ŞABAN AYI VE BERAT GECESİNİN FAZİLETİ -II
Nebi Aleyhisselâm’dan:
-“Yanımda ismim anıldığında kişinin bana salavat okumaması cefâdandır.” (Camiu’s Sağir)
Allah Teâlâ Rasülüllah Efendimize iki melek vekil kıldı. Bir kimsenin yanında onun adı anıldığında salavât getirince o iki melek cevap olarak “Âmin” der. Meleklerin âmin dediği dua elbette müstecâb olur. (Ebu’s Suud)
Durum böyle olunca beşerin en hayırlısı (Efendimiz) üzerine çok salavat okumalısın. Zira o, mahşer günü şefaatin bedelidir.
Her zaman salavât okumalıdır, ama özellikle Şaban ayında. Zira Aleyhisselâm Efendimiz “Şaban benim ayım” buyurmakla bu ayı kendisine izâfe etmiştir ki ümmeti bu ayda kendisine daha çok salavat getirsin.
Şiir:
Şaban, Rasülüllah’ın ayıdır, ganimet bilin,
Hayır ve bereketli günlerinde oruç tutmayı.
Ayında Mustafa’ya salavat okuyup ümit edin,
Mahşer ve din günü ondan şefaatı.
Allah’ım! Daire-i vücudun, daire-i noktayı kerem ve cûdun merkezi olan, mahlukatın en şereflisi ve doğanların en mesûdu bulunan Efendimiz Muhammed’e salât ve selâm et.
Kim Berat Gecesi yüz defa aşağıdaki salavatı okursa Nebi Aleyhisselâm’ı rüyasında görür.
“Allâhümme salli alâ rûh-i Muhammedin fil ervâh, ve salli alâ cesedi Muhammedin fil ecsâd, ve salli alâ kabri Muhammedin fil kubûr.”
Manası: Allahım! Ruhlar içinde Muhammed’in ruhuna salât et. Cesedler içinde Muhammed’in cesedine salât et. Kabirler içinde Muhammed’in kabrine salât et.
(1) Bu görüşte olanlar Ali İmran süresi 7. Ayetini okurken “illAllah” da vakıf yapanlar (Kur’an okurken duranlar) dır.
Ayet Meali :
“Kitabı (Kuran’ı) sana indiren odur. Onun bazı ayetleri muhkemdir.” Tafsilatlı olarak açıklanmıştır. Hazreti Allah onu hükmetmiş, manası açık olduğundan halkı onda tasarruftan men etmiştir. “Bunlar kitabın anasıdır” Yani hükümlerde asıl ve temel olan şeyler bu muhkem ayetlerdir. Diğer şeylerin yorumu ona göre yapılır. “Diğerleri de müteşabihtir.” Muhtemeldir. Kısalığından veya zahiri bir muhalefetten dolayı kastedilen mana açık değildir. Kur’an ayetlerinin bazısı muhkem, bazısı da müteşâbihtir.
İbn-i Abbas Radıyallâhü Anh, “Müteşabihat, surelerin evvelindeki hece harfleridir” dedi.
Katâde’den:
Muhkem; Kendisi ile amel edilen nâsih ayetlerdir.
Müteşabih: Kendisine inanılan, ancak amel edilmeyen mensûh ayetlerdir.
Denildi ki:
Muhkem: Hazreti Allah’ın, mahlukata manasını açıkça beyan etmediği ayetlerdir.
Müteşabih: Allah Teâlâ’nın ilmini gizlediği, sadece kendi zatına bıraktığı ayetlerdir; Meselâ; Kıyamet alametleri, Kıyâmetin ve dünyanın fenasının vakti, zebânilerin, rekatlerin adetleri, sayıların özellikleri, hikmeti gibi
MÜTEŞÂBİHÂT’IN İNZÂLİNİN FAYDASI
Müteşabih ayetlerin indirilmesinin faydası nedir? diye sorulursa cevaben deriz ki:
Alimler onlara bakıp araştırsınlar, onların fazileti ortaya çıksın, kendisi ile murad edilen mananın ortaya çıkarılmasına ihtiyaç duyulan ilimleri tahsil ve araştırmaya dair çalışmalar üzerine hırsları artsın. Hem bunları ortaya çıkarsınlar, hem de manaları açıklarken katlandıkları zahmet ve sıkıntılar sebebiyle yüksek derecelere nâil olsunlar içindir.
Müteşabihat ile murâd edilen mananın, surelerin evvelindeki hece harflerinin olduğunu şu hadise te’yid etmektedir:
İçlerinde Huyey bin Ahtab, Kâb bin Eşref’in de bulunduğu Yahudilerden bir topluluk Nebi Aleyhisselâm’a geldiler. Huyey bin Ahtab Allah’ın Rasülüne;
-“Üzerine “Elif lâm mim” nazil olduğu bize erişti. Böyle bir şeyin sana indirildiğini Allah haber verdi mi?” dedi. Allah’ın Rasülü:
-“Evet” cevabını verdi. Bunu üzerine Huyey:
-“Eğer bu hak ise muhakkak ben senin ümmetinin saltanat müddetini bilirim. İşte bu müddet yetmiş bir senedir. Üzerine başka harf nâzil oldu mu?”dedi. Allah’ın Rasülü:
-“Evet, “Elif lâm mim sâd” nazil oldu,” buyurdu. Huyey:
-“Bu ondan çok, işte bu 161 senedir. Bunun gayri başka bir harf nazil oldu mu?” dedi. Allah’ın Rasülü:
-“Evet “Elif lâm mim râ” buyurdu. Huyey şöyle dedi:
-“Bu daha çok, 231 senedir. Bu iş üzerimize karıştı çoğunu mu, azını mı alacağımızı bilmiyoruz ve biz buna inananlardan değiliz.”
Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu.
“Kalblerinde eğrilik olanlar” Haktan vaz geçip bidat ve şüpheciler gibi batıl yollara dalanlar “onun müteşabih ayetlerinin ardına düşerler.” Öyle ki Yahudiler bu ümmetin ömrünün bilgisini talep ettiler ve yukarıda arz edildiği üzere cümlelerden bunun hesabını çıkarmak istediler.
Bunların münafıklar ve bidat ehlinin tamamı olduğu da söylendi.
“Fitne çıkarmak için” Cahil olanları saptırabilmek için şirk ve şüphe olsun isterler. “Kendilerine göre tevil etmek için” Arzularına göre tevil, bilgilerine göre tefsir etmek için bunu yaparlar.
“Onun tevilini Allah’tan ve derin bilgi sahiplerinden başka kimse bilemez.” Ayetin nazmında ihtilaf edildi. Müteahhirün alimleri vavın atıf için olduğunu söylediler. Yani, müteşabih ayetlerin tevillerini ancak Allah ve onun dinde derin bilgi sahibi olan âlim kulları bilir.
“Onlar: ‘Biz ona inandık, hepsi Rabbimizdendir.’ derler. Aklı selim sahiplerinden başkası düşünüp anlayamaz.” (Al-i İmran-7)
“Yekulûne” cümlesi hal olur. “Ona inandık” dedikleri halde” demektir.
Sahâbe ve tabiinden ekserisi de “Ver-rasihüne”deki vavın istinaf olduğu görüşünde olup okurken “illAllah” da dururlar ve “müteşabih ayetlerin tevilini kimse bilemez, ancak Allah bilir” derler. (Meâlim-üt Tenzil’den)
KURAN’I KERİMİN GECE İNDİRİLMESİNİN HİKMETİ
Gece vakti münâcât zamanıdır. Füyûzâtın iniş zamanıdır. Tenezzülâtın şühûd vaktidir. Kerametlerin varit olduğu, tecellilerin zâhir olduğu zamandır.
Gece, Hazreti Mahbûb-u zikir için kalplerin boş olduğu vakittir. Mukarrabîn-i ebrâr yanında gündüzden daha güzeldir. Keşif ve esrarın mahremidir. Onun içindir ki, yakınlık ve saadete vesile olan ibadetler gece vakti daha çok kabule şâyandır ve dualara icabet geceleri daha süratli olur.
Hâsılı gece, hislerin dönüş ve sükun vaktidir. Kalb Cenab-ı Hakka yöneldiği zaman tüm uzuvlar ona tabi olur. Böylece hem zâhiren, hem de bâtınen yönelmiş olur.
GECE İBADETİ
Denildi ki:
Gece ibadet eden iki ecre müstahak olur. Bir ecir uykuyu terk ettiği için, bir ecir de ibadet için.
Hazreti Allah gece ibadet ehlini ve teheccüd sahiplerini şu ayeti kerimeleri ile methetti.
Yanları yataklardan uzaklaşır; korku ve ümit ile Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan (hayra) sarf ederler. (Secde-16)
Onlar gecenin pek azında uyurlardı. (Zariyat-17)
Rasülüllah Aleyhisselâm Ebu Hüreyre’ye şöyle buyurdu:
-“Uykudan sonra gece yarısında kılınan iki rekat namaz sizin için gündüz kılınan bin rekattan hayırlıdır.”
Başka bir hadisi şerifte de:
-“Farzlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.” buyurdu.
Haberde şöyle geldi:
Şüphesiz Allah Teâlâ gece namaz kılarken uyuyakalan kimse ile meleklerine övünür ve onlara şöyle buyurur: “Kuluma bakın, ruhu benim yanımda, bedeni de bana ibadet halinde.”
Onun içindir ki, geceyi namaz kılarak ihyâ etmek ibadetlerin en faziletli ve şerefli olanıdır.
Nebi Aleyhisselâm geceleri Efendiler Efendisine (Mevlaya) itaat ve münacât ile ihya etmişti. Hatta o derece ki, kıyamda (ayakta) uzun süre kalmasından dolayı ayakları şişmişti. Bunu üzerine:
Tâ hâ, Biz sana bu Kuran’ı yorulasın (kendini yıpratasın) diye indirmedik. (Taha-1-2) buyurdu.
Rasülüllah Efendimiz’e (namaz kılarken) ayakları şiştiği zaman: “Kendini böyle zorluyor musun? Halbuki Allah senin geçmiş ve gelecek her şeyini af etti.” denildi. Bunun üzerine Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
-“Şükredici bir kul olmayayım mı?”
