerde hiç azalmadığı görülmektedir.

El ve ayak terlemesi olan hastalar ne yapmalıdır?

Öncelikle bir Endokrinoloji uzmanına muayene olmalı ve sistemik hastalıklar açısından araştırılmalıdır. Biliyoruz ki obezite, diyabet ve tiroid bezi hastalıklarının seyrinde aşırı terleme sıklıkla görülmektedir.

Tedavisinde hangi yöntemlere başvurulabilir?

Yapılan muayene ve tetkikler sonucunda altta yatan başka bir hastalık yoksa, Dermatoloji ve Göğüs Cerrahisi uzmanları ile görüşülmelidir. En basit olarak geçici ama kolay olan pudralı krem ve deodorantlardan başlanarak, en zahmetli fakat kesin olan ETS ameliyatına kadar birçok alternatifin olduğunu hastamıza anlatmamız gerekir. Hiç bir method “bu en iyisidir” denerek diğerleri bir köşeye atılmamalıdır. Örneğin İyontoforezi bilmeyen hastamıza direkt ameliyat olman gerekir denmemelidir.

Terlemeyi önlemek için yapılacak bir ameliyat var mıdır?

Kısaca “ETS - Endoskopik Torasik Sempatektomi” olarak tanımladığımız bir ameliyat uzun yıllardır başarıyla uygulanmaktadır. Avuç içi ve koltukaltı ter bezlerine “terleme” uyarısını götüren sempatik sinir dalları, göğüs kafesi içine kapalı (endoskopik) yöntemle girilerek devre dışı bırakılarak yapılır.

Günümüzde klipli, klipsiz gibi alt tiplere bile ayrılacak kadar farklı metotlar geliştirilmiştir. Her alt tip genel anestezi altında, cerrahın tercihine göre tek taraflı iki ayrı seans veya çift taraflı aynı seansta uygulanmaktadır.

Hedeflenen bölgedeki terlemeyi kalıcı ve tam olarak ortadan kaldırır. Sempatik sinirlerin devre dışı bırakılması felç gibi hareket bozukluklarına yol açmaz. Ayrıca bu aşırı terleyen bölgelerdeki ter bezlerinin vücuttan çıkarılması veya bölgesel Botox uygulaması gibi Dermatoloji/Plastik Cerrahi uzmanlarınca uygulanan yöntemlerde mevcuttur.

Cerrahi müdahaleden sonra yapılması gerekenler nelerdir?

ETS operasyonu sonrasında bir gece hastanede yatmak doğru olan yaklaşımdır. Ertesi gün ağrı, ateş ve solunum zorluğu gibi istenmeyen durumlar yoksa hastamız taburcu olmaktadır.

Bu ameliyatın yan etkileri veya istenmeyen sonuçları var mıdır?

Ameliyat sırasında açık cerrahi müdaheleye geçme olasılığı az da olsa vardır. Terleme şikayeti daha ameliyat sırasında ortadan kalkar fakat orta-uzun vadede sırt, göbek çevresi ve ayaklarda terleme artabilmektedir. Beşyüz hasta ve fazlasını kapsayan araştırma makaleleri incelendiğinde bu olasılığında %3-4 civarında olduğu, fakat hasta memnuniyeti açısından operasyon sonrasında yeniden doğdum diyecek kadar mutlu olanların oranıda %90 ları bulmaktadır. Göğüs cerrahisi uzmanlarından daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Milliyet
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Uzmanlara göre kiraz meyvesi ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha fazla etkili.

Uzmanların verdiği bilgiye göre Kiraz meyvesi ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha fazla etkili oluyor. Araştırmacılar bu etkiyi kirazda bulunan 'antosiyanin' isimli kimyasalın yaptığını bildirmektedir.




Kirazda 12-25 miligram arasında antosiyanin bulunmakta ve bu maddenin ağrı kesici etkisinin aspirinden on kat daha fazla olduğu bildirilmekte.

GÜNDE 20 KİRAZ: Araştırıcılara göre, günde 20 kiraz yemek bir Aspirin almakla eşdeğer görülüyor. Ayrıca kirazda bulunan antosiyanin maddesi E ve C vitaminlerine benzer antioksidan etki yapmaktadır.

Kiraz ağrı kesici özelliğinin yanı sıra bir numaralı stres yok edici olarak tanımlanıyor...

*Yapısındaki bol fosforuyla sinirleri kuvvetlendirerek sakinlik sağlıyor.

