"Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

Başlatan Mücteba, 30 Ocak 2011, 00:29:01

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

#1005
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İkrâm ve ihsan hususunda evlatlarınız arasında adaletli olunuz. Ben bir kimseyi (ikram ve ihsanda) tercih edecek olsaydım elbette kızları tercih ederdim."
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ)




8
Eylül Pazar 2013

Hicrî: 2 Zilkâde 1434 - Rûmî: 26 Ağustos 1429

Burhaniye, Kemalpaşa, Selçuk ve Manisa'nın Kurtuluşu (1922)


Abdestli İken Ölen Şehid Olur

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v), Enes bin Mâlik'e (r.a.) "Ölüm meleği, sana abdestli olduğun halde gelirse şehîd olarak ölürsün." buyurdular

Bu sebeple Tâbi'în'den Kürz bin Vebere (r.a.) Hazretleri vefât ettikleri gece midesinde rahatsızlık olmasına rağmen rûhunu abdestli olarak vermek ve şehîdlik rütbesine ermek için seksen defa abdest almışlardır.

Abdest, sahibini dünya ve âhiret şerlerinden muhafaza eder, başına gelen sıkıntıları da hafifletir.

Allâhü Teâlâ, Hz. Mûsâ (a.s.)'ya şöyle vahyetti:

"Abdestin yok iken sana bir musîbet gelirse bunu başkasından değil ancak kendinden bil."

Abdest, her halde mü'minin silahıdır. Mü'min onunla insan ve cin şeytanlarına karşı mücadele eder, abdest onu hoşuna gitmeyecek hallerden korur.

Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) Resûlullâh (s.a.v.)'dan şöyle nakletti: "Kim abdestli olarak gecelerse, onunla beraber bir melek onun için istiğfâr ederek sabahlar ve şöyle der: Yâ Allâh! Bu kulunu bağışla, zira o geceyi temiz olarak geçirdi."

Uyku ölümün kardeşidir. Bir kimse abdestli uyursa rûhu semâya yükselir. Allâhü Teâlâ'ya secde etmesi için ona izin verilir. Nitekim Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:

"Kul abdestli olarak uyursa rûhu arşa yükseltilir, rüyası doğru çıkar. Eğer abdestli uyumazsa rûhu bu mertebeye ulaşamaz, rüyasında gördükleri karışık olup doğru çıkmaz."

"Her kim abdestli olarak uyursa, yatağı ona mescid (gibi), uykusu sabahlayıncaya kadar namaz (kılmış gibi) olur..."


Binalarda İzolasyon

Kışın soğuktan, yazın sıcaktan korunmak, yakıt ve enerji tasarrufu edebilmek için binaları izole etmek lazımdır.
İzolasyon çevrenin kirlenmemesine de faydalıdır. Aynı zamanda binaları rutubetten, küf, mantar, terleme vb. şeylerden korur.



Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Cömert, Allâh'a (ve onun rahmetine) yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




9
Eylül Pazartesi 2013

Hicrî: 3 Zilkâde 1434 - Rûmî: 27 Ağustos 1429

Osmanlı'da İlk Telgraf Hattının Açılması (1855) • İzmir, Bornova, Menemen, Edremit ve Orhaneli'nin Kurtuluşu (1922) • Keban Barajı'nın Hizmete Girmesi (1974)


Dörtbin Hadîs-i Şerif'in Özü

İmam Ebû Davud (rh), beş yüz bin hadîs-i şerîfi hâfızasına nakşetmiş idi. Bunlardan seçtiği dört bin sekiz yüz hadîs-i şerîf ile "Sünen-i Ebî Dâvud" denilen meşhur kitabını meydana getirmiştir.

Bu kitap bilhassa İslâm fıkhına dâir hükümler için pek muteber bir kaynaktır. Ebû Davud, bu kitabını imam Ahmed İbn-i Hanbel'e göstermiş, o büyük müctehid bu kitabı çok güzel bulmuştur. Bu kitap "Kütüb-i Sitte'nin" üçüncüsü sayılmaktadır.

Ebû Davud hazretleri demiştir ki: "Ben bu kitabımda dört bin sekiz yüz hadîs-i şerîf topladım. İnsana dîni için bunlardan şu dört hadîs-i şerîf yeter:

1- Amellerin hükümleri, kıymetleri niyetlere göredir.

2-
Kişinin kendisine fayda vermeyecek şeyleri terk etmesi, İslamiyetinin güzelliğindendir.

3- Bir mü'min, kendi nefsi için isteyip hoşlandığı şeyi kardeşi için de isteyip hoşnut olmadıkça hakkı ile mü'min olamaz.

4- Helâl de açıktır, haram da açıktır. Bunların arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır. Harama düşmemek için bu şüpheli şeylerden de sakınmak lâzımdır.



Mutfağımız: Etli Taze Fasulye (5-6 kişilik)

Malzemeler: Et 100 gr, taze Fasulye 250 gr, soğan, havuç ve domates 2'şer adet, salça 1 çorba kaşığı, sarımsak 3 diş, sıvı yağ, tuz.

Yapılışı:
Etler doğranır. Taze fasulye ayıklanıp bol suda yıkanır. Fasulyeler ve havuçlar doğranır. Soğan doğranır. Domatesler soyulup yemeklik olarak doğranır.