Düşün, insaf et... Hazreti Aişe validemiz de Berat gecesi ile ilgili hadisesinde buna işaret etmişti.
Uykuyu terk edip geceleri kâim olmak, hususiyle seher vaktinde namaz, dua ve istiğfar ile meşgul olmak lâzımdır. Zira gece yarısı, hususiyle seher vakitleri, tevbe ve nedametlerin kabul ve icabet edileceği ümit edilen vakitlerdir.
Hazreti Allah seher vakitlerinde istiğfar edenleri şu ayeti kerime ile methetmiştir:
Sabahın erken saatlerinde onlar istiğfar ederlerdi.(Zariyet-18)
HAZRETİ Allah ÜÇ SESİ SEVER
Hadis Meâli: Üç sesi Allah Teâlâ sever: Horoz sesi, Kur’an okuyan kimsenin sesi ve seher vakitleri istiğfar edenlerin sesi.
Horoz sesi: Horozun öttüğü zamanlar, özellikle seher vakitlerinde yapılan dua kabul edilir.
Şaban ayının yarı gecesi (Berât) da duaların kabul edildiği vakitlerdendir. Öyle ise bu gece dua etmelisin, hususiyle selef-i sâlihinin birçoklarından nakledilen tesirli dualar ile dua etmelisin.
Amr İbn-i Mes’ud Radıyallâhü Anh’dan rivayet edilen şu dua gibi:
-Ey iyilik sahibi Allah’ım, sana kimse iyilik yapamaz. Ey Celâl ve İkrâm sahibi, ey nimet ve zenginlik sahibi, Ey kendinden başka ilâh olmayan Rabbim, sen sığınanları koruyan, himaye isteyenleri himaye edensin, korkanların emân yerisin. Allah’ım, eğer beni şâki, mahrum ve rızkı dar olarak yazdıysan şekâvetimi, mahrumiyetimi ve rızkımın darlığını sil. Beni mes’ud, merzûk ve hayırlara muvaffak yaz. Muhakkak sen Peygambere indirdiğin aziz kitabında, “Allah dilediğini mahveder; dilediğini de yerinde bırakır, Kitabın aslı onun yanındadır” buyurdun.
Kur’an okuyan kimsenin sesi:
Kur’an okumak Hazreti Allah ile konuşmak, sohbet etmek gibidir. Rasülüllah Aleyhisselâm:
-“Sizden biri Rabbi ile konuşmayı sevdiği (arzu ettiği) zaman Kur’an okusun” buyurdu.
Yine;
“Allah kelâmının diğer sözler üzerine fazileti, Allah’ın mahlukatı üzerine fazileti gibidir.” buyurdu.
Hadisi Kudsi: Kur’an (okumak ve Kuran’a hizmet) her kimi benden istemekten meşgul ederse ona benden isteyenlere verdiğimin daha fazlasını veririm.
Hadis-i Şerif: Kur’an-ı Kerim şefaatçidir, şefaati makbuldür. Riayet etmeyenlere ise hasım olarak isbatı vücud edecektir. (Ramuz Terc. 1/227)
Hadis-i Şerif: Ümmetinin ibadetinin en faziletlisi Kur’an okumaktır.
Kim bir gün ve bir gecede iki yüz ayet okumazsa Allah Teâlâ ona hasımlık eder.
Hazreti Enes’den: Rasülüllah’tan işittim, şöyle buyurdu:
-Kim bir gün ve bir gecede elli ayet okursa gafillerden yazılmaz. Kim yüz ayet okursa halis kullardan yazılır. Kim iki yüz ayet okursa Kur’an ondan hak talep etmez. (Kuran’ın hakkını ödemiş olur. )
Seher vaktinde istiğfar edenlerin sesi:
Seher vaktinde kalp dünyevi meşguliyetlerden boştur. Gecenin geride bırakılıp gündüzün karşılandığı vakittir.
(2)
KUR’AN-I KERİM
Hâsılı, dünyanın ve ahiretin işi Kuran’ı Kerimededir. Kuran’ın fâni olmayan, deniz dalgaları gibi mânâları vardır. Onun şerefli hükümlerinden ancak şekâvet ve inat sahipleri yüz çevirir.
Hadis-i Şerif: İbn-i Mes’ud Radıyallâhü Anh rivayet etti:
-“Kur’an yedi harf üzere nazil oldu. Onun her ayetinin zahir ve batın(i manası) vardır.”
Yedi harf; yani kabilelerin en fasihlerinin luğatlarından yedi luğat üzerine nazil oldu. Bunlar; Kureyş, Yemen, Hüzeyl, Hevâzin, Kuzâ-a, Tayy ve Temîm’dir.
Zâhir ve bâtının tevilinde şu görüşler ileri sürüldü:
Zâhir; Kuran’ın lafzı, batın; tevilidir.
Zâhir; geçmişte isyan edip azâba düçar olan kavimlerden verdiği haberdir. Batın; vaaz ve korkutmadır ki bir kimse onların yaptığı gibi yaparsa onlara revâ görülen azab kendilerine de hak olur.
Zahir; tilâvet (lafzını okumak), batın; (manasını) anlatmaktır.
