Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1016971 defa)

0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmâm-ı Âzam'dan Talebelerine Nasihatler
« Yanıtla #510 : 06 Mayıs 2012, 06:29:05 »


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İlim öğreten ve öğrenen sevapta ortaktırlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



06
Mayıs Pazar 2012

Hicrî: 15 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 23 Nisan 1428


İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Vefatı (767)


İMÂM-I ÂZAM'DAN TALEBELERİNE NASİHATLER

• İlim tahsiline kalbin her türlü meşguliyetten boş olduğu gençliğin baharında başla.

Önce ilim tahsil et,

Sonra helalden mal kazanmaya çalış,

Daha sonra da evlen. Zîrâ ilim öğrenme vaktinde kazanç elde etmeye çalışırsan ilim öğrenemez, ilimden âciz kalırsın. Kazanacağın mal da seni ilimden soğutur. Evlenip çoluk çocuğa karışırsan ilim öğrenmeyi terk edip onların ihtiyaçları ile meşgul olursun.

• Başkalarından daha çok ibâdet etmeğe çalış. Zîrâ insanlar kendi ibâdetlerinden daha çok ibâdeti senden göremeyince senin ibâdete çok rağbet etmediğini ve ilminin menfaat vermediğini zannederler.

• Âlimleri bulunan bir yere vardığın vakit oranın âlimlerinin halini gözet, hemen öne çıkma. Yoksa kendi yerlerini almağa kastettiğini sanıp sana cephe alırlar, insanlar da onlara tâbi olur. Sen de faydasızca münâzara ve münâkaşa etmiş olursun.

• İnsanların hatalarına uyma, doğrulukta onlara uy. Günah olan bir şey veya kötü bir iş işleyen kimse bilirsen onu açığa vurma. Ancak ona uyup aynı vaziyette düşme tehlikesi olan insanlar varsa o zaman onlar açıkça îkâz edilebilir.

• Her kimden ilim öğrendinse onun için istiğfar et.

• Kur’ân-ı Azîmü'ş-şânı devamlı oku.

• Cimri olma, cömert ol. Fakir olsan bile belli etmeyip tok gözlü davran.

• Yolda yürürken sağa sola bakma, vakarla önüne bakarak yürü.

• Bir şey aldığın, bir iş yaptırdığın vakit herkesin verdiği ücretten fazla ver.

• Ölümü unutma.

• Allâh’ın kulları nazarında hakir olan dünyayı sen de hakir gör. Zîrâ âhiret dünyâdan hayırlıdır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Mahmud, Kız: Muazzez


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Faydasız Söz Söylememek / Sâlihlerin Ahlâkı
« Yanıtla #511 : 07 Mayıs 2012, 10:41:20 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Kıyâmet günü mü’minin terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur. Allâhü Teâlâ, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseyi sevmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)  



07
Mayıs Pazartesi 2012

Hicrî: 16 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 24 Nisan 1428


Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşmasının İmzalanması (1830)


FAYDASIZ SÖZ SÖYLEMEMEK

Allâhü Teâlâ, Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) buyurdu:

Yâ Muhammed! (s.a.v.) Şüpheli şeylerden sakınmak dinin başı ve sonudur. Susmak âdetin olsun. Zira faydasız söz söylemeyenlerin gönlünü ma'mûr ederim. Lüzumsuz konuşanların gönlünü, çok söylemek ve çok konuşmak yüzünden harap ederim.

Yâ Muhammed! (s.a.v.) İbâdet on kısımdır: Dokuzu helâl yemektir, biri de susmaktır.
Bir kişi oruç tutsa ve mâlâyânî (dünyaya ve âhirete faydası olmayan şeyler) konuşmasa onun karşılığı nedir, bilir misin? Faydasız söz söylemeden tutulan oruç kişiyi hikmet sahibi yapar. Hikmetin mirası marifettir. Marifet sahibi de bana yakındır.

Kim benim rızâma uygun hareket ederse ona üç şey veririm:
1. Asla aklından çıkmayacak bir ilim,
2. Asla unutmayacağı bir zikir,
3. Benden başkasını sevmeyeceği bir muhabbet. Beni sevdiğinde ben de onu severim, halka dahi sevdiririm.


SÂLİHLERİN AHLÂKI

Bir gün (İmâmı Azam hazretlerinin talebelerinden) Ebû Yusuf (rh.) Harun Reşid'in (rh.) huzuruna girdi. Harun Reşid ona 'Ebû Hanife'nin ahlâkını bana anlat.' dedi. Ebû Yusuf (rh.) 'Vallâhi o, Allâh’ın haramlarından şiddetle kaçınır, dünyaya kıymet verenlerle oturup kalkmaz, çoğu zaman susardı; Devamlı tefekkür ederdi. Ağzından mâlâyâni laflar çıkmaz, boş konuşmazdı. Kendisine bir sual sorulduğu zaman, biliyorsa cevap verirdi.
Ey mü’minlerin Emiri! Ben onu hep kendini ve dinini koruyan, insanların ayıpları ile değil de kendisiyle meşgul olan biri olarak bildim. Hiç kimse hakkında hayırdan başka bir şey söylemezdi.'


