Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sağlık Bilgileri

Başlatan müteallim, 20 Şubat 2005, 04:02:36

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


3-8 yaş arası 100 çocuk üzerinde yapılan araştırma, ekran önünde fazla zaman geçirmenin çocuklarda yüksek tansiyon riskini önemli derecede artırabileceğini gösterdi.

Fazla televizyon izlemenin, çocuklarda yüksek tansiyona neden olabileceği bildirildi.

ABD'nin Michigan Üniversitesi'nden bilim adamlarının 3-8 yaşındaki 100 kadar çocuk üzerinde yaptığı araştırma, ekran önünde fazla zaman geçirmenin çocuklarda yüksek tansiyon riskini önemli derecede artırabileceğini gösterdi.

Archives of Pediatrics and Adolescent Medicine dergisinin bu ayki sayısında yayımlanan araştırmada Dr Joey Eisenmann ve ekibi, bir hafta 111 kız ve erkek çocuğun gün içindeki hareketlerini hareket algılayıcı küçük aygıtlarla gözledi. Ayrıca bilim adamları, ebeveynlerden çocukların televizyon veya bilgisayar karşısında ne kadar vakit geçirdiklerini ve okuma gibi fazla fiziksel hareket gerektirmeyecek işlere ne kadar zaman ayırdıklarını öğrendi.

Çocukların günde, ortalama bir buçuk saati televizyon ya da bilgisayar karşısında olmak üzere 5 saat 'oturarak' vakit geçirdiği belirlendi.

Araştırmacılar, televizyon karşısında en fazla vakit geçiren çocukların tansiyonunun, günde yarım saatten az televizyon izleyen çocuklara göre, kiloları ne olursa olsun, 5-7 birim fazla olduğunu gördü.

Dr Eisenmann, hareketsizlik ile aşırı kilo, aşırı kilo ile yüksek tansiyon arasında bağlantı olduğunun daha önce saptandığını, ancak ilk kez hareketsiz yaşam ve kilodan bağımsız olarak yüksek tansiyon arasında doğrudan bağlantı belirlendiğini vurguladı.

Tansiyonun yükselmesine ekran karşısında fazla kalmaya bağlı uyku bozukluklarının neden olabileceğini belirten bilim adamları, bu durumun televizyonun metabolizmayı oturarak yapılan başka işlerdekinden daha az harekete geçirmesinden de kaynaklanıyor olabileceğine dikkati çektiler.

Televizyon ile yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin tam olarak aydınlatılmasını beklerken, bilim adamları, 2 yaşından küçük çocukların televizyon karşısına 'bırakılmaması' önerisinde bulundu.

ntvmsnbc
〰〰〰〰🐠

Tuğra


TSK'dan emekli olan Astsubay Sadettin Çöleri, manyetik alan cihazını evler için geliştirdi.Emekli olduktan sonra tıbbi cihaz imalatına başlayan Sadettin Çöleri, yaptığı açıklamada, kaynamayan kemik kırıkları için Manyetik Alan Tedavisi Cihazı'nı geliştirdiğini ve bu cihazın hastanelerde yaygın şekilde kullanılmaya başlandığını bildirdi.

Hastanelerde kullanılan cihazın evde de kullanılabilmesi amacıyla, çalışmalarına devam ettiğini anlatan Çöleri, sonunda cihazı evde de kullanılabilir hale getirdiğini kaydetti.

Çalışmalarını Süleyman Demirel Üniversitesi kampüsündeki Teknokent'te sürdüren Çöleri, tedavisi mümkün olmayan, kaynaşmayan kırıklar üzerinde çalıştığını kaydetti. Çöleri şu bilgileri verdi:

KIRIK OLAN PARÇA TESPİT EDİLİYOR

''Travmaya uğramış kemik kırıklıklarında pioze elektrik boşalması neticesinde bazı kemiklerde hücre ölümleri, hücredeki sodyum ve potasyum artı-eksi değerlerinin yer değiştirdiğini gördüm.