Zâhir; nâzil olduğu gibi tertîl ile okumak, bâtın; ileriyi düşünüp tefekkürdür. Bu da doğru niyet, son derece hürmet ve helâl lokma iledir.
Yiyecek, içecek ve giyeceklerde harama riayet etmemek duanın kabulüne mani olan hallerdendir. Duanın edepleri ileride zikredilecek.
(3)
BERAT GECESİ İBADET
Berat gecesi semanın her kapısında bir melek vardır.
Birinci kat semanın kapısındaki melek: “Bu gece rükû edene müjdeler olsun,” der.
İkinci kat semanın kapısındaki melek: “Bu gece secde edene müjdeler olsun” der.
Üçüncü kattaki melek: “Bu gece Allah’ı zikredene müjdeler olsun”der.
Dördüncü kattaki melek: “Bu gece dua edene müjdeler olsun” der.
Beşinci kattaki melek: “ Bu gece Allah korkusundan ağlayana müjdeler olsun” der.
Altıncı kattaki melek: “Bu gece hayırlı amel işleyene müjdeler olsun” der.
Yedinci kattaki melek: “Dua eden yok mu, duası kabul edilir. Herhangi bir şey isteyen yok mu, istediği verilir” der.
Berat gecesini, hatta bütün geceleri ihya etmek lâzımdır. Çünkü geceler en şerefli vakitlerdir.
Gecenin ilk vakti olduğu zaman Arş’ın altından bir münâdi şöyle nidâ eder:
-“Uyanın, abidler kalksın.”
Onlar kalkar, diledikleri vakte kadar namaz kılarlar.
Sonra, gecenin ortasında bir münâdi şöyle seslenir:
-“Uyanın, hâlisler kalksın.”
Onlar kalkar ve seher vaktine dek namaz kılarlar.
Seher vakti olduğunda bir münâdi şöyle seslenir:
-“Uyanın, istiğfar ediciler kalksın.” Onlar kalkar ve Allah’a istiğfar ederler.
Fecir doğduğu zaman da bir münâdi şöyle seslenir:
-“Uyanın, gafiller kalksın.” Onlar, ölülerin kabirlerinden kalktığı gibi yataklarından kalkarlar.
(4)
DUANIN ŞARTLARINDAN BAZILARI
1-Duadan önce tevbe istiğfar etmek,
2-Üzerinde hakkı olanların haklarını ödemek,
3-Helâl yemek,
4-Doğru konuşmak,
5-Bütün himmet ve gayreti ile yüce Mevlânın kapısına yönelmek,
6-Uzun yolculuk,
7-Elleri semaya kaldırmak,
8-Israrlı olmak.
DUANIN RÜKUNLARI
1-Kalp huzuru
2-Boyun eğmek (Rikkât)
3-Mütevazı olmak.
DUANIN VAKTİ
(Özellikle) seher vakitleridir.
DUANIN SEBEPLERİ
Rasülüllah Aleyhisselâm üzerine salavat okumaktır.
DUANIN EDEBLERİ
1-İstekte ciddi ve devamlı olmak,
2-Darlık ve bollukta, sıkıntı ve rahatlıkta ısrarla dua etmek,
3-Üç defa dua etmek,
4-Kıbleye dönmek,
5-Sonunda Rasülüllah Efendimize salavat okumak,
6-Başında ve sonunda Allah’a hamd etmek,
7-İsyana devam ederek dua etmemek,
8-İhlâsla dua etmek.
(Risaletü’l Ed’ıye)
Uzun Yolculuk:
Riyazüs Sâlihin şerhinden:
Uzun sefer (yolculuk) duanın şartlarındandır. Çünkü sefer başlı başına duanın kabul sebebidir.
Hadisi Şerif: Üç duanın kabul edileceğinden şüphe yoktur. Ana-babanın evlâdına duası, yolcunun duası, mazlumun duası.
(Ramuz 1/261)
Uzun yolculukta bulunan kimse nefsi inkisar (kırıklık) içinde olduğu için icabete çok yakındır. Zira inkisar icâbet sebeplerinin en büyüklerindendir.
Duanın şartlarından birisi de eski elbise giymek ve dağınık bir hâl ve vaziyette bulunmaktır. Bu da icâbeti iktiza eden şeylerdendir.
Rasülüllah Aleyhisselâm eski elbise ile, tevazu içinde ve tazarru ile yağmur duasına çıkmıştı.
Mutraf bin Abdullah’ın kardeşinin oğlu hapse düşmüştü. Eski elbiselerini giydi ve şöyle dedi:
-“Bu şekilde Rabbime tevâzuda bulunuyorum. Umulur ki o, kardeşimin çocuğu hakkında bana yardım eder.”
Ellerini Kaldırmak:
Ellerini semaya kaldırmak da duanın şartlarındandır.
Hadis-i Şerif: Aziz ve Celil olan Allah Rahimdir, hayat sahibidir, Kerimdir. Kul ellerini kaldırdığı zaman onları boş ve ümitsiz olarak geri çevirmekten haya eder.
Israrlı Olmak:
Cenabı-ı Hakkın Rabliğini tekrar ile Allah’a ısrarlı (devamlı) dua etmek. Duanın kabulü kendisi ile istenen en önemli hallerden birisi de budur.