Harun Reşid (rh.) ‘Bu sâlihlerin ahlâkıdır.’ dedi.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mevlânâ Şeyh Seyfeddîn Ârif (k.s.)
« Yanıtla #512 : 08 Mayıs 2012, 10:47:49 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kul Allâh’ın hoşnud olduğu (mübârek kelimelerden) bir kelimeyi (o kelimeye hiç ehemmiyet vermeyerek) söyleyiverir. Halbuki Allâhü Teâlâ o kelime sebebiyle o kimsenin derecesini yüceltir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



08
Mayıs Salı 2012

Hicrî: 17 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 25 Nisan 1428


İkinci Dünya Savaşı'nın Sona Ermesi (1945)


MEVLÂNÂ ŞEYH SEYFEDDİN ÂRİF (K.S.)

Muhammed Masum (k.s.) Hazretleri’nin oğlu olan Şeyh Seyfeddin Arif (k.s.) Hazretleri Silsile-i Sâdât'ın yirmi beşinci halkasıdır. Hz. Ömer’in neslinden olduğu için nisbesi Fârûkî’dir. Hicrî 1055 (m. 1645 /1646 ) senesinde Serhend’de dünyaya geldi. Ders okuyacak yaşa gelince önce Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Sonra muhterem amcasından aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Sonra tarîkat-ı nakşibendiyye’yi babası Muhammed Masum (k.s.) Hazretlerinden öğrendi ve yüksek manevi derecelere kavuştu.

Her gün huzuruna dervişlerden bin dört yüz kişi istifadeye gelir, her birine yemek ikram ederlerdi. Riyazet yapmamalarına ve bu kadar çok nimetler içinde bulunmalarına rağmen müridleri, yüksek makamlara ve kerametlere kavuşurlardı.

Dervişlerden biri, az yemek istese “Yemeği kısmaya lüzum yoktur. Üstazlarımız kaddesallâhü esrârehüm, yolumuzu vukûfu kalbîye devam ve şeyhin sohbetlerinden ayrılmamak esasları üzerine kurmuşlardır. Zühd ve şiddetli mücâhedenin neticesi, kerâmet ve tasarruftan ibarettir. Biz bunları işten bile saymayız. Bizim maksadımız sadece zikre devam, Allâhü Teâlâ’ya teveccüh, sünnete tabi olmak ve daha çok nur ve bereketlere kavuşmaktır. buyururlardı.

Hayatını sünneti ihyâ, bid’ati imhâ ile geçiren Şeyh Seyfeddin (k.s.), 47 yaşında 1096 (m. 1685) senesinde âhirete irtihal ettiler. Kabr-i şerifleri halen Hindistan sınırları içerisinde olan Pencab eyaletine bağlı Serhend beldesinde, babası Muhammed Masum Hazretleri’nin kabrinin yakınındadır.

Mektûbât-ı Seyfiyye adlı bir eseri olup, içinde yüz doksan mektup vardır. Bu kıymetli eseri, oğlu Muhammed A’zam (k.s.) toplayıp kitap haline getirmiştir. Bu eser 1913 yılında Hindistan’ın Haydarâbâd şehrinde basılmıştır.

Sekiz oğlu olup üçü kendi huzurunda kemal mertebesine kavuştular. Kendisi hayatta iken diğerleri henüz küçük idi.
Birçok halifesi bulunan Şeyh Seyfeddin (k.s.), irşad vazîfesini Muhammed Nûru’l-Bedvânî (k.s.) hazretlerine teslim ettiler. Kaddesallâhu esrârahüm.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberlere Îmân
« Yanıtla #513 : 09 Mayıs 2012, 10:53:22 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Dört şey peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ sâhibi olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve nikâhlanmak.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



09
Mayıs Çarşamba 2012

Hicrî: 18 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 26 Nisan 1428


Sultan Sencer'in Vefatı (1157)
Osman Gazi'nin Doğumu (1258)


PEYGAMBERLERE ÎMÂN

Bütün peygamberlere îmân etmek müslümanlıkta bir esastır. Allâh’ın kullarına dînini bildirmek için memûr ettiği pek muhterem ve kâmil zâtlardan her birine peygamber denir. Allâhü Teâlâ, doğruluğuna şehâdet için peygamberlerinin elinde, başkalarının yapamayacağı harikulade şeyler vücûda getirmiştir ki ona mucize denir.

Mahlûkâtın fıtrat nurlarından çıkarak perdelenmeleri ve hakdan uzaklıkları sebebi ile Rablerinden maârif ve ilimleri almaları mümkün olmaz. Bunun için Allâhü Teâlâ ile insanlar arasında bir vâsıtaya ihtiyaç vardır. Peygamberler, sırları ile dâimâ Hakk’ı müşâhede edip zâhirleri ile de halkla birlikte olurlar. Peygamberler aleyhimüsselâm ilim ve marifetleri Allâhü Teâlâ'dan alıp kullarına akıtırlar. Allâh'ın peygamberlerini göndermesi en büyük nimetlerinden ve üzerimizdeki en büyük haklarındandır.

Peygamberlere îmân etmeyen Allâh’a da îmân etmemiş olur. Çünkü Allâh’ın kabûl edeceği şekilde îmân etmenin yolu sadece onlardan öğrenilebilir. Kendi nâçiz akıllarını bu hususta rehber edinmek isteyenler Hakk’a ve hidâyete eremezler, dalâlette kalırlar.