Etler suyunu çekene kadar pişirilir, yağ ilave edilir ve biraz kavrulur. Soğan ve havuç ilave edilip biraz daha kavrulur. Fasulyeler ilave edildikten sonra biraz daha kavrulur. Üzerine salça konulur ve biraz daha kavrulur. Daha sonra üzerine suyu ilave edilip üzerine domates konulur, tuzu atılır ve pişmeye bırakılır.




Mücteba

#1007
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bana iman etmeyen Allâh'a iman etmiş olmaz. Ensâr-ı Kirâm'ı sevmeyen de bana iman etmiş olmaz."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




10
Eylül Salı 2013

Hicrî: 4 Zilkâde 1434 - Rûmî: 28 Ağustos 1429

Peygamber Efendimiz'in Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye Hicret İçin Yola Çıkışı (622) • Sultan Dördüncü Murad Han'ın Tahta Çıkışı (1623) • Sivastopol'un Geri Alınması (1855)


İslâmiyet'in Medîne-i Münevvere'de Yayılması

Medîne-i Münevvere'ye Yemen'in Ezd kabilesinden bir cemâat gelip yerleşmişlerdi. Bu cemâatin reisi olan Hâris vefat edince Evs ve Hazrec adındaki iki oğlunu bırakmıştı. Bunların çocukları çoğaldı.

Bu suretle Medîne-i Münevvere'de Evs ve Hazrec adıyla iki kabile türemişti. Bilâhare, bunların aralarına şiddetli bir düşmanlık düştü. Daima birbiriyle çarpışıp dururlardı, dünyâyı verseler aralarını bulmak, kalplerini birleştirmek mümkün olamazdı. Fakat, ne zaman ki aralarında İslâmiyet nurları parlamaya başladı, derhal o eski düşmanlık yerine bir sevgi, bir kardeşlik geldi, birbirine bir din râbıtasıyla bağlandılar, birbirlerinin selâmetine, saadetine çalıştılar, eski müşterek düşmanları olan Yahudilere galib geldiler.

Mus'ab bin Umeyr bunlara Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâm âdabını öğretmek için Medîne-i Münevvere'ye gönderilmiştir. Müslümanlık Medîne-i Münevvere'de bu iki kabîle arasında günden güne sür'atle yayılıyordu. Nihayet, reislerinden Sa'd bin Muaz ile Üseyd bin Hudayr da müslüman olunca bu iki kabîle arasında Müslüman olmayan kimse kalmadı.

Mekke-i Mükerreme'deki müslümanlar, müşriklerden tahammül edilemeyecek derecede eziyet görüyorlardı. İkinci Akabe bey'atinden sonra azar azar Medîne-i Münevvere'ye gizlice hicrete başladılar.

Yalnız Hz. Ömer Mekke-i Mükerreme'den çıkacağı zaman Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret edip, orada bulunan müşriklere "Siz ne akılsız kimselersiniz ki taştan, ağaçtan yapılmış şeylere tapıyorsunuz!.. İşte ben gidiyorum, babasını evlatsız, evlâdını babasız, karısını kocasız bırakmak isteyenler varsa beni takip etsinler" diyerek açıkca çıkıp gitmişti.

Medîne-i Münevvere'ye hicret eden ashâb-ı kirama muhacir denir, Medîne-i Tâhire ahâlisinden bulunan ashâb-ı kirama da ensâr denilir. Bu zâtlar, muhacirlere pek çok yardım etmiş oldukları için kendilerine çok yardım ediciler manasında 'ensâr' denilmiştir. Hak Teâlâ hepsinden razı olsun!  




Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kur'ân-ı Kerîm'i okuyunuz. Çünkü o, kıyâmet günü okuyana şefâatçi olarak gelecektir."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




11
Eylül Çarşamba 2013

Hicrî: 5 Zilkâde 1434 - Rûmî: 29 Ağustos 1429

Budin'in (Budapeşte) Fethi (1526) • Graz'ın Fethi (1532) • (ABD) Dünya Ticaret Merkezi'ne Saldırı (2001)/color]

Su İçmenin Adabından

Nehir, havuz gibi yerlerden eğilip ağzı ile su içmemelidir.

Su kabının kırık yerinden su içmemelidir.

İçtiği şeye nefesini üflemez. Eğer nefes alacaksa su kabını ağzından uzaklaştırır ve öyle nefes alır.

Su içecek kap bulamayan eli ile içmelidir.

Allâhü Teâlâ'ya susuzluk ve kötü ahlâkını gidermesi, suyu bereket ve hayat kılması için dua eder.

Su içeceği zaman kabı sağ eline almalı ve yudum yudum, ağır ağır içmelidir. Bir defada, nefes almadan içmemelidir. Suyu iki veya üç defada içip, her birinin başında Besmele çeker, sonunda da Elhamdülillâh der. Bu şekilde içmek faydalı, daha hazmettirici, susuzluğu daha çok giderici ve daha şifalıdır.

Suyun serin olanını tercih eder. Zira bu susuzluk hararetini giderir ve daha çok şükretmeye vesile olur.

Resûlullah'ın (s.a.v.) en çok sevdiği içecek, soğuk ve tatlı olanı idi.

Ayakta su içmez.

Zemzem suyunu ayakta içmekte bir beis yoktur.
Abdestten artan su ve ilaç alındıktan sonra içilen su, ayakta içilebilir.

