TEVAZU VE FAZİLETİ
Alçak gönüllülük manasına kullanılan tevazu örfte: Din ve örf yoluyla layık olduğu mertebenin birazcık aşağısında görünmek diye izah edilir. Allah teala yüce kitabımızda “Rahma’nın kulları onlardır ki yer yüzünde mütevazı bir vaziyette yürürler. Ve cahiller onlara hitap ettikleri vakit selametle derler.”(Furkan 63) Rasulu Ekrem (sav) Efendimiz de “Allah teala, Allah için affedenin ancak izzet ve şerefini arttırır. Tevazu göstereni de ancak yüceltir.” Buyurmuştur.
Emsallerinden ileri geçmek isteyen mütekebbir, geride kalan da mütevazidir. Yani tevazu, kendini hakkı olduğu yerin alt kademesine koymaktır.
Bütün insanlara karşı tevazu ise, onlara kıyam etmek, güler yüzlü olmak, sual ve davetlerine icabette yumuşak davranmak, ihtiyaçlarına gitmek ve benzeri şeylerle olur. Ayrıca kendini onlardan üstün görmemektir. Mümin kendisini Allah katında mümin kardeşlerinin en zayıfı görmelidir.
Dünya menfaatine nail olmak için nefsini zelil kılmak, menfaat için tevazu göstermek haramdır. İbni Mesut dan rivayet olunan “Kim bir zengin için başını eğer, ona tazim eder ve onun yanında bulunan mala tamah bakımından nefsini onun önüne koyarsa o kimsenin mürüvvetinin üçte ikisi, dinin de yarısı gider.” Hadisi şerif de buna delalet eder.
Yanına gelen kişi tazime layık biri ise onun için ayağa kalkmak caiz hatta menduptur. Kur’an-ı kerim okuyanın gelene tazim için ayağa kalkması, eğer gelen tazime layık ise mekruh değildir. Mekruh olan kendisi için ayağa kalkılan kişinin bunu sevmesi ve istemesidir.(Reddül muhtar c.6 s.384)