Uğursuzluk ve Bereketsizlik

Başlatan Mücteba, 05 Nisan 2011, 00:16:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Biz Müslümanlar Adam Olur muyuz?

Biz Müslümanlar adam olur muyuz?.. Soruyu daha kesici bir üslupla sorayım: Biz Müslümanlar, doğru ve gerçek Müslümanlar olur muyuz?

Elbette Müslümanların içinde doğru ve sâlih olanları vardır ama yüzde kaçtır?

Sabah ezanları okunur camiye gitmeyiz.

Cuma ezanı okunur, iş yerimizi dükkanımızı kapatmayız.

Somali'de milyonlarca Müslüman aç kalır, biz beş yıldızlı otellerde lüks iftarlarımıza ara vermeyiz.

Ceza Kanunundan zina suçu çıkartılır, biz kılımızı kıpırdatmayız.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığı değiştirilmek, yerine BOP Müslümanlığı konulmak istenir, biz aldırmayız.

Bazı büyük tv'lerin ekranlarından evlerimize fuhuş, zina, işret, fısk, fücur, isyan, günah, edepsizlik, ahlaksızlık, pislik lağımları akar, nicemiz koltuklarımıza kurulur hiç utanmadan zevkle seyrederiz.

Kur'an ve sünnet bize tek bir Ümmet olmamızı emr eder, biz yüzlerce birbirinden kopuk fırkaya ve hizbe ayrılır, tefrikaya düşeriz.

Dinimiz bize haram yemeyin der, nicemiz, şeytandan alınmış fetvalara dayanarak haram yer.

Kur'an ve Sünnet israfı yasaklamıştır. Bizim imkanlılarımız ise gırtlaklarına kadar israfa batmıştır. Hem Müslüman geçiniriz, hem israf ederiz.

Din kitapları alırız okumayız.

Okursak manasını iyice anlamayız.

Anlasak bile öğrendiğimiz bilgileri hayata uygulamayız.

Bozuk düzene iyi deriz.

Kimimiz din baronlarını erbab haline getirir, onları uyarmayız.

Dinde çıkartılan bid'atlerle mücadele etmeyiz.

Doğru dürüst zekat vermeyiz.

Fakir ve miskin Müslümanlar sürünürken biz keyf ve safa içinde lüks hayat süreriz.

Doğru dürüst emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayız.

Beş vakit namaz kılanların oranı yüzde 10'a düşmüştür ama biz Ümmet çapında (Ümmet nerede?) bir namaz seferberliği başlatmayız.

Bir kısmımız tesettürü bile ne hallere, ne boyalara soktu.

Kimimiz hahamlarla, papazlarla bir araya gelir, öpüşür, kucaklaşır, muhabbet eder ama on İslam büyüğü bir araya gelmez.

Çoğumuz Kur'an'ın yap dediklerini yapmaz, yapma dediklerini yapar.

Ahir zaman yangınları, zelzeleleri, kasırgaları, selleri içinde piknikler yapar, keyfimize bakarız.

Dünya yıkılsa zevk u safamızdan vaz geçmeyiz.

Lüks meskenlerimiz, lüks otolarımız, lüks yazlıklarımız, lüks giysilerimiz, lüks sofralarımız gurur ve kibir verir nicemize.

Vur patlasın, çal oynasın.

Keyfe mâ yeşa... Oh kekâh!..

Biz bu kafayla nasıl adam oluruz?

Nasıl olgun ve uyanık Müslüman oluruz?

Ey bu Ümmeti uyarmakla vazifeli münâdiler, nerdesiniz?

Niçin nefirlerinizi kulakları sağır edecek bir avazla ve devamlı olarak öttürmüyorsunuz?

Niçin bizi hâb-ı gafletten uyandırmıyorsunuz?

Bu Ümmetin hali ne olacak?

Ne olacak?

Ne olacak?..



Mehmet Şevket EYGİ - 13 Eylül 2011 Salı

ihvan

Geçen 5 Ağustos'ta, ticarî tarafı olmamak şartıyla Ehl-i Sünneti savunacak; dinde yenilik ve değişim, dinde reform, Tarihsellik, light/ılımlı İslam, İslam Protestanlığı, Feminizme ve AB normlarına göre hadîs ayıklama, Kemalist İslam, fıkıhsız ve Şeraitsiz İslam, hahamlı papazlı yeni bir İslam, ABD'nin, AB'nin ve İsrail'in istediği evcil ve uysal İslam, üç ibrahimî din vardır ve mensupları Cennetliktir mezhebi, camilere kiliselerdeki sıra ve sandalye koymak ve benzeri bid'at cereyanları ile (ilmin, aklın ve hilmin ışığında) mücadele etmek maksadıyla bir dergi çıkartmak istediğimi yazmıştım.

...diyeceğini demiş.ustad.daha ne desin....teşekkürler mücteba

Mücteba

Dünyanın ve İnsanlığın Altüst Olacağı Günler Yaklaşıyor

1938'de ikinci dünya savaşının patlayacağına, insanlığın altı yıl boyunca kan ve ateş içinde kalacağına, ülkelerin ve şehirlerin yerle bir olacağına, elli milyondan fazla insanın öleceğine inanılmıyordu. O yılda Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya Münih'te barışı korumak anlaşması yapmıştı. Artık savaş olmaz, dünya uzun bir barış devresi yaşar sanılıyordu.

Yazık ki, aradan çok az zaman geçtikten sonra savaş başladı, yayıldıkça yayıldı, dünya altüst oldu, seller gibi kan aktı, yeryüzünün büyük kısmı cehenneme döndü, taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmadı.

Sultan Abdülhamid devrildikten sonra Osmanlı devletinin hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik devrine girdiği, medeniyet yollarında hızla ilerleyeceği sanılıyordu. 1911 Trablusgarp savaşı, 1912-13 Balkan savaşı, 1914-18 birinci dünya savaşı derken koskoca devlet kısa zamanda dağıldı, battı.

Günümüzde dünya hızla yeni ve korkunç bir savaşa sürüklenmektedir.

Savaş olmazsa ABD belini doğrultamaz.

Ortadoğuda iki büyük Müslüman ülke savaştırılmazsa İsrail varlığını koruyamaz.

Dünyayı pençesine almış bulunan global derin güçler yeni büyük bir savaş istiyor.

Bu savaş Kapitalistlere, Liberallere, Globallere trilyonlarca dolar kazanç temin edecektir.

Üçüncü dünya savaşı patlayınca ABD'nin, AB'nin, İsrail'in, Siyonizmin, Şeytanîlerin, Deccaliyun'un, Global derin güçlerin dediği mi olacaktır? Hayır, Allah'ın dediği olacaktır. İman eden bir kimse için bunda hiç şüphe yoktur.

Tarihlerini bilmiyorum ama Müslümanlar Roma'yı bile feth edeceklerdir.

ABD'nin çökmesi, birbirinden kopuk birkaç bağımsız ülke ve devlet haline gelmesi mümkün ve muhtemeldir.

Bu fırtınalar içinde ülkemizin durumu ne olacaktır? Bunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Bugünkü statüko berhava olacak, yepyeni bir Türkiye kurulacaktır.

Bazı İslam ülkeleri birleşerek bir İslam Federasyonu kuracaklardır.

Bendeniz bu federasyona "Dârülislam" adının verilmesini şimdiden teklif ediyorum, "İslamistan" da olabilir.

Kanlı büyük savaşlar olacaktır.

Nükleer silahlar, bombalar, füzeler kullanılacaktır.

Hemen ölmeyenler korkunç ve feci hastalıklara yakalanacaktır.

Kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılacaktır.

Yüz bin kişilik bir ordudan geriye on bir kişi kalacaktır.

Mehdi zuhur etmeden işler düzelmez.

Büyük miktarda insan kıyımı olacaktır.

İhlaslı ve samimi mü'minler cennetlik; münafıklar, kafirler, mürtedler, zalimler Cehennemlik olacaktır.

Allah'ı unutan, azan sapıtan, namazı terk edip şehvetlerine uyan, en büyük ve çirkin günahları açıkça, küstahça işleyen, yeryüzünü fesada veren münafık, fasık, facir, merdut, zalim toplumların üzerine azap inecektir.

Ahir zamanda büyük, korkunç, dehşetli hadiseler, savaşlar, kıyımlar, tahribat olacağı hadîslerde bildiriliyor.

Bazı reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, Kemalist ilahiyatçılar ve dinciler "Hayır, Mehdi çıkmayacak..." diyorlar. Mehdinin zuhuru, İsa aleyhisselamın nüzulü yüzlerce hadisle bildirilmiştir. Bu konuda mânevî tevâtür bulunmaktadır. Bu konuda reformcu, dall ve mudil ilahiyatçıların ve dincilerin dediklerine değil, icazetli ulemanın, fukahanın, müfessir ve muhaddislerin, allamelerin, kamil mürşidlerin dediklerine bakılır.

İnsanlığın ve dünyanın büyük bir felakete doğru gittiğini bilmek ve anlamak için bugünkü manzaraya bakmak yeterlidir.

Peki biz Müslümanlar ne yapmalıyız?

İtikadımızı tashih etmek, imanımızı pekiştirmek.