Bir mecliste suyu, dağıtmaya yaşlılardan başlar. Kendisi en son içer. Mecliste su dağıtılacağı zaman sağdan başlanır ve sırayla sağdan devam edilir. Solda olan birine ancak sağdakinin izni ile verir. (Şir'atü'l-İslam, Fazilet Neşriyat)


KIT'A: Bir kabir taşı kitabesi:

Yâ nâzıran bi-kabrî
Mütefekkiran bihâlî
Emsi küntü misleke
Gaden tekûnü misâlî.

(Ey benim halimi düşünerek kabrime bakan, dün ben senin gibi idim, yarın sen benim gibi olursun)






Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ'dan faydalı ilim isteyiniz. Fayda vermeyen ilimden Allâh'a sığınınız."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




12
Eylül Perşembe 2013

Hicrî: 6 Zilkâde 1434 - Rûmî: 30 Ağustos 1429

Mudanya, Urla ve Kırkağaç'ın Kurtuluşu (1922) • Türkiye'de Ordunun İdareye El Koyması (1980)


İlim Ve Medeniyet Menbaı: Medreseler

İlk medrese M. 1010'da Nisâbur'da "İbn-i Fûrek" tarafından tesîs edilmiştir. Bundan sonra ilk inşâ edilen medrese İmâm Beyhakî tarafından "Medresetü Beyhakiyye" ismiyle inşâ edilendir. Medreseler beşinci asrın ortasına doğru süratle yayılarak, mükemmel bir hâle gelmişlerdir.

H. 457 (M.1065) senesinde Selçuklu Sultanı Melikşâh'ın vezîri Nizâmülmülk'ün tesîs edilip Ebû Saîd es-Sûfî'nin nezâret ettiği Dicle kenarında ki Nizâmülmülk medresesinin yüzlerce talebesi vardı. Talebenin her türlü ihtiyaçları meccanen karşılanıyordu. Hatta her bir talebeye hademe de tahsîs edilmişti. İslâm âleminde pek ehemmiyeti bulunan bu üniversitede Ebû İshâk Şîrâzî, İmâm Ebû Nasr Sabbâğ, Ebû'l-Kâsım Debûsî, İmâm-ı Gazâlî, Şâşî, Sühreverdî, Kemâleddîn Enbâri gibi büyük âlimler ders vermişler ve kendileri gibi nicelerini yetiştirmişlerdir.

Daha sonraki asırlarda da Nûreddîn Zengi, Salâhaddîn Eyyûbî gibi emîrler İslâm memleketlerinin her tarafında medreseler inşâ etmişlerdir.

İlk Osmanlı medresesi, Hicrî sekizinci asrın ortalarında (M.1331) Sultan Orhan tarafından İznik'te inşâ olunmuştur.

Sultan Fâtih İstanbul'u fethettiğinde bu belde-i tayyibeyi aynı zamanda bir ilim merkezi yaptı. İslâm beldelerinin her tarafından âlim ve hüner sâhibi nicelerini İstanbul'da topladı. Fâtih Câmii ve etrafındaki sekiz medrese ve tetimmeleri inşâ edildi. Bunu daha pek çok ilim yuvaları takîb etti. Medreseler bir kânun altına alındı ve gelişerek devletin sonuna kadar devam etti.

Kânûnî devrinde zamanın ihtiyâcına göre ordu ve halk için birçok tabîb, cerrâh ve mühendise ihtiyâc olunca Süleymâniye Câmii yanında bir tıb medresesi ile riyâzî (Aritmetik, Geometri ve Astronomi gibi) ilimler için dört büyük medrese ve eşsiz bir de Dârüşşifâ (Hastahane) inşâ edilmiştir. Dâhil medreselerinden tahsîlini tamamlayan talebeden bir kısmı Sahn-ı Semânda "ilâhiyyât, hikemiyyât, fıkıh, hukûk" derslerini, diğer kısım da Süleymâniye medreseleri denilen medreselerde "tıb ve riyâziye" derslerini okurlardı.




bekir gøkmen

#1010
" اللَّهُمَّ أَحْسِنْ عَاقِبَتَنَا فِي الْأُمُورِ كُلِّهَا وَأَجِرْنَا مِنْ خِزْيِ الدُّنْيَا وَعَذَابِ الْآخِرَةِ"
"Allâhumme ehsin 'âkibetenâ fil-umûri kullihâ ve ecirnâ min hizyid-dunyâ ve 'azâbel-âhirah."

"Allahım! İşlerin tamamında sonumuzu güzel eyle! Dünyanın rezaletin den ve ahiretin azâbından bizi koru."
Amin!

Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Haram bir kuruşu (sâhibine) iâde etmek, Allâh katında yetmiş hacca bedeldir."
(Hadîs-i Şerîf, el-Bahru'l-Amîk)




13
Eylül Cuma 2013

Hicrî: 7 Zilkâde 1434 - Rûmî: 31 Ağustos 1429

Sakarya Zaferi (1921) • Kınık, Karacabey ve Soma'nın Kurtluşu (1922)


Hacılara Tavsiyeler

Hacca niyet eden kimse, âilesinden, vatanından, nefsinin arzularından, şehvet ve lezzetlerinden hicret ederek Allâhü Teâlâ'nın beytini; Ka'be'yi ziyârete yönelmiştir. Artık Beytullâh'ın ve o beytin sâhibi Allâhü Teâlâ'nın kadrinin yüceliğinin şuurunda olmalı, pek büyük bir işe azmettiğini bilmelidir. Allâh için niyetini hâlis tutmalı, riya ve gösterişten uzak kılmalıdır. İyi bilmeli ki amelin ancak ihlâslı olanı makbûldür. Sultanın hâne ve sarayını ziyâret ederken maksadın ondan başkası olması ne çirkin bir haldir. Dünyâ işleri ile alakaları kesmeli, üzerinde başkalarının hakları varsa sahiplerine iâde etmeli, bütün günahlarından nasûh bir tevbe ile tevbe etmelidir. Dünyâ alakalarını öyle kesmelidir ki çıkmadan önce ehline ve evlâdına vasiyetini hazırlamalıdır. Hac seferinin âhiret seferi gibi olduğunu düşünmeli, geride kalanları da sâdık niyet ve ihlâs ile Allâh'a emânet etmelidir.

Haccedecek kimsenin dikkat edeceği en mühim hususlardan birisi de hac için azığı ve parası, kazandığının en temizinden ve helâlinden olmalıdır. Zira bu, haccının mebrûr ve makbûl olmasına en büyük vesîledir.

Haram mal ile haccetmekten sakınmalıdır.

Zira Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

"Bir kimse Beytullâh'ı, haramdan kazandığı kazancı ile haccetmek üzere yola çıkıp lebbeyk Allâhümme lebbeyk dediğinde, "Sana lebbeyk ve sa'deyk yoktur. Kazancın haram, bineğin haram, elbisen haram, azığın haramdır. Artık hiç sevaba nâil olmaksızın günah yüklenmiş olarak dön. İşte sana kötü bir müjde" denir.

Bir adam helâl mal ile hacc için çıkıp 'lebbeyk Allâhümme lebbeyk' dese, semâdan şöyle nida olunur: "Lebbeyk ve sa'deyk, hoşuna gidecek şeyi vâcip kıldın. Senin bineğin helâl, elbisen helâl, azığın helâldir. Artık haccın makbûldür. Günahsız olarak dön ve yeni bir hayata başla." 



Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Müslüman kişinin, -günâh ile emrolunmadığı müddetçe- sevdiği ve sevmediği hususlarda, (âmirlerini) dinleyip itâat etmesi vaciptir."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




14
Eylül Cumartesi 2013

Hicrî: 8 Zilkâde 1434 - Rûmî: 01 Eylül 1429

İstanbul'da Büyük Deprem (Kıyamet-i Suğra) (1509) • Bergama, Dikili, Manyas ve Mustafakemalpaşa'nın Kurtuluşu (1922)


Tebük Gazvesi

Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellemin hicretinin dokuzuncu senesi (M. 630) idi. Romalıların Şam'da İslâm aleyhine büyük bir ordu hazırlamış oldukları haberi üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) otuz bin kişilik bir ordu ile Medîne-i Münevvere'den çıktı, Tebük'e kadar vardı. Yirmi gün kadar orada kaldı, fakat düşmandan hiçbir hareket görülmedi. Artık Şam'a kadar gitmeyip Medîne-i Münevvere'ye döndüler.

Tebük seferi esnasında Medîne'de kıtlık vardı, İslâm ordusu güçlükle teçhiz edildi, bu cihetle bu orduya Ceyşü'l-Usre (Zorluk ordusu) denilmiştir. Bu orduya İslâm zenginleri, hattâ fakirleri bile yardıma koşmuşlardı. Birçok kadınlar küpelerini, bileziklerini, mücevherlerini teberru ettiler.

Hz. Sıddîk (r.a.) bütün servetini getirip Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.) teslim etti, Hz. Ömer (r.a.) malının yarısını verdi, Hz. Osman (r.a.) Şam'a göndermek üzere hazırlamış olduğu bir ticâret kafilesini tamamen bağışladı. İşte bunlar, bizler için hak yolunda birer fedakârlık nümûnesidir.

Tebük seferi esnasında bazı kabileler ile münafıklardan birçokları birer bahane ile geri kalmışlardı. Münafıklar "Böyle sıcak bir mevsimde yola çıkılır mı? Muhammed -aleyhissalâtü vesselam- Roma devletini oyuncak mı sanıyor?." diye insanlara korku, dehşet veriyorlardı.

Tebük seferinden harp edilmeksizin dönülmüştü. Fakat bu seferin birçok fâideleri görülmüştür. Müslümanların koca bir Roma imparatorluğuna böyle meydan okuması herkese dehşet verdi. Birçok belde hâkimleri müslümanlara cizye nâmıyla vergi vermeyi kabul ettiler. Yemen'den, Necid'den ve sâir taraflardan birçok kabileler müslüman olmak üzere Medîne-i Münevvere'ye elçiler gönderdiler. Artık Arabistan'da İslâm'a karşı durabilecek bir kuvvet kalmamıştı.


Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Yemek ikram etmek ve selâmı yaymak cennete girdirir."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




15
Eylül Pazar 2013

Hicrî: 9 Zilkâde 1434 - Rûmî: 02 Eylül 1429

Ayvalık'ın Kurtuluşu (1922)


Cehennemden Uzaklaştırıp Cennete Girdiren Amel

Muâz bin Cebel (r.a.) hazretleri buyurdular:

"Yâ Resûlallâh, bana bir amel bildiriniz ki beni cennete soksun, cehennemden uzaklaştırsın." dedim. Buyurdular ki:

"Muhakkak sen pek büyük ve güç bir işden suâl ettin. Lâkin muhakkak o amel Cenâb-ı Hakk'ın kolaylaştırdığı kimseye pek kolaydır. Allâh'a ibâdet edersin, ona hiçbir şeyi şirk koşmazsın, namazını dosdoğru kılar, zekâtını verirsin, Ramazân orucunu tutarsın, Beytullâhı haccedersin." Sonra buyurdular:

"Sana hayrın kapılarını göstereyim mi?

Oruç kalkandır, sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hatâları söndürür, kişinin gecenin ortasında kıldığı namaz da hataları söndürür." Sonra secde sûresinin 16 ve 17. Âyetlerini okudular. Meâli: "Yanları yataklardan uzaklaşır (gece kalkar teheccüd namazı kılarlar) korku ve ümid içinde Rablerine duâ ederler ve onlar kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayra harcarlar. O (yataklarını terk ederek ibadet edenlere) mükafat olarak nelerin gizlenmiş olduğunu artık hiç bir kimse bilmiyor."
Sonra buyurdular:

"Sana işin başını ve en zirvesini bildireyim mi?"

"Evet, Yâ Resûlallâh" dedim, buyurdular ki:

"İşin başı İslâm (kelime-i şehâdeti söyleyerek imanı izhar etmek, açıklamak)tır, direği namazdır, en zirvesi ise cihâddır." Sonra buyurdular:

"Sana bütün bunların itimad ettiği, dayandığı şeyi bildireyim mi",

"Evet, Yâ Resûlallâh" dedim. Mübarek dilini tuttular ve

"İşte buna sâhip ol"
buyurdular.

"Yâ Resûlallâh, bizler söylediklerimizden mes'ülmüyüz." dedim. Buyurdular ki:

"Anan seni kaybetsin, insanları yüzleri üzere yahud burunları üzere ateşe atan ancak (küfür ve yalan söylemek, söğmek, lânet, iftirâ, gıybet, dedikodu etmek ve benzeri gibi) dillerinin yaptıkları değil midir?"



Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Âlimlere tâbi olunuz; uyunuz. Zira onlar dünyanın (doğru yolu gösteren) ışıkları, âhiretin kandilleridir."
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




16
Eylül Pazartesi 2013

Hicrî: 10 Zilkâde 1434 - Rûmî: 03 Eylül 1429

Ebu'l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevî Hazretleri'nin İrtihali (1959)


Ebu'l-Fârûk Süleyman Hilmî Tunahan (k.s.)

Süleyman Hilmî Tunahan (k.s.) Hazretleri, Rûmî 1304 (Hicrî 1305-Mîlâdî 1888) yılında Silistre'de dünyâya geldiler. Babası, tahsîlini İstanbul'da tamamlamış ve Silistre'nin Satırlı Medresesi'nde yıllarca müderrislik etmiş Osman Fevzi Efendi'dir. Dedesi ise Kaymak Hâfız nâmıyla mâruf bir zât olup 110 yaşına doğru vefât etmiş olan Mahmûd Efendi'dir.

Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl âilenin ceddi İdris Bey'e dayanır. İdris Bey, Fâtih Sultan Mehmed tarafından Tuna Hanı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvîc edilmiş bir zâttır.

Osman Fevzi Efendi, İstanbul'da tahsîline devam ederken rü'yâsında, vücûdundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp etrâfa ışıklar saçtığını görür. Rü'yâyı, sulbünden gelecek bir evlâdının dünyâyı ma'nen aydınlatacağı şeklinde tâbîr eder. Bu isti'dâdı; Fehim, Süleyman Hilmî, İbrâhîm ve Halîl isimli dört oğlundan Süleyman Hilmî'de görür. Onun yetişmesi için hiçbir fedâkârlıktan kaçınmaz ve fevkalâde alâka gösterir.

Süleyman Efendi, ilk tahsîlini Silistre Rüşdiyesi'nden sonra Satırlı Medresesi'nde yaptı. Daha sonra babası, tahsîlini tamamlamak üzere onu İstanbul'a gönderdi ve şu tavsiyede bulundu: 'Oğlum! Usûl-i fıkıh ilmine iyi çalışırsan dîninde kuvvetli olursun, mantık ilmine iyi çalışırsan ilminde kuvvetli olursun.'

Süleyman Efendi, İstanbul'da Fâtih dersiâmlarından ve devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi'den birincilikle icâzet aldı. Bilâhare Dâru'l-Hilafeti'l-Aliyye Medreses-i Kısm-ı Âli'yi bitirdi ve ihtisâsını yapmak üzere Medresetü'l-Mutehassısîn'in Tefsîr ve Hadîs şubesine girip birinci derece ile mezûn oldu. Aynı zamanda giriş imtihânını birincilikle kazandığı Medresetü'l-Kuzât (Hukuk Fakültesi)'dan da me'zûn oldu. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular.