Bu tezden hareketle ölü hücrelere verdiğimiz manyetik alanla sodyum ve potasyumu eski değerlerine geçiren, hücrenin tekrar canlanmasını sağlayan bir tedavi sistemi geliştirdim. Bazı kırıklar, ameliyat yapılmasına, çivi, plak ve diğer tespit operasyonları gerçekleşmesine rağmen kaynamıyor.

Bu sistemde vücutta kırık olan parça tespit ediliyor. İki yastık dediğimiz aletle kırık bölgeye manyetik alan uygulaması yapılıyor.

Manyetik alan tedavisini, vücudun kendi kendini tedavi etme gücünün hiçbir yan etki oluşturmadan, hiçbir rahatsızlık vermeden kimyasal olmayan bir yolla uyarısı olarak tanımlayabiliriz. Bu yöntem, bugüne kadar çeşitli hastalarda uygulandı ve yüzde 90'lara varan bir başarıya ulaşıldı. Şimdi de bu cihazı evde kullanılabilecek hale getirdim.''

Aynı uygulamayı sadece kırık kemiklerde değil, kemik iltihabında da uyguladıklarını belirten Çöleri, kemik iliğinde kan damarı ve verilen antibiyotiklerin pek etkili olmadığını savundu. Çöleri, manyetik alan ile baskı verilerek oradaki mikrobik organizmaları yok ederek, iltihaplı durumu ortadan kaldırabildiklerini ifade etti.

Cihazı, kırık kemiklerin daha çabuk iyileşmesi amacıyla yaptığını ifade eden Çöleri, ''iyileşme süresi günde 8 saatlik tedavi ile 1,5 ila 3 ay arasında değişiyor. Artık bu tedavi, bu cihazla evde uygulanabiliyor'' diye konuştu.

Çöleri, ürettiği cihazı Isparta, İstanbul, Ankara ve Elazığ'da birer hastanın kullanmaya başladığını belirtti. Cihazın patent hakkını almak için KOSGEB bünyesinde çalışma yürüttüğünü ifade eden Çöleri, rapor tamamlandıktan sonra Türk Patent Enstitüsü'ne başvuruda bulunacağını söyledi.

Çalışmalarını geçen yıldan bu yana Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde kurulan KOSGEB Teknokent'te yürüttüğünü söyleyen Çöleri, şu sıralarda kemik erimesine yönelik bir cihaz geliştirme metodu üzerinde çalıştığını sözlerine ekledi.

EVDE TEDAVİ SİSTEMİNE İMKAN SAĞLIYOR

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yorgancıgil, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cihazın işleyişi hakkında Sadettin Çöleri'den bilgi aldığını ve böyle bir sistemin uygulanabilir olduğunu belirtti.

Manyetik alan tedavisinin daha önce hastanelerde kullanıldığını ve Çöleri'nin bu konuda da çalışma yaptığını dile getiren Yorgancıgil, bu cihazın evde tedavi sağlama imkanının sağlayabilme hastalar için son derece yararlı olduğunu vurguladı. Yorgancıgil, ''manyetik alan tedavisi ile kemik kırıklıklarının iyileştirilmesi mümkündür.

Tıp dünyasında bu uygulama kullanılmaktadır. Ancak hastanelerde teknoloji daha fazla ileri. Sadettin Çöleri ise evde iyileştirme cihazını geliştirdi. Cihazı inceledik, oldukça uygun bir yöntem'' diye konuştu.

havervakti.com
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Yeni yapılan bir araştırmaya göre günlük içilen, gazlı içecekler ve şekerli içecekler, uzun vadede alkol kadar karaciğere zarar veriyor.

Uzmanlar, gazlı ve şekerli içeceklerin, meyve şekerleri ile tatlandırılmış meyve sularının ve enerji içeceklerinin, karaciğere alkol kadar zarar verdiğini tespit ettiklerini bildirdi.



Uzmanlar şu anda şeker yerine kullanılan, yüksek früktoz içeren mısır şurubu ve değişik kimyasal maddelerle tatlandırılan, içeceklerin içinde bulunan früktozun karaciğer tarafından yakıldığını, bundan dolayı da bu içecekleri içen kişilerde, alkoliklerinkilere benzer karaciğer sorunlarının yaşandığını belirtti.