Hadîs-i şerîfte yüz yirmidört bin veya iki yüz yirmidört bin peygamber ve onlardan üç yüz on üç resûl olduğu bildirilmiştir. Resûl, yeni şerî'at getiren, nebî ise önceki şerîatin hükümlerini öğretendir.

Peygamberlerin evveli Hz. Âdem, hâtemi; son halkası da Muhammed aleyhisselâmdır. Hâtem nübüvvet kapısını kapayandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hâtemü’l-enbiyâdır. Peygamberlerden Hz. Muhammed, Hz. İbrâhîm, Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ ve Hz. Nûh aleyhimüsselâm ülül-azm peygamberlerdir.

Kurân-ı Kerîm’de ismi geçen yirmisekiz peygamber:
Âdem, İdrîs, Nûh,
Hûd, Sâlih, İbrâhîm,
Lût, İsmâîl, İshâk,
Yâkûb, Yûsuf, Eyyûb,
Şu’ayb, Mûsâ, Hârûn,
Dâvûd, Süleymân, İlyâs,
Elyesa', Zülkifl, Yûnus,
Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ,
Muhammed aleyhimüsselâm.

Üzeyr, Lokmân, Zülkarneyn aleyhimüsselâmın peygamberliklerinde ihtilâf olsa da şüphesiz pek büyük zâtlardır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim abdestli olarak uyur ve o gece ölürse şehid olarak ölür.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummal)



10
Mayıs Perşembe 2012

Hicrî: 19 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 27 Nisan 1428


Cezzar Ahmed Paşa'nın Napolyon'u Akka'da Mağlup Etmesi (1799)


ÖLDÜKTEN SONRA SEVAP NASIL KAZANILIR

Enes bin Mâlik (r.a.)'dan rivâyet olundu: “Yedi şey vardır ki onu yapanlar öldükten sonra da sevap alırlar.

1- Bir mescid yaptıran kimse; İçinde namaz kılındığı müddetçe, ondan sevap kazanır.

2- Bir su akıtan kimse; Oradan su aktığı ve insanlar içtiği müddetçe sevab kazanır.

3- Bir Mushafı güzelce yazan kimse; o Mushaf okunduğu müddetçe sevap kazanır.

4- Suyundan istifade etmek için bir kuyu kazdıran; o kuyu durduğu müddetçe sevap kazanır.

5- Bir ağaç diken kimse; meyvesinden insanlar ve hayvanlar yediği müddetçe sevab kazanır.

6- Bir ilim öğrenip onu öğreten kimse de sevab elde eder.

7- Öldükten sonra kendisine istiğfar ve duâ eden bir evlat bırakan kimse de sevap kazanır.”

Evlat, babası kendisine Kur’ân-ı Kerîm ve ilim öğretmiş salih bir evlat olursa, çocuğun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevabın bir misli (anne ve) babasına da verilir. Şayet baba evladına Kur'ân-ı Kerîm öğretmez, bilakis kötü şeyleri öğretirse, çocuğun günahından hiçbir şey eksilmeden günahın bir misli babasına da yazılır.


BİR HÜKÜMDAR TAVSİYESİ: Hakka Uygun Hareket Et!

Himyer hükümdarlarından biri, kardeşine şöyle nasihat etmiş:
"Cezalandırmakta ve ihsân etmekte aşırı olma! Zira cezalandırmakta aşırı davranırsan yok olmana sebep olur; ihsan ve bağışta israf edersen, bu da senin için günah ve öfke sebebi olur.
Şayet nefsini Allâh’ın rızâsına muhalif bir yerde bulursan, onu zaptet ve nefsanî arzularına gâlip gel! Çünkü nefsine ne kadar tâbi olursan, o nispette sana zarar verir.
Hakka uygun hareket et! Zira bu şekilde hareket sana sıkıntı vermez. Doğruluk üzere hareket eden akıllı kimse, zahmet ve pişmanlık çekmez.
Dostlarından ve ahbaplarından korkman, onlar ile olan dostluğundan fazla olsun.BİR HÜKÜMDAR TAVSİYESİ: Hakka Uygun Hareket Et!
Himyer hükümdarlarından biri, kardeşine şöyle nasihat etmiş: Cezalandırmakta ve ihsân etmekte aşırı olma! Zira cezalandırmakta aşırı davranırsan yok olmana sebep olur; ihsan ve bağışta israf edersen, bu da senin için günah ve öfke sebebi olur.
Şayet nefsini Allâh’ın rızâsına muhalif bir yerde bulursan, onu zaptet ve nefsanî arzularına gâlip gel! Çünkü nefsine ne kadar tâbi olursan, o nispette sana zarar verir.
Hakka uygun hareket et! Zira bu şekilde hareket sana sıkıntı vermez. Doğruluk üzere hareket eden akıllı kimse, zahmet ve pişmanlık çekmez.
Dostlarından ve ahbaplarından korkman, onlar ile olan dostluğundan fazla olsun.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İçki Zararlı Ve Haramdır
« Yanıtla #515 : 11 Mayıs 2012, 10:55:01 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İçkiden sakınınız. Zira o bütün kötülüklerin anahtarıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)



11
Mayıs Cuma 2012

Hicrî: 20 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 28 Nisan 1428


İÇKİ ZARARLI VE HARAMDIR

İnsanı öldüren veya aklını gideren bitkileri, vücudu zehirleyen veya herhangi bir suretle sıhhate zarar veren şeyleri yemek haramdır.
İçkilerden vücuda zararlı olanları, insana sarhoşluk verenleri içmek haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir içkinin azı da çoğu da haramdır, bir damlasını bile içmek icma ile haramdır. Nitekim bir hadîsi şerîfte: “Çoğu sarhoşluk veren bir şeyin azı da haramdır.” buyrulmuştur.
Bu gibi içkilerin içilmelerindeki zararlar, herkesçe bilinir. İçkilerin cemiyet bünyesinde açtığı yaralar pek elimdir. Bunların âhiretteki hesabı ise pek şiddetlidir.
İçki, şahıslar için zararlıdır: İçki kullananlar, öncelikle kendilerine zarar vermiş olurlar. Çünkü vücutları erir, sıhhatleri bozulur, servetleri ellerinden çıkar, kendileri için en büyük bir nimet olan kıymetli akılları geçici bir zaman için olsun bozulur.
İçki, aile için zararlıdır: İçki yüzünden aile hayatında bir takım geçimsizlik yüz gösterir, ailenin refahına harcanması lâzım gelen servetler, vakitler çok kere içki yolunda mahvolur ve içki yüzünden bir takım müzmin hastalıklar vücuda gelerek aile fertlerinin hayâtına ve dünyaya gelecek çocuklarının vücutlarına tesir eder, nesil cılız yetişir, aile saadeti söner gider.
Toplum için zararlıdır: İçki ile hayatını mahveden, servetini elinden çıkaran bir kimse mensubu olduğu cemiyetin malını ve bünyesini tahrip etmiş olur. İçkiye müptela olan bir ferd cemiyet arasında içtimai âdâb ve ahlâka aykırı hareket ederek cemiyet arasında fena bir numûne vücuda getirmiş, memleketin kanunlarına, nizamlarına aykırı hâdiselerin meydana gelmesine sebebiyet vermiş olabilir.

Velhasıl: Bu gibi zararlı olan şeylerden kaçınmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek fertlerin ve gerek cemiyetin selâmeti için pek lâzımdır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gayret Ve Himmet / Nabi'nin Hayriyesi'nden
« Yanıtla #516 : 12 Mayıs 2012, 15:20:39 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Birinizin bir bağ odun toplayıp, sonra sırtında onu taşıyarak getirip satması, kendisi için -ister versin ister vermesin- insanlardan istemesinden daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



12
Mayıs Cumartesi 2012

Hicrî: 21 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 29 Nisan 1428

Galatasaray Lisesi'nin Kuruluşu (1868)
Fransa'nın Tunus'u İşgali (1881)

GAYRET VE HİMMET

Büyük hadîs âlimlerinden ve hicretin üçüncü asrında yaşamış olan Yakup bin Süfyan el-Fesevi (rh.) şöyle anlatıyor:
Ömrümün otuz senesini hadîs öğrenmek için yolculuklarda geçirdim. Yine bir yolculuğum esnasında harçlığım iyice azalmıştı. (Harçlığım bitmeden Resûlullâh’ın kalan hadîslerini öğrenmek ve vakit kazanmak için) Geceleri hadîsleri yazıyor, gündüzleri de onları okumaya devam ediyordum.
Bir gece, mum ışığı altında hadîsleri yazmak için oturdum. Mevsim kış idi. Bir anda gözlerime su iniverdi ve gözlerim görmez oldu.
Memleketimden ayrı kalacağım ve ilimden mahrum olacağım için kendime ağlamaya başladım.
Derken uyku bastırdı ve uyuyakaldım. Rüyamda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)i gördüm.
Bana “Ey Yakup! Neden ağladın?” buyurdular.
Ben de “Yâ ResûlAllah! Gözlerimi kaybettim. İlimden mahrum olacağım için ağlıyorum.” dedim.
"Bana yaklaş", buyurdular.
Ben de yaklaştım. Bir şeyler okuyarak ellerini gözlerime sürdüler.
Bir müddet sonra uyandım. Artık görebiliyordum. Hemen dersimi aldım ve yazmaya devam ettim.

NABİ'NİN HAYRİYESİ'NDEN

Farzdır etme sakın fevt-i salât
İktidârın var ise hacc u zekât

Kıl edâsında derûnî tek ü tâz
Birinin fevtine gösterme cevâz

Olma gerden-keş-i fermân-ı ganî
Her ne emrettiyse eyle ânı.