Hadis-i Şerif: Kul “Ya Rabbi, Ya Rabbi” dediği zaman Allah o kimseye “Lebbeyk, kulum iste, istediğin sana verilecektir.” buyurur.
(Ramuz 1/56)
Atâ’dan: Kul beş defa “Ya Rabbi” dediğinde Hazreti Allah muhakkak ona nazar eder.
Kur’an’ı Kerim’de zikredilen duaları düşünüp baktığımız zaman “Ya Rabbi” diye başlayan bir çok dua buluruz.
(5)
Bundâr; Tüccârdır.
Yani, dünya padişahı defterini zabt ve muhafaza eden zevât bir kimsenin harc-u harâcın aldığında her kişinin eline “temessük verdiği bu kişinin harâcı alınmıştır, min ba’dü (bundan sonra) buna emir cânibinden taarruz etmeyeler”
Leyle-i Berat dahi böyledir. Defter bağlanacak yıl başıdır. Hak Teâlâ’nın âmâl’i ibâd defterini zabt eden kiram-ı berere emri ilâhi ile her kişinin âdl-ü adıyla “filan kişi iş bu yıl içinde şunun gibi amel-i sâlih işleyip bu geceye hürmet ettiği için Cehennemden beri oldu” diye berat yazarlar. (Umde-tü’l İslâm)
HİKAYE:
Allah BU GECE MÜMİNLERE BERAT YAZAR
Bilmelisin ki Allah Teâlâ bu gece mümin kullarına Berat yazar.
Ömer bin Abdülaziz Şaban ayının yarı gecesi namaz kılınca başını kaldırdığında nuru semaya ulaşmış yeşil bir kağıt gördü. Kağıtta şöyle yazılı idi:
-“Bu, Melik-i Aziz’den kulu Ömer bin Abdül Aziz’e Cehennemden berattır.”
Hadis-i Şerif: Bu gece yüz rekat namaz kılana Allah (C.C.) yüz melek gönderir. Otuzu onu Cennetle müjdeler, otuzu Cehennem azâbından muhafaza eder, otuzu dünya âfetlerini defeder, onu da şeytanın hilelerini uzaklaştırır.
Bu gece saidler için gadab-ı ilâhiden berat olduğu gibi şakiler için de rahmet-i ilâhiden berat vardır. (Ruhul-beyan)
Saidler: Kendileri için Allah tarafından hüsnâ (cennet) sebkat edenlerdir.
Şaki ise kendisi üzerine azâb kelimesi (cehennem) hak olandır. Hazreti Allah mes’ud kılsın ve Cehennem azabından korusun.
(6)
Evlenir, çocuğu dünyaya gelir, fakat ismi öleceklerin listesine yazılmıştır:
HİKAYE
SEVİNDİĞİNE BAKMA, RUHUNU ON BEŞ GÜN SONRA ALACAĞIM
Bir genç kız ile bir delikanlı Süleyman Aleyhisselâm’a geldiler ve nikâhlarını kıymasını istediler. O da nikâhlarını kıydı. Çok sevinçli bir şekilde Süleyman Aleyhisselâm’ın huzurundan çıktılar. Süleyman Aleyhisselâm onların bu sevincine taaccüp etti. O esnada melek-ül mevt (Azrail Aleyhisselâm) geldi ve dedi ki:
-“Onların sevincine taaccüp etme. ben bu gencin (erkeğin) ruhunu on beş gün sonra almakla emrolundum.”
Kulun yapması icap eden: ölüm için uyanık olmak, itaat ve güzel amellerle ona hazırlanmak, cehâlet ve uzun emelden çıkmak, borçlarını ödemek, sefere çıkarken yaptığı gibi hazarda (seferde olmadığı, evinde, memleketinde olduğu zaman) da alacak ve borçlarını vasiyet etmektir. Zira hiç kimse ne zaman ve nerede öleceğini bilemez.
MUGAYYEBAT-I HAMSE (BEŞ GAYB)
Ayet Meali: Hiç şüphe yok ki, kıyametin ilmi Allah’ın katındadır. Yağmuru o indirir. Rahimlerdekini o bilir. Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç bir kimse de nerede öleceğini bilmez. Muhakkak Allah,her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır. (Lokman-34)
Hiç şüphe yok ki, kıyametin ilmi Allah’ın katındadır.
Yani, Kıyamet vakti ve kıyameti takip eden sıkıntıların vakti sadece Allah’ın ilmindedir. İnsanlardan hiç kimse kıyametin hangi sene, hangi ay ve gece gündüzün hangi saatinde kopacağını bilemez. İnsanlar korku ve hazırlık üzere bulunsunlar diye kıyametin vakti gizlenmiştir.
Yağmuru o indirir.
Gays (bereket) diye isimlendirilmesinin sebebi: Yağmur halk için bereket kaynağıdır. Çünkü mahlûkatın rızkı onunladır ve bekâsı da ona bağlıdır.
Hazreti Allah yağmuru takdim ve tehir etmeden takdir buyurduğu zamanda ve tayin buyurduğu yere indirir. Bunun da zamanı, mekanı ve damlaların adedi ile alâkalı bilgi sadece kendi ilm-i ezelisindedir.