Ezelî takdîr olarak Silsile-i Sâdât'ın 33. ve son halkası kendilerinin nasîbi olduğundan, Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn ibnü Mevlânâ Sirâcüddîn (k.s.) Hazretleri'nden seyr ü sülûkünü tamamladılar. Sonra tecelliyâtın büyüklüğünden üstâzı, kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî (k.s) Hazretleri'nin nisbet-i rûhâniyesine teslim ettiler. Dünyânın şu son zamanlarında ilâhî feyzden nasîpleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr u dalâl çukurundan îmân ve ihlâs sâhasına çekip çıkardılar, hâlen de çıkarmaktadırlar.

Süleyman Hilmî Tunahan (k.s.) Hazretleri, 16 Eylül 1959 (Hicrî 13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü irtihal buyurdular. (Kaddesallâhü sirrahü'l-e'azz). Ancak tasarruf ve irşâdları tamâmiyle ve kemâliyle berdevâmdır. Cenâb-ı Hakk sevenlerini ve bütün mü'minleri şefâatlerine nâil kılsın. Âmîn.



Mücteba

#1015
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim çarşıya girdiği zaman 'Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü velehü'l-hamdü, yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemût, biyedihilhayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse Allâhü Teâlâ onun için milyon sevâb yazar, ondan milyon günahı siler ve onun derecesini milyon yükseltir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




17
Eylül Salı 2013

Hicrî: 11 Zilkâde 1434 - Rûmî: 04 Eylül 1429

Bandırma'nın Kurtuluşu (1922) • Rusların Polonya'yı İşgali (1939) • Adnan Menderes'in İdamı (1960)


"De'b U Âdetimiz Sûret Ve Sîretimiz"Den

"...Bu yolda bi'l-kasd ve'l-irâde iştihâr memnu'dur. Esâsen şöhret âfettir. Bu yolun muktezâsı dâimâ ve her hâl u kârda kemnâm olmak, müteşerri' ve âbid zann edilmekten, hüsn-i zan tevcîh olunmaktan kaçınmak, Hak'la olan ibâdet ve ubûdiyetini halktan saklamak, hiçbir ferde kendi ma'nevî ahvâlini bildirmemek, en âmmî ve nâdân kimseler gibi görünmektir. Hakîki tasavvuf ancak budur. İşte rüfekânın alacakları tavır ve vaz' da böyle olmalıdır.

Kezâ hükûmet siyâseti, siyâsî fırkacılık, icrâât ve mu'âmelât-ı hükûmeti tenkîd gibi umûr ile asla meşgûl olmamak ve bu mesâile müteallık hiçbir kelime tefevvüh etmemek, yalnız kendi maddî ve ma'nevî işleri ile tevağğul eylemek lâzımdır. Aks-i hâl hem muzırdır, hem izâ'a-i evkâttır. Her hangi umûrda münkerât-ı dîniyye müşâhede edilirse anı kalben red ve inkâr etmek ve bu inkârını aslâ lisâna getirmemek iktizâ eder. Zîrâ zamanımız, dînî emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkere müsâid ve mütehammil değildir. Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkeri kalbden dile, dilden ele intikâl ettirenler gayr-i kâbil-i telâfî zarara ma'rûz kalırlar. Hakîkî ehl-i tasavvufun hâl ü hareketi böyle olur. Hılâfı bu mesleğin haricidir.

İstidrâd: Esâsen emir bi'l-ma'rûf ve nehiy ani'l-münker vazîfesi hakîkatte bu vazîfe ile me'mûr olanlara âiddir. Anlar, her zamanda bu vazîfelerini ahsen-i vücûhla îfâ ve edâya muktedir olurlar. Bu maksadı imkân dâiresinde yerine getirdikleri halde emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker yapıldığına hiçbir ferd vukûf hâsıl edemez. Çünkü anlar sıfat-ı hakîmiyete mazhardırlar. Envâ'-ı fünûn-i hikmetle vazîfelerini sirran ve alâniyyeten icrâ eylerler." (Mektublar, S. H. Silistrevî)

Lügatçe:
Bi'l-kasd ve'l-irâde iştihâr; Kendi iradesi ile meşhur olmak.
Kemnâm: Adı unutulmuş.
Müteşerri': Şeriâte, dine muvafık amel eden.
Âmmî: Avamdan, bayağı, cahil.
Tefevvüh: Ağza almak, söylemek.
Tevağğul: Bir işle çok meşgul olmak.
İzâ'a-i evkat: Vakti boşa geçirmek, zâyi' etmek.
Ahseni vûcûh: En güzel surette.
Sıfat-ı hakîmiyete mazhar: Allâhü Teâlâ'nın hikmetine mazhar bihakkın hakîm zat.
Envâ'-ı fünûn-ı hikmet: Hikmetin bütün fenleri.



Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Akrabalarınızdan sıla-i rahimde bulunacağınız kimseleri öğreniniz. Çünkü akrabayı ziyaret etmek, aile içinde muhabbete, malda zenginliğe ve ömürde de uzamaya sebep olur."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




18
Eylül Çarşamba 2013

Hicrî: 12 Zilkâde 1434 - Rûmî: 05 Eylül 1429

Ertuğrul Firkateyni'nin Japon Sularında Batması (1890) • Erdek, Yenice, Biga ve Mahmudiye'nin Kurtuluşu (1922)


En Güzel Ahlâkî Esaslar

En mühim vazifelerimiz, en güzel ahlâkî esaslarımız Nisa Sûresi, 36. âyet-i kerîmesinde tavsiye buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerîme şöyle tefsir edilmiştir:

Ey Müslümanlar!

