Arkadaşlar,kardeşler:Ya ben sizleri anlayamıyorum .Ya da ben hiç bir şey bilmiyorum.
Ben mürşidi ,Kur'an,
Ben mürşidi ,Resulullah'ın (asm) sünneti olarak biliyorum.
Bir müslümanın ,Bir mürşid -i Kamil'e bağlı olarak islamı yaşaması ve kainatı algılaması ,o Mürşid in terakki ettiği ölçüde ,kainatı algılaması demektir.
Halbuki insan,esfelesafilinden,Ala -i İlliyyin derecesine kadar yükselebilir.
Tabiidir ki en yüksek mertebe olan Ala -i illiyyin derecesine Resulullah(asm)efendimiz yükselmiştir.
Bu terakki ve yükseliş,müslümanın nefsini öldürmesi ilede gerçekleşmez.
Nefis insani bir özelliktir ve insan olmanın bir vasfıdır.Eğer nefis olmazsa , insan insan olmaz melek olur.Halbuki insan meleklerden de üstün bir yaratıktır.
Bu üstünlük müslümanın nefsini öldürmesi ile değil,nefsini kontrol altına alabilmesi ile mümkündür.
Unutmayalım ki :bizler üçbeş dakikalık nefsin sonucunda yaratılmışız.
Yeme,içme ,giyinme,kuşanma,edinme insani özelliklerdir.Ve bu istek ve arzuların kontrol altına alınması , illa ki bir Mürşide bağlı olarak ,kontrol edilebilir demek doğru olmaz.Müslüman Doğrudan Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) bağlı olabilir bu da mümkün dür ve olması gerekende odur kanaatindeyim.
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir.Ayrıca zülfikarın yazısında bazı hadisler tekerleme yapılarak yorumlanmış.Hem şöyle yazıyor'''''''''''''(
terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir'''''''''')ACABA EHLİYETLİ VE VAZİFELİ OLUŞUNUN ÖLÇÜSÜ NEDİR
''Kişinin mürşidini istemesi ,mürşidine ulaşması aslırır'' Deniliyor.
Kişinin (müslümanın) vazifesi EMR -İ BİL MAĞRUF,NEHY -İ ANİL MÜNKERDİR.
(Allah'ın emrini tutup,nehy ettiklerinden kaçmaktır.) O da Kur'an da mevcuttur.
Efendim ''herşey Allah'ı rabıta yapıyor''. Tabiri yanlıştır.
Zerreden,kainata ve alemlere varıncaya kadar,meczub bir mevlevi gibi döner,lisan -ı hal ile Allah'ı tespih ederler.Müslüman zaten lisan -ı hal ile Allah'ı tespih etmektedir.Dil ilede tespih etmek zorunluluğu vardır. Ama mevlevi gibi dönme zorunluluğu yoktur.(bu bir misaldi)
İnsan her nefesinde Allah'ı lisan -ı hali ile zikreder (hu)der.Bu olayı düşünmesi ,fikr etmesi, tefekkürdür.(bir saat tefekkür.....) gibi.
........Vereset'ül Enbiya doğrudur.Ancak farklı yorumluyorsunuz.Her mürit kendi mürşidini en büyük telakki ediyor .yanlış olan budur.(Benim meslek ve meşrebim en doğrudur.En güzeldir diyor) Diğerine yanlıştır da diyebiliyor.Bunu diyebilme yetkisi yoktur.
.........Kısacası doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur diye düşünüyorum.
Tasavvuf gereksiz değildir ama ,zorunlu da değildir.
...................................................................Yanlış düşünceden Allah'a sığınırım.
Sevgili kardeşim siz heralde bir mezhebe bağlısınızdır umarım...
Eğer bağlıysanız ...... Ne gerek var efendim Siz kurandan sünnetten bir şeyler çıkarın yaşayın....
Bizler zayıfız efenim, biz bir mezhebe de uyarız Allah dostlarına da ...
Bu gün yeryüzünde Allah dostu olan kullar yıllarını hatta ömrünü adıyor.
Her işin bir ustası var; kabul ederseniz. Allahu Teala lütuf ve ihsan sahibidir. Senin benim gibi Aklı evvellere ibret olsun, peygamber misali yol gösterici olsun,soyut olan kavramları yaşayarak somuta indirgesin ,görünen baz örnek olsun diye .... Bu na mütenahi kullarını yaratmıştır.
Size bir soru sormak istiyorum..
Allahu Teala nın ADL (adalet ) sıfatı var. Peki Ashabı kiram kainatın biriciğini gördü, hep onun yanındaydılar,her ne yaşadı ise gördüler, Ve ben 1400 sene sonra dünyaya geldim .. Hani adalet ben de peygamber isterim diyemem değil mi ? böyle bir hakkımızda yok. Peki o zaman adalet nerede,Allahın adaleti..........
İşte ADALET; bizde onun varisine uyarız adalet yerine gelir...
Bakın Tasavvuf yaşanmış tecrübelerin diğer kuşaklara, Allaha yaklaşmada örnek kabul edilir... Bu gün bile yaşanan bir olayın açıklaması yoksa, hukukta yaşanan emsal bulurlar ve aynı kararı verirler.
Efenim, bir kimse istanbuldan Ankaraya gitmek istiyorsa, hiç Antalyadan dolaşıp da Ankaraya gelir mi ? EEE gelir ve extradan bir depo benzin yakar ama Ankaraya ulaşır....
İşte bizim konuşmamız buna benziyor hazır bilinen yol varken Antalyalarda işin ne mübarek....... Herşey hazır lokma yemene ve yaşamana bak.. Yemek ve tatlı yapmaya uğraşma hayat kısa ... Bizler bildiklerimizi uygulamaya kalksak belki ömrümüz yetmez. Bizler evvela elimizde hazır olan yemekleri yersek hem haram olan ısraftan korunuruz hem de biliyosunuz, O sizin zaman ve mekan mefhumunuzun şu an çaresi yok . Zaman nakit sermeyedir çabuk bitiyor..
Bizim kimseyi bir şeylere inandırmak gibi bir telaşımız yoktur. Bizim yaşayıp az çok istifade ettiğimiz konular olduğu için konuşuyoruz. Halbuki siz hiç bal tatmamışsınız ve bize diyosunuz ki bal şöyle acıdır veya tatlıdır. Siz ihtisas alanı olan ve yaşamaya çalışan kardeşlere ders vermeniz de zaten usluba terstir.
Tasavvufu yaşamadığınız halde Tasavvuf ehline bir şeyler söyleme cüretine nasıl girersiniz. Arif olan yeri geldiği yerde susmasını bilmeli...