Rivayet edildi: Hiçbir gece ve gündüz yoktur ki, sema yağmur bırakmasın. Hazreti Allah onu dilediği tarafa çevirir.
Rahimlerdekini o bilir.
Yani onun erkek mi, dişi mi, diri mi, ölü mü olduğunu, sıfatlarının uzuvlarının tam mı, noksan mı olduğunu, güzel mi, çirkin mi, saîd mi, şakî mi olduğunu bilir.
Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
Kişilerin hayır, şer, iyilik ve kötülük olarak ne yapacaklarını insan bilemez. Öyle ki, bazen hayır yapmaya azmeder, şer işler. Bazen de şer düşünüyorken hayır işler.
Hiç bir kimse de nerede öleceğini bilmez.
İnsan ne zaman öleceğini bilemediği gibi karada mı, suda mı, dağda mı, ovada mı, nerede öleceğini de bilemez.
HİKAYE
Allah’IM GÜNEŞİN MELEĞİNE SALAT ET
Bir adam sık sık “Allah’ım, güneşin meleğine salât et” derdi. Güneş meleği yeryüzüne inip bu zatı ziyaret etmek için Rabbinden izin istedi. Yeryüzüne indi ve o zata:
-“Senin için indim, ne ihtiyacın var?” diye sordu. Adam:
-“ Öğrendim ki ölüm meleği senin arkadaşınmış. Benim ecelimi geciktirmesini ve ölümümün hafifletilmesini iste.”
Güneş meleği onu beraberinde alarak güneşteki yerine (götürüp) oturttu. Ölüm meleğine varıp isteğini söyledi. Azrail:
-“Kim o?” diye sordu. Güneş meleği de:
-“Filan oğlu filan” diye adını söyledi. Azrail Aleyhisselâm Levh’a baktı ve dedi ki:
-“Bu zat senin güneşteki yerine oturmadıkça ölmez.” Güneş meleği;
-“Benim yerime yenice oturdu” deyince Azrail Aleyhisselâm:
-“Elçilerimiz (melekler) onun ruhunu alırlar, hem onlar vazifelerinde kusur etmezler” dedi.
Güneş meleği yerine döndüğünde o zatı ölmüş olarak buldu.
Ayet Meali: Kullarının üstünde kahir olan Odur. Ve üzerinize (amellerinizi yazan) Hafaza melekleri gönderir. Nihayet, sizden birine ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (melekler) onun ruhunu alırlar. Hem onlar, vazifelerinde kusur etmezler. (Enam-61)
Şiir:
Kişinin ölümü bir beldede olduğu zaman
Onu bir ihtiyaç oraya çağırır da, uçuverir.
Muhakkak Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.
Hazreti Allah her şeyi, işlerin zahirini olduğu gibi bâtınını da bilir.
Kim bu mugayyebât-ı hams (beş gayb)ı bildiğini iddia ederse küfre düşer. Zira gaybın tamamı Allah’a mahsustur.
Enbiya ve evliyanın gaybe ait bazı şeyleri bildiğine dair haberler ya vahy ya da ilhâm ve keşif yoluyla Allah’ın kendilerine bildirmesi iledir.
Bazı evliyalar yağmurun yağacağı ve doğacak çocukların erkek mi kız mı olduğuna dair haberler vermiş ve haber verdikleri gibi ortaya çıkmıştır. Zira bunlar sahih ilham kabilindendir.
Hakkı Kuddise Sirruh bir yazısında, vefat edeceği zamanı haber vermişti. Söylediği gibi oldu.
(7)
BERAT GECESİ KILINACAK NAMAZ
“Berat gecesi kılınacak namaz da Receb namazı gibi Nebi Aleyhisselâm dan rivayet edilmiştir”
Bu namaz ile ilgili bazıları “zayıf, merfu” olduğunu söylediler.
Aliyyül Kâri şöyle dedi: Ben derim ki, zayıf hadis ile de amel caizdir. Mekruh olan, münkerata yakın olanlardır.
Ayet Meali: Gördün mü, bir kulu, namaz kıldığında alıkoyanı? (Alak- 9-10)
( 8 )
“Belki de bu namazı cemaatle kıldılar.”
Necmeddin fetvalarından: Cemaatle nafile namaz kılmak mekruhtur. Ancak teravih, ay tutulma, güneş tutulma ve yağmur duası, namazları müstesna.
Eğer bu namazı kerahetsiz cemaatle kılmak isterlerse cemaat imama uyarak kılmayı nezreder. İmam da cemaate kıldırmayı nezreder. İnsanlar bundan gafildirler. Şöyle ki tesbih, reğaib, berat ve Kadir namazını cemaatle kılıyorlar. Fakat nasıl niyet edileceğini bilmiyorlar.
Dürr-ü’l Muhtâr’da şöyle denildi:
Ramazanın dışında vitir ve nafile namazlar cemaatle kılınmaz, mekruhtur. İsterse dört kişi bir kişiye uyarak çağırma yoluyla olsun.