Beş vakit namazı dosdoğru eda etmek.

Zekatı Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olarak vermek ve sarf etmek.

Büyük ve küçük cihad yapmak.

Mâruf ile emr ve münkerden nehy etmek.

Ümmet şuuruna sahip olmak.

Başımıza bir İmam-ı Kebir tâyin edip ona biat ve itaat etmek.

Haram yememek.

Ribaya/faize bulaşmamak.

Kur'an'ın ve Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) ahlakıyla ahlaklanmak.

Çocuklarımızı İslam'a, Kur'ana, Sünnete, şeriata uygun bir şekilde okutup yetiştirmek.

Hüsn-i hatimeyle ölmek için ne gibi sebeplere ve vesilelere yapışmak gerekiyorsa onlara tevessül etmek.

Ezelde Allah ile yapmış olduğumuz ahd ü misaka sadık kalmak ve onu bir an bile hatırımızdan çıkartmamak.

Resulullah efendimize olan biatımıza sadık kalmak, ona itaat etmek.

Şeytanın ve Tağut'un bizi aldatmak ve mahv etmek için kurduğu lüks, israf, sefahat, tefrika, fırka ve hizipçilik, cemaat taassubu, haram servet hırsı gibi öldürücü tuzaklara düşmemek.

Dünyevî vazifelerimizi yapmak ve dünyayı İslamî ölçülere göre imar etmekle birlikte âhirete yönelik olmak.

Kurtuluş yolu Kur'an'da, Sünnette, fıkıhta, Şeriatta, İslam ahlakında açık ve seçik olarak gösterilmiştir.

Bize tercih hürriyeti verilmiştir.

İsteyen azgınlığı ve sapkınlığı seçer.

İsteyen hidayeti, kurtuluşu, ebedî saadeti.



Mehmet Şevket EYGİ - 14 Eylül 2011 Çarşamba

Mücteba

İslam'ı ve Ümmeti İçinden Yıkmak İstiyorlar

Bu yazım Allah'a ve Resulullah'a iman eden Müslümanlar içindir. Ateistler, okusalar da ne dediğimi iyice anlayamazlar. Allah'a inanıp da Resulullah'a inanmayanlar ise, kalplerindeki perdeler dolayısıyla kavrayamazlar. Yazım açıktır. Canı isteyen herkes okuyabilir ama yukarıda belirttiğim gibi okumak başka şeydir, anlamak algılamak başka şey.

İnsanın ve insanlığın en büyük düşmanı şeytandır.

Şeytanın en büyük yardımcısı ise insanların nefs-i emmareleridir.

İnsanlığın kurtuluşu ve dünyevî-uhrevî saadeti İslam'la mümkündür.

İçinde yaşadığımız âhir zamanda Şeytan İslam'ı çökertmek üzere topyekun bir savaş ilan etmiştir.

Bugün yeryüzünde Şeytan ile işbirliği yapan "Global" seçkinler ve derin güçler vardır.

Bunlar İslam'ı bozmak, tahrif etmek, güçsüz bırakmak üzere (söylemeye hâcet yok) şeytanî hileler, desiseler, hud'alar, mekirler, planlar, propagandalar yapmaktadır.

Maalesef birtakım münafık ve müraileri satın almışlar veya kiralamışlardır.

Ana gayeleri üç maddeden ibarettir.

Birincisi: Kur'an, Sünnet, icmâ ve Şeriat Müslümanlığını bozmak ve tahrif etmek.

İkincisi: Müslümanları mümkün olduğu kadar bölmek, parçalamak, birbirinden kopuk fırka ve hiziplere ayırmak ve bazılarını birbiriyle çarpıştırmak.

Üçüncüsü: Böylece İslam'ı ve Ümmeti bozuk, ahlaksız Müslümanlara yıktırtmak.

İslam dünyasının ve Türkiye'nin bugünkü perişanlığına ve karışıklığına bakarsak, bu üç maddenin hayata geçirilmiş ve hayli yol alınmış olduğunu görürüz.

Gizli ve derin şeytanî güçler ve mihraklar Kur'ana, Nebevî mirasa, icmâ-i ümmete, Şeriata bağlı Ehl-i Sünnet Müslümanlığını yıkmak, onun yerine İslam'ın aslına ve ruhuna uygun olmayan beşerî doktrinler ve uydurmalar getirmek istiyor. Bunlar nelerdir? Liste uzundur, belli başlılarını sayayım:

(1) Sulandırılmış ılımlı/light İslam.

(2) Fıkıhsız ve Şeriatsiz mezhepsiz bir İslam.

(3) Cihadsız bir İslam.

(4) Ümmetsiz bir İslam.

(5) Yüzlerce bağımsız kiliseden oluşan bir İslam Protestanlığı.

(6) Batı medeniyetinin, AB'nin Şeriata aykırı değer, hüküm, ölçü ve normlarını kabul etmiş seküler bir İslam.

(7) BOP İslam'ı.

(8) Global güçlere, ABD'ye, AB'ye, İsrail'e itaat eden uysal ve evcil bir İslam.

(9) Kur'andaki, Sünnetteki, Şeriattaki temel, muhkem, zarurî emir ve yasakları bugün için geçerli saymayan, onlar tarihseldir diyen liberal bir İslam.

(10) Farmason Afganî'yi büyük din önderi ve İslam lideri sayan bir İslam.

(11) Sapık Feminizm ideolojisine uygun olmayan hadîsleri ayıklayan Feminist bir İslam.

(12) İslam'ın Allah katında tek geçerli, makbul ve hak din olduğu inancını rafa kaldırıp, onun yerine günümüzde üç ibrahimî din vardır, üçü de haktır, üçünün de bağlıları Cennete girecektir sapık inancını çıkartan mezhep.

Şeytanî şer güçleri, Kur'ana ve Sünnete dayalı münzel (indirilmiş) ilahî İslam'ı kaldırıp, yerine uydurulmuş evcil, uysal, ılımlı İslam'lar getirmek üzere birtakım münafıkları vazifelendirmiştir.

Bu münafıklar, bırakın ictihad yapmak, fetva verecek ilme bile sahip olmadıkları halde mevrid-i nassa (kesin ayetlere ve mütevâtir hadîslere) aykırı saçma sapan ictihadlar yapmaktadır.

Kimisi imanın temel şartlarından olan kaderi inkâr ediyor.

Kimileri Kitab, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile farziyeti sâbit olan tesettürü...

Bu şeytanlar, güçlü ve sağlam din kültürüne sahip olmayan halkın ve gençliğin bir kısmını yanıltıyor.

İçlerinde fıkıh mezhepleri puttur diyenler bile var.

Şeytanî güçler, Müslümanları yanıltmak, şaşırtmak, birbirine düşürmek, doğru yoldan çıkarıp çıkmaz sokaklara sokmak için Kur'anı âlet ediyor, içlerinde kasıtlı yanlışlar ve bozukluklar olan tercümeler, mealler, tefsirler ile halkı Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesinden çıkartmaya çalışıyor.

Şer kuvvetleri on dört asırlık İslam tarihinde görülmemiş bir bid'at çıkartmışlardır: Resulullah'ı, Kur'anı, Tevhid'i, İslam'ı red, inkar ve tekfir edenler de cennetlikmiş!

Şer güçleri, İslam'ı ve Ümmeti silmek ve kazımak için üçüncü dünya savaşını hazırlamaktadır.

Böyle bir savaşın ateşlerinden ve öldürücü radyasyonlarından korunmak için bazı dolar mülti milyarderleri Avustralya çöllerinde, Patagonya'da araziler satın almışlar ve nemrudî saraylar ve sığınaklar inşa ettirmişlerdir.

Şeytanlar ve Şeytanîler, onlara uyan münafık ve mürailerin bu planları, mekir ve hileleri acaba tutacak mıdır?

Allah'ın da elbette ilahî takdiri vardır.

Hiçbir güç Allah'a, O'nun kaderine karşı çıkamaz.

Allah İslam dinini, Kur'anı korumayı vaad etmiştir.

Kafirlerle, Şeytanla, Deccaliyun ve Kezzabiyun ile, Tâğut güçleri ile işbirliği yapanlar hain ve merduttur.

Onlar ezelde Allah ile yapmış oldukları ahd ü misaka hıyanet etmişlerdir.

Onlar âhir zaman fitne ve fesatlarının yangınları içinde helâk olacaklardır.

2012... 2013... Haber verilen âhir zaman ateşlerinin, savaşlarının, mârekelerinin, melhamelerinin zuhuru yaklaşmıştır.

Herkes safını seçsin.

Allah'a hakkıyla iman edenler, İslam'ı din, Kur'anı imam ve düstur, Resulullah'ı (Salat ve selam olsun ona) Seyyid ve qâid, Şeriat-i Garra-i Ahmediyyeyi nizam olarak kabul edenler ölseler de kalsalar da kurtulanlardan, ebedî saadete nail olanlardan olacaktır.

Ömürleri ölümlerine sahih bir iman ile bitişenleri Allah fazlı, keremi ile Cennete koyacaktır.

Ruhunu, kalemini, vicdanını, dilini Şeytana ve Deccala satanlar çok kötü, çok korkunç, çok berbat bir ticaret yapmışlardır.

