Sıratı müstekım: En doğru yol, İslâmiyet yolu. Hak yolu. Allah'ın râzı olduğu en doğru yol. Peygamberlerin, evliya ve sâlihlerin, sıddıkinlerin gittikleri yol demektir.Bu cadde üzerinde dostoğru gidebilmek ise Dini Celile-i islamı doğru dürüs yaşamak,Kur-anı Kerime ve sünneti seniyyeye tam bir mutabakat iledir.
Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin.(S. Zümer Ayt.41
Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur,(S.Yasin )
Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."(S.Neml Ayt.92)
Ebu şüreyh El-huzai r.a
Rasülüllah yanımıza gelerek:
Allahdan başka ilah olmadığına ve benim Allahın elçisi olduğuma şahitlik etmedinizmi?buyurdu.
Ashap;
Evet , şahit ettik.diye cevab verdiler.
Rasülüllah efendimiz (s.a.v)
Bu Kuranı kerimi ‘in bir tarafı Allahın, bir tarafı da sizin ellerinizde dir.ona sımsıkı sarılın ona bağı kaldıkca asla sapıtmayacak ve ondan sonra ebediyyen helak olmayacaksınız.buyurdu (Teberani- Terğib ve Terhib)
Sariye oğlu el-Irbad r.a
Rasülüllah endimiz( s.a.v. ) bize öyle bir vaz ettiki tesirinden kalpler ürperdi ve gözlerden yaşlar aktı.
Bunun üzerine biz:
Ya RasülAllah! Bu vaaz veda eden birinin vaazına benziyor. Bize vasiyette bulunun dedik.Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Size Allahın emirlerini yasaklarından gücünüz yettiğince kadar sakınmanızı,başınıza tayin edilen kişiler köla dahi olsalar. Emirlerini dinleyip itaat etmenizi öğütlerim.Sizden yaşayanlar birtakım ihtilaflara tanık olacak .O zaman siz benim ve kendilerine hidayet verdiği (hulefa-i raşidin) in sünnetine uyunuz. Onlar, sünnetimi azı dişleri ile ısırmışlardır./sım sıkı sarılmışlardır. Sonradan uydurulmuş şeylerden sakınınız. Çünkü bütün bidadler sapıklıktır.
Mektubatı Rabbani de
Gençlik zemânını büyük ni’met biliniz! Elden geldiği kadar, bu zemânı, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmakla geçiriniz! Bunun için de, herşeyden önce, i’tikâdı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine göre düzeltmek lâzımdır. İkinci olarak fıkh bilgisini öğrenmeli ve işleri, bu bilgiye uygun yapmalıdır. Ancak bunlardan sonra, tesavvuf yolunda ilerlemeğe sıra gelir. Bunları yapabilen, felâketlerden kurtulur. Yapmıyanlar kurtulamaz.
Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ma’nâlar doğrudur, kıymetlidir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Bunlara uymıyanlar kıymetsizdir. Çünki bu ma’nâları, Eshâb-ı kirâmın ve Selef-i sâlihînin eserlerini inceliyerek elde etmişlerdir. O hidâyet yıldızlarının ışıkları ile parlamışlardır. Bunun için, ebedî kurtuluş bunlara mahsûs oldu. Sonsuz se’âdete bunlar kavuşdu. Allah yolunda giden kâfile bunlar oldu. Kurtuluş, ancak Allah yolunda bulunanlar içindir.