Manası:
Namaz farzdır asla geçirme, gücün var ise hacca git, zekâtını ver.
Hiçbirini geçirmeyi caiz görme ve edâsı için gayret et.
Hazreti Mevla’ya asi olup da emrinden çıkma.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Her Yükselen Bir Gün Alçalır / Tarih Bilmenin Ehemmiyeti
« Yanıtla #517 : 13 Mayıs 2012, 13:00:07 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İmanın en faziletlisi, nerede olursan ol Allâhü Teâlâ’nın seninle olduğunu bilmendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-Evsat)



13
Mayıs Pazar 2012

Hicrî: 22 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 30 Nisan 1428


HER YÜKSELEN BİR GÜN ALÇALIR

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in Adbâ' denilen bir devesi vardı. (Yarışlarda, seferlerde) hiç geçilemezdi. Bir ara yük devesi üstünde bir bedevî geldi. (Yapılan yarışda) bu yük devesi Adbâ’yı geçti. Başka bir devenin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in devesini geçmesi, Müslümanlara ağır geldi ve ‘Adbâ' nasıl oldu da geçildi?’ dediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ashab’ın bu halini anladı ve şöyle buyurdular: (Ashabım! Allâhü Teâlâ’nın bir nizâmı vardır. Buna göre dünyada yükselen hiçbir şey yoktur ki Allah onu alçaltmasın.)


TARİH BİLMENİN EHEMMİYETİ

93 Harbi diye meşhur olan 1877-78 Osmanlı Rus harbinin Anadolu cephesinde Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın yanında kâtip olarak vazifeli olan Mehmet Arif Bey'in hatıralarından:

"Akıl bu ya! Fakir, önceleri tarih ilmine hiç ehemmiyet vermezdim. Bilinmezse ne olur, lüzumsuz ve faydasız, yalnız bir bilgiçlikten ibârettir.”
der de, adetâ bilinmesiyle bilinmemesini denk tutardım...

Lâkin son olarak geçirdiğim tecrübelerin yardımıyla aklım başıma geldi de, anladım ki, meğer iş öyle değilmiş... Tarih o kadar mühim, o kadar dikkate değer bir ilim imiş ki, tarih bilinmez ise devlet gemisinin dümeni, istenilen semte doğru çevrilemez imiş. Târih bilmezlik, siyâsî olarak, devletçe çok büyük noksan ve hatalar meydana gelmesine sebep olurmuş. Tarih, bir milletin ayıp ve noksanlarını görüp düzeltmesi için, bir ayna imiş. Hakikati gösteren ve sonraki nesillerin gözleri önüne konan bu ayna, ayıp ve kusurları olmayan milletlerin ise şu dünya pazarına, cemâl ve kemâllerine şükrederek, yakışıklı bir kıyafet ile çıkmalarına yararmış. …

Hemen iddia edebilirim ki, târih, yalnız başına insanı canlandıracak, hârika bir ilimdir. Lâkin târihteki yüce hisler ve rûh, aydınlık bir fikirle beraber olarak, akıllı bir  terbiyeci eliyle, gençlerin zihinlerine taşa nakş olunur gibi yazılmalıdır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Vakıf Müessesesi
« Yanıtla #518 : 14 Mayıs 2012, 10:43:32 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İmanın en faziletlisi, nerede olursan ol Allâhü Teâlâ’nın seninle olduğunu bilmendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-Evsat)



14
Mayıs Pazartesi 2012

Hicrî: 23 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 01 Mayıs 1428


Cerbe Deniz Zaferi (1560)
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Açıldı (1839)
İsrail'in Kuruluşu (1948)

VAKIF MÜESSESESİ

Vakıflar manevî yakınlığa, Allâh'ın rızâsına nail olmak gibi hâlis niyet ile yapılır. Vakıfların en fazîletlisi; en çok ihtiyaç duyulan, devamlı ve en faydalı olanıdır.

Yardımlaşma ve dayanışma dîni olan İslâm’da vakıfların gayesi beşeriyetin ihtiyaçlarını kolaylaştırmak, insanlığa ve umumun refâhına hizmettir. Hastalar için hastahaneler, fakirler, yolcular için aşhaneler, ilim talebeleri için ikâmetgahlar bina edilmiş, âlimler, talebeler, hacılar, yolda kalmışlar, evlenecekler için nakdî yardımlarda bulunan vakıflar ve daha niceleri kurulmuş; hâsılı cemiyetin zayıf haldeki her unsuru için bir devâ vücûda getirilmeye çalışılmıştır.

Geçmiş kavimler arasında pek az da olsa bazı vakıflar vücude getirilmiştir. Husûsiyle İbrahim aleyhisselâma aid olub “Halilürrahman evkafı” adı verilen vakıflar, hâlâ Arabistanda mevcuttur. Fakat vakıfların asıl mükemmel hâle gelmesi ancak İslâm ile mümkün olmuştur. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Medine-i Münevvere’deki yedi adet akarını vasiyet yoluyla mü’minlerin fakirlerine vakıf buyurmuşlardı.

Ashâb-ı Kirâm da birçok vakıflar vücûda getirmişlerdir. Hz. Câbir (r.a.), demiştir ki: “Ben muhacirlerden ve Ensar’dan mal sahibi ve gücü yettiği halde vakıf yaparak sadaka vermeyen hiç bir zat bilmiyorum.”

Bilhassa Hz. Ömer (r.a.), Hayberde mâlik olduğu Kasm adındaki pek kıymetli bir hurmalığını, Resûlullâh’ın tavsiyeleri üzerine vakfetmişlerdi. Hazret-i Ebûbekr'in, Hz. Osman ile Hz. Ali'nin de vakıfları vardır. RadıyAllahu anhüm.

Hulefâ-i Râşidin’den sonra Emevîler, Abbasîler, Selçuklular ve diğer İslâm sultanları ve bilhassa Osmanlılar tarafından pek çok, pek mühim şeyler vakfedilmiş, pek muazzam hayır müesseseleri vücûda getirilmiştir.

Müslümanlar, yapmış oldukları bu hayırlı müesseseler ile sırf Hak Tealâ’nın rızasını gözetmişler medeniyetin yükseltilmesini, insanların ihtiyaçlarını azaltmaya çalışmayı mukaddes bir vazife bilmişlerdir. Bu da mensub oldukları kudsî dinin kendilerine vermiş olduğu yüce bir itikadın neticesidir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Sâlih Aleyhisselâm / Seyyare (Gezegen)lerde Günler Ve Yıllar
« Yanıtla #519 : 15 Mayıs 2012, 10:45:56 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Zamanın bereketi azalıp sene ay kadar, ay hafta kadar, hafta gün kadar, gün saat kadar ve saat da kuru ot(un ateşte yanması) kadar olmadan kıyâmet kopmaz..”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



15
Mayıs Salı 2012

Hicrî: 24 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 02 Mayıs 1428

Yunanlıların İzmir'i İşgali (1919)


HZ. SÂLİH ALEYHİSSELÂM

Hz. Sâlih (a.s.), Şam ile Hicaz arasında “Hicr” denilen mahalde yaşayan “Semud” kavmine Peygamber gönderilmiştir. Bu kavim, dağları delmiş, taşları oymuş, kendilerine pek sağlam binalar yapmışlar, fakat doğru yoldan da çıkmışlardı.

Hz. Sâlih (a.s.)’ın yirmi sene devam eden emirlerine, nasihatlerine kulak vermediler. “Kendisine sakın dokunmayınız” diye tenbih ettiği harikulade bir deveyi boğazladılar. Nihayet dehşetli bir sayha ile yerlere serilip helâk oldular. Hz. Sâlih Aleyhisselâm da kendisine iman edenler ile beraber çıkıp evvela Şam'a, Filistin’e, sonra da Mekke-i Mükerreme’ye gitti.

Hz. Sâlih (a.s.) seksen beş sene veya iki yüz sene yaşamıştır. Kabr-i şerîfleri Mekke-i Mükerreme’de, Beytullah’da Rükn (Hacerü’l Esved) ile Makam-ı İbrahim arasındadır.


SEYYARE (GEZEGEN)LERDE GÜNLER VE YILLAR

Gezegen(seyyare)lerin yörünge(mahrek)de kendi mihver (ekseni) etrafında dönme müddetine “Gün”, Güneş etrafında döndüğü süreye de bir “Yıl” denir. Günler ve yıllar her gezegende farklıdır.

Merkür (Utarid) kendi ekseni etrafında 58.7 günde döner. Yani Merkür’ün bir günü 58.7 dünya gününe denktir. Merkür, Güneş etrafında ise dünya ölçülerine göre 88 günde döner.

Venüs (Zühre) kendi etrafında 243 günde, Güneş etrafında ise 225 günde döner. Bu da Venüs gününün 'Venüs yılından daha uzun olması demektir. Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir. Diğer bütün gezegenler Güneş'in etrafında saat yönünün tersine dönerler.

Mars (Merih)’ın bir günü 24 saat 37 dakika, bir yılı ise 687 dünya gününe denktir.

Mars’tan sonraki gezegenler Güneş’ten oldukça uzak bulunduklarından yıl uzunlukları gittikçe artar.

Mesela; Jüpiter (Müşteri)'de bir gün 9 saat 50 dakika iken bir yıl 4332 gündür.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Ömer’in Tevazuu / Yemek Tarifi: İzmir Köfte
« Yanıtla #520 : 16 Mayıs 2012, 10:29:53 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Âişe (r.anhâ) buyurdular: “(İnsanlar) en faziletli ibadet olan tevâzûdan gâfil kalıyorlar.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)  



16
Mayıs Çarşamba 2012

Hicrî: 25 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 03 Mayıs 1428


Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin Han'ın İtalya'da Vefatı (1926)


HZ. ÖMER’İN TEVAZUU

Hz. Ömer (r.a.) kölesiyle beraber Şam'a giderken yolda deveye nöbetleşe binmişlerdi. Hz. Ömer (r.a.) deveye biner, kölesi devenin yularını tutar ve bir fersah kadar yürürdü. Sonra Hz. Ömer iner, kölesi biner, Hz. Ömer devenin yularını tutar ve bir fersah kadar yürürdü.
Şam'a yaklaştıklarında binme sırası kölesinde idi. Köle, devenin üzerinde Hz. Ömer de (r.a.) yularını tutmuş gidiyorlardı. Yolda karşılarına su çıktı. Hz. Ömer, ayakkabısı sol koltuğunun altında, devenin yuları da elinde suya girdi. Halifeyi karşılamaya çıkan Şâm emîri Ebû Ubeyde bin Cerrâh (r.a.) bu hâli görünce;
‘Ey mü'minlerin emîri, Şam’ın ileri gelenleri seni karşılamaya çıkacaklar, seni bu hâlde görmeleri iyi olmaz.’ dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):
“Muhakkak Allâhü Teâlâ bizi İslâm ile azîz kıldı. Biz insanların sözlerine itibar etmeyiz.” buyurdu.


YEMEK TARİFİ: İzmir Köfte (5 Kişilik)

Malzemeler: Kıyma 500 gr., ekmek 4/1 veya bir fincan galeta unu, soğan, biber, domates 2’şer adet, yumurta 1 adet, Patates 3 adet, sarımsak 5 diş, karabiber ve kimyon yarım çay kaşığı, tuz 2 çay kaşığı
Sos için: Soğan 1 adet, salça 1 çorba kaşığı, un 2 çorba kaşığı, tuz 1 çay kaşığı, zeytinyağı
Hazırlık: Kıyma, ince kıyılmış soğan, sarımsak, kimyon, ekmek veya galeta unu, karabiber ve yumurta, iyice yoğrulur. Parmak şeklinde yuvarlanır. Tepsiye dizilip 180 derece fırında pişirilir ve yağı süzülür.
Patates ve domates ayva dilimi gibi doğranır. Biber köfte büyüklüğünde bölünür ve istenirse patatesler kızartılır.
Soğan, un, tuz ve salça, yağda kavrulur ve bir çay bardağı su ile sulandırılarak sos yapılır.
Köftelerin üzerine hazırlanmış olan sos dökülür. Daha sonra domates, biber ve patatesler dizilir. 180 derece fırında 15 dakika daha pişirilir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Büyük İstiğfar: Tesbih Namazı
« Yanıtla #521 : 17 Mayıs 2012, 11:00:54 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Peygamberimiz (s.a.v.)’e bir adam geldi 'Benim Kur’ân’dan birşey al(ıp oku)mağa gücüm yetmiyor. Bana yetecek olanı öğretiniz' dedi. Resûlullah 'Sübhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azim' deyin” buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, S. Ebû Dâvûd)



17
Mayıs Perşembe 2012

Hicrî: 26 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 04 Mayıs 1428

Kasr-ı Şirin Muahedesi'nin Akdi (1639)


EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI

Tesbih namazı tevbenin, istiğfârın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.
Resûlü Ekrem (s.a.v.), amcaları Hz. Abbâs’a (r.a.) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır:
“Ey amca! Sana on haslet haber vermekle ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun... Gücün yeterse bu tesbih namazını her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.”

Tesbîh namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur: “Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm.”
Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:
15 kere, Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra)


Birinci rek'atte okunan tesbihlerin adedi 75'tir. İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur. Üçüncü ve dördüncü rek'atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra salli ve bârik, üçüncü rek’ate kalkınca önce sübhâneke okunur.

Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir. (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Davud, Kız: Dürdane

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hak, Şerleri Hayreyler
« Yanıtla #522 : 18 Mayıs 2012, 11:09:49 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

İnsanın her konuşması aleyhinedir. Ancak iyiliği emretmesi, kötülükten nehyetmesi ve Allâh’ı zikretmesi lehinedir.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



18
Mayıs Cuma 2012

Hicrî: 27 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 05 Mayıs 1428

Ziya Paşa'nın Vefatı (1880)


HAK, ŞERLERİ HAYREYLER



Hak, şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Ârif ânı seyreyler,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Sen Hakk'a tevekkül kıl
    Teslîm ol ve râhat bul,
    Her işine râzî ol,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...

Bir işi murâd etme,
Olduysa inâd etme,
Haktandır o, reddetme,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Hakk'ın olıcak işler,
    Boştur gam u teşvişler,
    Ol, hikmetini işler,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...

Hep işleri fâyiktır,
Birbirine lâyıktır,
N'eylerse, muvâfıktır,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Dilden gamı dûr eyle,
    Rabbinle huzûr eyle,
    Tefvîz-i umûr eyle,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...

Sen adli zulüm sanma,
Teslim ol oda yanma,
Sabr et, sakın usanma,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

Deme şu niçin şöyle,
Yerincedir ol öyle,
Bak sonuna, seyreyle,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Hiç kimseye hor bakma,
    İncitme, gönül yıkma,
    Sen nefsine yan çıkma,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...    

Her dilde onun adı,
Her canda onun yâdı,
Her kuladır imdâdı,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Nâçâr kalacak yerde,
    Nâgâh açar, ol perde,
    Derman eder ol derde,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...

Her kuluna her ânda,
Geh kahr u geh ihsânda,
Her anda, o bir şânda,
Mevlâ görelim n'eyler,
N'eylerse, güzel eyler...

    Her dem onu zikreyle,
    Zeyrekliği koy şöyle,
    Hayrân-ı Hak ol, söyle,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse, güzel eyler...

(Erzurumlu İ. Hakkı’nın k.s. Tefviznamesinden)    

Gam u teşviş: Tasa, kaygı. Dûr: Uzak.
Tefvîz-i umûr: İşleri Allâh’a havale etmek.
Geh kahr u geh ihsân: Bazen zillet, bazen ikram.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah (s.a.v.)'in Şefkati / Halkalı Güneş Tutulması
« Yanıtla #523 : 19 Mayıs 2012, 14:37:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İslam; hakîkî îman geçmişteki küfür ve günahları affettirir.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid)



19
Mayıs Cumartesi 2012

Hicrî: 28 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 06 Mayıs 1428

Türk Deniz Kuvvetleri'nin Kuruluşu (1081)
Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı (1919)


RESÛLULLAH (S.A.V.)'İN ŞEFKATİ

• Ashâb-ı Kirâm'dan Beşir bin Akrabe (r.a.) şöyle anlatıyor: Babam, beni de yanına alarak Resûlullah (s.a.v.)'e geldi.

Resûlullah (s.a.v.), “Ey Akrabe, yanındaki kim?” buyurdu “Oğlum, Bahîr’dir Yâ ResûlAllah!” dedi. Bana “Yaklaş!” dedi, yaklaştım, sağ tarafına oturdum. Mübarek elini başıma koydu ve “Adın ne?” diye sordu. “Bahîr, Yâ ResûlAllah!" dedim. “Hayır, senin adın Beşîr'dir!” buyurdu.

Dilimde pelteklik vardı. Okuyup ağzıma üfledi ve derhal peltekliğim çözülüverdi. Mübarek elini sürdüğü yerden başka başımın her tarafı beyazladı, orası öylece siyah kaldı.

• Beşîr (r.a.) şöyle anlatıyor: Babam, Resûlullah (s.a.v.) ile beraber katıldığı bir savaşta şehit olmuştu. Resûlullah (s.a.v.) beni ağlarken gördü. Bana, “Ağlama! Benim sana baba, Ayşe’nin de anne olmamızı istemez misin?” buyurdu. ‘Olur, Yâ ResûlAllah’ dedim.

• Ebû Katâde ve Ebû Dehmâ (r.anhüma) şöyle anlattılar: Çölde bir bedevîye rastladık. Bize şöyle anlattı:

“Resûlullâh aleyhisselâm benim elimi tutmuş, Allâh’ın kendisine öğrettiklerinden bana öğretiyordu. Sözlerinden birisi de şu idi: “Sen Allâh’dan korktuğundan dolayı bir şeyi terk eder isen, muhakkak Allâh onun yerine daha hayırlısını verir.”

HALKALI GÜNEŞ TUTULMASI

Yarın (20 Mayıs Pazar) günü “Halkalı Güneş Tutulması” meydana gelecektir.

Pasifik Okyanusu, Asya, ve Kuzey Amerikalıların gözleyebileceği bu tutulma, Japonya, Çin ve ABD’nin batı kesiminden halkalı olarak görülebilecektir. Türkiye, Almanya ve Avusturya'dan görülemeyecektir.   

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Receb Ayı Allâhü Teâlâ’nın Ayıdır
« Yanıtla #524 : 21 Mayıs 2012, 01:26:13 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Beş gece vardır ki, bu gecelerde yapılan dualar reddolunmaz. Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şabân ayının on beşinci yani berât gecesi ve bayram geceleri.”
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzâk)



20
Mayıs Pazar 2012

Hicrî: 29 Cemâziye'l-Âhir 1433 - Rûmî: 07 Mayıs 1428


Sultan Genç Osman'ın Şehid Edilmesi (1622)


RECEB AYI ALLÂHÜ TEÂLÂ’NIN AYIDIR

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Receb ayı Allâh’ın ayıdır, Şabân benim ayımdır, Ramazân ise ümmetimin ayıdır.” buyurdular.
Receb ayı, günahları terk içindir. Şabân Allâh’ın ahdine vefa ve amel içindir. Ramazan sıdk ve safa içindir. Receb tevbenin kabûlüne, Şabân şefâate, Ramazan ise sevabların kat kat olmasına vesiledir. Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasad ayı yani ekip suladığını biçip devşirip toplayacak bir aydır.
Receb öyle bir aydır ki, Allâhü Teâlâ onda işlenen hayırlara kat kat sevâb verir.
Bu ayda edilen duâ müstecâb olur. Onda işlenen küçük hatalar affolunur. Onda işlenen hayrın sevâbı gibi işlenen günahın cezâsı da kat kat olur.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Ramazan-ı şerîften başka en çok Receb ve Şabân aylarında oruç tutardı. Hz. Hüseyin (r.a.) “Receb ayında oruç tutunuz. Zira Receb Allâhü Teâlâ’dan tevbedir.” buyurdu.
Peygamber Efendimize (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! ‘Receb Allâh'ın ayıdır’ ne demektir,” diye sorulunca “Receb Allâh'ın ayıdır. Çünkü Receb, Hakk’ın mağfiretine mahsus bir aydır... Bu ayda Allâhü Teâlâ peygamberlerin duâlarını kabûl etmiştir. Bu ayda Allâh, evliyasını düşmanlarından kurtarmıştır.
Bir kimse bu ayda oruç tutsa, Allâh ona üç türlü lütufta bulunur; onun geçmiş günahlarını mağfiret eder, kalan hayatında (hayır üzere bulundukça) onu korur, mahşerde susuzluktan emin kılar.

Bir yaşlı zât ayağa kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Ben Receb ayının hepsini oruç tutamam” deyince “Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş gibi olursun. Çünkü hasene on katı ile yazılır, Ammâ ilk Cuma gecesinden de gâfil olma” buyurdular.