Allah'ın ayetlerini ucuza satan münafıklar ne kötü bir ticaret yapmış olduklarını bir bilseler...

Ahir zaman tufanlarından kurtulmak isteyenler Keşti-i Nuh'a (aleyhisselam) binsinler.

Kur'ana, Sünnete, Şeriata, hikmete sarılsınlar.

İhlassızlar, münafıklar, mürâiler, din bezirganları, mukaddesat tâcirleri Nuh'un gemisine alınmaz.

İslam dinini bozmak ve tahrif etmek isteyenler, şeytanî güçlerle işbirliği yapanlar, Allah'ın ayetlerini ucuza satanlar Allah'ın gazabından korksunlar.



Mehmet Şevket EYGİ - 15 Eylül 2011 Perşembe

Mücteba

Dinî Te'liflerin ve Hizmetlerin Ticarîleşmesi

Bir âlime gidiyorsunuz, "Hocam halk yığınları için çok kolay anlaşılır, çok faydalı, çok özlü bir ilmihal kitabı yazar mısınız?" diyorsunuz. Yazarım derse telif ücreti konuşuluyor, yayıncı ile hoca anlaşabilirse kitap hazırlanıyor, yayınlanıyor.

Kur'an meali, tercümesi, tefsiri böyle.

Hadîs kitabı böyle.

Siyer, ahlak, kelam, usul-i fıkıh, din tarihi böyle.

Çocuklar için dinî, ahlakî, terbiyevî kitapçıklar böyle.

Arapçadan Türkçeye tercümeler böyle.

Dinî, imanî, İslamî, Kur'anî, Nebevî, Şer'î ilimler, bilgiler, aydınlatmalar hep ticarî esaslar üzerinden yazılıyor, yayınlanıyor.

Diyanet bile dört ilahiyatçıya hazırlattığı tartışmalı Kur'an tercümesi için bir defada 300 bin Amerikan doları ödedi...

Amerika'da, Avrupa'da Hıristiyanların büyük vakıfları, dernekleri var, din kitaplarını paraya endeksli olmayan şekilde hazırlatıyor, bastırıyor, dağıtıyorlar.

Yahova Şahitleri dinini duymuşsunuzdur. Dev matbaa tesisleri üç vardiya çalışıyor ve yüzden fazla lisanda, bir tek kitabın yekun tirajı yüz milyonun üzerinde olmak üzere dünya çapında yayın yapıyorlar. Hizmetleri para kazanmaya, zengin olmaya yönelik değil.

İmamı Süyutî, İmamı Gazalî, İmamı Şaranî, İmamı Birgivî, İmamı Rabbanî ve benzeri alimler, fakihler, mürşidler bu devirde yaşamış olsalardı, yazmaları istenen kitaplar, broşürler için telif ücreti isterler miydi?

Teklif edilmesinden bile hoşnut olmazlardı.

Verilse almazlardı.

Biz Müslümanlar teşkilatlanıp, vakıflar ve dernekler kurup dinimizi, gerçeklerimizi, davetimizi niçin muhlisen lillah, hasbeten lillah, garazsız ivazsız halkımıza ve insanlığa duyuramıyoruz?

İslam dinine göre ticaret yapmak, üretmek, din dışı hizmetler vermek yoluyla para kazanmak helaldir.

Dinimiz bazı konuları kutsal (haram) kabul etmiştir ve bunların ticarete, zengin olma hırsına alet edilmesine izin vermemiştir.

Mesela İslam dini karı satışına, fuhşa izin vermez.

Ticaret helal, riba haramdır.

Din de böyledir. Sonradan verilmiş birkaç fetva ve ruhsat dışında din, iman, Kur'an, mukaddesat hizmetleri ticarete, para kazanmaya, zengin olmaya alet edilemez.

Fetva ve ruhsat hangi konularda verilmiştir?

İmamlık, müezzinlik, müftülük, vaizlik, kadılık, müderrislik, din dersi öğretmenliği gibi birkaç hizmet.

Bunun sebebi de, bu hizmetleri yapan kimselerin ve ailelerinin geçimlerini sağlamaktır.

Bu gibi dinî hizmetleri alet ederek, vasıta kılarak zenginleşmeye fetva ve ruhsat verilmemiştir.

İslam dinine göre bir genç para kazanmak, dünya geçimini temin etmek için doktor, mühendis, işletmeci, iletişimci olabilir ama para kazanmak, zengin olmak için din hocası, alim, fakih olamaz.

Ümmetin en zeki, en akıllı, en ahlaklı, en karakterli, en istidatlı, en mürüvvetli, en fütüvvetli, en fedakâr, en kabiliyetli çocukları şu üç mesleğe yönlendirilmelidir:

(1) Din, iman, Kur'an hizmetleri, dâvet ve tebliğ yapmak üzere din ilimlerini ve fıkıh okumak.

(2) Genç nesilleri İslam'a, Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre yetiştirecek öğretmenler, eğitimciler.

(3) Ordu zabitleri ve elemanları.

Bu üç sınıfın en önemlisi ulema ve fukaha sınıfıdır.

İslam dünyası, İslam Ümmeti ulema ve fukahasıyla yükselmiş veya alçalmıştır.

Ulemanın ve fukahanın fakir olanları elbette (geçimlerini temin için) ücret, maaş alabilir ama din ilimleri ve hizmetleri asla ve asla ticarete, zenginleşmeye alet edilemez, vasıta kılınamaz.

Müslümanlar İslam'ı yaymak, halkı bilgilendirmek ve aydınlatmak, dâvet ve tebliğ yapmak için ticarî esasa dayanmayan büyük vakıflar ve dernekler kurmalıdır.

İlmihaller, Kur'an tercüme, meal ve tefsirleri, hadîs kitapları, dine ve imana dâvet yayınları para kazanmak, zenginleşmek için yazılmamalıdır.

Niyet Allah rızası olmalıdır.

İhlas müşareket (ortaklık) kabul etmez.

Hem Allah rızası için, hem de para kazanmak, zengin olmak için niyeti ihlasa mukarin midir?

Öyle bir ulema ve fukaha sınıfı yetiştirilmelidir ki, halkı irşad, bilgilendirme, aydınlatma, uyarma vazife ve hizmetlerini ihlasla, aşkla, şevkle, titizlikle Allah rızası için yapsınlar.

Dinî, İslamî, imanî, Kur'anî, şer'î hizmetlerin ticarileşmesi bu zamanın büyük afet ve felaketlerindendir.

(Ülkemizde sırf Allah rızası için kitap yazan, hizmet eden müstesna alimlere, fakihlere, mürşitlere, ziyalı Müslümanlara, muhlis mü'minlere, derneklere, vakıflara minnet ve teşekkürlerimi arz eder, ellerinden öperim.)



Mehmet Şevket EYGİ - 16 Eylül 2011 Cuma

Mücteba

Kapitalist Liberal Müslümanlar

Onlar hâlâ hâlis Müslüman mıdır?.. Hâlis sıfatını onlara yakıştırmak doğru olmaz. Onlar elbette hâlâ sosyolojik Müslümandır. Çoğu namaz da kılar, Ramazanda oruç tutar, hacca gider. Bilhassa turistik ve lüks umre seyahatlerine bayılırlar. Lüks otellerin üst katlarından Kâbe'ye öyle bir kuşbakışları vardır ki görmelisiniz.

Onlar Kapitalist, Liberal, Global, BOP Müslümanlardır.

Mâlum, paranın dini imanı olmaz ama onlar yine de Müslümandır.

Onlar süslü, şahane, lüks meskenlerin Müslümanıdır.

Onlar saray yavrusu lüks yazlıkların Müslümanıdır.

Onlar pahalı markaların, etiketlerin Müslümanıdır.

Onlar çok lüks, çok pahalı, çok gösterişli, gurur ve kibir verici otomobillerin Müslümanıdır.

Onlar beş yıldızlı otellerde verilen lüks ve pahalı ziyafetlerin Müslümanıdır.

Onların çoğu eskiden radikal Müslümandı, şimdi radikallik sıfatını terk ile global ve liberal olmuşlardır.

Nicesi eskiden mücahitti, şimdi müteahhit olmuşlardır.

Bu yeni Kapitalist Müslümanlar devlet bütçesini, belediye bütçelerini, para havuzlarını çok mu çok severler.

Damarlarını kesseniz altın suyuyla karışık ışıl ışıl kan akar.

Onlar ne candan vaz geçerler, ne canandan.

Ne dinden imandan vaz geçerler, ne paradan servetten.

Onların lüks otomobillerini lüks plazaların, lüks otellerin, lüks tesislerin önünde, lüks sitelerin içinde görebilirsiniz ama sabahları seher vakitlerinde camilerin önünde göremezsiniz.

Bazen rüzgâr kravatlarını ters çevirir, lüks markalar görünür.

Cep telefonları, plazma televizyonları, bilgisayarları, kol saatleri en lüksündendir. Bazısının lüks kalemleri de vardır ama yazmadan çok gösterişe ve teşhire yöneliktir.

Onlar rant ve nema Müslümanıdır.

Riba faiz demezler para kazanır ve biriktirirler.

Haram kazançlar konusunda ellerinde kapı gibi fetvalar ve ruhsatlar vardır. Fetvaların altındaki imza mı? Şeytana aittir.

Kısa zamanda elde ettikleri efsanevî servetleri keramet bilirler. İstidrac olabileceğini düşünmezler.

Onlar anlı şanlı Kapitalist, Liberal, Global, BOP Müslümanlarıdır.

Vakt-i merhunu gelinceye kadar oyalanıp dururlar.

Sonra ansızın...

Ansızın...

Ansızın...



Mehmet Şevket EYGİ - 16 Eylül 2011 Cuma

Mücteba

Cumhur-i Ulema Yolu

İslam dininde konular ve hükümler muttefakun aleyh ve muhtelefün fih diye iki kısma ayrılır: Muttefakun aleyh, üzerinde  ittifak edilmiş demektir.

Muhtelefün fih,  ihtilaf edilen, çeşitli görüşler ve yorumlar olan, tartışılan konulardır.

Birinci  kural:
Zaruriyat-ı diniye denilen bütün ana, esas, temel konularda Selef-i Sâlihînin, Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasının ittifakı,  oybirliği vardır.

Günde beş vakit namaz kılmanın farz olduğu, Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğu,  nisaba mâlik olanların zekat vermesinin farz olduğu, ömründe bir kere hacca gitmenin farz olduğu...

Hür kadınların  tesettüre girmesinin farz olduğu.

Eimme-i müctehidîn, ulema, fukaha bu konularda ihtilaf etmemiştir. Tam bir ittifak vardır.

İmanın temel şartlarında da ittifak vardır.

Allah'a, meleklere, ilahî Kitaplara, Peygamberlere, âhiret gününe  (Öldükten sonra tekrar diriltileceğimize, Hesaba kitaba, Cennet ve Cehenneme) ve Kader'e iman  böyledir.

Zaruriyat-ı diniyede,  Kur'anın muhkem ayetlerinde belirtilmiş olan emir yasaklarda ihtilaf yoktur.

İhtilaf  (esasta değil) füruatta, ayrıntılarda  olmuştur.

Vücuttan kan çıkması/akması abdesti bozar mı?

Namaz kılarken Fatiha'dan sonra okunan  surenin başında besmele okunur mu?

Sabah namazı ilk fecir de mi kılınır, yoksa güneşin doğmasına  yarım saat kalaya tehir edilir mi?

Vitir namazı vacib midir, Sünnet midir?

Bu gibi ayrıntıya ait konularda  görüş ve yorum çeşitliliği, bazı farklılıklar olmuştur ki,  bunların hiçbiri  esasa ait değildir.

Bütün Ashab-ı Kiram, bütün Tâbiîn, bütün Tebe-i Tâbiîn, bütün Eimme-i müctehidîn, bütün râsih, rabbanî, 'âmil ulema ve fukaha  zaruriyat-ı diniyede ittifak halindedir.

İşte bu kafileye, bu  büyük topluluğa  cumhur-i ulema denilir.


Ehl-i sünnet Müslümanlarının ana, temel, esas, zarurî dinî konu ve hükümlerde cumhur-i ulemaya tâbi olması gerekir.


Zamanımızda bazı ilahiyatçılar, amatör din  bilginleri  cumhur-i ulema yolundan çıkmışlar, bid'at fırkaları mensupları; heva, heves, re'y ve kafalarına göre  dinde yeni hükümler icat etmişlerdir. Onların bu yeni hükümleri cumhur-i ulemanın görüşlerine aykırıdır. Binaenaleyh Müslümanlar böyle bid'at, fantezi, yeni, uyduruk, re'y ve hevaya dayanan  hükümleri reddetmelidir.

Birkaç örnek vereyim:

(1)
İslam'da teravih (Ramazanda kılınan gece namazı) yoktur hezeyanı.

(2)
Teravih namazını Hz. Peygamber (Salat ve selam olsun ona) yasaklamıştır hezeyanı.

(3) İslam'da kader inancı yoktur  bâtıl iddiası.

(4) Hayızlı (aybaşılı) hanımlar namaz kılar, oruç tutar, tavaf edebilirler   fetvası.

(5)
İslam'da tesettür yoktur.

(6) Kur'anın bazı kesin emir ve yasakları tarihseldir, bu zamanda geçerli değildir.

(7) Haccederken şeytan taşlamak yoktur.

(8) Kur'an İslam'ın tek kaynağıdır. Sünnet kaynak değildir.

(9) Beş vakit namaz üç vakitte kılınabilir.

Bu inançlar ve görüşler bozuktur ve cumhur-i ulemanın  görüşüne, yoluna aykırıdır.

İslam'da kader yoktur demek küfre yol açar.

Çok ince, çok derin, teferruata ait bazı konular eimme arasında medar-ı münakaşa olmuştur.

Mesela:


İmamı Eş'arî ile İmamı Mâturidî hazretleri (Allah ikisinden de razı olsun) itikada ait ana meselelerde ittifak halinde olmakla birlikte bazı ayrıntılarda görüş çeşitliliğine sahiptir.  İki itikad imamızını  bu ihtilaflı  görüşleri  "Nazmü'l-Feraid ve Cem'ü'l-Fevaid" adlı kitapta  (Abdurrahim  Şeyhzâde)  tahlil edilmiştir.

Bu ihtilaflar, bu çeşitlilik kesinlikle esasa, temele, usule  ait değildir ve iki taraf bu çeşitlilikten dolayı birbirini  sapıklıkla suçlamaz. İkisi de haktır, ikisi de esasta/temelde bir ve beraberdir.


İhtilaflı  konulardan biri  de şudur: Kadından peygamber gelmiş midir, gelmemiş midir?

Bir başka ihtilaf:
Kendilerine Peygamber gönderilmeyen kavimler sorumlu mudur değil midir?

Bugün Ehl-i Sünnet aleminde  tatbik edilen dört mezhebin imamları ana, temel, esas, zarurî konularda ihtilaf etmemişler, uygulamaya, teferruata ait konularda (rahmanî bir kolaylık ve zenginlik olan)   farklı ictihadlar yapmışlardır.

Dört mezheb teferruata ait bir konuda ittifak etmişse, o konuda  da aykırı bir görüş ileri sürülemez. Maalesef zamanımızın bazı naylon müctehidleri, reformcu ve değişimci ilahiyatçıları  müttefakun aleyh olan konularda  saçma sapan, soytarıca yeni görüşler çıkarma densizliğini  irtikâb ediyor.

İmamı Gazalî'nin musiki hakkındaki görüşleri, İmamı Rabbanî'nin,  kendilerine Peygamber gönderilmemiş kavimlerin sorumluluğuyla ilgili görüşleri, Muhyiddin Arabî'nin vahdet-i vücud (Panteizm değil!) görüşü, Şeyhüilislam Mustafa Sabri ile Zahid el-Kevserî'nin birtakım ince meselelerde âlimâne tartışmaları onların büyüklüklerine halel getirmez.

Her hal ü kârda bütün Ehl-i Sünnet Müslümanları  zaruriyat-ı diniyede, İslamın ve imanın şartlarında; dinin temel, esas, ana hükümlerinde, muttefakun aleyh meselelerde  cumhur-i ulema dairesi içinde bulunmalıdır.


Bid'at fırkalarının,

Reformcuların,

Dinde yenilik ve değişim isteyenlerin,

Tatiliye ve tarihsellik mezhebine bağlı Fazlurrahmancıların,

Ilımlı/light İslamcıların,

Şeriatsız ve fıkıhsız yeni bir İslam türetmek isteyenlerin,

Kemalist ilahiyatçıların,

İslam Protestanlığı taraftarlarının,

Mezhepsizlerin,

Telfik-i mezahib taraftarlarının,

Bugün İslamın yanında iki hak ibrahimî din daha vardır, onların bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyenlerin,

Ümmet-i Muhammed'i  sekülerleştirmek  isteyenlerin,

Peygamber Efendimizin hadîslerini AB norm ve standartlarına ve Feminizm ideolojisi ilkelerine göre ayıklamak isteyenlerin,

ABD'nin,  İsrail'in, Vatican'ın, AB'nin  istekleri doğrultusunda  evcil ve uysal bir İslam türetmek isteyenlerin,

Modern İbn Sebe'lerin,

Buharî'de mevzu hadîs vardır diyenlerin,

BOP İslamlığı taraftarlarının ve benzerlerinin...

Sapık, bozuk, yanlış, çarpık, yamuk; kimisi küfre götüren  görüşlerinden, inançlarından,  iddialarından, bid'atlerinden uzak durmalı, bunlardan şeytandan kaçar gibi kaçmalıdır.

Bin küsur yıldan beri gelip geçmiş  yüz binlerce eimme, ulema, fukaha, müfessir, muhaddis  yanılmış da şu nev-zuhurlar doğruyu bulmuş!.. Lütfen  sakın onlara inanmayınız, kanmayınız, dininiz elden gider.

Cumhur-i ulemanın geniş ana caddesinden yürüyelim.

Sevad-ı Azam dairesinin dışına çıkmayalım.

Allahın yardımı, nusreti,  rahmeti  büyük cemaat, büyük karaltı  üzerinedir.

Sürüden ayrılanı kurt kapar.




Mehmet Şevket EYGİ - 17 Eylül 2011 Cumartesi

Mücteba

Müslüman Halkı Bilgilendirme, Uyarma, Aydınlatma Hizmetleri

Onbeş ciltlik mufassal bir Kur'an tefsiri yazdırmak, tasnif ve telif etmek istenilse, bunu yazacak (hem de Ehl-i Sünnete göre yazacak) ehliyetli ve icazetli bir heyet bulunabilir.

Otuz ciltlik bir hadîs külliyatı yazmak için de ehliyetli bir heyet oluşturulabilir.

Yirmi ciltlik muzzam bir fıkıh külliyatı.

On ciltlik bir siyer.

Sekiz ciltlik bir İslam ahlakı...

Evet bütün bunlar için ehliyetli heyetler kurulabilir ve böyle kitaplar yazdırılıp yayınlanabilir.

Siz sadece paradan haber verin.

Merhum Ergun Göze dostumuz bir mülkünü satmış, bununla kağıt, dizgi, baskı, cilt masraflarını karşılayarak muteber ve güvenilir Ebussuud Efendi Tefsirini Arapçadan Türkçeye çevirtip yayınlamıştı. Cenab-ı Hak onu mükafatlandırsın.

Müslüman kesimin yayıncıları, böyle büyük külliyatlar hazırlatabilir, yayınlanabilir ama maalesef şu hizmetler yapılamaz:

Müslüman halkı ve bilhassa gençliği bilgilendirmek, uyarmak, aydınlatmak, ıslah etmek için:

Ehl-i Sünnete uygun milyonlarca ilmihal, akaid, ahlak, mürüvvet, fütüvvet, istikamet (dosdoğru olmak), Ümmet şuuru, iman kardeşliği, beş vakit namazın dosdoğru kılınması, cemaatin önemi, iyi insan iyi Müslüman iyi vatandaş olma rehberi, Müslümanca (Osmanlıca) okuma yazma kılavuzu, İslam'da birlik ve beraberlik, Ümmet'in başına bir İmam/Halife seçme ve ona biat ve itaat etme, cihad fi sebilillah, şer'î (şeytanî değil) tesettür, Tevhidî eğitim yapan İslam mektepleri ve medreseleri, bedevî kültür ve zihniyetten medenî kültüre geçiş, Cuma ezanı okununca ticareti bırakıp, dükkanları ve işyerlerini kapatıp camiye gitmek (on dokuz başlık zikr ettim...) gibi konularda son derece etkili broşürleri milyonlarca adet yayınlamak veya bedava, yahut maliyet fiyatından halkı dağıtmak.

Müslümanların paraları var, memlekette hürriyet var, imkan var, fırsat var, milyarlarca dolarla oynayan cemaatler, dernekler, vakıflar var; peki Müslümanlar niçin bir teşkilat kurup böyle çok faydalı, çok lüzumlu, çok zarurî yayınları yapamıyor?

Ticarî esas üzerine otuz citt tefsir hazırlatıp bastıran zengin, imkanlı, güçlü Müslümanlar niçin otuz kırk sayfalık broşürler bastırıp kâr gayesi gütmeksizin halka sunamıyor?

Böyle hizmetleri bir tek tarikat, cemaat, hizip, dernek veya vakıf yapmaz. Bu hayırlı konuda büktün grupların birleşmesi gerekir.

Niçin birleşmiyorlar?

Niçin halkı bilgilendirmiyor, aydınlatmıyor, uyarmıyorlar?

Bir cemaat Kongo'da, bir tarikat Kafkasya'da, bir hizip Avrupa'da kolej veya Kur'an kursu açmış. Ne güzel, tebrik ederiz. Lakin Türkiye'de de öncelikle bazı hizmetlerin yapılması gerekmez mi?

Biz Müslümanlar önce kendi kapımızın önünü süpürmekle vazifeli değil miyiz?

Türkiye Müslümanlarının hali mükemmel midir, onların bilgilendirilmeye, uyarılmaya, aydınlatılmaya, ıslah edilmeye ihtiyaçları yok mudur?

Doğrusu, yukarıda bir nebze bahs ettiğim hizmetlerin, bilgilendirme aydınlatma, uyarma, ıslah çalışmalarının ve yayınlarının yapılmamasından dolayı çok üzüntülüyüm.

Bazı mutaassıplar üzülmeme bile izin vermek istemiyor, karamsarlık etme, bizi öv, bizi alkışla, biz çok hayırlıyız, bizde eksik yoktur diyorlar.

Üzülmemek elimden gelmiyor.

Onları övmeye gelince: Onlar zengin, parayla adam tutsunlar kendilerini övdürsünler.



Mehmet Şevket EYGİ - 18 Eylül 2011 Pazar

Mücteba

19 Gerçek

1'inci gerçek: İlahî adaletten kimse kaçamaz. İlahî adalet ihmal etmez imhal eder (mühlet verir). İlahî adaleti hiçbir güç durduramaz.

2'nci gerçek:
Toplumlar ne haldeyseler öyle idare olunurlar. Kötü bir toplumun idarecileri iyi olmaz.

3'üncü gerçek:
Allah bir zalimi, başına başka bir zalimi musallat ederek cezalandırır ve terbiye eder.

4'üncü gerçek:
Bir toplumun azarsa ve bu azgınlığı dolayısıyla başına bela, azap ve musibet gelirse, genel gelir, kurunun yanında yaş da yanar.

5'inci gerçek:
Namazı terk eden, emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını yapmayan, büyük günahları açık bir şekilde küstahça işleyen; lüks, israf ve sefahate batan, fuhşiyyatın her çeşidini sergileyen bir İslam toplumu iflah olmaz.

6'ncı gerçek:
Müslüman bir ülkenin bilenleri, bildikleri ile amel etmezlerse orada genel bir bozulma başlar.

7'nci gerçek:
Parayı, malı, zenginliği, lüks hayatı ana değer olarak kabul eden bir İslam toplumu ağır şekilde hastalanır ve dengesini kaybeder.

8'inci gerçek:
İhlasla, sadece Allah rızası için, içine hiçbir nifak ve riya karıştırılmaksızın yapılmayan ibadetler kabul edilmez.

9'uncu gerçek:
Başında ehil ve layık bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn bulunmayan bir Müslüman toplum; karanlık gecede fırtınaya ve yağmura yakalanmış, kurtların hücumuna uğramış çobansız kalmış perişan bir koyun sürüsü gibidir.

10'uncu gerçek:
Zekatı Kur'ana, Sünnete, şeriata, fıkha göre vermeyen ve sarf etmeyen Müslüman bir toplum sille yer.

11'inci gerçek: Müslüman bir toplumda alimler, doğrular, sâlihler, muttaqiler, muhlisler, namuslular; cahillerden, şakilerden, fasıklardan, münafıklardan, mürailerden, riyâkârlardan ve namussuzlardan daha cesur olmazsa orada işler kötüye gider.

12'inci gerçek:
Allah mü'minler topluluğuna Ümmet ismini koymuştur. Müslüman bir toplum, Ümmet bilincini ve birliğini yitirir, birbirinden kopuk bir sürü fırkaya ve hizbe ayrılır, bunların bir kısmı birbiriyle çatışırsa o toplumun hali ve sonu iyi olmaz.

13'üncü gerçek:
Cihad fi sebilillah'ı (Allah yolunda cihad etmeyi) terk eden bir İslam toplumu esir, zelil ve sefil olmaya mahkumdur.

14'üncü gerçek:
Şöhret âfettir. Şöhret sahibi olmak için yanıp tutuşanlar makbul ve memduh kimseler değildir.

15'inci gerçek: Müslüman bir ülkenin, halkın, şehrin, mahallenin durumunu anlamak için, sabah ezanı okunduktan sonra camilerdeki cemaate bakılmalıdır.

16'ncı gerçek:
Müslümanlarla meskun bir şehrin iyi veya kötü olduğunu anlamak için kadınlarına bakmak da yeterlidir.

17'nci gerçek:
Bir Müslüman ülkede can, mal, ırz, din, neseb güvenliği yoksa orada Müslümanlık ism ve resmden ibarettir.

18'inci gerçek:
İyi ve olgun bir Müslüman toplumda insanlar birbirinin kurdu değil, meleğidir.

19'uncu gerçek:
Başkasının anasına, karısına, kızına şehvetle ve kötü niyetle bakanlar kendi analarına, karılarına, bacılarına şehvetle bakmış gibi olurlar.



Mehmet Şevket EYGİ - 18 Eylül 2011 Pazar

Mücteba

İstanbul Papağanları

Beş sene olmuştu, çok soğuk bir kış günüydü, lapa lapa kar yağıyordu. Pencereden balkonuma bakıyordum. Bendeniz her kar yağışında Cenab Şehabettin'in kar şiirini hatırlar, hatırımda kalan bazı mısralarını mırıldanırım.

"Bir beyaz lerze,

Bir dumanlı uçuş,

Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar,

Geçen eyyam-ı nev-baharı arar..."

O kar tipisi içinde beni çok şaşırtan bir hadise olmuştu. Balkondaki demirlere yemyeşil, uzun kuyruklu, kıvrık gagalı bir papağan konmuştu. Sıcak iklimlerin bu kuşunun, bu şiddetli kışta İstanbul'da ne işi vardı?

Sonra öğrendim ki, yirmi otuz yıldan beri şehrimizde ve yurdumuzun başka yerlerinde birkaç papağan türü yaşıyormuş, yuva kurup kuluçkaya yatıyor, yavru çıkartıyormuş.

Ne güzel, ne harika bir yenilik. Şehri, eskiden içimizde olmayan yeni canlılarla paylaşmak.

Oturduğum apartmanın bahçesinde kocaman bir fıstık çamı, yine büyük bir çitlembik, hayli gelişmiş bir kartopu ağacı ve kısa zamanda büyüyüp binanın boyunu aşan aylandoz ağaçları var.

Çevremde kumrular yaşıyor. Bu sene banyoma giren iki kumru çifti yavru çıkarttılar. Kirletiyorlar ama onların evimde yuva kurmalarından çok mutlu ve memnunum.

Kargalar var, sayıları onlar kadar olmasa da saksağanlar... Her taraf serçe dolu. Kışın pencere kenarına suda ıslatılmış bayat ekmekleri koyduğumda bazen martılar da geliyor.

Bahçemizde sansar da yaşıyor.

İstanbul papağanlarının fotoğraflarına internetten baktım.

İstanbul ve papağanlar... Ne güzel bir yenilik.

Topkapı sarayının bahçesindeki ulu çınar ağaçlarının kovuklarına papağanlar yuva yapıyormuş. Barınamasınlar diye kovukları betonla doldurmuşlar. Çok üzüldüm. Onlar kargalar gibi/kadar zararlı değil ki.

Halkımızın bir kısmı canlıları, bitkileri, yeşilliği seviyor ve koruyor. Bir kısım Vandallar da onlara düşman. Bu ikinci sınıfın şerrinden Allah bu ülkeyi korusun.

Yamyam yapılaşma dolayısıyla şehirdeki parkların, yeşil alanların sayısı çok azaldı.

Alman şehirleri, bizim tersimize korular, parklar, yeşil alanlar, sun'î göller ile şenlenir. Hannover'in içindeki bir koruluğa gitmiştim. Kuşlar neredeyse insanların elinden yiyecek alıyordu. Hayvancağızlar insanların hain olmadığını biliyordu. Bir ağaçtan bir sincap inmiş, yere atılan fıstıkları el gibi kullandığı ön ayaklarına almış yiyordu.

İstanbul papağanlarını koruyalım. Birtakım alçakların onları avlayıp satmalarını önleyelim. Yuva yaptıkları ağaç kovuklarını tıkamayalım, kışın az da olsa onlara yiyecek verelim.

Elimden gelse İstanbul ikliminde yaşayabilecek nice canlı ve bitki türünden örnekler getirir Gülhane parkı, Yıldız Sarayı bahçesi gibi yerlere bırakırım.

İstanbul'un ahşap evlerinin bahçelerinde eskiden küçük çiçekli tırmanan güller yetişirdi. Köhne, biraz yana yatmış yaşlı bir ev o çiçeklerle ne kadar güzel görünürdü. Sanırım sur içinde bir tek böyle gül kalmadı. Çok şükür mor salkımların kökü henüz kurumadı.

Yeşilliksiz, kuşsuz, ağaçsız, çiçeksiz hayat sürenlere çok acıyorum.

Eskiden Boğaziçi'nde fok bile yaşarmış...



Mehmet Şevket EYGİ - 19 Eylül 2011 Pazartesi

Mücteba

26 Maddede Ehli Sünnet Müslümanlığı

1. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'an Müslümanlığıdır.

2. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'anın doğru yorumu Müslümanlığıdır.

3. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'anı Sünnetin ışığında yorumlama ve hayata uygulama Müslümanlığıdır.

4. Ehl-i Sünnet icmâ-i ümmet Müslümanlığıdır.

5. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı esasta, temellerde, usûlde, doğru yorumda cadde-i kübradır.

6. Sevad-ı Âzamdır. Kur'ana ve Resulullaha (Salat ve selam olsun ona) inanan Müslümanların büyük topluluğudur.

7. Cumhur-i ulema yoludur.

8. Tevhid ve tenzih yoludur.

9.
Allah'ı kemal sıfatlarla sıfatlı bilmek ve noksan sıfatlardan tenzih etmektir.

10.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, ayrıntılarda olumlu ve rahmanî çeşitlilik zenginliği içinde temellerde ve esasta sarsılmaz bir birlik oluşturur.

11. Ehl-i Sünnet ulema, fukaha ve meşâyihi, ucu Resullerin Seyyidine (Salat ve selam olsun ona) ulaşan nuranî bir silsile ile icazetlidir.

12. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Selef-i Sâlihîn yolundadır.

13. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'an, Peygamber ve Selef ahlakını esas alır.

14. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Ashab-ı kiram radiyAllahü anhüm ecmaîn Efendilerimizi din konusunda âdil kabul eder ve onlara saygı gösterir.

15.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığı bundan 1400 yıl önce zuhur etmiş üzücü fitne ve fesatları Allah'ın yüce adaletine, Mahkeme-i rûz-ı cezaya havale eder, bu fitnelerin dedikodusunu, taraftarlığını, militanlığını, holiganlığını yapmaz.

16. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Ehl-i Beyt-i Mustafa'yı sever, benimser, Hz. Ali, Hasaneyn-i muhteremeyn, Hz. Fâtima annemizi baş tacı eder.

17.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Hz. Hasan efendimizin fitneyi önleyici uzlaştırıcı ahlakını benimser.

18. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'an-ı Azimüşşanın câhiller, bid'atçiler, kötü niyetliler ve din sömürücüleri tarafından re'y ve heva ile tefsirini kabul etmez.

19. Ehl-i Sünnet Müslümanlığının temeli nass ve nakildir.

20. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur'anî ve Nebevî rehberlik ve nur olmaksızın aklın tek başına doğru yolu bulamayacağını kabul eder.

21.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığında sahih ve makbul bir imandan sonra ikinci önemli vazife beş vakit namazı dosdoğru kılmaktır.

22. Ehl-i Sünnet Müslümanlığında ihlas, takva ve adalet esastır.

23.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, mü'minlerin kafirleri dost ve veli edinmelerine, onları körü körüne taklit etmelerine izin ve ruhsat vermez.

24. Ehl-i sünnet Müslümanlığında taqiyye yaparak Müslümanları aldatmak ve kandırmak yoktur.

25.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığında, Peygamberler dışında ismet sıfatıyla sıfatlı mâsum şahsiyetler yoktur.

26. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı halka can, mal, ırz, neseb, din ve inanç güvenliği sağlar.



Mehmet Şevket EYGİ - 19 Eylül 2011 Pazartesi

Mücteba

Bunca Kitap İçinde Korkunç Cehalet

TÜRKİYE'DE son elli yılda 200'e yakın Kur'an tercümesi, meali, tefsiri yayınlanmış...

Dinî kitaplar sektörü bir endüstri haline geldi.

İrili ufaklı beş yüz kadar (belki de daha fazla) İslamî-dinî yayınevi var.

Her yıl on milyonlarca dinî kitap, kitapçık, risale yayınlanıyor.

Çeşit çeşit ilmihaller peynir etmek gibi satılıyor.

Mushaf ticareti ayrı bir branş.

Yayınlanan kitapların bir kısmı (yüzde kaçı?) bozuk ama yüzde 99'unda İslam'ın emirleri ve yasakları yazılı.

Milyonlarca kitap satın alınıyor.

Satın alanların bir kısmı bunları okumuyor.

Okuyanların bir kısmı okuduğunun manasını iyice anlamıyor.

Manasını anlayanların bir kısmı öğrendikleri bilgileri hayatlarına uygulamıyor.

Bunca kitaba rağmen...

Sabah namazlarında İstanbul camilerine gidiniz ve fecaati bizzat görünüz.

Camiler (Eyüp Sultan camii gibi birkaç nâdir istisnâ dışında) hemen hemen boş.

Tefsir kitaplarını, hadîs külliyatlarını, ilmihalleri, fıkıh kitaplarını satın almış Müslümanlar sabahleyin camiye gelmiyor.

İhyau Ulumiddin'in çeşitli tercümeleri şimdiye kadar (korsan baskıları dahil) birkaç milyon adet tiraj yapmıştır.

Evet camilerde tefsir, hadis, fıkıh, İhyâ okuyan Müslümanları göremiyorsunuz.

Demek ki, bu kitaplar hakkıyla gerçekten okunmuyor.

Gözle okunsa bile içlerindeki bilgiler, emirler, yasaklar, öğütler kalplere inmiyor.

Tefsir, hadîs, fıkıh, ahlak okuyan bir kimsenin sabah namazında camiye gelmemesi mümkün müdür?

Bırakın camiye gelmek, halkımızın yüzde doksanı artık beş vakit namaz kılmıyor.

Cuma namazlarında halk bilgilendirilmiyor, aydınlatılmıyor, uyarılmıyor.

Hutbeleri görüyorsunuz, Din İman Şeriat elden gitmiş, minberlerden Kur'an kursunun damının tamiratı için para isteniyor.

On milyonlarca Müslüman medya dedikoduları ile kendinden geçmiş.

En faydalı bir yazıyı okuyan pek yok. İki kodaman yazar şiddetli bir polemik yaparlarsa milyonlar okur.

Yetmiş iki milyonluk Türkiye'de sahih itikad, beş vakit namaz, cemaat konusunda yoğun, genel ve etkili propaganda yapılmıyor.

Her yıl Müslümanlardan milyarlarca dolar yardım ve hizmet parası toplayanların öncelikle itikadın sıhhati ve beş vakit namazın dosdoğru kılınması konusunda halkı uyarmaları, bilgilendirmeleri, aydınlatmaları gerekmez mi?

Müslümanların başında ehil bir İmam-ı Kebir bulunmazsa işte böyle olur.

Ticarî gayelerle milyonlarca Mushaf, Kur'an meal ve tefsiri, hadîs külliyatı, dinî kitap basılır ve fazla faydası olmaz.

Din kitapları ihlasla hazırlanmaz ve yayınlanmazsa tesirleri ya hiç olmaz, yahut pek az olur.

Türkiye Müslümanların beş vakit namaz konusundaki notu, 10 üzerinden 1'dir.

Erkeklerin farz namazları cemaatle kılması dersindeki notu 1 bile değildir, 10 Üzerinden 0,1'dir.

Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede ahlak çok bozulmuştur.

Tesettürün bile bu ülkede cılkı çıkartılmıştır.

17 Ağustos büyük zelzelesinde bir kısım yağmacılar felaket bölgesine akın etmiştir.

İstanbul Ayamamaderesi sel baskınında suların sürüklediği mallar, koliler yağma edilmiştir.

Müslüman bir toplumun müstaqim/doğru olması gerekmez mi?

Dinî bir kurumumuzda bile yolsuzluk yapılmış, müfettişlerin raporlarını gördüm.

Cayır cayır Kur'an tercümesi, meali, hadîs kitabı, ilmihal satılıyor ama Müslümanlar paramparça olmuşlar.

Bu tefsirler, bu hadîs külliyatları, bu ilmihal ve ahlak kitapları Müslümanların bir tek Ümmet olması gerektiğini yazıyorlar ama zikr ettiğim kitapları satın alanlar onları ya okumamışlar, yahut okumuş olsalar bile anlamamışlar.

Yahu on milyonlarca din kitabındaki bunca bilgi ağaçlara, taşlara, odunlara söylenmiş olsalardı onlar bile secde ederdi.

Yolcu sarhoş hancı sarhoş...

Kur'an tercümesi, meali, tefsiri, hadîs kitabı, tek kelimeyle din kitabı nasıl yazılır?

İlimle ve ihlasla yazılır.

Mushaflar, tefsirler, mealler ve tercümeler, hadîs külliyatları, fıkıh ve ilmihal kitapları, ahlak ve tasavvuf kitapları para kazanmak, zengin olmak için yazılırsa ve yayınlanırsa işte manzara ortada, etkili olmuyorlar.

(Yazımdan sahih itikatlı ve namazı dosdoğru kılan salih ve muhlis Müslümanlar gocunmasınlar. Onların ellerinden öperim. Memlekette her şey yolundadır diyen varsa, kendileriyle görüşelim, bir program yapalım. Bir ay boyunca İstanbul camilerine sabah namazına gidelim...)



Mehmet Şevket EYGİ - 20 Eylül 2011 Salı

Mücteba

Müslümanların Dikkatlerine

LÜTFEN aşağıdaki başlıkları her gün bir kere tekrarlamanızı istirham ediyorum. Hafta tatili yapmadan senede 365 gün, dört senede bir 366 gün.

1. Ehl-i sünnet Müslümanlığı tehlikededir. İndirilmiş (münzel) Ehl-i Sünnet İslamlığının yerine (AB'nin, ABD'nin, İsrail'in, Siyonizmin, Haçlıların istediği) evcil, ılımlı, light ve uysal uydurulmuş bir İslam getirilmek istenmektedir.

2. Türkiye'nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu 10 üzerinden 4'tür, yani ahlak ve temizlik bakımından sınıfta kalmıştır.

3. Memleketin bütünlüğü tehlikededir. Vatan elden gitmektedir.

4. Güneydoğu'da bazı vilayetlerde ve şehirlerde devlet gündüz vardır, gece yoktur. Kurtarılmış bölgeler oluşturulmuştur.

5. Türkiye'nin bazı halkları arasında millî/toplumsal barış ve mutabakat bağları zayıflatılmış ve kopartılmıştır.

6. Alaçatı'da cami yapılmış eski bir kilisede papazlara Teslis âyini yaptırılmıştır.

7. Halkı ve gençliği aşırı derecede tahrik eden, ahlakı berhava eden müstehcen yayınlar almış yürümüştür.

8. Uyuşturucu 10 yaşındaki okul çocuklarına kadar inmiştir.

9. Fuhuş genelleşmiştir. Devlet, kadın haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelere imza koymuş olmasına rağmen TC başlıklı resmî vesikalarla fuhşa resmî izin vermekte, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi almakta, bu parayı bütçesine koymakta, yasal genelevlerin kapısında fuhşun güvenliğini sağlamak için polis bekletmektedir. Kadın hakları savunucuları bu rezalete ses çıkartmamaktadır.

10. Haram yeme yaygın hale gelmiştir.

11. Faiz ve riba yaygın hale gelmiştir.

12. Halkın yüzde 90'ı beş vakit namazı terk etmiştir.

13. Mal şehveti, para şehveti, lüks ve israf şehveti, gösteriş şehveti, cinsel şehvet, benlik şehveti korkunç boyutlara ulaşmış ve yaygın hale gelmiştir.

14. Türkiye'de 1,5 milyon Kripto Yahudi yaşamaktadır.

15. Türkiye'de 1,5 milyon Kripto Hıristiyan yaşamaktadır.

16. PKK hareketinin arkasında İsrail ve Ermenistan vardır.

17. PKK terörünün gölgesinde ve toz dumanı içinde yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu ve silah ticareti yapılmıştır.

18. Para, madde, lüks hayat ana değer haline gelmiştir.

19. Atalarının Türkçe mezar taşlarını okumaktan aciz mürekkep cahil nesiller yetiştirilmiştir.

20. Gayr-i millî eğitim sistemi iflas etmiştir.

21. Büyük medya halk yığınlarının beyinlerini yıkayarak onların bir kısmını zombi haline getirmiştir.

22. Gelir dağılımında korkunç bir adaletsizlik vardır. Zengin kesim daha zengin olurken, fakir kesim daha fakir olmaktadır.

23. Halkın yarısı birbiriyle nizalıdır. Mahkemeler dosyalara bakamaz hale gelmiştir. Hapishaneler tıklım tıklım doludur.

24. Trafik kazaları anormal halde çoğalmıştır.

25. Bazı üniversitelerin ilmî dergileri yirmi yıldan beni yayınlanmamaktadır.

26. Mısır bile İskenderiye'de dünya çapında 8 milyon kitaplık ve belgelik büyük bir kütüphane kurmuşken İstanbul'da büyük bir kütüphane yoktur.

27. Liselerde doğru dürüst yazılı Türk lisan ve edebiyatı, mantık, tarih, sanat kültürü okutulmamaktadır.

28. Toplumda dağılma, çürüme, dejenere olma, çöküş emare ve alametleri görülmektedir.

29. Futbol tutkusu din haline gelmiştir.

30. Sabah namazlarında camiler hemen hemen boştur.

31. Türkiye'de her gün 4,5 milyon ekmek çöpe atılarak korkunç ve dehşetli bir küfran-ı nimet ve israf sergilenmektedir.

32. Mürüvvet, fütüvvet, istikamet, fazilet, hamiyet gibi değer ve kavramların pabucu dama atılmıştır.

33. Malatya'da Cuma hutbesinde Şeriattan ve Hilafetten bahs eden bir imam minberden indirilmiş ve hemen imamlıktan atılmıştır.



Mehmet Şevket EYGİ - 20 Eylül 2011 Salı

Mücteba

İstibra ve Secdede Ayakların Durumu

Bu Müslüman memlekette halkın ancak onda biri beş vakit namaz kılıyor. Acaba bu onda birin kaçta kaçı tâdil-i erkân ile dosdoğru kılıyor?

Halkın büyük kısmı zarurî ilmihal bilgilerini iyi bilmiyor.
Mesela erkeklerin bir kısmı (yüzde kaçı?) istibrâdan habersiz. Tuvalete gidiyorlar, hiç beklemeden ve temizlenmeden hemen abdest alıyorlar ve abdestleri de hemen bozuluyor.

Câmilerde bazı kimseleri namaz kılarken görüyorum, secde esnâsında ayaklarının durumu dolayısıyla namazlarında vahim bir eksiklik var.

Merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanmış "Sualli Cevaplı Dinî Bilgiler" (1959 Ankara 304 sayfa) kitabının 144'üncü sayfasında şöyle diyor: "...iki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konulmadıkça secde câiz olmaz".