İ’tikâdı ve ameli doğrultdukdan, bu iki kanadı ele geçirdikden sonra, Allahü teâlâya yaklaşdıran [ya’nî sevgisine kavuşduran] yolda ilerlemek sırası gelir. Zulmânî ve nûrânî konakları aşmağa başlanabilir. Fekat şunu iyi bilmelidir ki, böyle konakları aşarak yükselebilmek ancak, yolu bilen, yolu gören, yol gösteren, kâmil (yetişmiş) ve mükemmil (yetişdirebilen) bir rehberin teveccühü ve tesarrufu ya’nî idâre etmesi ile olabilir. Bunun bakışları, kalb hastalıklarına şifâ verir. Onun teveccühü, ya’nî kalbini bir kimseye çevirmesi, kötü, çirkin huyları insandan siler, süpürür. Bunun için önce, bir rehber aranır. Allahü teâlâ, lutf ve ihsân ederek, bunu tanıtırsa, bunu tanımağı en büyük ni’met bilmelidir. Ondan ayrılmamalıdır. Ona ve bütün emrlerine uyulur. Abdüllah-i Ensârî buyuruyor ki, (Yâ Rabbî! Dostlarını nasıl yapdın ki, onları tanıyan, sana kavuşuyor. Sana kavuşamıyacaklar, onları tanıyamıyor). Kendi arzû ve isteklerinden geçer. Onun isteklerine uyar. Hiçbir isteği kalmaz. Ona tâbi’ olmağa cânla, başla uğraşır. Se’âdetini, onun emrlerini yapmakda bilir. Uyduğu rehber de, isti’dâdına elverişli olan vazîfeyi, buna emr eder. Zikri veyâ teveccühü, yâhud murâkabeyi işâret eder. Yalnız sohbetin kâfi olacağını anlarsa, yalnız bunu emr eder. Bir kâmil ve mükemmilin sohbeti ele geçerse, tesavvuf yolunda ilerleten şartlarından hiçbir şarta, artık lüzûm kalmaz. Tâlibin hâline uygun gördüğünü, ona emr eder. Şartlardan ba’zısında kusûru olursa, onun sohbeti, bu eksiklikleri temâmlar. Teveccühü, kusûrlarını giderir. Böyle bir sohbet ile şereflenemiyen bir kimse, eğer murâdlardan, seçilmişlerden ise, onu çekerler. Sonu olmıyan lutflarla, onun işini bitiriverirler. Kendisine lâzım olan her şartı, her edebi ona bildirirler. Tesavvuf yolunda ilerlemesi için, eski büyüklerden ba’zısının rûhlarını ona rehber, vâsıta yaparlar. Çünki, Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki, bu yolun konaklarını aşabilmek için, büyüklerin rûhlarını vâsıta, sebeb kılmışdır. Bu kimse, eğer mürîdlerden ise, bunun işi, rehbersiz tehlükeli olur. Rehber buluncıya kadar, rehbere kavuşdurması için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Tesavvuf yolunda gözetilmesi lâzım olan şartları da öğrenmesi ve bunlara ri’âyet etmesi lâzımdır. Bu şartların en başda geleni, nefse uymamakdır. Bu da, vera’ ve takvâ ile olur. Vera’ ve takvâ, harâmlardan sakınmak demekdir. Harâmlardan sakınabilmek için, mubâhların lüzûmundan fazlasını terk etmelidir. Çünki mubâhları, [ya’nî yasak olmıyan şeyleri], alabildiğine yapan kimse, şübheli olanları işlemeğe başlar. Bunlar ise, harâma yakındır, ya’nî harâm işlemek ihtimâli çok olur. Uçurum kenârında yürüyen, içine düşebilir. Demek ki, harâmdan sakınabilmek için, mubâhların fazlasından kaçmak lâzımdır. Bu yolda ilerlemek için vera’ sâhibi olmak şartdır dedik. Çünki insanın işleri, iki şeyden biridir: Yâ emr edilen şeydir, yâhud yasak edilmiş şeylerdendir. Melekler de, emr edilen şeyleri yapmakdadır. Bunu yapmak, insanı ilerletseydi, melekler de, terakkî ederdi. Meleklerde, yasak edilen şeyden sakınmak yokdur. Çünki onlar, yasakları yapmıyacak şeklde yaratılmışdır. Yasakları işleyemezler. Onun için, meleklere birşey yasak edilmemişdir. Demek ki, terakkî etmek, yasaklardan sakınmakla olabilmekdedir.
Bu sakınmak ise, nefse uymamak demekdir. Allahü teâlâ, dinleri, nefsi isteklerinden kurtarmak için karanlık, kötü âdetleri yok etmek için gönderdi. Çünki nefs, hep harâm işlemek veyâ mubâhları lüzûmundan fazla yaparak, böylece harâma kavuşmak ister. Demek ki, harâmlardan ve mubâhların fazlasından sakınmak, nefse uymamak demekdir.( mktp. 286)
Cabir. r.a rivayet ediyor
Rasululah efendimiz (s.a.v.)hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır sesi yükselir ve heycanı artardı.sanki O, bir düşaman ordusunu korkutuyor ve “akşam sabah ordu size hücum edecek” diyordu. Orta ve şahadet parmağını birleştirerek “Ben Peygamber olarak gönderildiğimde benimle kıyamet günün arası,bu iki parmağım gibiydi” derdi
Ve şöyle devam ederdi,
Sözlerin en iyisi Allahın kitabıdır. Yolların en iyisi Muhammed (s.a.v) min yoludur.
İşlerin en şerlisi uydurulmuş olandır . her bid at sapıklıktır . Buyururlardı.
(Müslim ,ibni Mace)
Sariye oğlu ırbad rivayet ediyor.
Rasulullah endimiz (s.a.v.)
And olsunki,ben,size gece ve gündüze benzeyen, ay ışıklı bir gece gibi dalatten çıkarıp tertemizbir din üzere bıraktım. Bu hak dinden ancak mahvolmuş cehennemlikler sapar.
(İbn ebi kasım) Kitab’us Sünne
Cenab-ı Hak Sıratı müstakımin de sabit ve berkarar kılsın.