(Allâhü Tealâ'ya ibadet ediniz) onu tevhide; Allâh'dan başka ilah olmadığına inanıp ona itaata, namaz, oruç gibi ibadetlere devam ediniz.

(Ve ona hiçbir şeyi şerik koşmayınız) Cenâb-ı Hakk'a âşikâr ve gizli surette hiçbir şeyi ortak ve benzer tutmayınız.

(Ve anaya, babaya iyilik ediniz) onların haklarına riayet, kendilerine yardım ve hürmet eyleyiniz, onlara duada, teşekkürde bulununuz.

(Ve akrabalara;) kardeşler, amcalar, dayılar gibi yakınınız olan kimseye de iyilikte bulunun, onlarla güzel konuşup görüşünüz.

(Ve yetimlere) babalarını kaybetmiş, yardıma muhtaç bulunmuş çocuklara da elden gelen yardımı esirgemeyiniz.

(Ve yoksullara) fakirlere, hiç malları olmayanlara, çalışıp kazanmaktan mahrum bulunanlara da ihsanda bulununuz onların hallerine merhamet ediniz.

(Ve yakın komşuya) size akrabalık veya civar itibariyle yakın olan komşuya da iyilikte bulununuz,

(Ve uzak komşuya) da akrabalık veya civar itibariyle uzak bulunsalar bile iyilik ediniz.

(Ve yanınızdaki arkadaşa) beraber yolculuk yaptığınız kimseye ve beraber ticarette, sanatta veya ilim tahsilinde bulunduğunuz zata veya refikanız olan kadına da iyilik ediniz, ona da ihsanda, iyi muamelede bulununuz.

(Ve yolcu olana) yurdundan ayrılmış bulunana, misafir sayılana da yardım ediniz.

(Ve sağ ellerinizin mâlik olduğu) kölelerinize, cariyelerinize ve hayvanlara güzelce muamelede bulununuz, onlara güçlerinin yetmeyeceği işleri gördürmeyiniz.

(Şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ, mütekebbir) yakınlarına, komşularına ve diğer insanlara karşı kibir ve azamette bulunan şahsı (ve müftehir olanı) başkalarına karşı övünen şahsı (sevmez) onun bu haline razı olmaz.



Mücteba

#1017
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ve sizden hayra dâvet eder, iyiliği emreder, kötülüğü nehyeder bir cemaat (topluluk) bulunsun. İşte felah bulacaklar onlardır."
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 104)




19
Eylül Perşembe 2013

Hicrî: 13 Zilkâde 1434 - Rûmî: 06 Eylül 1429

İstanbul Rasathanesi'nin Kuruluşu (1576)


Tıbb-ı Nebevî: Bazı Sebzelerin Faydaları

Resûlullah (s.a.v.) patlıcanı yerdi ve;

"Patlıcan ne güzel bitkidir. Onu (iyi pişirip) yumuşatınız, zeytinyağlı yapınız ve çok yiyiniz."
buyururdular.

Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) en çok sevdiği bitki semizotudur. Mü'min, Resûlullah'ın (s.a.v.) sevdiği her şeyi sevmelidir.

Kereviz, Hızır (a.s.) ve İlyas (a.s.)'ın yemeğidir. Kereviz hafızayı kuvvetlendirir, kalbi temizler, delilik ve cüzzama mâni olur.

Balkabağı, dimağı ve aklı kuvvetlendirir.

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

"Her kim baklayı kabuğu ile yerse, Allâhü Teâlâ, o bakla kadar hastalığı ondan giderir." (İ. Hac. el-Askalî, Lisânu'l-mîzân,)

Resûlullah (s.a.v.) Miraca çıktığında yeryüzü onun dünyadan ayrılışına ağlamış ve bunun üzerine gebre otu bitmiştir.

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu:

"Kızılımtırak beyaz mantar, kudret helvası (gibi Allâh'ın külfetsiz nimetleri) nev'inden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifadır."

Ebû Hüreyre (r.a.) mantarın suyunu sıkar ve gözü ağrıyanlara sürer, o hastanın gözü iyileşirdi. Mantarın en güzeli, siyah olanıdır.

Bir memlekete giren kimse soğan yerse, o memleketin vebasından, havasından ve sularından zarar görmez.

Soğan yedikten sonra kereviz yemelidir. Çünkü kereviz, soğanın kokusunu giderir.

Soğan ve sarımsağı pişmiş olarak yemekte bir beis yoktur.

Soğan ve sarımsağı çiğ olarak yememeli. Zira melekler rahatsız olurlar. (Şir'atü'l-İslam, Fazilet Neşriyat)

Beyit:

Varalım bir iki gün zikredelim Mevlâ'yı

Bize ısmarladılar mı bu yalan dünyayı. (Sultan İkinci Murad Han)




Mücteba

#1018
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim kabrimi ziyâret ederse ona cennet vacib olur."
(Hadîs-i Şerîf, Tuhfetü'l-Ahzevî)




20
Eylül Cuma 2013

Hicrî: 14 Zilkâde 1434 - Rûmî: 07 Eylül 1429

Peygamber Efendimiz'in Hicret Esnasında Kuba'ya Gelişi (622) • Bozcaada, Bayramiç, Mihalaççık ve Sivrihisar'ın Kurtuluşu (1922)


Peygamber Efendimiz'in Hicretleri

Resûlullah'ın (s.a.v.) peygamberliğinin on dördüncü senesinde, Mekke-i Mükerreme'deki müslümanlar Medîne-i Münevvere'ye hicret etmişlerdi. Mekke şehrinde yalnız Resûl-i Ekrem ile mübarek Ehl-i beyti ve Hz. Ebûbekr ile Hz. Ali kalmışdı.