Ayak parmaklarının yere konulmasından maksat, parmakların alt kısmından bir miktarın kıvrılıp yere değmesidir ve yerin sertliğini hissetmesidir.

Secdede parmakların altı kıvrılıp yere temas etmezse, ayakların sadece üstü ve parmakların tırnak kısmı yere değdirilirse secde yapılmış olmaz.

Bunları hatırlatmak bendenize düşmez ama yazmak zorundayım. Namazda secdeye varırken "iki eliyle" pantolonunu dizinden çekmek de amel-i kesirdir ve namazı bozar.

Bazısı Kemalist BOP'çu reformcular için bunların önemi yoktur.

Müslüman kardeşlerimden rica ediyorum: Baş uçlarında icazetli ulema ve fukaha tarafından telif ve tasnif edilmiş muteber ve güvenilir akaid ve ilmihal kitapları bulundursunlar, bunları her gün bir miktar dikkatle okusunlar ve temel din bilgilerini iyice öğrensinler.

Reformcuların, mezhepsizlerin ilmihallerini sakın okumasınlar. Onlara güvenilmez.



Mehmet Şevket EYGİ - 21 Eylül 2011 Çarşamba

Mücteba

Bid'atler Ümmeti Çürütür Yıkar

İçinde çeşit çeşit kimyevî maddeler, aromalar, boyalar, korumalar bulunan gıda maddeleri, şekerlemeler, çikolatalar, tatlılar, dondurmalar ve meşrubat (içecekler), yan tesirlerle şifasından fazla zararlı kimyevî ilaçlar, insanın iç dengesini altüst eden elektromanyetik alanlar, egzos gazları insanların maddî sağlıklarını nasıl bozuyor, başta kanser olmak üzere bir sürü vahim hastalığa sebebiyet veriyorsa; din ve inanç konusundaki bid'atler, sapıklıklar, bozukluklar da halkın mânevî yapısını tahrip etmekte, Müslümanların ebedî mutluluğuna zarar vermektedir.

1924'te Hilafetin kaldırılmasından, son Halife'nin yurt dışına sürülmesinden, kısa bir müddet sonra İslam medreselerinin kapatılmasından sonra İslam dinine karşı korkunç bir terör uygulanmasından bu yana Müslümanları doğru bilgilendirecek, aydınlatacak, uyaracak güçlü bir kurum kalmamıştır.

Derin şer güçleri, İslam'ı ve Ümmet'i açık bir savaşla yıkamayacaklarını anlayınca, meseleyi, içten yıkarak çözme yolunu seçmişler ve dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, Sünnet düşmanlığı, mezhepsizlik, telfik-i mezahib, light/ılımlı İslam, İslam Protestanlığı, Dinlerarası Diyalog, cihatsız İslam, her Müslüman kendi kafasından ictihad yapabilir, Farmason Afganî kurtarıcı bir İslam önderidir, üç hak İbrahimî din vardır, gayr-i Müslimler de cennetliktir, kaderi ve şefaati inkâr gibi yıkıcı bid'at cereyanlarını, yeterli ve sağlam din kültürü almamış halkın arasında yaymaya başlamışlardır.

Derin güçler bu konuda beynelmilel Siyonizm, Global Kapitalizm, İsrail, ABD, AB ile işbirliği yapmaktadır.

İslam'ı içinden yıkmak isteyen derin şer güçleri ve onların bir kısmı münafık, bir kısmı beyinsiz destekçileri şu kötü işlerde hayli başarı elde etmişlerdir:

(1) Müslümanlara arasında vahim itikat/inanç bozuklukları başlamıştır.

(2) Müslüman halkın yüzde 90'ı beş vakit namazı terk etmiştir.

(3) Sabah namazlarında camiler boştur, Müslüman halk leşler gibi uyumaktadır.

(4) Hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılması emri büyük ölçüde terk edilmiştir.

(5) Dinî hizmet ve faaliyet ticarete, zenginliğe, köşeyi dönmeye alet edilmiştir.

(6) Ümmet birliği bozulmuş, Müslümanlar irili ufaklı binlerce birbirinde kopuk, bazısı birbiriyle çatışan bağımsız tarikata, cemaate, vakfa, derneğe, gruba, parçaya ayrılmıştır.

(7) Dünyada genel başkanı olmayan hiçbir din olmadığı halde, başsız kalan Müslümanlar bu başsızlıklarının vehametini idrak edemez ve kendilerine ehil bir Halife seçmek için harekete geçemez hale getirilmiştir.

(8) Müslümanların ve İslamcıların bir kısmı İslam, Kur'an, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakından uzaklaşmışlar, İslamî kesimde korkunç bir ahlak fesadı ve kokuşma baş göstermiştir.

(9) Müslümanlar, mevcut hürriyetten yararlanarak gerektiği gibi ve gereken miktarda hizmet ve faaliyet yapamaz hale gelmiştir.

(10) Müslümanları uyaracak icazetli ve gerçek ulema, fukaha, meşayih sınıfı kalmadığı için; İslam toplumunda lüks, israf, sefahat, çeşit çeşit fuhşiyyat, "şehvetlerine uyma", genel ve yoğun fısk ve fücur, Şeriattan uzaklaşma, Sünnete uymama gibi bozukluklar yaygın hale gelmiştir.

Ümmeti saran bütün bu kötülüklerden kurtulmanın yolu geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığına sarılmakla, onun öğretilerini hayata geçirmekle mümkün olur.

Ehl-i Sünnete sarılan, icazetli gerçek Sünnî ulemaya tabi olan Müslümanlar inanç konusundaki bid'atlerden ve sapıklıklardan kurtulur.

Beş vakit namaza başlar.

Hür ve mukim erkekler beş vakit namazın farzlarını ehil imamların ardında cemaatle kılar.

Zekatlarını Kur'ana, Sünnete ve Şeriata uygun olarak dosdoğru verir ve böylece Müslümanlar arasında sosyal adalet sağlanır, kardeşlik güçlenir.

Ehl-i Sünnetin öğrettiği şekilde İslam ahlakını hayata tatbik eden bir İslam toplumunda kokuşma olmaz.

Bugün, Türkiye'de bütün Ümmeti, tüm Müslümanları kapsayan bir İmamet kurumu olsa, bunun başında ehil ve layık bir İmam-ı Kebir bulunsa, yapılacak ilk amelî iş halkı beş vakit namaz kılmaya çağırmaktır.

Şöyle bir şey hayal edelim:

İmamet-i Kübra müessesi halka hitaben bir emir ve nasihat bildirisi hazırlayıp yayınlıyor. Bildirinin altında İmam-ı Kebir hazretlerinin ve ülkenin 50 büyük ve muteber icazetli din aliminin, fakihinin, şeyhinin, mürşidinin imzaları yer alıyor. Bu bildiride bütün Müslümanlar beş vakit namaz kılmaya ve cemaate çağırılıyor. İhlasla hazırlanacak böyle bir bildiriyi hayata uygulamak için memleket çapında namaz komiteleri kuruluyor ve genel bir namaz seferberliği başlatılıyor...

Böyle bir teşebbüsten hayırlı neticeler alınmaz mı?

Böyle bir bildiri etkili olmaz mı?

Lakin maalesef Türkiye'de böyle hayırlı teşebbüsler yok.

Dinimizde sahih bir imandan sonra ikinci önemli madde, konu, beş vakit (üç vakit değil!) namazın dosdoğru kılınması iken bu konuda gereken hizmet ve faaliyetler yapılmıyor.

Çünkü Müslümanların başında İmam yok, Ümmetin bir İmamet-i Kübra kurumu yok, Müslümanlar üniter bir hiyerarşi içinde değiller.

Derin şer kuvvetleri sinsi bir plan ve program uygulayarak Kur'ana, Sünnete, Şeriata dayanan geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak, onun yerine Siyonizmin, Kapitalizmin, emperyalizmin, Globalizmin, liberalizmin istediği evcil, uysal, ılımlı, hafif, suya sabuna dokunmaz, Protestanlaşmış, "demokratik" yeni bir din türetmek istiyorlar.

İslam alemi ve bilhassa Türkiye Müslümanları çok vahim, çok dehşet verici, çok korkunç, çok yıkıcı bir eritme, yozlaştırma, zombileştirme, kimlik değiştirme suikasti karşısındadır ama milyonlarca Müslümanın bundan haberi bile yoktur.

Ehl-i Sünnet inancına bağlı Müslümanların yapacağı şudur:

Ehl-i Sünnete bir kat daha sımsıkı sarılmak.

İhlasla, samimiyetle, Kur'an ve Sünnet ahlakına uygun olarak yapılan Ehl-i Sünnet çalışmalarına, uyarılarına, bilgilendirme ve aydınlatma hizmetlerine destek vermek.

Kim olduğunu bilmese bile zamanın Ehl-i Sünnet ve Cemaat İmamına gıyabında biat etmek.

Müslümanlar için hazırlanmış bid'at ve dalalet tuzaklarına düşmemek.

(Zengin Sünnî Müslümanlar haftada en az bir kere, lüks otomobilleriyle ehliyetli Sünnî bir imamın ardında namaz kılmak üzere camiye gitmelidir.)



Mehmet Şevket EYGİ - 21 Eylül 2011 Çarşamba