*A vitamini kaynağı karoten içeren kiraz, aynı zamanda gözlerin dostu.

*Kirazın bir diğer özelliği ise kadınların menopoz dönemlerinde dertlerine derman olması.

*İdrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu olan kiraz vücudu zehirli maddelerden temizliyor.

*Kiraz ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde de kullanılıyor.

*Kirazın içinde bulunan kinik asit ise böbreklerin taş ve kum yapmasını önlüyor... Dahası kum ve taş dökmeye yardımcı oluyor.

*Kirazın sadece böbrekler değil aynı zamanda safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olduğu biliniyor.

*Kiraz en önemli özelliklerinden biri de vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlaması... Dolayısıyla da dolaylı olarak zayıflamaya yardımcı oluyor.

*Kirazın ayrıca peklik giderici özelliği bulunuyor. Özellikle bayat yemeklerle pastırma, sucuk gibi gıdaların zararlarını önlüyor.

*Kiraz kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasını ve kanın temizlenmesine de büyük katkıda bulunuyor...

*Kirazın özellikle ergenlik dönemindekiler için mucize niteliğinde bir yararı var... Kanı temizleyen kiraz yüzde oluşan sivilcelerin giderilmesini sağlıyor.

*Kiraz suyunun yüz ve boyun kısımlarına sürülmesi de deride kırışıklıkları önleyip gideriyor...

*Karaciğerin dostu olan kiraz, hastalıklar, fazla ilaç tüketimi ve zehirlenmeler sonucu zorlanan karaciğerin yükünü hafifleterek iyileşmesine yardım ediyor.

*Kiraz tüketimi ile karaciğer zamanla normale dönüyor ve safra salgısı artıyor. Böylece sindirim gücünü artırıyor.

*Kirazda bulunan 'levüloz' adlı şeker kolay sindirilebildiği için şeker hastaları hiçbir tehlike oluşmadan kiraz yiyebiliyor.

*Ayrıca içerdiği madensel madde ve vitaminler nedeniyle hastalıklara karşı dayanıklılığı artırıyor.

*Kirazın ağaç kabukları yüksek ateşe ve pekliğe iyi geliyor...

*Kirazın yaprakları, müshil olarak kullanılıyor...

*Kirazın çiçekleriyse göğsü yumuşatıcı olarak faydalı...

*Kirazın çekirdekleri ısıtıldıktan sonra bir beze sarılarak karın bölgesinde ağrıların giderilmesi için kullanılıyor.

* Kirazın sapları, idrar söktürücü olduğu gibi bronşite karşı kullanılıyor.

Bronşite karşı birebir olarak nitelenen kirazın saplarından özel bir şurup hazırlayabilirsiniz...

NASIL HAZIRLANIR? :Gölgede iyice kurutulan sapla şurup veya demleme hazırlanabilir. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su içinde ıslanmaya ve yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap konularak hazırlanacak demlemeden günde 3-4 fincan içiliyor. Bu demleme günde iki kez el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabiliyor. Ya da hazırlanan kiraz sapı demlemesi taze veya kurutulmuş kiraz üzerine boşaltılarak yarım saat bekletildikten sonra süzülerek aynı dozda içilebiliyor.

*Sapları ayrık ve mısır püskülü ile kaynatılarak demlendiğinde ayak ve karın şişliği;

*Arpa ile kaynatılarak elde edilen demlemeyse idrar söktürücü olarak kullanılıyor.

*Dövülmüş çekirdeğinin kaynatılmış suyu idrar zoru sorununa yardımcı oluyor.

Uzmanlar, kiraz alırken temiz, parlak ve hasarsız olmasına dikkat edilmesini istiyor.

Tavsiyeler şöyle;

*Kirazın rengi koyu olanlar her zaman daha tatlıdır.

*Saklarken kirazın saplarını çıkarmazsanız ömrü daha uzun olur.

*Yıkamadan plastik bir kaba koyup buzdolabında saklayın ve daima yemeden önce yıkayın.

*Buzdolabından çıkarıp oda sıcaklığında 1-2 saat bekletirseniz tadı daha lezzetli olacaktır. Taze kirazların 2-4 gün içinde tüketilmesi gerekir.

*Kirazı ayrıca derin dondurucuda saklayabilirsiniz.Bunun için kirazın çekirdeklerini çıkarmanız gerekir.

Haber3

〰〰〰〰🐠