Bezzaziye’den:
Reğaib, Berat ve Kadir namazlarında imama uymak (cemaat) mekruhtur. Ancak “şu kadar rekat namazı şu imama uyarak cemaatle kılmayı nezrettim” dediği zaman müstesna. Zira bu durumda cemaatle kılmanın dışında başka bir çıkış yolu yoktur.
Doğru olan cemaatin nezretmesidir, imamın değil. Aksi takdirde nezreden nezredene uymuş olur ki, bu caiz olmaz.
Bezzazi’de şöyle dedi:
Mekruh bir şey için bütün bu tekellüfâtta (zorluklara) girmek doğru olmaz.
(9)
İNSANLARI AMEL MEVZUUNDA FARKLI KILAN ŞEYLER
İnsanlar amel mevzuunda farklı farklı, üstünlükleri de mertebe mertebedir. Amel mevzuunda insanları birbirinden ayıran ve üstün kılan hususlardan bazıları: Yaş, zaman, mekân, ahvâl, amelin kendisidir.
a-Yaş: İtaat, ibadet ve salih amel mevzuunda aynı mertebe üzere oldukları zaman yaş bakımından büyük olan küçük olandan üstün olur.
b-Zaman: Zira Ramazan ayı, Cuma günü, Berat gecesi, Kadir gecesi, Zilhiccenin ilk on günü ve Aşure günü (gibi müstesnâ zamanlarda) yapılan ameller sâir gün ve zamanlarda yapılandan (sevapça) daha üstündür.
c-Mekân: Mescid-i Haram’da kılınan namaz Mescid-i Nebi’dekinden, oradaki Mescid-i Aksa’dakinden, oradaki de diğer mescitlerde kılınan namazdan daha faziletlidir.
d-Ahvâl: Cemaatle kılınan namaz yalnız kılınan namazdan daha faziletlidir.
e-İbadetin (amelin) kendisi : Namaz kılmak, mesela yoldan insanlara eza verecek bir şeyi gidermekten daha faziletlidir.
GECE NAMAZI
Akıllı ve uyanık olanlar bu tür gecelerde uykuyu terk edip çeşitli ibâdet ve itaatlarla ihya etmeye çalışmalıdır. Çünkü, her ne kadar Hazreti Allah kullarına uykuya ruhsat verip onu bedenlerinin istirahatı için bir vasıta kılmış olsa da, lâkin uykunun çoğu tembelliktir ve dünyevi ve uhrevi saadetleri tahsil etmekte bir ticaret vesilesi, bir sermaye olan ömrü zâyi etmektir.
Bilâl-ı Habeşi RadiyAllahü Anh’ın seher vaktinde söylediği beyitlerden bir parça:
Ey dolu dolu (çok) uyuyan kişi
Kul Rabbine karşı uyuyamaz.
Sen söyleyebilir misin ki “ben günahkârım” diye
Geceleri tatlı uyku ile meşgul olarak. (Ruhul Beyan)
Gece namazı gündüz namazından daha faziletlidir.
Sahihi Müslimde merfuan rivayet edilen hadisi şerifte şöyle buyuruldu:
-“Farzlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.”
Taberani merfuan rivayet etti:
-“Bir koyun sağacak kadar (bir zaman) da olsa geceleyin namaz kılmalıdır.”
Teheccüd Istılahta; uykudan sonra nafile namaz kılmaktır. Teheccüd odur ki, kişi uykudan (kalktıktan) sonra namaz kılar. Zaten teheccüd, zorlayarak uykuyu izâle etmektir.
Evet, gece namaz kılmak ve ibadet etmek teheccüdden daha umumidir.
Teheccüd namazının en azı iki rekat, ortası dört rekat, çoğu da sekiz rekattır.
Hadis-i Şerif: Her kim gece uyanır, hayat arkadaşını da uyandırır da birlikte iki rekat namaz kılarlarsa Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlardan yazılırlar. (Sahihi Buhari Tecridi Sarih Terc. 1/17)
Hadis-i Şerif: Allah’a en sevimli olan namaz Davud Aleyhisselâm’ın namazıdır. Gecenin yarısında uyurdu. Üçte birini ibadetle geçirirdi. Altıda birinde yine uyurdu. (Salihi Buhari Tecridi Sarih Terc. 4/53)
Adet haline getirdiği teheccüdü özürsüz terk etmek mekruhtur. Çünkü Aleyhisselâm Efendimiz İbn-i Ömer’e (Radıyallâhü Anh) şöyle buyurmuştur:
-Ey Abdullah, filan kişi gibi olma. O gece ibadet ederdi, sonra onu bıraktı.
Mükellef (müslümanlara) yakışan; takat getireceği amelleri yapmaktır.
Hadis-i Şerif: Amellerin Allah’a en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır. (Sahihi Buhari Tecrid-i Sarih Terc. 12/191)
Rasülüllah Aleyhisselâm Şaban ayının hilâlini gördüğü zaman şöyle dua ederdi:
-“Allah’ım, bize Recep ve Şabanı mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.”
Ebu Said-i Hudri’den, Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
-“Recep Allah’ın ayı, Şaban benim, Ramazan da ümmetimin ayıdır.”