İsveç'in Linköping Universitehastanesi karaciğer hastalıkları uzmanı Stergios Kechagias, İsveç'te benzer bir çalışma gerçekleştirdiklerini ifade etti. İçeceklerde bulunan früktozun karaciğer yağlanmasına neden olduğunu bununda siroz ve kansere yol açtığını söyleyen İsveçli Doktor: '' Bu içecekleri içenlerin içmeyenlere göre, siroz hastalığına yakalanma riskinin yüzde 10 daha fazla'' dedi.

GAZLI İÇECEKLERİN DİĞER ZARARLARI

Gazlı içecek; karbondioksit ile gazlandırılmış olan meyveli, aromalı, kola, tonik gibi içeceklerdir. Bu ürünler satüre edilmiş karbondioksit gazın yanı sıra boya maddeleri, sodyum benzoat, kinin (sülfat tozu), kafein, alkol, sakkaroz, glikoz, früktoz, glikoz şurubu, früktoz şurubu veya invert şeker şurubu ve bunlarla birlikte yalnız başına tatlandırıcılar, aromalar (taklit ettiği ürünün kokusunu veren kimyasallar), laktik asit, uçucu asitler ve diğer katkı maddelerini barındırır.

Birçok konvansiyonel üründe olduğu gibi katkı maddelerinin cirit attığı bu ürünler de obezite, diyabet, diş çürümesi, kemik sorunları, beslenme bozuklukları, kalp hastalığı, gıda bağımlılığı ve nörolojik sorunlar yaşatır.

Kalsiyum kaybı ve buna bağlı sorunlar ise özellikle asit-baz dengesini sağlayan vücudumuzun yüksek asit ortamına verdiği doğal bir tepkidir. Bunun sonucunda en çok dişler ve kemikler hasar almaktadır ki, diş problemleri zaten tek başına birçok metabolik sorunun (dolaşım ve sindirim) kaynağıdır.

Kaynak: Habername
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Bazı kronik hastalıkların nedeni yanlış beslenme alışkanlıkları. Yılda ortalama 30 kilogram şeker tüketen Türk insanı, risk altında.



Aşırı şeker tüketimi, yanlış beslenme alışkanlıklarının başında geliyor.

Türkiye'de kişi başına yılda 30 kilogram şeker tüketiliyor. Bu miktar yarım çuvaldan fazla şeker anlamına geliyor. Dünyada kişi başına yıllık şeker tüketimi ise 19 kilogramı buluyor.

Aşırı şeker tüketimi şişmanlığa neden oluyor, şeker hastalığı gibi metabolik hastalıklara davetiye çıkarıyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Saygılı, şeker emilimiyle kan şekeri hızla yükseldiğinde kandaki insülin değerinin birden arttığını, bunun da kan şekerinde düşmeye neden olduğunu belirtiyor.

Sağlık için şekeri mümkün olabildiğince azaltmak gerekiyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Canan Değirmenci, "Sebzeler, meyveler, ekmek, pilav, makarna, çorba gibi grup kurubaklagillerden alınan kompleks, karbonhidrat daha yavaş sindirildiğinden kan şekerinde fazla oynama yapmaz. Bu yüzden enerji gereksinimimizi daha dengeli sağlayan besinlerdir" diyor.

Uzmanlar, tatlıdan vazgeçemiyorum diyenlere sütlü tatlıları öneriyor.

Gıdalara şeker yerine pekmez ilavesi de beslenme uzmanlarının tavsiyeleri arasında yer alıyor

Habervakti.com
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Çok sayıda hastalığın ortaya çıkmasında önemli rol oynayan stresin, faydaları da bulundu

Women's Healt dergisinin haberine göre, Amerikalı araştırmacılar, stresin insan sağlığına faydalarının da olduğunu keşfettiler.

Massachusstts üniversitesinde görev yapan Edward Calabrese, çağın en büyük hastalığı olarak nitelendirilen stresin, kontrollü ve pozitif olduğu taktirde sağlığa iyi geldiğini ortaya çıkaran bir araştırmayı açıkladı.

Fareler üzerinde yapılan araştırmada stresin cildin bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyonlarla mücadeleyi güçlendirdiği ve küçük yaraların daha hızlı iyileşmesinin sağladığı kaydedildi.

Deneyde kullandıkları fareleri iki gruba ayırdıklarını söyleyen uzmanlar, ilk gruptaki kobayların pozitif ve dengeli bir strese tabi tutulduğunu, ikinci gruptakilerin ise rahat bırakıldığını belirtti. Daha sonra, bağışıklık sisteminin antikor üretimiyle tepki verdiği antijenleri kobayların derilerine temas ettiren bilim adamları, bağışıklık sisteminin verdiği tepkiyi belirlemek için, hangi bağışıklık sistemi hücrelerin ve proteinlerin ne kadar üretildiğine baktılar. Araştırma sonucunda, strese tabi tutulan kemirgenlerin bağışıklık sisteminin, diğer kobaylara göre 2 ila 4 kat daha güçlü tepki verdiği ortaya çıktı.

Ayrıca, pozitif stres verilen farelerin, diğerlerine göre daha genç kaldıkları ve hareketli oldukları, enfeksiyonlarla daha kolay baş etmesinin sağlandığı anlaşıldı.

Bağışıklık sisteminin antijenlere ilk verdiği tepkide "hafıza hücrelerinin üretildiğini tahmin ettiklerini söyleyen uzmanlar, bu hücrelerin belirli antijenleri "akıllarında tuttuğunu" ve tekrar temas halinde bağışıklık sisteminin vereceği tepkiyi hızlandırdığını ifade ettiler.

Kaynak: Habername-Atila Altuntaş/Stockholm
〰〰〰〰🐠

Ay Iıığı

İtalyan La Stampa gazetesinde yer alan habere göre, Alabama Üniversitesinden bir grup bilim adamı, beyin kanaması olasılıklarına ilişkin 14 bin 474 hastanın katılımıyla daha önce yapılan bir araştırmanın sonuçlarını, NASA’nın meteorolojik verileriyle karşılaştırarak, depresyon, idrak gücü ve güneş ışınları arasındaki ilişkiyi araştırdı.

"Environmental Health" dergisinde yayımlanan araştırmanın ekibinin başı Shia Kent, depresyondaki kişilerin yeterince güneş ışığı almadığı durumlarda daha ciddi idrak sorunları yaşayabildiğini söyledi.

Bu durumun her mevsim için geçerli olduğunu belirten Kent, araştırma sonuçlarının güneşin insanın sadece ruh hali üzerinde değil, idrak fonksiyonları üzerinde de etkili olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.

Araştırmacılara göre, serotonin ve melatonin hormonlarının seviyesini düzenleyen güneş ışınları, beyindeki kan akışını da etkiliyor. Araştırmacılar, bu durumun da insanın idrak gücü üzerinde etkili olabileceğini belirtiyor.

(AA)

Tuğra




Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmalarının sırrı çözüldü ve böylece sürekli yeni antibiyotik keşfedilmesi zorunluluğunun ortadan kalkmasının da yolu açıldı

New York Üniversitesi araştırmacılarının buluşu sayesinde, bakterilerin direnç kazanmaları nedeniyle yeni tip antibiyotik üretme arayışına girilmesine gerek kalmayacak, var olanlar daha da güçlendirilebilecek ve daha az dozlarda kullanılmaları mümkün olabilecek.

Ünlü bilim dergisi Science'da yayımlanan çalışmaya göre bakterilerin, antibiyotiklere karşı direncinin bloke edilmesi sayesinde, tehlikeli enfeksiyonlara karşı daha etkili mücadele edilmesinin de yolu açılacak.

Bilimciler, bakterilerin, nitrik oksit ürünü belirli enzimler üreterek antibiyotiklere direnç kazandığını ortaya çıkardı. Bu enzimleri engelleyen ilaçlar kullanılması, antibiyotikleri daha etkili hale getirecek. Hatta, çok tehlikeli olan ve süper bakteri olarak da adlandırılan, Methicillin adlı antibiyotiğe dirençli "Staphylococcus aureus (MRSA)" gibi ölümcül bakterilerle daha etkili mücadele edilebilecek.

Çalışmaya katılan bilimcilerden Evgeny Nudler, "Artık yeni antibiyotikler keşfetmemiz gerekmeyecek. Bunun yerine, zaten iyi olan antibiyotiklerin aktivitesini arttırabileceğiz, daha az dozlarda, daha etkili hale getirebileceğiz" dedi.

Haber Name
〰〰〰〰🐠

İsra

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, doğal olmayan trans yağların kötü kolesterolü artırıp, pıhtılaşmayı ve buna bağlı olarak kalp krizi riskini artırdığını söyledi.

Prof. Dr. Yorulmaz, trans yağların sürülebilir kahvaltılık yağlarda, margarinlerde, katı ve kızartma yağlarında, hazır hayvansal gıdalarda, bunlara bağlı olarak, kızartılmış gıdalarda, fırıncılık ve pastacılık ürünlerinde, tart, pasta, bisküvi, pizza hamuru, kek, çikolata, gofret, cips, salata sosları, hamur işi, kraker, hazır köfte, tatlılar, katı yağlar ve birçok fırınlanmış yiyeceklerde bulunabildiğini söyledi. Yorulmaz, gıda satın alırken etiketlerin mutlaka okunması gerektiğini ifade etti. Yorulmaz, şu önerilerde bulundu:

"Etiket bilgisi olmayan ya da etiketinde 'hidrojenize yağ', 'hidrojene nebati yağ' ya da 'hidrojene bitkisel yağ' içerdiği belirtilen gıdalar satın alınmamalıdır. Dışarıda yemek zorunda kalındığında, kalitesinden ve temizliğinden emin olunan yerler tercih edilmeli ve mümkün olduğunca kızartmalardan kaçınılmalıdır." Doğal olmayan trans yağların çok yüksek sıcaklıklarda ısıtma, kızartma veya defalarca kullanılma sonucu ya da sıvı bitkisel yağları katı yağ haline getirebilmek için hidrojen eklenme işlemi sonucu ortaya çıktığını ifade eden Yorulmaz, "Çalışmalar, doğal trans yağların sürekli ve fazla miktarda alınmadıkça bir zararı olmadığını, tersine vücut için yararlı olduğunu göstermektedir. Günümüzde insanlar fazla miktarda doymuş yağ ve trans yağ tüketmektedir." dedi.

Doğal yağ neden zararlı değil

[No Paragraph Style][Basic Paragraph]Metin_BütünProf. Dr. Faruk Yorulmaz, doğal trans yağlarla doğal olmayan trans yağların farkını şöyle açıkladı: "Doğal olmayan trans yağlar" insan vücudu için yabancı olmaları nedeniyle sağlıksızdırlar. Doğal olmayan trans yağlar, kötü kolesterolü artırır, iyi kolesterolü azaltır, pıhtılaşmayı ve buna bağlı olarak kalp krizi riskini artırır. Aynı zamanda bağışıklık sistemini zayıflatır, şeker hastaları için çok sakıncalıdır. Karaciğerin çalışmasını bozar, üreme sistemini etkiler. Anne sütüne geçerek kalitesini düşürür ve hücrelere zarar verir. Çalışmalar, yüksek miktarda ve sürekli trans yağ tüketiminin erken ölümlere yol açtığını göstermektedir.''

aa

Ay Iıığı

Amerika'da makyaj malzemelerinde civa kullanımı yasaklandı. Ancak göz bölgesinde kullanılan makyaj malzemelerinde sınırlı miktarda civa kullanımına izin verildi. Makyaj malzemelerinde kullanılan civa, cilt tarafından emiliyor ve vücutta birikiyor. Bu da bedende alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor.

Kaşıntı bunun belirtilerinden biri. Civa hamile kadınların bebeklerinin beyin gelişimlerini de olumsuz etkiliyor. Bu arada Amerikan Çevre Çalışma Grubu'na göre makyaj malzemeleri yapımında kullanılan kimyasallar üzerinde yeterince araştırma yapılmıyor.

Çevre Çalışma Grubu'nun uyarısı ise şöyle: "İnsanlar günlük bakımlarında ve makyaj malzemelerinde ne tür kimyasallar kullanıldığı konusunda daha duyarlı olmamalılar. Kozmetikte kullanılan kimyasalların neredeyse yüzde doksanında yeterince araştırma yapılmıyor. Bu da büyük bir tehlike."

 
kadincakararinca.com

Ay Iıığı

Hamam böceğinin anatomisinden esinlenerek temeli atılan ve 2 bin 400 dolara mal olan yapay kalp, kalp nakli bekleyen hastalara umut oluyor.

The Times'ta yer alan habere göre, sağlıklı, karşılanabilir maliyette ve güvenli sentetik kalbin gelişimi, organ naklinin az sayıda olması ve yükselen kalp hastalığı seviyesi açısından çok önemli bir yer tutuyor. Şu an Amerika'da bulunan 2 tip yapay kalbin çok pahalı ve tanesinin 50 bin dolar olduğunu söyleyen uzmanlar, ikisinde de problemler olabildiğini ve hastaların enfeksiyonlara, felç riskine karşı savunmasız olduklarını da sözlerine eklediler.

Yapay kalbin geliştirildiği Hindistan Teknoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, en kritik problemlerin yapay kalpleri gerçek bir şeymiş gibi görmeye çalıştıklarında oluştuğuna inanıyorlar.

İnsan kalbinin 4 odacığı var, fakat sadece sol karıncık kanı vücudun etrafında dolaşmasını sağlayan basınçı oluşturmaktan sorumlu. Araştırmacıların geliştirdiği, prostetik kalp ise 5 odacık vasıtasıyla basıncı aşama aşama üretiyor. Bu modelin hamam böceği anatomisiyle aynı olduğunu belirten araştırmacılar, titanyum ve plastikten yapılan ve 1960'lı yılların başından beri vücut dışından şarj edilen pillerle çalışan prototip kalp üzerinde çalışıyorlar.

Hamam böceğinin kalbinde 13 odacık bulunuyor, basınç bir dizi basamak halinde üretiliyor. Eğer birinde hata olursa, hayvan yaşamaya devam ediyor.

Kaynak: Zaman


Tuğra

#355
Bilindiği gibi sindirim sistemi hastalıklarını teşhis etmede endoskopi yöntemi çok sık olarak yapılmaktadır. Ne var ki bu yöntem hastalar için oldukça sıkıntılıdır. İşte bu noktada teknoloji imdadımıza yetişti ve kameralı haplar devreye girdi.

Sindirim sistemindeki hastalıkları tespit etmek ve teşhis koymak amacıyla yapılan endoskopi ve kolonoskopinin yerini artık üç santim boyutundaki kameralı kapsüller alacak. Art arda fotoğraf çekme yeteneğine sahip söz konusu kapsüller, Türkiye'de kullanılmaya başlandı bile.

Kameralı kapsüllerin eski yöntem ile kıyaslandığında pek çok avantajı olduğunu belirten Gastroenterolog Dr. N. Memişoğlu, "Bu teknikle eskiden içini çok zor gördüğümüz ve kapalı kutu olarak nitelendirdiğimiz incebağırsağı tümden görebilmek bu yöntem sayesinde artık olanaklı" şeklinde konuştu.

Üst sindirim sistemi, incebağırsak ve kalınbağırsak için 3 ayrı kapsül mevcut. Üst sindirim sistemi olan mide ve on iki parmak bağırsağı için 1 kameralı kapsül içiliyor. Beş metrelik incebağırsağın tümünü görebilmek için de yine aynı kapsülden içiliyor.

Bu kapsülün ilkinden farkıysa sekiz saat pil süresi olması. Böylelikle bir tane kamerası olan hap ince bağırsağın içinde kolaylıkla girip resimler çekebiliyor. Kalınbağırsak için olan haptaysa 2 kamera mevcut. Bu kameralar yutulduktan 3 dak. sonra kendini kapatıyor.

Bir saat kırk beş dakika sonra ince bağırsağın sonlarına ulaştığında yeniden açılıyor. Kişi hapı yuttuktan sonra beline riseptör ismi verilen bir alet takıyor. Bunun sayesinde kapsüldeki bilgiler burada depolanıyor ve daha sonra pc'ye aktarılıyor. Doktorlar da art arda çekilmiş bütün fotoğrafları izleyip tanıyı koyabiliyor

genelsaglikbilgileri
〰〰〰〰🐠

Buğulu Ay

oo bakın bu çok iyi olmuş bende endoskopi yaptırmıştım çok zor bişey ıyy. bu haplar çok iyi olmuş paylaşım için teşekkürler tuğra..
BENİM DOĞRU SÖYLEMEM, BANA DOST BIRAKMADI. (Hz. Ömer r.a.)

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

الله هو ا لو لي

İsra



Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde bilim adamlarının yaptıkları araştırma sonucunda yeşil çayın kanser tedavisini olumsuz etkilediği ortaya çıktı.

Özellikle kemoterapiye giren hastalarda kullanılmaması gerektiği vurgulandı. Türk Hematoloji Derneği'nin Antalya'da düzenlediği 35. Hematoloji Kongresi'nde bu araştırma sonuçlarını açıklayan Derneğin Genel Sekreteri Doç. Dr. Mutlu Arat, araştırmayla yeşil çayın kanser tedavisi alan kişiler tarafından yardımcı tedavi yöntemi olarak tüketilmemesi gerektiğinin belirlendiğini kaydetti.

Bazı yeşil çay bileşenlerinin tümör hücrelerinin ölümünü engellediğini belirten Arat, kanser hastalarının, bitkisel ve diğer alternatif tıp ürünlerini doktorlarına danışmadan kullanmamaları gerektiğini vurguladı. "Hastalarımızdan ricamız bize bu kullanacakları ürünleri mutlaka sorsun. Türkiye'de dünyanın bazı ülkelerinde olduğu gibi gerçek manada bitkisel ve alternatif tedavi uzmanı bulunmuyor. Bu da hastaların tedavilerini olumsuz etkiliyor. Bu şekilde bilinçsiz tedavi kemoterapiyi sonuçsuz bırakabilir." şeklinde konuştu.

İsra

Grip başta olmak üzere birçok hastalık eller aracılığıyla bulaşıyor. Erişkin bir insan elinin santimetrekaresinde 6 bin bakteri bulunabileceğini belirten Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar'a göre bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en etkili yolu el yıkamadan geçiyor.

Tayar, "Eller, yemek yemeden, işe başlamadan önce, tuvaleti kullandıktan, yemek yedikten, saçları taradıktan sonra muhakkak yıkanmalı." tavsiyesinde bulunuyor.

zaman

İsra

Şeker (diyabet) hastalarının ayak yaralanmalarına karşı dikkatli olmasını isteyen uzmanlar, hastaların özel çorap giymesini tavsiye ediyor. Şeker hastalarının, günlük olarak parmak aralarını yıkaması, tırnak bakımını düzenli bir şekilde yapması gerekiyor.

Acıbadem Kayseri Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Karaoğlu, şeker hastalarında ayak sorunlarının bazen ayağın bir kısmı hatta bacağın kaybı ile sonuçlanabildiğini söyledi.

Prof. Dr. Karaoğlu, ayakların, parmak aralarının ve tırnakların her gün dikkatle kontrol edilmesi gerektiğini, görülemeyen bölgeler için küçük bir ayna kullanılabileceğini belirtti. Ayaklarda nasır, çatlak, kesik, çürük, sıyrık, şişme ve kızarıklık gibi enfeksiyon belirtileri olup olmadığına bakılması gerektiğini ifade eden Karaoğlu, "Ayağınızda hassas ya da enfeksiyonlu bir bölge fark ederseniz, en kısa sürede doktora danışın. Ayaklar her gün nazikçe yıkanmalı. Ilık su ve sabun ya da doktorunuzun önereceği bir temizleyici kullanılabilir." dedi.

Sinan Karaoğlu, egzersizin, kan dolaşımını artırıp, ayakların daha sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Egzersiz yaparken, yaralanma riski göz önünde bulundurulmalı. Ayaklar ya da bacaklar yorulduğunda, egzersize devam etmeden önce, bir müddet oturulmalı ve ayaklar yukarıda tutulmalı. Ayaklara sağlıklı olarak kan gelemiyorsa açılan yaraların enfeksiyona dönüşmesi ihtimal dahilindedir."