Ashâb-ı kiramın böyle Medîne-i Münevvere'ye gidip orada kuvvetlenmelerinden endişe eden müşrikler Resûl-i Ekrem'i öldürmeye karar verdiler. Her kabileden bir şahıs Hazret-i Peygamber'in hâne-i saadetini geceleyin kuşatıp, uyumalarını beklediler.

Cibrîl-i Emîn geldi, vaziyeti Resûl-i Ekrem'e haber verdi ve Medîne-i Münevvere'ye hicrete izin verildiğini bildirdi. Nebiyy-i Zîşân Hazretleri kendi yatağına Hz. Ali'yi yatırdı, yerden bir avuç toprak alıp dışarda bekleyen müşriklerin üzerlerine saçtı; hiçbirisi görmeksizin aralarından çıkıp gitti. O gece bir yerde kaldı. Gündüzün öğle vakti Ebû Bekr-i Sıddîk'ın hanesini teşrif etti ve beraberce hicrete izinli olduklarını müjdeledi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebû Bekr ile beraber geceleyin Rebîü'l-Evvel ayının ilk günlerinde Mekke-i Mükerreme'den çıkıp bir saatlik mesafede bulunan Sevr dağına gittiler, orada Athal denilen bir mağarada saklandılar ve o gece orada kaldılar. Mekke müşrikleri Resûl-i Ekrem'i takibe koyuldular, hattâ bu mağaranın yanına bile geldiler; fakat mağaranın kapısına örümcekler derhal ağlarını germiş, güvercinler de gelip oraya yuva yapmış ve yumurtlamış olduğundan orada kimse bulunmaz diyerek geri döndüler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Sıddîk-i Ekber'le beraber mağaradan çıktı. Medîne-i Münevvere tarafına yöneldiler, yolda birçok mucizeler zuhur etti.

Müşrikler Peygamber Efendimizi tutup getirene yüz deve va'dettiler. Takibe çıkanlardan Beni Eslem'den Büreyde Resûlullah'ı görünce fikri değişti, iman etti, başından beyaz sarığını çözdü, kargısının ucuna bağladı. Kuba köyüne kadar Resûlullah'ın yanından ayrılmadı. Hz. Bureyde sarığını alem yaparak Resulullah'ın ilk alemdar (bayraktar)ı oldu.



Mücteba

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Biriniz öldüğü zaman, kıyâmeti kopmuş demektir. (Öyleyse) Allâhü Teâlâ'ya onu görüyormuşsunuz gibi ibâdet edin ve her an ona istiğfârda bulunun."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)




21
Eylül Cumartesi 2013

Hicrî: 15 Zilkâde 1434 - Rûmî: 08 Eylül 1429

Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın Doğumu (1842) • Askerlerimizin Güney Kore'ye Gidişi (1950)


Sultan Abdülhamîd Han'ın Hizmetlerinden

• Osmanlı ülkesinde dünyanın ilk dişçilik okulunu kurdu.
Kudüs-Yafa Ankara-İstanbul ve Hicaz demiryollarını yaptırdı.
• Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya'ya elçiler ve din adamları gönderdi.
Modern matbaa makinelerini Türkiye'ye getirtti, ücretsiz kitap dağıttırdı, 6 bin kitabı tercüme ettirdi.
Beyazıt kütüphanesini kurup -10 bini el yazması olmak üzere- tam 30 bin kitap bağışladı.
• İlk defa elektriği ve gazı getirdi.
Ziraat Bankası'nı kurdu.
• Dünyanın ilk torpido atan denizaltısını tamamen kendi parası ile yaptırdı. Devrinde Osmanlı donanması dünyanın ikinci donanması idi.
• Yerli kumaş giydi, Hereke bez fabrikası ve Feshane'yi kurdu.
Terkos'un sularını İstanbul'a getirtti.
• İlk modern eczanemizi açtırdı.
• Osmanlı ülkesine ilk otomobili getirdi.
• Beş bin km karayolunu yaptırdı.
• Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptırdı atlı ve elektrikli tramvaylar kurdu.
• Arkeoloji müzeciliğini başlattı.
• İlk kuduz hastanesi (İstanbul Darü'l-Kelb Tedavihanesi)ni açtırdı.
Yıldız Çini fabrikasını Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını kurdu.
• Daha sonra Çanakkale Savaşı'nı kazandıracak olan topları yaptırdı ve Çanakkale'yi tahkim ettirdi.
• Sadece Anadolu'da 14 bin ilkokul açtı.
• Telefonu Avrupa ile aynı zamanda ülkemize getirtti.
• Kızlarımız için kız öğretmen ve kız meslek kız sağlık meslek okullarını açtırdı.