ŞABAN AYINDA ORUÇ
Peygamber Efendimiz bir münâdiye şöyle demesini emrederdi: - “Şaban benim ayımdır. Benim ayımda (oruç, namaz, sadaka ile) bana yardım edene Allah merhamet etsin.”
Müslümana yakışan, bu ayda hayrı çoğaltmaktır. Yine bu ayda Peygamberimiz Efendimize çok salavat getirmek lâzımdır. Çünkü o, bu ayı kendisine izafe etmiştir.
Aişe RadıyAllahü Anhâ’dan:
“Rasülüllah Aleyhisselâm’ın, Şaban ayının tamamını oruçlu geçirdiği olurdu. Kendisine;
-“Ya RasülAllah! Şaban ayı oruç için size en sevimli aydır?” dedim. Şöyle buyurdular:
-“Evet ya Aişe, zira o öyle bir aydır ki, o sene içinde öleceklerin ecelleri Şaban ayında yazılır. Ben de Rabbime ameli salih ve ibadet halindeyken ecelimin yazılmasına sevinirim.”
Aişe RadıyAllahü Anhâ’dan:
“Rasülüllah Aleyhisselâm hiç bir ayda Şaban ayındaki kadar çok oruç tutmazdı. Tamamında oruç tuttuğu olurdu.”
Çünkü Aleyhisselâm Efendimiz senenin bütün günlerinde oruçlu olmaz, bazılarında oruç tutar, bazılarında tutmazdı.
Hazreti Aişe, İbn-i Abbas ve Enes Radıyallâhü Anh dediler ki:
Peygamberimiz Aleyhisselâm öyle oruç tutardı ki biz “iftar etmeyecek” derdik. Öyle de iftar ettiği (oruç tutmadığı) olurdu ki biz “oruç tutmayacak” derdik.
Rasülüllah’ın bazen oruç tutmaması, diğer ibadetleri yapmakta zayıf düşmesin diye bedeni takviye içindir.
Aleyhisselâm Efendimiz buyurdular ki:
-Üzerinde kendi (beden)inin hakkı vardır, eşinin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver.
Onun içindir ki bazılarına göre bütün seneyi oruçlu geçirmek mekruhtur.
Davud Aleyhisselâm’ın orucu Allah katında en faziletli oruç şeklidir. O bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi.
Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiğine göre Efendimiz Aleyhisselâm Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutardı.
(Ramuz- 2/557)
Bir grup âlim sürekli aynı günlerde oruç tutmayı mekruh gördü; cahiller örnek alıp ta onu vâcib zannetmesin diye.
Vacib itikat etmeden böyle yaparsa güzeldir. Onun içindir ki âlimler Şekk günü1 orucunda ihtilaf etti.
İşte bu, karmakarışık bir gönül ve darmadağınık,perişan hal ile beraber kalemden akan bilgilerin, mecliste kokan güzel kokuların sonu, Allah’ın lütfü ile yazmayı kolay kıldığı ve yardımıyla işlemeyi yazmayı nasip ettiği malumatın nihayetidir. İnsaf ve kerem erbabından ümit edilen; insan hata ve nisyan (unutma) mahalli olduğundan ayağın kaydığı, kalemin haddi aştığı yeri af etmesidir. Ey cehâlet ve haset hastalığından salim olan kimse, yanlışları tashih kalemi ile düzeltiver. Çünkü Allah sahih olmayı ancak irşad sahibi kitabı mecidine ait kıldı. Allah Sübhanehû’ya sığınarak tazarru ile yalvarır ve umumi lütfundan temenni ederim ki, şu vaaz ve sohbetleri afvına sebep, iki cihanda fazl-ü ihsânına vesile kılsın ve bizleri söylediği ile amel eden vaizlerden ve kamil, takva ehli alimlerden kılsın. Onlar ki, evlerinde ayın on dördü gibi ehlini şereflendirir ve cennetin ortasında nurdan minberler üzerine otururlar. Nasıl olmasın ki? Allah Teâlâ onları dünyada kalb hastalıklarının devası ve insanların idarecisi kılmıştır.
Onları hikmet darbeleri ile yumuşatır, vaaz macunu ile tedavi ederler. Neticede onlarda ünsiyet hasıl olur.
Allah’ım, bütün mahlukatın Efendisi Aleyhisselâm hürmetine bize onların hidayeti ile hidayet et ve onlara riayet ehlinden eyle... O peygambere ve yüce âl ve ashabına yağmur yağıp yayıldığı, bedir doğup tamam olduğu müddetçe salât-ü selâm et...
Bu eseri tamamlatan, güzel bir son ile hitama erdiren Allah’a hamdolsun...
Bu eserin yazımı Hicri 1311 senesinde tamamlandı.
Tefcîr-ut Tesnîm’in müellifi:
RAHMİ MUHAMMED: Abdullah Oğlu (1909 İstanbul) Eğin’lidir. İstanbul’da Mekteb-i Nüvvab Müdürlüğünde bulundu. Eseri: 11 tanedir. Bunlardan Usârat-ül Fünûn, Şerhi Maksud, El Ikdün Nâmî Alel Câmi, Avamil Tuhfesi Şerhi, Vaz’ıyye Risalesi Şerhi, mev’ızadan Tefcîr-üt Tesnîm gibileri matbudur.
KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi